18 Aralık 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
14 EYLÜL 1991 * * * * HABERLERİN DEVAMI CUMHURİYET/19 Yılmaz'la Mitsotakis. (Baştarafı 1. Sayfada) zorunda kalmışlardı. Oysa her iki tarafın Kıbrıs'taki görüş ayrı- lıklannın derinliğini bilmedikleri herhalde söylenemezdi. Onun için her iki hükümet zir- veye 'evet' derken, buna bir de 'ama' ekle- meyi ihmal etmemişlerdi. Nitekim, Sayın Yılmaz'la hükümetini kur- masından hemen sonra yaptığımız bir görüş- mede New York zirvesine ilke olarak olum- lu baktığını, ancak gerçekleşmesinin daha önce Kıbrıs'ta belirli gelişmelere bağlı oldu- ğunu belirtmişti. Verdiği izlenim açıkça şuy- du: Zirvenin bu aşamada yapılması kolay de- ğildi. Bunun kolay olmayacağına ilişkin izlenim, Başbakan Yılmaz'ın erken seçim kararından sonra daha da güçlendi. Ne seçime gftmekte olan bir başbakan açısından, Kıbrıs gibi son derece duyarlı bir konuda elini ateşe sokmak söz konusu oJabilirdi; ne de Atina açısından, 20 Ekim sonrasında durumunun ne olacağı pek belli olmayan bir partinin iktidarıyla ma- saya oturmak akıllıca bir iş sayılırdı. Ayrıca Türk tarafımn gerçekten iyiniyetli çabalarına karşın, Atina'nın Türkiye'ye kar- şt "ya hep ya hiç!" zihniyetinden bir türlü kurtulamadığını gösteren belirtiler de böyle bir zirveye açılan yola engeller koymaktay- dı. Nitekim dün Atina basınında esen hava, Yunanistan'ın Türkiye'ye karşı ne denli katı bir tutum içinde olduğunu bir kez daha ser- gilemiştir. Başbakan Mitsotakis, Türk mes- lektaşıyla yaptığı bir saatlik başbaşa görüş- meden ötürü ülkesinde Kıbrıs ve Ege'yi sat- makla suçlanabilmiştir. Gerçekten şaşırtıcıdır bu durum. Yunanlı politikacılar ne yazık ki Türkiye'- ye karşı kendi yarattıkları olumsuz kamuo yunun bugün tutsağı haline gelmişlerdir. Bu kısır döngüyü kıramadıkları sürece, Türk- Yunan ilişkilerinin normalleşmesini bekle- mek, düş kurmakla eşanlam taşır. Başbakan Mitsotakis, kendisine yönelik suçlamalara karşı Paris dönüşü şunları söy- lemiş: "Hoşa gitse de gitmese de Türkiye ile di- yalog kurulacaktır. Yeni dünya konjonktürü bunugerektiriyor. Türkiye'yle aramızdakigö- rüş ayrılıkları ne kadar derin olursa olsun, bunları barış ve dostluk yoluyla çözeceğiz." Sayın Mitsotakis'in bu görüşüne kimsenin itirazı olamaz. Bununla birlikte iki noktanın altınt çizmek isteriz: Birincisi, dostlar alışverişte görsün kabi- linden görüşme ya da zirvelerden kaçınmak- tır. Zira bunların yarattığı düş kırıklıkları iliş- kilere zarar veriyor. İkincisi de yabancı tarafların konuya ka- nşmasını önlemek, günlük deyişle hariçten gazel okumaya son vermektir. Özellikle Yu- nan tarafımn bu alışkanlığından vazgeçebil- mesi ne iyi olurdu. Gerçekçi olunabilirse, gereksiz zorlama- lardan sakınılırsa, Türkiye, Yunanistan, Kıb- rıs Türk ve Rum taraflarının zaman içinde doğru yolu bulacaklarına inanıyoruz. Ardın< AHMET TAN O, bir duygu adamıydı Öyle bir şut (Baştarafı 3. Sayfada) da bulunan merhum Metin Ok- tay'a Tanndan rahmet diler, ai- lesi ve yakınlarıyla tüm spor ca- miamıza en derin taziyetlerimi sunanm;' • MESUT YILMAZ (Başba- kan): Centilmenüği, spor ahla- kı ve Türk futboluna yaptığı katkılarla kalbimizdeki yerini daha da sağlamlaştıran Metin Oktay, sporla ilgilenen her Türk gencinin gönlündeki ideal spor- cu anlayışına uymaktaydı. • ERDAL İNÖNÜ (SHP Ge- nel Başkanı): "Bir zamanlar ka- fasıyla ayağını birleştirerek or- Efendi(Baştrafı 3. Sayfada) çabuk geçmiş" diye bir espri yap mıştı. Metin Oktay, bu espriye, "Yok agabey, sizler benden da- ha gençsiniz" diyerek her za- manki efendiliği ile yanıt ver- mişti... Eleştiriyi yaptıktan sonra sta- dın deniz tarafındaki kalesinin sol köşesine baktım. Bir anda Metin'in bir Fenerbahçe maçın- da attığı ve de ağlan yırttığı gol gözlerimin önünde bir sinema şeridi gibi geçti. Bunu düşünür- ken Metin'in kırışık yüzüne ba- karken bir hayli hüzünlenmiş- tim de. Metin, buna benzer yüzlerce gol attı, kral oldu, ama onun kadar önemli efendilikte de kraldı. Zamanla o da tahtını bı- rakıp bir kenara çekildi. Ama bazı krallar gibi hiçbir zaman ayağa düşmeden! Metin her haliyle insanların belleklerinden hiçbir zaman çık- mayarak kral olarak kalacak, tacınj ve tahtını insanların kal- binde bırakarak. Kalpkrizi (Baştarafı 3' Sayfada) se arkadaşlan tarafından belir- tildi. Babası ile geç saatlere ka dar Kuruçeşme Adası'nda kalan Rıfat Oktay, "Babam alkollü degildi. Ertesi gfln üstelik kalp elektrosunu çektirmek için has- taneye gidecekti. Kalp krizi ge- çirdigini ve Irafik kazasına kur- ban gittigini sanıyorum. Kader" dedi. Metin Oktay, bir süre önce kalp krizi geçirmiş ve Haydar- paşa Göğüs Hastalıklan Hasta- nesi'nde tedavi görmüştü. Metin (Baştrafı 3. Sayfada) Gençlerbirüği ile karşılaşacak olan futbol takımının sahaya si- yah bant takarak çıkacağı ve bu maç öncesi 1 dakikalık saygı du- ruşunda bulunulacağı öğrenildi. Ayrıca federasyona diğer lig maclannda da Oktay için 1 da- kikalık saygı duruşunda bulu- nulacağını açıkladı. VELJEFENDİ HİPODROMIPNDAN FİKRETDAĞLIOĞLU TAHMİNLER 1. KOŞU: F: (1) Hamitağa, P: (6) Kancansan, S: (2) Toros. 2. KOŞU: F: (5) Lymco, P: (3) Karayılan, P: (1) Aprü Joy, S: (2) Bahadır. 3. KOŞU: F: (4) Mimi, P: (1) Good By, P: (2) Umman, S: (5) Adalya. 4. KOŞU: F: (7) tlkşans, P: (6) Begüş, P: (10) Ümitbey, S: (5) Doğangüneş. 5. KOŞU: F: (3) Pamilly, P: (10) Alarko, P: (4) Tender Li- ne, S: (1) Benali. 6. KOŞU: F: (8) Bahtiyar, P: (3) Havuçözü, P: (1) Nüktedan, S: (9) Eray, S: (13) Bankobatur. 7. KOŞU: F: (9) Didar, P: (3) Aral, P: (7) Kerim, S: (11) Arat. taya koyduğu nefıs futbolu zevkle izledik. Daha sonra spor yazan olarak kaleme aldığı eleş- tirileri severek okuduk. Ölü- münden büyük üzüntü duyuyo- rum. Metin Oktay belleklerde ve spor tarihinde unutulmayacak bir isim olarak kalacaktır." • SÜLEYMAN DEMtREL (Doğru Yol Partisi Başkanı): "Spora tutkusu olan her Türk gencinin örnek aldığı, futbolu- muzun taçsız kralı Metin Ok- tay'ın aramızdan ayrılması yal- nız futbol değil, tüm sporumuz için büyük bir kayıptır. Adı ha- fızaların ötesinde, kalplerde ya- şayarak ölümsüzleşecekür!' • KEMAL KÂMİLOĞLU (Gençlik ve Spor Genel Müdü- rü): "Türk sporuna unutulmaz katkıları olan eski milli futbol- cularımızdan ve günümüz spor yazarlanndan değerli insan Me- tin Oktay'ı trafık kazasında kay- betmemiz spor camiasında de- rin bir üzüntü ile karşılanmıştır. Metin Oktay'ın yeri kolay kolay dolduruhnayacaktır. • BEŞİKTAŞ KULÜBÜ: "Me- tin Oktay Türk futbolunun ye- tiştirdıği en büyük yeteneklerden biridir. Beşiktaş camiası olarak Türk futbolunun bu erişilmez şahsiyetine rahmet, ailesine baş- sağlığı diliyoruz;' • OYA SARI (İlk eşi): "Ölümü beni yıktı. O eşsiz bir insandıl' • BÜLENT EKEN (Eski milli futbolcu ve teknik adam): "Ben- den küçüktü. Futbolunu ilk iz- lediğimde 'Oğlum Bülent, bir adam geliyor, hepinizin pabucu- nu dama atacak' demiştim. Yıl- lar sonra dediğim oldu. Hem sü- per futbolcuydu, hem süper bir insan!' • RIDVAN BURTEÇtN (Altay Kulübü Başkanı): "Dünyada Pe- le futbolun ilahı olarak anılır. Türkiye'de Metin Oktay kral olarak bilinir. Ama Metin Ok- tay önce insan sonra futbolcuy- du. Hümanistti. Kuralları ken- di koyardı. Ben onu Izmirspor'- da tanıdıtn. Antrenman bitmiş o hâlâ çalışıyordu. Türk futbo- lunun başı sağolsun!' • YURDEŞEN KARAHA- SAN (Galatasaray Futbol Şube Sorumlusu): "Acımız büyük. Büyük bir insandı. Futbol dün- yasının başı sağolsun!' • ÖZDEMİR ARNAS (Gözte- pe Kulübü Başkanı): "Sevgili Metin hakkında hem konuşula- cak hiçbir şey yok hem de çok şey var. Kişiliği karşısında saygı duyuyorum. Türkiye'nin yetiş- tirdiği nadir yapıda bir futbol ustasıydı. Bu Izmir çocuğunun ve futbol ustasının kaybı bizi sonsuz bir acıya sürüklemiştir. (Baştarafı 3. Sayfada) onun futbolunu Izmir'de sür- dürmesini istiyor ve önüne müt- hiş bir zenginlik sunuyordu. O ise gönlünü Galatasaray'a kap- tırmış gidiyordu. Rusya dönüşü Yeşilköy Havaalanı'ndaydık. Çünkü Metin Oktay karar vere- cekti. Ya "Oya" ya da "Galatasaray" diyecekti. Hava- alanı tarihi bir gün yaşıyordu. O mahşeri kalabalık içinde iki ay- n grup vardı. Bir grupta Oya Sa- n ve arkadaşlan, öbür grupta Gündüz Kıhç. Herkes "kralı" bekliyordu, onun vereceği kara- n. Metin Oktay çok sevdiği Oya'yı seçerse onunla birlikte uçağa binip lzmir'e ya da Baba Gündüz ile Galatasaray'a gide- cekti. Metin Oktay uçaktan in- di ve doğruca Gündüz Kıhç'ın yanına gitti. Kral karannı vermiş ve "Galatasaray" demişti. Me- tin Oktay, Baba Gündüz ile oto- ya binip Galatasaray Kulübü'ne giderken Oya Sarı da biraz son- ra uçağa binip lzmir'e uçacak- tı. Metin içine kapanık, insanlan seven, mütevazı bir kişiliğe sa- hipti. Bir topluluk arasında onun varlığı bile hissedilmezdi. Ama o kendini sahalarda hisset- tiren, milyonlan ayağa kaldıran kişi oldu. Yıllarca gol krallığını kimse- lere kaptırmadı. O gol koklayan bir taçsız kraldı. Attığı golleri sordulardı ona, anlattı: "Ben şut atarken direğe baka- nm. Top direğe çarparsa tribün- lerden 'ah'lar çıkar, top auta gi- derse 'Vay canına, direği yaladı gitti' derler, gol olursa 'şahane gol, unutulmaz gol' olur!' Metin, bize öylesine bir şut at- tın ki içimizi deldi geçti. Tıpkı ağlan delip geçen golün gibi... PARtS — Mesut Yılmaz'ın Paris gezisi, Türkiye'deki seçim kampanyasına uluslararası bir renk kazandırdı. Gerçi bir Fransız rekiamcısı- nın siyasal parti pazarlamak iizere ilk kez Türk siyaset sah- nesine dahil olması ile bir renk belirmişti. Ama Başbakan'ın ilk yurt gezisinin, Avrupa Merkez Sag Partiler Birligi toplantısına rastlaması, bu rengi çeşitlendir- di. Ama ne yazık ki Türkiye'ye yeterince yansıyamadı. Avrupa'nın "kardeş partilerinin" liderieriyle bir ara- ya gelmesi, "Türk-Yunan zirvesinin" gölgesinde kaldı. ANAPIiderinin, seçim once- sinde Avrupa'daki muhafaza- kâr, liberal ve Hıristiyan De- mokrat partilerin liderieriyle gö- riişmesi, hem partisi, hem Türk siyaseti bakımından daha yarariı olabilirdi. Bu toplantı. Türkiye1 de seçimler öncesinde Avrupa- daki degişira rüzgârlannın, "kardeş Avrupa muhafazakâr partilerinin" havasının Türk si- yasetine yansunasına olanak ve- rebilirdi. Avrupa Demokratik Birligi toplantısında, komünizmin çö- zülüşü ve Yugoslavya'daki, Bal- kanlar'daki, Baltık ülkelerinde- ki gdişmeler karşısında yeni Av- rupa düzeni gözden geçirildi. Ancak Yılmaz'ın Yunan "kar- deş partisi" Lideri Mitçotakis ile >-aptığı görüşme, Avrupa muha- fazakârlannın degerlendirmele- rinin Türk basınına yansıması- nı önledi. Mesut Yılmaz, Paris'e gelirken bir tasla birkaç kuş vurmayı dü- şünüyordu. Ama bu gerçekleşe- Takım(Baştarafı 3. Sayfada) lime bulamıyorum. Metin gibi insancıl futbolcu zor yetişir. Dünyanın en efendi insanıydı. Tam bir beyefendiydi. • NACİ ÖZKAYA (Galatasa- raylı eskifutbolcu): Unutulmaz bir insandı. ölüm haberine ina- namadım. Şoke oldum. Onun yerini kimse dolduramaz. Yıllar- ca aynı takımda oynadık. Ne di- yeceğimi bilmiyorum. • BASRİDİRİMLÜJ (F.Bahçe- Ii eski futbolcu): Olayı duyiu- ğum zaman çok üzüldüm. Yazık oldu. Metin'in Türk spomnda apayrı bir yeri vardır. Büyük kayıp. • TANJU ÇOLAK (F.Bahçeli futbolcu): Duyduğum zaman şok oldum, inanamadım. Çok büyük bir kayıp. Haııi arayacaktın (Baştarafı 3' Sayfada) bet sürerken, birden bir ışığın düştüğünü hissettik. Sessiz se- dasız yanımıza gelip, içkisini yu- dumlayan adam Metin Oktay'- dı. Birdenbire benim ve Arda'- nın hatta Rossi'yi de futbolcu- dan saymayan Pepe'nin gözle- rinde ışıklar parladı. Alın size nostaljinin Allah'ı. Otuz yıldır barlarda restoranlarda gitar ça- larak geçiririm hayatımı. Kimin ne kadar alkollü olduğunu ben bilmezsem kim bilir? Metin Ok- tay yanımızdaydı. Raporlar ne derse desin, biz üçümüz kişili- ğimizi koyarak söyleyebiliriz ki Metin Oktay önceki gece içkiliy- di, ama sarhoş değildi. On bir yıl önce 12 Eylül gecesi, bütün Türkiye sarhoş muydu sanki? Bizler sanattan konuşuyor- duk ya. Onun da gözlerimle sey- rettiğim birçok golünün bir sa- nat eseri olduğunu söyledim. 1960'taki efsanevi maçta Iskoç- ya'ya attığı golü, tstanbul'da bir AKG maçında iki taraftan iki kişi koluna girdiği halde, arka- sı kaleye dönükken, 90'a taktı- ğı golü anlattım. Ve bunların sırrını sordum. "Ellerini uzat" dedi. tki elimi uzattım. Avuçla- rım yere dönüktü. O da elleri- mi avucuna aldı. "Şimdi" de- di, "istedigin elini çek ben ya- kalayacagım." Ellerimi, Metin Oktay'ın avucundan kurtara- madım. "Işte" dedi, "bu ref- lekstir bana o golleri attıran". Sonra ben de ona parmaklanm- la bir gitarcı numarası yaptım. Benim ona şaşırdığım gibi o da benim tek elle alkış sesi çıkar- mama bayıldı. "Bunlar işin fi- zik tarafı" deyip Nâzım Hik- met'ten bir şiir okudu. Hiçbiri- miz ummazdık. Tabii umma- mak, bizim suçumuz. "tşte bu şiiri bilmeyen ne top oynar, ne gitar çalar, işin özü bu kardeşim" deyip boynuma sa- rıldı. Meğer biz futbolculara na- sıl bakarsak onlar da biz müzis- yenlere öyle bakarmış. Ne çok ortak noktamız varmış oysa ki. Kartımı istedi. "Yann seni arayacagım " dedi. öpüşerek ayrıldık. Gitme vakti gelmişti. Yor- gunduk. Metin Oktay'ı yarım kalmış içkisiyle barda bırakıp Arda, Pepe ve ben çekip gittik. Sabah telefon çaldı. Metin Ağabey diye açtım. Pepe'ydi. Pepe'nin güzel sesinden ilk de- fa nefret ettim. Metin Oktay'ın ölümünü haber veriyordu. Se- nin karşında son golü yiyen ka- leci olmak isterdim, Metin Ağa- bey, ama son öptüğün insan ol- dum. Ben yine telefonunu bek- liyorum. Sen aramazsan ben na- sıl olsa arayacagım. medi. Aksilik, ta işin başında ortaya çıktı. Yılmaz, Mitçotakis'e Paris'te- ki bu toplantı sırasında ikili gö- rüşme yapmayı önerdiginde, Türkiye'de seçim karan alınma- mıştı. Asıl vurulacak kuşun kaç- masıntn nedeni, bu oldu. Yunan Başbakanı, seçimlere gitmesine 40 günden daha az zaman kalan bir başbakanla "kalıcı bir çözüme" gitmek istemedi. An- cak üçüncü ülkelere, ABD'ye ve BM Genel Sekreterliği'ne "uyumsuz" görüntüsü vermek- ten de kaçındı. Yılmaz'la iki sa- at baş başa göriişmesi de Tür- kiye'yi ziyaret etmeyi, dostluk anlaşması imzalamayı kabul et- mesi de bu yüzdendi. Ancak bütün bunlar, seçime endeksliydi ve "ortak sözlü açıklamada" belirtilen çerçevey- le sınırlıydı. Bu çerçeveyi, "ba- kanlıklararası çalışma grubu" çiziyordu. Bu ise, işin her an çık- maza sokulmasına pratik ola- nak tanıyan bir formüldü. tki ülke başbakanlannın gö- rüşmeleri, elbelte yararlı oldu. Bu yarann ilki, dörtlü zirve ko- nusunda "boş umut" beslemek- ten kurtulunmasıydı. Yılmaz, bunu çok açık biçimde şöyle ifa- de etti: "— Taraflar, birbirlerinin po- zisyonlanndan, Birleşmiş Mil- letler Genel Sekreteri'nin temsil- cikrinin yüriittügü görüşmelerin yine onlar tarafından aktardma- sı sonucu haberdar oluyordu. Sayın Mitsotakisle yaptığımız görüşme, aramızdaki görüş ay- rıhklarının, BM temsilcilerinin bize yansıttıklarından daba bü- yük olduğunu ortaya koydu." Yılmaz ile Mitsotakis'in gö- rüşmeleri, iki ülke arasındaki so- runun yalnızca Kıbns olmadıgı. Ege Denizi başta olmak üzere öteki pürüzlerin de en azından Kıbrıs kadar tıkanıklık yarattı- ğını ortaya koydu. Taraflar, kendi kamuoylanna karşı, "Taviz kopardık" görün- tüsünden çok, "Taviz vermedik" psikolojisiyle hareket ediyoriar. Paris'teki Türk-Yunan diyalo- gu, bir başka gerçegin daha be- lirmesine fırsat oldu. Bunu, Baş- bakan Yılmaz, "İki Ulke olarak mevcut ihtüaflarla yaşayabiliriz" diye ifade etti. Bu elbette "ihtilaflara" övgü degildi. Ama bu sözler, iki ülke yurttaşlannın, mevcut sorunlann yaratacağı kötümserlikle daha çok hasım bir hale gelmelerini önlemeye yönelikti. Mesut Yılmaz'ın Paris gezisi, Özal'ın başbakanlığının ilk yıl- lanndaki görüntüyü yansıtıyor- du. Örnegin, bir TUrk-Fransız ortak girişimi olan "Banque du Bosphore"un açılmasıydı. Söz konusu bankaya Emlak Banka- sı, Vakıflar ve Finansbank or- taktı. Açılısta yine Özal'ın ilk dönemlerindeki gibi çok sayıda Türk işadamı bulunuyordu. Gezide Yılmaz, reklamcı Se- guela ile de görüştü. Ama asıl görüşmeleri kardeşi Turgut Yıl- maz ile eski Türk Hava Yollan Genel Müdürii ve ANAP'tan milletvekili adayı Cem Kozlu yürüttü. ANAP liderinin, seçim kam- panyasının toz dumanından iki üç günlüğüne de olsa kendini kurtarıp, Avrupa'daki kendi kardeş partilerinin toplantısına katılması ve onlarla temas kur- masınm, umanz Türkiye'deki si- yasetin kalitesine olumlu yansı- malan olur. Kürt temsilcileri9 # . _ (Baştarafı 1. Sayfada) T*! llf* 0*01*11 ttfîî benvemeslektaşbn 1 M. M.IX^ 5 i " - " - M-ÇI'M- rinden alıkoyamay _ _ V—• Ri7 A™ hîr kıınılııcııı ANKARA (Cumhuriyet Bü- rosu) — Irak Kürdistan Demok- rat Partisi (IKDP) lideri Mesut Barzani'nin temsilcileri Necir- van Barzani ile Muhsin Dızai, dün Ankara'da Cumhurbaşkan- lığı Sözcüsü Kaya Toperi ve Dı- Tahran Büyükelçisi Ömer Ak- bel'in, dün Dışişleri BakanlığY- na çağnldığı ve Iran birliklerinin sınırdaki gerillalan desteklediği iddialannın şiddetle reddedildiği bildirildi. Barzani'nin temsilcileriyle (Baştarafı 1. Sayfada) ımı görevle- alıkoyamayacaklardır. Biz dev bir kuruluşuz" dedi. Po- lis memurlarının cenazeleri top- rağa verilmek üzere uçakla memleketleri olan Ankara ve Sı- vas'a gönderildi. • Yenibosna'da kahvaltı ettikleri fınnda öldürülen Bakırköy Em- niyet Amirliği lnfaz Bürosu'nda• ı • o ı I X » * " . i\ ı ».,.„..» j . . nıyet Amırııgı ınıaz öurosu naa şışlerı Bakanhğı Musteşarı Oz- y-aklaşık üç saat süren bir görüş- ö r e v h p o l i s m e m urlan Ertug- aem Sftnbcrk ile bırer gorüşrne mo irinon ^^m Tnnarî A A*H« . _ . . .*.. ^ . . ... yaptılar. Bu arada Türkiye'nin Ekonomik dem Sanberk ile birer görüşme m e y a p a n Kaya Toperi, AA'ya m i Dönmez (31), Selahattin (Baştarafı 1. Sayfada) ve finansman kaynağının belir- tilmesi gerekir. 2- Vergi sisteminde, yeni vergi koymak veya mevcut vergilerin oranlannda, muafiyet ve istis- nalarında yapılacak değişiklik- ler, siyasi iktidan oluşturan par- ti veya partilerin genel seçimler öncesinde ve seçim beyanname- lerinde açıklanmış olmalıdır. Bu şekilde açıklanmamış değişiklik- ler, parlamentoda ancak yüzde 80 çoğunlukla kabul edildikleri takdirde yasalaşmalıdırlar. 3- Siyasi iktidarlann iç ve dış borçlanna yülık sınırlar konma- sında zaruret vardır. "tç ve dış borçlar, yülık devtet gelirlerinin yüzde 10'unu -veya başka bir oranını- aşmaz" gibi bir mad- denin anayasaya konması yerin- de olur. 4- Açık bütçelerin etkisini his- settirdiği bir başka alan, siyasi iktidara bir monopol yetkisi olarak tanınan "para basma" yetkisidir. Anayasaya, yıllık pa- ra arzı artış oranını belirleyici bir hüküm konulmalı, örneğin yıllık emisyon artışı mevcut pa- ra arzının (veya emisyon mikta- rımn) en çok yüzde 5'i (veya başka bir oran) kadar olabilir denmelidir. Böylelikle çağdaş demokrasileri enflasyon tehdi- dinden korumak mümkün olabilir. 5- 1982 Anayasası'nın "çalış- ma ve sözleşme hürriyeti" baş- hklı 48. maddesi ile 167. mad- desinin aksine yeni anayasada bir siyasi iktidara ekonomik ya- şama ınüdahale yetkisi veren hükümlere yer verilmemesine dikkat edilmelidir. 6- Siyasi iktidarın ekonomiye keyfı müdahalelerinin en önemli kaynağı, "kanun hükmündeki kararnameler" olmuştur. İdeal olan, olağanüstü haller dışında, kanun hükmünde kararname ile düzenleme yapma imkânının kaldırılmasıdır. 7- Kamulaştınna ve devletleş- tirme işlemleri anayasada belir- lenmiş olduğu halde "özelleş- tirme" konusunda herbangi bir düzenleme mevcut degildir. Bu eksiklik yeni anayasada gideril- melidir. 8- Sayıları, işleyiş biçimleri ve amaçları kamuoyu tarafından izlenemeyen fonlar, ayrıca par- lamento tarafından da denetle- nememektedir. Bu durum, "ye- raltı hükümeti" adı verilen ye- ni ve ayn bir yönetim biçimi oluşturmuştur. Ekonomik istik- rarı bozan, siyasi iktidar - özel sektör ilişkilerine gölge düşüren bu uygulamanın da önüne geçil- mesi gerekir. Bunun için bütçe- ye "Devletin bütün gelir ve gi- derleri genel bütce içinde yer alır ve aynı denetim esaslarına tabidir" şeklinde bir madde konmalıdır. 9- Siyasi iktidann hem anaya- sa sınırları içinde kalarak boş- luklardan yararlanmasını önle- mek hem de ekonomik konular- da özel sektörle diyalogunu sag- lamak amacıyla 'ekonomik ve sosyal konsey' adı altında bir anayasal kunıluş oluşturulabi- lir. bir açıklama yaptı. Toperi, Ne- cirvan Barzani vç Muhsin Dızai'nin ziyaretlerinin amacı- nın Türkiye'nin Kuzey Irak'taki Kürtler konusunda izleyegeldiği politikaya Barzani'nin sahsi te- şekkürlerini Cumhurbaşkanı Turgut Özal ve Türk hükümeti- ne iletmek olduğunu belirtti. Toperi, görüşmede Kuzey Irak'taki Kürtlere yapılacak yar- dımda hangi ihtiyaç maddeleri- ne öncelik verileceği ve bunlann ulaşım şeklinin ele alındığını be- lirterek Necirvan Barzani'nin görüşmede Türkiye'nin izlediği tutumdan memnuniyetini ve bu tutumun devamını umduklannı belirttiğini bildirdi. Toperi, görüşmede Necirvan Barzani'nin kendi bölgelerinde PKK'lıların bulunmamasına özen gösterdiklerini ve kendile- rinin de PKK ile aralarının iyi olmadığını söylediğini belirtti. Dışişleri BakanlığVndan Ne- cirvan Barzani başkanlığındaki he> r etin temaslanna ilişkin yapı- lan açıkamada da IKDP heyeti- nin görüşmelerde Türkiye'nin bölgede barış, huzur ve istikra- rın sağlanması konusundaki ro- lünün önemini vurguladığı beh>- tilerek, heyetin 1988 yüında ve 1991 nisan ayında Kuzey Irak- tan Türkiye'ye kaçan sığınmacı- lara Türkiye'nin gösteridği in- sancıl himaye ve sağladığı yar- dımlar dolayısıyla şükranlarını ifade ettikleri bildirildi. IKDP heyetine Türkiye'nin komşusu Irak'ta toplumun tüm kesimlerine huzur, güvenlik ve eşitlik içerisinde özgürce yaşaya- bilecekleri demokratik bir orta- mın teessüsünü arzuladığınm belirtildiği kaydedilen açıklama- da, Türk hükümetinin Kuzey Irak halkına önümüzdeki hafta- larda gıda ve ihtiyaç maddeleri yardımında bulunulacağmın bil- dirildiği kaydedildi. IKDP temsilcisi Necirvan Barzani ise AA'ya yaptığı açık- lamada, temaslannın kendisi açısından tatminkâr olduğunu söyledi. Tahran Radyosu'nun haberi- ne göre Türkiye'nin Tahran Bü- yükelçisi Ömer Akbel, dün İran Dışişleri Bakanlığı'na çağrıldı. Odabas (30) ve Nurtekin Sevim- li'nin (38) cenazeleri dün saat 14.00 sıralannda Cerrahpaşa Adli Tıp Kurumu'ndan çalışma arkadaşlarınca alındı. Saat 14.30 sıralarında Ataköy Ekipler Amirliği'ne getirilen 3 cenaze için bando eşliğinde tören dü- zenlendi. Türk bayrağına sanh 3 polis memurunun tabutları başında aile ve yakınlarının fenalık ge- çirdikleri ve saldırganlara "la- netler" yağdırdıklan görüldü. Törenden sonra Ertuğrul Dönmez ve Nurtekin Sevimli- nin cenazeleri Ankara'ya, Sela- hattin Odabaş'ın cenazesi de uçakla Sıvas'a gönderildi. Birand: TRTnin karannı bekliyorum Haber Merkezi — TRT Teftiş Kurulu'nun 32. Gün yapımcısı gazeteci-yazar M. Ali Birand hakkında hanrladığı "hususi ev- rakta sahtecilik ve dolandırıcı- lık" iddialarına ilişkin TRT üst yönetimi suskunluğunu sürdü- rürken M. Ali Birand, "TKTnin karannı bekliyorum" dedi. TRT Genel Müdürü Kerim Aydın Erdem, konuyla ilgili bil- gi almak isteyen gazetecilerin te- lefonlarına çıkmadı. Gazeteci Mehmet Ali Birand, iddialar konusunda Cumhuri- yet'e şu açıklamayı yaptı: "Sayın Uğur Mumcu'nun dünkü sayımzda yayımlanan id- dialanyla ilgili olarak daha ön- ce genel bir açıklama yapmış- tım. Şu sırada TRT üst yönetimi konuyla ilgili son incelemeleri- ni ve değeriendirmesini yapmak- tadır. Gerçek karan verecek olan makarn TRT Kurumu'dur. tddialarda taraf oldugum için, İDcelemeyi etkilememek amacıy- la, sonuç alınana kadar başka bir açıklama yapmayacağım. TRT Kunımu'nun karannı bek- liyorum." tki anahtar bir ömür (Baştarafı 1. Sayfada) daha da uzuyor. İşçinin, İstan- bul'un orta halli semtinde orta- lama fiyatı 400 milyon lira olan bir daireyi alabilmek için 49 yıl, lüks daire için 124 yıl, gecekon- du için 9 yıl para biriktirmesi zo- runlu oluyor. îzmir'de bir işçi- nin orta halli semtte daire sahi- bi olmak için çahşacağı süre 30 yıl oluyor. Lüks daire için 75 yıl, gecekondu için de ortalama 3 yıl çalışması gerekiyor. Ev ve araba Memurlar, ev ve araba alabil- mek için işçilerden daha uzun süre çalışmak zorunda kalıyor- lar. Memurlar, aylık ortalama 1 milyon lira olan maaşlarının zo- runlu harcama dışında kalan bölümüyle, Ankara'da daire>e 124 yıl, lüks daireye 318 yıl, ge- cekonduya da 20 yıl sonra ka- vuşabiliyorlar. AJınacak evin, Istanbul'da olması durumunda bu süre, normal bir daire için 1% yıl, lüks bir daire için 490 yı- la çıkıyor. Istanbul'da alınacak bir gecekondu için memunın, 34 yıl beklemesi gerekiyor. Memur- ların îzmir'de normal bir daire için çalışmalan gereken süre 120 yıl olarak belirlenirken, lüks da- ire için bu süre 300 yıla kadar çı- kıyor. Memunın, gecekondu al- ması da 7 yıl çalışmasıyla müm- kün olabiliyor. Memurların araba sahibi ola- bilmeleri, sıfır kilometre Şahin marka yerli otomobil için 20 yıl, lüks Avrupa arabalar için 490"yıl çalışıp para briktirmekle gerçek- leşebiliyor. Aynı koşullar içinde işçi ve memurlar, bir ev ve bir arabaya en az üç kuşak sonra sahip ola- biliyorlar. GOZLEM UGURMUMCU (Baştarafı 1. Sayfada) oligarşUeri' güçlü çıkacak. 'Barajlı sistem' nedeniyle de bir kısım yurttaşın oyu se- çim sandıklarına değil çöp tenekelerine gidecek. Kaldı ki 'seçmen kütükleri' hiç de sağlıklı degildir. Güneydoğu'daya- pılacak seçime de 'serbest seçim' denemez. Bu olguları çok açık ve net görmek gerekir. Önseçim, parti içi demokrasinin 'olmayınca otmaz" temel koşullarından biridir. Önseçimin 'demokratik' olabilmesi de büyük ölçüde parti önseçim kütüklerinin sağlıklı tutulma- sına bağlıdır. CHP ve SHP'de 'naylon delege sabıkası' çok- tur. Bu yüzden, bu sabıkalar, parti önseçimlerine de ister istemez gölge düşürmektedir. Açık konuşmak gerekirse, SHP önseçimlerindeki bir baş- ka sakınca 'mezhepçilik, bölgecilik ve Kürtçülükiür. l 37 Lazı, Alevi Aleviyi, Çerkez Çerkezi, Arap Arabı, Türk Türkü, Kürt Kürdü yalnızca, Laz, Alevi, Çerkez, Kürt, Arap ve Türk olduğu için tutar ve oyunu bu ırkçı ve etnik özellik nedeniyle kullanırsa 'sosyal demokratlık' nerede kalacak- tır? Rizeli Rizeliyi, Diyarbakırlı Diyarbakırlıyı, Ankaralt Anka- ralıyı, Edirneli Edirneliyi, İzmirli İzmirliyi, Antalyalı Antalya- lıyı 'hemşerilik' ve 'bölgecilik' nedeniyle tutar ve oyunu bu nedenlerle kullanırsa 'solculuk' nereye sığacaktır? Mezhepçiliği, bölgeciliği, Kürtlüğü ve Alevıliği asamayan hiç kimse solcu, demokrat ve sosyal demokrat olamaz. Çc- ğulcu demokrasilerde etnik özelliklerdeğil, demokratik ni- telikler ağır basar. Ön seçimlerde bu bilinç SHP'li önseçmenlere yol göste- recek mi? • • • Patentli bakan Kahveci'den bir yanıt daha geldi. Bu patentleri aldığını herkes billyormuş; gazetelerde bun- lar daha önce çıkmış; kendisi ülke için çalıstyormuş; pa- tent olayını ortaya atmakla ben, hangi yerli ve yabancı fir- ma sözcülüğüne soyunuyor muşum? Yoksa Yeltsin benim de mi beynimi yıkamış? Devletçi fikirlerinden yoksa vaz mı geçmişim?. Devlet ve ülke çıkarlarını savunuyormuş. Ken- disi de çok kahramanmış; kimseden de yılmazmış. Kahveci, iki ortağı ile birlikte patent alıyor. sonra, bu pa- tent ile üretilecek kasalar için yasa çıkartıyor; TBMM'de soru açıkça sorulduğu zaman gerçeği saklıyor; olay ortaya çı- kınca da "Patentleri ben hayır kurumuna verecektim" diye çocuk kandırmacalarına başvuruyor. Kahveci, patenti aldıktan sonra neden bu patenti hayır kurumuna devretmedi? Ya da patenti devlet şirketi TESTAŞ adına tescil ettirmedi? Neden TBMM'de gerçeği gizleme gereği duydu?. Gazetecilere 'patent benimdir" derken ne- den bu patenti hayır kurumuna bağışlayacağını söyleme- di? Mini yazarkasa için mucit bakanın başında olduğu ba- kanlık, 'ihale' açacak. Çeşitli şirketler Kahveci ve ortakları- nın patenti ile yapılacak mini yazarkasa için ihaleye gire- cekler. 'Dokunmatik seçim makineleri' için de ihale açılacak, bu ihaleye girecek özel şirketler, bakanın patentini aldığı ara- cı üretecekler, yüz binlerce seçim sandığı için Kahveci ve ortaklarına para ödenecek. Olay, belgesiyle ortaya çıktı. ve tabii, Kahveci ve arkadas- lanna hem 'mini yazarkasa' hem "dokunmatik seçim sandığı' patentleri nedeniyle açılan ömür boyu gelir getirecek ka- zanç kapıları kapanıverdi. Patentli Bakan, "Ben bakan olarak bunu icat ettim, son- ra da devlet kuruluşu TESTAŞ'a bu patenti devrettim" diye- bildi mi?.. Naim Sungur ve Önder Kefoğlu uzmanlarla birlikte HE- MA'da mini yazarkasa ve dokunmatik seçim makinesi üze- rinde çalışıyorlar. Derken, Kahveci, Sungur ve Kefoğlu, hem kasa hem de dokunmatik seçim sandığı için kendi adlan- na patent alıyorlar. Mini yazarkasa patenti alındıktan sonra Sungur ve kefoğlu, TESTAŞ'ın başına geçiyorlar. Olay ortaya çıkmasa, bu yazarkasa ve tleride de dokun- matik seçim makineleri için ihale açılacak: Ihaleyi kazanan şirket ve patent sahiplerine devlet eliyle milyarlar kazandı- rılacak. Bunun adı da 'devlet ve ülke çıkarlannı korumak' olacak... Kahveci, kimlerin hangi çıkarların sözcülüğüne soyundu- ğunun yanıtını, patent olayını ortaya çıkaran gazetede de- ğil, ANAP'ın gümrük, altın, sigara, uyuşturucu, silah ve mü- himmat kaçakçıları ile hayali ihracatları koruyan ve kolla- yan ve devlet kuruluşlarını haraç-mezat yabancı şirketlere satan kararname ve yasalarını inceleyerek bulabilir. Şu TRT ekranlarını açsalar da Kahveci ile şu patent ola- yını halkın önünde tartışsak. Patentleri boş bir eldiven gibi mucit bakanın yüzüne fır- latıyoruz. Hodri meydan patentli bakan! Kaynaklar iyi hesaplandı (Baştarafı 1. Sayfada) karmaşa yok. Belki bir iki tane, daha programın anlamını kav- ramamış arkadaş çıkabilir" di- ye konuştu. DYP seçim bildirgesinin eko- nomik bölümünu hazırlayan Çiller, kendisine yöneltilen eleş- tiriler konusunda Cumhuriyet'in sorulannı vanıtlarken öteki par- tilere de "iki anahtar hedefinde birleşme" çağnsı yaptı. Çiller, "Eğer biz Türkiye'yi o düzeye getiremiyorsak veya hedefleye- miyorsak, vay iktidar taliplileri- nin haline" dedi. Hayali değil Çiller, 'hayali olarak' nitele- nen iki anahtar hedefini savu- nurken şunları söyledi: "tki anahtar, hallun ve Türki- ye'nin ihtiyacı olan bir hedeftir. Bu ertesi gün ya da 6 ay sonra herkese anahtar dagıtacagız an- lamına gelmiyor. Türkiye o he- defe istikrarlı, bilinçli bir yöne- timle vanr. Ben diğer partileri de bu hedefte birieşmeye cagınyo- rum. Bu gayet besaplı yapılmış, bütün kaynaklan ve talepleri iyi hesaplanmış bir programdır. Türkiye'deki ve dünyadaki en iyi beyinler tarafından hazırianmış- tır. Ben eleştirileri korku ifade- si olarak görüyorum." İki anahtar hedefıne ne kadar zamanda ve hangi kaynaklarla varılacağını çarşamba günü açıklayacağını belirten Çiller, 1965-1973 yıllan arasında emek- lilerin ikramiyeleri ile ev alabil- diklerini anımsatarak "Vatanda- şı, kuracağımız kredi mekaniz- malan ile banka kesimindeki re- formlaria o düzeye getiremiyor- sak veya amaçlamıyorsak, emeklinin durumunu geri ver- meyi hedefleyemiyorsak, vay ik- tidar taliplerinin haline" diye konuştu. Eleştiriye yanıt İki anahtan devletin vermeye- ceğini vurgulayan Çiller, bu he- defe ulaşılırken enflasyonunun da düşürüleceğini anlattı. Çiller, Başbakanlık Danışmanı Bülent Gültekin'in eleştirilerini ise "Ta- rafsız olması gereken bir kamıı görevlisi hükümet adına konu- şuyor. Biz bunlara gülerek geçi- yoruz. Çünkü biz sağlamız" di- ye yanıtladı. Çiller'in parti içinden gelen eleştiriler konusundaki sorulara verdiği yanıtlar ise şöyle: — Parti içinden gelen eleşti- rileri nasd karşılıyorsunuz? ÇtLLER — Parti içinden ge- len biı karmaşa yok. Sanki var- mış gibi bir rüzgâr estirildi. Ek- rem Ceyhun, llhan Kesici, Memduh Yasa vs. tekzip ettiler ve bana deli gibi telefon ettiler, biz yokuz böyle bir şeyin içinde nasıl olur ismimiz çıkar diye. Bu konu hepsinin haberdar olduğu bir olaydır. Belki bir iki tane, da- ha programın anlamını kavra- mamış arkadaş çıkabilir. Çok sağlam, ayaklan yerde bir prog- ramdır. Böyle bir kişinin hazır- ladığı bir program degildir. — Deştiri konulanndan birisi de konunun GİK'te tartışıhp partiye mal edilmemiş olması. ÇtLLER — Olacak iş mi bu. Ben tabandan seçilmişim ve en çok oyu alarak seçilmişim ve ge- nel idare kurulunda ekonomi- den mesul başkan yardımcısı olarak seçilmişim. Bu benim gö- revim. Bütün gerekli kişiler din- lemiş. Bunu seçim beyanname- sinin içine almışlar. Daha baş- ka nasıl işlerdi bu süreç? GtK- te tartışılmadı da değil. Çeşitli şeyler içerisinde bunu ele aldık zaten. Bunlan tartışmak yersiz. Çünkü böyle bir karşıt grup yok. Bir veya iki kişi şu veya bu aşamada bir laf etmiştir, ama grup denen bir şey yok. Taban müthiş heyecanlı. Örgütten çok olumlu şeyler geliyor. — Son günlerde size yönelen eleştiriler başladı? ÇtLLER — Ben böyle bir şey bilmiyorum. öyle bir eleştiri ha- vası görmüyorum, rahatsızlık duymuyorum. Bizim partimiz kadar birlik içinde olan hiçbir parti yok. — Üçüncü anahtar olacak mı? ÇtLLER — Hayır. Akıl var, bilgi var ve bunlann sergilenme- si var. Bence bizim rakiplerimiz ürktü olaydan.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear