02 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
10 HAZÎRAN 1991 • • • • HABFRLERİN DEVAMI CUMHURÎYET/19 Dini ve Ahlaki... (Baştarafı 1. Sayfada) sanıriar. Ciddiye almamız olanaksız bu tür yakla- şımları. 68 yaşına basmış olan Cumhuriyet'in te- mel ilkeleri bellidir. Yayın politikasının özü- nü, laik cumhuriyet ve demokrasi oluşturur. Laikliğin de cumhuriyetin de en iyi demok- rasi içinde savunulacağına inanır. O yüzden her türlü inanca, her türlü dü- şünceye saygılıdır. Dindarların da dinsizle- rin de aynı toplumda rahatsız edilmeksizin yaşamlannı sürdürmelerinden yanadır. İnanç ve düşüncelerin özgürce rfade edilip serbest- çe yarıştıklan bir toplum ve devlet düzenini savunur. Bu bağlamda antMaik, islamcı düşünce ve akımlann demokrasiden dışlanmalanna kar- şıdır. TCK 163'ün kaldırılmasını yıllarca sa- vunmuştur. İslamcı akımlardan yana olanlann görüş- lerine de sayfalarında yer verir. Örneğin da- ha dün Refah Partisı Genel Başkanı Necmet- tin Erbakan gazetemizin Pazar Konuğu say- fasındaydı. Kısacası, Cumhuriyet'in "dini ve ahlaki de- ğertere saldınsı" söz konusu olamaz. Ama bir noktanın vurgulanması gerekir: Bu gazete akla özgürlükten yanadır. Çünkü, aklı dogmaların tutsaklığından kurtarmak ve özgür kılmak için insanlığın yüzyıllardan beri vermekte olduğu savaşım uygarlığın moto- rudur bu gazeteye göre. İnsanlığın daha iyi- ye, daha güzele dönük arayışlarıntn önüne dikilen setlerin tarih boyunca birer birer yı- kılması, insanın düşünmeyi, kuşku duyma- yı, tartışmayı öğrenmesiyle gerçekleşmiştir. O yüzden aklın özgürlüğüne inanır ve daha iyiye, daha güzele medrese kafasıyla değil, ancak eleştirel düşünceyte varılabıleceğıni de çok iyi bilir bu gazete. Bir kez daha vurgulamak isteriz: Tabula- ra yer yoktur demokrasilerde. Hangi gerek- çeyle olursa olsun düşüncelere yasak konu- lamaz. İslamiyet de tartışılabilir, sorgulanabilir, Atatürkçülük de... Bu gazetenin ölçütleri çok yalındır. Örne- ğin, daha birkaç yıl önce ırkçılık kokan dü- şüncelerını hiç paylaşmadığı İslamcı bir be- lediye başkanının "Ben Atatürkçü değilim" dediği için tutuklanmasına karşı çıkmış, ka- rarı demokrasi adına eleştirmışti. Islamda Kadın ve CinseUik dizisiyle ilgili de- ğişik gorüş ve tepkilere de sayfalanmızda yer vereceğimizi açıklamış bulunuyoruz. Konuları fikir planında tartışabilmenin er- demini bazı islamcı çevrelerın de öğrenme- leri için vakit artık gelmiş olmalı! Aynı toplum çatısı altında barış içinde bir arada yaşamanın başka yolu bugüne dek bulunmuş değil. Öyle söylüyor tarihten kay- naklanan acı deneyimler. Bakırcılar çarşısı cinayeti Petro mu Lenin mî? (Baştarafı I. Sayfada) nu'nda yapılacak başkanlık se- çimi sırasında Leningradlılar ay- nı pusulada bu konuda oy kul- lanacaklar. Liberal reformcu Leningrad Belediye Başkanı Analoli Sob- çak önderliğindeki Leningrad Halk Cehpesi, bütün demokra- tik muhalefet grupları yaklaşık bir yıldır, kentin adını değişip yeniden 'Peter'li bir adın veril- mesi için mücadele ediyor. Ko- münist Partisi ise giderek artan bir şiddetle bu değişime karşı çıkıyor. Rusya Devlet Başkanlığı için yanşan Yeltsin, Rijkov ve Ba- katin gibi önde gelen adaylar arasındaki mücadele bile ner- deyse ikinci plana duşmüş du- rumda. Zaten Yeltsin'in kazan- YÖK'ten bir sınav hakkı daha ANKARA (AA) — Yük- seköğretim Kanunu'na eklenen geçici madde ile 1985-86 eğitim - öğretim yılından bu yana, di- siplin suçu dışında kalan sebep- lerle kurumlarıyla ilişkisi kesil- miş veya kesilme durumuna gel- miş, olanlarla bu öğretim yılı so- nunda ilişiği kesilecek olanlara, her ders için bir sınav hakkı verildi. 2547 sayıh Yükseköğretim Kanunu'nun bazı maddelerini değiştiren ve geçici maddeler ek- leyen kanun, Resmi Gazete'nin dünkü sayısında yayımlandı. Buna göre, kadro şartı aran- maksızın profesörlüğe yuksekil- me hakkından yararlanmak üzere 31 Aralık 1989'dan önce muracaat edenlerden, istekleri üniversite yönetim kurulunca olumlu karşılananlar profesör- lük kadrosuna öncelikle atana- caklar. YÖK Kanunu'na eklenen öte- ki geçici madde ile de yükseköğ- retim kurumlarından ilişiği ke- silenlere her ders için bir sınav hakkı daha verildi. Değişikliğe göre 1985-86 eğitim - öğretim yı- lından bu yana, disiplin suçu dı- şında kalan nedenlerle kurum- larıyla ilişkisi kesilmiş veya ke- silme durumuna gelmiş olanla- ra bugunden, 1990-91 eğitim - öğretim yılı sonunda ilişiği ke- silecek olanlara, ilişkilerinin ke- sildiği tarihten itibaren iki ay içinde ilgili yükseköğretim ku- rumlanna başvurmaları şartıy- la her ders için bir sınav hakkı verilecek. Sınavlar, başvuru ta- rihini izleyen iki ay içinde yapı- lacak şekilde ilgili yükseköğre- tim kurumunca uygulanacak. Bulundukları yükseköğretim kunımunun tüm derslerini alan, ancak, verilen ek sınav hakları- nı da kullandıktan sonra ara sı- nıf veya son sınıf derslerinden en fazla üç dersten başansız olan öğrencilere, başansız ol- dukları bu dersler için açılacak ilk sınav döneminde bir sınav hakkı daha verilecek. Bu ders- lerde, uygulamalı olanların dı- şındaki derslere devam şartı aranmayacak. Mezun olmak için tek dersi kalan sınıf öğrencüeri ile halen tek dersten son sınıfta bekleyen- ler, bu dersin açılacak yan yü sı- navlarına öğrenim harçlarını ödernek kaydıyla, 1995 yıh so- nuna kadar girebilecekler. Gulhane Askeri Tıp Akade- misinde, 1985-86 eğitim - öğre- tim yılından bu yana ilişiği ke- silmiş olanlara da ek sınav hak- kı tanındı. Yasaya eklenen geçici madde ile fakülte ve enstitülerde lisan- süstû eğitime başlamış, ancak çeşitli sebeplerle yönetmelikler- de öngörülen süreler içinde, li- sansüstü ders sınavı, yeterlik sı- navı ve tez sınavı gibi gerekli aşamalan başarı ile tamamlaya- mayarak kayıtları silinmiş olan- lara, iki ay içinde başvurmaları halinde bir hak verilecek. Geçici maddeye göre üniver- site harçlarını ödemeyenlerden, bugunden itibaren uç ay içinde borçlarını ödemeleri halinde ge- cikrne zammı ve faizi alın- mayacak. ma şansı çok yüksek olarak de- ğerlendiriliyor. Bu nedenle Sovyetler Birliği Komünist Partisi, Yüksek Sov- yet ve bürokrasi bütün ağırlığı- nı son bir haftadır "Leningrad'- ın adının konınmasına" verme- ye başladı. KP, 'Prarda'da ya- yımladığı bildirilerle komünist- leri 'tarihi göreve', Leningrad'ı ve Lenin'i savunmak için kam- panyaya katılmaya çağırdı. Şaka değil. 70 yıllık bir reji- min siyasal ve ahlaki simgesi oy- lanacak Leningrad'da. Eğer oy- lamada halkın yüzde 50'den fazlası kentin adının değişmesinı isterse, 1917 devriminin siyasal prestiji ile birlikte Leninizm de tarihin kapanan sayfaları ara- sında yer alacak. Yok, adın değişmesini isteme- yenler çoğunluk sağlarsa ya da değişimciler yuzde 50'yi bula- mazsa, ülkede Komünist Parti- si kendisine birkaç yıl daha ye- tebilecek moral güce kavuşacak. Yani Rusya'da modernizmin ve Batıhlaşmanın öncüsü, deniz kuvvetlerinin ve bir dünya imparatorluğuna yönelen aske- ri gücün yaratıcısı, kendi adını verdiği Petersburg'un kurucusu 'Büyük Petro' (1672-1725) ile yine Rusya'da sosyal devrimin ve 1917 gibi dünyanın çehresini değiştiren bir hareketin ruhu ve öncüsu Vladimir tlic Lenin (1870-1924) bir anlamda ölüm- lerinden sonra tarih önünde, halkoylaması ile boy ölçüşecek- ler. Kentin adı 1703 yıhnda 'Büyük' (Bizim tarihlere göre 'Deli') Petro ta- rafından Baltık kıyısında Neva Irmağı deltasında batakhk uze- rine kurulan Petersburg, Marx'- ın deyişi ile Petro'nun 'denizgü- ctt olmayan bir imparatorluğun dünya sahnesine çıkamayacagı' konusundaki sezgisine dayanı- yordu. Rusya'nın Batı'ya açılan penceresi olan Petro'nun kenti 1712-1918 yıllan arasında ülke- nin başkenti oldu. 1914 yılına kadar kentin adı 'St. Petersbnrg'du. Rus Çarlığı 1. Dünya Savaşı'nda Almanlar- la savaşa girince, Almanca ol- duğu gerekçesiyle 'burg' (kale) eki atılıp yerine Rusça 'Petrograd' denmeye başlandı. 'Petrograd' Lenin onderliğin- de gerçekleşen ve dünyanın çeh- resini değiştiren 1917 Ekim Dev- rimi'nin de beşiğiydi. 1924'te kentinadı birkez daha degiştirildi ve Lenin'in ölumun- den sonra onun anısına 'Leningrad' adını aldı. Lening- rad, II. Dünya Savaşı sırasında Stalingrad ile birlikte ülkenin Nazilere karşı direniş sembolle- rinden biriydi. Ancak StaHng- rad'ın adı 1956'dan sonra değiş- tirilip yine Volgagrad yapılmış- tı.Tarihsel Rusya'nın ve bugun- kü Sovyetler'in en Batılı kenti sayılan Leningrad, halen ülke- de modernizasyon ve liberalleş- menin başını çekiyor. 1917 dev- rım günleri sırasında Bolşevik- ler ve Marksıstler kenti kısa ve sempatik bir jargonla 'Pitr' di- ye adlandırırlardı. Bugün de kentin demokrat, reformcu ve meydanda gitar çalan hippy gençleri kentlerine aynı şekilde 'Pitr' diyorlar. (Baştarafı 1. Sayfada) kayısı... Kangal sucuk... Fındık, fıstık... Ve elbette simitçiii... Çadırcılar Sokağı'ndan kot- tan pantolon ve gömlekler rüz- gân alsalar bağırlarına, ada va- puru ne ola... Salim Sağımlar, sokağın eski sakinlerinden. Adı Salim, ama herkes onu "Bayram Usta" di- ye tanıyor. Oğlu Ercan Sağım- lar ile Sağlam Iş Evi'ni çalıştırı- yorlar. Sokakta kalan birkaç ba- kırcıdan biri Bayram Usta. Dö- ner, köfte ocağı, davlumbaz ve soba işleri yapıp satıyorlar, ken- di imalatlan. Salim Sağımlar ile kapı önün- de sokağın geçmişini konuşuyo- ruz, gelmişi nasıl olsa görünür- de... "Demirci, hurdacı, bakırcısın- dan, sobacısından tut, her tür- lü madeni eşya saücısı vardı burada" diye söze başhyor Sa- lim Usta ve sürdurüyor: "tma- labçısı da vardı, tamircisi de var- dı, hurdacısı da vardı. Her ara- dıgını burada bulabilirdin. Şim- di dışandan gelenler burayı bu- tik haline getirdiler. Biz de ar- tık yavaş yavaş kayboluyoruz. Hani derler ya, 'Komşu komşu- ya bakar da carum ateşe yakar!' Komşular bunu satıyor, demek bunda bir şey var ki, biz de ya- palım, biz de satalım derken bu hale geldik..." Kör bir kadınla onun omzu- na yaslanmış bir adam ağıtlar yakarak geçiyorlar çarşının ka- labalığında. Ohannes Usta'nın tahta çekiç darbeleri ağıta eşlik ediyor. Ohannes Usta ile Artin Usta ba- kır dövüyorlar dükkânın kapı arabğında. Geçmişleri yetmiş yıl öncesi- ne dayanıyor. Onlar da babadan kalma... Onlar da son demleri- ni yaşayanlardan... "Zaman öyle geldi, zaman böyle oldu" diyor Ohannes Us- ta. "Yedi tane kalaycı vardı, kal- madı. Paslanmaz çıkınca da ba- kırcılık öldii." Yorgancılar Kapısı'nın girişin- de bir balkondan yaşh bir adam ikindi ezanını okuyor yanık se- siyle... 18'inde bir delikanlı, elin- de bir tepside san, beyaz çay ka- şıkları öylece durup ezanı din- liyor. Onun yanı başında elinde siyah ceketiyle bir adam. Onu hafif bir omuz darbesiyle geçen elinin beş parmağını "Seiko" sa- atlerle donatmış bir başkası... Suleymaniye tarafından Çar- şıkapı'ya doğru yürüyorum. "Hoppa şinanay yavrum hop- pa şinanay..." Işte el arabasıyla tupçu... Işte siyah torbasını şa- kırdatan tombalacı... Iran'dan ithal karpuzlan dilim dilim el arabasına dizmiş karpuzcu... tohh îşten çok, yün, orlon, bir de battaniye üzerine. Bulgarlar da- ha çok yün ve orlon alıyor. Ru- menler metresi 60-70 marktan makine halısı... Esnafın derdi ise hırsızlık. Üç kadın geliyor, külotlara ikisi alı- cı olurken üçüncüsü birini hop çantasına... Ne yapacaksın, po- üse gitmeyv: değmez... Bırak git- sin kadının yakasını... Akşamın koyu gölgesi soka- ğın bordasına düşmek üzere. Kulağımda Salim Sağımlar'ın sesi: "O zaman insan ne ararsa geiir, bitpazannda bulurdu, ama o zamanlar malın kıtlığında bu- ralar böyleydi. Şimdi mal bollaş- tığı için hükmü kalmadı. Eski- den bir tornavidayı gidip mağa- zadan alamazdın, çünkü paha- lıydı, gelip eskicidcn ucuza ka- paürdın..." Rüzgâr kottan yapdma pan- tolon ve gömleklere vuruyor. Ada vapunı birazdan iskele ala- cak... Pantolonlar katlanıp erte- si günün alışverişine bırakıla- cak... Tombalacı, ayakkabı bo- yacısı, karpuzcu, simitçi, hıyar- cı, "Moment, moment" sesiyle saatçi "Lakoste" tişönçüleri gü- vercinler misali Süleymaniye'nin arka sokaklanna dağılacaklar... Geceye Çadırcılar Sokak'tan bir "hoppa şinanay yavrum ho- ppa şinanay" kalacak belki... Bir de ada vapurunun yanna belirsiz seferinin izi... .FM UĞUR MUMCU Çankaya'da pazarlık (Baştarafı 1. Sayfada) zel, özal'ın Yılmaz ve Akbulut ile görüşmesini şöyle değer- lendirdi: "Eger Sayın Özai gene de ca- gınp görüşmek isterse kendisi Türkiye devletinin Cumhurbaş- kam'dır. Onun davetine icabet etmemek saygısızlıktır. Seve se- ve giderim. Ancak Sayın Cum- hurbaşkam'mn benimle Tiirk devletinin meselelerini konuş- masını beklerim. Çünkü taraf- sız Cumhurbaşkanı'ıun bir par- tinin genel başkanını seçmesi gi- bi iç siyasete mudahale etmesi düşünülemez. Dolayısıyla davet edildigim takdirde adaylık ko- nusunu konuşmam mümkün detildir. Işin tuhaf tarafı, başta basın olmak üzere Türkiye'deki de- mokratik guçlerin bu olguyu ta- bii kabul etmeleri, adeta Sayın Cumhurbaşkanı'nı A.NAP ge- nel başkanının tek secicisi ola- rak düşunmeleridir. Bu da Türkiye'deki mıiesseselerin, sis- temin iyi işlemedigini gösleren en bariz bir delildir. Aslında 1200 delege ANAP genel başka- nını secmek üzere çağrümışken Cumhurbaşkam'nın bazı aday- larla oturup genel başkanlık ve başbakanlık pazarlığı yapması ibret vericidir. Bunu prolesto ediyorum." Özal'ın şimdiye değin aday olduklannı açıklayanlar içinden sadece Yılmaz ve Akbulut ile göruşmesi, bu adaylan 'finalist' olarak gordüğü biçiminde yo- rumlanıyor. Şimdiye değin Yıl- maz ve Akbulut'un dışında Ha- san Celal Güzel, Hüsnü Dogan, Cengiz Tuncer, Ünat Demir, H. Bekir Bilgin (eski Adıyaman Me.kez Ilçe Başkanı), Oguzhan Artukoğlu (eski Burdur Millet- vekili) aday olduklannı açıkla- mışlardı. Akbulut'un temasları tunde pilavcı... Biraz daha sayacak olursak... Hırdavatçı, kuyumcu, kebapçı, antikacı ki kapımn önünde es- ki bir gramofonda Nevesser Kökteş'in bir taş plağını çalıyor, kırtasiyeci, karşı karşıya durmuş iki bisikletçi, hurdacılıktan dö- nüş yapmış anahtarcı, cam, çer- çeve ve aynacı, çantacı, ama çantadan çok işi siyah naylon torba üzerine... Biri lastik bir botla kalabalı- ğı yarıyor. Ada vapuru kalkmak üzere, ama deniz nerede? Geçen hafta içerisinde "bir- likte hareket etme" karan veren "potansiyel" adaylar Namık Kemal Zeybek ve Ekrem Pak- demirli'nin ise Cumhurbaşkanı ile yaptıkları görüşmelerden sonra önceki akşam da tstan- bul'da Başbakan Akbulut ile gorüştukleri öğrenildi. Adalet Bakanı Oltan Sungnrlu ile ANAP Genel Başkan Yardım- çıları Orhan Demirtaş ve Halil Özsoy'un da katıldıkları gorüş- me Tarabya Oteli'nde yapıldı. Akbulut, görüşmede 2^eybek ve Pakdemirli'den kendisini des- teklemelerini istedi. Ancak Zey- bek ve Pakdemirli, bu konuda- ki kesin kararlarını vermek için Özal'ın bugün Akbulut ve Yıl- maz ile yapacağı görüşmenin so- nucunu bekleyecekler. Akbulut'u önceki geceyarısı Istanbul'dan dönüşünde Başba- kanlık Konutu'nda karşüayan- lar arasında ANAP Ankara Milletvekili Tevfık Ertürk'ün de bulunması dikkati çekti. Başba- kanlığı döneminde özal'ın özel kalem müdürlüğünü yapan Er- türk, halen Köşk'e yaİcın bir kişi olarak biliniyor. Ertürk'ün ANAP Teşkilat Başkan Yar- dımcısı Ercan Vuralhan ile bir- likte Akbulut'un beş kişilik ça- lışma komitesinde yer almaları da özal'ın Akbulut'u destekle- diğinin kanıtı olarak gösterili- yor. Oysa özal'ın başbakan yardımcılığı döneminde özel ka- lem mudürlüğunü yapan ANAP Genel Sekreteri Akgün Albay- rak'ın da Yılmaz'ın yanında ol- ması, Cumhurbaşkanı'nın Me- sut Yılmaz'ı desteklediğinin işa- reti olarak yorumlanıyor. Cumhurbaşkanı'nm eş ve ço- cuklarının Mesut Yılmaz'ı des- tekledikleri haberlerinden son- ra Yılmaz'ın bu akşam The Marmara Oteli'nde delegelere vereceği yemeğe Semra Ozal'ı da çağırması ilgi çeüti. Yılmaz yanhları, Bayan Özal'ın yeme- ğe katılmasını beklediklerini be- lirtirken Akbulut yanlılan da Ankara'da Basın BirliğTnin dü- zenlediği törene gitmesini sağla- maya çalışıyorlar. Özal-Akbulut göriişmesi Cumhurbaşkanı Özal'ı An- talya dönüşünde Esenboğa Ha- vaalanı'nda Başbakan Akbulut karşıladı. Özal, gazetecilerin, "Genel başkan adaylanyla gö- ribjccek misiniz" sorusunu ya- nıtsız bıraktı. Özal, havaalanından kente dönerken, Akbulut'u da ma- kam aracına aldı. Özal ve Ak- bulut, Cumhurbaşkanlığı Köşkü'ne değin görüştüler. Ak- buhıt, Başbakanlık Konutu'nda bir süre dinlendikten sonra ts- tanbul'a gitti. ANAP Genel Başkanı aday- lanndan Mesut Yılmaz. Cum- huriyet muhabirinin Özal ile görüşme konusundaki sorusuna yanıt vermedi. Yılmaz, bu ko- nuda konuşmak istemediğini söylemekle yetindi. Bu yaz evlenenler... ve evlenmeyenler ve ev alanlar ve evini yenileyenler ve oğlunu-kızını evlendirenler ve hediye almak isteyenler... "Roll-bond", emaye soğutucular sizi bekliyor. Pesinatlar bizden! Hemen evınıze en yakın AEG Yetkili Satıcısı'na başvurun Yılın en büyuk fırsatını değerlendırıp hayalınızdekı AEG ya da Telefunken'e kavuşun Hem de hıç peşınat odemedeni Daha fazla bilgi için AEG Danışma Merkezi'ni arayabilirsiniz. Tu'kıye nın ne r es^den ara'sa r ı z arayın, ucetstz go'uşeDı'eceğınız telefonlanmız I Ek --jmara çe> ifreiıze gerex yoktur ) 9-0O- f64-024 . e 9-0O-164-025. D<ğe r !e!efor!a r ım:Z ( 1 ) 174 65 90/91 AEG (Baştarafı 1. Sayfada) "Demokrasinin gereği açık tartışmadır. Suçlamalarda bu- lunan tüm gazete yöneticilerini, köşe yazariannı, muhabir- lerini, bu konuda iddiada bulunan ve açıklama yapanların tümünü ellerindeki bütün kanıtiaria 12 Haziran 1991 Çarşam- ba günü saat 19.00'da Çınar Sineması'nda, İzmir'i yöneten yetkililer, belediye başkanlan, belediye meclis üyeleri ve ki- şiliklerine. erdemliliklerine yürektsn inandığım sevgili İzmir halkının huzurunda yüzl&şmeve çağırıyorum. Bu olayın gerçek yargıcı İzmirlilerdir. izmirliler, bu ola- yın gerçeklerini dinlemek ve izlemek üzere davet ediyorum." Demokrasi budur. Basın, elındeki belgeleri yayımlar. İlgili de yayına konu olan savlan yanıtlar. Halk da bu tartışmayı izler. İşin doğrusu da budur. Türkiye'de böyle bir tartışma hiç olmadı. ilgililer hemen dava açarlar. Bu da yetmez, yasa çıkarıp basını susturmaya çalışırlar. Orneğin 1987 seçimlerinden hemen sonra Dışişleri Ba- kanlığı'na alınan zırhlı araç ve gereçlerle ilgili bazı savlar ortaya atmış, bu konuyu eski Milli Savunma Bakanı Ercan Vuralhan ile tartışmak istemiştim. Ercan Vuralhan, bu araç ve gereçleri alan komisyonda görevliydi. Bakanlığın zırhlı araç ve gereç aldığı şirket, Al- manya'da "seks oteli" işletiyordu. Ve üstelik, zırhlı araç ve gereç konusunda bir uzmanlığı da yoktu. Dahası vardı; bu şirketin Alman ortakları Türkiye'de bir turizm şirketine ortak olmuşlardı; Vuralhan da ortaklar ara- sındaydı. Vuralhan'ın eşi de bu şirkette çalışmıştı. Elimizde belgeler ve kimsenin yadsıyamayacağı türden kanıtlar vardı. Bu şirketten alınan çelik yelekler kurşun geçirmekteydi; bunu kanıtlayan "ekspertiz raporu" da elimizdeydi. Zırhlı araçların bazıları yeterince zırhlanmamıştı. Aynı şirketten cumhurbaşkanına satın alınan araçlarda arızalara rastlan- mış, bu araçlar bu nedenle geri göndehlmisti. Dosyamız tamamdı; herkesle tartışmaya hazırdık. Vuralhan'ı tartışmaya çağırdık, gelmedi. Konu TBMM'de gündeme gelince bütün ANAP'lılar özal- dan aldıkları emir üzerine Vuralhan'a sahip çıktılar. Akbulut'uyla... Hasan Celal Güzel'i... Cengiz Tuncer'i... Pakdemiriisı... Keçeciler'i... Akarcalısı... Cavit Kavak'ı ve Me- sut Yılmaz'ı ile bütün "ANAP ileri gelen ve ilerı gidenleri" ile Vuralhan lehine oy kullandılar. Bir tanesi gelip sormadı: —Elindeki belgeler nedir? Bu arada, Başbakanlık Danışmanı inceleme yapmış, bu alımlarda Vuralhan ve arkadaşlarını sorumlu bulmuştu. Üç büyükelçiden kurulu bir "mceleme komisyonu" da Vuralhan ve arkadaşlarını sorumlu bulunca; ister istemez "Memurin Muhakematı Komisyonu" kurulmuş ve ceza soruşturması başlatılmıştı. Bu komisyon da ilgililerin yargılanmaları iste- mini içeren "fezleke"y\ Danıştay 2. Dairesi'ne göndermişti. Vuralhan'ın dokunuimazlığının kaldınlması istenmiş; özal, buna da karşı çıkmıştı. Bu yüzden Vuralhan hakkındaki so- ruşturma yasama görevinin bitimine kadar ertelenmişti. Danıştay 2. Dairesi de sorusturma konusu eylemler hak- kında "yasal süresı içinde dava açılmadığı" gerekçesı ile yar- gılamanın gereksizliğine karar vermişti. —Ben bu konuları, ANAP milletvekilleri ve seçmenleri önünde tartışmak istiyordum. Olmadı. Ne Vuralhan geldi ne ANAP'lılar. Bu yüzden Çakmur'un çağrısını çok beğendim. Bu gibi tartışmaları keşke televizyon ekranında da yapa- bilsek. İşte o zaman neyin açık, neyin kapalı olduğu anla- şılır. Açık rejim bu demektir. Gazeteci kanıtlarını getirir, savla- n ileri sürer, belgelerini sergiler, ilgili de bu kanıtları, bu sav- lan ve bu belgeleri yanıtlar. Halk da bu tartışmayı izler. Kararını verir. Umarız bu, demokrasimiz için bir başlangıç olur. Ve böy- lece sıra iktıdara gelir. En iyi temizlik deterjanı açık tartışmadadır! Ne demışter eskiler: » • -<- •— < .•"-.—••- — — " « - —Parayla değil sırayla... EVET/HAYIRBaştarafı 2. Sayfada 'Durdurmuyorlar. Emniyet Müdüriüğü'ne otopark yeri açı- yorlarmış.' Yerimden fırlamadan önce Emnıyet'i aradım: 'Komiser Bey, orası hem kentin bir parkı hem de imar pla- nında yeşil alan olarak gosteriimiş. Yapılan iş yasal değil.' 'Biliyorum. Ancak araçlarımıza otopark lazım. Sıkıyöneti- min de haberi var. Hem artık askeri rejimdeyiz, imar planı falan bitti." • Gazetemizde arada bir yazılarını okuduğunuz Yüksek Mi- mar Oktay Ekinci, E Yayınlan'nda yeni çıkan "Çevremiz de Demokrasi Bekliyor" adlı kitabında 12 Eylül sonrasında ya- şadığı ikjinç bir olayı böyle anlatıyor... O günlerde Muğla Be- lediye İmar Müdürü'dür, koşar gider Serpil Park'a: "Serpil Park artık yoktu. Cevresindeki taş duvar da yıkılıyor, resmi ve askeri araçlann otoparka gırişleri için kapı açıdyordu. Anar- şiyi ezmek, yasadışı eylemleri önlemek gerekçesiyle gelen 12 Eylül daha ilk günlerinde yeşili ezmiş ve yasadışı bir do- zer eylemiyle Muğla'nın, Serpil Park'ı elinden almıştı." Yasadışı eylemleri, tutumları ortadan kaldırmak için ger- çekleştirilen 12 Eylül'ün ve 12 Eylül'den güç alanların yürür- lükteki yasalara ne kadar ters düştüklerini gösteren bir olay- dır bu. Ekinci, Türkiye'de bugün sivil hükümet ve demokrasi var diyenlere şöyle seslenmiş: "Serpil Park yeniden yeşillen- dirilip 'halkın parkı' olmadığı sürece buna kim inanır dersi- niz?" Oktay Ekinci bir gün beni Fethiye yolu üstündeki dünya cenneti bir koya götürmüştü Zincirlenmiş bir koydu burası! Koruyuculann kimseyi içeri sokmadığı bir yer. İlgililerin sert bakışlanyla karşılaştık, ama izin alarak kıyıya indik. Bol ağaçlı, yeşillikli bir yer. Fethiye halkının tatil günlerinde piknik yap- maya geldikleri bol gölgeli bir deniz kıyisı. Ne var ki her yer inşaat malzemesiyie, demirlerle. daha bir sürü nesne ile do- luydu. 12 Eylül'ün yol açtığı bir yağmanm belirtileri... Bura- da bir otel yapılacakmış! Bu yüzden giriş yolu bir zincirle ka- patılmış. Konu ile ilgili yayınlar yapıkjı, yazılar yazıkjı. Sonunda o zincir kırıkjı. Şimdi Katrancı Koyu halka açıktır. Güzel, doğru ve halk yaranna bir savaşım başarıyla sonuçlanmıştır. Oktay Ekinci, 'çevre'cı anlayışı bütün gücüyle savunan bir kişi. Dogayı bozanlar, kentieri, kasabaları yaşanmaz hale so- kanlan bir birteşhir ediyor. Bunlann çoğu 'okumuş'lardır. "Ba- şımıza ne geldiyse hep 'okumuş adam'lardan geldiği bir gerçek" diyor. Şöyle sürdurüyor bu konuyu: "Sevda Tepesi'ni Araplara satmak ve bunun için arabulu- cu olmak 'cahil adam'ların işi değildi. Ta.'ihi Taşkışla binası- nı otel yapmak isteyenler arasında 'en üst düzeyde okumuş' insanlar yok muydu? Dünyanın, Venedik'ten sonra ve ora- dakilerden daha güzel peyzaj veren, su yolu kenarı yapılan olan Boğazıçi'nin yalı evlerinin önünden kazıklı yol geçırmek de pek öyle okuma yazma bılmeyenlerin fikri olamazdı. Hız- lı tramvaya 'metro' diyebilmek de önemli bir 'okumuşluk' gös- tergesi değil midir? Cağaloğlu'ndaki Bizans sarnıcı 'okumuşların' bilirkişi raporlarıyla yıkılmadı mı?" Ekinci'nin kitabında birbirinden ilginç yazılar var. 12 Eylül Muğla'da bir parkın ortadan kaldınlması sonucunu nasıl ya- rattıysa, 1980'in 12 Eylül'ünden anayasanın benimsendiği 1982 tarihine kadar geçen dönemde -yani anayasasız dönemde- ne gibi haksız işlerin yapıldığı da Aydın Aybay'ın bir konuşmasıyla ortaya çıkıyor. Aybay, Muğla'da bir konuş- masında şöyle demiş: "12 Eylül 1980'den, 1982 Anayasası yürürlüğe girene dek geçen süre içinde uygulamaya sokulan bazı yasalar bugün de yürürlüktedir ve 82 Anayasası'ndan bile daha antidemok- ratik hükümleri ıçermektedir." Kıyılardaki kamu arazilerinin yağmalanmasına olanak sağlayan Turizmı Teşvik Yasası 12 Mart 1982'de yürürlüğe girmiş. 82 Anayasası'nın kabulün- den yedi ay önce... Bu yasanın içerdıği koşullar hem kamu hukuku ilkelerine ters düşüyor hem de anayasanın 'kıyılann ülke ve toplum yaranna korunması' anlayışına... "Çevremiz de Demokrasi Bekliyor" krtabı, uzman bir ya- zann çevre sorunlarını gündeme getiren yazılarıyla bir bel- ge niteliğindedir.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear