Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
17 TEMMUZ 1990 HABERLER CUMHURÎYET/9
Ozal'lı Notlar...
(Baftarafi 1. Sayfada)
izlenimlerin çerçevesinde şöyle özetlenebt-
lir:
1) Önce ekonomi: Turgut Özal her konu-
yu getirip ekonomi ile noktalıyor. Demokrasi
de deseniz, dış politika da deseniz, önce eko-
nomi yanıtını alıyorsunuz.
Yedi yıldır hep böyledir bu.
Dün de kendisine bu iki konuda yönelti-
len eleştirel soruları, aynı bakış açısıyla ya-
nıtladı: Zamana gereksinim vardı; ekonomi
güçlenince herşey yoluna girecekti...
2) Demokrasi ve insan haklan: Kâğıt üstün-
de kalan bazı makul görüşleri kimi zaman di-
le getirse de, Sayın Ozai'ın demokrasi ve in-
san haklarını kendine dert edindiği söylene-
mez.
Tabii bu alanda Batı'ya göre Türkiye'deki
yetersizlikleri görmüyor değil. Ama bunları,
"Her ülkenin kendi şartları vardır" diyerek
dün yaptığı gibi savunabiliyor. Demokrasi ve
insan haklarına ilişkin Batı kaynaklı eleştiri-
lere de "Bize başkalannın fazla öğreteceği
birşey yoktur" karşılığını verebiliyor.
Ekonomiyle ilgili ne varsa Batı'dan alan
Turgut Özal'ın siyasal liberalizme, çoğulcu-
luğa "tfur.'"deyişinin, sınırı kapatışının tipik
bir örneği...
İçişleri Bakanı'na dergi, matbaa kapatma
yetkisi veren ve buna karşı yargı yolunu da
engelleyen sansür kararnamesini de savun-
du Özal. Belki bu savunmayı demokrasi adı-
na yapamadı; ancak "anayasaya uygunluk"-
la "ülke bütünlüğü"nün arkasına sığındı.
Oysa ülke bütünlüğünü savunmak için,
demokratik haklardan vazgeçmeye kesinlik-
le gerek yok. Güneydoğu'da işleri hızla bu-
günkü duruma gelmesinden demokrasi de-
ğil, örneğin 12 Eylül'ün demokrasi dışı poli-
tikaları sorumludur.
3) Kürt sorunu: Bu konuda da değişmiş de-
ğil Turgut Özal. Bakış açısında makul yan-
lar vardır öteden beri. Dün de yineledi, so-
runların açtkça tartışılmasından yana oldu-
ğunu, "sopayla, dipçikle" çözülemeyeceği-
ni...
Ama aynı zamanda resmi yakJaşımlara se-
lam çakmaktan geri kalmadı; uygulamada
bundan yana olduğunu hiçbir kuşkuya yer
.bırakmayacak biçimde vurguladı.
Ve yine önce ekonomi diyerek bağladı ko-
nuyu. Bölgedeki ışsizlik sorunu çözûmû yo-
luna sokuldukça. mesele rayına oturacaktı.
4) Dış politika; Bu konuya yedi yıldır bir işa-
damı gibi yaklasır Özal.
Nedir bu?
Öncelikle ABD ile iyi geçinmek. Çünkü
onun deyişiyie, VVashington'un "eli uzun-
dur"; kızdırmaya gelmez. Türkiye'nin dış
kaynaklarıyla oynayıverir!
O yüzden Türk dış politikasında hemen
herseyin temelinde Özal'ın bu bakış açısı ya-
tar: ABD ile arayı açmamak...
Türk-Amerikan, Türk-Yunan ilişkileriyle il-
gili soruları dün yanıtlarken, Özal'ın bu te-
mei yaklaşımının belirtileri apaçık ortaya çıktı
yine.
Ama bu arada NATO artık eski NATO ol-
madığı için ve buna bağlı olarak Türkiye'nin
stratejik önerni de görece azaldığı için, dış
politikada Türkiye'nin manevra alanını geniş-
tetici adımlara, geçmişe göre, daha çok özen
göstereceğini belli etti. Ortadoğu'ya, Balkan-
lar'a ve Sovyetler'le örneğin Kafkasya'ya
Türk dış politikasında daha çok yer ayrılabi-
leceğini belirtti.
5) TarafsızJık: Basın toplantısının sonuna
doğru kendisine şu soruyu yönelttim:
"Sayın cumhurbaşkanı, siyasal yanı son
derece ağır basan sorulara yanıt verdiğlniz
kanısında mısınız?"
Sinirlendi.
Yanıtın sadece şu cümlesini alıyorum:
"Ben slyasetten geldim cumhurbaşkanlh
ğına. Bunu hiç anlamadınız, anlamak istemi-
yorsunuz."
Bildiği yokJa gidecekti, tarafsızlığı bizter gi-
bi anlamıyordu. İşte o kadar!
Yanrtı baştan belli bu soruyu neden yönelt-
tik Sayın Özal'a?
Sabahtan beri bir başbakan gibi konuş-
muştu Sayın Özal.
Otobüste, elinde mikrofon, ANAP iktida-
nnın icraatını anlattı. Güneydoğu raporundan
dolayı SHP'ye çattı. "Üç beş kişinin hazıria-
dığı, politika yatmmı" diye niteledi. Istanbul'-
un su sorunundan ötürü SHP'li belediyeyi,
üstü örtülü biçimde, beceriksizlikle suçladı.
Muhalefete donük hodrimeydan çağnsını yi-
neledi. Hükümeti ilgilendiren her konuda, ay-
rıntılı biçimde konuştu.
Tarafsız olması gereken cumhurbaşkan-
lığırun anayasal konumunu zorladı durdu.
O, bizim siyasal içerikli sorularımızı Kla-
sis Oteli'nin bir büyük saJonunda yanıtlar-
ken, dışanda, Türkiye Cumhuriyeti'nin Baş-
bakanı Sayın Akbulut da oteli geziyordu...
Kısacası, yeni birşey yok Özat-ANAP cep-
hesinde.
İSTANBUL'DAN
\bllar yollar.
Özallar tatil sonrası "işbaşını" otoyol
kurdelası keserek yaptılar. Ankara'dan,
tstanbul'dan özel çağrı ile gazete
yöneticilerini ve yazarlarını biraraya
getirdiler. Cumhurbaşkanı otobüste yollar,
fabrikalar ve ekonomik gelişme üzerinde
bilgiler verdi, bu arada küçtik nükteler
yapmayı da ihmal etmedi.
AHMET TAN
İSTANBUL — Oldukça esmer-
leşraış ve kilosu biraz artmıştı.
Çok sakin ve dinlenmiş görünü-
yordu. Sernra Hanım da öyle...
Merhabalaşırken, "Çok dinlen-
miş görüniiyorsunuz. Etkisi uma-
nm uzun sürer" dedik. Gülerek
"İnşallah" diye yanıtladı.
özallar, tatil sonrası "işbaşını"
otoyol kurdelesi keserek yaptılar.
Ankara'dan, Istanbul'dan özel
çağn ile gazete yöneticilerini ve
•zarlarını bir araya getirmişler-
Cumhurbaşkanı, Gebze'de as-
keri helikopter ile otoyola indi,
otobttse bindi. Tek tek konukla-
nnın elini sıktı. Hatır sordu. Oto-
büste eski günlerdeki gibi idi. Yol-
lar, fabrikalar ve ekonomik geliş-
me üzerinde bilgüer veriyor, ara-
da küçük nükteler yapmayı da ih-
mal etmiyordu.
Gerçekten, alışılmamış bir cum-
hurbaşkanı ıdi. Meslektaşlann ço-
ğu alışmak gerekip gerekmedigi-
ni artık düsünmekten vazgeçmiş
görünüyordu. Belki de en iyisi
yalnızca izlemek ve olaru biteni
aktarrnaktı. özal üzerine yonım
yapmak, çoğunu yorgun düşür-
müş gibiydi.
Törenden sonra yemek ve soh-
bet seansı için otobüse biniliyor-
du. Başbakan da eşi ile otobüse
geldi. Ama Özal, ya kuvvetler ay-
nlığına gölge düşmesin diye ya da
ANAP Genel Başkanı ile yan ya-
na oturmak larafsızlığına ters dü-
şer diye mi itiraz etti. Akbulut'-
un omzuna dokundu:
"Sen" dedi, "aıtadaid otobttse
geçtver. Orada partilfler var. Hem
üzerine senin fotograflanm yaptş-
tırmışlar."
Başbakan, eşi Semia Hanımı,
Semra Hanırn'ın yanında bıraka-
rak arkadaki otobüse geçii.
Cumhurbaşkanı, alışılmış bir
biçimde ayakta idi. Eline mikro-
fon uzatılırken, önce "Blz sesimi-
zi duyuraruz; istemez" dedi. Ama
mikrofonu aldı. En önemli konu-
dan en önemsizine geciyordu, kâh
gülerek, kâh ciddileşerek sorula-
rı yanıtlıyordu.
Otoyol açılışında konu elbette
otomobil ve hızdı. özal, Kemer'-
de 180 kilometre hız yaptığını ya-
zan gazetecilerin sürati abarttık-
larını söylüyordu. Bu arada An-
kara'da bir otomobil rallisine da-
vet edildiğini, ancak gazetecilerin
dilinden çekindiği için kabul et-
mediğini açıkladı.
Yani, "Ben ahşılmış cumbur-
başkanı değflim" diyordu ama,
alışılmış cumhurbaşkanlan gibi,
kendisine "RalUd" denilmesin-
den korkuyordu. Bu biraz çelişki
idi.
Türkiye'nin dört bir yanmı oto-
yollar ile öreceklerini anlatırken
keyifleniyordu. Emek ve malzeme
HESAPLAŞMA
BURHANARPAD
(Baftarafi 2. Sayfada)
apartmanları denildi. Sonra günün birinde Laleli apartmanları
yabancı adı taşıyan bir kumarevı oteli otdu. 'Harikzedelerde şimdi
yabancılar ya da yolunu bulanlar 'kumar'ın tadını çıkanyor. Hem
de bilmem kaç yıldızlı! Yaşasın 'turizm'!
Turizm felaketinin İstanbul'da konut sorununu daha da çıkmaza
sokmak ister gibi; bir başka benzeri olay yaşandı. Beşiktaş'ta,
Akaretler Yokuşu'nda caddenin iki yanında var olan iki katlı ve
bitişik düzen evlerde yarım yüzyıl ve belki daha uzun süredir
oturan dargelirli yüzlerce yurttaş acımasızca sokağa atıldı. Bol
dövizli yabancılar İstanbul'un keyfini çıkarsın diye!
Ne var ki benzeri konut olayiannın arkası gelmek bilmiyor. Şim-
di de Taksim, Talimhane'ye el atıkjı. Sanırım 1930 baslarında ger-
çekleştırilen Talimhane, imparatorluk İstanbulu'nun askeri talim
yeriydi. Savaş bittiğinde bir süre eğlenceler alanı olarak kulla-
nıldı. Küçük çadırlarda değişik gösteriler sunuldu. Sonra, bü-
tün İstanbul'da ilk kez modern bir konutlar semti yükseldi. Bir-
birini kesen geniş ara yollarıyla, arkayüzleri yemyeşıl arka bah-
çelere bakan sevimli görünüşleri ile İstanbul, ilk kez sağlıklı bir
yerleşim merkezine kavuştu. Kiralar ucuz sayılırdı. Ayda yüz li-
" alan bir küçük memur bu parayla en azından ûç aylığı öde-
, dbilirdi. Talimhane apartmanları şimdi hızla otelleştiriliyor. Ye-
nıden binlerce insan kaldırımlarda! Hepsi bu değil. Ayazpaşa'da
Park Oteli'nin büyütülme ve genişletilmesi için Fındıklı yamaç-
larında bahçelı evlerden çoğu yıktınldı. Baş görevlerinin en ba-
şında geleni, yurttaşa konut sağlamak olan yetkili ve sorumlu
kişiler ve kurumlar hiçbir şeyin farkında değilmişçesıne bir vur-
dumduymazlıkla kendi kendilerini öven demeçler verıyorlar.
Laleli'de, Beşiktaş'ta, Taksim'de, Ayazpaşa'da oturanları, ço-
ğunluğu ortahalli binlerce insammızı bilmem kaç yıldızlı kumar-
hane otellerde turist ve yolunu bulan, kara parası bol kimi işa-
damlanmız kumarın tadını çıkarsın diye!
Toplum bir bütündür. istanbul'un bir böiüm insanı daha var-
lıklı, ölümlü dünyanın tadını çıkarsın diye düşünmekle hiçbir çö-
züme vanlamaz. Bu yanlış yoldan sağlıklı Türkiye'nin yapısına
ulaşılamaz.
ucuzluğuna karşın otoyolun bir
ldlometresi 3 müyon dolarmış. Bu
maliyet daha da artabiliyormuş.
Üstelik buna arazi kamulaştırması
dah.il degılmiş. önümüzdeki yüın
sonuna dek, Edirne-Ankara oto-
yolunun tamamlanacagını, ilk he-
defin 1400 km, daha sonrakinin
ise 6 bin km yol olduğunu söylü-
yordu. "Otoyolcn
cnmhnrbaşkanı" olarak amlmak
ister gibiydi.
Karayollan Genel Müdürü'ne
"Atalay bcy, otoyol kenanna
yapbracağınız servis istasyonlan,
dinlenme tesisleri Amerika'dan
daha modern olsun" talimatını
veriyordu.
Almanlar'ın bugünkü gücünü,
Avrupa'da ilk ve en geniş otoyol
ağına sahip olmalan ile açıklıyor-
du. Üzerinde yol aldığımız otoyol,
gerçekten Avrupa ayannda idi.
Ama çoğu bölüm henüz ta-
mamlanmamıştı. Tıpkı çevrede
dağı taşı saran yapüar gibi. Bu ya-
pılann hiçbir planı projesi yok-
muş. Henüz trafiğe açılmamış yo-
lun çevresinde kilometrelerce uza-
yıp gjden bu inşaat yığınımn ta-
mamı kamu arazisi üzerindeymiş.
Yani gecekondu, yani kaçak, ya-
ni yasa dışı.
Ama cumhurbaşkanı, ilkokul
bahçesinde evcilik oynayan yara-
maz çocuklardan söz eder gibi se-
vecen. "Bakın" diyor, "hiçbirisl
caüsmrtamamlamaınış. Paralan
oltınca bir kaç kat daha çıkmak
niyelindeler..."
Sultanbeyli diye amlan bu böl-
gede, 200 bin kişilik bir kent doğ-
muş. Isteyen istediği yere istediği
biçimde binayı konduruvermiş.
öyle ki otoyolun kenar parmak-
hklannı bahcesine duvar yapan-
lar bile var.
özal bir ara, bu yapılaşmanın
plansızlığından rahatsız olduğunu
söylemeden edemiyor. Çünkü yo-
lun iki yamnı saran bu yapılar,
çirkin görüntünün, tehlikenin öte-
sinde, yolu ileride genişletme ola-
nağını ortadan kaldırıyor.
Bir ara bir gazeteci, "oloyolnn
yapımı, 'Batı'ya hiicunT riiriinden
bir hareket başlatmış" diyecek
oluyor. Özal gülerek tamamlıyor:
"Evel... Tam Teksas..."
Geçen ay, Teksas'ta bir hafta
bir gezi nedeni ile gezmiş birisi
olarak, "hiç de değil'* deraek ge-
liyor içimizden.
Ama nezaketsizlik olmasın di-
ye, susuyoruz. Ancak okurlara
nezaketsizlik olmasın diye yaza-
lım. Teksas'ta böyle bir şey olsa
böyle binalan değil yaptıranları,
amelelerini bile eyalet valisi kur-
şuna dizdirir. Teksas'ta otoyolla-
rın çevresinde yüzlerce metre ge-
nişliginde ya boş arazi bırakılmış
ya da ağaçlandırma yapılmış. Yol
çevresine olur olmaz bina yap-
maktan geçin, reklam tabelası
koymak bile kolay değil.
Sultanbeyli "şehri" uzayıp gi-
diyor. Görûnen tuğladan biriket-
ten yıgınlar. Arada bir camiye
benzeyen garip beton yapılar da
var. Ozal, birisini işaret ediyor:
"— Camiye bakın... Tam fü-
ze gibi..."
Füzc bin ile büyiiyen İstanbul,
fiize hızı ile artan nüfusurauz ve
fiize gibi camiler belli ki cumhur-
baskanını çok keyiflendiriyor.
Belki de haklı. 70 milyonluk bir
ülkenin cumhurbaşkanı olmak,
herhalde, 50 milyonluk bir iılke-
ninkinden daha moral verici.
Ama bir de bu ülkenin musluk-
lanndan sular aksa, yollannda in-
sanlar bölük böluk ölroese...
Ozal'dan 6 mesajlç Politika Servisi — Cumhur-
başkanı Turgnt Özal, Jstanbul'da
Mahmutbey - Kumburgaz otoyo-
lunun açüış törenine katılan gaze-
tecilerin sorulannı yanıtlarken yi-
ne "başbakan" gibi konuştu.
SHP'nin "Güneydoğu RaponTn-
dan ABD-Yunanistan arasındaki
anlaşmaya İstanbul'un su soru-
nundan Türkiye'nin NATO ve
ATdeki konumuna dek çeşitli ko-
nularda değişik mesajlar verdi.
özal, Kürtçe öğrenimini değerlen-
dirirken "Devleün başka bir lisan
ögrenilmesine yardıma olması
dognı olmaz" dedi, SHP'nin ra-
porunu "derieme ve yanh" olarak
niteledi.
Cumhurbaşkanı, Güneydoğu
kararnameleriyle ilgili olarak da
"Devlete karşı bir isyan harekeri
var, ayaklanma bareketi var. Bn-
mı önlemek devletin vazifesidir.
Yoksa genel basın iizerinde böyle
bir tatbikat yapmış degilb" diye
konuştu.
Türkiye'nin Yunanistan'a taviz
verecek bir durumu olmadığıru
kaydeden özal, NATO ve Varşo-
va Paktı'nı değerlendirirken,
"Türkiye'nin öneminin azaldığı
tabiidir. Ama Türitiyenlıı başka
imkanlan vardır" dedi. Özal, AT-
ye girmekte din faktörünün çok
önemli olduğunu vurguladı.
özal, İstanbul'un su sorunu ko-
nusunda, "Bn sene İçin herhangi
bir çözüm yoktur" dedi. özal,
"cnmhorbaşkanı olarak siyasi ko-
nnlara agırhk verdigini" arumsa-
tan bir gazeteciye, "Ben siyasetten
gehniş bir cumharbaşkanıyım.
Bunu anlamak istemlyorsannz"
diye karşılık verdi.
SHP raporu
Cumhurbaşkanı Inrgnt özal,
Kınalı - Sakarya otoyolunun Mah-
mutbey - Kumburgaz bolümünün
açüışına çağrılı olarak katılan çe-
şitli gazetelerin yönetici ve >"azar-
lan ile saat 11.00'de Gebze'de bu-
lustu. Bir otobüsle Gebze'den
Mahmutbey'e giderken gazeteci-
lerle sohbet eden özal, Kürt so-
runu konusundaki sorulara yanıt
verdi.
SHP'nin "Güneydoğu Raporu"
konusunda Cumhurbaşkam'na
yöneltilen sorular ve yarutları şöy-
le:
— SHP'nin raporu için ne dü-
şünüyorsnnuz?
ÖZAL — Cumhuriyet gazete-
sinden ve ajanslardan gördüğüm
kadanyla derleyip toplamışlar, bir
rapor yapmışlar. Orada kendileri-
nin bir incelemesi yok.
— Köy kornculnğnnnn ve ola-
ğanüstu valiügin kaldınlması ge-
rektiti belirtiliyor.
ÖZAL — Onlarla herhalde ay-
nı görüşte olamayız. Yalnız konuş-
raayı yasaklayan 1982'de çıkan bir
kanun var. Onun kaldınlması nor-
maldir. Biz de zaten çok evvel söy-
ledik.
— Kimlik beyanı konnsu, ben
Kürdiim diyebilecek mi?
ÖZAL — Ona çok dikkat et-
mek lazım. Aksi takdirde Türki-
ye biraz naziktir. Ona dikkat edin.
O başlar, arkasuıdan başka şeyler
de başlar. Hepimizin dikkat etme-
si lazım.
— Siz nasd bir geçis öneriyor-
SDDOZ?
ÖZAL — Geçiş yok. Dikkatli
olmalı. Onu bilemiyorum. Şu an-
da o konuda konuşmak zor.
— Siyasi partiler yerine sornn
devlet tarafından halledilse daha
iyi olmaz mı?
ÖZAL — Tabii münakaşa edil-
mesinde büyük zarar görmüyo-
rum. Münakaşa edilir, çok aykın
tezler dahi konuşulabilir. Konuşu-
lur, sonunda bir noktaya varılır,
varıldığı zaman da o tatbik edilir.
— Kürtçe eğltim konusa?
ÖZAL — Şu nokta önemli, res-
mi lisan Türkçe, bunun dışına cık-
mamamız lazım. Devletin başka
bir lisan ögrenilmesine yardımcı
olması doğru olmaz. O vakit baş-
ka şeyler de çıkar. Kendileri yapar-
larsa yapar. Bazı şeyler birden bi-
re olmaz. Sonra problemi büyü-
türsünttz. Çünkü kabul etmek la-
zım ki sadece bir taraf yok, iki ta-
raf vardır. Yani meseleyi tek taraflı
görmek doğru değil.
— Hoşgdrii meselesi?
ÖZAL — Hoşgörü mesdesinin
kolay olmadıgını biz tecrübeleıi-
mizle gördük. Hoşgörüyü biz vak-
tiyle çok getirmek istedik. Hatta
Mevlana misalini çok kullandım
ben. Ama bütün bunlara rağmen,
ülke içerisinde farkh düşünenler
var. Onlara da hürmet etmek la-
zım. Farkh düşünenler bu sefer işi
kötüye götürebilirler. Misal vere-
yim; farz edelim ki tamamıyla ser-
best bıraktıruz. Bir gazinoda kalk-
tı birisi Kürtçe şarkı söylemeye
başladı. Reaksiyon olacagını size
söyleyebilirim. Bunlan zaman
içinde kaldırmak lazım.
— Bunun kimlik ve kişilik ya-
nşı olmadıgını radyo-TV'de anlat-
mak gerekmez mi?
ÖZAL — Bu bir kültür mese-
lesidir. Önümüzdeki yülarda en
önemli mesele kültür darboğazı
meselesi var. Batı'nın bazı kaide-
leri var. O kaidelere alışmamız za-
man meselesi, bunlardan bir tane-
si hoşgörü dediğimiz hadisedir.
Hoşgörü o kadar kolay alışılacak
bir hadise değildir. Biraz zaman
istiyor, eğitim istiyor. Bir geriye
dönüp nereden nereye geldiğimi-
ze bakın. Tek partili devreden bu-
gün çok partili sisteme geçiuniş-
tir. Birçok şeyi eskiden konuşa-
mazdınız, bugün rahatça yazıyor-
sunuz. Ama bunu yaparken de
memleketin birliğini, bütünlüğü-
nü bozmayacak şekilde bunu da
kafamzın daima önünde, önyargı
olarak koymak lazım. Zaman bazı
şeyleri bize öğretecek. Tabii şu
nokta önemli, ayrı bir halk olarak
düşündüğünüz takdirde onların
aleyhine olur. O yanlışlığı katiyen
yapmamak lazım. Çünkü bugün
o kökenden gden valilerimiz, Yar-
gıtay üyelerimiz, askerlerimiz ve
birçok kimse var. Biz bunlara ay-
nm yapmıyoruz. Bu düşünce yok-
tur TürkiyeMe. Bunu kaybetme-
memiz lazım. Kaybettiğimiz za-
man onların aleyhine olur. Bunu
söylemek istiyorum, yani düsma-
nın tuzağına düşmeyelim demek
istiyorum.
Bazı tuzaklar var bu işin için-
de, o tuzaklara düşmememiz la-
zım. Sonra PKK hareketine karşı
çözüm bu değildir. Onlar hiçbir
şeyle latmin olmazlar.
— Raporda önerilen nlnsal po-
litika olnştnrma meselesi?
ÖZAL — Bu konu konuşulu-
yor, yeni değil. Milli Güvenlik Ku-
nılu'nda konuşulmamış bir poli-
tika yok burada. Ulusal politika
Milli Güvenlik Kurulu'nda oluşur.
Siyasi partilerimizin bazı konulan
politik olarak görmemeleri lazım.
Bu işte politika yatınmı olamaz.
Bu yanlıştır. Ben raporda biraz
ona baktım, öyle bir şey var. An-
laşılıyor ki SHP epey puan kay-
betmiş oralarda, o puanı, rapor-
la geri almaya çalışıyor.
— Ulusal politika hareket nok-
tasnun başı olacaksa siyasi iktida-
nn buna Uhrik etmesi dognı ol-
maz mı?
ÖZAL — Bu konular birkaç
kere benim başkanlığımda da ko-
nuşuldu. Ondan sonra iş hemen
politikaya döndü. Yani iç politika
malzemesi yapılmaya başlandı. O
yüzden bir kere daha oturup ko-
nuşamadık. Politika malzemesi
yapılmaması lazım. Problemleri
ciddi olarak görmeliyiz. Tabii ki
her problemin istediğiniz gibi çö-
zümü olamaz. Farkh farkh çö-
zümler var, bunu da bilemiyorum.
Basın toplantısı
Mahmutbey'deki törenden son-
ra özal, 10 gazete ve iki ajansın
toplam 26 yönetici ve yazonyla Si-
livri Klassis Oteli'ne geldi. Bura-
da da gazetecilerin sorulannı ya-
nıtladı.
özal basın toplantısında, ABD
ile Yunanistan arasındaki anlaş-
manın Türkiye'ye yönelik olduğu
yolundaki bir soruya "Biz Yuna-
nisun'ın toprak bütünlnğiine te-
carnztt düşünmüyonız. Bizim
açık ifade ettigimiz karasnlannı 6
rnilden yukan yaparsa tanımayız.
Neticede bu bir savaşa gidecekse
gidecek tabii. Ama bunun toprak
biitünttigünc bir kasO yok. Hbet-
teki Türkiye ile Yunanistan arasın-
da bir ihtilaf soz konusudur. 10
millik hava sahasım tanımıyonız
ve ucaklanmız 6 ile 10 mil arasın-
dan geçiyor devamh. O da protes-
to ile yetiniyor bu kadar. Bence
meseleyi fazla büyütmeye gerek
yoktur. Bu konuda Türkiye'nin ta-
viz verecek durumu yoklıır" kar-
şıhğım verdi.
Bir gazeteci Cumhurbaşkam'na
"Dış konularda Türkiye'ye karşı
artan bir baskı görüyonım. Nedir
sizce?" diye sordu. özal, bu soru-
yu şöyle yanıtladı:
NATO-Varşova
"Yıllardır kendi kendimize tel-
kio ettigimiz Türkiye, NATO'da
önemli bir müttefiktir, NATO'nun
güney kanadında çok önemli bir
noktadır veya ülkedir. Varşova
Paktı'na karşı bir güvenceyiz, bu
da doğru. Varşova Paktı ortada
kalmadı. Rusya bir tehdit unsuru
olmaktan çıkıyor. Şimdi Türkiye1
nin bu bakımdan önemi arlar mı
azalır mı? Azalır. Bunu kabul et-
meyeceksiniz. Türkiye'nin Varşo-
va Paktı bakımından öneminin
azaldığı tabiidir. Ama Türkiye'nin
başka imkanlan vardır. Türkiye
bngün Ortadoğu'nnn en istikrar-
lı ülkelerinde biridir. Batı'nın,
Amerika'nın bir müttefikidir.
NATO da ortadan kalkmış degil.
NATO'nun belki genel stralejisin-
de bir takım değişiklikler olacak-
ür. Buna rağmen Türkiye'nin bu
pakt içerisinde belli bir rolü ola-
cağı da tabiidir. Dünya banşıoı
tahrip eden en önemli noktalar-
dan bir tanesi Ortadoğu'dur.
Türkiye'nin bu bakımdan özel bir
önemi vardır."
özal sözlerine devamla, Bal-
kanlar'da Sovyet egemenliğinin
artık hissedilmediğini, ancak
"Balkan mesetesi "nin önümüzde-
ki yıllarda dünyanın önde gelen
meselelerı arasında yer alacağını,
dış Türkler.le Türkiye'nin ilgilen-
mesinin doğal olduğunu, ancak
bunu ırkçılık olarak görmemek
gerektiğini kaydederken, "Biz
Misak-ı Milli hudutlan dışına çık-
mayı hiçbir zaman düşünmüyo-
nız" dedi.
AT'de din faktörii
Özal, Türkiye ile Avrupa Top-
luluğu arasındaki ilişkileri değer-
lendirirken "Bu uzun ince bir yol.
Bu işin alanda din önemli bir fak-
tördür. Ortak Pazar'a bizi Yuna-
nistan gibi almazlar. Türkiye'nin
Ortak Pazar'a girebilmesinde
önemli unsur yapabileceği ekono-
mik gelişmedir. Onların menfaa-
tine uygun olması lazım. Türkiye^
nin 2000 yılına kadar )-apacagı ge-
lişme bu konuda lasa zamanda rol
Nüfnsumuzun da bir ekonomik
güç olabileceği kanaatindeyim"
diye konuştu.
tnsan haklan
Özal, "Gelişmeler diyorsunsz,
insan haklan, demokrasi ve dü-
şünce özgürlügü konusunda ne
düşünn>orsunuz?" Sorusuna
"Başkalannın bizi dürtmesi bize
bir fayda sağlayacaktır, ama on-
lann da sistera ve düşünceleriııi
olduğu gibi kabul edemeyiz" kar-
şılığını verdi.
özal, Güneydoğu kararnamele-
rine, üç parti temsilcinin onay ve-
rip vermediği, dergilerin kapatıl-
masının demokrasiyle bağdaşıp
bağdaşmadığı yolundaki sorulan
şöyle yanıtladı:
"Bir derginin kendi ideolojisi
ve>i
a para kazanması içi« memle-
ket bütünlüğünü bozmasına izin
verilemez. Lç partinin temsilcile-
ri bölgede yapüklan incelemeler
sonucunda Güneydoğu'da basın
yohıyla lahrik vapüdıgı ve özellik-
le güvenlik guçlerinin zor duruma
sokulduğu konusunda şikâyette
bulundular ve bunun durdurnl-
masını istediler."
"Ayaklanma var"
özal, Güneydoğu kararnamele-
rine üç parti temsilcisinin onay ve-
rip vermediği yolundaki bir soru
üzerine şöyle konuştu: "Her par-
tiden olmak üzere 6 tane millet-
vekiü geldiler, benimle konuştular.
Acil tedbiıier alınması gerektiği-
ni, güvenlik guçleri üzerinde bas-
kı olduğunu soylediler. Orada bas-
kı altında tutulan halktan ziyade
baskı altında tutulan güvenlik
güçleri vardır. Bunu da bana ifa-
de ettiler. Olağanüstü Hal Kanu-
nu vardır. Aynca, anayasa olağa-
nüstü şartlarda KHK çıkanna yet-
kisine sahiplir. Biz bunu kullan-
dık. KHK'lar anayasaya uygun-
dur. Demokrasinin en önemli hu-
susiyeti o ülkede yaşaj'an insanla-
nn haklannı korumaktır. Böyle
bir koşulla demokratik sistem dü-
şünülemez. Eğer bu demokratik
sistem o ülkenin bütünlüğünü teh-
dit ediyorsa, böyle demokratik sis-
tem olmaz. Bir kere bunu kavra-
manuz lazım. Kabul etmek gere-
kir ki burada doiete karşı bir is-
yan hareketi vardır. Dtşan ile ir-
tibatlı içeriden destekçileri olan
ayaklanma hareketi var. Bunu da
önlemek devletin görevidir. Biz
basınımızdan rica ettik. Biz basın
üzerinde herhangi bir tebdit yap-
mış degiliz. Bir tane matbaamn
kapatılmasından başka. Bu konu-
larda mümkün olduğu kadar bi-
oynayacaktır. Bir ara şaka niyeU- M ^^jaa o ı u n l u .
ne de söyledim. 'Bizi Ortak Pa-
zar'a altnayabilirsinlz, arha b za-
man başınıza bir Japonya
kesüebilirsiniz' dedim. Ben uike-
ler arasındaki farklılıklann öyle
asırlar aMığı kanaatinde değüim.
MAHMUTBEY-KUMBURGAZ PARALI YOLU HİZMETE AÇILDI
AÇILIŞ — Otoyol'un açılışına Cumhurbaşkanı Ozal, Başbakan Akbnlnt, işadamian, gazeteciler. aktör Cüneyt Arkın ve kalabalık
bir vaUndaş topluluğn katıldı. (Fotoğraf: Lgur Saner) >
Yeni otoyol E-5'i rahatlatacak
Cumhurbaşkanı Turgut Özal otoyolu hizmete açarken,
önümüzdeki yıllarda Türkiye'nin her bölgesinde otoyol
inşaatlarının yaygınlaştınlacağını söyledi.
isUnbul Haber Servisi — 2. Boğaz Köprü-
sü'nün çevre yolu olarak planlanan Kınalı-
Sakarya otoyolunun 35 kilometrelik
Mahmutbey-Kumburgaz bölümü, Cumhur-
başkanı Turgut Özal tarafından trafiğe açıl-
dı. Otoyolun E-5'teki trafiği rahatlatacağı ve
halen 1 saatte alınan Mahmutbey-Kumburgaz
bölümü 25 dakikaya inecek.
Harbiye Orduevi'nden helikopterle geçtiği
Gebze'den tören yerine otobüsle giderken ga-
zete yöneticileriyle sohbet eden Cumhurbaş-
kam özal, önümüzdeki yıllarda Türkiye'nin
her bölgesinde otoyol inşaatlarının yaygınlaş-
tınlacağını söyledi. Otoyol projeleri hakkın-
da bilgi veren özal, Mahmutbey-Kıımburgaz
bölününün Edirne'den Ankara'ya uzanacak
yolun bir parçası olduğunu hatırlatarak, bun-
dan sonra, "Çeşme-lzmir, tzmir-Aydın;
Pozantı-Tarsus, Tarsus-Mersin, Tarsus-
Adana-Gaziantep, Kapadokya üzerinden ge-
çecek. Ankara-Pozanti; tzmir-Salihli, Aydın-
Denizli-Antalya-Manavgat-Alanya;
Diliskelesi-Orhangazi-Bursa; L'rfa-Gaziantep-
Habur; Ankara-Erzurum-tran sının; Urfa-
Adıyaman-Malalya-Samsun otoyollarının
yapılacağım" anlattı. Bu yolların kilometre-
sinin 3 milyon dolara mal olduğunu kayde-
den özal, "11 bin kilometre yol yaparsak, Av-
rupa'nın en uzun otoyoluna sahip ülke
olurnz" dedi.
Utoyoıun açılış töreninde, Cumhurbaşka-
nı Turgut özal kürsüye gelirken, protokolde-
kilerin ayağa kalktığı ancak, SHP ll Yönetim
Kurul üyesi Prof. Tolga Yarman'm ayağa
kalkmadığı gözlendi. Yarman, bu harekeü-
nin savgısızhk olmadıgını belirterek, "Halk
ne zaman ayaga kalkarsa ben de kalkarım"
dedi. Bu arada Cumhurbaşkanı Özal'ın ye-
raldığı protokol sırasında, sinema sanatçısı
Cüneyt Arkın da bulundu. ANAP Teşkilatı
Başkanı Orhan Demirtaş ile yan yana oturan
Arkın, ANAP'ta politikaya atılacağını söy-
ledi.
Yapılan konuşmalardan sonra otoyol
özal tarafından trafiğe açıldı. Otoyolun 35
kilometrelik bolümünün yaklaşık 48 milyara
mal olduğu bildirildi. Bayındırhk Bakanı Cen-
giz Allınkaya, ana proje olan Edirne-Ankara
otoyolunun Bolu tünelleri dışında 1991 yılmda
tamamlanmış olacagını söyledi.
dımcı olnrsanız, bu
daha çabuk ezilir. Yardıma ol-
mazsanız size karşı yapabUeceği-
miz bir şey yok. Devlet birtakım
tedbirler alnuşnr, kültürcl, ekono-
mik ve sosyal tedbirler de alacak-
tır. Ama hepsi birden bire yapıla-
maz. Zaman istiyor."
"Ben tarafsızım"
Bir gazeteci, özal'a "Cumhur-
başkanı olarak siyasi yönü ağır
basan sornlara cevap verdiğiniz
düşüncesinde misiniz?" diye sor-
du. özal'ın yamtı şöyle oldu:
"Ben siyasi partiden gelme bir
Cumhurbaşkanıyım. Sizler buna
daha anlayamadıruz. Siyasetten
gelme bir Cumhurbaşkanı ilk de-
fa oluyor. Ondan herhalde, Siz si-
yasetten değil. başka kanaMan ge-
len siyasetten olmayan bir Cum-
hurbaşkanı istiyorsunuz. Ben
memleketime faydalı olan ber şe-
yi soyleyebilirim. Bundan hiç
korkmam. Ben zalen Başbakan
iken de tarafsızdım. Ben vatandaşı
partili partisiz diye ayirmam. Ama
ben ANAP'ı da kurraadım diye-
mem. Kunnuşum bu kadar sene
başkanlığını yapmtşım. tsteseniz
de istemezsenlz de bu gerçeği sl-
lemem ben."
Bir gazetecinin başkanlık siste-
mi hakkmdaki göruşlerini sorma-
sı üzerine, SHP ve DYP'nin ikti-
dar olduklarında kendisini Cum-
hurbaşkanlığı'ndan indirme ko-
nusunda anlaşmaya vardıklarını
ifade eden Cumhurbaşkam, "Ben
de "gelin anayasa değişikliğini şim-
di yapalırn. Cumhurbaşkanını
halk seçsin' dedim" dedi. özal,
Fener Patriği'mn ABD gezisiyle il-
gili bir soru üzerine de "Dikkatli
davranıyor Ama onu alıp götü-
renler başka türlü davranıyor" di-
ye konuştu.
Su sorunu
Cumhurbaşkam özal, İstan-
bul'un su sorunuyla ilgili olarak
şu görüşleri dile getirdi:
"Geçen yıl yeterli yağmur yağ-
madı. Rezervlerden stoktaki sular
da cekilince zannediyorum mart
ayı sonnnda İstanbul'da 140 mil-
yon melreküp su kaJdı. Normal-
de 350 milyon metreküp su olması
gerekiyordu. Yalova'dan, şuradan
buradan önemli miktarda sn ge-
tiremezsiniz. Petrol taşıyan tan-
kerlerin temizJenmesi gerekir, özel
tankerlerin olması lazım. Aksi
takdirde bütün sular mazot koka-
caktır. İki tane ihtimal gözüküyor.
Biri, uzun vadede olraasına rağ-
men meselenin çözümü Melen ca-
yındadır. Melen çayından tstan-
bul'a su getirme en hızlı yapılsa
3.5 seneden önce olmaz. tstan-
bnl'un su sorvnuna bu yıl için çö-
züm hemen hemen yok. Önümüz-
deki sene çok daha büyük sıkınti
olacağı düşuncesindeyim. Bir dc
Manavgat'tan su satılabilir. Bu-
nun için kamu ortaklığı gerekB ça-
lışmalan sürdürüyor. Bu bütün
Türkiye için geçerli. sadece tstan-
bul için değil. Manavgat'tan su de-
nize bağlanarak buradan satıla-
cak. Balonla su taşınraası ihtimali
düşük, ama bir yabancı firma bi-
ze öneri getirdi."