18 Aralık 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
29 MART 1991 KÜLTÜR-SANAT CUMHURİYET/7 SİNEMA İsviçre 'Oscar' şaşkını • ZÜRIH (Adem Sağlam) — Bir Türk aüesinin İsviçre'ye göç ederken yedi yaşındaki çocuklannın donarak ölmesini anlatan 'Umut Yolculuğu' filminin En İyi Yabancı Film Oscan'na değer görülmesi Isviçre'de büyük sürpriz olarak karşılandı. Filmin yönetmeni Xavier Köller'in ilk kez Oscar kazanan bir Isviçreli olması oldukça önem taşıyor. 47 yaşındaki yönetmen Köller'in ödüller dağıtılmadan önce Los Angeles'a gidip yoğun kulis çalışmalarında bulunduğu bildirildi. Isviçre'de film piyasası oldukça kısır. Az sayıda filmin çekildiği İsviçre'de 'Umut Yolculuğu' filminin ödül getirmesi piyasaya yeni bir soluk getirdi. Yönetmenin beşinci yapıtı olan 'Umut Yolculuğu', Venedik Film Festivali'nde ise yeterli ilgi görmemişti. Ancak yapıt geçen sonbaharda Locarno'da bronz Leopar ödüJü kazanmıştı. Film geçtiğimiz kasım ayında Zürih sinemalarında gösterime girdi ve büyük başarı kazandı. Yönetmen Köller'in yeni tasanları arasında İsviçreli yazar Friedrich Dürrenmatt'ın komedi türdeki yapıtlan yer alıyor. Bakanlık da ödül verecek • ANKARA (AA)— Sanatçı Nur Sürer'in basrolünü oynadjğı, yönetmenliğini İsviçreli Xavier Köller'in yaptığı, 1991 Yılı En iyi Yabancı Film Oscarlı "Umut Yolculuğu"na Kültür BakanLğı da ödül verecek. Kültür Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Cevdet Türkeroğlu'ndan alınan bilgiye göre bakanlık filmin yapımcısı, yönetmeni ve tüm Türk oyuncu kadrosu ile senaryoyu Köller ile birlikte hazırlayan Feride Çiçekoğlu'na özel ödül vermeyi kararlaştırdı. Türkeroğlu, Türkiye'de sadece şenlikler ve film haftalannda gösterilen yapıma, önümuzdeki günlerde Türkiye'de gösterim izni verileceği, İstanbul'daki gala gösteriminin de Kültür Bakanlığı tarafından yapılacağını belirtti. RESİM 'Hamam Soğuklugu' • Kiiltür Servisi — Maçka Mezat Antika AŞ'de dün düzenlenen toplantıda Birkökler Vakfı'njn avukatı Erdoğan özkısacık, Osman Hamdi Bey'in, geçen aralık ayında bir gazetede çıkan haberde kaybolduğu ileri sürülen "Hamam Soğuklugu" adlı tablosunun, herhangi bir biçimde çalınıp kaybolmadığını açıkladı. özkısacık, "Bu tablo 1971'de vefat eden tersane sahibi Saim Birkök'ün sağlıgında vasisi Ömer Salor tarafından mahkeme izni ile 40.000 lira bedel karşılığı, Mehmet Rüşdü Çolakoğlu adında bir şahsa, 2.7.1970 tarhinde satılmıştır" dedi. Avukat Özkısacık açıklamasında, 1981'de Resim Heykel Müzesi'ne teslim edilmiş tablo kayıtlannda Osman Hamdi'nin bu tablosuna rastlanılmadığını belirtti. SERGI Selma Gürbüz Pompidou'da • Kültür Servisi — Editörlüğünu Christian Bourgois'nın yaptığı L'Ennemi dergisinin kuruluşunun 10. yılını kutlamak amacı ile Centre Georges Pompidou'da 20 Mart - 2 Nisan 1991 tarihleri arasında bir dizi konferans ve bir sergi düzenlendi. Merkezin Kücük Fuayesi'nde düzenlenen gösteride dergiye kapak tasarlayacak olan sanatçılardan Aldo Mondino, Helene Delprat ve Marco del Re kapak taslaklarırn; Selma Gürbüz (yanda), Roberto Barni ve Gerardo Dicrola da illüstrasyonlannı sunuyorlar. Gerard-Georges Lamaire'in açıklamasma göre derginin, önümuzdeki sonbahar yayımlanacak olan bir sayısı Osmanlı dönemi Istanbulu'na aynlacak. Sanatçı Selma Gürbüz'ün bu sayıda Ahmet Rasim'in "Hamamcı Ülfef'i için hazırladığı orijinal desenleri yer alacak. FESTİVAL Festival yarın sona eriyor • Kültür Servisi — Uluslararası İstanbul Film Festivali yann akşam Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda yapılacak ödül töreniyle kapanacak. Uluslararası ve ulusal yarışmalarda ödül alan filmlerin yönetmenlerine ödüllerinin verileceği törenden sonra En İyi Yabancı Film Oscan'nı kazanan 'Umut Yolculuğu' adlı film gösterilecek. Xavier Köller'e Oscar getiren filmin tüm oyuncuları Türk sanatçılardan oluşuyor. Başrollerini Nur Sürer, Necmettin Çobanoğlu, Yaman Okay ve küçük Emin Sivas'ın paylaştıklan film, İstanbul Film Festivali çerçevesinde izleyicilere 31 mart pazar günü saat 18.30'da Atlas Sineması'nda sunulacak. 6 İlk film ilk aşka benzer' • Kültür Servisi — Uluslararası İstanbul Film Festivali kapsamında "Yitik Bahar" adlı fılmi gösterilen Fransız yönetmen Alain Mazars, "Sımr" adlı filmin Yugoslav yönetmeni Zoran Masireviç, "Piano Piano Bacaksız"ın yönetmeni Tunç Başaran ve Portekiz filmi "Ayn Kalpler"in başrol oyuncularından Ines de Medeiros dün düzenlenen bir toplantıda bir araya geldiler. 1968-69 yıllannda Çin'de Fransızca öğretmeni olarak görev yapan yönetmen Mazars, "Yitik Bahar" filminde iki ana kültür arasında bir köprü oluşturmayı amaçladığını aktardı. Mazars, "Film kültür devrimine bir eleştiri getiriyor. Ayrıca politik bir yön de taşıyor. Çünkü Fransız hükümeti yurtdışında çekilen filmlere yardımda bulunmuyor. Ben de bunu vurgulamak istedim" dedi. "Ayrı Kalpler" filminin başrol oyuncusu Ines de Medeiros aynı zamanda "Henry ve June" filminde Anais Nin'i canlandıran Maria de Medeiros'un kardeşi. Genç sanatçı toplantıda Portekiz sineması üzerine konuştu. Tunç Başaran ise fîlmlerinde sevgi temasını işlediğini, çocukların "saf sevgiyi" simgelediklerini belirtti. Yugoslav yönetmen Zoran Masireviç de "Sınır"ın ilk filmi olduğunu ve her ilk filmin "ilk aşka" benzediğini aktardı. "Sınır' filminde kişiler arası duygusai ilişkilerin önemini vurgulayan yönetmen, "lç sınırlan yıkmak dış sınırları yıkmaktan çok daha zor. Bunu anlatmak istedim" dedi. Geceyarısı filmlerine devam • Kültür Servisi — Uluslararası istanbul Film Festivali'nde geceyarısı filmleri bugün ve yarın tekrarlanacak. Beyoğlu Sineması'nda bugece David Hayman'ın "Sessiz Çığük" ile Thaddeus O'Sullivan'ın "Aralık Gelini" adlı filmleri gösterilecek. Filmlerin ikisi de Ingilizce ve Türkçe elektronik alt yazılı. Geceyarısı sinemasının 30 marttaki filmlerinin ikisi de Carlos Saura imzalı: "Kuzin Angelica" ve "Besle Kargayı" 30 mart cumartesi saat 24.00'te, yine Beyoğlu Sineması'nda gösterilecek filmlerin ikisinin de orijinal dili Ispanyolca. Filmler, Ingilizce altyazılı ve Türkçe elektronik altyazılı gösterilecek. hier kravaU inlvr saal. Eldivenden merdivene her şey., SEVEMA/ATİLLA DORSAY GösterişliAmerikan filmleri 10. İstanbulFilm Festivali'ni baltalıyor İstanbul henüz Texas değil~Türkiye, en yüksek iktidar kademelerinde de paylaşılan çeşitli çabalara karşın henüz ABD'nin 51. eyaleti olmamıştır. İstanbuJ ve Ankara da henüz 'derin Amerika'nın yalnızca Amerikan kültürüne izin veren sıradan kasabaları değiller. lstanbul Festivali, 10. yılını hepimizin öngörülerini aşan bir başanyla kutluyor. Döküm el- bette önümuzdeki günlerde ya- pılacaktır. Ama daha son yazı- sı gözükmeden şunlan söylemek kabildir: Şeniik, bu yıl çeşitli güçlüklere, getirtilemeyen film- lere ve film paketlerine, sayısı azaJtılan filmlere ve saJonlara karşın, en azından geçen yılki seyirci sayısını bulacak ve hat- ta geçecektir. Bu yıl bu, özellikle büyük bir başan olarak gözük- mektedir. Çünkü festival, bu yıl karşısında hiç beklenmedik baş- ka bir güçlük, bir rekabet bul- muştur: Yabancı film ithalcile- rini, özellikle de 'major'lann temsilcilerini... Gerçekten de festivalin ilk haftasında, hepsi de gösterişli, cicili-bicili tam beş Amerikan filmi birden gösterime konmuş- tur. Ikinci haftasında ise, bun- lara yılın en iddialı filmlerinden 'Baba 3' ve 'Kurtlaria Dans' da eklenmiştir. Bu tam bir çıkar- ma, normal rekabet koşuÛannı ve ticaretin gereklerini aşan san- ki bir meydan okumadır. Biz söylemiyonız. Işte dışandan 2 ayn bakış ve teşhis... Sabah'ın çok okunan sütununda Hıncal Ulnç yazıyor: "Sinema Gütıle- ri, insanlara unutmaya başladıgı sanatı hatırlattı. Ekranda film görmekle saJonda görmenin far- lunı babriato. Sonunda tembel- leşmeye başlayan seyirci, festi- UMDUCUNU BULAMADI — Bütün yıl oturup en gösterişli filnüerini festival süresince gösteri- me çıkaranlar umdukJannj bulamadılar. Marion Brondo'lu, Hiiliam Hurt'lü filmlerin yanı sıra son Alan Parker filmi "Gei Cenneti Gor" (yukanda) beklenen ggiyi göremedi. val için yerinden dogruldu. Bunlann bir bölümü, festivalin ardında da tortu bıraktı... Sine- manın yeniden doguşunda bü- yük işlevi olan festivalin onun- cusunu da geçen cuma actık..." Hıncal Uluç'un bu elbette katıl- dığımız teşhisine ek olarak, 'TV'de 7 Gün dergisinde Mine Engez şunlan yazıyor: "1980'lerde sinemaya olan ilgi- nin neredeyse yok olduğu yıllar- da baslayıp sinemasever bir kit- lenin oiuşmasında büyük katkısı olan ve aitelikli filmlere yöne- len gençlere yol gösteren, onla- ra sinema coşkusunu aşılayan festival, önemli ölçüde baltala- nıyor. Aylardır sıradan filmler çıkaran, seyirciyi çocuk filmle- riyle oyalayan yabancı film it- halcileri, festivalin yarattığı or- tamdan faydalanarak en iddia- h filnüerini gösterime koyuyor- lar. Bn filmleri, Türkiye'de pa- zarlayarak büyük paralar kaza- nan şirketler ise şu anda var olan seyirciyi Sinema Gnnleri'- nin oluşturduğunu unutmuş gi- biler." Evet, festivalle seyirci olma- run dısında hiçbir ilgisi olmayan bu kalemler, olaya dışarıdan böyle bakıyorlar. Doğru söze ne denir? Bizim söylemek istedik- lerimizi, bizim söylememiz ge- rekenleri onlar söylüyor. Onla- ra ve basında festivali destekle- yen tüm kalemlere teşekkür borçluyuz. Onlann da yardı- mıyladır ki, festival, bu 'baltalanma' olaymdan yarasız- beresiz çıkmıştır. Tersine, bütün yıl oturup en gösterişli fîlmleri- ni festival süresince gösterime çıkaranların burunlan sürtmüş- tür. Marion Brandolu, Wiliiam Hurtlı filmler, son Alan Parker iki seksen yatmışlardır. Robert Redfordlu Sidney Pollack filmi 'Havana'da beklenen işi yapma- mış, hatta 'Baba 3' ve 'Knıtlaria Dans' bile ilk haftalannda bek- lenenin altında kalmışlardır. Çünkü Türkiye, en yüksek ik- tidar kademelerince de paylaşı- lan çeşitli çabalara karşı, henüz Amerika Birleşik Etevletleri'nin 51. eyaleti olmamıştır. İstanbul ve Ankara'da henüz 'derin Amerika'nın yalnızca Amerikan kültürüne izin veren sıradan bir kasabası değillerdir. Türkiye, hâlâ Doğu ile Batı arasında bir- köprü oluşturan, her türden sentez olasılıklarına açık bir ül- ke ve en azından İstanbul, An- kara gibi büyük kentler de, sa- natı yalnızca Made in USA ba- sitliğine indirgemekten uzak ve çok farklı kültür kaynaklann- dan beslenmiş zengin bir talep- ler yelpazesinin yaşadığı ve kül- tür olayım tüm evrenselliği için- de yaşamaya açık dünya metro- polleridir. Bu ülkede ve onun metropollerinde elbette ki Ame- rikan kültürü de vardır, var ol- malıdır, olmaması duşünülemez bile.. Elbette ki, bir Sidney Pol- lack filmini, bir 'Baba' veya 'Kartlar'ı, hem de dünya ile ay- nı zamanda izlemek bir güzellik- tir, bir çağdaşlıkür, bir gerek- sinmedir. Ama yalmz bunlar yetmez. Bu çağdaşlığın yanı sıra, Holly- wood'un ürettiği tüm o geri ze- kâlüıkları da tüm bir yıl boyun- ca izlemeye ve de yalmz onlan izlemeye zorunlu muyuz? İstan- bul gibi dünyanın en büyük kentlerinden birinin, gerçek bir metropolün evrenselliğe açılma- ya hakkı yok mu? 11.5 ay bo- yunca Amerikan filmleriyle ya- tıp kalkmamız yetmiyor mu? ll- la o 15 günü de mi istiyorlar biz- den? Evet, istiyorlar kuşkusuz. Beyterin iştahımn sonu yok. Ne var ki, bu kez hesaplar tutma- mış, seyirci festivalini korumuş, ona sahip çıkmıştır. Onun için, o kimisinin adı-sanı duyulma- mış festival filmlerine öylesine sahip çıkan, o 'Aralık Gelini', 'Babnın Sakin Havası', 'Dali', 'Bakımsız Amca', 'Teldeki Tar- lakuşlan', 'Özgürlük Savaşçılan' vb. filmlerde, Sau- ra, Tati veya Kaurismaki'lerde salonları (-hem de komşuda 'Havans', 'Baba' veya Kurtlar- ia Dans' gibi filmlerin varlığına karşı) dopdolu kılan o benzer- siz seyirci ilgisine, bu yıl özellik- le teşekkür etmek istiyorum. Bir sinemasever olarak, bir eleştir- men olarak, bir festival sorum- lusu olarak... Bir sinemacı dos- tun, Atlas Sineması Müdürü Suphi Beyin dediği gibi: "Bu festivalin seyircisini biçbir şey alt edemez". Ve bu seyirci ilgi- si sürdükçe, İstanbul bir Texas kasabasınınkinden farklı bir kültürel çeşitliliğin ve zenginli- ğin yuvası olmayı hep sürdüre- cek... Ve bu kentte, sinema hep bir festival, hep bir şeniik ola- rak yaşanacak... 'KibritçiKız'şaşırtıcı birçağdaş trajedi boyutlarına erişiyor Kaurismakıler'in karamsar dünyasıKaurismaki kardeşler... Tavi- ani kardeşlerden beri sinemanın gördüğü en ilginç kardeş yönet- menler olayı... Bu yılki festival- de, Von Trotta'nın siyasal film- lerindeki "kızkardeşler" motifi süregiderken Kaurismaki kar- deşler de yapıtlarıyla bizi az şa- şırtmadılar. Ağırlığı, daha "ünlü" olan Aki'ye verdiğimizden, büyük kardeş Mika'dan yalnızca "Cha Cha Cha">ı izleyebildik. Aki'nin yarattığı dünyadan ve ana tema- lanndan uzaklaşmayan bu kara güJdürii denemesi bir milyonluk bir miras çevresinde, toplumsal konumlarım sonunda türnüyle değiş-tokuş eden ayyaş bir ser- seriyle hinoğlu hin bir işadamı- mn öykülerini anlatıyor. Eski Amerikan güldürü geleneğinden de izler süren ve çağdaş Fin top- lumundan verdiği yansımalan evrensele dönüştürebilen hoş bir mesel olarak gözüktü bize, bu film... Sürekli üretmesi ve filmlerin- deki taze öğelerle dünya sinema- sının şu andaki gözbebeklerin- den olan Aki ise, kabaca 2 tür film yapıyor: Toplumsal öğelerle donatılmış polisiye türde "dddi" filmler ve hüzünle bulanmış bir güldürü anlayışı deneyen kara- komediler. Aslında bu ikisinin iç içe olduğunu ve tüm filmlerin- de buruk bir mizahın bulundu- ğunu ileri süren görüşe katılmı- yorum. "Hamlet Iş Basında" ve- ya "Leningrad Kovboyları, Amerika'ya Gidin" gibi fılrnlerle diğerleri arasında bence temel farkljlıklar var. Aki'nin daha başanlı olduğu alan, bence karamsar polisiyele- ri. "Proleter üçlemesi" diye ad- landınlan 3 filminden görebildi- ğimiz ikisi olan "Ariel" ve "Kib- ritçi Kız", bizce sanatçının baş- yapıtlan. Ilki, sanki 1930'lardan bir Amerikan polisiyesinin gü- nümüz Finlandiyası'na nakli. İkincisi ise klasik bir Andersen masalınm yine çağdaş Fin top- lumuna dramatik uyarlaması. Bu filmlerde, Aki'nin kahra- manları, proleter kesimden ba- sit, sıradan, hiçbir entelektüel boyutu olmayan ve yasama karşı alabildiğine donammsız ve sa- vunmasız kişiler olarak dikkati çekiyor. Temelde bizim filmleri- mizin, yine o "Ukel" ve basit in- sanlarına benziyorlar. Ama bi- zim insanlarımızdan çok daha kırılgan ve dirençsiz olarak... "Ariel"in Taisto'su, kırsal kesim- den kente adım attığı andan iti- baren soyuluyor, sömürülüyor, suça itiliyor... Ve yaşamını kü- çük hiçler uğruna ziyan ediyor. Ama bu, Aki'nin bu umutsuz filme umutlu bir final yakıştır- masmı engellemiyor. "Kibritçi Kız" ise şaşırtıcı bir çağdaş trajedi boyutlarına erişi- yor. Yine herkesçe aşağılanan, en yakınlanyla bile en küçük bir iletişim kuramayan, umutsuzca- sına "beynz atlı prens"ini bek- leyen Iris, toplumca sıkıştınldı- ğı noktada çılgınlığa ve kıyıma YÖNETMENİN BAŞYAPITI — 'Kibritçi Kız', Aki Kaurismaki'nin başyapıtlanndan biri. ulaşan bir tepkiye itiliyor. Bu aşabilen gerçek bir diyaloğa dö- alabildiğine karamsar filmde külemediği, insanlann dost, sır- Aki hiçbir umut ışığı, hiçbir ay- daş, yakın kimseyi bulamadık- dınlık göstermiyor seyirciye... lan, yazgılarm bireysel ilmekler Çünkü çağdaş Fin toplumunda yaşatnak, anlaşılan öyle pek bayram değil. Alkolizmin ve ruh hastalıklarının dünya üzerinde rekor düzeyde olduğu söylenen bu oldukça yoksul kuzey Avru- pa ülkesi, Kaurismaki kardeşle- re göre nasıl da iletişimsiz, yal- nız insanlann yurdu!.. Aile iliş- kilerinin bile üç-beş sözcüğü halinde öriilüp durduğu bir top- lum... Tüm Akdeniz sıcakiığını yansıtan yazarlarm ve yapıtların (örneğin bir Yaşar Kemal'in) Kuzey Avrupa ülkelerinde öyle- sine ilgi görmesine şaşmamalı. Ve Aki, bu ülkeden yansıttığı öykülerde, alabildiğine az ko- nuşmalı, yalın, dingin fılmler su- nuyor bize... Filmlerinin görü- nürdeki kuruluğunu, duygusuz- luğunu, oldukça duygusai popü- ler şarkılarla, örneğin tangolarla dengeleyerek.. Üslubunu son kerte yalın, sade, giderek düz bir hale getiren sanatçı, böylece bir Bresson veya Ozu'nun mirasçı- Ianndan olduğunu da gös- teriyor. Sahip çıktığı bu adlar yanın- da, yine çok etkilendiğini belirt- tiği Marv kardeşler, Lubitsch ve- ya Bunuel ise bize kalırsa Aki için gerekh' referanslan oluştur- muyorlar. Diğer bir deyimle, Aki'nin güldürüleri, bizce yete- rince kesinlik içermiyor, giderek güldürmuyor. Geçen yıl "Ham- let İş Başında"da elde ettiğimiz bu deneyirn, bu yılın "Leningrad Kovboylan"nda da yineleniyor. Ve kendilerini derin Amerika- da bulan bir Sovyet pop guru- bunun serüvenleri, onca vaade karşın, gereken keskinliğe ula- şamıyor. Aki'nin şimdilik son filmi olan "Bir Katfl Kkaladun"da ise farklı bir atmosfer var. Sanatçı bu kez çok daha incelikli, nü- anslı bir polisiye film parodisi gerçekleştirmeyi amaçlamış. Ve büyük ölçüde başarmış. Hayat- tan umudunu kesen ve intihar etmeyi beceremeyince, kendisini öldürmesi için bir kiralık katil tutan, sonra bundan vazgeçip hayatta kalmaya çalısan bir ada- mın öyküsü, polisiye filmin şe- malannı, kalıplanm ustaca ters- yüz ediyor ve gerçek bir kara güldürüye dönüşebiliyor. Bun- da, yabancılaştına İngilizcesi ve (bir dostun deyimiyle) çağdaş Bnster Keaton suratıyla, Truffa- ut'nun gözdesi Jean-Pierre Le- aud'nun katkısı da büyük. Ve Kaurismaki kardeşlerin bu yılki görkemli çıkarması, sonuç ola- rak bu yepyeni ve genç sinema- cılan tanımış olmanın keyfi ya- mnda, bizlere özelhkle "Kibrit- çi Kız" ve "Bir Katil Kirala- dım"da en Ust düzeyine ulaşan karamsar ve bu karamsarlığını yer yer ironiyle boğmaya çalışan özgün sinemayı getirmiş oluyor. UGUN Beymglm E m k : Annemiz 100 Yaşında* (12.00, 18.30), Beklenmeyen Vals (15.00, 21.30) Be.Yogln Atlas: Çiçeron'daki Kır Evi (12.00, 18.30), tntikam Vakti* (15.00, 21.30) BeyvgİH Beyoflu: Dans Eden Boğa* (12.00), Kâğıttan Gözler (15.00), Camdan Kalp (18.30), Ekran Âşıklan (21.30) Osmanbey Gazi: Ayn Kalpler* (12.00, 18.30), Cinsel Görev (15.00, 21.30) Kadıköv Reks: Anlaşılmaz Hastalık* (12.00), Alou'dan Mektuplar* (15.00), Trafik (18.30), Hmzır Kız» (21.30) Beyogln Em>k: Oliver ve Arkadaşları (12.00), Hoppa Kadınlar (15.00, 21.30), Yeşil Kart (18.30). B«yofla Atlas: Cennete 300 Mil (12.00, 18.30), Yapay Cennet (15.0, 21.30) Bevogl* Bey«gla: İki Başlı Dev (12.00), Berdel (15.00), Dans Eden Boğa* (18.30), Yitik Bahar (21.30) OsMaabey Gazi: Taxi Blues 12.00, 18.30, Ağustosun Sakin Günleri (15.00), Eversmile New Jersey (21.30) Kadık»y Reks: Tatie Danielle (12.00), Amcam (15.00), Korczak* (18.30), Ana (21.30) * İşaretli filmler elektronik Türkçe alt yuıvla sunslacaktır. 'Umut Yolculuğu'oyuncusu, öyküsü bizden olsadabir Isviçrefilmi Türkiye'Oscar treni'ni kaçırdıYabancı Film Oscar'ını alan "Umut Yolculuğu" filmi dolayı- sıyla Türkiye'de yaşanan sevinç doğnısu beni şaşırtıyor. Evet, bu bizden bir öyküyü anlatan, hep- sine teşekkür borçlu olduğumuz sanatçılarımızın katkısıyla oluş- muş bir film... Ama ne olursa olsun bir Türk filmi değil, bir İs- viçre filmi. Onlann düğün- bayram etmesi gerek... Bizse ter- sine biraz üzülmeliyiz gibime ge- liyor. Çünkü bu film pekala bir Türk filmi olabilirdi. öykü biz- den, 20. yüzyılın en büyük gö- çünü yaratan ve sürekü Batı'ya savrulan insanlar bizden... Türk yazarlarının katkısı olmuş, Türk oyunculan oynamış. Peki niye şeker de unu da varken helvayı biz pişirip parsayı toplayamamı- şızl Evet, bu gerçekten kaçmış bir fırsat. Türkiye içerdiği insan malzemesi, geçirdiği hızlı deği- şim ve banndırdığı şaşırtıcı çe- lişkilerle öylesine malzeme veri- yor ki sinemaya!.. Yılmaz Gii- ney'in başansı, bu malzemenin zenginliğini fark etmesi ve ulu- saldan yola çıkarak evrensel ola- na varabümesiydi. Ve zamanınr da, eğer Türk devletini arkasın- da bulsaydı, "Sürü" veya "Yol" gibi filmler de emin olunuz, Os- car'ın kapılannı zorlamış olur- du. Aynca "Umut Yolculu- ğu"nda Türkiye'nin de gerek sermaye, gerek yönetmen adı olarak parmağı bulunması söz konusu olmuş, ancak bu gerçek- leşmemiştir. Bu fırsatlar niye kaçıyor? Türkiye niye kendi konularını, öyküierini kendisi işleyip ulus- lararası arenalarda başarıya ula- şamıyor? Bunun yanıtlan, geçen hafta İstanbul'da yapılan Euri- mages toplantısında bir ölçüde verilmiştir. Avrupa ulusal sine- malarını baskın Amerikan kül- türüne karşı korumak ve Avru- pa filmlerine destek sağlamak için kurulmuş ve bugüne dek başvuran 5 Türk projesinden 4'üne destek vermiş, beşincisini de incelemeye almış olan bu ku- ruluş ve ondaki temsilcimiz Fa- ruk Günaltay, bir yapımcı, hem de Türk sinemasının patronu rü- londe gözüken bir yapıma tara- fından, "yardımda taraf gözet- mek"le suçlanmıştır. Bu zat her- halde Eurimages'ı, kendi adam- larıru yetiştirmeyi hep başardı- ğı bizim Kültür Bakanlığımız sa- nıyor... Ve bu bakanlığın sinema dairesinden (ismi bizde mahfuz) bir görevli de Faruk Günaltay'a "Faruk, senin bu islerden ko- misyonun ne" diye sorabiliyor!.. İşte size Türk sinemasından çağdaş bir kafa kesiti... Bu ka- falarla gerçekten "Umuta YoJcu- luk" yapmaya ve Oscar'larda söz sahibi olmaya imkân var mı dersiniz? 'Gençlik' tartıçılaeak • Kültür Servisi — TÜSES Vakfı'nın Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda düzenlediği kültür paneileri kapsamında yarın "Egemen Kültürün Eleştirisi: Gençlik Hareketi" konulu panel sunulacak. Saat 10.00'da başlayacak birinci oturumun başkanüğııu Erdal Atabek yapacak. "Toplum-Gençlik Etkileşimi" başlığmı taşıyan bu oturumda Prof. Dr. Aysel Ekşi ve Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı söz alacaklar. 14.00'te başlayacak ikinci oturumun başlığı ise "Dünün Gençliğinden Bugün ün Gençliğine". Şahin Alpay'm oturum başkanlığinı yapacagı bu bölümde Uluç Gürkan, Mustafa Gürkan ve Ertuğrul Kürkçü konuşmalar yapacaklar. PEN Genel Kurulu • Kültür Servisi — PEN Yazarlar Derneği yann ikinci genel kurulunu topluyor. 16 ay önce kurulan PEN Yazarlar Derneği'nin erken genel kurul toplantısı saat 11.00'de Basın Müzesi'nde başlayacak. Genel kuruida bir tuzük değişikligine gidilerek derneğe sanatçılann alınmaması konusu karara baglanacak. Bugüne dek edebiyat ve düşün adamiarının yanı sıra sanatçılar da PEN Yazarlar Derneği'ne üye olabiliyorlardı. Derneğin ikinci kez kuruluşundan bu yana basında olan Yaşar Kemal'in de bu kuruida görevinden aynlmak istediğini açıklaması bekleniyor. 4 DÜ-\azın layın ? paneli • Kültür Servisi — SHP İstanbul tl Örgütü Kültür ve Eğitim Komisyonu'nun "Dil-Yazın-Yayın" paneü yann Taksim Marmara Oteli Tepe Salonu'nda yapılacak. Saat 10.30'da başlayacak birinci oturuma Sami Karaören, Tahsin Yücel, özcan Başkan, Nadiye Sarıtosun ve Osman Şahin katılacaklar. 13.00'teki ikinci oturumda Faik Akçay, Demirtaş Ceyhun, Konur Ertop, Asım Bezirci ve İ. Kemal Karadayı söz alacaklar. Saat 16.00'da başlayacak üçüncü oturumun konuşmacılan ise Aygören Dirim, Erdal öz, Nihat Emeksiz, Çetin Tüzüner ve Fırat Dinç. Kapanış parrisi • Kültür Servisi— Uluslararası İstanbul Film Festivali'nin 10. yıldönümü nedeniyle Dream-Port tarafından bir kapanış partisi düzenleniyor. Festivale katılan yabana konukların da davetli olduğu bu parti Platform Filmcilik stüdyolannda bu gece baslayıp sabaha dek devam edecek. BUGÜN m 'Kitaplıklar' Dr. Orhan Koloğlu'nun 'Arnavutluk'tan ABD'ye Kitaplıklar' başlıklı konferansı saat 14.30'da Basm Müzesi'nde yer alıyor. Ardından 1Ü Dcvlet Konservatuvan öğrencileri saat 16.00'da bir konser verecekler. • Post Modemlzm Deniz Şengel'in 'Post Modernizm ve Teori' başlıkh konferansı saat 16.00'da Atatürk Kitaplığı'nda izlenebilir. • Tomris Uyar'la söyleşl Yeşil Bizans Kültürevi'nde (Sıraselviler Cad. 176/5 Tel: 151 89 25). Saat 20.00'de yazar Tomris Uyar'la gece sohbeti yapılacak. bugün bilsak 29 MART CUMA : 19.30 BüsakTiyairoAtöIyesi; "Işte Baş IşteGövde îşte Kanaüar" Yazan: Sk;vim BURAK Görsel Sanat Atölvejeri Mchmci GÜLERYÜZ yönctimindc (Pcr. - Cum.) Cafe-Foyer-Bar(Giriş) 12.00-00.30 Rock Care-Bar(5.Kal) 15.00-18.00 HcavyMeial 18.00-24.00 Rock Moving House bilsak, sıraselviler cad., soğancı sok. 7 cihartgir 143 28 79-99
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear