18 Aralık 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
19 OCAK 1991 CUMHURİYET/15 HAVA DURUMU TURKIYE'DE BUGUN Devtet Meteorolojı Işlen Genel Müdor- lûûû'nden afcnan Cnlgye göre, yurdun ku- ayvedoOutesmteıparçalıyeryerçok butaikı. Mvmaranın dojusu, Karadenz, ,iç Acudokınun kuzey ve doOusu. Doftı Akdaniz k Dogu « Güneydoğu Anado- hı Mlgetai yafrşlı geçecek. YSgışiiir Ak- deniz kıyılannda yagmur. Marmarfnın dogu le gûneydogu batgeterinde karla b - nşık yağmur ve kar. dıjer yerterde kar şekindeotocak Hara SKakkgL Azalmaya devam edectk. RÛZGAR: Kuzey ve do- Ou yönterden orta kuvvette yer yer kuv- vett otarak esecek. DencterimaJe: Ka- tıdenz. Mnmara, Ege ve Bab Akdemz^ de yHdız ve poynodan. Dofiu Akdena-de labte ve todosön 3 Ö 5. Manrara ve Ka- raöene'cte & Efle'fle 7 ılâ 8. kuvvettınde saatte 10 U 21, deniz mılı hızta esecek Y 14° 7° Dıyaıbakir K K 3° 1° Edırne Y 6° 3°Erancan B -1° -7° imnurn K -f -3° Estaşehr K -2° KPGazBtnBp Y 13° «PGnesun Deniz mutedil yer yer kaba datgalı olup, gonjş uoHıgi 10 km. yagış alan derıoterde 1-3 km. dolayında bulunacak Van GMü'nde hava Kar yaflsşJı geçecek. Ruzgir kuay ve doğu yûrterden orta kuvvette ese- cek. gol moledil dalgalı olacak. göfüş uzaMığı 10 km yajış anında 1-3 km dolayında bukmacak Balıtear Bılecı» Bınçol Bıtııs Botu Bursa Çanattale Çonım Denız* B 10° 3°GûmüştaneK K B K B K K 0° B 10° '.° Ispafia K 2°-5 IstantHJf K 2°-5°l3m K -4° -10°K« K -2° -6° Kasarnoraı K K -2° -10°Kaysen K K 4° 0°KırMwelı 8 B 4° 0°Konya B K -4° -10°Kûtâtıya B B 5°-1" Malatya K 3° 0°Marasa 1° -5° K Maras -2° -6° Meısn •3° -10°Muflla -2" -10°Mus 8° 2°Nıjde 3° OPOrdu -2° 7 ° Rce r -6°Sams«ı 2° -7° Sıfi 4° PSnop 8° 0°Srvas -4" -12°1elorda4 •3° -9° TrataJn -3° -8° Tuncelı f - 4 " Uşak •2°-4° Van 0°-6° \tagat 3° -3° ZonguMak B 6° 0° Y 8° 3° Y 12° 8° B 9° 2° K -5° -tl° K -2°-8° K 4° 2° K f 2° K 4° 1° K 3" 1° Y 3° 0° K -4°-10° B f - 4 » K 4° 2° K -2°-8° B 0°-6° K -2° -8° K -4° -12° Y 3° 1° açıfc «aOmurlu g f s o i /tf lortı A-açık B-buluHu G-gûnes» K-fcant Ssıst Y-yaflmurlu Kahıre»' OUNYA'DA BUGUN Amserdam Amman Atma Ba^Cat Barralona Basel Beigrad Bertın Bonn B 2° B 16° B 9° B 19° B 15° B 0° Lenıngrad B 0° BuCapeşK Cenevre Cezayır üdde Oubaı Ftankfurt ûme Heisnkı Karure Kope-mag Köln Londra Madnd Mlano Montreal Moskova Mûnıh Y 5° B 6° B 4° B 5° K -fi° B 1° New Ytırk B 9° B 15° B 21° B İi° B 2° B 15° B 0° B 19° B 3° B 3° B 17° oao Pans Prag Rıyad Roma Sofya Sam Tel Aınv linus Venedık Vıvana B -W B 5° B -1° B 18° B 11° B 0° B 14° B 18° B 15° B -3° B 5° B 4° VVashıngtor! B 11° Zûnh B 0° BULMACA SOLDAN SAĞA: 1/ Döllenmiş yu- murtacığın gelişme- ye başladığı andan dölüt olmasına de- ğin geçen süredeki adı. 2/ Polonyum elementinin simge- si... Tahsisat. 3/ Kır yaşamı içinde aşk konusunu işleyen kı- sa şiir... Fırat ırma- ğında kullanılan, içi ve dışı ziftle kaplan- mış bir sepetten olu- şan sandal. 4/ Eti lezzetli bir balık... 9 ALDANMAY1KIZ Ufe KAZMIKCI ALI RIZA Evcil bir geyik türü. 5/ Bir göz ren- gi... İskambilde birli... Eski Mısır- da güneş tanrısı. 6/ Bir yüzü havlı, pamuklu ya da yiinlü kumaş. 7/ Es- ki Yunan tiyatrosunda sahneye veri- len ad... Bir zaman birimi. 8/ Vila- yet... Cinsel güçsüzlük. 9/ En iyi, üs- tün nitelikli. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Tıp dilinde sara hastalığına veri- len ad. 2/ Bir uzay taşıtırun bıitün yapısı içinde yer alan bağımsız bölüm... Güreşte bir oyun. 3/ Anlatım. 4/ Bir elektrik devresinde belli bir değişim meydana getirmeye yarayan araç... Eski dilde kızlar ya da kadınlar. 5/ îlkel benlik... Iri gövdeli ve büyük yapraklı bir bitki. 6/ Tavla- da bir sayı... Bir nota... Güzel sanat. 7/ Haysiyet... Etiyopya- nın en büyük gölü. 8/ Küçük salkımlı bir üzüm çeşidi. 9/ Filis- tin topraklarına eskiden verilen ad... Bir cetvel türü. 60 Y1L ÖNCE Cumhuriyet GaziHz.nin kooperatifi 19 OCAK 1931 Gazi Hz. Çankaya'da bir nümune kooperatifi vücude getirmeğe karar vermişlerdir. Bu kooperatife Çankaya'da ve Yenişehir mahallesinde oturanlar iştirak edeceklerdir. Kooperatif işierinde ihtisası olan zevat "bu meyanda Kocaeli meb'usu Reşit Saffet, Ziraat Bankası meclisi idare azasından Cevdet Nasuhi Beyler bir nizamname hazırlamaktadırlar. Bir kooperatife İstiklâl kooperatifi ismi verilecek ve. memleketin her tarafından teşkil edilecek kooperatiflere bir nümune teşkil edilecektir. Gazi Hz. bundan sonra müstahsiller için de bir istihsal kooperatifi vücude getirmek istiyorlar. Bu kooperatife de Ahimes'ut köylüleri dahil olacaklardır. Memleketin her tarafında müstehliklerle müstahsiller arasında bu şekilde kooperatifler vücude getirilecektir. Kraliçe seçildi Dün, 1931 Türkiye Güzellik Kraliçesi, intihap edildi. Intihabı ve yeni Kraliçeyi görmek isteyenler saat ikiden itibaren Türkuvaz salonlarıru doldurdular. Hakem heyetinden Peyami Safa Bey, iki türlü intihap usulünden hangisini tercih etmek istediğini jüriye sordu ve reye koydu. Verilen karara göre yirrni güzel arasından evvelâ üç tanesi ayrılacak ve ikinci bir intihapta, bu üç güzelden biri Kraliçe, ötekiler de ikinci ve üçüncü güzel olarak seçileceklerdi. tlk seçmede, 99 numaralı Saniha Hanım en çok, 9 numaralı Naşide Saffet Hanım ikinci derecede, 93 numaralı Selma Hanım üçüncü derecede rey aldılar. Yeniden rey varakalan dağıldı, ikinci ve son intihaba başlandı. Bu defa hakem heyeti azası, bu uç güzelden yalnız birine rey vereceklerdi. En çok rey alan güzelin Kraliçe ilan edilmesi ve rey sırasile ötekilerin de ikinci ve Üçüncü güzel addolunmaları mukarrerdi. Beyler toplandı ve tasnif edildi: 31 reyle 9 numaralı Naşide Saffet Hanım 1931 Kraliçesi ilan olundu. Evvelce 52 rey almış olan Saniha Hanım ikinci intihapta ancak 24 reyle ikinciliği ve 98 numaralı Selma Hanım da 11 reyle üçüncülüğü kazandılar. 30 YIL ÖNCE Cumhüriyet Atatürk Kanunu 19 OCAK 1961 M.B.K. üyesi ve Devlet Başkanlığı Genel Sekreteri Kurmay Albay Osman Köksal dün akşam Samsun'a gelerek Ticaret Odasında saat 21 de tacirler, dernek başkanları ve basın mensuplariyle bir toplantı yapmış, 27 Mayıs ihtilâlini izah etmiş ve bu ihtilâlin sandalye için veyahut bir zümrenin menfaati için yapılmadığını, bütün dünya ihtilâllerine uymıyarak kansız oluşunun sebeplerini izah etmiş, neticede ihtilâlin milletçe yaratıldığını anlatmıştır. 27 Mayıs ihtilâlinden sonra yurtta sükûn ve huzurun yerleştiğini, yalnız son zamanda İskenderun ve Eskişehirde Ata'mızın heykeline yapılan iki tecavuzden başka önemli bir olayın vuku bulmadığını anlatan Köksal, bu mücrimlerin derhal yakalandığını, fakat bunlara ihtilâl kanunlannm değil, normal tdare kanunlarının tatbik edildiğini söylemiş ve Atatürk kanununun daha da şiddetlendirileceğini sözlerine ilâve etmiştir. "— Bugün çok küçük bir zümrenin milli birliğimiz hakkında kötü propaganda yaptığını ve hâlâ batıl zihniyette bulunduİclarını biliyoruz. Fakat bunlara zavallı ve betbahtlar demekten başka sözümüz yoktur" diyen • Köksal, bugün liseyi, kız ve erkek sanat enstitülerini gezmiş, saat 15.00 de tekrar Belediyede muhıarlarla bir toplantı yapmış, saat 17.00 de de Orduya hareket etmiştir. GEÇEN YIL BUGÜN Cumhuriyet Bush'dan iki mesaj 19 OCAK 1990 Cumhurbaşkanı Turgut Özal, dün Beyaz Saray'da ABD Başkanı George Bush ve en üst düzeydeki yardımcıları tarafından ağırlandı. ABD yönetimi, Özal'a sözde Ermeni soykırımı karar tasarısının Kongre*den geçmemesi için "cansiperane gayret göstereceği" güvencesini verdi. Bush, Kıbrıs konusunda BM Genel Sekreteri Perez de Cuellar'ın çabalarının desteklenmesi için Özal'ın ağırlığını koymasını diledi. Osman Köksal TAKITSMA Neyinİşareti? Orhan Pamuk'un yoğun araştırmalar, zorlu, yorucu çalışmalar sonunda bu kitabı var edebildiği ortada. Yetenekli bir yazar olduğu da yadsınamaz. Yazann yetenekli olması yapıtın iyi olmasını sağlar mı? Sanatın, yaşanılan ya da görünen gerçe- ğin yeniden üretilmesi olmadığını kabulle- niyorsak sanatçımn duş gücüne sınırlar çi- zemeyiz elbette. Ancak bu durum, eleştiri hakkımızı ortadan kaldırmaz. Orhan Pamuk'un yoğun araştırmalar, zorlu, yorucu çalışmalar sonunda bu kita- bı varedebildiği ortada. Yetenekli bir yazar olduğu da yadsınamaz. Yazann yetenekli olması, yapıtın iyi ol- masını sağlar mı? Kısaca irdelemek is- tiyorum. "... yeni, modern, siiriikleyici, tuhaf ve saşırtıcı bir roman." "... bir ansiklopedik roman Kara KJ- tap." Kitabın arka kapağındaki bu nitelemelere yazann katılmadığı düşünülemez. Biçim denemesinin dışında modernliğin işaretlerini bulamadım. Kimilerine sıkıcı da gelebilir. Tuhaf nitelemesine katılıyorum. Türkiye'de saşırtıcı şeyler kaldı mı? Ansiklopedik bilgilerden kurgulara van- labilir kuşkusuz. Ancak bu ansiklopedik ro- man nitelemesini haklı kılar mı? Kara Kitap sentetik bir romandır bence. Asü üzerinde durmak istediğim, "Şebzade- nin Hikâyesi" bölümü. 401. sayfanın son paragrafını okuyalım: "Kendileri olamadıklan için yıkılıp giden krallıklann, başka kavimleri taklit ettikle- ri için yok olan kavimlerin, kendi hayatla- nru yaşayamadıkları için uzak ve bilinme- yen diyarlarda unutulan halklann hikâye- lerini anlatırdı Şehzade. Illiryahlar, güçlü kişiliğiyle yalnız kendi- leri olmayı kendilerine öğretecek bir kralı iki yüzyıl bulamadıklan için tarih sahnesin- den çekilmişlerdi. Babil'in çöküşü, sanıldığı gibi Kral Nemrut'un Tannya meydan oku- ması yüzünden değil, kule yaptırmaya bü- tün gücünü verirken kendisini kendisi ya- pacak kaynakları kunıünasmdandı. Göçe- be Lipitya kavmi, yerleşik bir düzene ge- çip tam bir devlet kurmak üzereyken tica- ret yaptığı Aytipalilerin büyüsüne kapıla- rak kendisini bütünüyle taklide vermiş ve yok olmuştu. Sasanilerin yıküışı Bizanslı- lann, Araplann ve Yahudilerin büyüsüne kapılan son üç hükümdar Kavaz, Ardaşir ve Yazdigird'in, Tebari'nin de "tarih"in de yazdığı gibi bütün ömürleri boyunca tek bir gün kendileri olmamalan yüzündendi. Baş- kenti Sardes'te, Susa etkisiyle yapılan ilk tapınaktan yalnızca elü yıl sonra koca Lidya yıkılmış ve tarihin tiyatrosundan cekilip git- mişti. Büyük bir Asya Imparatorluğu kur- mak üzereyken bütün halkı salgın bir has- talığa yakalanmtş gibi Sarmatyalılann kı- yafetlerini giymeye, takılanm takmaya, şi- irlerini söylemeye başlayınca, yalnız hatı- ralarını kaybettikleri için değil, kendilerini kendileri yapan esrarı da unuttuklan için Seberler bugün tarihçilerin bile hatırlaya- madığı bir soydu. "Medesliler, Pafkiyon- yalılar, Keltler," diye yazdınrdı Şehzade, ve Kâtip, "kendileri olamadıkları için yı- kıhp gittüer" diye eklerdi efendisinden ön- ce. "Skintiyalılar, Kalmuklar, Misyalılar," derdi Şehzade ve "kendileri olamadıklan için yıkılıp gittüer" diye eklerdi Kâtip. Gece geç vakit, kan ter içinde, çalışmalarını ve ölüm ve yıkıhş hikayelerini bitirdiklerinde, dışanda, yaz gecesinin sessizliği içinde bir cu-arböceğinin kararlı sesini duyarlardı." Bu satırlarda neyin işareti var acaba? "Mucidi olmadığımız laik cumhuriyet yö- netimini seçmekle tarihi bir hata yapük, yok olusumuz kaçınılmazdır" mı demek is- tiyor Orhan Pamuk? LÜTFÜHAK YAZIR tstanbul Sunueular6 Bıraksa da Dinlesek!9 11 Ocak 1991 günlü televizyonun "Ak- şama Doğru" programında, tüm dünyada- ki sosyal ve politik büyük değişimi ve Kör- fez bunalımını işleyen son derece güncel bir konu ele alındı. Ekranda, Körfez bunalı- mında Irak'ın kendi içinde tutarlı olduğu noktalara da parmak basarak aylardu- duy- makta olduğumuz sözlerin dışında bize baş- ka bilgiler sunmaya çalışan Prof. Dr. Duy- gu Sezer vardı. Bu öğretim uyemizin uznıa- nı olduğu alandaki konuşması, eldeki ha- zır görüntüleri araya sokmak için fırsat kol- layan sunucu tarafından hem de en can aiıa noktalannda devamlı bölündü. "Sokaktaki vatandaş ne düşünüyor?", "Bugüne kadar Körfez'de neler oldu?", "Sokaktaki vatan- daş ne gibi çözümler öneriyor" gibi spot- lar durmadan konuşmacının cümlesinin tam orta yerine girip çıkarken izleyenler "Bırakın da dinleyelim" isyanlanyla yonıl- du. ramCTİarın "Türk milleti incir çekirdegini doldurmayan konuşmalan dinler, içerigi olan konuşmalan ise uç dakikadan fazla dinieme yetenegine sahip degikiir, o nedenle izleyicinin dikkatini çekebilrnek için içeri- gi olan konuşmaların arasına mutlaka he- men müzik parçalan ya da başka gorüntu- ler sokuşturulmaiıdır" felsefesini hiç anla- mıyorum ve artık bunu değiştirelim diyo- rum. Televizyonda görüntüye ağırlık vermek gerektiğini elbette anlıyorum, ama prog- Prof.Dr. AYSEL EKŞt 'Mnnarlar Odası IVerede?9 Neden gazetelerin birer tane de yapay fiziksel çevre düzenlemesi köşeleri yok? Eğer başka ülkelerde olduğu gibi Türkiye'de de bu olsaydı, pek çok şey başka türlü olmaz mıydı? Sayın Atillâ Dorsay, 29.12.1990 tarihli Cumhuriyet'te çıkan " 7 Tepeü Kente Ne Ohıyor?" başhklı yazınızı okuduk. Son za- manlarda bu konulardaki yazılarınızı da iz- liyoruz. Onun için size bu yazmızla ilgili dü- şüncelerimizi iletelim istedik. Önce bir noktayı bilmenizi isteriz. Yukar- da sözünü ettiğimiz türden yazılarınızı olumlu buluyor, bunları sürdürmenizi di- liyoruz. tçerik olarak da düşüncelerinize ka- tıldığımızı söyleyelim. Ama yazmızda öyle şeyler söylüyorsunuz ki onlan okuyunca biz de düşüncelerimizi dile getirmekten kendi- mizi alamadık, hatta bunu yapmanın bir görev olduğu sonucuna vardık. Yazınızda Istanbul ile ilgili bir toplantı yapıldığını, orada bu kentte yapılan kimi çaüşmalann eleştirildiğini söyledikten sonra buna basmın ilgi göstermediğini, genel ola- rak son zamanlarda bu ilgisizliğin çoğalmış olduğunu, bunu anlayamadığınızı söylüyor- sunuz. Bir yerinde de "Mimariâr Odâsı'- nın nerede olduğunu" soruyorsunuz. Dogrusunu isterseniz sizin bunları yaz- mış olmanız da bizi şaşırttı. Ondan da öte- ye, konunun uzmanlanna, mimarlara, kent tasanmalanna, bu konularla ilgilenen baş- ka kişilere ve genelde okuyuculannıza hak- sızlık yapmış oldufunuzu düşündürdü. Dış- tan bakıldığında bir yazann herkesi ilgilen- dirmesi gereken konularda öteki basın ve yayın araçlanndaki ilgisizlikten yakınması olumlu bir hareket gibi gözükuyor. Ama si- zi elinizi vicdanınıza koyup düşünmeye ça- ğınnak istiyonız: Şimdiye değin basın bu tür konularla ilgileniyordu da yeni yeni mi başladı ilgilenmemeye? Sorumuzu, "Tür- kiye'de yayımlanan gazeteler, dergiler mi- marlıkla, kent tasanmıyla, kısacast yapay çevre düzenleme sanatlanyla ne ölçüde il- güenirler, ilgilenmişlerdir" diye de sorabi- lirdik. Yakınma sizden bize doğru mu yok- sa bizden sizc doğru mu olmalı? Uzağa git- meye ne gerek var, siz bizden çok daha ya- kınsınız. Çıkın Cumhuriyet'in belgeuğine, açm eski sayılannı, bakın bakalım belli bir zaman dilimi içinde sizin değindiğiniz ya da bizim biraz daha geniş biçimde tanımladı- ğınuz konularda ne yazılmış. Sayın Dorsay, bizim Türk basınında mi- marlık ve kent tasanmı konulannın ele alı- nışı ile ilgili bir gözlemimiz var. Dilerseniz siz belgeliğe gitmeden onu söyleyelim. Türkiye'de yapay çevre düzenlemesi, tasar- laması, biçimlendirilmesi konulan, yani mi- marhk ve kent tasanmı, ancak politik eleş- tiri aracı olarak kullanılabildiği süre ve öl- çüde ele alımrlar. Onun dışında basının il- gisini çekmezler. Doğal olarak arada bir, ünlü biri ölünce, biri uluslararası bir başa- n kazanınca, yani sansasyon yaratacağı dü- şünülürse, o tür konulara değinilir. Bir btifadakiErdem Siyasal tercihi kullanırken kendisine verilen silahlara dayanarak sivil yönetimi etkilemek, değiştirmek yönteminin artık geçerliğini yitirdiği, Torumtay olayı ile tarihte yerini almıştır. Bu tavır sivil-asker ilişkilerinde de demokratikleşme adımıdır. Genelkunnay Başkanı Orgeneral Torum- tay, 3 aralıkta her sozcüğü özenle seçilmiş son derece kısa, fakat çok anlamlı bir di- lekçe ile görevinden istifa etmişti. Bu isti- fanın yorumu ve yankıları birinci aşama- da şok niteliğinde idi. Alışılmamış bir mo- del olduğu için istifa, olay niteliği taşıyor- du. Ben ilk günden beri bu olay üzerinde durmanın bir süre gerektirdiğine inandığun için bekledim. Türkiye'de koltuğunu ilke uyumsuzlu- ğundan istifa ile bırakan kişilikli insan na- dirdir. Hele Genelkurmay Başkanlığı'ndan bu tarzda aynlanı hatırlamıyorum. Burası •çok önemli bir nokta... Bunun üzerinde özenle durmak ve hiç ele alınmamış yönü- nü belirtmek istiyorum. Önce bu istifadaki zarif mesaj TSK'mn sivil yönetimdeki aksakhklar önünde artık askeri müdahalelerle tepki gösterme döne- minin sona erdiğini kanıtlamaktadır. To- rumtay olayı kuşkusuz bir protestodur. Ama örneğin 12 Eylül darbesinden çok farklı, ince ve hukukidir. İnsan haklan ağır- lıklı, uygarca ve daha etkin bir tavır koy- madır. Yurt savunması dışında hiçbir ne- denle askerin iç sorunlara silahlı kuvvetler olarak müdahalede bulunması, anık çağ- dışı ohnuş bir davranıştır. Ama her asker bir yurttaştır, onun da yurttaş olarak siya- sal haklannı kullanması doğaldır. tşte To- rumtay bir çığır açraa biçiminde bunu yap- mıştır. Tarihin akışında yeni ve görkemli bir iz bırakmıştır. Siyasetçilerle askerlerin ilişkileri teknok- ratlık - bürokratlık çerçevesindedir. Ancak bürokratın da teknokratın da siyasal bir ter- cihinin olması doğaldır. Bu siyasal tercihi kullanırken kendisine verilen silahlara da- yanarak sivil yönetimi etkilemek, değiştir- mek yönteminin artık geçerliğini yitirdiği, Torumtay olayı ile tarihte yerini almıştır. Bu tavır sivil-asker ilişkilerinde de demok- ratikleşme adımıdır. Mareşal Montgomery - Churchil ilişkile- rine değinmek yararlı olacaktır. Montgo- mery savaş süresince daha önce, daha son- ra dünya çapında Une ve kişiliğe sahip ol- duğunu kabul ettirmiştir. Churchil'le öz- gürce sohbetleri, tartışmalan, karar ve söz hakkını, düşüncelerini ifade etmeye engel olmuyordu. Ordunun kışla rejimi olmadığı, askerle- rin de demokratikleşmelerini sivil yönetim- de içine sindirmişti. Öyle bir denge olmuş- tu ki tngiltere'de askeri darbeyi düşünmek Bu noktada bir konunun ele alınmasın- dan ne anladığımızı açıklayahm. Güncellik, politik içerik, insanlan heyecanlandırma özellikleri nedeniyle ele alınması değil an- latmak istediğimiz. Bu iyi kötü yapıhyor. Bizim söylediğimiz bu konulann belli bir süreklilik içinde ele alınması, işlenmesi, gündemde tutulması. Gazetelerin güncel haber ve politika bölümleri dışında ekono- mi, sanat, spor bölümleri de var. Kimi ko- nulann daha seyrek aralarla işlendiği baş- ka köşeler de oluyor; sağlık, eğitim, hukuk sorunlan, televizyon, kitaplar vb. gibi. Bunların hepsi konularını yalnız heyecan uyandırıcı ya da güncel olaylardan sonra değil, belli bir süreklilik içinde ele alarak işliyoriar. Hep yazacak bir şey, üstüne gi- dilecek bir sorun da buluyorlar. Şimdi de biz soralım: Neden gazetelerin birer tane de yapay fiziksel çevre düzenlemesi köşeleri yok? Eğer başka ülkelerde olduğu gibi Türkiye'de de bu olsaydı, pek çok şey baş- ka türlü olmaz mıydı? Basın da değil sizin sözünüzü ettiğiniz türden toplantılarla ilgi- lenmemek, çok daha önemlilerini hiç yok- muş sayabilir miydi o zaman? Böyle bir köşenin yerinin neresi olacağı önemli değil, gazetenin içinde de olabilir, pazar ya da bilim eki gibi bir yerde de. Ye- ter ki aynı başlık altında sürekliliği olan bir biçimi olsun. Böyle bir şeye girişirseniz tıpkı tüketiciyi koruma köşesinde olduğu gibi onu dolduracak ne kadar çok ve çeşitli ko- nunun var olduğunu göreceksiniz. BtRSEN - ÜSTÜN ALSAÇ Suadiye-tstanbal gülünç bir hayaldi. Aynı tablo Amerikan sivil yönetimi ile askeri yönetim arasında yürürlükteydi. tşte Torumtay'ın çok anlam- lı istifası, sivil yönetimle askeri yönetim ara- sında demokratikleşme, yani rahatça fikir alışverişi ve esneklik isteyen bir protesto davraruşıdır. Ve sanınm bu amaca ulaşıl- mıştır. Mareşal Çakmak ile Atatürk arasın- daki ilişki de aynı türdendir. Bu tüm dünya yeşilleri askerliğin tüm dünyadan kalkmasından yanayız. Her türlü şiddete karşıyız. Evrensel banş isteriz. Mil- liyet, din, dil, renk, mezhep, etnik grup far- kı gözetmeksizin insan bak ve özgürlükle- ri'ne dayalı bir gezegenin yurttaşı olduğu- muza öncelik tanırız. Çünkü bu dünya ih- tiraslarımızı değil, ihtiyaçlanmızı zor kar- şüayabilecek sırarlı kaynaklara sahip. Onu har vurup harman savurursak hem hızla yokluğa gideriz hem de savurganlıkla har- cadığımız kaynaklar, büyük çöplüklere dö- nüşür. Yeşil Düşünce var olan hiçbir siya- sal partiden gelmeyen, hiçbir ideolojiden kaynaklanmayan yepyeni bir alternatif ha- rekettir. Bu nedenle silahlanmaya harcanan yılda 300 trilyon dolar, insanJığın mutluîu- ğuna verilmelidir düşüncesindeyiz. Sayın Torumtay ve TSK'nın da bizim gi- bi düşündüklerine inaruyoruz. Atatürk de "Yurlta cihanda banş" sloganının sahibi değil mi? Kısacası Torumtay çok centilmen- ce bir tavır koyarak çok kimseye çok etkin bir ders vermiştir. Böylece rütbelerin çok üstünde yerini almıştır. Onu kutluyoruz. PROF. DR. CELAL ERTUG Yeşiller Partisi Genel Başkanı POLTITKA VE OTESI MEHMED KEMAL . . .Oktay Rifafı Anarken Oktay Rifat'la ne zaman oturup yarenlik edebileceğimiz bir yerde buluşsak, "Reis, sana bir şiir okuyayım mı?" derdi, he- men okumaya başlardı. Bu şiirler hiç bir zaman kendi şiiri olmazdı, Divan'dan, Muhip ya da Cahit'ten olurdu. Arada ba- bası Samih Rifat Bey'den de şiirler okurdu. Bu şiirler, "Hezaran per açıp reng-i ziyadan/ Güneş ufûl etmiş sahn-ı semâdan/Şebistan-ı elem hâli sedadan..." diye başlar, sonu- nu belleğimden çıkaramadığım dizeler sıralanırdı. Şiiri biti- rince, "Bizim peder de fena şair değilmiş" diye takıi.rdı. Kendi şiirlerinden pek az okurdu. Daha çok belleğinden okudukları Cahit'ten, Muhip'ten, Orhan Veli ve Melih Cev- det'ten olurdu. Bunun nedenini hiçbir zaman sormazdım. Bt- lirdim ki şiirde titiz ve acımasızdı. Zaten kendi şiirini de dur- madan yenilemiştir. Garip akımı ile girdiği şiirden her şeyi ile tüm kendinin olan şiirler çıkmıştı. İkinci Yeni denilen şii- rin orta direği kendiydi. Ötekilerin adı anılsa bile ardından gelirlerdi. Cumhuriyet dönemi modern Türk şiirinin en bü- yük ustalarındandı. Ankara Sultanisi ya da Taş Mektep denilen lisede okumuş- tu. Atatürk'ün önünde sınav verenlerdendi. Kendini şöyle anlatır: "Samih Rifat Bey'le Münevver Hanım'ın küçük oğluyum. Eski tarihle 28 Mayıs 1330, yeni tarihle 10 Haziran 1914'te Trabzon'da doğdum. Babam oranın valisiydi. Beş altı aylık İstanbul'a getirmişler. Çocukluğum ve ılkgençliğim Ankara1 da geçti. Ankara Lisesi'ni ve Ankara Hukuk Fakültesı'ni bi- tirdım. 1937 yılında hukuk doktorası yapmak üzere devlet he- sabına Paris'e girtim. Üç yıl kaldırn. Savaş yüzünden hukuk doktoru olamadım. Orhan Veli, Melih Cevdet, Cahit Sıtkı ile arkadaşlık ettim." Elimde Yapı Kredi Yayınlan arasında Şair 'Oktay Rifat'ın anısına yayımlanan 135 gram kuşe kâğıda renkli olarak ba- sılmış 144 sayfalık bir kitap var. Kitap, Oktay Rifat'ın oğlu Sa- mih'in 'baba anıları' ile başlıyor. Şairin yaşamından ilginç anektotlar var. Ayrıca Enis Batur'un şair üstüne bir yazısı ile Oktay'ın bir mektubu yer alıyor. Cevat Çapan, Cemal Sûre- ya, F^rit Edgü, Ahmet Oktay'ın degerlendirmelerini buluyo- ruz. 'Oktay Rifat'ın Kaleminden' adlı bölümde şairin türlü der- gilerde, gazetelerde yayımlanmış yazılarından bir bölüm bu- lunuyor. Aşk ve avarelik şiirleri şairinin günlük yaşamını yan- sıtan bir çok fotoğrafa yer verilmiş, yaptığı yağlıboya tablolar renkli olarak konmuş. Bunlar şairin şiirleri yanında ressam- lığını da dile getiriyor. Böylece ressam şairterimiz arasına Oktay Rifat da katılmış oluyor. Kitapta, Yahya Kemal'in Oktay Rifat'a yazdığı bir mektup var. Bu edebiyat tarihimiz bakımından ilk kez gün ışığına çı- kan bir mektup oluyor. Yahya Kemal'in Garip şairlerine hiç yer vermediği söylenir. Oysa üstat bu şiirleri bilinenden de çok dikkate almış görünüyor. Mektupta şöyle deniyor: "Aziz muhabbetim Oktay Rifat, yakası açılmamış bir nazımdan ve hiç işitilmemiş duyguda şiirler aldım. Zaten bazılarını mec- mualarda çıktıkları günden beri vird'i zeban edinmiştim. Bu şiirler çok yeni bir nağme olduklan için şimdi turfanda zev- kine sahip olanlarca beğeniliyor." Yahya Kemal'i yakından tanıyanlar, üstadın her yeni şiir kar- şısında kendi şiirlerinin unutulacağı korkusuna düştüğunü söylerler. Böyle bir korku, Hececiler döneminde de içine düş- müştür. Garip akımı karşısında bu korku oldukça görülüyor. Bundan, iki ölçü kullanıyor. Kapalı mektuplarda övgüler, dı- şarı vuran dörtlüklerde yergıler görülüyor. Yeni gözüme ili- şen bir dörtlükte şunları söylüyor. Yıllarca saltanat nice âsâr-ı sanatı Benzetti sofrasındaki hünkâr beğendiye Orhan Veli kitab-ı rengi mezarını Yıktı, armağan etti Süleyman Efendiye Oktay'a yazılan mektup üstat Yahya Kemaifn heryerrt şür karşısındaki izlenımlerı için bir yeni belgedir. ÇALIŞANLARIV SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL Mevsimlik Işçiler (2) Süreli iş - süresiz iş tanımımda "ölçüt" nedir? Mevsimlik işlerde mevsim sonunda iş akti sona erer mi? tşveren yeni mevsimde işçiye işbaşı yaptırmaz ise yükümlü- lüğü ne olacaktır. Bu sorulan yargı kararlan yanıtlamaktadır. (1) "Özet: Sürekli iş - süreksiz iş aynmmda ölçüt, iş sözleş- mesinde öngörulen süre olmayıp görülen işin nitelikçe ne ka- dar zaman süreceğidir. Bu yönden, bir kimsenin sürekli bir işte kısa bir zaman için işe alınması ve işçilik haklanndan yarar- lanmasına etküi değildir:' (Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, 26.12.1969 Tarih, 10013 Esas ve 13100 Karar) (2) "(...) Mevsimlik işlerde iş mevsiminin bitimiyle iş sözleş- mesi sona ermez; taraflann temel edimlerini yerine getirme borçlarının ertelenmesi anlamında askıda kalır ve askı süresi sonunda, iş sözleşmesinin taraflara yuklediği hak ve borçlar tekrar yürürlük kazanır. Yeni iş mevsimiyle askı durumu orta- dan kalkacağı için işbaşı yapmak isteyen işçiye iş verilmemesi, hukukça iş sözleşmesinin feshi anlamına gelir. Bu bakımdan işçi için îş Kanunu'nun 13. maddesi gereğince ihbar tazminatı ve şayet kıdem süresine ilişkin şart gerçekJeşmişse, aynı kanu- nun İ4'üncü maddesi uyarınca kıdem tazminatı hakkı doğar!' (Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, 4.5.1970 Tarih, 3096 Esas ve 4653 Karar) (3) "(...) Davacının yeni mevsim başı işe davet edilmemesi ve bu nedenle hizmet sözleşmesinin işverence bozulmuş sayıl- ması halinde, da^cı ancak ihbar ve süre yönünden koşullar gerçekleştiği takdirde kıdem tazminatı isteyebilir. (...)" (Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 17.5.1984 Tarih, 3484 Esas ve 5541 Karar) (4) "Mevsimlik işİerde, mevsim sonu iş akti nihayet bulmaz, yeni mevsime kadar tatile uğrar, bu bakımdan kıdem ve ihbar tazminatını son mevsimlik müddete göre değil, eski hizmetler de dikkat nazara alınarak hesaplamak lazımdır. (4. Hukuk Dairesi 16.1.1958 Tarih, 11451 Esas ve 237 Karar) (5) "Mevsimlik işlerde mevsim sonunda, işveren işçiye yeni mevsimde işe alınmayacağını bildirirse (ihbar ederse) hizmet sözleşmesi mevsimin bitimiyle bu tarihte bitmiş saydır. Böyle bir ihbarda bulunmaz ise, yeni mevsimdeki hizmet sözleşmesi askıya alınmış olur ve işveren, yeni mevsimde işçiyi işe almaz- sa sözleşme önceki mevsim sonunda değil, yeni mevsim başın- da işe alınmasıyla bu tarihte bozulmuş olur." (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 12.3.1986 Tarih, 1984/9-611 Esas ve 1986/225 Karar Özeti" (1) Mustafa Çenberci: İş Kanunu Şerhi - 1986: Sayfa 245. (2) Mustafa Çenberci: İş Kanunu Şerhi - 1986: Sayfa 266. (3) Ibrahim Eşmelioğlu: İş Kanunlan ve Mevzuatı -1986: Say- fa 308. (4) Osman Usta: Kıdem Tazminatı - 1988: Sayfa 153. (5) Osman Usta: Kıdem Tazminatı - 1988: Sayfa 153. CAĞDAŞ VAYINLARI HALİT ÇELENK HUKUKSUZ DEMOKRASİ 3.BASI 5000 lira (KDV içinde) ödemcli gönderilmez. ÇAĞDAŞ YAYINLARI Türk Ocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-İSTANBUL
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear