18 Aralık 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
UMHURİYET/8 PAZAR YAZILARI 29 ARALIK 1991 DUŞIŞLER1 BÜITEM ^AZLI Moıufnın Fendi, leonardtfyu YendiSevgılı okurlarım, bu hafta sızler ıçin sütunuma dün- y<ca ünlü iki konuk davet ettım. Büyük İtalyan ressamı, dışünürü ve sanat adamı Leonardo da Vincı, olumsüz taolosundaki Mona Usa ıle karşımda yan yana oturuyor- la ışte! Evet sevgılı okurlarım, yanlış okumadınız, Leonar- <k Usta, yanında yüzyılların eskıtemediği ünlü tablosu ıle dtğıl; etten kemikten Mona Lısa ıle geldiler sütunuma. Hîşgeldıler, sefa getırdıler. Alitalıa ıle getirttim onları. Kaç yüzyıldır modası geçmeyen; röprodüteiyonlan, du- va-lan, takvımleri, kartpostallart süsleyen; neredeyse seks bcmbası Marilyn Monroe'yu bile sollamış olan Mona ü- Sc ya dikkatle bakıyorum. Günümüze göre biraz tombul- CE; yüzünde o btldiğimiz tebessüm ne düşünür, ne ister; rremnun mu, değil mi pek anlaşılamayan bir tip. Gizini kday ele vermeyen bır kadın. Leonardo Usta bazen dalıp gıiiyor; coşkulu, heyecanlı bır adam. Saç sakal bıldiğı- nıı gibi. Sanatçı işte! Yarattığı ölümsüz kadının yanında vota atıyor sütunumda; besbelli katası dolu. Meyecanlıyım, bir Rönesans resim devi, eskımek bıl- m&yen ünlü tablosundakı kadın ıle karşımda. Kaç kişiye nasıp olur bu! Şımdı sevgılı okurlarım, bu ıkısinin arasında bir şeyler var. Gün gibi aşıkâr bu. Hemen anladım Ne de olsa, ka- dın içgüdüsü. Bunlar "uzatmalı" sayılırlar. Kaç yüzyıl ol- üı dedikodu başlayalı. Dile kolay Sayın Mona Lisa, umarım yolculuğunuz rahat geçtt. 01- duKça uzun bir yoldan geliyorsunuz .' Ik kez konuştu. Dublaj sesı gibi! Bır tuhaf oldum. Yıl- lardır suskun bır tablo olarak alışmışız ona, ne de olsa... Bıraz yoruldum. Bu uzun saçlar ensemi yaktı. Üstüm- de<ı elbise de biraz demode kaçtı galıba,' dedı. Aman, estağfurullah. Saçlarınız pekgüzel. Giysileriniz deaynı Leonardo Usta'nın çızdığı gıbı. Şimdi hemen mo- daolur bunlar,' dedim. l Yok canım,' dedı Mona Lisa. 'İyi birkuaför bıliyorsanız, saçlarımı kestırmeyı duşünüyorum. Şö/le havalı bir saç ıstiyorum artık;rörleli, )öleli, kısa... El- bıseyı de değıştireceğim. Bıktım artık. Yakında bır butık bilıyorsanız, siyah strech bır takım olabılir, Leonardo'nun zevkleri eski kaçıyor arttk.' Saşırmıştım. Aman Sayın Mona Lısa. Sız Leonardo Usta'nın ölüm- süz eserısiniz. Bır kadın berberinin elinde görüntünüzü nasıl bozabilırsiniz? Hem Leonardo ne der?' 'Ne derse desın. ^____________»______». Cortina'don Leonardo da Vinci'nin ünlü tablosu da kadın haklarını, özgürlüğünü öğrentmş. Çerçeveden çıkmış. Ne diyeytm; helal otsun! Ah Mona Usa. Gülümsüyor. Ama tablodaki gibi... Herhalde spirali filan da vardır. Kadın hakları var,' de- di Mona Lısa Yıllar- dır bır erkeğın "yara- tısı" olarak dünyaya bakmaktan bıkttm, usandım.' Kadın sert. Femınıst galiba Ailah Allah, durun bakaltm. Neredeyse hır çıka- cak! Leonardo: 'Mo- na Usa ıle geçen yuz- ytlın başında evlen- dik,' dedi. Aman, ga- zetecılik olayı yakala- dım galiba! Evlenmişler. 'Sızı kutlanm. llk kez sütunum- da açıktanıyor bu evlılık. Sanat tarihçilen birbırine girecek!' Leonardo suskun. Kılıbık mıdır, nedır? Sesı çıkmıyor. ^Çoluk çocuk var mı?' 'Yok, yapmadık. Biraz hayatımızı yaşayalım, dedik.' 'Sayın Mona Lisa, evde ış bölümü nasıldır? Yanı bir gü- nünüz nasıl geçer?' 'Efendim, Leonardo ev tşlerınde yardımcıdır. Bulaşığı yıkar, evi toparlar. Zaten ıkı başımızayız.' • 'Demek çağdaş bır erkek...' 'Uygar olmasına uygar ama, tüm bunları kabullenme- si kolay olmadı Bohem yaşamaya alışmış. Rönesans ada- mı ışte.' 'Evet, anlıyorum.' 'Şimdı 'ev erkeğT oldu. Ben saçıma başıma btr duzen vennce, gecelerı partılere de gitmeyı düşünüyoruz. Ya- şamımızı renklendıreceğız.' 'Pekıyı. Leonardo Usta resme devam edıyor mu?' Atölyesini kıraya verdik. Malum, yaşam şartları Güne uyuyoruz Artık yüzyıllarca taşıdığımız ımajdan kurtulmaya mecburuz Ben masaja da gitmeyı duşünüyorum. Sağ ol- sun Leonardo toplu çizmiş, kılo vermem lazım.' Kadın sıkı. Döndüm Leonardo'ya. Tablosunu yaparak ötümsuzleştırdığınız kadınla nıkâh masastna oturmuşsunuz.' 'Evet; İtalyatutucu ülke, bilıyorsunuz,' dedı. 'İşte gün- düzleri evı toparlar kahveye gıderım. Akşam Lısa bekler evde. Bugünlerde bıraz huzursuz Kendınt yenılemek ıs- tiyor. Briç grubu var, medıtasyon yapıyor. Reklam ıştnde çalışmak ıstiyor.' 'Sız yentleseniz onu üstat. Bozulmasın.' 'Yok,' dedi Mona Lisa. 'Leonardo bilmez. Yanı son mo- dayı bilmez. Yann biriikte çar- şıyaçıkaiım... Sonrada kua- före... Şöyie dalgalı bir per- ma, biraz meç...' 'Tamam,' dedim. 'Benim kualöre gideriz.' Sevgili okurlarım. Zaman nasıl da değişiyon Yahu, briç grubu da varmış! Hangi tab- lodakiler acaba? Leonardo da Vinci'nin ün- lü tablosu da kadın haktarını, ûzgürlüğünü ögrenmiş. Çer- çeveden çıkmış. Ne diyeyim; helal olsun! Ah Mona Lisa. Gülümsü- fxı. Ama tablodaki gibi... Herhalde spirali filan da var- dır. Icimden, 'Ah Leonardo,' de- dim. 'Kocadahi, kendi yarat- tığın o 'gizemli Uızağa' nastl döştün?' Evet. Mona'nın lendi, Leo- nardo'yu yendı! HMO < A D ! K O Y SÜRKUR SÜRÜCÜ KURSU 81 dönemkayrtlanmız devam ediyor HataSonu 28 Aralık HatlaV? XAralık TAKSİTLE Gûndûz Akşam Kllnik DoğanÛr Obuact Levent Karanffl GtatemH SonerTuna SaklnOI! LamiaKareatt Cepbeden Mektup tt SuatGümrükçü fiter boynu çevnhyor ömet Menteş •80° II YttçınDMman As$o8'un «tran tt Seneer Setimn ErgûnGûndûz LoflKa SarUsPaçacı f992 ve Mavi Lamba Rr Dedekttfttk Bürosu 6âz(Sinema) Kulak (Müzik) 199 Kayakpistinde moda rüzgârı Londra'dan ReaJRA veyağmur NİLGÜN CERRAHOĞLU CORTINA (Italym) — "Kcab*, bn kakvenagi viztMÜan Cortiaa Betediye- n mi da&hyor?" AkşamUstleri piyasa saatinde şık bu- tiklerin bulunduğu "Corso d'Iüdi»" Caddesi'nde yurüyüşe çıktıgınızda ister istemez aklınıza bu SOTU geliyor. Uzu- nu, kısası, bclden kemerli büzgülüsil, "Doktor JivBgo" stili Rus-Kazak tipi olanlan, arkadan godeüsi, kapşorüusu, peleriniisi... Corüna'da bu kış futına bir kürk geçirebilen her kadın kahverengi vizon giyiyor. Etekleri savrula savrula taşman bu vizon mantolann altına mu- hakkak daracık füzo pantolonlar çeki- liyor ve bunun da altına mutlaka ayak bikğinc dek gelen bağcıkh "Todd's" botlanndan (kahverengi..) giyiliyor. En pahalı kttrklerin üzerine yapış yapış renkli sprey sıkmaktan hoşlanan hay- vanseverler besbelli buraya ulaşanu- yor... Cortina ekonomik dalgalanmalardan etküenmeyen 7000 nüfuslu bir refah adası. Yılbaşı döneminde nüfusu 45.000'e fırlayan bu kı§ sponı merkenn- de, tüm Ulkeyi etkisine alan ekonomik durgunluk henuz hissedilmıyor. Oteller, restoranlar, butikler her zaman oldugu gibi bu yü da adam almıyor. Kayak pist- leri çoğu kez podyumu andınyor. tddi- alı italyan hanımları eldiven, kazak ve bereleri asorti olmazsa piste çıkmıyor- lar. Bu yıl 50'lerin havasında kayak kı- yafetkrinin moda oldugu bir kış yaşa- ruyor. Bu belden buzgülü; çoğu kez kürk kapşonlu montlar; a>-ak altından ge^meli lasteks pantolonlar anlamına geliyor. Bvr kaç yıl öncesinin geniş omuzlu demode kayak takımlanmn ise hepten tasviyeye ugıadığı anlaşılıyor. CortİB« "trend" yaratan ya da tüm hk " I U - I M » " (paso) ücret» 800.000 ü- rayı buluyor. Ama bu paso Cortina ve civanndaki Alpler'de 1100 kilometreük kayak pistini kuüanmaya olanak veri- yor. Noel ve paskalya dışında kalan ve "beyM Jufto" olarak aıulanmevsim dışı dönemlerde ise kentin bellibaşlı otel- lerinde yan fvyata kalmak mümkün ola- biüyor. Hemingvvay'den "FlAT"uı pat- ronu AgMÜUere, Saul BeHow'dan, Sudro Pertrt, Sofia LORS, Ürdün kra- Cortina, ekonomik dalgalanmalardan etkilenmeyen 7000 nüfuslu bir refah adası. Yılbaşı döneminde nüfusu 45 bine fırlayan bu kış sporu merkezinde, ekonomik durgunluk henüz hissedilmiyor. Podyumu andıran kayak pistlerine hanımlar, asorti olmazlarsa çıkmıyorlar. trendkri harfı harfıne uygulayan tüm bu züppe yanlanna rağmen; mütevazı ve gerçek sporseverleri de barmdınyor. Oda kiralayan küçük pansiyonlarda ka- lan ya da arabalannın arkasına taktık- ları karavanlann içinde kayak pistleri- nin yanı başuıda uyuyan bu insanlar; gü- nti çoğu kez bir iki sandviç ve meyveyle geçiriyorlar. Çunkü yalruz kayak pisüe- rini kullanmaya olanak veren bir hafta- h Hüseyta, Uı TtyVor ve MvrceSo Mast- roiaaal'ye dek tüm VlP'lenn gelip geç- ü& "Hotei de la Poste" dahil tum otel- ler mevsim dışı dönemlerde odalannı doldurmak için bu "beyw hafta" for- mulüne başvuruyorlar. Akşamustü kayak dönüşü herkesin buluştuğu banyla, Cortina'da gerçek bir kurum sayılan "Hotel d« la PosU" un yöoetiasv GaUanlo Manaigo; ünlü ote- lin turistiere kapılannı ilk kez 1836 yı- lında açtıgını söylüyor. Cortina turizmi- ni ilk keşfedetüeri tngüiz, Alman ve Avusturyahlar olarak su"ahyor Manai- go. Geçen yuzyüdaki turizmin yalnız yaz turizminden ıbaret oldugunu belirten Manaigo, " Alplerin iadsi" olarak am- lan Cortina'da kayak turizminin 90 yıl- hk bir geçmişe sahip oktuğunu anlatıyor. Ortadirek o yıllarda bu dağlara hiçbir şe- kilde ulaşamıyor. Cortina'mn beyefen- di müşterilerini krallar, prensler ve ün- lü sanayiciler oluşturuyor 1900'lerde. Ama henüz teleferik, ski-lift gibi kayak tesislerinin lüksünden mahrum olan bu sporun Oncüleri, tepelere ağır tahta ka- yaklanru sırtlayarak çjkıyorlar. Kadm- lar ise ayaz ve rüzgâra aldumadan etek- likle kayıyorlar. Yüzyüın başından bu yana vadideki barok kih'senin etraıında genişleyen bu kayak kenti; "50'terden bu yao» nuu- nt d«r4nrmttş" bir manzara sergüiyor. O dönemde kış olimpiyaüan merkezi olarak tüm dünyanın dikkatini çeken Cortina; berütrlerine Isviçre ve Avustur- ya'da rastlanan Alp tarzı, sivri damb ah- şap evleriyle dikkati çekiyor. Kentin ka- rakteri&tik özeUiklerirü yitinnemesi için büyük gayTet gösteren belediye yöneti- mi, hiçbir yeni yapımn Grimm masalla- nnı anımsatan bu görünümü bozması- na izin vermiyor. RAGIP DURAN Meodco City'den ABD'yeîspanyollar Meksika'nın altın ve gümüşlerini yıllarca soymuşlar. Paraları da zevk ve sefahatte yemişler. Her şeyi dışandan para gücüyle almışlar. BÜLENT KALENDER ,Tanrı'yauzak MEX1CO CrrY — Denizden 2250 m yükseklikte, doğudan batıya 25 km ve kuzeyden güne- ye 40 km boyutlannda, resmi olarak 20 milyon insanın yaşa- dığı bir kent var Orta Amerika- da... Mexico City (Cuidad de Mexico). Meksika Federal Cumhuriye- ti'nin başkentinde resmi olma- yan kaynaklar kent nüfusunu 26 milyon olarak veriyorlar. Bu sa- yı doğruysa bu kent dünyanın en büyuk kenti. Her gün 2000 yeni aüenin göç ettiği bu metropolün çevresi ge- cekodunlar tarafmdan çember- lenmiş ve bu çemberlere surekli yenileri ekleniyor. Meksikalüar bu göçmenlere "paraşütçtt" de- yişini uygun görmüşler. Bir ge- ce içine konup teneke ve karton- lardan derme çatma kulübeler yaparak kente talihini deneme- ye gelen bu insanlann bizdeki paraşütçülerden pek farklan yok. Belki arabesk şarkıcı veya M e x i c o a t y i& milyonluk nüfusuyla dünyanın en büyük kenü kısa sürede hayali ihracatçı gibi süper kariyerler yapamıyorlar VolO-15'ini Indiolar meydana ge- lan olan Indıolann o gunden ama bir umut uğruna yeni bir tiriyor.. Kristoî Kolorabun beri şanslan dönmemiş. Bugün sefaletin içine atümaktan da ce- Amerika'yı keşfıyle beraber Or- kinmiyorlar. Amaç tüm dünya- ta ve Güney Amerika'yı işgal da oldugu gibi aynı, birazcık ol- eden Îspanyollar (1492) kısa bir sun insanca yaşayabilmek. süre içinde bu ınsanlan "uygar- hk ve Hıristiyanlık" adına yok LONDRA — Chris Rea, b - sık ve boguk sesli bir gitarcı. Wembley Arena'da ışık ve ses gösterisi içinde " C A H M M GUMYOI" ve "AMberte" $ar- küannı terennüm «ü. Teknoloji o kadar gelişmiş ki, yağışlı bir gecede otoyolda giden arabarun camlanna düşen yağmur tane- lerinin sesini, gökgürültüsünü duyarak çakan şimşeklerin ses ve parlakhğını dinleyip görüyo- ruz salonda. Tribünlerde yine yaşıüanm, çocuklanyla, kafa, kol ve omuzlannı belirli bir uyum ve sınırlı bir uçuklukla saUandınyor. Ama başta Belfast olmak üzere Manchester, Blackpool gi- bi kentkrin yanı sıra Londra'- da Natiooal Gaüery'de "Kn*- çc'^B Fotofr«n«n"nın sergi- lendifei kitaphk bölümünde pat- layan bombalar korku, endişe, nefret ve heyecanı saUandınyor ki... Terör, aynlık ve trlanda konulannı kan ve barutla biriik- te gündeme getiriyor. Chrâtmas nedeniyle aşm bir ahşveriş kalabalıgı ana caddeleri ve dükkanlan doldurmus du- rumda. Oysa ki, "Beata Gixd ÇMMprtMUMn"in senaryo ya- zan Huef K»wy|i'nin ilk yö- netmenlik denemesi olan "Lo«- «o« Ufe Me" (Bu Londra 01- dürüyor Beni) fılminde, That- cher, Major iktidannın sersefü bırakuğı uyuşturucu müpteUua issiz gençler, bir çift ayakkabı alabümek için hırsızhk yapmak zonında. kahyordu. Ya da kız- lar fahişelik yaparak hap para- suu çıkarabiliyordu. Harsrard Gallery'de Toulou- se Lautrec sergisi tıkhm tıklım. O da yüz>il başının Paris salon- lanndaki fahişeleri çizmiş. Mü- zikalkrin, tiyatrolann, gece ku- lüplerinin afiş ve posterlerine ünza atmış. Ortaokul çocukla- n ellerinde kalemler, kâğıtlar Toulousc Lautrec'in "Jane AvriT ya da "Moulin Rouge" desenlerini anlamaya çahşıyor- du. lşçi Partisi Uderi NeM Kfan »ock ise yaklaşık 9 yıldır hiçbir şey anlamamışa benziyor. 9 yü önceki kamuoyu ankeüerine gö- re çoktan ikudar olması gereken lşçi Partisi, koalisyon onağj bile olamarmş durumda burada. Bu akşam Hint-Pakistan lo- kantası Han'da geleneksel ye- megımizi yiyecegiz. Ertesi ak- şam Mıss Saigon müzikaUne gj- deceglz. Bir gün sonra da Stock- holm'den Yavuz (Baydar) gele- cek. Ona telefonda kendisini havaalanında karşılayacağınu soyledim. "Btrbirimizi masâ bu- l«nu?" dedi sıntarak. Anlama- dım. Yavuz anlattr. "EHmde SerubuB otectk" dedi. New York*ton Kamlumbağadan (Wolkswa- gen) bozularak taksiye çevrümiş bir araçta kentin merkezine doğ- ra gitmeye çabalıyonız. Trafiğin Ürkütücü yoğunluğu ve sinir bo- zucu yavaşhğından pek etkilen- miyorum. Bir Türk olmanın ba- na sağladığı ender avantajlardan bir tanesi burada çok işime ya- nyor ve çevremdeki trafık keş- mekeşi sanki yokmuş gibi surü- cümle ufaktan sohbet ediyonız. O da dışandan gehniş ve sonun- da bu işe kapüanmış kalrruş. Kendisı tipik bir Indio (Meksi- ka'nın yerli halkı). Ülkenin etmişler. Aküları fikirleri altın ve gümuşte olan işgalciler Indi- oalan köle olarak madenlerde tam anlamıyla "dldarene kadar" çalışümuşlar. Günün bi- rinde bakmışlar ki madenlerde çalışacak köle yok, hemen Af- rika'dan siyahlan getirerek soy- guna devam etmişler. Bundan 500 yü önce "Vonuk işçi" ola- yınuı ilk öraegjni böylece Îspan- yollar gerçekleştirmişler. O ta- rihlerde dünyanın en önemli uy- garlıklarmdan bir tanesini yara- tan Aztek ve Mayalann torun- de Meksika'nın en alt sımfını oluşturuyorlar. Onlardan sonra Mestizler geliyor: Beyaz, tndio ve siyahlann karışımı olah me- lezlerin oraru <!7o75-8O. Bu gru- bun insanlan genel görünüme bütünüyle egemenler. En sonra da beyazlar geliyor. Genellikk tspanyol ve Avrupa kökenli bu Tann'dan torpüli grup yüzde 10 oranında, ama ülkenin tüm yö- netim ve ekononüsi onlann elin- de! Beyazlarm tanhinde de de- ğişiklik yok görüldüğü gibi. On- lann keyfı halen yerinde. Ne ka- dar Avrupalı görünüyorsamz, o kadar kısmetlisiniz demektir bu Meksika'da. Toplam nüfusu 82 milyonu bulan bu ülkeyi 5-8 milyon beyaz yönetmekte, ama yönetim konusunda ne yank ki renkleriyle son derece ters oran- tılı kapkara bir tablo sergiliyor- lar! Meksika'nın içler aası bir ekonomik görünümü var; dün- yanın 4. petrol ureticisi olan bu ülke aynı zamanda da dünyanın en çok dış. borcu olan ulkesi. 110 müyar US $ borç, taksit ve faiz ödemeleri petrol geürlerini çok- tan asmış. Yalnız faiz için yılda Türkiye*nin toplam ihracat ge- lirine yakın bir para ödeniyor: 10-12 milyar US $! "MeksiVa 1 - aın itiban bayagı iyi olmau" di- ye düşünüıorum bpanya'nın, ama süttt başkala- n içiyor!" Bugün de degjşen pek bir şey yok; inek beyazlann, ama sutü baskalan içiyor! Mexico City'nin çevresini sı- kı sıkıya saran gecekonduları ve o insanları görünce neden bu bölgelere "yitirilmiş bolge" adı- nın uygun gönildüğünü insan daha iyi anlıyor. Bu bölgeler (Ciudades Perdidas) gerçekten insanhk adına kayıp oldugu ka- dar da ayıp! Tüm 3. Dünya ül- kelerinin ve bizim de ders alma- mız gereken bir ülke Meksika. Yüzyılın başlannda uzun yıl- Ispanyollar, Meksika'nın altın lar ülkenin başkanlığını yapmış ve gümüşlerini yıllarca soytnuş- olan Porfirio Diaz'uı sözlerini anımsamamak elde değil; "Za- vmlh Meksika, Amerika'ya bu g lar. Paraları da zevk ve sefahat- te yemisler. Her şeyi dışardan pa- ra gücüyle almışlar. O zamankr l bi i "tksöylenen bir deyim var "tnek uzaksın! kadar yakın, ama Tmnn'ya çok k!" Baku'den Halkyokluğu yaşıyorUzun süre tereyağı, süt, et, şeker, un, makarna gibi gıda maddeleri talon denen karnelerle satılmış. Son iki aydır ise talonla bile devlet azalanndanbunlan almak mümkün değil.ma HİC RAN ÖGE GOLTZ BAKÜ — Azerbaycan halkı bir süredir yokluğu yaşıyor. Ha- zar Denizi'nin dibinde yatan ser- vet, topraktan çıkan altın, gu- müş, değerli madenler, verimli topraklar, eskimiş de olsa var olan sanayi Azerbaycan'ın şu anda içinde bulunduğu ekono- mik dununa adl çözüm getinni- yor. Halk hep on yıl öncesinin bolluğundan bahsediyor. Uzun süredir tereyağ, süt, et, seker, un, makarna, pirinç, pey- nir gibi temel gıda maddeleri ta- lon denen karnelerle satümış. Son iki aydır ise talonla büe dev- let mağazalanndan, bunlan al- mak mümkün değil. Çünkü yok. Şehrin alışveriş merkezin- dekı duvarları mermerle kaph dev devlet mağazasına girdiği- nizde hüzun duyuyorsunuz. Vit- rinli buzdolaplar bomboş, çalı- sanlar oturuyor. Kolbasa denen salamın satıldıgı tek bir vitrin önunde ise bir kuyruk oluşmuş alıp alamayacağından emin ol- madan kendisine sıra gelmesini bekleyenlerden. îrili ufakh, Ba- ku'deki tum gıda satış yerleri ay- nı durumda. Bazüan ise kapısı- na kiKt vurmuş. Belki de bir gün bir komisyoncu mağazası olma- yı bekliyor. Yetkililerin söylediğine göre buğday stoklan da tükenmek üzere. Şu anda rahatça gidip ah- nabilen ekmeğin talonla satışı düşünûlüyor. Sabun, deterjan gibi temizhk malları da talonla. Onlar da bulunmuyor. Yağ üre- ticisi olmayan Scwyetler veya ALzerbaycan bu çok kısıth üreti- mindeki kalitede de çok kötü. tyiyi bilmiyorlar bu konuda. Te- mizlenen şeylerin temizliğinden emin olmak mümkün değil. Otellere belki de bu yüzden iti- ci bir koku yerleşmiş. Tuvalet kâğıdı, kâğıt peçete ise büyük bir luks. Normal bir vatandaşın bulup alması olanaksu. Ampul bulunmadığı için de Bakü'nün sokakları karanlık. Evlerde "Ah! nerede o eski zamanlar" denilen devirden kalma Bohem- ya avizelerde tek ampul yakıh- yor. Bir ampul, dostlar arasın- da memnuniyet verici bir hedit ye oluyor. Mutfaklarda (doğal gazın beöava olması da etken) ocaklar kibrit bulunmadığı ıçin hiç söndürülmüyor. Bütün bu yoklara veya ktth- ğa rağmen Azerbaycan kendi sebzesini, meyvesini yetiştirebi- len mutlu üUcelerden biri. Hazar Denizi'nin varlığı ülkeye Akde- niz iklimine benzer bir iklim ver- miş. Moskova'daki pazarlarda bile Azerbaycanh satıcüar bü- yük bir yer işgal ediyorlar. Ama soğuk bir arahk günün- de, çatal, kaşık ve yatak çarşaf takımı aradığında, yüze yakın gezdiğin bu dükkânlarda ara- dıklannın hiçbirini bulamayabi- ürsin. Bir devlet mağazasında satıcı; "Var nu" sorun üzerine, tezgâhın altından çıkardığı, ken- disine ait takımı; görmene büe izin vermeden başka yok endi- şesi içinde olduğun için sana sa- tabilir. tki muyonluk şehirde ça- tal da yoktur, yatak çarşafı da. Ama doğmamış kız çocuklan- nın çeyizi sandıklarda stoklan- mıştır. Stokçuluk gıda maddelerinde de geçerlidir. Et bulan, nerede ise bir kuzuyu alıp dolabının buzluğuna koyar. Birçok evde de zaten birden fazla dolap vardır. Amerikalı bir ailenin buzdola- bı gibi gıda maddeleri Ue dolu- dur. Bir kişi, bir yerde, bir şeyin satıldığını görünce, paylaşmak üzere tüm dostian için de alır. Gece yarısv telefon çalabüir evi- nizde. "Bende balık var. tster •nisfan" diye. O an almahsınız, çünkü yann yoktur. Çok almak zorundadırlar. Türkiye' zaferi HÜROL BtLAL NEW YORK — Joseph S. Blatter, Franz Beckenbauer'ın eüneverdiğiküçük kümuniçin- den çıkardığı kâğıdı, TV ek- ranlan başındaki 50 ülkeden milyonlarca seyirciye gösterek "Türkiye" diye okurken, Los Angeles'ta bir adam göz pmar- lanndan dökülen sevinç gözyaş- lanna mani olamayarak hıçkı- nklara boğuluyordu!.. Bümiyordu, büemiyordu bir gün öncesi verilen savaşı. Türk delegelerine verüen kartlardaki "Ttofkey" yazısı üe biriikte bin- lercesi basüan FTFA broşürünün itirazımız üzerine son 24 saatte yeniden hazırlandığından haberi yoktu gözü yaşh yuraasuruzın... Küçük bir Birlesmis Mületler Topluluğu gibi hareket eden fut- bolu güzeüeştinnek uğruna sıra- smda Avrupa Topluluğu'nu bi- le hice sayarak, kendi kurallan- m heTkese empozeyi âdet hali- ne getirmiş böylesine güçlü bir kuruluşa, FlFA'ya böyle bir şe- yi anında kabullendkip 'Tiır- key" adını "Tnrtdj^' diye tes- cü ettirtmenin güçlüğünü bü- diği; 2 yüı aşkın bu uğurda ça- ba gösterip ilkkıvücımı, ateşle- diği için doyasıya yaşadığı mut- luluktan ağkyordu Ergmn Kın- kovab!- Yülar önce geldiğ^ yeni dün yada çocuklan ile "Turkey" ya ni "hindi" diye alay edilmesin hazmedemediği için eline gece het fırsatta Türk ve Amerika gazetelerine mektup yazara başlattığı kampanyanın ilk s< mut sonucunu almanın hazzı yaşıyordu aruk!.. BUiyorum banlan önem meyecek bazdannın ise yapı nın ister beğenelim ister gocuı lım 94 Dünya Kupası çekim de milyonlar dökülse gerçek tirikmeyeceği gun gibi aşil Tamtım Vakfı'nın döktüğü ı yonlarca dolara karsın elde len netice ile New York'un o zelim pazar gününde kazan zaferin mukayesesi bile y: maz!.. Zaferin mimarlan is ne de sessiz kalmayı yeğliyo kimbüir ülkeye dönüşte u beklerken "tekdir" görebil Ülkenuzde her şeye m »rtık!..
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear