18 Aralık 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
^UMHURÎYET/10 PAZAR YAZJLARI YLÜL 1991 Budapeste'den Geçmişin kalıntıları temideniyorSonyüzyılda 7 kez siyasi sistem değişikliği yaşayan Macar halkı, her değişiklikle birlikte sokak adlarının değiştirilmesine de alışmış. Ama bu seferki oldukça kapsamh. FERRUHYILMAZ BUDAPEŞTE — Bir ülkenin resmi ideolojisindeki değişildik en çok nerede kendini gösterir? Bu ülke eski bir Dojgu Bloku 01- kesiyse her geçen gün bir yenisi açılan Benetton, Levi's türü bu- tiklerde, McDonakTs'larda, yol- lan dolduran Batı yapımı araba- larda ve vitrinleri süsleyen mal- lann ceşitliliği ve ambalajında. Doğu Avrupa ülkelerindeki sis- tetn değişikliği bir yerde daha gözle görünür hale geliyor cad- de ve sokak tabelalannda. Geç- mişin kalıntılannı hızü bir şekil- de temizlemeye yeminli yeni yö- netimler, ruzgâr hızıyla sokak adlarmı değiştiriyorlar. Buda- peşte'de hemen hemen bütün so- kaklar, caddeler ve meydanlar almış nasibini değişimden. Son yüzyılda 7 kez siyasi sis- tem değişikliği yaşayan Macar halkı, her sistem değişikliğiyle sokak isimlerinin de değiştiril- mesine alışmış. Ama bu seferki değişiklikler oldukça kapsamh. Budapeşte müdavimi turistlere kolayhk olsun diye, eski tabela- lar değiştirilmeden ûstlerine ip- tal anlamında birer çizgi çekil- miş ve yanıbasına da yeni adı gösteren tabela yerleştirilmiş. Orneğin Lenin Caddesi'nin adı şimdi Terez Könıt. 7 Kasım Meydanı da (Ekim devrimine at- fen) şimdi Oktogon ter diye ça- ğınlıyor. Yeni rejim komünizmi hatır- latan ne varsa değiştiriyor değiş- tirmesine de, komünistlerden kalan bazı adlar yerli yerinde hâll örneğin Şehitler Bulvan (Martirok utja), adını koruyan- lardan. öyle ya, komünistler bu isimle kendi şehitlerini anarken, yeni rejim bu isme, komünist re- jime karşı mücadele ederken ölenlerin anısını atfediyor. Da- yaruşma anlanuna gelen "Össze- fogas" Caddesi de öyle... Belki de bu caddenin ismini, Polon- ya'daki bağımsız sendikarun lo- gosu gibi yazmah. Aynca yeni rejim her ne kadar eski Maca- ristan Halk Cumhuriyeti ismini değiştirdiyse de, Macaristan'ı curhhuriyet olarak korumayı seçtiğinden olacak, Budapeşte1 - nin en ünlu meydanı Vörös- marty ter (19. yttzyıl Macar şai- rinin ismi), komünistlerden ön- ceki ismi Gizella ler'e veglenmiş (Gizdla, Macar kralı 1. Stefani ın kansı). Macaristan'daki isim degişikUklerinden Inutulanlar arasında Kemal Atatürk setaut- un ismi de göze çarpıyor. Budapeşte, bütün Doğu Av- rupa'yı sarsan değişimi, vitrin- lerde, yollarda ve sokak tabela- lannda çok hızh, ama kendin- den emin yaşıyor. Macarlar, sis- tem değişikliğiyle gelen değişi- me, diğer Doğu Avrupahlara gö- re çok daha kolay ayak uyduru- yorlar. Budapeşte insanında geleceğe yönelik kaygıyı hisset- mek daha zor. Budapeşte hızla değişiyor. Budapeşte'de eskiyi varoşlarda, yeniyi şehir merkezinde görmek mümkün. Baçının muntazamlı- ğını ve çok renkliliğini kendine mal etmeye çalışan Budapeşte, her gün yeni bir yerin açılışına tanık oluyor. Tuna'nın Peşte kı- yısındaki şık, ama pahalı cafe- İere, şimdi sokak aralannda ye- nileri ekleniyor; değişik tat ara- yanlara yeni açılan Merlin Caz Klübü, rocktan hoşlananlara "Tilos az A" mekân ediyor. "Ti- los az A"nin bir özelliği de (A, •yasaktvr' anlanuna geliyormus) isminden anlaşılabileceği gibi, Batı'da anarşist ve altematif çev- relerin uğrak yerlerine benzeme- si. (Tüos az A'deki kızlardan biri hayretle gözlerini açarak, "Aman Allahım. turist broşür- lerinde burayı da mı reklam edi- yoriar?";diye sonıyor). Budapeşte şimdi her zaman- kinden de güzel. Buda'yı Peşte^ den ayıran Tüna Nehri şimdi her zamankinden hızlı akıyor. Bu- da'yı Peste'ye bağlayan köprtl akşamlan her zamankinden da- ha fazla panldıyor. Güzelden de guzel Macar kızları ("Macar kızlan çok güzeldir" demişti El- van, göz kırparak) hafta sonla- nnda en cici giysilerini kuşarup sokaklarda etekleri zil çalarak bir dans pistinden öbürüne koş- turuyorlar. Gittikleri yerlerde flörtü, bakışmakla sınırh kal- maktan kurtanyorlar. Budapeşte kuşkusuz Avrupa- nm görülmeye en değer kentle- rinden biri. Görmeyenler gör- meli, şairler Tbna kenannda şi- ir yazmalı, yazarlar da mutlaka bir Budapeşte macerası yasayıp aktarmalı. Soweta'dan Mandela, yoksulluk ve turizmGüney Afrika'nın bu kenti siyahi lider Nelson Mandela ile özdeşleşmiş durumda. Turistlere Mandela'nın bu kentteki evleri gösteriliyor. NİLGÜN CERRAHOĞLlI SOWET0 (Gtiney Af rika) — Sampson'la Soweto'ya gideceği- mi Jay Strijdom'a söylediğimde gözleri faltaşı gibi açıldı ve "Da- ha onbeş gün önce Belçikalı bir tnrist çifti öldürduler" demeyi unutmadı. Afrika'nın beyazlann çoğu gibi Joy için de Soweto Güney Afrikah olsun olmasın, hiçbir beyazın ayak basmaması gereken bir dünyayı oluşturuyor. Aklı başında olan beyâz turist- ler Sovveto'ya oteüerden aldıklan tur otobüsleri ile gidiyorlar ve otobüsten inmeden videokame- ralannı cama yapıştınp sefaletin poz poz resirruerini çekiyorlar. Tur rehberleri, parapletik siyah- ların el işleriyle oyalandığı ha- yır kurumlannda ya da göster- melik haarlanmış çocuk yuva- lannda turistleri indirip; Sowe- «Ma yaşamın her şeyi abartan gazetecilerin anlattığınca mer- hametsiz olmadığını kanıtlıyor- lar. Bunun arkasmdan siyahlar tarafından ikram yapılan bir çay servisi ile 100.000 liralık tur so- na eriyor ve fotoğrafmı çekme- dikleri hiçbir şeyden tatmin ol- mayan turistİCT, teker teker otel- lerine bırakılıyor. Nelson Mandela'nın evinin duvannda göze çarpan "Sowe- to, ırkçı beyaz turistier için ya- pılmış bir hayvanat babçesi değfldir" yazısı, Sovveto balkûun bu tür turizme karşı duyduğu tepkiyi dile getiriyor. Sampson Sovveto'yu Nelson Mandela'nın eviyle tamtmaya başlıyor. Ah- şap, küçük bir dağ evine benze- yen evin duvarlanm, ANC'nin bayrağı siyah, san ve yeşil renk- leri süslüyor. Sampson, 28 yıl önce hapse atüdığmda Nekon Mandela'nın bu evden çıktığrnı ve zenci liderin geçen yıl hapis- tsçi vatakhanekrinin kaaalizasyonu, banyosu, tuvaleti bik bulunmuyor. ten çıktığında da gene bu eve döndüğünü anlatıyor. ANC'li olduğu için Nelson Mandela 1 dan her seferinde heyecanla bahseden ve önümüzdeki secim- lerde siyahlann mutlaka iktidara geleceğine inanan Sampson, Mandela'nın hapisten çıktığı gün evin 4 metrekarelik salonu- nun adam almadığım ve bütün sokağın ana baba günttne dö- nüştuğünü söylüyor. Ne ki, ar- tık Mandela burada yaşamıyor. Serbest bırakıldıktan birkaç ay sonra ANC taraftarlanmn bir- kaç sokak ötede satın aldıklan büyük ve lüks bir villaya tasınan Mandela'yı artık eskisi gibi öy- le sokak aralarında görmek de pek mümkün olmuyor. Bir ço- cuk vuvasmın yanıbaşında olan kahverengi-bej tonlarmdaki ye- ni devasa villa, bir evden çok sı- ğınagı andınyor. Fazla meraklı ziyaretçüerden hoşlanmayan ko- rumalar, yüksek duvarlar arka- sında gizlenen evi 24 saat bo- yunca gözetim altında tutu- yorlar. Nelson Mandela'nın evi, So- weto'daki tek lüks yapı değil. 'Diep Kloof denilen mahallede, birbirinden zengin villalara rast- lanıyor. Siyah işadamları, dok- torlar, bankerler burada otunı- yorlar. Etrafmda bakımlı bahçe- İeri, garajlan, çifter arabaları bulunan bu evlerin fiyatlannın, Johannesburg'un beyaz semtle- rindeki villalardan az farklı ol- duğunu söylüyor Sampson. "Ama" diyor, "apartheid kalk- sa da siyahlann çof u bâlâ bu- rada vaşamayı yeğliyorlar. Ne de olsa insan dengi dengine daba mutiu oluyor..." 'Diep Kloofun *en iyi adres- indeki en feci mahsuru, birbirin- den bakımlı bahçelerin arasın- daki boş arsalara dökülen çöp- ler oluşturuyor. Her biri yanm milyar TL değerindeki bu şık ev- lerin arasında yer yer gözalabil- diğince uzanıp giden çöpler, ger- çeküstü bir görünüm oluşturu- yor. Tüm hizmetleri aksayan So- weto belediyesi, arada bir böyle çöpleri toplamayıveriyor. Sampson süpermarket sahibi bir işdamıyla evli kızkardeşinin geceleri spot ışıklarıyla aydınla- tılan, şeker pembesi rengindeki iki katlı villasını da geçtikten sonra; daha orta smıf bir evin önünde duruyor ve bir kahveye davet ediyor. Evin kapısını "Di- ep Kloof orta direği buradan başlar" diyerek açan taksi şofö- rü Sampson söze, "Bcnimki gi- bi 2 yatak odalı, 1 salon ve ban- yo mutfaktan oluşan evlere So- wato'da kibrit kuhısu denir" di- ye devam ediyor. Bir kanape, iki koltu.k oymalı salon takımının ithal malı Italyan olduğunu söy- lüyor iftiharla. Ve garajmı açıp hemşire kansının arabasıru gös- termeyi de ihmal etmiyor. Burada hemşirelik, siyah bir kadının erişebileceği en prestij- li meslek sayüıyor. İyi bir hem- şire, ayda 1,5 milyon TL maas alıyor. Bu da Soweto'da olduk- ça iyi bir maaş sayılıyor. Samp- son'un kansı Soweto'nun meda- n iftihan sayılan Afrika'nın en büyük hastanesi Baragweneth Hospital'da çalışıyor. Sabahları Johannesburg'da işe giden Sowetohılar, Baragwa- neth Hospital'in karşısındaki minibüs durağtnın önünde upu- zun kuyruklar oluşturuyorîar. Kimse trene binmiyor çünkü trenlerde iki yıldır tnkhata'cılar- la ANC'ciler birbirlerini öldünl- yor. Bunca insan Jo'burg- Soweto arasmda kent trafiğini küitlemeden taşıyan minibüsler ise modern şehir planalığının zaferi sayüıyoT. Bu, tabii işten çı- kış saatlerinde siyahlann oto- büslerin ve minibüslerin kapıla- nndan salkım salkım sarkmala- nna mani olmuyor. Her gün yaşamlannın 3-4 sa- atini bu otobüslerde yitiren si- yah kitleleT için Sampsonlar'uı yaşam tarzı düş gibi. "Soweto i da oturanlann yüzde tO'u zen- gin, yüzde 4O'ı orta sınıf, vuzde 4O'ı fakir, yüzde 10'u da işçi ya- takhaneterinde yaşayan insan- lardan olnşuyor" diyor Samp- son. Daha ziyade bir konsant- rasyon kampını andıran, tüm camlan kınk, dikenli telle çev- rili işçi yatakhanelerinin sokak- lanndan Sowetolular büe geçmi- yorlar. Yatakhanelerin kanali- zasyonu, banyosu, tuvaleti bu- lunmuyor. Herkes çivit mavisi rengârenk ortak tuvaletleri kul- lanıyor. Evsiz, barksız, ailelerin- den uzak olduklan için bu ya- takhanelere atüan işçiler teseÜiyi içkide anyorlar. Kafayı bulduk- tan sonra etrafa dehşet saçıyor- lar. Yatakhaneler en feci ANC- lnkatha çatışmalanna sahne oluyor. Her hafta sonu düzine- lerce insanın yaşamına mal olan olaylar, Soweto adım hep man- şetlerde tutuyor. Gelenekselleşen bir başarının simgesi İBRAHİM SİMSEK ÖSS-ÖYS DERGİSİ!.. 42 sayılık İBRAHİM ŞİMŞEK DERGİSİ'ne abone olan herkes • 6 buyûk tatap, • Deneme sınavian • Her derse dzel çaJ^ma programlan. • \fe flehöertk BötOmO'ne ücretsiz sahip otocak!.. 22 Kasım'a kadar abone olanlar ise tüm bu olanaklann yanında;35a000TLMık indirimden yararianacak!.. \bğun istek üzerine; Abone olan ıkınct 10000 ktşı de Fen BiKmten Kıtabı ve Geometn KHafaana ûcfBtaz sah^> otacak Ve İBRAHİM ŞİMŞEK DERGİSİ'nden tüm aboneterine bir ayncalık daha; Burs ve kazanma garantisi!.. SJSPJVK4Ü^WVJPJI9IB ABONE İLK 10'DA ABONE İLK 67'DE KAZANMAK İÇİN ABONE OLMAKTA GECÎKMEYİN! ŞetM Ffltfn Bey Bulvan 4V204, 3S2K) İZMİR "tei: (51) 130irM15651 F a (51) «16652 İLAN SAMSUN ASLtYE 3. HUKUK HÂKtMLİĞl'NDEN Dosya No: 1986/705 Davacı Maliye Hazinesi tarafından davalılar Kurt Mehmet Şener, Halun Çanla, Bayar Anar, Mehmet Müderrisoğlu, Canan Açıkgöz, Aliye Gündüz, Senai Çakır, Kemal Açıkgöz, lnci Yıldızoğlu, Musta- fa Ceylan, Niyazi Gündüz aleyhme açılan tapu ıptali - tescil - meni müdahale davası davacı Maliye Hazinesinin temyizı Uzerıne Yargı- tay 1. Hukuk Daıresi'nin 8.4.1991 tarih 1991/1378-4766 Esas ve Ka- rar sayılı ılamı ile bozulmuş oiduğu ılanen tebliğ olunur. tLAN T.C CEYHAN SULH HUKUK MAHKEMESt 1983/1031-264 Davacı Maliye Hazinesi vekili ile davalılar Hürü Tura ve ark. ara- sında yapılan tapu iptali tescil davası sonunda; Davaa Maliye hazinesinin davası 25.3.1991 tarih ve 1983/1031 esa& 1991/264 karar sayılı ilamı ile ret olunmuştur. Tüm aramalara rağmen adresi tespit olunmayan davalılar, Mümin, Adnan, Halide, Yasemin, Günay ve Duriye TUra'ya, Mahkerae kara- n 7201 sayılı tebligat kanununun 49. maddesi gerejincc ılam olunur. Ttaatcher denendi, Major, genç, göziülüü, dinamik. Londm'dan Erken seçim kokusu YALÇ1N BAYER LONDRA — Ingiltere'de her yer yeşil, ama ağaçlar he- nüz yaprak dökmeye başlama- mış. Boz bulutlar altında üşü- dük. Sobalar da yandı ha ya- nacak. Burada da seçim koku- lan aldık. Türkiye'de meydanlarda li- derler paça kasnak kapışırken Londra'da da aym mesleğin in- sanlan, yani 'erbab-ı siyaset' tarihi belirlenmemiş bir seçim kampanyasına girmişler. Gazetelerde, televizyonlarda gün geçmiyor ki bir kamuoyu yoklamasmın sonuçları açık- lanmasın. 'tktidarlfl muhalele- tin' puan savaşı tartışılmasın, liderin seçim platformlan, üç dönemlik mubafazakârlann se- vaplan, günahlan masaya dökülmesin-- Evet.. Henüz tarihi açıklanmama- sına karşın seçim hummasına en az Türkiye kadar tutulmuş durumda gördük lngiltere'yi. 1990'da Thatcher'dan 'kur- tulduğunu sanarak John Ma- jor'ın getireceğine inandıklan taze kanla" 4. kez iktidara ha- zırlanan muhafazakârlar, "12 yıl sonra artık sıra bizde" di- yen İşçi Partililerle yine karşı karşıya. Major, genç, gözlük- lü, yenilik vaat eden ama 10 yıl- lık geçtnişte geçmişi de inkâr et- meyen bir lider. "Daha yapa- cak çok işimiz var" diyor. Ke- limesi kelimesine böyle diyor- lar muhafazakârlar. Birilerine, bizdeki bir parti- nin sloagamna benzemiyor mu? Eee... isim isme, kisp kisbe benzer demişler. Major genç gözlüklü dina- mik lider... Partinin başından gıtmesine rağmen aradaki çıkışlanyla 'Yahu snssa daha iyi olmaz mı" dedirten bir eski parti li- deri... Ve 'daha yapacak çok t$ var' afışleri. Aym ile vaki. Bunlar 'mavi köşe'deküer. Kırmızı koşedekiler mi ne yapıyor? 'Pembe de diyebiürsiniz.' Yakalanna kırmızı güller ta- karak seçmenin karşısına çıkı- yorlar. Liderleri Nefl Kinnokc'- un "Parti için avantaj degtt, dezavantaj olduğu" güçlu bir üderlik yapmadığı iddialannı çürütmek için var güçleriyle uğ- raşıyorlar. Bu lider TV'de "Be- ni Üç denemediniz, bir de be- ni deneyin ne olur" gibilerin- den mi" konuşuyor. İki parti birbirinden ünlü yö- netmenlere hazırlattıklan birbi- rinden şık reklam filmleriyle TV'lerde oy çağnsı yapıyorlar. Muhafazakârlar, İşçi Parti- lileri alternatif politikalar üret- memekle suçluyorlar. EUerin- deki belediyeleri beceriksizlik- le, kaynak israfıyla suçluyor- lar. Seçmen ne mi yapıyor? Ka- muoyu yoklamalanna bakılır- sa sürekli belirsizlik içerisinde. Anketler çarşamba gunü duru- mu başa baş 43-43 gösterirken dün bu oranlar tşçi Partisi le- hine 43-39 oldu. Işte burası tn- giltere. SeçimJıer yerde seçim. Yalruz bunlann 'baba'sı 'ana'- sı, 'paşa'sı, 'Eco'su, 'tbo'su yok. Meydanlannda kurbanlar kesilmiyor. Sünnetler yapılmı- yor ve de 'hanedanı' seçime ka- nşmıyor. Eee.. o kadar da farkımız ol- sun değil mi? Stockhohn'den Seçimi kadınlar kaybetti YAVUZ BAYDAR STOCKHOLM — lsveç se- çimlerinin sonuçlan şimdi da- ha iyi anlaşılmaya başlandı. Meğer yalnızca sağdan esmek- le kalmamış rüzgârlar; seçim- lerin diğer mağlubu, kadınlar. tsveç kadın özgürlukleri ha- reketi, yüzyılın en büyük yenil- gisine uğramış bulunuyor. Parlamentoda kadın millet- vekili oranında, 1988 seçimle- rinde kıyasla, yüzde 5 puanlık bir gerileme soz konusu. Peki, acaba kaçtan kaça düş- tü dersiniz? Yuzde 38'den, yüz- de 33'e! 1988 seçimlerinde 349 sandalyeli parlamentonun 132' si kadınlara aittir. Yeni aritme- tik içinde kadın payı ise 118. Kadın hareketi, aynca mu- hafazakârlardan sosyalistlere kadar tüm partilerin kadın kol- lan yas tutuyor. Tümü dedik, fakat aslında tüm partilerin so- nına bakışı aym değil. Parla- mentonun iki yeni partisi, Hı- ristiyan Demokratlar ile Yeni Demokrasi'den kadın erkek dağılımı ile ilgili olarak pek ses çıkmıyor. Bunun nedeni açık: Her iki- • si de erkek partisi, bu partilere oy verenler erkeklere de oy ver- miş oldular. Gelenekçi Hıristi- yan Demokratlann 26 milletve- kilinden 7'si, sağ popülist Ye- ni Demokrasi'nin 25 milletve- kilinden ise sadece 3'ü kadın. Kadınlara en yüksek temsil hakkını tanıyan iki parti, Libe- raller ile Sosyal Demokrat Par- ti, liberallerin 33 milletvekilin- den 15'i, Sosyal Demokratlann ise 138 milletvekilinden 57'si kadınlar. Milletvekili adaylannın yüz- de 40'tan fazlasının kadın ol- masına özen gösteren Yeşillerin ' 11^. | » » Q parlamentoya girememesi de XX Ll V d olayın bir başka boyutu. Milletvekilliği şu ya da bu şe- kilde bosabrsa o yer için seçim yapılmıyor. Olagan seçim tari- hine kadar o yer aynı partiden bir başka kişi tarafından dol- duruluyor. Bunun en son örneğini bir- kaç gün önce yasadık. Eski Sa- vunma Bakanı Roişe Carlsson, bir bolgenin partisi tarafından daiyi temsili için istifa etti ve yerini genç bir sosyal demok- Tat miUetvekiline bıraktı. Bakanhk görevinden ayrü- mak zonında kalınca, hemen emeklilik maaşı da bağlanmı- yor. Bunun için belli bir cetvel var. Söz gelimi iki yıl süreyle gençlik bakanı olan Margot Wallström, seçimleri yitirince, işsiz kaldığmı açıkladı. Eline hiçbir para geçmeyen sempatik sosyal demokrat eski bakan, şimdi, bir kablolu TV progra- mında muhabirlik yapacak. 1 • • • * duşu AHMET ARPAD bîl-merkT.C. MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI ÖZEL BİL-MERK BİLGİSAYAR EĞİTİM MERKEZİ İSTANBUL -MBdm1991\arihi ayacak olan 1991-1992 oğretim yrtmda Bitgtsayar p olarak ye«işürtf- mek uzerc en az Itae veya dengl c*uA mezunlan He unnersHe oğrendsi ya da meamlanndan snriı sayıda bğrend almacaklır. Kursa katılanlar 8 ayMt bir eğıtıme tabı tututacah ve mezun olanlar M E B 'dan tasdıklı serlıfıka alacaklardır • BM ve BM uyumlu • tetanbul'un en seçkm semtmde 1000 m* kapalı eğıtım alanı * 26 yıllık bılgtsavar tecrubesı. • 6 sınıf, 5 laboratuar ve dığer sosyal tesslen * Yurt ıçı ve yur! <*şı blgısayar eğılımlı guçlu kadrosu * Her oğrencpye tur bılgısayar başında yoğun uygulama ortanra. * Guçlu Soltware (yazılım) kadro ve kutJDha"esı. • Mezunları pıyasaba kap>şılan kalıtelı eğıtmı ıle çağımızın TOrklya'nin «n büyük v* gü«Hi bügiaayar egitim kurukifti oian bil-merk BİLGİSAYAR EĞİTİM MERKEZİ Rumelı Cadden. Vılla Han 4-6 A Blok Kat 2 Nışanlası İSTANBUL Tcl 141 03 37-141 13 17-146 SS 17 |Niş«n(a%ıMcDonaU skarşoı) TUBINGEN — Tübingen, Neckar nehri kıyısmda ortaçağ- dan kalma evleri, yüksek kalesi ve dar sokaklanyla ünlü. Stutt- gart'ın güneyindeki bu şirin kentin üniversitesi de oldukça tamnmış. Tübingen Arkeoloji Fakültesi öğTetim üyeleri ve öğ- rencileri, profesörleri Korf- mann'ın yönetiminde birkaç yü- dır Türkiye'de çalışmakta. Amaçlan Truva kentini daha çok ortaya çıkarmak. Truva deyince kişinin aklına Homer, tlyada, Agamemnon, Odie ve 1873'te yurtdışına ka- çınlan bü>Tik hazine geliyor. Al- man Schliemann, 8800 parça al- tın eşyadan oluşan bu hazineyi yülar süren çalışmalar sonucu kentin güneydoğu kapısmda or- taya çıkarır. Osmanlı tmpara- torluğır ile yaptığı anlaşmayı hi- çe sayarak Kral Priamos döne- minden kaldığuıa inandığı altın- lan önce Atina'ya, oradan da Berlin'e kaçnrır. Schliemann bir tüccardı. 15 yabancı dili kolaylıkla konuşan, sayısız ülke ile ticaret yaparak zengin olmuş tilki kurnazlığın- da bir tüccar. Bu kişiyi arkeo- log olarak Truva'ya sürükleyen macerayı sevmesi idi. 1880'de "Alman balkına ba- ğışlıyorum" dediği hazine, Ber- lin'de müzeye konur. Ve bura- da kalır. 1945 yüma, II. Dünya Savaşı'nm son günlerine kadar. Hitler'in yenilgisi belli olduğun- da Berlin müzelerinde değerli ne varsa Uerleyen Rus ve Amerikan ordulanndan gizlenmek üzere kaçınhr. Grasleben maden ocaklannın derinüklerine gizle- nen yüzlerce sandıktan ellisi sa- vaş sonrası ortaya çıkmaz. Ay- nca Truva hazinesinin sergilen- diği müzeden 20 sandık da Grasleben'e gönderilmemiştir. Truva hazinesini iceren 3 san- dık Amerikan ordusunun mu yoksa Rus ordusunun mu eline geçmişti? Ya da son aylarda id- dia edildiği üzere 3000 yıllık al- tınlar şu anda Moskova'da Pus- kin Müzesi'nin deposunda mı gizlenmekte? Bir yerlerde gizlenen hazine- nin Almanya'ya değil, Türkiye»- ye dönmesini gerçekleştirmek zor olmasa gerek.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear