18 Aralık 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 28 MART 1991 Hangi Vvru pa? Bugüne dek karşımızda, "Onikiler"in oluşturduğu Avrupa'yı görüyorduk. AT Komisyonu Başkaru Fransız Delors'un hazırladığı ve 1985 yılında yürürlüğe konan "Tek Senet"e göre bu Avrupa hızla birliğe doğru yürüyecek, 1993'te gerçek bir ortak pazara dönüşecekti. Şimdi yaşadığımız bu karışık dönemde kendimize sormalıyız: Beş yıl, yedi yıl ya da on yıl sonra bağlanmak istediğimiz Avrupa, Delors Avrupası mı olacak? HÂMİT BATU Emekli Büyükelçi Körfez bunalımında Avrupa, ortak politik istençten (iradeden) yoksun olduğunu pek üzücü şekilde açığa vurdu. Bu beklenmedik olay karşısında kararsız ve çaresiz göründü. tngiltere hemen Amerika'nın yanında yer al- dı. Fransa her zamanki gibi bağımsız bir po- litika denemek hevesine kapılarak tutarsızlık- lara düştü. Almanya ise çıkarlanru başka yan- da gördüğünü gizleyemedi. Bunalımın sürdü- ğü aylarda büyük Batı Avrupa ülkelerinin dav- ranışlarını izlerken ister istemez Avrupa Top- luluğu'nun geleceği konusunda zihnimizi kur- ; calayan sorulara yanıtlar aramaktan kendimizi alamadık. Çünkü Körfez bunalımı sırasında Ibelirgin biçimde sezilen çıkar ve tutum fark- ;lılıklarını geçici anlaşmazlık gibi görmek de [mümkün değil. ' Türkiye, çeyrek yüzyıl önce tam üyeliği he- def alan bir ortaklık anlaşması ile topluluğa Ibağlanmıştır. Tam adayhk başvurusunu dört 'yıl önce yaptı. AT içindeki sorunların ve çe- llişkilerin nasıl çözumleneceği, birleşme süre- lcinin nasıl ilerleyeceği konularıyla elbette il- Igileniyoruz. \ Bize öyle geliyor ki ileriye bakarken şu nok- taları göz önünde bulundurmakta yarar var: ; Bugüne dek karşımızda, "Onikiler"in oluş- turduğu Avrupa'yı görüyorduk. AT Komisyo- •nu Başkanı Fransız Delors'un hazırladığı ve ;1985 yılında yürürlüğe konan "Tek Senef'e göre bu Avrupa hızla birliğe doğru yürüyecek, 1993'te gerçek bir ortak pazara dönüşecekti. Şimdi yaşadığımız bu karışık dönemde ken- dimize sormalıyız: Beş yıl, yedi yıl ya da on yıl sonra bağlanmak istediğimiz Avrupa, De- lors Avrupası mı olacak? '. Onikiler topluluğu, Avrupa birliğini Avru- pa kıtasının bir yarısı üzerinde kurmayı tasar- İıyordu: Tek Senet, bunun mümkün olacağı varsayımına (faraziye) dayanıyordu. Şimdi Av- rupa'nın bölünmesi son bulduğundan kıtanın gerçekleri de değişti. Tek Senet hedeflerine ulaşmak için Oniki- ler, önümüzdeki dönemde para birliği yolun- da bir hayli ilerleme kaydedebilirler. Para bir- liği, ekonomik gelişmelerin az çok zorunlu kıl- dığı bir önlem; ulusal egemenlikleri bir ölçü- de kısıtlar, ama ortadan kaldırmaz. Politik birlik ise başka türlü güç bir sorun! Onikiler Avrupası pek nazik siyasal denge- lere dayandırılmıştı. Almanya'nın birleşmesi ve ayrıca Doğu Avrupa'nın bu guçlü devletin ekonomik ve kültürel nüfuzuna açılması bu dengeyi bozdu. Batı Avrupa'nın öteki ülkele- ri, yeni dengeleri, ancak genişletilmiş bir Av- rupa'da bulabilirler. Geleceğin Avrupası... Yeni koşulların biçimlendireceği geleceğin Avrupası nasıl oluşabilecektir? Kuzey ülkeleri ve Avusturya, topluluğa gir- me>r e hazırlanıyorlar. Onların katılmasını ön- leyen politik sakıncalar, Sovyet Birliği'nin geri çekilmesiyle büyük ölçüde ortadan kalktı. Za- ten bu ülİcelerin ekonomik yapılarına ve tica- ret bağlarına bakarsak şimdiden "bir ayakla- rının içeride" olduğunu söyleyebiliriz. Maca- ristan başta olmak üzere Orta Avrupa ülkele- ri, önümüzdeki yıllarda AT ile ortaklık bağ- ları kurabilecekler. Bize kalırsa topluluk, Bal- kanlar'a doğru da uzanmak isteyebilecektir. Aynı zamanda Avrupa için yaşamsal bir saha olan Güney Akdeniz ülkelerine tanıdığı pre- feransları, özel bağlarla güçlendirmekte yarar görecektir. Akdeniz hatta Yakındoğu da, Av- rupa'nın uzantısı sayılır. Kanımızca daha da ağır basan nedenler AT'yi genişlemeye zorlayacak. İki yıl önce Ka- nada ile ekonomik bağlarını büsbütün güçlen- diren Birleşik Amerika Devletlerivbugün Mek- sika'yı da içine alan çok geniş bir Kuzey Ame- rika ticaret alanı kurmayı tasarlıyor. Uzakdo- ğu'da başka bir ekonomik alan oluşuyor. Bun- lara karşı yeterli ölçüde guçlü bir piyasa ku- rabilmek için AT de büyümek gereksinmesini duyacaktır. Şunu da belirtelim ki topluluğun kurmak istediği ortak pazar, yüksek koruma duvarla- rı ile çevrili bir "Avrupa Kalesi" olmayacak. Kapalı bir piyasa kurulmasını, Amerika ve Ja- ponya önleyecek guçtedirler. Ve şimdiden Av- rupa'ya gözdağı vermekten çekinmedüer. Za- ten dünya ekonomik ve mali sisteminin bütün- leşmesi o kadar ileri bir noktaya vardı ki ka- palı bir pazarın gerçekleşmesi hiçbir bakım- dan mümkün görülemez. Topluluk düşük ko- rumalı bir pazar olacaksa yeterli ekonomik gücü kazanmak için genişlemesi de zorunlu- dur. Gerçekten coğrafi bölge esasına göre çok büyük ekonomik alanların kurulduğu bir dün- yada Onikiler'in ayrıcalıklı mabedi artık ge- ride kalan bir kavram gibi görülüyor. Ağırlı- ğını duyurması ve tarihsel rolünü oynayabil- mesi için Avrupa'nın doğal sınırlarına kadar uzanması gerekecektir; ekonomik ve politik gücünü, ancak bu genış coğratı tabana kavu- şursa kanıtlayabilir. Avrupa Topluluğu bu genişleme ve güçlen- me surecini başaracaksa şimdiye kadar benim- sediği dar ideolojilerden ayrılarak ve roman- tik Avrupa mitlerinden vazgeçerek daha prag- matik bir yaklaşım seçeceğini de tahmin ede- biliriz. Tanıdığımız ve bildiğimiz bürokratik toplu- luk, dar düşün alışkanlıklarından, katı tavır- larından kurtularak daha geniş ufuklara ba- kacak mı? Bürokratik Avrupa, politik Avru- pa'yı yaratabilecek mi bilemeyiz? Ama güç- lüklerini nasıl çözeceğini merak ederiz. Topluluğun bugünkü görüntüsü iyi değil. Avrupa, önemli çıkarları bulunan Ortadoğu- da Amerikan nüfuzunun yerleşmesini tevek- külle karşıladığı gibi kendi kıtasında da den- gelerin korunması için Birleşik Devletler'in buradaki siyasal ve askersel varlığımn deva- mını kabul etmekten başka çare göremiyor. Dün birleşme sancıları içinde bulunan Alman- ya'nın Amerika'dan sağladığı destek, öteki Av- rupa ülkelerinin kaygılarını uyandırıyordu. Şimdi Fransa, artık büyüyen ve rahatlayan Al- manya'ya karşı konumunu biraz güçlendirmek için Birleşik Devletler'le yakınlaşma kurmak niyetini belli ediyor. Amerika ise Avrupa'da- ki varlığını korumaktan memnun. Ağırhğını, otoritesini duyumsatmaktan da çekinmiyor. Gerçekten Avrupa şu sırada güçlu bir süper devlet statüsüne kavuşmak amacına doğru hızlı adımlarla ilerleyen bir ülkeler topluluğu görüntüsünü vermiyor. Bizim anlayabildiği- miz, Ortadoğu'da olduğu gibi Amerikan he- gemonyasının Avrupa üzerinde bir süre daha devam edeceğidir. Ülkemizin ilişkileri Ülkemizin AT ile ilişkilerine de değinelim. Bu ilişkilerin bugün iç açıcı bir durumda ol- madığını hepimiz biliyoruz. Ortaklık süreci on yıldır yerinde sayıyor. Tam üyeliğe adaylığımız ilerleme sağlamadı. Tam tersine bizde yarat- tığı beklenti, toplulukta uyandırdığı kaygılar her iki tarafı da hareketsizliğe sevketti. Son dönemde Yunan vetosunun ülkemizle ilgili her olumlu girişimi durdurabildiğini üzüntü ile gözledik. Gerçek şu ki savunma bağlarımızın zayıf- lamasıyla topluluk, Türkiye ile var olan ortak- lık ilişkilerine fazla önem vermediğini belli edi- yor. Batılı "partönerlerimiz", bağlarımızın kopmasını istemezler herhalde, ancak ortak- lıkla ilgili her şeyi sürüncemede bırakmaktan da sakınca duymuyorlar. Önümüzdeki kısa dönemde ilişkilerimizde belki göreli bir iyileş- me olabilir, ama herhalde bir tutum değişik- liğini bekleyemeyiz. Daha uzun vadede bu bağlann geleceğini nasıl görebiliriz? Türkiye'nin stratejik gücünden bir hayli kaybettiği yeteri kadar tekrarlandı. Ama bu- na karşılık ülkemiz, "Doğu'dan gelen tehditten" kurtulduğu gibi büyük komşusu ile daha yakın ilişkilere girebiliyor. Aynca yan ba- ğımsız bir statüye kavuşan Sovyet cumhuriyet- leri ile doğrudan bağlar da kurabiliyor. (Mos- kova'ya karşı başkaldıran bu uluslar üzerin- de itidal yolunda bir etkisi olduğu için Sov- yet hükumeti de bu gelişmeye kötü gözle bak- mıyor.) Bugünku koşullarda Yunanistan dışın- da Balkan ülkeleriyle de yakınlaşma eğilim- leri belirmeye başladı. Bir "Karadeniz ortak pazarından" söz et- mek erken görülebilirse de Türkiye'nin mer- kezinde bulunduğu geniş bir bölgede, çıkar birliğinden ve dayanışma gereksinmesinden güç alan jeopolitik bir gruplaşma akımının harekete geçtiğini de gözlüyoruz. İç rejimini sağlamlaştırmayı; komşuları ile var olan so- runlarını çözümlemeyi ya da zararsız duruma getirmeyi başarırsa Türkiye, önümüzdeki beş- on yıl içinde sağlam bağların oluştuğu bu böl- gede önemli bir yer kazanabilir. Sonuç Doğal sınırlarına kadar genişleyen ve jeo- politik uzantısı olan bölgelerde de söz sahibi olmak isteyen bir Avrupa'nın, bu konumu iş- gal eden Türkiye'ye gereksinimi oîVnayacak mı? Biz, AT ile var olan ortaklık bağlarımızın önemine inanabiliriz. Ortaklık ilişkilerimizin ihmal edilmesinin hatah bir tutum olduğunu söyleyebiliriz. Çeyrek yüzyıl boyunca sürdü- rülen bu bağların her iki taraf için değerli bir siyasal yatırım oluşturduğunu, bu iyi niyet bi- rikiminin katı davranışlarla yitirilmesinin bir kayıp olacağını düşünebiliriz. Ne var ki şu sı- rada kendi sorunlanm çözemeyen Avrupa Topluluğu'ndan, ilişkilerimizin geleceğine ba- kan açık bir tutum beklemek pek mümkün gö- rülmez galiba. EVET/HAYIR OKTAYAKBAL Gidenler Dönmeyecek! Almanya'daki Türk dernekleri birleşmiş Türk Göçmen Bir- liği'ni kurmuşlar. İnsanlarımız artık Alman yurttaşlığına geç- mek iştiyorlar. Öte yandan Türkiye yurttaşhöını da yitirmek işlerine gelmiyor. Hamburg TGB Başkanı Prof. Hakkı Kes- kirCbu konuda şöyle diyor: "Biz TGB olarak tam eşitlik istiyoruz. Toplumun her kesi- minde Alman vatandaşların bütün haklarına sahip olmak is- tiyoruz. Onun için uzun zamandır üzerinde durdugumuz ana talebimiz var: Alman vatandaşlığına geçme hakkının bura- daki göçmenlere verilmesi. Geçer, geçmez o ayrı mesele. Ama önce bu hakkın verilmesi." Almanya'da yayımlanan Merhaba' gazetesinde çıkan ko- nuşmasmda Hakkı Keskin, Alman yurttaşlığına geçiş konu- sunu şöyle açıklıyor: "Burada birinci nesille ikinci ve ûçüncü nesiller arasında ayrım yapılıyor. Birinci nesil için eşlerden yalnız birinin 15 yıl burada yaşaması yetiyor. Mümkünse geçiminizi kendiniz sağ- layabiliyorsanız ve altı aydan fazla ağır hapis cezası alma- mışsanız, çok basıt seviyeden derdinizi Almanca anlatabi- lecek düzeyde iseniz Alman vatandaşı olabiliyorsunuz. İkin- ci nesil için sekiz yıl Almanya'da yaşamış olmak ve mümkün- se geçiminizi kendiniz sağlar durumda olmanız gerekiyor. Biz 15 yıllık süreyı fazla buluyoruz. 8 ya da 10 yıl olmasına çalış- tk, maalesef böyle öngörüldü. Fakat yine de Türkiye'den gelip de burada 15 yılını dolduran vatandaşlarımızın sayısı bir hayli tazla. Bir de yasa müracaat için 1995'in sonuna kadar yapıl- masını şart koşuyor. Biz bu süreye karşı çıkıyoruz. Bu süre İçinde vatandaşlarımızın yüzde 9O'ı vaklt kaybetmeden mü- racaat ettikleri takdirde Alman vatandaşlığına geçebiliyorlar. Bu çok büyük bir rakam." Ben 1962 yılında birkaç ay Almanya'nın Freiburg, Stuttgart, (Arkast 17. Sayfada) Hükıııün Ertelenmesi... Yeni bir sistem icat etmektense alıştığımız genel-özel af sistemini korumamız, bu sistemi "koşullu af" (tekrar suç işlenmesi halinde affm düşeceği) biçiminde kabul etmemiz, suçlar arasında bir ayrım yapmarnamız, suçların cezaları arasındaki dengeyi zedelemememiz çok daha yerinde olacaktır. Prof. Dr. FARUK EREM Af konusu üzerinde tartışmalar sürmek- tedir. Resmi organlann açıklamaları ise çe- lişkilidir. Teknik yönü ağır basan bir ko- nunun bu kadar çelişkili ortama sürüklen- mesi üzücüdür. Açıklanan bir habere göre Cumhurbaş- kanı, affı ya da koşullu affı istememekte, "cezaların affı" diye adlandırılan bir "af kanunu"nu öngörmektedir. Böylece hiçbir ülkede rastlanmayan bir sistem öne sürul- mekte ve cezası affedilecek kişi, salıveril- dikten sonra tekrar bir suç işlemiş olursa cezasının geri kalan kısmı ile yeniden işle- diği suçun cezasını çekecek ve belki de ye- niden cezasının affını istemeyecektir. Cum- hurbaşkaru'nın beyanlan ile Başbakan'ın ve Adalet Bakanı'nın sözleri aras'.nda ayrılık- lar görülmekte, ne yapılmak istendiği an- laşılamamaktadır. Bu biçimde tanımlanırsa "cezarun affı" sonuçta bir çeşit af karışımı "koşulla (şart- la) salıverme" söz konusu olacaktır. Bu du- rum " a f sayılmaz. Çünkü böyle bir du- rumda henüz ceza almamış olan sanıklar aftan faydalanamayacaklardır. Bu çelişkiyi önlemek için hâkimin sanı- ğa ceza vereceğini, sonra koşulla cezanın te- cil edileceğini Adalet Bakanı açıklamakta- dır. Eğer "cezalann koşullu affı" kabul edi- lecekse ve yapılacak kanun bütün hüküm- lülere uygulanacak olursa o zaman bu ki- şiler yeniden suç işlememek koşuluyla ser- best bırakılacak, tekrar suç işlerlerse yeni- den hapsedileceklerdir. Böyle bir kanuna "genişletilmiş koşulla salıverme" diyebili- riz. Böylece ortaya çıkan bir sisteme yaban- cı ülkelerde örnek bulmak olanağı yoktur. Cumhurbaşkanının "cezaevlerini boşaltın" yolunda genel bir "emir" verdi- ği (!) ileri sürülmekte ve Adalet Bakanı bü- tün suçlann affedileceğini söylemektedir. Yalnız "zabıtaya karşı suçların af dışı tu- tulmasında tereddüt edilmekte olduğu" açıklanmaktadır. Böyle bir düşünce haklı değildir ve affın "genel" olması ile bağda- şamaz. Gerçekten resmi makamlar konuyu kav- ramış değillerdir. Bakan, üzerinde calışıl- makta olan konuyu şöyle ifade etmektedir: "Cezanın ertelenmesi, infazın geri bırakıl- ması veya hükmün tecili". Bu konular içinde "hükmün tecili", ce- zanın ertelenmesi değildir. Hükmün ertelenmesi Ingiliz-Amerikan sistemidir. Bu sistem kısaca şudur: Yargı- lama devam eder. Hâkim karar oturumun- da "Karan vermiyorum. Karann ne oldu- ğunu da açıklamıyonım. Şu kadar süre için- de tekrar suç işlerseniz, ertçlediğim hükmü o zaman açıklayacağım, tekrar suç işlemez- seniz karar düşmüş olacak, sucsuz ve hü- kümsüz sayüacaksınız" der. "Hükmün ertelenmesi" kuşkusuz klasik "tecil" sisteminden daha iyidir. Çünkü ki- şinin tekrar suç işlenmesi halinde kaybı bü- yük olacak, tekrar suç işlememek çabasını arturacak ve toplum, o kişiyi cezası tecil edilmiş kişi saymayacaktır. Eğer Bakanlık lngiliz-Amerikan sistemini öngörüyorsa elbette isabetle hareket etmiş olacaktır. Fakat bu sistemin düşünüldüğü- nü sanmıyoruz. Çünkü bu sistemin "ceza- nın tecili" ile hiçbir ilgisi yoktur. Eğer bu sistem düşünülmüyorsa önerimiz şöyledir: Yeni bir sistem "icat" etmektense alıştı- ğımız genel-özel af sistemini korumamız, bu sistemi "koşnllu af" (tekrar suç işlen- mesi halinde affm düşeceği) biçiminde ka- bul etmemiz, suçlar arasında bir aynm yap- mamamız, suçlann cezalan arasındaki den- geyi zedelemememiz çok daha yerinde ola- caktır. Bu nedenle "Koşullu Af" başlığı ile Cumhuriyet'te yayımladığımız ilkelere uy- gun bir af kanunu hanrlanmasını daha isa- betli bulmaktayız. TEŞEKKÜR Annemiz SABAHAT ALEMDAR'ın safra kesesi ameliyatını başan ile gerçekleştiren Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Bölümü doktorlarından prof Dr ATİLLA ENGİN Dr. ALP DEMİRAĞ Dr. BÜLENT MENTEŞ Dr. EKMEL TEZEL Dr. SERDAR YILMAZ Dr. CE>I BİLEN An. Dr. AVNİ BABACAN An. Dr. ZERRİN ÖZKÖSE iie Başhemşıre Sevim Mümtaz ile hemşireler; Ayşc Dündar, Serpil Ank, Sacide Filiçoghı'na teşekkür ederiz. ALEMDAR AİLESİ BAŞSAĞLIĞI Bağdat Baklavaları Müesseselerinin kurucusu Sayın Tiirkay Yıldırım'ın annesi, SIDIKA YILDmiM'ın 21 Mart 1991 günü hayata gözlerini yumduğunu derin acı duyarak öğrendim. Ailesine ve yakınlanna başsağlığı dilerim. k\. AD>AN DOĞANGÜN AZİZ ERDEM 7.03.1991 Guze\ bir gelecekıe insanlann onurları>la yaşaması içırı guzel suviar ışledın Resen \e Suı hukumler bıle vetmedı bozmaja Azızlığını şımdı olumun çabası boşuna ustumuze sınmıs bir kez ağız dolusu kahkahalann BİLtNT SOYDA\ - H. SEMtH ERAL MEHMET KUAGİL - MEHMET KLRKLU S4DU\ BORA - ŞE>ER EKlZ ve SOSYAL SIGORTA 1991 Hazırlayaniar Fevzi Rgaz, Ahmet Öcal. Vedat Ilgar Sosya/ Sigortahr Kurumu Müfettişleri 181 değişık konu. yorumlar. açıklamalar. İşverenlenn. Personelcılerin. Muhascbecılerın el kitabı. Bütün kitapçılarda Toptan istemc: Fevzi Ilgaz-SSK Müf. / BAKIRKÖY TURK MUSIKISI BISTKKÂRLARI Kİ I.I.İYATI 50 yıida hazırlanan, 60 bestekârın 847 nota ve güfte eser- lleri hazır (3 cUt veya 60 fasikui halinde) 4 clıt 31 3.1991 e | |kadar çıkacak. Bestekârların kendi musaade ve Imzalarıyia basılan bu leserde ayrıca; bestekârların hayat hlkâyelerl, özel album- llerlnden seçilmlş fotoğrafları da var ••r f.ısiktıl fiyatı î 500 • TL Her Cllt flvatl 70 000 - ? cılt 2 1C 000 • TL ISTEK ADPESI Tel 363 92 37 (Saat 10 00-19 00 aras Rahmi Kaiaycıogiu P K s"»a Bçvoğiu-i ISTANBUL KAPADOKYA ^ 12-16 NİSAN / 16-20 NİSAN ÜRGÜP-GÖREME s KAYSERİ-IHLARA gezisi NEVŞEHİR DEDEMAN**** 560.000 Tarun panılyon Barbaros Bulvarı No:33 - IsL Tel. 159 20 32 (PBX| - 336 16 60 Prolesyonel rehber ejlığmde ozel otobuslerle gıdn-dönus <e rıattmıza dahıldır B0DRUM YAT LIMANINDA KİRAL1K DÜKKÂNLAR TEL: 346 92 98 / 346 79 41 PARLIAMENT 1986 YIU VE 86M0911 SAYILI BAKANLAR KURULU KARARINA GORE SIGARA SAĞLIĞA ZARARLIDIR.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear