25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA CUMHURİYET 24KAS.IM1992SAU OLAYLAR VE GORUŞLER OğretmeninYeri KAYAÇETtS Eğitimci Y enı bir 24 Kasım"da "Öğretmenler Günü"n- deyiz bugiin. Toplu- mun öğretmeni için uy- gun gördüğü yerin top- lumu da, öğretmeni de rahatsız ettiğini kimse yadsımıyor. Hemen belirtmeliyiz ki bu noktaya ge- linmesinde ne oğretmenin ne de öğret- meni bilinçsızce küçümseyen sokakta- ki adamın kusuru vardır. Dilerseniz şu sorulara birlikte yanıt arayahm: Oğretmenin aldığı pedagojik for- masyon ve alan bilgısi yeterli midir? Çağîmızın gelişmelerine koşut olarak kendini yenileyebiliyor mu? Gerekti- ğinde yurt ve dünya sorunlan üzerinde görüş belirtecek. çağını sorgulayabile- cek bilgi birikimine sahip midir? İnsan haklan. laiklik. demokrası gibi in- sanhğm ortak değerlerini özümseye- bilmiş midir. bunlan her koşulda sa- vunabilecek cesareti kendinde bulabi- liyor mu? Kitapbğmın boyutlan ne- dir? Kültürel izlence ve etkinlikleri iz- leme olanağına sahip midir? Yaak ki bu sorulara olumlu yarut vermek son dereoe zordur. Çünkü öğ- retmen gıderek güçleşen yaşam koşul- lan karşısında ücinci, üçüncü işler edinmek zorundadır. Bu yüzden mes- leğine ayırabileceği zaman sırurhdır. Kendini yenileme olanaklanndan yoksundur. Dinlenme. eğlenme ve kültür etkin- likjerini izleme, öğretmen için lükstür. Öğretmen, konut. sağlık. çocuk okut- ma, emeklilik ve benzeri sorunlann sarmalında cözgesizdir (çaresizdir). Bir yanda birikim ve yetenekleriyle de- ğil de siyasal tercihJerle atanmış yöne- ticiler, bir yanda parasıyla her şeyi satın alabileceğini sanan veliler ve öte yanda her şeyi bilen (?) bürokrat ve si- yasacılar arasında boyuna itilip kakılı- yor öğretmen. Sorunlann farklı bir boyutu daha var: Öğretmen, zaten yaşamdan ko- puk olan öğretim programJannın sü- regelen akıl ve bilim dışı düzenlemeler- le daha da çağdışına düştüğünü üzüle- rek izlıyor. Öğretmen yeüştirme konusundaki yöntemlerin ne çağîmızın gerekleri ve ne de yurt gerçekleriyle bağdaştığını görüyor. Mantar biter gibi çoğalan imam okullanyla, imam-hatiplilere ve ilahivatçılara sağlanan ayncahkJarla, devlet eüyle desteklenen gericiliğin egi- üm kurumlanmızda yol açtığı yıkımı ve sürüp giden kadrolaşmayı kaygı ile izliyor. Gelenekçi. baskıcı ve ezberci bir eğium dizgesinin (sisteminin) ürii- nü olan eğitim kurumlanmızda ço- cuklanmızın üretken ve olumlu bir kimlik geliştirmelerine katkıda bulu- namamanın ezikliğini duyuyor. En verimü çağlannı "üniversiteye hazırlanma" kandırmacasıyla heder eden ve sonuçta sokakta İcalan yüz binlerce gencimizin acisını yüreğinin ta derinliklerinde duyumsuyor. Ana başlıklarla değinmeye çalıştı- ğımız oğretmenin toplumdaki yeri ve buna koşut olarak gelişen sorunlann kaynağını herkes biliyor. TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu raporuna göre eğitim harcamalannın GSMH içinde- ki payı 1990 yılında %2.89 olarak ger- çekleşmiştir. Peki, Suudi Arabistan, Libya. Yeni Zelanda ve'-Malezya'da ne kadar dersiniz? Sıra ıle 10.6,7.5,5.3 ve 6.6. Durum yeterince açık. Burada %0.26'lık nüfus artışımızın eğitime aynlan kaynağı nasıl emdiğini anlat- maya gerek bile \oktur. Bizde gelenektir: Basından sendika- lara, üniversitelerden derneklere ka- dar her türlü baskı gruplanna soluk aldınlmadığı için siyasal erk. kaynaklann kullanımında öncelikle- rin saptanması yetkisini kendi danış- manlanna bile danışmadan kullanır. Sonuçta ortaya çıkan tabloya neden şaşırmalı ki? Başanlı olanlardan vazgeçtik, lise- lerimizde ortalama öğrencinin bile öğ- retmen yetiştiren kurumlan seçmek is- temeyişi, bütçelerden eğitime ve öğret- mene aynlan payın sonucudur. Çağdışı akımlann kolayca yayılma alaru bulması da, köşedönücülûk feî- sefesinin bütün değer yargılanmızı yı- karak yükselişi de, toplumdaki yozkş- ma ve çürüme de buradan kaynaklanı- yor. Yaratılmak istenen öğretmen ti- piyle bırakınız kendı ayaklan üzerinde durabilen, yetenekleri geliştirilmiş, ya- ratıcı bir kımlik kazanmış. çağını sor- gulayabilen genç kuşaklar yetiştirme- yi; bir zamanlann basmakalıp deyi- miyle burjuvaziye kravath hızmetçi bile yetışmez! Yığınlar da çocuklannın neden başansız olduklanru düşünüp dururlar. Bu sistem içinde yetişecek kuşaklar yann ne paranın dilinden anlarlar ne makinenin ve ne de toprağın... Belki istenen de budur. Ama bir gün gelecek ki, ortada kurtanlabüecek hiçbir şeyin kalmadığını hep birlikte göreceğiz. Bizden söylemesi. Size bir giz (sır) vereyim mi? Öğretmenler Günü yaklaşırkenki şu günlerde ve bugûn, çöpçülere imreni- yorum. Yanhş anlaşılmasın. aldıklan ücretle bizi ikiye-üçe katladıklanndan değil: onlann sendikası var, işverenle toplusözleşme masasına oturup üret- tikleri üzerine pazarhk yapabiüyorlar da o yüzden. Yine de bu Öğretmenler Günü kutlu olsun. Umutsuzluk neye yarar. Umutlu yaşayaüm. ARADABIR SABAHATTİN KÖMÜRCÜOĞLU Emekli Öğretmen Öğretmenin Asıl GörevL. Toplumumuzda öğretmenliğin bir meslek, önemli bir iş, bir "tanrı sanatı" olduğu fikri gereğince kavranıla- mamıştır: öğretmenlik, herkesin yapabileceği kolay, sı- radan bir iş, bir uğraş sayılır. Bu nedenle, hiçbir okula girememiş, başansız gençle- re, "hiç olmazsa bir öğretmen olsun" önerisinde bulu- nulur. Her okur-yazarın öğretmenlik yapabileceği dü- şüncesiyle, geri kalmış il ve kasabalarımızda, orta dere- celi okulların boş geçen derslerine, meslekle hiç ilgisi olmayan, jandarma komutanı, kaymakam, mal müdürü gibi memurların girip ders verdikleri bilinen gerçekler- dendir. öğretmeni, okutan, belleten, kitaptakileri öğrencilere aktaran bir araç sayanların sayısı umulandan çok daha fazladır. Şunu iyi bilmelidir ki, öğretmen bir "belletici" ve öğrencisi de "belleyici" değildir. Bir gazetede şöyle bir haber vardı: "Parasız yanlı sınavı yapıldı, 37. soru- nun yanıtı kitapta yok" (öğrenci velilerinin tepkisi böyle yansıtılıyordu). Sorulan sorunun yanıtının ille de kitapta olması mı gerekirdi? Aslında bu haber, Türkiyemiz'deki eğitim ve öğretimin ne acınacak durumda olduğunu çok açık ve çarpıcı bir biçimde ortaya koymaktadır. İlle de eldeki ders kitabı, baştacı edilecek, öğretmen aktaracak, dikte ettirecek, çocuk ezberleyecek ve kendi- sine sorulduğunda da yanıtını verecek... Sonuç olarak da anlamayan, kendi kendine ortaya bir şey koyamayan bir kuşak ortaya çıkacaktır. Bir çocuğa birtakım bilgileri ezberleteceğimize, onu öğrenmeye, araşhrmaya ve dü- şünmeye sevk edecek tarzda yetiştirmeliyiz. Kitabın dışında basit bir soru sorulduğunda, "Biz bunu oku- madık" diye karşımızda taş kesilen gençler yetiştirile- cekse, bu işte bir yanlışl/k var demektir. öğrenci, eski bilgilerine dayanarak, kendi alanında düşünüp bir şey- ler üretebilmelidir. Okullar, kitaplar bize her şeyi öğrete- mez, ancak öğrenmenin, araştırmanın ve düşünmenin yollarını gösterebilir. öğretmenin asıl görevi de öğrencilere "okuma, in- ceieme, araştırma zevkini aşılamak" ve onların düşün- me ve yargılama yeteneklerini geliştirmek olmalıdır. Eğitim ve öğretimde öğretmenin rolü ve işlevi her za- man ön plandadtr. Öğretmen, örnek kişiliği ve geniş kül- türüyle öğrenciler üzerinde büyük bir etkisi olan kişidir. Ders kitaplarıysa ancak bir araçtır. Öğretmen bu araçla dersi canlandırır, birtakım bilgilerle öğrencilerin ilgileri- ni yönlendirir, onları düşünmeye, yargılamaya alıştırır ve bir amaca doğru sürükler götürür. Aslolan da amaçtır: lyiyi, doğru ve güzeli bulmaktır. öğretmen, çok okuyup kendini her gün yenilemeli, saygınlığını kendi yaratmalı ve korumalıdır. Türk öğret- meni, çağdışı inanç ve düşüncelerin dışında "inançlı bir Atatürkçü" olarak yavrularımızı "Atatürk ilkeleri" doğ- rultusunda eğitmelidir. Binbir sıkıntı içinde olan öğretmenlerimizden, bu ağır görevlerini yerine getirmelerini isterken, onlann rahat geçinebileceklerı olanakları sağlamak da zorunlu sa- yıfmalıdır. TARTTŞMA Ihracatta vergi iadesi I lıracatta katma değer vcrgisi iadesi özü ıtibari\le\ergi kaçakçılığını destekleyen. vergı kacakçılığınapnm odcycn bir iade biçîmidir. İhracatçılariçpnasadan almış olduklan mallarâ katma değer vcrgisi ödemekte. bu katma değer vergisini de ihracat gcrçekleşukten sonra bağlı olduklan vergi dairelerinden eerialmaktadırlar. İhracatçı rırmalarihraçettikleri mal bcdclinin en fazla % 12'sı orunındd katma değer vergisi iadesi istcyebilmektedirler. Gcnişçaplı bir araştırma vapıldığı zaman görülecektır kı Ihracatçılann büyük bır kısmı ihraçettikleri mal bedelinin % 12"si tulannda katma değer vergisi talebinde bulunmuş, bu iade taleplerini de bağlı olduklan yergi dairelerinden tahsil etmişlerdir. Bu demektir ki ihracatcilann bü\ ük bır kısmı sadece katma değer vergisi iadesinden \ e kur farklanndan kazanç elde etmektedirler. Oysa böylesine bir ticari mantıkla hiçbir ihracatçı fırma ayakta duramaz. Peki nasıl oluyorda ihracatçılann büyük bir kısmı katma değer vergisi iadelerini en iyimseryaklaşımla iki üç aylık sürede tahsil ettikleri halde böylesine bir ticari mantıklaayakta durabiliyoflar? Bu sorunun yanıtını bize nav lon fatura olayı venr. Naylon fatura piyasada iki biçimdedolaşımını sürdürmektedir: 1 - Ticari defterlenne kayıt etmeden belirli maddi çıkar karşılığında fatura verenler. 2- Ticari defterlenne kayıt ederek yine maddi çıkar karşılığında fatura sağlayanlar. Bu tipîatura verenler genelde elindeki mallan faturasız satan. biriken naylon stoklan da naylon fatura vererek eriten tüccarlardır. İhraç ettikleri mal bedelinin % 12'si oranında iade talebinde bulunan ihracatçılarya bu tip riski az -ticari defterlere kayıt edildıği için- naylon faturayı kullanmaktayada ihracatcılanna güvendikleri zaman gerçek satış değerinin altında fatura kesmektedirler. Gerçek satış değerini de. Özal'ın"Dövizgetirde nasıl getinrsen getir. Sorgu sual yok!" yasalannın sağladığı avantajlarla tahsil etmektedirler. Böylece bir taşla birkaç kuş vurulmaktadevlet naylon faturaya geri ödenen İcatma değer vergisiylesoyulmakta hem de enflasyonun en büyük nedeni olan vergi kaybı büyümektedir. Vergi istisnalannın kaldınlmasının düşünüldüğü vera reformunun gündeme geldiği şu günlerde. Ihracatta Katma değer vergisi istisnasının kaidınlması yerinde bir davranış olacakur. Mal bedeline katma değer vergisini ye kân ekleyip satış yapılması ihracata prestij kazar.dmr... Hayali ihracatla prestij kaybına uğrayan ihracatımızın hayali katma değer vergjsi ıadesfyle prestij kaybına uğraması bu düzenlemeyle önlenmiş olur. Gûnal Gülderen PENCERE Özkıyımın oluşmasını önleme—mmmmmmm artişma ' • ı köşesinde(10 • Kasım 1992) • sözü edilen • Tntihan _^L. Önleme Merkezleri Kurulmalıdır' düşüncesine. bir başka açıdan bakmak istiyorum. İnsanlar neden özkıyım girişiminde bulunurlar? Ozkıvim karmaşasına düşmüş insana yardım edilebilmelı. Ama öncelikle, insanlan o duruma getiren nedenlere eğilrnek daha çözümsel değil midir? Adı geçen yazıda. Sayın Faruk Güçlü. günde 15 özkıyım girişimi olduğundan söz ediyor. Bilinenler bunlar. Bılinmeyenlerle sayı daha çok olabilir. Nüfus artışına oranlı olarak daha da artacağı bellidir. Sözü. nüfus artış hızına getirmek istiyorum. Çünkü bence, toplumun ve insanın dengesinı bozan en olumsuz nedenlerden birisi budur. Özkıyımı önleme merkezlerinin etkili olacağını sanmıyorum ben. Nitekim, yazıda da behrtildiği gibi, denemeler, şu ya da bu nedenlerle başansız olmuştur.Çünkü toplum yapımız o aşamaya gelmemiştir dana. Önce toplumun düşün düzeyini geliştirmek gerekiyor. Bunun için de. nüfus artış hızını ayarlarsak, her bireye gerekli eğitim koşullannı sağlayabilmek önkoşul değil midir? Sözü edilen merkezler olsa bile, özkıyım saplantısına takılmış insana. yaşama bağlayıcı bır yardım verilebileceği kanısında değilim. Çünkü sorunlanna çözüm getirilemez. Getirilebilır mi? Aynı tarihli gazetede, 'Trafik kazası değil cinayet: 15 ölü' başlığıyla verilen ölumler, özkıyımla aynı kökenden değil midir? Özkıyımın temelinde yatan sorunla, trafık kazalanndaki sorun, temeldeki yetersizlikten başka nedir? Temelde özdeş olan ölüm olaylan, saymakla biter mi bilmiyorum. Sağlıklı bireyler ve sağlıklı toplumun olabilmesi için, içinde bulunduğumuz yaşama ve yetişme koşullannı değiştirmek köklü çözümdür. Bu nedenle. \erel yönetimlerin. nüfus aruş hizını dengeye geürmek için ocakJaracması sorunun çözümüne ilk adım olmaz mı? Şükran Yurdagûl Ankara Devletin Parasını Yiyen Bir Yazar... ilhami gözlüklerinin altından gülümsüyor. Kır bıyıkfarı- nın burun altına gelen bölümü sigaradan sararmş. Alt yıl önce bir yürek vurgunu geçirip hastaneye kaldırılmıştı. Hekımler dediler ki: - Sigara yasak!.. Hastaneden çıktı ilhami, fosurfosur içmeyebaşladı. -Ne yap/yorsun yahu? Anlatüğına bakılırsa sigaranın tadına doyum olmuyor- muş, atn ölümü arpadan olsunmuş, hem nasıl olsa öle- cekmişiz, yaşama boşvermek güzelmiş... _ Kitabmda da aynı felsefe geçerli: "Şoför argosunda bir laf vardır: Hızlı yaşa, genç öl ki cesedin yakışıklı olsun... Belki bu kadarı gaddarca bulu- nabilir. Ama ellisini, altmışını bulmuş bir insanın ölüm- den korkması ve kaçmasını hiç mi hiç anlayamıyorvz. İnsan için bu yaşlarda acısız, ağrısız, sızısız ve çekme- den, çektirmeden pat diye geiebilecek bir ölüm kadar güzel başka ne olabilir?" Bu satırları okuduktan sonra yine kapağı çevirdim, İlha- mi muzip muzip gülümsüyor, dile gelip konuşuyor: - Gördün mü, pat diye gittim işte... Kitabın adı: "Demokrasi Diye Diye..." "MilliyetYayınlan" llhami'nin yazılarından ve İlhami içinyazılanlardan olu- şan bir kitap. • Bir yazar.. Gazeteci.. Anlatıyor: "Nâzım Hikmet'ten bir şiir okuduk diye ilk gözaltına alındığımızda 22 yaşındaydık... 1960 ta 27 Mayıs devrimi öncesinde Milliyet gazetesine yazdığımız bir haberle or- duyu isyana teşvik ettiğimiz iddiasıyla ve 17yıl hapis iste- miyle Genelkurmay Mahkemesi'ne çıkanldığımızda 32 yaşındaydık... 1971 sonrasında 12 Mart darbesinin ardın- dan, cuntacılık savıyla TCK'nın 146'ncı maddesine göre idam istemiyle tutuklanıp cezaevlerinden ve Ziverbey kontrgerilla karargâhından geçerek iki taksitte on iki ay yattıktan sonra sıkıyönetim mahkemelerinde aklandığı- mızda 45 yaşındaydık... 12 Eylül 1980 sonrasında ise 51 'inci yaşımızda 22 gün 22 gece Emniyet Müdürlüğü'nde bir tahta sandalye üze- rinde sürekli oturtularak, ardından Mamak cehennemin- den, Kafes'ten geçirilerek on dört ay tutuklu kaldıktan, TCK141 'inci maddesine göre 15 yıla kadar 8 yıl yargılan- dıktan sonra bir kez daha aklandığımızı öğrendiğimizde 61 yaşındaydık... Bu arada DGM dahil250'den fazla basın davasından da geçtiğimizi ve hepsinden de aklandığımı- zı ekleyelim..." ilhami'nin bu satırlarını da okuduktan sonra yine kitabın kapağını açtım, bir kez daha baktım.. İlhami gülümsüyor.. • Niçin? 22 yaşından 61.yaşma kadar al takke ver külah devletle iç içe yaşayan İlhami, tüm yargılamalardan aklanınca, iş- kenceler, zindanlar, yitik yıllar yazann yanına kâr kalmış. Sonunda "hayatının ortağı devlef'e dava açmayı düşün- müş, bu fikrini şöyle açıklıyor: "Artık 'benim bu devletle merhabam bile yok' demek mi daha doğru? Ama o merhaba deseniz de demeseniz de vergisini almaya, size birtakım yükümlülükler yükle- meye devam ediyor. O halde en iyisi bu devleti çatır çatır tazminat ödemeye mahkûm ettirmek..." Ve sonunda davayı kazanıyor, devleti 10 milyon lirataz- minat ödemeya mahkûm ettiriyor İlhami, parayı da "çatır çatır" yiyor. llhami'nin devletten yediği para bu!.. • Kitabın kapağına son bir kez baktım, İlhami yine gülüm- süyor, neden derseniz, bilemem!.. Belki de her iki dünya- da su gibi aziz ofduğu içindir... YUZYUZE Atillâ Dorsay 10.000 lira (KDV içinde) Çağdaş Yayınlan Türkocağı- Cad. 39-41 Cağaloğlu-htanbul Ödemeii göoderilnıez. SAYDLIGUNLER Muzaffer Buyrukçu 10.000 lira (KDV içinde) Çağdaş Yayınlan Türkocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-tstanbul Ödemeii gönderilmez. ÇIKTI, HER PAZARTESİ BAYİNİZDE HAFTALIK GENCLIK VE CIZGIROMAN DERGISI BÜYÜK AİLE BİR ARAYA GELDİ! Yıllardır büyük bir zevkle izlediğjniz ülkenin en usta yazar çizerleri JOKER'DE... KUŞE SAYFA ERGÜN GÜNDÜZ • LATİF DEMİRCİ • GALİP TEKİN • İLBAN ERTEM • NECDET ŞEN HASAN KAÇAN BAHADIR BARUTER • YALÇIN DİDMAN • ATİLLA ATALAY • KEMAL CAN • MUSA GÜMÜŞ • RAMİZE ERER • ERDAL BELENLİOGLU • FATİH SOLMAZ • UGUR DURAK • AHMET KESKIN AKIN ÇAVDARLI • SERDAR ANLAGAN • HAKAN ÇELİK • ABDÜLKADİR ELÇİOĞLU • ERDİL YAŞAROGLU Artık Jolcer var... Pazartesi bayinizden Joker'i cekin!
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear