23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
14 TEMMUZ 1990 DIŞ HABERLER CUMHURÎYET/3 Woerner Moskova'da • MOSKOVA (AA) — NATO Genel Sekreteri Manfred Woerner, Sovyetler Birliği'ni ziyaret eden NATO'nun en üst dûzeydeki ilk yetkilisi olarak geldiği Moskova'da, 'SSCB'ye, NATO'nun banş ve dostluk mesajını ^etirdiğini' söyledi. Vöerner, Sovyet Dışişleri oakan yardımcıları Yuli Kvitsinsky ve Viktor Karpov ile NATO üyesi ülkelerin Moskova büyükelçilerince karşılandı. Havaalanında gazetecilerin sorulannı yanıtlayan Manfred Woerner, geçen hafta Londra'da yapılan NATO doruğunun sonuçlannı Sovyet lideri Mihail Gorbaçov'a ileteceğini belirtti. Romanya'da gösteri • BÜKREŞ (AA) — Romanya'nın başkenti Bükreş'te, haziran ayında meydana gelen olaylar sırasında tutuklanan kişiler arasında yer alan öğrenci liderlerinden Marian Munteanu'nun serbest bırakılması için bir gösteri düzenlendi. 20 bin kişinin katıldığı gösterinin, 13-14 ve 15 haziran tarihierinde meydana gelen ve Devlet Başkanı lon lliescu'nun maden işçilerini yardıma çağmnası ile çıkan çatışmalarda 6 kişinin öldüğü, 502 kişinin de yaralandığı olaylardan sonra düzenlenen en büyük gösteri olduğu bildirildi. Muttalibov sert ,ıkü • MOSKOVA (AA) — Azerbaycan Devlet Başkanı Ayaz Muttalibov, SSCB Başkanı Mihail Gorbaçov Ermenistan'daki tüm silahlı grupların dağıülması için bir kararname yayımlamadığı sürece, Kafkasya'daki durumun normalleşmesi için Ermenistan yönetimiyle herhangi bir biçimde görüşme yapmalarının mümkün olmadığını söyledi. Muttalibov, Bakü'de yayımlanan Viska gazetesine yaptığı açıklamada, Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki jjışkılerin normalleşmesinin Jhümkün olduğunu, ancak bunun yalnızca, Ermeni tarafının yanlış politikasından dönmesiyle olanaklı kıhnabileceğini bildirdi. Kohl Gorbi ile görüşecek • BONN (AA) — Federal Almanya Başbakanı Helmut Kohl, SSCB Başkanı Mihail Gorbaçov'la birleşik Almanya'nın NATO'ya üyeligi konusunu görüşmek amacıyla bugün SSCB'ye gidiyor. F.Almanya Hükümet Sözcüsü Hans Klein, gazetecilere yaptığı açıklamada, Kohl'le birlikte F.Almanya Dışişleri Bakanı Hans-Dietrich Genscher ve Maliye Bakanı Theo Waigel'in de SSCB'ye gideceğini söyledi. Klein, Kohl'ün ziyaretüıin Batı üyesi bir birleşik Almanya oluşturulabilmesi için düzenlenen 2 artı 4 görüşmelerini desteklemek amacıyla yapıldjğını bildirdi. ABD kimyasal silah tesisleri • WASHINGTON (AA) — ABD Savunma Bakanı Cheney'nin, ülkedeki kimyasal silah üretim tesislerinin kapatıbnası için talimat verdiği bildirildi. Cheney, yeni bir kimyasal silahın denemelerini de iptal etti. Savunma Bakanlığı Sözcüsü Pete Williams, "biner" (ikili) kimyasal silahlann planlanan üretiminden geçilmesine, ABD ile îsoCB arasında kimyasal silah stokiarınm aşamalı olarak eritilmesine ilişkin geçen ay imzalanan anlaşma ışığında karar verildiğini söyledi. Williams, Cheney'nin, "biner" silahı oluşturan 155 milimetrelik kimyasal top mermisi ile "bigeye" bombasının üretimi için bu yıl Kongre'den para istememeyi kararlaştırdıftmı kaydetti. Italya Dışişleri Bakanı Giovanni de Michelis'ten açıklama istenecek Ankara'danAT'yetepkiAvrupa Topluluğu Dönem Başkanı Italya'nın Dışişleri Bakanı Michelis'in açıklaması, Cumhurbaşkanlığı, Hükümet ve Dışişleri Bakanhğı'nda rahatsızlık yarattı. ANKARA (Cumhuriyet Büro- so) — Avrupa Topluluğu (AT) Bakanlar Koaseyi dönem başkan- hğını temmuz başında devralan ttalya Dışişleri Bakanı Giovanni de Mkbeüs'in "Avustnrya toplu- lugun onüçüncü üyesi olacak" şeklindeki açıklaması, Ankara'- nın AT ile ilişkilerüıde birbiri ar- dından yediği darbelerin sonuncu- sunu oluşturdu. De Michelis'in 27 teramuzda Türkiye'ye yapacağı bir günlük ziyaret öncesinde ver- diği bu demeç, Cumhurbaşkanlı- ğı, hükümet çevreleri ve Dışişleri Bakanlığı teknokratlan arasında büyük rahatsızlık yarattı. Bu ra- hatsızlığın, hakkında Güney Kıb- ns Rum Yönetimi'nin AT'ye baş- vurusuna "yeşil ışık" yaktığı yo- lunda haberler de bulunan De Michelis'e Ankara ziyareti sırasın- da iletileceği ve kendisinden Kıb- rıs ve Avusturya konularında açıklama isteneceği Öğrenildi. AT'nin Türkiye'nin 14 Nisan 1987'de yaptığı tam üyelik başvu- rusunu "1993'ten önce görüşme- lere başlanamayacağnu" bildire- rek askıya alması sonrasında, An- kara - Brüksel ilışkilerinde gide- rek öne çıkan Kıbns sorunu Irian- da'nın dönem başkanlığında ya- pılan Dublin Zirvesi'nin sonuç bildirisine yansıma biçimiyle Türkiye - Topluluk ilişkilerini "dönüm noktasına" getirmişti. Bu konudaki sert tepkisini çeşitli kanallardan AT başkentlerine ile- ten Ankara için diğer iki ağır dar- beyi ise topluluk dönem başkan- lığını yürüten ttalya'nm, Güney Kıbns başvurusuna "sempati" ile bakrnası ve Avusturya'nın 1993'den önce üye olacağını açık- laması oldu. Dışişleri Bakanlığı yetküileri, bu tutumun topluluğun bugüne kadar yazüı belgelere yan- sıyan görüşleriyle "açık" bir çe- lişki içinde olduğunu belirterek "De Michelis'in ne yapmak iste- digi, sozlerinin gerçekten topluluk politikasında bir değişraeyi yan- sıtıp yansıtmadığı açık değildir. Eger böyle bir degişiklik varsa, bi- zim de AT ile ilişldlerimiz konu- sunda yeni kararlar almamız gerekebUecekttr" diye görüş bil- dirdiler. ' Cumhuriyet muhabirinin top- luluğun Kıbns konusunda aldığı tavnn ve Avusturya'ya üyelik gö- rüşmelerinde öncelik tanınması- run Ankara'nın entegrasyon hede- finde nasıl bir değişime yol aça- bileceği konusundakı sorulannı yanıtlayan üst düzeyli bir Dışişleri Bakanlığı yetkilisinin bu konuda- ki değerlendinnesi özetle şöyle: "Dublin Zirvesi sonuç bitdiri- sinde, Türkiye-Topluluk ilişkile- rinin Kıbns sorunuyla bağlantı- landınlması hata olmuştur. Vuna- nistan'ın yogun çabalanyla alınan bu karann yanlışlığı. topluluk ül- kelerinin bir bölümii tarafından ARNAVUTLUK HÜZÜNLÜ VARIŞ — Binlerce Arnavut'un anayurtlannı lerk edip çıklıklan yolculuk İtalya'nın Brindisi Limam'nda son buldu. Yolculuk sırasında hastalananlara limanda bulunan görevliler ve askerier yardımcı oldu. Sığmmacılar yeni topraklarında Dış Haberler Senisi — Arnavutluk'un başkenti Tiran'daki ya- bancı elçiliklere sığınan 4.500 Arnavut mülteci, dün İtalya toprak- larına ayak bastı. Multecilerin 3.200'ü trenle Federal Almanya'ya, 540'ı ise denizyoluyla Fransa'ya gönderildi. Önceki gece mültecile- ri Arnavutluk'un Dıraç limanından gemilere bindirme işlemleri sı- rasında, yüzlerce Arnavudun, multecilerin arasına karışarak kaç- maya çalışmalan nedeniyle, büyük bir kargaşa yaşandı. Bu arada, Federal Almanya, Tiran'daki büyükelçiliğini süresiz olarak kapat- tı.Sığınmacı Arnavut grubu taşıyan üç gemi, dün sabah Italya'nın Brindisi Lımanrna vardı. Sevinç çığlıklan ile karaya çıkan multe- cilerin çok bitkin oldukları gözlendi. Mülteciler, ülkelerindeki re- jim değişmediği için yabancı ülkelere sığındıklarını, komünizm ta- mamen ortadan kalkmadan Arnavutluk'a geri dönmeyeceklerini söylüyorlar. Arnavut mülteciler, ne olursa olsun ülkelerindeki po- lis teröriinden ve sefaletten kurtulmak istediklerini belirtiyorlar. Mül- teciler, ülkelerindeki durumu "Konuşma hakkımız dahi kısıtlanı- yordu", "Her gun polis baskısı altında yaşıyorduk" gibi sözlerle ifade etmeye çalışıyorlar. Federal Almanya, Tiran'daki büyükelçiliğini suresiz olarak ka- paltığını açıkladı. Federal Almanya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Jiir- gen Chrobog, Tiran'daki büyükelçilik binasmın acilen bakıma ih- tiyacı olduğunu ve bir süre kapalı olacağını söyledi. Tiran'da hükümet yanlısı gösteri Arnavutluk resmi haber ajansı ATA'mn bildirdiğ'ine göre, başkent Tiran'da dün 100 bin kişinin katıldığı hukumet yanlısı bir gösteri düzenledi. Başkentte yabancı büyukelçiliklerin bulunduğu cadde- nin yakınındaki bir meydanda düzenlenen gösteride Arnavut yöne- ticiler ülkeyi terk eden Arnavutları suçladılar ve gösteriye katılan- lardan partinin önderliğine bağlı kalmalarını istediler. Dimitrius: "Türkiye'de dini eşitlik ve özgürlüğe sahibiz" Fener Patrîği'nden geri adım Patrikhane yetkilileride Washington'da haberleri olmadan Türkiye aleyhtarı siyasete bulaştırıldıklannı öne sürdüler. ABD Başkanı George Bush, Dimitrius'un ruhani liderliğini uzun uzun övdü. % ŞEBNEM ATİYAS WASHINGTON — Fener Pat- riği 1. Dimitrtas'un, Türkiye'de çe- şitli tepkilere yol açan ABD gezi- si sürüyor. Dimitrius, önceki ak- şam yaptığı bir konuşmada, "Va- tanım Türkiye'de dini eşitlik ve öz- güriüğümüze sonuna kadar sahi- biz" dedi. Patrikhane yetküileri de "haberi olmadan" Türkiye aleyh- tan siyasete bulaştınldıklannı söy- lediler. ABD Başkanı George Bush da Patrik Dimitrius ile bir- likte katıldığı bir toplantıda, pat- riğin ruhani liderliğini öven bir konuşma yaptı. Bush ve Dimitrius, Kuzey ve Güney Amerika Ortodoks Küise- leri Kongresi'nin önceki günkü kapanış oturumuna katıldılar. Bush, Kongre'nin kapamşında yaptığı konuşmada, Dimitrius'un ruhani liderliğinin önemine değin- di. ABD Başkanı, konuşmasında beklenenin aksine Kıbns konusu- na değinmedi. Bush'un, konuşma- sında Kıbns konusuna değinebi- leceği belirtilmişti. Bush, Dimitrius'a ağır övgülerle dolu olan konuşmasında özellik- le Doğu Avrupa'daki Ortodokslar açısından patriğin liderliğinin önemini vurguladı. Bush, "Deger- li Patriktaazretleri,bugün bura- ya evrensel ufkunuzu, yani nmu- du getirdiniz. Bu 250 milyon ru- hani çocuganuzun —ki çogu di- ni baskılar altında hayatlannı gecirdi— hepimizin umududur. Burada insanlann umudunun yükseüşini kutluyonız, ozdlikle sizi Do^u Avrapa'da dinleyen o in- saalann. Bugüa burada, o insan- lanH knşaklar boyu baskıya daya- narak bugüne gelebilme knvveti- ni katlayoruz. 50 rnilyon Ortodoks Rusun ha- len dini faaliyetlerini ve inançla- nnın geregini yerine getirebilme biilyasını yaşatan ruhu kutluyo- ruz. Bu inanç komünizmden 930 yıl önce varolmuştur. Bugttnün gelecegini bilijvrduk, çünkü dini yargılayanlardan birinin bizzat de- digi gibi Din aynen bir çivi gibi- dir, iepesine vurdukca tahtanın daha derioine saplamr.' Geçen yı- hn olajian zaferii bir baslangıç ol- muştur, ama daha yapılacak çok şey var. Çünkü banş, savaşın yok- luğundan daha fazla bir şeydir." Yemekte daha soııra bir konuş- ma yapan Fener Patriği t. Dimit- rius, "Vatanım Türkiye'de herkes din ve vicdan eşitliği ile özgürlü- ğüne sonuna kadar sahiptir" de- di. Dimitrius'un konuşmasında, "Ülkemiz Türidye" ve "Büyük Atatörk" ifadeleri dikkat çekti. Bu arada, Fener Patrikhanesi yet- kilileri, yemekten önce Türk ga- zetecilerle bir araya gelerek Fener Patriği Dimitrius'un, Washing- ton'da Türkiye aleyhtarı propa- gandaya habersiz olarak kanştınl- dığını söylediler. Patrikhaneye bağlı metropolit- ler, Dimitrius'un gezdsine ilişkin olarak Türk basınında çıkan ha- ber ve yonımlardan duydukları metnnuniyetsizliği dile getirdiler. Metropolitler, önceki gün ABD Kongresi'nde gerçekleşen ve Türk aleyhtarı kongre üyelerinin ödül- lendirildiği törenden önceden ha- berdar olmadıklanm söylediler. Kadıköy Metropoliti Bartholo- mew, Fener Patrikhanesi'nin "Va- tikan olmak istemediğini" belir- terek "Bunu istemedik. Ne de bi- ze böyle bir teklif geldi. Patrikha- ne, Türk kanunlan çerçevesinde dini vazifesine devam edecektir" dedi. Metropolit, bir soru üzeri- ne de Heybeliada Ruhban Okulu : nun açılmasını istediklerini kay- detti. Fener Patriği Dimitrius'un ve patrikhane yetkililerinin "bavayı yumuşatmaya'' çalışan bu açıkla- malanna karşın, patriğe, .ABD ge- zisi sırasında Başkan Bush ve ABD yönetimi tarafından göste- rilen ilgi, Türk resmi politikasının Patrik Dimitrius'u "rubani lider, ekumenik patrik" olarak tanım- lamama şeklindeki tutumuna ve Lozan Anlaşması konusundaki hassasiyetine böylelikle kimsenin aldınş etmediğini gösterdi. Tür- kiye'nin "utangaç" protestoları, patriğin ruhani lider olarak gitti- ği yerlerde diplomatik olarak bu- lunmamak şeklinde ifade edilme- ye devam ediyor. Ancak insan hakları konusundaki unvanı saye- sinde Türkiye'nin bu protestolan din özgürlüğüne yönelik kuşkulan arturmaktan öteye gitmiyor. sonradan kabul edilmiş ve bu du- rum en üst düzeyde tarafımıza bil- dirilmiştir. Ancak Güney Kıbns Rum Yönetimi'mn topluluğa yap- tığı başvurunun eylülde topluluk Bakanlar Konseyi'nde ele alındı- ğı sırada takınılacak tutum, bizim için belirleyici olacak. Eger Ba- kanlar Konseyi başvunıyu kabul eder ve normal prosedüre uygun biçimde incelemeye alırsa. Anka- ra toplslukla ilişkilerini en radi- kal kararlan da içerebilecek bir genişlikle yeniden gözden gecire- cektir. Avusturya'nın üyeligi ise başka bir konudur. Almanyalann birleşrnesi nedeniyle, bu ülkeler- le kültürel baglan çok güçlü olan Avusturya'ya öncelik tanınması düşüncesi toplulukta oluşmuşsa bunun tarafımızdan degerlendiril- mesi gerekecektir. Bu dunıra, bei- ki ozgün koşullarda anlayışla kar- şılanabilir. ancak gene de tarafı- mıza veriien güvencelerle bagdaş- madıgı, yapılaa açıklamalarla tam bir lezat olaşturdugn gözden kaçınlamaz. Bu da isler isternez topluluğun samimiyeti ve ciddiye- ti konusunda bizde bazı kuşkular dogurmuştur." BozerMn tepkisi öte yandan Dışişleri Bakanı Ali Bozer, Türkiye'nin AT'ye Avus- turya'dan önce başvurduğunu ve imtiyazlı durumunu sürdürdüğü- nü söyledi. Bozer dün, AT Donem Başka- nı Dışişleri Bakanı Gianni de Mk- neJis'in önceki gün Strasbourg'da yapmış olduğu ve Avusturya'nın 13. üye olarak topluluğa alınabi- leceği yolundaki açıklamasına ce- vap verdi. De Michelis'in konuşmasının sağlıklı ounayan bir metninin elin- de bulunduğuna dikkat çeken ba- kan, "De Michelis sadece ttalya'nın tutumunu beiirtmek is- temiştir. Topluluk organlannın bu konuda aldıkları bir karar yoktur. ttalyan bakanın açıkla- masında, 1993'ten once tam üye kabul edilmeyecegine aüf vardır" dedi. De Michelis'in, iki Almanya'- nın birleşmesinden sonra Avus- turya'nın tam üyelik konusunun gündeme geleceğini vurguladığını da sözlerine ekleyen Bozer şöyle devam etti: AT'ye 1993'ten once tam üye alınmayacagı bizim hakkımuda bazırlanan göriış raporunda belir- tilraiş ve topluluk tuturau haline gelmiştir. Topluluğun bu tutum- dan vazgeçmesini izah etmek gnç- tür. Mitsotakis: Türkiye ile sorunların çözümünden uzağız ATtNA (AA) — Yunanistan Başbakanı Konstantin Mitsota- kis, Türkiye ile iki komşu ülke olarak anlaşmazbklann dostça çözümünü istediklerini, ancak bu durumun zaman alacağını söyle- di. Mitsotakis, Savunma Bakanlı- ğı'nda düzenlenen bir törende yaptığı konuşmada, "Birlikte ya- şamaya mahküm olduğumaz Türkiye ile iki komşu ülke, iki komşu halk olarak, anlaşmazlık- lanmızı, eger başarabilirsek, dü- DUN1ADA BUGUN AUSIRMEN Ayıp Oluyor Birkaç yıldır yabancılarla konuşurken en tedirgin olduğum ko- nu, Türkiye'nin AT'ye tam üyelik isteği. ANAP politikacılarının, bugünkü Türkiye'yi rıaklı olarak istemeyen Avrupa Topluluğu- nun kapısına ikide bir yüz sürüp, yalvarmasına, zaman zaman da nafile kabadayılık gösterisinde bulunmasına bir türlü katla- namıyorum. Avrupa'ya katılmanın koşullarının hiçbirini yerine getirmeyip, kendi insanına zulmetmeyi egemenlik sayan, "Sen önce insa- nına zulmetme, kendi insanını Avrupa insanı kadar olgun say ve onlann sahip olduğu hakları kendi yurttaşlarına ver de on- dan sonra gel konuşalım" diyenlere, "Benim iç işlerime ne kan- şıyorsun!" diye nafile dayılanan, dar kafalı yüzsüzlük karşısın- da öylesine utanıyorum ki, ne zaman bir yabancı bu konuyu sorsa "Bana göre henüz koşullar yerine gelip olgunlaşmadığmdan, şimdılik böyle bir sorunu olamaz Türkiye'nin'' deyip, konuyu ge- çiştiriyorum. Avrupa bugünkü yapısıyla Türkiye'yi haklı olarak istemiyor bün- yesine. Daha, temel hak ve özgürlükleri egemen kılamamış, çağ- daş demokrasiyi kuramamış, Avrupa ölçütlerine uygun sosyal güvenlik kurumlannı işletememiş olan Türkiye, ayrıca ürettiğin- den çok üreyen, kendi istihdam sorununu göçmen işçi ihraç ede- rek çözmeye çalışan, millet ile ümmet arasında bocalayan, enf- lasyon oranı çok yüksek, ekonomisi dengesiz bir ülke olduğuna göre, söyler misinız Avrupa bu yükü neden sırtlansın? Kaldı ki, yukarıda da belırttiğimiz öğelere ek olarak, kültürel açıdan da bir zamanlar kendini Avrupa kültürünün de temelini oluşturan evrensel kültürün bir mirasçısı sayan Türkiye'nin ufukları Türk- İslam sentezci görüşten beri daralmış bulunmaktadır ve Avru- pa ile günümüz Türkiyesi arasında bu alanda büyük ayrılıklar da bulunmaktadır. Bu durumda. Avrupa'nın, Türkiye'nin üyeliğine olumlu bakma- masını anlamak kolaydır. Türkiye'nin tam üyeliğı, hukuki olma- nın ötesinde, ekonomik, politik ve sosyal bir sorundur. Durum böyle olunca da. daha önce imzalanmış olan hukuki metinlerin bile uygulanmasını sağlamak, üyeliğin koşullarını veterince ye- rine getiremedıkçe olanaksızdır. Nitekim geçmiş bu konuda da öğretici örneklerle doludur. Ne var kı yalnızca ısteyen ve istediğini elde etmek için gere- keni yapmaya hıç yanaşmayan ANAP kafasına bunları anlata- bilmek son derecede zordur. ANAP kafası bir yandan koşulların hiçbirini yerine getirme- yecek bir yandan da sürekli yatvaracaktır "beni aj" diye. Arada kimileri de çıkıp nafile öfke gösterilerinde bulunacaklardır. Nitekim (kulakları çınlasın!) Avrupa Topluluğu Dönem Başka- nı, İtalyan Dışişleri Bakanı Giovanni de Michelis'in önceki gün Strasbourg'da, "Almanya'nın birleşmesinden sonra AT'ye kabul edilecek ilk ülkenin Avusturya olacağı ve 13. üyenin kabulü ile ilgili görüşmelerin 1991 yılında başlayacağı" yolundaki açıkla- ması, Türkiye AT Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Bü- lent Akarcalı'nın sert tepkilerine -neden olmuş. Akarcalı, de Michelis'in açıklaması üzerine verdiği demeçte, Türkiye'nin AT'ye tam üyelik başvurusuna AT Konseyi ve Komis- yonu tarafından veriien yanıtta, 1993'ten önce Avrupa Toplulu- ğu'nun hiçbir ülke ile tam üyelik görüşmesi yapmayacağını açık biçimde belirttığinı hatırlatmakta ve "Bu, Türkıye'ye karşı bir yü- kümlülüktür. Bu yükümlülüğe uyulmuyorsa ya topluluk Türkiye'ye yalan söylüyor ya da İtalyan Dışişleri Bakanı oportunıst bir tu- tum içinde" demiş. Her şeyden önce bir noktayı bir kez daha vurgulamak gerek. Türkiye'nin AT'ye tam üyeliğı salt hukuksal bir sorun değil. Bu durumda yeni oluşumlar karşısmda Avrupa kendi bütünlüğünü ve gelişimini erfelemek pahasına metinlere ya da vaatlere bağlı kalmaz, kalamaz. Boyle bir davranışı beklemek yalnızca safdil- liktir. Kaldı ki hukuksal sorunlarda bile uluslararası anlaşmalar- da değişen koşulların değişen sonuçları getirmesi demek olan Fiebus Sic Standibus kuralı, "ahde vefa" dediğimiz "Pacta Sun Servanda" kuralını zaman zaman geçersiz kılabilir. Avrupa'nın hızla gelişen koşullar karşısmda yeni oluşumunu, şu akdi durumunda hiç de kendi içinde görmek istemediği Tür- kiye'ye verilmiş bir söz yüzünden geciktırmesini beklemek ger- çekten, konuyu hiç anlamamış olmak demektir. Oportünizm ve yalancılık konusuna gelince: İnsan haklarına saygı göstereceğinı, çağdaş ölçütlere uygun bir demokrasiyi oluş- turacağını söyledikleri halde, hapishanelerınde zulüm, düşün- ce suçluları bulunan, çağdaş demokrasilerdeki düşünce ve ör- gütlenme özgürlüğünden yoksun, daha sendıkal haklan bile doğ- ru dürüst tanımamış, yargı kararı olmadan, yayın toplayıp dergi, gazete kapatan, sansür uygulayan, insanları bir yerden bir yere sürme yetkisini elinde tutan bir iktidarın temsilcileri, kime, han- gi yüzle, yalancı veya oportünist deme hakkına sahiplerdir ki? Ayıp oluyor beyler ayıp! Çamurlaşmak, politikada, hele hele dış politikada sorunları çözmek için pek akıllıca ve onurlucâ bir yöntem değildir. CUELLAR KIBRIS RAPORU\U SUNDU Garantör ülkelere 'destek'çağrm BM Genel Sekreteri Perez de Cuellar, Kıbns rüsi, ciddi vesamimi bir diyalog- raporunda, taraflara Lefkoşa'da ayrı ayrı görüşme la çözmek istiyonu" dedi. önerdiğini vurguladı. Konuşmasını "ancak bn konu- da bir sonuç elde etmekten henüz çok uzakta bulunuyoruz" diye sürdüren Mitsotakis, anlaşmaz- lıklar diyalogla çözümleninceye kadar bölgede banş ve istikrann sürebilmesi için Ege'de ve Yuna- nistan'ın Türkiye ile olan sınırla- rında güç dengesinin korunması gerektiğini savundu. Yunanistan hükümetinin sa- . . ımzalamak uzere yeniden bir ara- ya gelebilmeleri için "garantör ülkelerden" yardım istedi. Cuel- lar, 1988 ağustosundan beri yapı- lan görüşmelerde böyle bir met- nin ortaya çıkabilmesi açısından yeterli gelişme sağlandığı kanısın- da oiduğunu kaydederek Türkiye NEW YORK (Cumhuriyet) — Birleşmiş Müleüer Genel Sekreteri Perez de Cuellar, uzun süredir beklenen Kıbns raporunu BM Güvenlik Konseyi'ne sundu. Cu- ellar, raporda, bütün gelişmelere rağmen devam eden çözümsüzlü- ğün yarattığı hayal kınklığını vur- guladı ve Kıbnslı liderlerin en azından bir anlaşma taslak planı vunma alanındaki başlıca gayesi- nin Yunan Silahlı Kuvvetleri'nin modernizasyonu olduğunu da kaydeden Mitsotakis, ülkesinin daha modern, manevra kabiliye- ti daha yüksek ve daha az aske- rin bulunacağı bir orduya ihtiyaç duyduğunu belirtti. Keşmirlde nükleer savaş tehlikesi EDİP EMİL ÖYMEN LONDRA — Pakistan üe Hindistan'ın aralannda çıkabilecek bir savaşta nükleer ve kimyasal silah kullanına olasıüğı bulun- duğu, bu nedenle "uygiın" teçhizat sipari- şi verdikleri bildiriliyor. iki ülke arasında- ki ilişki, özellikle geçen mayıs ayından bu yana Keşmir sorunu nedeniyle gerginliği- ni koruyor. Ingiliz basınında ve savunma konularında uzman Mane's Dtfence Weekly' dergisinde iki ülkenin nükleer ya da kimyasal bir savaş olasılıgına karşı In- giliz ve Fransız askeri teçhizatı alma yan- şına girdikleri belirtiliyor. Keşmir sorunu nedeniyle iki ülke arasında daha önce de 1948, 1965 ve 1971'de savaş çıkmıştı. Hin- distan'ın ocak ayında Keşmir eyaletinde Müslüman aynlıkçılara karşı harekete geç- mesinden bu yana olaylarda ölenlerin sa- yısı SîCCyi buldu. Pakistan'ın Keşmir hal- kına selfdeterminasyon hakkı verilmesi is- temini Hindistan reddetti. lngütere"de Aldershot'ta her yıl haziran ayında düzenlenen büyük askeri teçhizat fuarına bu yıl Pakistan ve Hindistan'ın "fazla ilgi gösterdiği ve geçen yılkine göre 4 kat büyük bir heyetle geldikleri" savun- ma yetküileri tarafından açıklandı. Fuar- da kısaca NBC olarak bilinen nükleer, bi- yolojik ve kimyasal saldından korunma sağlayan giysi ve teçhizatla ilgilendikleri, özellikle Pakistan yetkililerinin zehirli ga- za karşı dünyada en iyi korunmayı sağla- yan "S-101 tipi maskeye ilgi gösterdikleri be- lirtiliyor. Aynı şekilde Fransa'da Satory'deki ge- merkezi olabiliyor. Her iki fuarda da yet- kililer, ülkelerin herhangi bir sipariş verip vermediğı hakkında açıklama yapmadı. Gizlilik perdesine rağmen 'Jane's Defen- ce Weekly' dergisinden savunma uzmanı Paul Beaver, "Her iki ülke de kesinlikle alışverişe çıkmıştı. Pakistan ve Hindistan son 5 yıldır askeri teçhizata gitgide fazla para yatınyor, ama son birkaç ayda bu iyke tngiltere'de yayımlanan Jane's Defence Weekly dergisi, Pakistan ile Hindistan'ın, aralannda çıkabilecek bir savaşta nükleer silah kuüanma olasılığı bulunduğunu, iki ülkenin son aylarda İngiliz ve Fransız askeri teçhizatı alma yanşına girdiklerini öne sürdü. leneksel askeri fuarda da iki ülke temsilci- lerinin özellikle yeralti sığınaklarıyla ilgi- lendikleri açıklandı. Fransa ve Kanada or- dularında halen kullanılan bu sığınaklar, tren vagonlan gibi kendine yeterli modü- ler üniteler halinde yerin altında kurulu- yor. Her ünite bir hafta süreyle 100 asker banndırabiliyor. Acil durumlarda yerin al- tında hastane, komuta ya da haberleşme arttı" dedi. İki ülke arasındaki gerginiikte Batı Al- manya'nın da rolünün olduğu görülüyor. 1977'den beri Batı Almanya'daki çeşitli fir- malann nükleer silah yapımında kullanı- labilecek türden tesis ve parçalan Pakis- tan'a sattığı, başka Alman fırmalannın da 1982'den bu yana Hindistan'ın nükleer si- lah yeteneğini geliştiren ihracat yaptıSı bil- diriliyor. Batı Almanya hükümeti, Nükle- er Silahlann Yayümasını önleme Anlaşma- sı'na aykın davranan firmalardan sadece ikisi aleyhinde ancak bu yıl dava açtı. Hindistan'ın emekliye aynlan Kara Kuv- vetleri Komutanı General Vishvmnath Sharma'nın, "Saldırgan ve tehditkâr bir komşu ülkenin, nükleer silahı olduğu tak- dirde Hindistan'ın da nükleer silaha ihti- yacı olacağını' söylemesi tüm bu gelişme- lerin ışığında Batılı savunma uzmanlan ta- rafından *anlamh' bulundu. General Shar- ma, Hindistan Radyosu'ndan da yayımla- nan konuşmasında, "Olası bir düşman ül- kenin nükleer silahı olmasına, aynı silaha sahip olmakla yanıt verilir. Böyle bir yete- neğiniz yoksa düşmanlannızın bu tür si- lahlanna karşı duramazsınız" dedi. Geliş- meyi Cumhuriyet'e yorumlayan bir savun- ma urmanı, "Her iki ülke, teknik bakım- dan nükleer silah yapabilecek durumda. Durum, Küba bunalımı kadar önemlidir. İki süper güç arasında nükleer savaş tehli- kesi kalkarken, aynı tehlike şimdi Keşmir yüzünden Güney Asya'da belirdi. Bu elbet- te kaçınılmaz bir durum değil. Ancak bir savaş çıkarsa her iki taraf da digerinin nük- leer silah kullanacağını farzeder" dedi. ve Yunanistan'dan destek bekle- diğini ifade etti. Genel Sekreter, aynca Kıbnslı iki taraftan karşı- lıklı güvenin oluşması amacıyla açıklamalarda bulunmalannı iste- di. Güvenlik Konseyi'nin önömüa- deki hafta içinde göruşecegi rapc- ra göre Cueîlar bundan sonra şun- ları yapacak: — Önce taraflara anlaşma baş- lıklarını sunacak. Cuellar, mart ayında başarısızlığa uğrayan gö- rüşmelerde taraflara böyle bir me- tin sunmuştu. Türk tarafı bu met- ne cevaben başhklann "Kıbns Türk Toplumu" yerine "Kıbns Türk Halkı" ifadesiyle yazıldığı bir metin önerisi getirmişti. — Bir sayfalık bir metin olan anlaşma başlıklannın kabulunden sonra, 649 sayılı Güvenlik Kon- seyi karanna dayanarak anlaşma taşlağını sunacak. Cuellar, anlaş- ma taslağıra 1989 temmuzunda ilk kez resmen taraflara iletmişti. Denktaş, taslağı kabul etmeyece- ğini bildirmişti. — Bu aşamada taraflan zirve- ye çağıracak, zirvede taraflar baş- lıklar ve taslak üzerinde anlaştık- lanru açıklayacaklar, bütünlüklü anlaşmanm hazırlanması amacıy- la müzakerelere başlayacaklar. — Bütün bunlann gerçekleşti- rilmesinde garantörler ve Güven- lik Konseyi üyeleri, taraflan ikna yönünde katkıda bulunacaklar. Raporun 20. paragrafında Cu- ellar, "iki liderin bir an önce bir plan üzerinde anlaşmak için be- nimle bir araya gdmeleri ve bü- tünlüklü bir anlaşma üzerinde müzakerelere başlamalan son de- rece önemlidir. Ancak, son görüş- memizin yarattıgı hayal kınkligın- dan sonra, böyle bir loplanbnın istenen sonuçlan vereceği öncelik- le garanti edilmelidir. Bu neden- le zeminJn hazaianması için taraf- lara Lefkoşa'da ayn ayn tartçma önerisinde bulundum" diyerek planını açıkladı.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear