18 Aralık 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 29 OCAK 1991 Savaş ve Ekononıi Türkiye 1980'den sonra girdiği hızlandırılmış borçlanma sürecinde sanayileşmenin birkaç yüzyıl öncesindeki ticaret kapitalizminde şansını arayan, ticaret üzerine zar atan bir ülke konumuna getirilmiştir. Prof. Dr. ERDOĞAN SORAL Savaşlan başlatanlar, nedenlerini açıklarken bunlann arasında ekonomik çıkarkrla ilgüi olan- lannı özenle saklamaya çahşmışlardır. Oysa sa- vaşlann perde arkasında ekonomik nedenlerin yeri öbürlerine göre çok daha önemlidir. Savaş- lan başlatan ülkelerin yöneticileri, ekonomik bu- nalımdan ya da siyasal darboğazdan çıkışta son çareyi savaşta bulmuşlardır. Savaştan ekonomik çıkar sağlamak bir anlam- da daha bol ve daha nitelikli üretimi gerçekleş- tirmek için yabana kaynaklardan yararlanmak- tır. Daha büyük büyüme hızlanna ulaşmaktır. Bu yoldan ulusal gelir bir yüdan öbürüne hızla artıyor ve hakça bölüşülüyorsa böyle bir geliş- me demokrasilerde yönetimin yeniden seçilme- sine, monarşilerde baştaki adamın prestijitıin halk gözünde artmasına neden olabiliyor. Çag atlayan Türkiye Türkiye|yi yönetenler, ülkemizin son on yüda gerçekleştirdiği büyük atdımlarla çağ atladığını söylüyor. Ne var ki devletin resmi belgelerinde- ki sayılar (rakamlar) söylenenleri doğrulamıyor. 1980'den başlayan ve 1989 yılına kadar uzayan zaman arahğı, gerçekleşen sonuçlann alındığı on yüı kapsar. Bu dönemin iki beş yıllık dilimini ala- lım ve dönem ortalamalanna bakalım: Birinci beş yıllık dilimde büyüme hızı «%3.5'tir. Ikinci dilimde bu oran "!<t5,5 olmuştur. Yıllık ortalama nüfus artışının %2,4 olduğu bir ülkede, bu bü- yüme hızlarıyla hangi çağın atlandığını sormak gerekir. Olaya bir başka açıdan bakalım, 1987 yı- hndan başlayıp 1991 yılına kadar uzanan son beş yılın gelişmelerini devletin resmi belgelerinden iz- leyelim: —1987 yüında ortalama büyüme hızı %7.4'tür. Tanm sektörü, ydı <fa2.1 büyüme hıayla kapat- mıştır. Sanayi sektöründe bu oran 9o9.6'dır. Ül- kemiz, tarımda normalin altında bir hasat yılım yaşarken sanayide yüksek sayılabilecek bir bü- yümeyi gerçekleştirmiştir. Acaba bu nasıl olmuş- tur? Türkiye 1987 yüında birikmiş dış borçları için ödediği ana para taksitleriyle faiz ödemele- ri düşüldükten sonra dış dünyadan 1988 fiyatla- nyla 1.116 milyar TL. tutannda net kaynak sağ- lamıştır. —1988 yüında gerçekleşen büyüme hızı %3.4'tür. Oysa tanm sektörü V06.I gibi bir oran- da büyümüş, sanayideki büyüme hızı %7.9 ol- muştur. Ne var ki Türkiye bu yıl dış dünyadan aldığı yeni borçların üzerinde borç ödemiştir. Türkiye'den bu yü dış dünyaya 2.129 rrülyar TL. tutannda net kaynak çıkışı olmuştur. —1989 yılında gerçekleşen büyüme hızı ^•1.6'dır. Nüfus artışı dikkate ahndığında nega- tif bir büyümedir. Tanm sektörü bu yü küçül- müştür. Büyüme hızı %3.5'tir. Sanayi sektörün- de büyümenin %2.9 oranında kaldığı görülür. Daha da önemlisi bu yılda Türkiye'den dış dün- yaya 1988 Fıyatlarıyla 1.615 milyar TL. tutann- da net kaynak çıkışının olmasıdır. Türkiye dış dünyaya borçlanmadan büyüyemi- yor. Bu, dün de böyleydi bir farkla bugün de böy- ledir. Bu fark çok önemli bir farktır. Türkiye* nin geleceğini, genç kuşaklann yaşamlannı ve yazgüannı değiştirecek nitelikte bir farktır. Bo farfc bir mertebe farkıdır. Türkiye dün daha az borçlanarak ortalama yıllık <%7 büyüme hızla- nnı gcrçekleşltirebiliyordu. Ulusal gelirinde ger- çekleştirdiği ortalama Wlik artışı daha hakça bölüşebiliyordu. 1970'li yülann sonunda Türki- ye'nin dış borçlan yaklaşık 18 milyar dolardır. 1980'lerin sonunda bu borç, devletin resmi bel- gelerine göre 43 milyar dolara ulaşmıştır. Tfirlrî- ye'nin dış borçlan bugün, düne göre katlanmtş- tır. Türkiye otuz yüda aldığı borcun yaklaşık bir buçuk katını on yüda kullanmıştır. Bir ülke ekonomik kalkınmasını gerçekleştir- mek için borçlanabüir. Bu borçlanma dünya kon- jonktüründeki gelişmelerin yarattığı elverişli or- tamda ülkenin borçlanma kapasitesinin üzerin- de abartümış bir borçlanma da olabüir. Ülke hal- kı bu borcun altına yoksullaşma pahasına bü- yük bir. özveriyle girmiş olabüir. Nitekim, Gü- ney Amerika'da Brezilya örneği bu tür bir geliş- menin canlı örnek olayıdır. Brezilya, zengin do- ğal kaynaklanm hızlı bir sanayüeşme üe üreti- me sokmak için kapasitesini aşan borçlanmala- ra girmiş ve temel sanayilerini kurmuş bir ülke- dir. Borç yükü yüz milyar dolann üzerine çıktı- ğında o güne kadar kredibilitesi yüksek Brezil- ya'ya akıtılan borç musluklan hızla kapatılmış ve Brezüya önemli bunahmlann sarmaİına itil- miştir. Ne var ki Brezilya bu sürecin sonunda se- sini dünyaya duyurabilen bir sanayinin sahibi ol- muştur. Şimdi, olayı Türkiye açısmdan irdeleyelim: Kırk üç müyar ABD Dolan borç yükü üe kredi- bilitesi yüksek Türkiye'de acaba ne olmuştur? Türkiye 1980'den sonra girdiği hızlandınlmış borçlanma sürecinde sanayileşmenin birkaç yüz- yü öncesindeki ticaret kapitalizminde şansını ara- yan, ticaret üzerine zar atan bir ülke konumuna getirilmiştir.tletişim ve karayolu taşımacılığında son on yüda gözlenen atüımlar, içi boş ticarete dayalı gelişme yaklaşımının ürünleridir. Bu yak- laşınun araçlan on yıldır Ulkemizde uygulanan ve bir zümrenin çıkanyla, dış finans merkezleri- nin çıkarlannı dengelemeye çalışan maliye, para ve kur politikalandır. Maliye, para ve kur politikalan —Demokrasi kargaşasının yaşandığı az geliş- miş ülkelerde iktidardaki partilerin ideolojik çiz- güerinin netlik kazanmamış olması ya da kurum- sal yapılanmalarında fırsatçüığın ağır basması, hukuk düzerüerinde gözlenen olumsuzluklar, yer- leşik değer yargüanndan yoksun bulunmalan ve demokrasi kültürünün henüz gelişmemiş olma- sı gibi öğelerin etkisi bu ülkelerin maliye politi- kası Ue para ve kur politikalarına yansıyabilmek- tedir. öraeğin, ulkemizde 1980'den beri uygulan- makta olan maliye politikası ile para ve kur po- litikası arasında bir uyum görmek olanaksızdır. Uyumsuzluğun nedenlerine baküdığmda ilginç tablolarla karşılaşüır. İki politikanın iki farklı zihniyet'ten kaynaklandığı görülür. Maliye politikası, kaynağını iktidar partisine egemen olan günübirlik yönetme görüşünden al- maktadır. Bugörüşün bir perspektifı yoktur.Tür- kiye'nin geleceğini dışlayan, yaşanacak günü de- ğil, yaşanan günü ön plana getiren, bilimsel ta- bandan yoksun sığ bir görüştür. Daha çok Or- tadoğu'nun teokratik toplumlannda egemen olan bir görüştür. Bu tür bir maliye politikasında ka- pitalist hesaplamanın dunı ve akılcı mantığı de- ğü, kapitalizm öncesi feodal yapının aile ve zümre çıkarlanna dayalı, savurgan mantığı yer alır. Bu hastalık Türkiye'ye ticaret kapitalizmi tutkusuyla birlikte 1980'den sonra gelmiştir. Bu tutku üe Türkiye, Ortadoğu'daki emirliklere kapüannı aç- mıştır. Yeraltı kaynaklanm yabancı sermayesiy- le işletip bu yabancı şirketler eliyle pazarlayan Arap emirlikleriyle Türkiye'nin sosyo-ekonomik yapısı arasıda dağlar kadar fark vardır. Bu ül- kelerle ticaret yapmak başka, ticaret kapitaliz- minde evlenmek (Joint-venture) başka şeylerdir. Sanayüeşme aşamasına 1980'den önce gelmiş 55 müyon nüfuslu Türkiytfyi olabüdiğince borçlan- dırarak ve bu kaynağı ticaret kapitalizminin dar kalıplan içinde demokrasinin hoş görüsüne sı- ğınarak bir ziimreye dağıtmayı öngören maliye politikasına ne denir bilemiyoruz. Para ve kur politikası T.C. Merkez Bankası tarafmdan uygu- lanan politikadır. Az gelişmiş ülkelerin merkez bankalanmn başındaki sorun, T.C. Merkez Ban- kası'mn başında da vardı. Bu sorun, iki zıt etki- yi bir optimumda dengelemek sorunudur. Birinci etki, zümre çıkarlarına dayalı "enflasyoncu" ma- liye politikasını, para ve kur politikalanyla fren- lemeye çalışmaktır. îkincisi Türkiye'den alacak- lı dış dünyanın * çıkarlannı gözeten klasik an- lamda "deflasyoncu" politikamn dozunu ayar- lamaktadır. Çünkü dış kaynağın Türkiye'ye akı- şı dünya ticareti içinde korunması gerekli duyarh dengelerin kuruknasıyla sağlanabilmektedir. Merkez Bankası bu işlevi 1990 yüına kadar ol- dukça güç koşullar altında biraz da IMF'nin uzun dönemli fırsat maliyetlerini gözeten hoşgö- rülü yaklaşımı içinde yerine getirebilmiştir. İki zıt görüşten kaynaklanan iki farkh politi- ka arasında giderek zayıflayan bağlar, 1991 yüı- nın eşiğinde kopmuş, maliye politikası ile para ve kur politikası arasında varlığı bilinen ikilik su yüzüne çıkmıştır. 1991 mali yüı bütçesi TBMM'ye 20 trilyon TL. tutannda bir açıkla getirümiştir. Bir önceki yıl 9 trilyon TL. açıkla Meclise sunulan bütçenin yü sonunda 15 trilyon açıkla kapanacağı anlaşümış- tır. Bu durumda 1991 yılı bütçesinin 30 trilyon TL. açıkla kapanması beklenen bir olasüıktır. 1990 yüı sonunda dış ticaret büançosunun ülke- mizin tarihinde ilk kez 8 milyar dolar açıkla ka- panması beklenmektedir. 1988 ve 1989 yıllann- da pozitif bakiye üe kapanmış cari işlemler bi- lançosunun bu yıl 2 müyar ABD Dolan açık ver- mesi olasıdır. Fiyatlar genel düzeyi üe döviz kur- lan arasında açılan makasın uygulanmakta olan ve ülkemizin koşullarına uyarlanmış "sürüngen kur" sistemiyle hızla kapaülması bir anlamda zo- runlu duruma gelmiştir. Bunu başta ABD olmak üzere, dış dünya, eninde sonunda isteyecektir. İki görüşü birleştirmekte uzman iktidanmız için yo- lun kenanna bir trafık levhası konmuştur o da savaşı göstermektedir. Sonuç Yanlış ve içtensiz ekonomi politikalarının bir ülkeyi istenci dışında savaş alanlanna götürme- si dünyada Uk kez ohnuyor. Böylesine bir sava- şa girmekte Türkiye'nin hiçbir çıkannın bulun- madığmı başta ana muhalefet partimiz olmak üzere tüm partilerimiz ve demokratik kurumla- nmız her gün söylüyor. Türkiye'yi yönetenlerin bu sese kulak vennelerini ve Türkiye'nin şunun bunun çıkan ya da bir svuç dolar için savaşa gir- memesini diliyonız. (•) En büyük alacakli ABD'dir. HESAPLAŞMA BÜRHAN ARPAD Altmış Bin Tabut İnsanlık tarihi bir bakıma savaşlar tarihidir. İnsanoğlu hep benim olsun, benimki daha çok olsun tırtku- sunu hiçbir dönemde gereğince yenememiştir. Tarih yazarları crfup bitenleri değil, olması istenenieri kaleme almışlardır. Ne var ki bu durum özellıkle Birinci ve İkinci Dünya Savaşı sonrası ya- zılanlar, gerçekleri ve nedenlerini aydınlatıcı nitelikte değıldir. İmparatorlukların yıkıldığı birinci savaş sonrası olaylar toplum- bilim ölçüleriyle değerlertdirilmiştir. İkinci Dünya Savaşı ve son- rası olayları toplumbilim ölçüleriyle değertendirilmiş, sağlıklı so- nuçlara varılmıştır. Birinci Dünya Savaşı'ndan yenik ve bitik çıkmış olan Alman- ya'nın Hitler çılgtrMnm arkasına takılıp Avrupa'yı yeniden kana bulaması, Alman büyük sermayesinin desteğiyle olmuştur. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra sıfır noktasında yeniden başlayan Al- manların bir 'Alman mucizesi' yaratması da aynı toplum gerçe- ğine dayanmaktadır. Dış görünüşüyle bir Alman mucizesi vardır gerçekten. Fakat ayrıntıları biraz karıştırırsak gerçek yüzüyle karşılaşırız. Kapita- lizm ayakta kalabılmek için her yola başvurmakta ve karşı cep- henin en küçük yanılgılanndan bile ustaca yararlanmaktadır. Karşılıklı bir bekleyiş durumu vardır. Hızlı geçen ve vurmak için bekteyen Amerika ve yandaşları 'özgürlük' sloganını kullan- maktadıriar. Karşı taraf ikilidir. İslamcılar ve Sosyalistler. Bu ikili- ye milliyetçiler de eklenebilir. Kapitalızmin ortak pazarcılarıyla bağlant kurulabilir. Veter ki alış-veriş yolunda gitsinl Dünya üçüncü 'büyük savaş'ın eşigindedir. ilk adım atılmıştır. Dış görünüşle ilk adımı atan, Iraklı diktatör Saddam'dır. Senar- yo iyi uyguianmaktadır. Büyük güçler, yeni eski ılericiler, hatta solcular hep tek yanlı suçlamaktadırlar. Gorbaçov bile günahla- rından arınmak ister gibi suçlamaktadır. Dünya televizyonları tek agızla suçlamaktadır: Saddam! Saddam! Saddam! Amerikan vrestern filmlerinin kovboy ve şerif Amerikancası, daha bir ûst perdeden sevimsizliğiyle kulaklarımızı zorlamakta- dtr. Dünya aydınlan, namuslu aydınlar, halktan yana bilim adartv ları yiğitçe savaşımlarını sürdürmektedirler. Yazık ki başarı ora- nı düşük! Amerikan haberler servisine saplanmış bizim TRT. Pa- pağan benzetmeli sesi de yinelemektedir. Yinelemekte ve bık- tırmaktadır. Kahve söyteşilen de durumu onaylamaktadır. Genel- de bir Saddam suçlamacılığı ağır basmaktadır. İşte günün en önemli haberleri: Falan füzelerin alım parası 105 bin dolar. Amerika, Körfez sayaşına 60 bin tabut gönderdi. Amerika habercilerine göre her şeyin başı para! Doğru, her şeyin başı para! Para! Para!.. İsmet Paşa Ne Yapardı? Süper devletlerin karıştığı işlerde arabuluculuk sevdasına kalkışmayınız. Çünkü süperlerin bekledikleri çıkarlan dışında bir çözüm bulamayacağınız için başarısız olursunuz ve itibarınız kalmaz. MUAMMER ERTEN Eski Sanayi Bakam ve Manisa Milletvekili Özal da muhalefet de... ye davet edilmesi bunlann başhçalandır. Tabiatıyla bu stratejik hatalar gerektiğin- de Türkiye'nin kendi inisiyatül üe karar al- masını zorlaştırmıştır. Böyle bir durumda Sovyetler'le çıkacak bir görüş ayrüığma çö- züm bulmak da güçleşecektir. Almanya'daki Türkiye Faruk $en - İstanbul 1991 "Almanva'daki Türkiye" 30 yıldır F. Almanyada yaşayan Türkler in sorunlarını, uyum alanmda basarılannı ve geleceklerini diyalektik bir şekilde yansıtmaktadır. Evrlm Basım Yayım Dağıtım Basmuhasip Sok. cemtl Bey istıanı No. 14 Kat 1 Cağaloğlu F. Almanyada dağıtım: önet-Buctihandung Friedrıchstr. 12 • 5000 Köln 1 Birçok dostum bana Körfez bunalımı karşısında lsmet Paşa ne yapardı, diye so- rayorlar. Bu sorular bende lsmet Paşa'nın ne düşünebileceği hakkındaki fikirlerimi kamuoyuna anlatmanın bir görev haline geldiği karusını uyandırdı. Bu soruyu yanıtlamadan önce lsmet Pa- şa'nın beraber calıştığı insanlara telkin et- tiği, kendi yokluğunda sıkışık anlarda doğ- ru kararlara nasü varabüeceğimizi adeta va- siyet halinde kafalanmıza yerleştirmeye ça- lıştığı pek çok ilkelerinden Körfez bunalı- mıyla ilgüi olabüecek kimilerini sıralaya- yım. O zaman Türk ulusunun cıkarlanna nasü çözüm bulunurun yanıtı kolaylaşacak- tu. tsmet Paşa'nın ilkeleri Deneyim ve zekânın sentezi olan ilkeler- den birİcaçı: • Çok sduşbguuz bir dış olayda karar ver- mekte güçlttk çekiyorsanız kendi inisiya- tifiniz dışında olan ve başkalannın vere- cegi kararlarta hareket etmekten ka- çınınız. • Savaş rneydanında mağlup olan bir mil- lete banş şartlannı dikte ederler. Diplo- maside yenilgi yoktur, sıkışüğınız zaman devamlı müzakere vardır. Bnndan kay- betmezsiniz. • Büyük devletlerle dostlnk, vahşi hayvan- la bir yatakta yatmaya benzer, dcramh uyanık olacaksınız. • Süper devletlerin kanşbğı işlerde arabn- luculuk sevdasına kalkışmayınız. Çünkü süperlerin bekledikleri çıkarlan dışında bir çözüm bulamayacağınız için, başan- sız olarsunuz ve itibannız kalmaz. • Bir sıcak çaOşmanın sonunda levletin ba- zı çıkarlannı dfişüniiyorsanız, savaşa gir- memiş \arasiz. dinç bir Türkiye. zafer ka- zansa bile savaştan yara almış bir Türki- ye'den daha güçlü masaya oturur. • Bir savaşa ginnekten kaçınsunıyorsanız, en son siz giriniz. Bir saatin değeri var- dır. • Devlet adamının iyi niyeü ve kötfi niyeti- nin yanında isabetli veya hatalı karar ver- mesi daha önemlidir. Sonımluluğu ben ahyonım demenin millet için ne değeri vardır? Enver Paşa'yı sorumlu tutup ce- zalandırsaydik batan imparatorlnk kur- tulur, 500.000 şehit gencin hayatı geri ge- Ur miydi? • Hiçbir zaman dış politikayı, iç poütika- ya alet ettirmem. Bu, milktin çüiarian üzerinde ateşle oynamak gibidir. • Meşhur tngüiz Başbakanı Disraeli'nin de- diği gibi "Devletler arasında ebedi dost- luklar, ebedi düşmanlıkJar ohnaz, mille- tin çıkarlan neyi gerektiriyorsa o yapılırf' • Seferin başında yapılan stratejik hata, se- ferin sonuna kadar düzeltilemez. Ben büyük devlet adamı, ulusal kahra- man tsmet lnönü'nün ölümünden bu yana bu ilkelerin ışığında dünyada ve Türkiye'- de cereyan edegelen olayları değerlendiri- yonım. Sonuçta bu ükelerin hepsi de doğ- ru çıkıyor. Şimdi Körfez bunahmı, Türkiye'nin belki de iki yüz yülık geleçeğine olumlu ya da olumsuz damgasını vuracak bir olaydır. TBMM'de gnıbu bulunan 3 parti liderinin ve Sayın Cumhurbaşkanı'nın bu olayı iç politika malzemesi olarak kullanma yarı- şına girmeleri esef vericidir ve bu yanş Türk ulusunun çıkarlannm esenlikle konınma- sında telafı edilemez yarüışhklara ve sonuç- lara neden olacaktır. Böyle çapı büyük bir olayda muhalefet, Cumhurbaşkanı üe bir masaya otunnah ve yanlış gidişi önleyici ol- malı. lsmet Paşa'nın bize başka önemli bir öğüdü daha vardır: "önemli bir olayda ik- tidar veya muhalefetle müşterek bir politi- ka izlemek istiyorsanız, milli menfaatJeri öne çıkanrsanız her noktada arüaşma im- kânı bulabüirsiniz. Ama parti menfaatle- rini ön plana çıkardığınız zaman hiçbir or- tak anlâşma olanagı bulamazsınız". Şim- di iktidarın, başlannda Sayın Cumhurbaş- kanı olmak üzere, bu olayı iç politika mal- zemesi yapmalan millli bir politikanın sap- tanmasına başlıca engel teşkü etmektedir. Olayın başka bir önemli yönü daha: ls- met Paşa böyle bir olayda iki süper güç ne düşünüyor, aralannda gizli bir arüaşma var mı böyle bir anlaşmada Türkiye üzerinde pazarhk yapüıyor mu diye bir tanı (teşhis) koymaya çalışırdı. Cumhurbaşkanı özal'ın hesabı, Sçvyet- ler'in de ABD üe beraber olduğu varsayı- mına dayanıyor, görünüşte bu doğru; ama bazı olaylar, örneğin 15 ocağa iki gün kala Litvanya olayımn patlak vermesi, Türkiye sınırlanna Sovyetler'in askeri yığınak yap- ması, Gorbaçov'dan tutun da büyükelçüik müsteşannm beyanlanna kadar Sovyet yet- kililerin konuşmalan kritik bir anda hiç de hoş olmayan sürprizlerin çıkabileceği işa- retlerini veriyor. örneğin Sovyetler, Gor- baçov'un ağzından Türkiye'nin bir ikinci cephe açmasına karşıdır. Şimdi önümüzde- ki günlerde cereyan edecek bir olaydan Sov- yetler'in görüşü Ue Türkiye'nin görüşü ça- tışırsa ne olacak? İktidar politikasımn bu- na yanıtı yoktur. Çünkü lsmet Paşa'nın U- kelerine göre, seferin başında bazı strate- jik hatalar yapılmıştır: Türkiye deki nsle- rin zamansu kallanümasına izin verilmesi ve gereksiz olarak çevik knvvetin Türkiye'- Muhalefet politikası da sırf Cumhurbaş- kanını köşeye sıkıştırma esasma dayalı, top- luma güven vermeyen bir çizgide gözükme- meli örneğin bu politikanın şu hayati sonı- lara yanıtı da açık olmalı: Güneyimizde Türkiye'ye karşı emeller besleyen bir silah gücü, Türkiye'nin geleceğini ne yönde et- küeyecek, bunun önlemleri ne olacaktır? İktidar politikasında bu endişenin haklı bir yönü var mı? Körfez bunahmı bizim gücü- müzün dışında gelişmiştir. Önümüzdeki günler Türkiye için pek çok olaya gebedir. Irak çökecek, bir boşluk doğacak. Bu olay Türk devletinin uzun vadeli çıkarlannı ya- kından ügüendiriyor. Muhalefet, bu yaşam- sal gelişmelere gerçekçi yanıt ve çözümler üstünde düşünce üretmeli ve inandıncılığa önem verilmeli. Devletin sorumluluğunu üstlenmiş, TBMM'de grubu bulunan üç partinin mad- di ve manevi sonımluluğu büyüktür. Bu noktada her üçüne ulusal görev düşmekte- dir. ABD, Fransa parlamentolannın ve öte- ki pek çoklannın son günlerde yaptıklan gi- bi bir araya gelmektir. Bu bir araya geliş ulusal çıkarlara uygun, halkjmızın rahathk- la benimseyebüeceği bir politikayı sapta- maktır. Bu ancak bir masa etrafında yapı- lacak tartışmalarla olur. Böyle tartışmalar, bir ortak noktada birleşme olanağı sağlan- masa bile hiç değilse iktidarın hatalannı azaltabüir ya da önleyebüir. Böyle tarihi bir dönemde devlet başkanı Ue iktidan, muhalefetiyle Türk ulusunun bir araya gelmesi ve ulusal bir politikanın etrafında birleşme yoUarmı açma ve arama- sı ve bu gücün geçmişte en sıkışık dönem- lerde Atatürk ve lsmet Paşa'nın yaptıklan gibi TBMM'de sembolize olması gerekir. Bize yakışmayandan kaçmak... Sayın Cumhurbaşkam'nın önemli bir şe- ye dikkat etmesi gerekiyor: Televizyonda Türk devletinin vakanna yakışmayan, Sa- yın Cumhurbaşkanı'na itibar kazandırma- yan bazı talihsiz beyanlardan kaçınmalıdır. örneğin, ABD Başkanı'na akıl vermek ya da Iraklı bakam azarladığını söylemek gi- bi üeride yeri geldiğinde Türk devleti aley- hine kullanılabilecek maksadı aşan sözler... lleride biz Arap dünyasma, Saddam Hü- seyin'in kendi ulusunun da dramına sebep olan aküsız politikasına karşı davranışımı- zı izah edebilir, Arap dünyası Ue aramızda çıkacak psikolojik soğukluğu izale edebih- riz. Ama devletin başındaküerin Arap ulu- sunu yaralayacak talihsiz ve gereksiz beyari- lannın açacağı psikolojik uçurumu kapat- makta güçlük çekeriz. Hükümetler arasın- daki çatışma, uluslararasındaki düşmanlı- ğa dönüşür. PENCERE ATI alan üsküdarı geçti Faruk Sen Önel - Buchhandlung Köln 1991 , Mart 1991 tarihinde yayınlanacak kitabında yazar Tiirkiye-Avrupa Topluluğu illşkilerini ve Türkiye'nin üyelik şemasını inceliyor. PAZARLAMA VE DAĞITIM ARAŞTIRMALARI TÜRKİYE'DEKİ UYGULAMALARI Nczih H. Neyzi Haşet, Akademi, Gençlik, Acar, Elif, Bilgi, Eren, Kültür, Say ve Yasa kitabevlerinde arayınız. PEVA-Beyoğlu, İmam Sk. No: 1 ÎSTANBUL OZEL BORA SURUCU KURSU ELLİ ÜÇÜNCÜ DÖNEM KAYITLARI Hafta içi 23 ocak Hafta sonu 26 ocak Akşam 29 ocakta başlayacaktır. Dershane Üsküdar: 310 14 78 Pistlerimiz Kozyatağı 362 47 33 Tarabya 162 08 18 Silahh Kuvvetler'den aldığım 640773 seri No'lu kimlik kartımı kaybettim. İLKA Y CİVELEK tTÜ Mimarlık Fakültesi oğrenci kimliğimi kaybetlim. Hükumsüzdür. DEVRİM KETENCt TEŞEKKUR Çok değerli aile büyüğümüz Ressam ZEHRA SAY Hanımefendi'nin vefatı nedeni ile acımıâ bizlerle paylaşan Sayın ComhBrbaşkanımınn eşi ve Türk Kadınım GttftemUrmc Vakfı Genei Başkanı Sayın SEMRA ÖZAL'a, TRT Isteabal TUcvizyonu'na ve Sayın NURULLAH KAOtROGLU'na, - . Mlmar Sinan Ünivereitesi Rektöriitii'ne, Mlmar Sinan Ünivtrsilesi Mezunlar DtrneJI'ne, Sanat Çevres* Dergisi ve Genel Yaym Yönetmeni Sayın HAMİT K^AYTÜRK'e, rahatsızlığı sırasında ilgisini bir an bile esirgemeyen Sayın Dr. SABRİ KAMBUROGLU'na, bizzat gelen, tdefon eden, telgraf çeken, çelenk yollayan, Türk Eğitim Vakfı'na bağışta bulunarak bafsağiıfı dileyen tüm değerli dostlarımıza candan teşekkür ederiz. AtLESİ Lozan ve Özal Mustafa Kemal'e ve İsmet Pasa'ya "husumet cephesi"nden kalem erbabı, Babıâli yokuşunda öteden beri Lozan'ı diline dolamaya çabalar. 1950'den sonra modaydı, çarpıcı başlık- larla gazetelerde diziler yayımlanırdı: 'Lozan, zafer mi hezimet mi?' O yıllarda bu gibi dizileri merakla okurdum, ama dişe do- kunur bir şey bulamazdım. Sıradan bir tarih meraklısı bilir; banş yapmak en azından savaş yapmak kadar zordur; imzalanan her banş antlaşma- sı karşıtlarını da yaratır. Tarih bilinci olanlar, 9 Eylül 1922'de izmir'in kurtuluşundan 24 Temmuz 1923'te Lozan Antlaşması'nın sonuçlanmasına kadar geçen on buçuk ayın anlamını özümsemişlerdir. Dün- yanın ve Türkiye'nin bu süreçteki dengelerini bilmeden, gir- di çıktılannı kavramadan Lozan'ı değerlendirmek olanaksız- dır. • Ancak Lozan Antlaşması'nı cumhurbaşkanı olduktan sonra öğrenmek isteyen kişi ne yapar? Cumhurbaşkanı Özal zile basar; elinin attında kendisine şıpın işi dosya hazırlayacak akıl hocaları çoktur; hele Çan- kaya'da Musul ve Kerkük'e doğru hevesler rüzgârlanıyorsa, gönüllü seferberliğe geçecek akıldanelere gün doğmuş de- mektir. Amerika 1492'de keşfedilmiştir; Özal 1991'de Lozan'ı yeniden keşfetmek durumundadır. Akıl hocaları kaynak da gösterirler: — Sayın Cumhurbaşkanım, bakınız Lord Curzon, anılann- da neler yazıyor... — Ne diyor? — İsmet Paşa ısrar etseymiş, lord cenaplan Musul ve Ker- kük'ü Türkiye'ye bırakacakmış... — Sonra? — lsmet Paşa'nın başkanlığındaki Türk heyeti Lozan'a ha- zırlıklı gitmemiş... Özal, tarihi yeniden keşfetmiştir; gazetecileri Çankaya'ya çağırır, Lord Curzon'un anılarını okuduğunu, Lozan'ı incele- diğini ve İsmet Paşa'nın Musul'u elinden nasıl kacırdığını Ba- bıâli basınına anlatır. Tarih Baba, Sayın Özal'ın gazetecileri Çankaya'ya topla- yıp Lozan'dan söz açtığını, Lord Curzon'un anılarına daya- narak İsmet Paşa'yı suçladığını duyunca ne yapar? Gülse, ayıp kaçar... Ağlasa, olmaz... En iyisi, Tarih Baba'nın sorumsuz Cumhurbaşkanı Özal 1 ın kulağını çekmesidir: — Oğlum Özal!.. Sen bağımsız Türkiye Cumhuriyeti kurul- duktan sonra gözlerini dünyaya açtın. Harp darp görmedin. Banş içinde yaşadın ve yaşlandın. Cumhurbaşkanı olduktan sonra tarihe merak sardığın anlaşılıybr. O günlerin koşullarmı bilmiyorsun. Tarih bilincin eksik. Şimdi senin cumhurbaşkan- lığı makamında oturduğun bu ülke 1911'den 1922'ye kadar on yıl savaş cehenneminde yaşadı. Düvel-i Muazzama tarafın- dan işgal edildi. izmir'in kurtuluşu 9 Eylül 1922'dedir. Ancak o tarihte bile Çanakkale, Trakya, İstanbul düşmanın elindey- di. Lozan 24 Temmuz 1923'te imzalandığı zaman Musul- Kerkük bir yana, İngiliz generali Harrington, Istanbul'da işgal kuvvetleri komutanıydı. Büyük Millet Meclisi 23 ağustosta, Lo- zan'ı onayladıktan altı hafta sonra 6 Ekim 1923'te istanbul'a girdi. Sen neler söylüyorsun? Tarihi hiç mi bilmiyorsun? Lord Curzon'un anılanna dayanarak Mustafa Kemal'i ve ismet Pa- şa'yı nasıl suçlarsın? t • Bir Frenk yazan: — İtiraflarım" demiş, "söyleyebildiklerimdir; anılarım, söy- lemek istedikierim." Anılar birer belgedir; okunur, başka belgelerle karşılaştırı- lır; doğrular aranır. Lord cenaplarının anıları yetmez, Sayın Özal başka kaynaklara da başvurmalı, İsmet Paşa'nın "Hatt- ralan"n\ (Bilgi Yayınevi) okumalı. Lord Curzon, Lozan'da ne demişti: — İsmet Paşa, hiçbir işte bizi memnun etmiyorsunuz, hep- sini reddediyorsunuz. Ne reddederseniz, hepsini cebimize ab- yoruz. Memleketiniz haraptır. Bunun için paraya ihtiyacınız ola- caktır. O parayı nereden bulacaksınız? (...) Ihtiyaç sebebiyle yann para istemek için karşımıza gelip diz çöktüğünüz zaman bugün reddettiklerinizi cebimizden birer birer çıkanp size gös- tereceğim." (Hatıralar, Cilt 2, S: 89-90) Tarih, iyi biröğretmendir; ama ders almasını ve öğrenme- sini bilene!.. Özal iyi bir oğrenci olamayacağını daha ilk adım- da belli ediyor. İLGİLİ VE YETKİLİLERİ ZAMAN GEÇMEDEN BİR KEZ DAHA UYARIYORUZ Körfez savaşında Türkiye taraf olmamalı. Topraklarını, semalarını ve insanlarını kullandırmamalı. Barışçıl görüşmelere destek verrrîeli. Ortadoğu ve tüm ülkelerin toprak bütünlüğüne saygılı olduğunu kanıtlamalıdır. MALİ MÜŞAVİRLER- MUHASEBECİLER BİRLİĞİ GENEL MERKEZİ FİKRET PENDİK ARTIK YOK "Gidemezsin demiştiniz Elveda Açık hava, sessiz sahil, Yeşil orman, soğuk sular, Gülen dostlar elveda Merhaba ölüm bahçesi Bak ben de geldim sana Merhaba yeni yurdum Karanlıklar karanhklar Karanlıklar merhaba!' dedi ve yaşama veda etti. ARKADAŞLARI Reşal Uygun, Birol Uyanık, Remzi Erdoğan, Muammer Kızılkaya, Naci Kaya, Meral ve Naim Kıkç, Özcan ÖzgUr, Necati Demirel, Nuray Özkan, Nevres Yıldız, Zehra ve Oktay Ekinci. Sabahat Aykın, Handan ve tlhan Selçuk, Ayla ve Oktay Akbal, Dhan Erdost, Ayten ve Vecihi Timuroğlu, Sami Karaören... DÜZELTME Türkiye Barış Girişimi'nin iletişim telefonu 9(4) 229 91 82
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear