18 Aralık 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
6 ŞUBAT 1991 HABERLER CUMHURİYET/3 Gazeteciler bölge halkıyla 'tam temas 9 edemiyor Cizre biraz yasakC İ Z R E N O T L A R I CELAL BAŞLANGIÇ CİZRE — Midyat sırtını masmavi gökytlzüne dayanuş. Kiliselerin çan ku- leteriyle, camilerin minareleri birbirine paralel uzanıyorlar. Kar yağışı dün dur- muş. Yerde ince bir beyaz tabaka var. Gökyüzüyle yeryüzünün arasında Mid- yat'm oya gibi işli san taş evleri var. Ar- tık Irak'tan petrol taşımayan tankerler, sutlanndaki tanklan Midyat-Cizre yohı- na bırakmışlar. Midyat'tan ldil'e, oradan Cizre'ye uza- nan ince asfalt yolda yoğun bir askeri trafık yaşanıyor. Idil girişindeki dağlık alana, Cizre'ye giden yolun sağına solu- na askeri birükler konuşlandınlmış. Pı- nl pınl güneş yerdc kalan karın beyazın- dan, bir de askeri birliklerin nayion ka- muflajlanndan yansıyor. Dağlara sanki ayna kınğı serpiştirilmiş. Gazetecilerin en çok merak ettiği ko- nu Cizre'ye giriş yasak mı değil mi? Ge- rek E-24'ten, gerekse Midyat-îdil yolun- dan Cizre'ye gitmek isteyen gazeteciler son dört gündür "Oiaganüstü Hal Böl- ge VaMügi'ndeD izin almadan girilemez" tümcesiyle geri döndürülüyor. Ancak ya- sağı kimin koyduğu pek belli değil. Müt- tefîk Basın Merkezi'ne göre askeri bir- liklere dört yuz metre yaklaşmanın dı- şında herhangi bir yasak yok. Olağanüs- tü Hal Bölge Valiliği gazetecilerin "Ciz- re'ye ginnek için sizden izm kigıdı isti- yoriar. Bize böyle bir belge verir misi- niz?" yolundaki isteklerini, "Bir yasak yok ki izfn belgesi vereHm" diye geri çe- viriyordu. Milli Savunma Bakanı Hösnü Dogan, önceki gün Müttefik Basın Merkezi'nde Oiaganüstü Hal Bölge Valisi Hayri Ko- zakcraglu ile birlikte bir basın toplantı- sı yapü. Elbette gazetecilerin en çok üze- rinde durduğu konu da "Bölgenin nere- sinİD yasak olduğuydu?" Bir kez daha soruldu Bakan Doğan'a: —Gazetecflerin özeüikle Cizre'ye gir- meieri yasakJandı. Acaba Cizre'de ne olnyor? Basudaa gizknen bir şej mi memis askeri bölgedir. Ooan için Cizre H SOopi köprüsünü geçmeaiz Bakan Dogan, Oiaganüstü Hal Böl- ge Valisi Kozakçıoğlu'na dönünce, "Öyle bir sey yok" yanıtını alıyor. Bunun üze- rine de gazetecilere durumu kesin olarak bildiriyor Bakan Doğan: — Bakın berkes burada. 'öyle bir sey yok' diyorlar. Hatu gazetecilerin "Cizre'ye, Silopi- ye rahatca girebiir miyiz?" sorusuna al- dıkları yarut da "Elbette hiçbir yasak yok" oluyor. Oysa Silopi'ye girişler da- ha ilk günden başlayarak yasaklanmış- tı. Bu yasak da gazetecilere, "tlaa edil- olanaksız" diye bildirilmişti. Milli Savunma Bakanı ve Olağanüs- tü Hal Bölge Valiliği'nden bu "güvenceyf* alan gazetecilerin bir kısmı dün "Cizre önlerinde" gorüldüler. Ciz- re'ye girişler E-24 karayolu üzerindeki Katran ve Midyat-Cizre yolundaki Dü- zova'da kesiliyordu. Dün "denenen" yol da Midyat-Cizre yoluydu. Düzova Jandarma Karakolu önünde kimlik denetimi yapan asker, san basın kartunızı görünce "Oiaganıistü Hal Bol- ge VaKtigFaden izniniz var mı?" diye sor- du. Aracınuzın arkasına Martjin'den bu- raya kadar bizi izleyen beyaz bir Rena- ult yanaşmıştı. Görevli askere, "Inn bel- gemiz yok ıma bu var" diyerek dünkü Cumhuriyet'te yayımlanan Bakan Do- ğan'tn ve Kozakçıoğlu'nun bölgedeki ya- saklara ilişkin açıklamasını gösterdik. Haberin başlığı, "Gazetecikre yasak yok"tu. Asker, kimliklerimizi alıp komutana gjtti. Elimizde gazeteyle biz de peşinden. Arkamızda bekleyen araçtan inen sakaUı bir kişi de bizle beraber girdi komuta- nın odasına. Kimliğini gösterip "Ben emniyettenim" dedi. Adlanmızı bir kâ- ğıda yazdı. Görevli subay, "Bir emir de- gişikligi olmadL Gazetecilerin geçmesi yasak" diyordu. Arkamızdan ikinci bir araçta gelen üç Alman kadm gazetecinin daha kimlikleri geldÖ komutanın odası- na. Sivil polis bir görüşme yapabilmesi için bizim komutan odasından çıkmamı- zı istedi. Kapının önünde bekliyorduk. BeUi ki bir telefon görüşmesi yapılıyor- du. Içeriden, "Şimdi bunlar çarşaf car- şaf yazarlar" diye sesler geliyordu. So- nunda karar çıktı: Cizre'ye gidebilirdik, ama ilk uğrayacağımız yer Cizre Jandar- ma Bölük Komutanlığı'nda kurulu Müt- tefik Basın Merkezi olacaktı. Basın merkezindeki yarbay güler yüzle karşıladı bizi. önce tek tek dolaşamaya- cağımızı, Oiaganüstü Hal Bölge Valiliği ve Müttefik Basın Merkezi'nce düzenle- nen turlarla gezebileceğimizi anlattı. Bi- zim kanıtımız, yine gazete haberiydi. Bu- nun üzerine Diyarbakır'daki Müttefik Basın Merkezi yeniden arandı. Karşıda- ki subay, önceki gün yapılan basın top- lantısında Bakan Doğan ile Kozakçıoğ- lu'nun sözlerini anımsatarak askeri bir- liklere yaklaşmadan, "Halkla temas edebilecegimizi" anlattı. Neden sonra Cizre'nin "serbest" olduğu anlaşılmıştı. Elbette peşimizdeki sivil polislerle birlik- te. Cizre'ye giriş yasağını kim koymuş- tu, kim kaldırmıştı, o pek anlaşılamadı. Ancak anlasılan tek şey "oiaganüstü hal- de serbestligin" Kürtçe'ye tanıaan özgür- lük kadar olduğuydu. Savaşın kıyısında soğukla savaş s i L o P i ÇALIŞKANKÖY VEDAT YENERER ÇALIŞKANKÖY (StLOPÎ) — Türkiye"nin Irak sınır kesi- minde ABD pilotlan ile Iraklı askerler arasında sıcak bir çatış- ma yaşanırken Silopi'nin bazı köylerinde "soguk" ile savaş ya- sanıyor. 6 gündür depremin de- vam ettiği Silopi'nin başta Ça- nşkanköyu olmak üzere Görürn- lü, Felcik, Koyunören köyleri ile NevTO, Derecık, Eğrikonak ve Tepeli mezralannda yaşam evle- rin dışında devam ediyor. Sık sık meydana gelen yer sarsıntısı ne- deniyle yaklaşık 2.500 nüfuslu Çalışkanköy'de ve diğer yerleşim birimlerinde ilkel çadırlarda so- ğukla savaşım veren yaşh-genç herkes hükumetin yardımını beklıyor. Kızılay ise 40 çadır göadennekie yevmmis. - -- Kar» lapa lapa yağıyor. Gaze- tecilerin sokulmadığı Cizre ve Silopi'deki polis ve asker engel- Jerini atlatıp Silopi'nin en büyük koyü olan 30 kilometre uzakhk- taki Çalışkanköy'e vanyoruz. Dışanda büyük bir kalabalık ilgi ile etrafımıza toplanıyor. Köye giriş ile birlikte her evin önün- de yan acık ilkel çadırlarda otu- ran insanlar dikkati çekiyor. Ke- rpiç evlerin duvarlanndaki çat- laklar ve yanklar her sarsıntıdan sonra biraz daha açılmış. Köyün' orta yerlerinden bir yerden ev- leri büyük bir kalabalık esliğin- de dolaşmaya başlıyoruz. Köy ahalisinden HalH Aslan (36) sö- ze atüıyor. "Geçen persembe büyik bir sarantı ve dipten gelen seslerle sallaadık. Daha sonrs her giin öç-dört kez bu tekrariandı. Çok korkuyoruz. Bu nedenle bepi- miz, yaptıgıınız ilkel çadırlara yerlesük. Kaymakam ve diğer yetkiiBer gdetek bize yardun ya- pdacagmı söyledUer. Bu yardun çerceveaiııde bölgede depremden etkBenen köylere topJam 100 ca- *r w 500 batta^ye gönderiMi. Fakat MZHB köye sadece 40 ça- dır verikB. Ama bizim en az 300 çadıra iktiyscınuz var" diye ge- lişmeleri anlaüyor. Biraz ilerleyince yan yıkık bir evin yanı başına kurulmuş nay- k>n bir çadıra yakJaşıyoruz. lçin- de kat kat yorganlar, doşekler ve halılar var. Ortada yakılan bir ateş hem çadın ısıtıyor hem de tencereyi kaynaoyor. Abdilka- Sınıra 3 kilometre uzaklıktaki, 2500 nüfuslu Çalışkanköy'de, sık sık meydana gelen yer sarsıntısı nedeniyle insanlar çadırda „ yaşıyorlar. Kar lapa lapa yağıyor, insanlar yardım bekliyor. dir taal, çadırlarda 30'ar yaşamak zorunda olduğunu be- lirterek şöyle konuşuyor: "Yiyecek ve içecegimizin ya- nında hükümetten evlerimizi oaarmak icin yardun bekliyo- nız. Kaymakam iyi bir insan, ama Ankara'dan karar çıkması gerekiyormoş, 100 kadar çocuk şimdiden bastalandı. Bnnlara ber giin büytikler de ekleniyor." Irak sınırına 3 kilometre uzaklığmdaki dağ köyü Çalış- kanköy'de hayat durmuş gibi. Uçaklar her gün gecerken Irak uçaksavarlarından atılan mer- rnileri de köye yağıyordu. tsmail Uğur, ısınmak için girdiğimiz bir çadırın ateşi başında şunları söylüyor: "Saddam'dan korku- yoruz. Özellikle kimyasal silah- taa. Biz de gaz maskesi istiyo- rnz." Bu sırada oluşan kalaba- üktan genç bir çocuk cebinden bir uçaksavar mermisi çıkarta- rak "Gazeteci bey bu mermiler- den köyümüze binlerce döştö. 15 güB kadar önce de zaten fö- ze köyümüziın yakımna döş- müştü. Köyliımiiz korkarak mecburen daglarda, mağarala- n sıgınak haüne getirdiler" di- yerek düşüncelerini aktanyor. Çalışkankö>''de yüksekçe bir yere çıkıldığında renk renk ça- dırlar ve dısarda çaresiz dolaşan insanlar net bir şekilde göze ça- rpıyor. Annelerin kucağındaki çocuklann bazılan ateşli, bazı- lan da öksürüyor. Köy Muhtan Nadir Yaman, şikâyetlerinin An- kara'ya olduğunu söylüyor. Sa- man dökülerek yerin ıslaklığı gi- derilmiş bir çadınn içine giriyo- rum. Yerde boylu boyunca yatan lzzettin Zeyrek (58), saşkın göz- lerle bana ve arkamdakilere ba- kıyor. Yanımdakiler deprem sı- rasında çıkan panikte ayağını kırdığmı ve bu nedenle yattığı- ru söylüyorlar. Çalışkanköy'de yaşam 6 gün- dür çadırlarda devam ediyor. Çalışan da artık yok. önce sağ- hk ve can derdine düşmüşler. Soğuk ve çamurla gelen çaresiz- lik, biraz da savaş korkusu on- lan bitkin düşürmüş. Mabmut Yaman, sinirli bir şekilde yakınıyor: "Secim zama- nı Mardin MiUetvekili Nurettin Yılmaz burada halaylar çekti, sözler verdi. Şimdi deprem var, sogukla mücadeie var, savaş var, o nerede? Biz zaten olumsuzluk- lara alıştğız. Bir gün bu da bi- ter. Ama bizim yaşadıgımız güa- ler bep zihinlerimizde kalacak. Biz cahil olabiUriz, ama aptal SIFIR NOKTASINDAKÎ ÇUKURCA — Hakkâriroerkezine70 km. uzaküktakl Çokurca Oçesi Türkiye-Irak sınınmn tam sıfır noktasmda. (Fotograf: Gündüz İmşir) Çukurcalı düze çıkamıyor H ç G A U Ü N K K D Ü K U z  R İ M R C 1 A R ÇUKURCA — "Sesler de duyalu- yor mu ne demek? Sanki ber bomba atûşında evimiz ba- sımıza çöküyor. Nah şurdaki Kaku- me Dağı bile sarsıhyor. Uykusuztuk had saftaada. Hadi bizJer idsre ederiz, ancak sunun şurasında yaşına er- memis beoeler bile atılan ber bombada yataklanndan fırlıyor. Bu, olayın bir yam. Bir de can yanı var. Her bomba patlayışında şuramdaki yurek sanki acıdan içi- ne çöküyor. Madem savaş yazgı degil. niye durdura- nuyoriar". ' Bu sözlerin sahibi Zöhre Nine, kesin olmamakla bir- likte yaşının 65 olduğunu söylüyor. Zöhre Nine sınır- daki 'bombata yaşamı' içine sindiremeyen 5 bini aşkın Çukurcahdan sadece birisi. Mart ayının ortasma kadar yollannda ve sarp ka- yalannda kann bir an olsun çözülmediği Hakkâri'nin Çukurca ilçesinde artık herkes savaşın şöyle ya da böyle sona ereceği günleri bekliyor. Çünkü yaklaşık 4 hâf- tadır hiçbir Çukurcalının gözüne uyku girmiyor. Çukurcalılar artık askeri aynntüarın ustası olmus- lar. CNN yayınında iki günde bir ekrana çıkrp brifing- lerde konuşan Amerikalı generalin dahi yanıtlamakta güçlük çektiği sorulara, belki de en net yanıtı Çukur- calılar veriyor. örnegin bir Çukurcalı, bombalann Irak'a en çok persembe ve cuma günleri atıldığını id- dia ediyor. Hatta bu tezini daha da ileri götürüp pa- zartesi, sah ve cumartesi günleri ise 19.00 ile 03.00 ara- sında süren bombardımanın daha sonra kesildiğıni be- lirtiyor. 'Bonlan nereden Mlebiliyorsunoz' şeklindeki sorumuzu ise şöyle yanıilıyor: "Bombaun ilk düstü- tfr günden bu yana sabaUara dek ber daydugum güm- biirtnyü ve arahklannı sayryomm. Bir noktada da ken- dime tedbir alıyorum. Bombalardan biri yaltıaımıra diişecek olnrsa aflemi kafinp kurtarabilirim." Bir diğer Çukurcalı ise son olarak Pınarlı köyü ya- kınJarında düşen yeni bombanın varlıgından söz edi- yor ve bunlardan birinin patlayıp altısının patlamaması nedeniyle olayın büyütülmediğini iddia ediyor. 'Bu bombalardan nasü emin olabiliyorsuuz' sorusu kar- şısında ise şu yanıtı alıyoruz: "Birçok köyümüz kendi gözleri ile gördü. Bizler de tçişleri Bakanı çok sayıda gaz maskesini bedava olarak dağıUlacagıaı söyled^in- de inandık. l l e göderimizle görelim demedik. " 12 EylüTden sonra ilçenin esas gelir kaynağı olan 'kaçakçılık' sona erince Çukurcalılar kendi deyimleriyle 'bitmişler'. Savaş da çıkınca ekonomik durum iyice zorlaşmış. Çukurca gerçekten ilginç bir ilçe. Van'dan çıkıp al- tı saat yaklaşık 240 kilometreyi aşkın yol katedip üs- tüne Ustlük tam 16 yerde asker ve polis tarafından arandıktan sonra ilceye vardığırnızda, büyük bir ses- sizlikle karşılaşıyoruz. Köylülerin deyimiyle "Depin" köprüsünün Hakkâri ile Çukurca yönüne doğru ikiye ayrıldığı yol sapağından, bitip tükenmek bilmez sarp kayahklan delercesine aşıp keskin sayısız virajı dön- dükten sonra 72 kilometreden sonra vardığımız bu il- çe ilk bakışta son derece sessiz görunüyor. özellikle de bizim gibi yoğun kar yagışı altında girmişseniz Çu- kurca'ya, bir yalruzlık duygusu kaplar içinizi. Bu il- çede yaşayanlar sanki hayali siluetler gibi karlar ara- sında bir görünüp bir kayboluyor. Ne zaman ki yan- lanna yaklaşıyorsunuz, konuşmaya başlamayla birlikte biraz Kürtce biraz Türkçe cümleler duyuyorsunuz. llçeye vardığımızda yetkililere mülteciler hakkında sonılar yöneltiyoruz. Net bir yanıt alamıyoruz. An- cak görüştüğümüz sivil bir emniyet görevlisi, önceki gün teslim edilen iki Iraklı askerle birlikte savaştan bu- güne toplam 16 Irakü mültecinin sığındıgını beh'rtiyor. Aynı görevli "Böylesine yogun önlemler alınmasına karşın miilteci sayısındaki düşüklüğü neye baflıyorsunuz" şeklindeki sorumuzu ise şöyle yanıtlı- yor: "Saymın az olmasmda hava koşullannın biiyük önemi var. Büdigimiz kadanyla Tiirkiye'ye geçiş ya- pacaklan sınır boyfaınnda da her yer karia kaplı ve sa- nınm çoğu karia kaplı geçitler de dabil olmak üzere en az 10 ile 50 kilometre arasında yürümek zonında- lar." Hûseyin Akdemir, ilçeyîbize gezdirirken 1983'e ka- dar Irak'Ia olan sınır ticaretinden büyük pay aldıkla- nnı belirterek şunlan anlatıyor: "1983'e kadar Çukurca ve köylerinin dunımn çok farklıydj gerçekten. Iraklılarla yaptığımız alışverişler ve bütün ülkenin tek gecim kaynagı olan kaçakçılık sayesinde ekonomik yönden hayli Oerienmişti. Ancak ne zaman 12 Eylül gerçekleşti ve iki ülke arasında da- ha ileri yıllarda yapılan anlaşma geregi karsımız tam- pon bölge oMu, ber şeyimiz bitti. Ne de olsa sınır boylannda yasıyorsunuz. Toprak yetersiz, hatta yok gibi. Kaçakçılık da ortadan kalktı mı, bizler de bitmis oMuk. Şimdi tek dilegimiz Körfez krizinden once Va- limiz Şahabettin Harput'un sözünü ettiği yoremizde kurulacak olan serbest geçisli bir gümrugun açılacak olması. Körfez savaşından sonra belirienecek belki, o zaman ferahknz." DSP_Genel Başkanı BülentEcevit Cumhuriyet için yazdı SAVAŞINSINIRBOYUNDA H A L K L A S Ö Y L E Ş İ 27 ocak pazartesi gecesini Adana'da tncir- lik'ten kalkan uçaklann gürültüsü içinde uyu- maya çahşarak «eçirdik. Pazartesi sabahı da eşim Rahsan Ecevitie ve Ankara'dan gelen De- mokratik Sol Parti heyetiyle birlikte, İncirlik- teydik. tncirlik, Adana'nın on kilometre kadar dı- şında, Yüreğir ilçesine bağlı küçücük bir ka- saba. Kasabanın şirin bir çarşısı var. Müşteri- lerin çoğunu AmerikaL aileler oluşturduğu için tabelalar lngilizce; bazılannın altında Türkçe- leri de yazılı. Fakat Incirlik savaşta bir hare- kât merkezi olarak kullanılmaya başlayıp da olası bir hedef durumuna gelince Amerikalı- lann aileleri ülkelerine dönmüşler. O yüzden çarşıdaki dükkânların, lokantaların çoğu ar- tık kapalı. Açık kalanlann da hiçbir iş yapa- madıkları belli. Bu haliyle tncirlik çarşısı şimdi kovboy fılm- lerinin "vahşi batı"sındaki terk edilmiş kasa- balan andırıyor. Ama carşırun az ilerisindeki Türk - Ameri- kan ortak tesisi her zamankinden daha işlek. Geceleri savaş uçaklan, gündüzleri büyük ta- şıma uçaklan sürekli inip kaJkıyor. lncirlik'e geleceğimiz ancak bir akşam ön- ce duyulmuştu; toplan- tı da duzenlemiş değil- dik. O yüzden kaç ki- şiyle konuşabileceğimi- zi bilmiyorduk. Fakat kasabanın aJaruna var- dığımızda büyükçe bir topluluğun ve yabancı televizyon ekiplerinin bizi beklediğini gör- dük. Bir TRT çekimci- si de ortalıkta dolaşı- yordu, ama yayınlan- mak üzere değil, arşiv için veya resmi ma- kamlar için çekim yap- tığı belliydi. Alanda, Incirliklile- rin alelacele hazırladı- ğı üç pankart görülü- yordu. Pankartlardan birinde "Filler Kapış- mayı Babcemizin Dı- şında Yapsın" yazılıy- dı. Bu beş sözcüklü pankart, yurttaşlan- mızdan, gezi boyunca dinleyeceğimiz istekle- rin çarpıa bir özetiydi. Adana'dan basladı- ğımız geziyi, E-5 Kara- yolu'nda, Viranşehir, Kızıltepe, Cizre üzerin- den Silopi'ye ve eğer gidebilirsek, artık ka- palı olan Habur sınır kapısına kadar sürdü- recektik ve Diyarba- lur'da noktalayacaktık. Gezimizin amacını İncirlik'te şöyle anlattını: "Biz ba geziye toplanniar düzenlemek üze- re çıknuş degiMz. Ama sizler kendiliğinizden gazet bir toplantı oluşturmuşsunnz. Politikaalar kendi baUerine bnakdaiarsa sa- dece kendileri konuşuriar. Oysa bir insan sa- dece kendisi konuştu mu yurttaşlann ne diı- şundüğünö öfrenemez. Ben politikacı oldu- ğum gibi gazeteciyim de... Onun için yalnız kendim konuşmak isUmem; halkın, yurttaş- lann ne diişündiıgunü de kendilerinden öğren- mek isterim. Şimdi hem politikacı hem gaze- teci kimligimle, ikisi arası bir düzenleme ya- pacağun. İzin verirseniz size bazı sonılar so- racağım ve yanıtiannızı rica edecegim. Böyle- ce, benimle birlikte, buradaki Türk ve yaban- cı gazetedler, tekvizyoncular da sizlerin sonın- lannızı ve varsa kaygılannızı, isteklerinizi, siz- lerden ögrenmiş olacaklar. İlk sonım şu: Yaklaşık on gündür, tndrUk'e savaş uçaklan sürekli inip kalkıyor. Bunlar Irak'a gidiyoriar, orada bazı hedefleri bomba- layıp dönöyoriar. Bu artık sır degil; herkesin bildiği, cumburbaşkanının, başbakamn da dogruladtgı bir gerçek. Bunlar yabancı uçak- lar. Fakat Turkiye'nin kendi sttahiı kuvvetle- riyle de savaşa süniklenme olasılıgı artıyor. Türldye'nin Ortadogu'daki Körfez savaşına ka- nşmasuu doğru buluyor musunuz?" Bu sorumu, alandaki halk hep bir ağızdan, "Hayır^. Hayır... Hayır" diye haykırarak ya- nıtladı. — Dogru bulan bir kimse var mı içinizde? Yanıt yine aynı: — Hayır™ Hayır— Hayır... filler bizim bahçenin dışında kapışsııfBir yurttaş: Biz Amerika için doğmadık. Biz Türk vatandaşları olarak ancak Türkiye topraklarını korumak için, çoluk-çocuk hiç korkmadan canımızı feda ederiz. gaz maskesi ne sıgınak Halkla söyleşimiz bundan sonra şöyle sür- dü... — Irak'ın Tiirkiye'ye saldırmayı kolay ko- lay göze alabilecegini sanmıyorum. Ama TUr- kiye üzerinden gelebilecek tahrilder veya eylem- kr dolayısıyla Irak bize saldırma zorunlnluğu- nu duyacak olursa elindeki ölümcül kimyasal silahlan kullanabüir. Saddam Hüseyin böyle silahlan kendi halkına karsı bile kullanmışü. Şimdi de kuilanabilecegini saklamıyor. Onun icin soruyonım: Kimyasal silahlann etkisinden halkın korunması için. tncüiik'te oruran yurt- taşlanmızdan kaçına gaz maskesi dagıüldı? Halkın hep bir ağızdan yanıtı: — Hiç kimseye... O arada, bir yurttaş, "Adana'da gaz maske- sinin karaborsa fiyatı bir buçuk milyon lira" diye haykırdı. — tnciriik'te sivil halk için ne kadar sıgınak var? Yanıt: — Hiç yok! Köylerde alann da yok Bir köy muhtan söz alıyor: — Savaş tehlikesi oldu mu belediye hudut- lan içinde alann çauyor, vatandaslar da bir yer- lere kosuyor ama köylerde alann da yok. Köy- lere hiçbir haber verilmiyor. Köylülerimiz, uçak güriihüleri arasında, sababJara kadar knrban- lık koyun gibi bekkşiyorlar. Bir köylü vatandaş: — Benim çocuklanm sabahlara kadar uyu- yamıyor. Bizim hiçbir güvencemiz yok, diyor. Ve halk topluca haykırıyor: — Savaş istemiyonız... Bans istiyonız... Savasaeaksak ne için savasaeagunızı hibnek isteriz Halkın savaş istemediğini iktidar da biliyor. Başbakan da bunu bildiği için, ikide bir "Sa- vaşa girmeye niyetimiz yok" diyor. Ama Cum- hurbaşkanı'nın Turkiye'yi doğrudan doğruya savaşa sokmak istediği de belli. Bu istegini, "Bana kalsa Körfez savaşına asker gönderirdim" diyerek birkaç kez açığa vurdu. Onun için, Cumhurbaşkanı "FazJa lükse aus- tut, o yizden cengâverligimizi unuttuk, kor- kak olduk" gibi sözlerle halkın onurunu tah- rik ederek, kamuoyunu savaşa hazırlamaya uğ- raşıyor. lçişleri Bakanı da "Ne tabansu millet oMflk" diyerek, Cumhurbaşkammn bu kamu- oyu oluşturma kampanyasına katkıda bujunu- yor. Bunlar anımsatıl- dığında, lncirlik'teki toplantıyı oluşturan halkın içinden sesler yükselivor: — Kıbns Banş Ha- rekâu'na koşa koşa gi- derken korkak defil- dik de, tabansız degil- dik de şimdi mi kor- kak, tabansız olduk?» Ve bir yurttaş, — Kıbns'ta ne içü savaştıgımızı biliyor- duk; şimdi de savasa- eaksak ne için savaşa- cafınnn bilmek isteriz diye haykuıyor. Bir başka yurttaş konuşuyor: — Şu anda kara sa- vaşını bekliyoriar. Fa- kat kara savaşına Amerika'nın gücü yet- me>ecektir. Buna an- cak Türk halkının gü- cü yeter diye böyle bir ortamı yaratmaya çalı- şıyoriar. Biz Amerika için doğmadık. Biz Türk vatandaşlan öla- rak ancak Türkiye top- raklanm korumak için çoluk çocuk hiç kork- madan canımızı feda edebiliriz. Bir başka yurttaş konuşuyor: •"""•"^~~~~^~"~ 1 — Amerika bizi tah- rik ediyor, "Size bom- ba gelirse biz yanmızdayiz" diyor. Ama gaz maskesi yardımını bize degil tsrajl'e yapıyor. Bir mahalk muhtan soz alıyor: — Ben ka> makama dedim ki "Kaymakam bey, tncirtik tesisi yanı basımızda. Amerikalı- lar subaylannm eşlerini çocuklanm tahliye et- tiler, biz ora> la karşı karşı>a kaldık. Niçin bi- ze gaz maskesi venniyorsunuz?... Kaymakam, "FJimizde gaz maskesi yok ki" dedi; "Dört ta- ne gönderdiler, bazı görevliler aldüar, ben almadım" dedi. "Penceresi en az olan birer odanıza nayion çekin, alarmı duydugunuzda oraya girin" dedi. Biz de çektik gittik. Ne a- gınafımı? var, ne de bir tek vatandaşımızm gaz maskesi var. Oysa tsrail'e ucakla giden yaban- cılara bile, daha uçaktan inerken, birer gaz maskesi veriliyor. lncirlik'in bir mahallesine daha uğmyonız; orada da söylenenler aynı... Incirlik'ten sonra gerisin geri Adana'ya doğru dönüp Yüreğir il- çe merkezine gidiyonız; Yüreğir merkezinin de dört mahallesinde yurttaşlarla konuşuyoruz. Sıgınak yerine nayion ve magara, gaz maskesi yerine gazlı bez, ölçüm aygıtı yerine tavnk Şimdiden yanlışlıkla ateşlenmiş füze parça- lannın düştügü ve bir çocuğu yaraladığı Yü- reğir'de de hiçkimseye gaz maskesi dağıtılma- mış; yurttaşlara tek bir sıgınak gösterilmemiş. Toplantılardan birinde söz alan bir yurttaş diyor ki, — Geçen gün Adana Valisi gelip sagolsun bizi teselli etti. "Arkadaşlar, hiç korkmayın, Adana'da 9600 kisilik sıgınak var" dedi. Sıgı- nak dedikleri Adana merkezinde bir-iki okul- la bir-iki lüks olelin bodramu. Biz Yüregir'- den ta oralara koşuncaya kadar iş işten geçer. Bir milyonu aşkın nüfuslu Adana'da 9600 ki- şilik sıgınak kime yeter? Bir yurttaş: — Geçen gün siren çaldı, biz kahveden dı- şan çıkamadık; yani siren çahnca burası sıgı- nak oldu, diyor. Yurttaşlardan kimi, "Bize sıgınak yerine aay- loa tavsiye edildi. nayion da karaborsaya düştu" diyor; kimi de "Gaz maskesi dagıüldı mı" sorusu üzerine, ceplerinden beyaz mendil gibi katlanmış birer gazlı bez çıkarıp "Gaz maskesi yerine gazlı bez kullanacakmışız" di- yor. Doğuya doğru giderken uğrayacağımız ba- zı kentlerde kasabalarda ise yurttaşlara, "sıgınak" diye dağ yamaçlanndaki mağarala- rın gösterildiğini öğrenecektik. Yine Yüreğir'deki toplantılardan birinde söz alan bir yurttaş da şu bilgiyi verdi: — Alarmdan sonra da kaygıdan kurtulamı- yorduk. Dışarda zehirli gaz var mı >ok mu bi- lemiyorduk. Ama şimdi kendi aklımızla bir yöntem oluşturduk. Alarmı duyup evimize gi- derken, kapının dışına bir tavuk baglıyoruz. Tavuk ölmemişse, "zehirli gaz kullandmamış" deyip dışan çıkıyoruz. YARIN: 'Devlet tüccar gibi yönetilmez ki.'
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear