18 Aralık 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURÎYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 7 ARALIK 1991 Koalisyonu oluşturan partilerin yükseköğrenime yaklaşımlan beklentileri arttırdı Ünîversitede değişim rüzgârı ERS GENCLİK F O R U M 9 2 Ç A Ğ R I S I : Nasıl bir üniversite istiyorsunuz? Oğrenciler, doktora öğrencileri, asistanlar, doçentler, öğretim üyeleri, yöneticiler... Cumhuriyet, sütunlarını sizlere açtı. Üniversite ile ilgili tüm isteklerinizi, geleceğe yönelik düsüncelerinizi {bir daktilo sayfası uzunluğunda ve bir fotoğrafınızla birlikte) bize gönderın. Saytalarımızda yayımlayarak sorunlarınıza ortak olalım. Adres: Üniversiteliler Yazıyor Cumhuriyet Gazetesi Tiirkocağı Cad. 39/41 34334 Cağaloğlu / İstanbul Mektupları yayımlamaya devam edeceğiz Prof. Dr. BURHAN ŞENATALAR Ist. Üniv. SBF Bir haftadır bu sayfada çıkan yazılann buyük bir bölümü or- tak bir kanıyı yansıtıyordu: Üniversite değişmelidir. Nasıl bir üniversite istiyoruz sorusu- nun yanıtı da çoğunlukla ben- zer sözcüklerle veriliyordu: öz- gür, özerk, katılıma vb slogan- lann çok açıklayıa olmadığı düşünülebilir. Doğrudur. Üni- versite ile ilgili birçok soruna bu sayfada, böylesine kısa yazılar- da çözüm getirilemeyeceği ile- ri sürülebilir. O da doğrudur. Ancak ayrıntılı analizlerin so- mut çözümlere dönüşebilmesi- nin, kitlesel talep ve baskıları gerektirdiği de o ölçüde doğru- dur. tşte bu sayfadaki yaalar üniversitelerimizin çeşitli ke- simlerinde böyle bir ortak tale- bin paylaşıldığını ortaya koy- muştur. Şimdi üniversiteleri- mizde bir değişim rüzgân es- mektedir. Umutlar yükselmiş, beklentiler artmıştır. Umutlann ve beklentilerin en önemli kaynağı koalisyonu oluşturan partilerin konuya yaklaşımlandır. Koalisyon pro- tokolıinde şöyle denmiştir: "Bu koalisyonla kurulacak hiikü- met, köklü bir üniversite refor- mu gerçeklestirecektir. Hiikii- metimiz, özgür, özerk, mali olanaklan en iyi aşamaya geti- rilmiş bir üniversite anlayışmı Türkiyeye kazaudıracakbr." Yükseköğrenimle ilgili olarak hükümetprogramında yer alan ibareler üniversite mensupları arasında sevinçyarattı. Ancak değişim sürecinin önünde bazı ciddi engeller var: Bu engeller anayasa değişikliği ile ilgili görüşler ile YÖK düzeninin egemen kadrolarının halihazır düzeni korumak için girişecekleripropaganda ve lobifaaliyetlerinden oluşuyor. Hükümet programında da ay- nı doğrultuda, daha açık ifade- ler yer alnuştır: "Hükümetimiz köklü bir üniversite reformu gerçekleştirecektir. Üniversite- lere bilimsel ve yönetsel özerk- lik tamnacak, YÖK sistemi kal- dıniarak yiıksek öğretim ku- nunlannın kendi içlerinden seç- tikleri organiar eliyle yönetil- mesi saglanacaktır." Programda aynca bir üst eş- güdüm organı olarak "üniver- sHderin kendi üst korullannca beürienecek adaylar arasından secflecek yüksek öğretim ve eği- tim kurulusunun" oluşturulma- sı öngörülmüştür. Nihayet üni- versite öğretim uyelerinin siya- si partilere üye olabilmesini sağlayacak düzenlemenin yapı- lacağı belirtilmiştir. Bu ifadelerin üniversite men- suplannın büyük bölümünce sevinç ve umutla karşılandığı kuşkusuzdur. Ancak değişim sürecinin önünde bazı ciddi en- gellerin bulunduğu da açıktır. Bu engellerin iki tanesi özellikle önemlidir: 1) Anayasa değişikliği ile il- gili engel: Hükümetin parla- mentodaki çoğunluğu anayasa değişikliğine yetmemektedir. Bu durumda anayasayı veri ala- rak yapılacak yasa değişiklikleri protokolde ve programda he- deflenen özerk üniversiteyi ger- çekleştirmeye yeter mi? Bu so- runun yanıü olumsuzdur. 1982 Anayasası'nın 130 ye 131. mad- delerinin özerklik önünde önemli engeller oluşturduğu ke- sindir. Peki, bundan anayasa değişmeden, üniversite düze- ninde anlamlı hiçbir değişiklik yapılamaz sonucu mu çıkar? Bizce hayır. Yüksek öğretimle ilgili birçok husus anayasayla değil, 2547 sayıh yasayla düzen- lenmiştir; dolayısıyla bu gibi konular yasa değişikliği ile ye- niden düzenlenebilir. Anayasada beürlenmiş hu- suslarda bile atılabilecek olum- lu adımların tümünün gerçek- leştırilmesi yararh olacaktır. örneğin anayasa "Kaınınun be- lirkdigi osnl ve esasiara göre, rektörier cumhurbaskajuaca, dekanlar ise Vuksek Öğretim Kurulu'nca seçilir ve atanır" di- yor. Bu durumda universiteler- de yapılacak rektör secimi ile belirlenecek iki ismin cumhur- başkamna sunulması, fakülte- lerde yapılacak dekan seçimiy- le belirlenecek iki ismin de Yüksek öğretim Kurulu'na su- nulması 1982 Anayasası çerçe- vesinde bile mümkundür. Bu formulun özerkliği ve demok- ratikliği sağlamaya yetmeyece- ği tartışmasızdır. Ancak belir- siz bir tarihteki anayasa deği- şikliğine kadar üniversiteleri YÖK düzenine mahkûm et- mektense, böyle bir ara formül daha hayırlı gözükmektedir. Yeni yasanın kabulü ile tüm de- kan ve rektörlerin görev sürele- rinin sona ermesi sağlanmalı ve tüm kurumlarda seçime gidil- meiidir. 1982 Anayasası değişmeden YÖK kaldınlamaz, ancak bu konuda da atılabilecek adımlar var: Anayasa YÖK uyelerinin sayılannı, niteliklerini ve seçil- me yöntemlerini yasaya bırak- mış, ancak şu kadanm belirle- miş: YÖK üyelerinin bir bölü- mü cumhurbaşkanınca doğru- dan doğruya seçiliyor, bir bö- lümü de üniversiteler, Bakanlar Kurulu ve Genelkurmay Baş- kanlığı'nca seçilen adaylar ara- sından cumhurbaşkanmca ata- nıyor. Bu durumda üniversite kanalıyla gelenlerin sayısını yükseltmek, diğer kanallardan gelenlerin sayısını da minimu- ma tndirmek yolu açık gözükü- yor. Bu formülün de özerkliği sağlamaya yetmedıği ve kusur- lu olduğu açık, ancak bugün- kü düzene göre ileri bir adım. Nihayet anayasanın 131. maddesi "Kunüım leşküatı, gö- rev, yetki, sonmüulııgu ve çalts- ma esasları kanunla düzenlenir" dediğine göre bu konulann yeni yasayla düzen- lenip sımrlanabileceği de anla- şdıyor. Tekrarlamakta yarar var: Anayasayı veri alarak yapılacak değişiklikler yetersizdir. özerk üniversiteyi ve protokol ile programda belirtilen "köklü üaiversite reformu"nu gerçek- leştirmeye yetmez. Ancak kısa dönemde gerçekci yol budur. Daha açık bir deyişle, üç asa- malı bir süreçie karşı karşıyayız: a) Anayasa veri alınarak yasa değişikliği, b) Anayasa değişik- liği, c) Yeni anayasa ışığmda ya- salara getirilecek yeni değişik- likler. Kanımızca, bu sürecin bir benzeri toplumsal yaşamm başka alanlannda da yaşana- caktır. örneğin çalışma yaşamı ile ilgili sorunlann temel kayna- ğı 1982 Anayasası'dır. Bunun- la birlikte anayasanın değişme- sini beklemeden 2821 ve 2822 sayılı yasalarda yapılabilecek tüm değişiklikJerin gerçekiesti- rilmesi olumlu bir adım olacak- tır. 2) önümüzdeki ikinci önemli engel, YÖK düzeninin egemen kadrolarının bu düzeni koru- mak için girişecekleri propa- ganda ve kulis faaliyetleri ve hükümeti, parlamentoyu ve ba- sını etkilemeye yönelik çabala- ndır. Buna karşı te*k çözüm; özerkliği, araştırma ve öğretim özgürlüğunü, katıhm, saydam- lığı, etkinliği, Uretkenliği savu- nan tüm öğretim elemanlannın "köklü bir ünversite reformu" için seslerini yükseltmeleri ve caba göstermeleridir. Beytepe benim köyüm AYDAN YAMAN (Hacettepe Üni. lng. Dili Edebiyatı 4. sınıf) Yok, bu sizin bildiğiniz köylerden değil. Entelektüel bir köy bu. Olmaz mı? Eğer insanı ceketinin astanna di- kili etikete göre değerlendiri- yorsanız olmaz tabii. Ancak kulenin tepesine çı- kıp aşağıya bakarken hisset- tiklerimizle, aşağıdayken yu- kanya baktığımızda hisset- tiklerimizi birbirine kanştır- mıyorsak olur tabii. Beytepe köyü, çelişkiler yumağıdır. Hep ruzgâra karşı koştuğumuz bozkırdır. Neden? Çünkü devlet memurunun mesaisine başlamasına daha yanm saat vardır, ama hoca sınıfa girmiştir. Kömür yok- tur kaloriferler yanmaz, pal- tolu ders yapıur. Rektörlük belediyeye olan borcunu ödememiştir, oto- büs sayısı azalmaya başlar. Son erdemlerini tamamlasın diye Beytepe hattına verilen küîüstür otobüsler sayesinde otostop tekniğine ahşmışız, otobüs sayısı inse ne fark eder, çıksa ne fark eder?' Sınava beş dakika vardır, nizamiye kapısında otobüs birden durur, sınır kftylerine giriş-çıkışları gibi kimlik kontrolü, yasak yayın kont- rolü yapılır. Ya şehire dönerken. Kuy- rukta iki yüz kişi var, otobüs iki tane, Sınav haftalan en hareketli günler, kitap yerine herkesin elinde fotokopisi çekilmiş defter sayfalan. Fotokopi ti- careti uğruna günü birlik ar- kadaşhklar, sempatik davra- nışlar. Bütün bunlardan sonra kim diyebiür ki, öğrenci ha- yatın zorluklanndan haber- dar değil. Bir yanda gdeceğin başba- kam olmak için okuyanlar, bir yanda geleceğin üniversi- teli mankeni ohnak için oku- yanlar. Bir tarafta sevgili bulmak için derslere girmeyenler, bir tarafta yalnızlıktan ek ders- lere girenler. Beş yıldır bu köyün sakin- leriyiz, ama bütün bunlara rağmen "Ne Mutlu Beytepe- liyim" diyebiliyoruz. Çünkü mutluluğun ve başarımn ta- dına varabilmek için ona çok zor şartlarda ulaşmak laam. Bunun en iyi ömekleri köyün büyUkleri, öğretmenlerimiz değil midir? Insamn bildiklerini başka- lanna aktarmanın verdiği mutluluğun gücu herhalde, onlan bu köyde tutan. Mü- cadelenin, azmin ve düşün- menin sonucu. Demek ki Beytepe köyün- de gecen yülar, sadece salt bilgüerin depo edildiği bir sü- reç değil, kişinin kendini bul- duğu ya da bulmaya çalıştığı "ben de vanm" diyebilmek için verdiği mücadele ve ha- yal kınkkklanyla sürprizlerin aynı anda yaşandığı, kullan- mak ve kuîlanılmamn kardeş olduğu bir dönemdir. BlTTİ Kütüphanede bir öğrenci. Binlerce kitabiB arasında >apa>alnız. (Fotograf: RIZA E/KRı Şeffaf değil,günışığında yönetim Prof. Dr. tLHAN ÖZAY (t. Ü. Hukuk Fakültesı Idare Hukuku Öğretim ÜyesiJ En önemli konumdaki yonetıcilerin, yani rektör ve dekanlann merkezden "atama" yoluyla görevlendiril- melerini ve giderek İstanbul Hukuk Fakültesi'ndeki bir olayda gorüldüğü gibi doğrudan azledilmelerini öngö- ren 1982 düzenlemeleri ile yönetsel ve akademik özerk- liklerini tumden yitiren üniversiteler konusunda yeni siyasal iktidann ük planda yapmayı vaat ettiği reform, organlann seçim yoluyla işbaşına gelmesine ilişkin ola- cak gibi görünüyor. Yeterli mi? Seçim tek başına ne özerklik ne de üniversite yönetiminde demokratikliği sağlamaya yeterli olamaz. Çünkü en başta seçimle iş- başına getirilecek organ ve görevlilerin yine üniversi- tenin kendi içinden oluşturulmaları gereklidir. Eğer "üniversite" bir korporasyon ise ve yine eğer üniver- sitede "demokratik" bir yönetim isteniyorsa. Bu da yetmez. Yönetimde demokrasiyi sağlayabil- mek için görevlendirmede işbölümünün de eşitlikçi ol- raası gerek. Nasıl mı? Eski, yani 1946'da yürürlüğe gi- ren Üniversiteler Kanunu'nda olduğu gibi. Anılan >a- sa, rektörlük konusunda her fakültenin bir mensubu- nun ou yüce göreve sırayla seçilmesını ongormckıey- di. Şöyle ki, sıra, çok az sayıda öğretim üyesi olan bir fakülteye geldiğinde de tüm üniversitenin öğretim üye- lerinden oluşan seçmenler söz konusu kurumun men- suplarından birini seçmek zorundaydılar. Nitekim 1982'den önce bu sıra sistemi yasadan çıkarılınca rek- törler de hep en çok öğretim üyesine sahip, hem de İstanbul Üniversitesi'nde iki tane olan tıp fakültele- rinden seçilmeye başlandı. Dekanlara gelince, böyle bir sıra usulü mümkün ol- mamakla beraber onlann da sınırlı bir süre için seçil- meleri, sadece bir defa için yeniden seçilebilmeleri ve araya başka bir dekan girmeden de üçüncü sefer bu göreve getirilememeleri kuralı vardı ve çok doğruydu. Bunlar gerçekleşse üniversitede demokratik yönetim olur mu? Yine de olmaz. Çünkü "öğrenci" de bu ku- rumun "asG" unsurudur ve yönetimde söz sahibi ol- madıkça sistem eksik kalır. Şu halde fakültelerde, sa- dece uzman öğretim üyelerinden oluşturulabilecek "akademik kuruT'lar dışında, örneğin günlük idari iş- lerle uğraşan "yönetim kurulu"nda öğrenci temsilci- lerinin de bulunmaması için hiçbir neden yoktur. Peki bazı kurullarda her kademeden öğretim elemanı ve öğrencilerin de temsil edilmesiyle her şey tam anla- mıyla demokratik olur mu? Olamaz, çünkü bu konu- da asıt yapılması gereken, bizim ülkemizde benimsen- diğini rüyamda görsem inanamayacağım, şimdilerin moda deyimi "saydam" ya da "şeffaf", fakat anla- mını asıl anlatan terimle "günışığında yönetim"dir. Saydamlıkta bir varlığın arkası görülebilir, ama o gö- rünen çirkin de olabilir. "Kamu hukuku dış görüntü- sü özenli ve tertemiz bir yapıya benzer. Bu yapının içi ise hiçbir zaman gerçekleştirilmemiş kural ve uyulma- mış ilkelerle dopdoludur" şeklindeki değerlendirme saydam yönetim için de geçerlidir. Buna karşıhk "günışığı" hem her şeyin açık-seçik görülmesine ola- nak sağlar hem de zararlıları yok edici etkisi nedeniy- le sağlıkh bir ortam yaratabilir. Fakat nasıl olur bu "günışığında yönetim?" Günışığında yönetim idare- nin karar alma sürecine ügililerin hukuksal, yani meşnı yollarla katılmalan, en azından onu izleyebilmeleridir. Böyle olunca da örneğin üniversitelerde senato, yöne- tim kurulu, fakültelerde de "genel", "akademik" ve "yönetim" kurullannın bütün toplantıları, kural ola- rak "aleni", yani isteyenin katılıp en azından dinle- yebileceği oturumlar şeklinde yapılır. Bu durumda, yö- netim de kapaiı kapılar arkasında değil "günışığında" olur. Bizde olabilir mi? Neden olmasın. NASIL BİR ÜNİVERSİTE İSTİYORUZ? Üniversite değil, insanlar HÜLYA CENGİZ (9 Eylül Üniv. G.S.F. Grafik I) Korkak bir tavırla yaklasırsak sonu ne olur bu işin? Yarın bizim yavrulanmi2 ezilecekler. Sorun üniversite değil. Sonun insanlar, kurnaz, akıllı, zavalh ve aptal insanlar. Uyananlar, uyu- yanlar, uvntanlar. Çözüm: 1) Özgurluğu gerçek- ten biliyor olmak. 2) Iyiliği yaşamış olmak. 3) Kişiler arası iyi ilişkilerin yaygınlaşması. 4) Son- ra da bu iyilik çemberinde guç olarak insancıl olayları üniversitelerde etkin kılmak. Bunların yolu sanattan ge- çer. Düşünen sanattan. Alaya almak, gırgır geçmek işte bunlar insanlan bayağılaştınyor. Gercek, yasanmayan bir şey ohnayınca k^endi aramızda hemen üniversiteleri suçluyoruz. Zavalh beton yığmlan. Düşünemiyorsak gerçekten ozgürlüğü nasıl bilebiliriz? Alıştınlmak istemiyorum DERYA KARAKVŞ (Marmara Üm. Ecz. Fak.J Okul kapısından girerken bile yasal olan gazetenizi polislerin al- masına ne denir? Ya kantinimizde, koridorlarımızda serbestçe gezip denetlemelerine ne demeli? Yan tarafta bir kantinimiz da- ha var ki mimlenmiş öğrenciler var diyorlar. Mimleyen kim? Po- lisler... Onlarm suçu ne? Özgürce fikirlerini savunmak, devleti eleştirmek mi? özgür ve laik gençliğin temsilcilerinden olan bu kişilerin oturduğu yerlere gitmememiz gerektiği üstüne basa ba- sa söyleniyor. Bu yaptıklarına katlanmak zorunda değiliz. De- mokrat ve laik bir eğitim duzeyine ulaşabilmek için YÖK'ün kal- dınlması ve hükümetin eğitim sistemini tekrar gozden geçirip ye- nilikler getirmesi gerekiyor. Yani iş burada bize duşüyor. Üni- versitelilerin seslerini duyurmaları... Bu actığınız yeni sütunlar- la bir şeyler başaracağımızı umuyorum. Neden her şeyi kabulle- neüm? Neden alıştınhnak zorunda bıraküalım? Ben üzerime du- şeni yaptım. Gözlemlerimi kısaca anlattım. Şimdi sıra sizde... Bilim adamına öncelik VELt YALÇIN (Cumhuriyet Üniv. Sosyoiojı Yüksek Lisans) "Nasıl bir üniversite istiyorsunuz" sorusuna çeşitli yanıtlar verilebilir. Demokratik, özerk, katılımcı vb gibi. Bu kavramlar yıllardır, söy- lene söylene bazılanna eskimiş gelebüir, ama öy- le kolay kolay eskiyeceğe de benzememektedir. Ülkemizin, çözum bekleyen birçok sorunu bulunmaktadır. Bunların en başta geleni, gün- *3 cel söylemle "demokratikleşme"dür. Demokra- tikleşmeyi sürekli gundeminde tutan bir toplumda, üniversite- lerin de demokratik olmasuu beklemek olsa olsa hayaldir. Çünkü üniversiteler de bu toplumun dışında değildir. Aynca üniversitelerin artık ciddi bir biçimde duşünmeleri ge- reken önemli görevleri vardır. Bunlardan en önemlisi bilim ada- mı yetiştirihnesidir. Bu yolun ilk basamağı yüksek lisans ve esas giriş kapısı da doktora öğrenimidir. Üniversiteler, yüksek lisans ve doktora öğrencilerini yeniden düzenlemelidirler. Ekonomik olanağı olmayan oğrencilere gerekli kolaylık sağlanmalı ve dok- tora giriş sınavındaki yabancı dil sınavı kaldınlmalıdır. Dokto- ra öğrenimi öncesinde "yabancı dıl hazırlık" konulmalı ve bu sınavı geçen öğrenci doktoraya devam etmelidir. Bu konudaki eşitsizliğin ortadan kaldırılması zorunlu ve gereklidir. İnsanın yaşamında hava ve su ne denli gerekli ise, üniversitele- rin yaşamında da özgürlüğün ve bilimseiliğin o denli gerekli ol- duğu inancının gelişmesi dileği ile. Haklarımız nereye kadar? ERKAN ÖZBEK (W Cerrahpaşa Tıp Fakultesi son sınıf öğrencisi) Tıp fakültelerine alınan öğrenci sayısı çok fazla. Bu ülkenin doktor açığı 1989 yılından beri kapanmış durumda. Mevcut fa- kültelere daha fazla öğrenci alınması ve yeni yeni tıp fakulteleri- nin açılması yuzünden ulkemizdeki tıp fakultelerinin ve tabii ki buralardan mezun olan doktorların kalitesi tehlikeli boyutlara düşmüştur. Üniversitelerdeki öğretim görevlilerinin kalitesi ve gorevlerini ne derece yerine getirdikleri de önemli bir konudur. Öğretim gö- revlilerinin eğitici ve yol gösterici de olmaları gerekir. Bürokrası, eğitimde aksamalara yol açan bir başka sorun. Ka- yıttan başlayarak mezun oluncaya kadar dilekçeler, karne ens- kripsiyonlan, noter tasdikli evraklar, ikametgâh senedi ve daha bir süru yazılı belge ile oradan oraya koşuşturmak durumunda- yız. Öyle anlar oluyor ki bu işler tum zamanımızı ve düşünce- mizi alabiliyor. Bir diğer konu da sınav sistemimiz. Hocalann inisiyatifine kal- mış, onlann egolarını tatminden öte>e öğrenciye bir yararı ol- mayan, asıl oğrenilmesi gereken konuları sürekli gundem dışı tu- tan, öğretme amacından çok gecenle kalanı basit bir şekilde ayı- ran bir sınav sistemimiz var. Üniversitelerin yönetim biçimi ile ilgili olarak hemen hiç bil- gimiz yok. Çünkü yönetimin hiçbir kademesinde öğrenci yok. Haklarımız nereye kadar? Sorumluluklanmız nereye kadar? Öğ- retim görevlilerinin yetkileri nereye kadar? Bilmiyoruz. Yönet- melikler sürekli değiştiriliyor. Bizim için hayati öneme sahip ko- nularda bile hiçbir şekilde görüşumüz alınmadan bu değişiklik- ler yapılıyor. Sonuçta mağdur olan yine biz oluyoruz. Oysa kendi koşullarımızı ve çözum yollarını en iyi biz biliriz.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear