18 Aralık 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHÜRİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 19 OCAK 1991 Barış tçin Doğadan Ders! Nefret nefretle, ateş ateşle söndürülemez. Banş insan olarak tek başına, toplum olarak uluslarca, tüm gereksinmelerimizi gidererek varlığımızı sürdürebileceğimiz bir ve tek yaşam pmarıdır. PINAR BİNGÖL Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Silahlanma yanşında başabaş giden süper dev- letlerin zaman içinde umutlandına yakınlaşma- larına karşın, çağlar boyu insanlığın özlemini duyduğu etkili bir dünya banşından ne yazık ki, söz edemiyoruz. Banş bir sorun olarak karşunız- dadır. Çözümü, yaratıcı düşünmeyi gerektirir. Sonınu anlama, tanımlama, varsayımsal bir çö- züm biçimi tasarlama açısından bir görüş elde edebilmemiz için kimi tarihlere ve sayüara göz atmamız yerinde olur. Her savaş, yaşandığı an için en büyük savaş- tır. 20. yy'da ise, insanlık tarihinin en yılgı ve- ren savaşı hiç kuşkusuz ki, tkinci Dünya Sava- şı'dır. Yaklaşık ölü sayısının yirmi milyona var- dığı, o günden bugüne, sözde banş döneminde yer alan bölgesel savaşlarla, sınır çatışmalan ile iç savaşlar ve terörle ölenlerin sayısı elli milyo- na yakîndır neredeyse. Devletlerin kendi gengü- dürnlerini (stratejilerini) konımak için oluştur- dukları cephaneleri bir yana bırakarak, salt (nükleer-tennonükleer) atom silahlannı ele aldı- ğımızda, bugün Hiroşima'ya atılan ateş topun- dan (ki, süper iki devletin elinde ortalama onar gigotonluk-yani toplam yinni milyar ton dina- mite eşdeğer TNT) bir railyon altı yüz bin tane- sinin üzerine oturtulmaktayız. Bu gelişen bilim ve teknolojinin dünya insanının her birinin pa- yına; kadın, erkek, çocuk farkj gözetmeksizin dört ton dinamitin patlatümak üzere sunduğu ölüm armağanıdır. Antik, Hellenistik, rönesans ve sonrası uygar- hklann beşiği, demokrasi, insan hakları ve ba- nşın önderliğini neredeyse yapıyor göriintüsün- deki Avrupa ülkeleri ve uzantılannın ya da ge- lişmiş ülkelerin her birinin gücü, bu bombaları yapacak düzeydedir. Kaldı ki, bugün Ortadoğu gibi duyarh bölgelerde çıkacak bir çatışmanın, tüm dünya deyletlerinin katüımı ile bir atom sa- vaşına ve ateşiyle tüm dünyayı sarsacak bir tır- manmaya dönüşüvennesi, kurulan bağlaşıklann (ittifaklann) yarın çeşitli çıkarlar çerçevesinde birdenbire değişivermesi de her şeyin olanakh ol- duğu dünyamızda özenle üstünde durulması ge- reken bir varsayımdır. Bilim adamlannın bulgulan... Bilim adamlannın bulgulan, nükleer deneme- ler sonucunda geçirdiği sarsıntüarla haksız bir biçimde değiştirüen dünyanın doğal yapısınm bir atom savaşıyla oluşacak yıkımı artık kaldırama- yacağı, dünyayı bir 'nükleer kış' iklimine soka- cağı doğrultusundadır. Savaştan insana yaraşır değil, ama sağ çıkmayı başaran milyonlarca in- san açlık ve soğuktan ölebilecektir. Ülkelerin gengüdümsel (stratejik) savunma girişimi savun- calan (tezleri) ile bu bulgulann yarattığı zorluk- lar görmezlikten gelinse bile, bir temel tutarsız- hkla karşı karşıya kalmaktayız: Bu tür silahlar (adı ne olursa olsun) savunmadan çok saldında kullanılmak durumundadır. Oysa dünya ülke- lerinin savaş giderleri yüda yüz milyonlarca do- larla ölçülürken, bu paranm önemli bir kısmı si- lah pazan olarak kullanılan yoksul, aç ve yaz- gılan, gelişmiş ülkelerin elinde olan Üçfincü Dünya Ülkeleri'nden çıkmaktadır. Bu paralar adı geçen ülkelerde yatırımlara dönüştürüldü- ğünde açlar listesinden birçok ad silinecek; in- san, kendine, doğaya, cuma ve pazar günleri ca- mi ve kiliseye giderek inandığı tannya bağlıhğı- nı kanıtlayacaktır. Aralanndaki uzlaşmazlığın nedenleri ne olursa olsun, bütün insanlann kavramak zorunda ol- duklan bir şey var: O da, günümuzde sonu bel- li olmayan bir savaşın getireceği karakıyımm (fe-* laketin) dehşeti, insan aklının düş sınınnın da çok ötesinde olduğudur. Banşa katkı açısından... Gelişen olaylar isteT istemez insanın tarih bo- yunca gelişim evrimini düşündürüyor. Yaratıcı evrensel insan davramşlan açısından ele aldığı- mızda, insan taş döneminde mi daha ileriydi, yoksa bugün mü daha ileridir? Uzaya giden in- sanla taş dönemi insam arasındaki sınır, geliş- mişlik açısından nedir? Bu sorulara kendiliğin- den verilecek yanıtlar: Uzay çağında bilim, tıp ve teknoloji açısından daha ilerdeyiz. însanlar aya ayak basmışlardır. Öbür gezegenlere ulaş- malarına az bir zaman kalmıştır. Tıp dalında en yenilmez hastalıklar bile dize getirilebilmektedir neredeyse. Ama barışı gerçekleştirme konusun- da, insamn bir arpa boyu yol ilerleyememiş ol- duğunu görüyoruz. Bilün adamlanna göre, dün- yanın son 5400 yıhmn salt yuzyılında banş yü- zü görmüş insanlanndan söz edebiliriz. Uçak- lar ve uzay araçlan ile gökyüzüne merdiven ku- ran insan, taş dönemi insanının salt tıraşlı ve kra- vat takmış biçimidir. Hatta taş dönemi insanı- nın hemcinslerini ve geri kalan dünyayı bir çırpıda yok etmek olanağı olmadığı için zorun- lu bir suçsuzluğu da vardı belki. İnsanlann teknik yeteneği, kendisi ve dünya için insancıl açıdan tekniği araç olarak kullan- ma yeteneğini ne yazık ki kat kat aşmaktadır. Bu yetenekle insanlar, düşlerindeki cenneti de, gerçekten cennet olan dünyayı da kendi elleriy- le yok etme eğilimindedirler. Güneşe güç veren, galaksiler sisteminin uyumu, evrenin temel gü- cü olan enerji, bu kez aklı da durduran bir sar- sıntının buyruğuna koşulacak, olanca gücüyle yeryüzüne salımverecektir. Bilimsel ve teknik ye- teneğimizi kullanarak yarattığımız bu mu? Ya da bu neyin, kimin yasasıdır? Sonımlulan kim- dir? Sonuç Dunyamız, üstünde yaşamın bulunduğuna inandığımız tek gök cisimdir. Ve doğal dengesi bozulan dünyada, hangi ülke için olursa olsun verilebilecek bir yargının sonuçlan, ardumzdan gözyaşı dökmeyecek bir boşluk bırakacaktır. Nefret nefretle, ateş ateşle söndürülemez. Ba- nş insan olarak tek başına, toplum olarak ulus- larca, tüm gereksinmelerimizi gidererek varlığı- mızı sürdürebileceğimiz bir ve tek yaşam pına- rıdır. İnsanlann uluslar arasında çizdikleri sımrlar ve bu sımrlar içindeki yapay aynmlar, ayrıca- lıklar gökyüzünden bakıldığuıda yiterler. Bu ay- nhklann, bu aynmlann insamn varhğmı sürdü- rebilmesi için gereksinme duyduğu doğa öğeleri açısından anlamlan ve önemleri yoktur. Doğa kendini sunmada insanlar arasında ayı- nm yapmaz: Giineş ışığını, din, dil, ırk ve kiil- tiirlerin özellikJerine göre ayn ayrı yansıtmaz. Su, oldugu her yerde. aktığı her yörede yaşam sunar. Toprak genç ya da yaşlı, zengin ya da yoksul tüm insanian bereketkndirir. Ve doga is- ter yeryüzünde, ister evrende olsun, insandan, insanın düşlerinde biçimlendiremeyecegi kadar da güçlüdür. Bu örneklerden çıkanlacak derslerle, anlaş- mazlıklann çözümü, kalıcı bir barışın sağlana- bilmesi ve dünyanın kurtanlabilmesi için tüm in- sanlann düşünmedikleri biçimde düşünmeleri- ne gereksinme vardır. EVET/HAYIR OKT4YAKBAL 1939 Anıları... Radyo başında bekleşıyorduk. Savaş ha çıktı ha çıkacak! Askerlik kampından yeni gelmiştim. Ağustos ayının son gün- leri... Çok güzel bir yazdı. Erenköy'deki bahçe ışıl ışıl güneş içindeydi. Hiç böyle güzel bir günde insanlar niye birbirini öldürsün? Akıl alır iş miydi? Zaten kimse de inanmıyordu. Bir yıl önceki bunalımı anımsıyorduk. Münih kentinde dört ülke lideri bir araya gelmiş, barışı kurtarmışlardı. Bu da öyle gelip geçici bir tıkanıklıktı! 1939 yazı!.. Lise öğrencisi ben, büyükbabam, annem, eve gelen bir iki önemli konuk. Çaylar, limonatalar içerek, kekler yiyerek savaştan söz ediyorduk. Çam ağaçlarının gölgesin- de... Çok bilmişler, kimse savaşa cesaret edemez diyorlar- dı. Son büyük savaş 1914-18 arasında yaşanmıştı. Herkes der- sini almıştı. Dokuz milyon ölüydü Birinci Dünya Savaşı'nın bilançosu... Bir İkinci Dünya Savaşı'nı kimse göze alamaz- dı. Ne Almanlar, ne ötekiler... 1938'de de böyle bir bunalım yaşanmıştı. Hitler Çekoslo- vakya'daki Alman azınlığının yaşadığı Südetler bölgesini is- tiyordu. Çekoslovakya'nın savaş açacağından çekiniyormuş! Daladier, Çemberlayn, Mussolini, Hitler buluştular, Hitler'e istediğini verdiler, sonra yurtlarına zafer kazanmış bir insan havasıyle döndüler. Paris'te ve Londra'da barışsever yığın- lar, onları çılgınlar gibi alkışlamıştı. Ama şimdi bir yıl sonra Hitler bu kez Polonya'dan Danzig'i istiyordu. Demokrasiler diye anılan İngiltere ve Fransa bu isteği de benimseyecek- ferdi belki! Ama Polonya böyle bir duruma hiç yanaşmıyor- du. O yıl askerlik öğretmenimiz Yüzbaşı Kemal Bey sınıfa bir gaz maskesi getirmişti. Gerçi bozuk bir maskeydi bu. Gös- termelik olarak sırayla hepimiz bu maskeyi takmıştık. İnsan- lık dışı birer canavara döndürüyordu bu maske yüzlerimizi... Pek yaygındı zehirli gaz korkusu. Birinci Dünya Savaşı'nda Almanlar zehirli gaz püskürtmüşlerdi Fransızlara... Ama rüz- gâr birden ters esmiş Almanların gazı geri dönüp Alman si- perlerindeki erleri öldürmüştü. Zehirli gaz bir daha kullanıl- madı. Rüzgârın esintisine bağlı bir silaha nasıl güvenilirdi! Bakıyorum, son günlerde pek çok ülkede gaz maskesi ye- niden gündeme geldi. İsrail'de bu maskeler kutular içinde halka dağıtıldı. Bizde bile bazı bölgelerde askerlere ve mil- letvekillerine bu maskeler verilmiş. Yeniden 1915'e mi dönü- yoruz? Yeniden gaz savaşı mı başlatılıyor? Hem bu kez yet- miş beş yıl öncenın gazları yok, daha beterleri var, hardal gazı gibi... Halepçede bu gazla öldürülen Kürtleri anımsa- mamak güç... Türkiye'nin başında ismet Paşa gibi savaşlar yaşamış bü- yük bir komutan, aynı zamanda çok usta bir politika adamı olmasaydı benim kuşağım bugün yoktu. 1940'larda, on yedi otuz yaş çizgisınde olanlar, yani bir iki kuşak ortadan kalka- caktı. Önce Nazi orduları, sonra da kurtarıcı diye Sovyet or- duları topraklarımızı altüst edeceklerdi. Oysa bir takım aklı evveller, tıpkı 1914'te Enver Paşa gibi hemen Kafkasya'ya, ora- dan da Orta Asya'ya yürünmesini istiyorlardı. Nazi orduları Bakü petrollerini ele geçirmek üzereydiler. Biz de doğudan girdik mi, tamamdı. Kafkasya'yı elimize geçirir, İtalyan ada- larını zapteder, büyük bir ülke oluverirdik. İngilizler, Amerikalılar kendi yanlarında bizi savaşa sokma- ya çok uğraştılar. ismet Paşa ustalıkla bu önerileri geri çe- virdi. İsmet Paşa savaş nedir, savaşta kazanmakla kaybet- mek arasında fark nedir, ne değildir, iyi biliyordu. Serüven adamlannın Türk milletinin başını büyük dertlere soktukları- nın, meydan onlara bırakılırsa bir daha sokacaklarının bilin- cindeydi. Şu anda Ortadoğu bir savaşın içinde... Bu bizim savaşı- mız değil! Bir ulus, özgürlüğü için bağımsızlığı için onurlu bir savaş verebilir, vermek zorunda kalabilir. Ama Körfez bu- nalımı ile bizim fazla bir ilgimiz yok. Bize düşen, güçlü or- dumuz, sağlam politikamızla, Atatürk'ün barışı savaştan üs- tün tutan, her türlü yanlış ve haksız savaşa karşı çıkan an- layışını benimsemektir. Çok geç kalmadan... TEŞEKKÜR Bizler için yeri doldurulamayacak olan aile büyüğümüz NAMLI PASTIRMACI EMINRABIG MEPA'nın vefatı nedeniyle bizzat törene ve eve gelen, çiçek yollayan, hayır kurumlarına bağışta bulunan, telefonla acımızı paylaşan tüm dostlarımıza, akrabalarımıza ve arkadaşlarımıza teşekkür ederiz. EŞİ. EVLATLARI. KARDEŞLERİ Kadın Doğum Uzmanı Op. Dr. ALİ NURETTİN GÜRSES hasta kabulüne başlamıştır. Incirli Caü. 91/6 Bakırköy Tel: 561 29 05 1986 YILI VE 86/10911 SAYIU BAKANLAR KURULU KARARINAJ3ÖRE SİGARA SAĞUĞA ZARARLIDIR. ANMA Ölümünün î. yıhnda değerü büyüğümüz SABAHATltN SELEK'i sevgi, saygı ve özlemle amyoruz. AİLESİ Dostlarına: 20 Ocak 1991 pazar günü saat 13.30'da O'nu anmak üzere Karacaahmet Mezarhğı'ndaki mezan başında olacağız. 1987 model bordo Serçe satılıktır. Tel: 512 05 05 / 486-485 ZONGULDAK ASLİYE BİRİNCİ HUKUK MAHKEMESİ'NDEN VERİLEN İLAN 989/479 Davacı Ray Sigorta AŞ vekili Avukat Ethem Malkoç larafından da- valı Mustafa Şanal ve Bayram Güneş aleyhine açılmış bulunan taz- minat davasımn mahkememizde yapılan açık yargılamasi sırasında; Davalı Bayram Güneş'e dava dilekçesi tebliğ edilemediği gibi adre- sinin tespiti de mümkün bulunmadığından, duruşma günü olan 13.2.1991 günü saat 9.30'da mahkeme salonunda hazır bulunmamz, hazır bulunmadığınız takdirde kendinizi bir vekille temsil ettirmeniz, temsil ettirmediğiniz takdirde yokluğunuzda karar verileceği HUMK. 213 ve 377'nci maddeleri gereğince dava dilekçesi tebliğ yerine kaim olmak üzere ilan olunur. Basın:45171 SATILIK OTO 88 model 2000 Fbrd ile 85 model Doğan (10.000 km.'de) Tel: 572 96 06 DUYURU Türkiye Sakatlar Derneği Genel Merkezimizin 20. Genel Kurulu aşağıdaki gündemle 3.2.1991 günü saat 10.00'da, çoğunluk sağlana- madığı takdirde 10.2.1991 günü saat 10.00'da İstanbul Bakırköy Sa- hüyolu No: 21 Ziya Restaurant adresinde toplanmasına karar almıştır. Şube delegelerimize ve misafirlerimize duyurulur. GÜNDEM: 1. Saygı Duruşu ve açılış 2. Başkanlık Divam seçimi 3. Yönetim Kurulu-Denetim Kurulu raporlarının okunması 4. Raporlar üzerinde görüşler 5. Yönetim kurulunun aklanması 6. Yeni çalışma döneminin tahmini bütçesinin onayı 7. Tüzük tadili 8. Genel Kunıl onayına sunulacak hususlar 9. Yönetim organlarının ve federasyon delegelerinin seçimi 10. Dilek ve temenniler 11. Kapamş KORFEZ SULH CEZA HÂKİMLİĞİ'NDEN Esas No : 1990/39 Karar No : 1990/96 Sanık : CEVAT AKÇAL / Bayram oğlu, Saadet'ten 1949'da dogma, Araç Çöplüce köyü Cilt: 036, Say- fa: 37, Kütük: 19'da nüfusa kayıtlı. Suç : Hırsızlık ve görevli memura pasif mukavemet. Suç tarihi : 21.2.1990 Karar tarihi : I6.'\I99O HÜKÜM ÖZETt Yukarıda a<;ık kimliği yazılı sanığın eylemine uyan TCK'nın 491/3, 260. 647 sayılı yasanın 4. maddeleri gereğince bir yıl hapis ve otuz beş bııı lira ağır para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiş olup verilen gıyabi hükum lüm aramalara karşın sanığa tebliğ edilemedi- ğinden 7201 sayılı Tebligat Yasası'nın 28-29 ve 31. maddeleri uyarın- ca ilanın tebliği ile tebliğ tarihinden itibaren 15 gün sonra kesinleşe- ceği ve ilan masraflarının sanıktan alınacağı ilan olunur. 9.1.1991 PENCERE Dün ile Bugün Birinci Dünya Savaşı'nda Türk ordularının Arap çöllerin- deki öyküleri inanılmaz masallar gibidir. Ünlü Kutülammare muharebelerinde İngilizlerin elinde pır- pırlı uçaklar varmış. Bizimkilerde yok. Halil Paşa, Tovsend komutasındaki İngiliz birliklerini Kutül- ammare'de kuşartığı zaman Osmanlının hali perişan. İngiliz uçakları kente erzak atıyorlar, engellemek olanağı yok. Yüzbaşı Selahattinr m anılanna göre bizim elimizde her yanı çürük çarık bir tek uçak varmış; pilotu Bakırköylü Cemal imiş; İngiliz uçakları rahatça Kutülammare'yi besliyoriar, Tovsend'in direnme gücünü arttırıyorlar; kuşatma uzuyor; derken bir ernir gelmiş: Vfen/ sistem bir Alman uçağı 21.4.1917 günü Bağdafta bu- lunacaktır. Cephede kullanılması. Uçak gelmiş. Pilotu Yüzbaşı Şultz. Şultz demiş ki: — Düşman uçakları getdiğinde bana telefonla haber verin, hepsini tepeleyeyim. • Öykünün gerisini "Yüzbaşı Selahattirfin Romanı"ndan oku- yalım: "22 Nisan 1917 sabahı on iki İngiliz uçağından meydana gelen bir filonun ilk hatlanmızı geçtiğini ve Kutülammare'ye yaklaştığını haber verdiler. Ben de bu haberi on kilometre ge- rimizdeki uçak ambarına ilettim. Hepimiz başlayacak olan ma- cerayı heyecanla izlemeye hazırlandık. Çünkü gerek ingiliz- lerde gerek bizde o zaman 'Albatros' denen çift kanatlı, gayet battal uçaklar bulunuyordu. Bu uçaklarda biri pilot, öteki de savaş subayı denen iki kişi bulunurdu. Muharebe subayı uçağa yerleştihlmiş olan makineli tüfekle hava muharebesi yapardı. O güne dek İngilizlerle bizim aramızda hava muharebesi ol- mamıştı. Oysa Almanın getirdiği 'Foker1 tek kanatlıydı; maki- neli tüfeği pilotun ayakla kullanacağı bir düzenle çalışıyordu. Alman diyordu ki: — Ben yirmi otuz İngiliz uçağına hücumu işten saymam. Çünkü onlann sürati yüz kilometreyi geçmez, ben iki yüz kilo- metreyle uçanm; onlar yerden havalanmak için devamlı bir he- lezon çizmek zorundadırlar, ben yetmiş beş dereceyle hava- lanırım. O güne kadar havalarda ingilizlere diyecek bir sözümüz yok- tu: ama, artık bizim de sözümüz olacaktı. Böylesine bir heye- can içinde beklerken düşman uçakları Kutülammare'ye erzak atmaya başladılar. Alman ortalarda görünmüyordu. Hepimi- ze bir ürküntü geldi; 'Alman bize yalan söyledi, on iki uçağı görünce korktu' diye düşünürken bizim uçağın yıldınm gibi ha- valandığını ve düşman filosuna saldırdıgını gördük. İngilizler bir tek uçağın bir filoya saldırması karşısında afallamışlardı. Hele uçağın hızı ve yükseliş ivmesi hepsini şaşırtmıştı. Alman bir anda on iki uçaklık filonun üstüne çıkarak hepsine birden ateşe başladı. Bu korkunç saldırı karşısında İngilizler selameti kaçmakta buldular. Bir uçakları yanarak düştü. Bu zafer he- pimizi çıldırtmıştı, neşeyle bağıyorduk. İşte teknik ve bilimin başarısı!.." • Aradan geçen yaklaşık 75 yılda çok şey değişti; bilimsel ve teknolojik devrim ölüm makinelerini öylesine geliştirdi ki, insanoğlunun başı dönüyor; artık pırpırlı uçak yok; savaş te- levizyonda izleniyor. Ama değişmeyen bir şey var: Düvel-i Muazzama, yer altı kaynakları için yin^ Arap çöllerindedir. Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı ordusunda Arap alay- ları da bulunurdu. Tarihsel belgelere göre Araplar eğitimsiz, düzensiz, bilinçsiz sürüler gibiymişler; sıkıştıkları anda da- ğılır, kaçarlarmış: Türk komutanlar da Arap birliklerine gü- venmezlermiş. Araplar, aradan geçen sürede dövüşe dövüşe savaşması- nı öğrendiler mi? Çoğu halk, sömürge sürecinden bağımsız- lığa doğru geçerken bu dönüşümû yaşamtştır. Bize gelince, 1917'de Kutülammare'de Alman yüzbaşı Şultz'un İngilizlere üstünlüğünü nasıl bilinçsizlikle alkışladıy- sak, 1991'de Amerika'nın üstün teknolojiyle Irak'ın altını üs- tüne getirmesine de öyle alkış tutuyoruz. Yazık... ÇAĞDAŞ YAYINLARI İLHAN SELÇUK 7.000 lira Ödemeli gönderilmez ÇAĞDAŞ YAYINLARI Türk Ocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-İSTANBU.L İLAN İZMİR 1. İCRA TETKİK MERCİİ HÂKİMLİĞJ'NDEN Dosya No: 1991/43 Dilekçi: AHMET KARAAĞAC, Ege Pazarlama, Yenişehir Gıda Çarşısı 1202/2 Sok. No: 31 No: 282 Yenişehir-İZMİR Yukarıda ismi ve adresi yazılı bulunan dilekçenin alacaklıları ile konkordato akdetmek üzere hâkimliğimize 16.1.1991 tarihinde mü- racaat etmiş olduğu ilan olunur. 16.1.1991
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear