Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
28 HAZİRAN 1990 • • • • HABERLERİN DEVAMI CUMHURİYET/19
BURSA HÎPODROMU'NDAN FİKRET DAĞUOĞLU
Our Song ve Su
daha şanslı
1. AYAK: Bulduğu formunu
muhafaza eden Su, bu yanşında
başanlı koşacaktır. Mustafabey
ve Baba 1 sert rakipleridir. Ça-
Lışmalan iyi olmasına rağmen,
netice alamayan Eray 1, sürpriz-
de.
2. AYAK: Bu yarış için itina ile
hazırlanan Our Song, en şanslı
isimdir. Bu haftaki pist çalışma-
lanada göz dolduran Pedrosa ve
Vivaldi'yi rakip olarak görüyo-
ruz. Yanşın sürpriz ismi ağır ki-
losuna rağmen, Prensigör'dür.
3. AYAK: Son idman ve fonn
durumu gözönüne ahndığında,
başta Alberk diyoruz. Gönül 2 ve
Asb 3 daha sonra düşünülebiür.
Çargah'ı sürprizde öneriyoruz.
4. AYAK: Formunu bulan Ba-
hir, bu yanşta daha başanlı ko-
şacaktır. Atom'un da başanlı
olacağma inanryonız. Acaba ve
Çakarina'yı sürprizde öneriyo-
ruz.
5. AYAK: tstanbul'dan çok
formda gelen Mesudiyegüzeli,
buldugu rnusait kilosunu iyi de-
ğerlendirecek ve neticeye gide-
cektir. Yine çarşamba sabahı
yapmış olduğu 600/29.5 R sprin-
tinde göz dolduran Sonbatur ve
tzmir'de hazırlanan Akkor, sert
rakip olabilirler.
6. AYAK: Formumm zirvesinde-
ki Silver ve bu yanşta daha ba-
şanlı koşmasmı beklediğimiz
Müge S, arasındaki sıkı mücade-
le, yanşın birincisini belirleyecek-
tir. Yanşta şans verdiğimiz diğer
aüar Karaşimşek ve Serap 25'tiı.
TAHMİNLER
1. KOŞU: F: 4 Ebcah, PP. 6 Sah-
ralı, P: 5 Leyla 456, S: 2 Koç 2.
2. KOŞU: F: 2 Pardon, PP. 7
Ahsen, P: 4 Mevsim, S: 1 Daba-
dabadü.
3. KOŞU: F: 3 Su, PP. 2, Mus-
tafabey, P: 4 Baba 1, S: 5 Eray
1.
4. KOŞU: F: 6 Our Song, PP: 3
Petrosa, P: 2 Vivaldi, S: 1 Pren-
sigör.
5. KOŞU: F: 4 Alberk, PP: 6
Gönül, P: 3 Aslı, S: 5 Çargah.
6. KOŞU: F: 3 Bahir, PP: 11
Atom, P: 9 Acaba, S: 1 Çakari-
na.
7. KOŞU: F: 16 Mesudiyegüze-
ii, PP: 1 Sonbatur, P: 11 Akkor
P: 7 Selcan, S: 5 Cenk 2.
8. KOŞU: F: Silver, PP: 3 Müge
5, P: 2 Karaşimşek, S: 12 Serap
25.
OTORİTELERİN GÖRÜŞLERİ
F. Dağhoğlu
K. Aky«r
Orhan özau
Nalp Yılmaz
3-5
12-3-24
5-3-8
6-9-3
9-3-6
6-3-2
34-6
6-3-12
9-4-3
3-11
3-5-9
5-9-7
7-5-11
6-1-11
16
16
4-2-12
4-12
MJLLJ
dJ
gH
S
1ıl
L
1 "
4
5'
Bireyi ıınutan düzenin çöküşü
CUNEYT ARCAYUREK yazıyor
(Baştarafı 1. Sayfada)
zi az biraz düşünmesini belki
sağlayabileceğimizi düşlüyorum.
Çankaya'da daha 2 yıl tutun-
mak için son çıkışını Hodri Mey-
dan'a sürdüğü gece, sanki cum-
huriyet tarihini, Atatürk'ün altın
çağını hakkını vererek okumuş
gibi, 'Meclis tutanaklarında her
dönemde hayat pahalılığından
söz edildiğini' scylüyordu. Enf-
lasyon yeni bir olgu değil deme-
ye getiriyordu.
4 yılda 10 liradan bine. Para-
nın 100 misli mangııiaştığı hiçbir
dönemde yaşanmadı. Fiyatlann
artışı her dönemde yaşamsal bir
gerçek, bir sosyal sızlanmaydı.
Fakat hiçbir dönemde tükettiği ile
kazandığı arasındaki derin uçu-
rum ortadireğin sırtına bugünkü
gibi binmemişti. Eğer zahmet bu-
yurup taıih kitaplannı kanştınrsa,
Osmanlı döneminde İstanbul'da
kimiterinin, yaşanır ülke diye Ce-
zayir'e, Fas'a, Tunus'a göç etme-
ye niyetlendiğini görebilirdi. Oy-
sa o dönemlerde bir liraya bir ayı-
nı yaşayabiliyordu insanlar. Özel-
likle demokrasiye girdiğimizden
beri gelen iktidarlar döneminde
yalan ve genel deyimiyle namus-
suzluk, namuslular aleyhine bu
kadar gelişmemişti.
Bugün ülkede sadece gelir da-
ğılımında alt sıralara düşen mil-
yonlar, ANAP'tan ve TÛ'den kur-
tulma savaşı vermiyor. Fethiye,
ülkenin gelir açısından birçoktli-
ni kat kat aşan bir ilçe. Varlık açı-
diği gibi refahın getirdiği olgular-
la kendinden geçmiş olsaydı, pa-
ranın bolca gezdiği Fethiye'de
belediye seçimlerini SHP kazan-
maz, DYP ikinci parti konumunu
hâlâ koruyamazdı. Ne var ki 26
Mart'tan önce ANAP'tan yaka sil-
ken Fethiye varlıklısı 0 günkü de-
ğer hükümlerini bugün de değiş-
tirmemişti. Yoksulu ise TÖ'nün
nurlu ufuklarına, ANAP vaatleri-
ne dün olduğu gibi bugün de diş
gıcırdatıyor.
Bu arada devletin tepe nokta-
larındaki efendimiz, demiryolcu-
luğun komünist rejimlere özgü
bir uygulama olduğundan başlı-
yor, işgücünün karşılığını tam
alamayanlann yani işçinin 3-5
misli daha fazla ücret isteğine
karşı çıkıyor. Elinden gelse grev-
leri de anayasadan da yasalar-
dan da silecek.
Hodri Meydan'daki Tö'nün si-
yasal sözleri gündemde ağırlık
kazandt. Oysa satır aralarına öy-
lesine irdelemeler sıkıştırdı ki, o
konuşma metnini dikkatle ince-
lemek gerekiyor. Örneğin, hayat
pahalılığının bütçe açıklarından
dün de bugün de kaynaklandığı-
nı öoe sürüyor. Bırakalım 7 yılı bir
yana, 1989 ve 90 bütçesi, zat-ı
devletlileri sayesinde en az 20
trilyon açığa gebe. Bütçeyi delik
deşik eden, kendisi ve iktidarı'
Şimdi çıkmış pahalılığa bütçe
açığını neden gösteriyor. Hem
kadı hem de savcı.
Şu sıralar memur, temmuz
(Baştarafı 1. Sayfada)
yüriiyen gençlere saldıran, saldır-
tılan çember sakallılan hatırlıyo-
rum. Onlara göz yuman önemli
kişüeri, işadamlannı hatırlıyorum.
Moskova'nın bir zamanlar biz-
ler için ve milyonlarca insan için
ne büyük bir inancı, belki de ef-
saneyi terasil ettiğini düşünüyo-
rum.
Havaalanından hemen hiçbir
bürokratik engellemeye ugrama-
dan çıkıp bizi bekleyen minibüse
bindiğimizde ilk öğrendiğimiz şey
Marlboro'nun Sovyetler'deki sihir-
li gücü oluyor. Katı bir tavırla mi-
nibüs şoförümüze ceza kesmek is-
teyen trafik polisi bir paket Marl-
boro'yu görünce yumuşuyor.
Artık Moskova yolundayız.
Caddelerin genişliği, ağaçların ve
parkların bolluğu heraen dikkati
çekiyor. Kentin içine doğru girer-
ken çok sözü edilen mal kuyruk-
lanna rastlıyoruz, fakat bu öyle
çok dikkati çekecek bir durum de-
ğü. Ama o ne? Devasa bir rneyda-
nı çepeçevre kuşatan, uzunluğu
herhalde kilometrenin üzerinde
bir kuyruk. Evet yanılmadınız,
Batı basırunda çok sözü edilen Mc
Donalds kuyruğu bu. Belki de
binlerce insan, başka bir âlemden
gelen, o âdeta sihirli hamburgeri
yemek için neredeyse saatlerce
beklemeyi göze almış, bekliyor.
Öyle anlaşıbyor ki Batı'nın tü-
ketim toplumlanndan gelen her
şeye burada âdeta sihirli bir nite-
lik atfediliyor, insanlar bir paket
zamm. bekliyor. TÖ'nÛn Maliye^ ^arlboro için bir "Big Mac"
deki gölgesi, bir kahve içimi söy-
leşılerde. Güya memura yüzde
300 zam vermeyi istiyormuş,
ama bütçe açtğı bunu gerçekleş-
tirmesinı engslliyormuş. Bu, bir
hamburgeri için çok şey verrneye
razı olabiliyor.
Dökülen mallar
Moskova'nın Galleriası sayılan
zincir. Maliye'den başlıyor Çan- deva&a GUM mağazasını gezdiği-
kaya'ya kadar uzanıyor. Aynı ha-
va, aynı demagoji, aldatmaca bir-
birini pekiştirerek uzayıp gidiyor.
Fikir, düşünce ve uygulama
alanında hiç kimseye böyle bir
çiftlik nasip olmadı. Türkiye adı-
nı taşıyan bu çittlikte 40 yıllık kan
koca arasında özlem şarkılan
TV'den yansıyor. Biri Kapadok-
ya'da; öteki Azerilerin, Türkiye^
den ister iktidarda ister muhale-
fette hangi yetkili gitse esirgeme-
dikleri dostluk ve sevgi halesini
kendine sömürüyor.
On'lar bin liralık madeni lirala-
ra dönüşüyor. Bu gidişle darısı 5
binlerin, 10 binlerin, 50 binlerin
başına. Memur da bekleyedur-
sun, işçi de fazla zam istemek
durumundan ne zaman çıkarıla-
cağını hesaplasın.
Gün gelir, bir köşeye sıkışmış
kutudan 10 liradan başlayarak 50
binlik madeni liralara kadar hep-
sini çıkanr bir dizi halinde önü-
müze koyarız. 10 yilda hayatımı-
zın nasıl mangıra dönüştüğünü
çoluk çocuğumuza TÖ kanıtlarıy-
la belgeleriz.
Ötesi düşl
nizde bunun nedenini biraz daha
iyi anlayabiliyorsunuz. Üstü cam-
la kaplı bu büyük pasaj da Mos-
kova'nın pek çok binası gibi gör-
kemli bir yapı aslında, ama deyiş
yerindeyse 'dökülüyorî Üst katla-
n âdeta terk edilmiş vaziyette.
Türkuaz iş gömlekleriyle satıcı
kızlar bu terk edilmiş katlarda çe-
ne çalarken aşağı katlarda birbi-
rinin içine geçmiş kuyruklar uza-
yıp gidiyor.
Pasajda yer alan heraen her
dükkânın önünde irili ufaklı kuy-
ruklar oluşmuş bu cumartesi sa-
bahı. Moskova'yı bilenler, iş gün-
lerinde de işten kaytaran Mosko-
valılann bu pasajı doldurduğunu
belirtiyorlar. Uzuıı kuyruklar, ara-
nan malı satan dükkânlann önün-
den başlayıp pasajın merdivenle-
rine dogru tırmanıyor. Hangi kuy-
ruğun nerede bittiğini kestirmek
pek kolay değil.
Kuyruklann başladığı noktada
ne satılıyor acaba diye başınızı
uzatıp baktığınızda ise bir başka
hayrete düşüyorsunuz. Moskova-
lı kadınlann kuyrukta bekleyerek
satın almaya çalıştıkları kumaşla-
ra, basmalara şöyle bir göz auyo-
Özellikle domatesten ilceye giren
milyarlann haddi hesabı yok. Bu-
radaki banka şubeleri ile sarraf-
ların keyiflerinden yanlarına va-
nlmıyor. Şayet ülke, TÖ'nün çiz-
OLAYLARIN
Kurucumuz Yunus Nadi'yi anıyoruz
AJL\LFİJ[MİJAİVİ
GERÇEK(Baştarafı 1. Sayfada)
olduğu gibi- şikâyet ve eleştiri
hep olrnuştur; ama, cumhuriyet
tarihinde yaklaşık on yıl surey-
le yüzde 50-60 enflasyon yaşan-
mamıştır. Türkiye'de hiçbir ik-
tidar "emeğiucuzJatmak''poli-
tikasım -ANAP'taki gibi açtk
seçik- benimsememiştir.
On yıldan beri Türkiye'de
şimdiye kadar eşine rastlanma-
mış bir süreç yaşamyor,
Ne var ki artık bu sorunun
çözüm yöntemi de bellidir.
Eğer Batı demokrasilerinde
olduğu gibi memurlara sendikal
hakları sağlamrsa, yakınmalar
masa başmda toplu pazarlığa
dönüşebilir, çağdaş bir yöntemle
ulusal gelirin paylaşımına me-
mur kitleleri de katılır.
Uygarhk bu sorunu sendikay-
la çözmüştür; geri ülkeler daha
bu düzeye ulaşamadılar.
Neyazık ki Türkiyemizde de-
mokratik bir düzen kurulama-
dığı sürece memur yaktnacak,
feryat edecek, tartışma sürecek;
maaşlılar ezilecektir. ANAP ik-
tidarı döneminde bu sürecin en
acımasız yılları yaşanmaktadır.
• • •
(Baştarafı 1. Sayfada)
1947 döneminde gerçekleştirüen
yanşmamızın adı bu yıl Yunus
Nadi Ödülleri olarak değiştirildi.
Bu yıl 44'üncüsü düzenlenen Yu-
nus Nadi Ödülleri'nde afış "Yu-
nus Nadi ödülleri 1991" dışında
konu bütün dallarda serbestti.
2089 kişinin 9680 yapıtıyla katıl-
dığı yarışmada ödül kazananlar
bugün açıklanıyor. 1989-1990 Yu-
nus Nadi Ödülleri'nin dalları ve
seçici kurullan şöyle:
Yayımlanmış öykii: Seçi-
ci Kurul: Füsun Akatlı, Melih
Cevdet Anday, Prof. Cevat Ça-
pan, Gürol Sözen, Celal Üster.
Bu dalda yarışmaya 23 kişi 23
yapıtla katıldı, 3 adet ödül veril-
di.
Y a y m l a n m a ı n ı ş «ykiı:
Seçici Kurul: Füsun Akatlı, Me-
lih Cevdet Anday, Prof. Cevat
Çapan, Gürol Sözen, Celal Üster.
Bu dalda yarışmaya 423 kişi
423 yapıtla katıldı. Birinci ve ikin-
ci ödüller verildi, üçüncülük iki
kişi arasında paylaştırıldı.
Yayunlannuş roman: Se-
çici Kurul: Sabahattin Kudret Ak-
sal, Salâh Birsel, Konur Ertop,
Prof. Berna Moran, Hilmi Ya-
vuz.
16 kişi 16 romanla katıldı.
Ödüle değer yapıt bulunamadı.
Y'ayımlannıaauş r o n ı ı :
Seçici Kurul: Sabahattin Kudret
Aksal, Salâh Birsel, Konur Ertop,
Prof. Berna Moran, Hilmi Ya-
VUZ-
Bu dalda yanşmaya 46 kişi 46
yapıtla katıldı. Birincilik ödülü
paylaştınldı, ikincilik ve üçüncü-
lüğe değer yapıt bulunamadı.
Yayımlanınış şiir: Seçici
Kurul: Oktay Akbal, Süreyya
Berfe, Refık Durbaş, Doğan Hız-
lan, Cemal Süreya.
Bu dalda yarışmaya 43 kişi 43
yapıtla katıldı. Üç yapıta mansi-
yon verildi. ödüle değer yapıt bu-
lunamadı.
YayuBlannaasuş şllr: Se-
çici Kurul: Oktay Akbal, Sürey-
ya Berfe, Refık Durbaş, Doğan
Hızlan, Cemal Süreya.
Bu dalda yanşmaya 978 kişi
8039 şiiriyle katıldı. Ödüle değer
yapıt bulunamadı. Beş mansiyon
verildi. Ayrıca bir yapıta Cemal
Süreya Jüri özel Ödülü verildi.
Yayımlanauş roportaj:
Seçici Kurul: Prof. Aydm Aybay,
Aydm Boysan, Muzaffer tlhan
Erdost, Zeynep Oral, Ali Sirmen.
Bu dalda yanşmaya 18 kişi 18
yapıtla katıldı. Birinci ve ikinci-
lik ödülleri verildi, üçüncülük ise
iki kişi arasında bölüştürüldü.
Yayımlanmanuş r#pot •
taj: Seçici Kurul: Prof. Aydm
Aybay, Aydm Boysan, Muzaffer
tlhan Erdost, Zeynep Oral, Ali
Sirmen.
cilik, ikincilik ve üçüncülük ödül-
leri verildi.
YaviMİanMamış fotog-
raf: Seçici Kurul: Tülin Altılar,
Mehmet Bayhan, Gültekin Çiz-
gen, Paul McMillan.
Bu dalda yanşmaya 120 yarış-
macı, 312 fotoğrafla katıldı. Bi-
rincilik, ikincilik ve üçüncülük
ödülleri verildi.
Yayımlannuç karikatür:
Seçici Kurul: Turgut Çeviker, ts-
mail Gülgeç, Turhan Selçuk, Ali
Ulvi.
Bu dalda yanşmaya 31 yanş-
macı, 31 karikatürle katıldı. Bi-
rincilik, ikincilik ve üçüncülük
ödülleri verildi.
Yayımlanmaauş kartka-
(iir: Seçici Kurul: Turgut Çevi-
ker, tsmail Gülgeç, Turhan Sel-
çuk, Ali Ulvi.
Bu dalda yanşmaya 119 yanş-
macı, 448 karikatürle katıldı. Bi-
rincilik, ikincilik ve üçüncülük
ödülleri verildi.
I z u n metrajlı film: Seçici
Kurul: Lütfı Akad, Atillâ Dorsay,
rum, artık Mahmutpaşa'da bile
rastlayamayacağınız kalitede şey-
ler. Konfeksiyon ürünlerine bakı-
yorum, Türkiye'de belki 20-30 yıl
önce tutturulan kalitede şeyler gibi
görünüyor. Kırtasiye ürünleri ka-
ba ve önemsiz. Daha tenha olan
bir dükkânda bir Mozart plağı
dikkatimi çekiyor, ikili ve üçlü pi-
yano konçenolannın yeni bir kay-
dı ama kapağı o kadar berbat ki
insan plağın kalitesi konusunda
da kuşkuya kapılıyor.
Bu tablo karşısında ister iste-
mez durup düşünüyorsunuz, uzay
teknolojisinde bu kadar ileri git-
miş, temel bilimlerde bunca yol al-
mış bir ülkede imalat sanayii tek-
nolojisi nasıl bu kadar geri kalrmş
olabilir diye. Eğitimin böylesine
yaygın olduğu bir ülkede insanlar
nasıl böylesine düşük kalitede
mallar için kuyrukta bekleyebilir
ve Batı'dan gelen en basit bir ma-
la bile böyle nirnet bulmuş gibi
saldırabilir diye.
Moskovalüarın Batı'dakilere
benzer mağazalan yok ama Batı-
da benzerine pek rastlayamayaca-
ğınız 'yeraltı saraylan' var. Mos-
kova'nın merkezindeki metro is-
tasyonlannın her biri âdeta bir sa-
rayın resepsiyon salonu ya da bir
müzenin giriş holü gibi. Devasa
kolonlar, süslü tavanlar ve lamba-
lar, devrim destanını anlatan hey-
keller ve tablolar. Ayrıca tıkır tı-
kır işleyen yüriiyen merdivenler ve
söylendiğine göre çok dakik bir
metro hizmeti.
Moskova'da şöyle bir kent tu-
ru yaptığınızda toplum için birçok
şeyin düşünülmüş olduğunu düşü-
nüyorsunuz. Büyük parklar ve ye-
şilh'kler, muazzam bir üniversite
kompleksi, rehberimiz Tanya'nın
ifadesiyle "Dünyanın en büyük
açık yüzme havuzu" Karşıda il-
ginç bir bina, Moskova Sirki'nin
sürekli gösteri binasıymış. Biraz
ötede başka bir ilginç bina, tepe-
sinde mavi 'mutluluk kuşu'yla ço-
cuk operası binasıymış. Daha
ufakça bir binanın gene çocuklar
için 'hayvan tiyatrosu' olduğunu
öğreniyoruz. Ünlü Bolşoy'un
önünden geçip gidiyoruz, biraz
ileride gene devasa bir bina, bu da
'gençlik sarayı' imiş. Devasa bina-
ların en görkemlilerinden biri ta-
bii KGB binası, ama onu toplu-
mun yararı düşünülerek yapılmış
binalar arasında saymak pek ko-
lay değil.
Bütün bunlan, inanılmaz dere-
cede geri kalmış tüketim mallan
sektörüyle yan yana görünce doğ-
rusu biraz şaşmyor insan ve bu çe-
lişkiyi açıklama ihtiyacını duyu-
yor. Sovyetler'de 'toplum' düşünü-
lerek çok şey yapılmış ama toplu-
mun 'birey'lerden oluştuğu galiba
unutulmuş. Kamu mallan 'public
goods' diye ekonomi literatürüne
geçen mal ve hizmetlerin gelişti-
rilmesine önem verilmiş, ama 'özel
mallar'ın iiretimi tamamen göz ar-
dı edilmiş. 'Birey'in zevkleri, ter-
cihieri, istekleri öyiesine göz ardı
Bu dalda yanşmaya 74 yarış-
macı, 74 senaryo ile katıldı. Birin-
cilik ve ikincilik ödülleri verildi,
üçüncülük iki senaryo arasında
paylaştırıldı.
Yayiınlanmış s*syal bi-
linler: Seçici Kurul: Prof. Tok-
tamısAteş, Prof. Taner Berksoy,
Korel Göymen, Gencay Şaylan,
Prof. Zafer Toprak.
Bu dalda yarışmaya 20 kişi 20
yapıtla katıldı. Birincilik, ikinci-
lik ve üçüncülük ödülleri verildi.
YayiMİanmanuş sosyal
biltıaler: Seçici Kurul: Prof.
Toktamış Ateş, Prof. Taner Berk-
soy, Korel Göymen, Gencay Şay-
lan, Prof. Zafer Toprak.
Bu dalda yanşmaya 70 kişi 70
yapıtla katıldı. Birincilik ve ikin-
cilik ödülleri verildi, üçüncülük
ödülü iki kişi arasında paylaştırıl-
dı.
Kurul: Lütf Aka, Atiâ o y ,
Bu dalda yanşmaya 46 kişi 46 şera
fettin Gür, İsmet Kurtuluş,
yapıtla katıldı. Birincilik, ikinci- Türkân Şoray.
lik ve üçüncülük ödülleri ikişer ki-
şi arasında bölüştürüldü.
Afis: Seçici Kurul: Yurdaer
Altıntaş, Bülent Erkmen, Mengü
Ertel, Sadık Karamustafa, Tan
Oral.
Bu dalda yarışmaya 26 yarış-
macı, 34 afişle katıldı. Birincilik,
ikincilik ve üçüncülük ödülleri ve-
rildi. ,
Yayımlannuş fetograf:
Seçici Kurul: Tülin Altılar, Meh-
met Bayhan, Gültekin Çizgen,
Paul McMillan.
Bu dalda yanşmaya 15 yarış-
macı 15 fotoğrafla katıldı. Birin-
Bu dalda yanşmaya 2 yanşmacı
2 fılmle katıldı. Birincilik ve ikin-
cilik ödülleri verildi.
Kısa metrajlı film: Seçici
Kurul: Süha Ann, Doç. Dr. Dur-
sun Gökdağ, Mehmet Güreli,
Onat Kutlar.
Bu dalda yanşmaya 22 yanş-
macı, 22 fılmle katıldı, ödüle de-
ğer yapıt bulunamadı. Seçici Ku-
rul, iki filmi mansiyona layık eör-
dü.
l'znn metrajlı film se-
Türk
(Baştarafı 20. Sayfada)
ceğiz Türk dünyasını?ÖzgürTürk
devleüeri yaratarak, bu insanın
hakkıdır.
— Türkiye'nin bu meseleye ba-
kışını nasıl buluyorsunuz?
ELÇİBEY — Türkiye'nin bakı-
şı iyidir. Bugün Türk halkı Ana-
dolu Türkü, Azeri Türkünü duy-
du ve anladı. Bir zamanlar bu ka-
pılar bağlatılmış, bu meseleler ko-
nuşulmamış. Yakut Türkleri, Kır-
gız Türklerine bakar. Kırgrz
Türkü, Özbek Türküne bakar.
Azerbaycan Türkü de Anadolu
Türklerine bakar. Anadolu Türkü
de batıya bakıyor. Yani batıya
naryosa: Seçici Kurul: Tarık doğru dönülmüş. Ama Türk gü-
Akan, Mecit Koper, Ziya Öztan, neşe, yani doğuya dönünce kaza-
Memduh Ün, Kadri Yurdatap. nıyor.
edilmiş, öyiesine bastınlmış ki so-
nunda ortaya inanılmaz gerilikte
bir imalat sanayii, çağdışı kalmış
bir tüketim mallan sanayii çıkmış.
'Eşitlik' ne getirmiş?
'Eşitlik' ilkesi öne çıkartılarak
'toplum' için yapılanlar acaba
amacına varmış mı Sovyetler'de?
Eldeki rakamlar bu soruya
'evet' diye yanıt vermenin pek ko-
lay olmadığını gösteriyor. Sovyet-
ler Birliği'nde resmi *yoksulluk
sının' 78 nıble. Bu, pek bir anlam
taşımayan resmi kurdan yaklaşık
130 dolarhk, hemen her yerde ge-
çerli olan 'piyasa kuru'ndan ise
yaklaşık 5 dolarhk bir aylığa te-
kabül ediyor ve Sovyetler'de 43
milyon kişinin gelirinin bu sımnn
altında kaldığı tahmin ediliyor.
'Yoksulluk sının', Batılı uzmanla-
rın daha gerçekçi buldugu 125
ruble düzeyine yükseltildiginde bu
sırunn altında kalanlaruı sayısı da
131 milyona çıkıyor, yani 285 mil-
yonluk nüfusun >1izde 45'i yoksul-
luk çizgisinin altında bir gelire
mahkûm görünüyor. Ortalama
emekli maaşının 84 ruble olduğu
arumsandığında emeklilerin duru-
munun ne olduğu da anlaşılabili-
yor.
Gelir dağıhmıyla ilgili bulgula-
rını 20 milyon tirajlı haftalık Ar-
gumeati i Fakti dergisinde açıkla-
yan Alexander Zaiebenko adlı uz-
manın ortaya koyduğu veriler de
Sovyetler Birliği'nde gelir dağılı-
mırun son derece adaletsiz oldu-
ğunu gösteriyor.
Zaichenko'nun bulgulanna göre
Sovyetler'de gelir piramidinin te-
pesinde nüfusun yüzde 2.3'ünü
oluşturan yaklaşık 650 bin kişi
oturuyor. Bunlardan yalnızca üç-
te birini, gelirini yasal yoldan el-
de eden ve sıradan bir Sovyet va-
tandaşının hiçbir zaman sahip
olamayacağı olanaklardan yarar-
lanan yüksek bürokratlar, diplo-
matlar, ünlü sanatçılar, bilim
adamlan ve sporcular oluşturu-
yor. Zenginlerin çoğunluğunu ise
merkezden planlanan ekonominin
yarattığı boşluklardan ve kıthklar-
dan yararlanarak zenginleşen ka-
raborsa ağaları ve mafya patrou-
ları meydana getiriyor. Bunlara
'kooperatif zenginleri'ni de ekle-
mek gerekiyor.
Bu 'zengin' kesimin altında, Ba-
tı ölçülerine göre 'orta sınıP sayı-
labilecek olan kesim, nüfusun
yüzde 11.2'sini oluşturuyor. Geri-
ye kalan yüzde 86.5'i ise Batı öl-
çülerine göre 'yoksul' saymak ge-
rekiyor.
Yıllar yıh 'eşitlik' sloganlanyla
ve 'süper güç" olma çabalanyla ge-
linen nokta bu işte. Karaborsamn,
kara ekonominin büyük boyutla-
ra ulaştığı kaotik bir ekonomi.
Geçerlüiğini tamaraen yiürmiş bir
para birimi. Âdeta keyfi olarak
saptanan gelirler ve fıyatlar. Bu-
nun sonucunda ortaya çıkan kıt-
lıklar ve kuyruklar. Çok kötü bir
gelir dagıhmı.
Ve bu ortamda yülardır inandı-
nldığı 'gerçek'lerle dünyanın ger-
çekleri arasındaki farklan görme-
ye başladıkça yeni arayışlann içi-
ne girmeye yönelen Sovyet insam,
kendini keşfeden aşamasındaki
'birey:
Onun durumunu ve olası geliş-
meleri yannki yazımda ele alma-
ya çalışacağım.
YAR1N: Ya biirokrasi
ya reforat
GOZLEM
UGUR MUMCU
(Baştarafı 1. Sayfada)
geni yatıyor.
12 Eylül'den sonra izlenen siyasetin şu özellikleri var; sa-
yalım mı? Sayalım:
Biiiir:
Ekonominin militarizasyonu...
İkiiiii:
Dinin politizasyonu....
Üüüüüç:
Halkın depolitizasyonu...
"Ekonominin militarizasyonu" ne demek?
Kapitalist ekonominin askeri rejimler eliyle dünya kapi-
talizmi ile bütünleştirilmesi demek.. 12 Eylül'de olan bu.
"Dinin politizasyonu" da din ve dince kutsal kavramlann
siyasal iktidarca kullanılması anlamına geliyor.
"Halkın depolitizasyonu" da halkın siyaset ile ilgisini ke-
sip ilginin başka alanlara çekilmesi demektir.
Tarikatların ve diğer dinci odakların siyasal partilerdeki
etkinlikleri hiç yeni değil... 12 Eylül öncesinde 'Nurcular"
ve'Süleymancılar'ın Demirel'in AP'si çevresinde toplandık-
ları biliniyordu.
Bugün Nurcular, yine Demirel'i destekliyoriar, Süleyman-
cılar jse 'zemine' ve 'zamana' uyarak ANAP'a destek olu-
yorlar. Bu bakımdan Nurcular, Süleymancılara göre daha
tutarlılar.
Hiç olmazsa siyasal anlamda 'Süleymancılıkta' yani Sü-
leyman Demirel'i desteklemekte kararlılar. Daha önce Sü-
leyman Demirel'in partisinde örgütlenen Süleymancılar, 12
Eylül'den sonra "dinsel Süteymancılık"\a ısrar edip, "siya-
sal Süleymancılık"Xan caydılar!
Bu dinsel örgütün başı kim?
Kemal Kaçar!
Kemal Kaçar, soyadına uygun biçimde, DYP'den kaçıp
ANAP'a koşmuş, ne var bunda?
Şimdi Esat Coşan coşmuş, "Nakşibendi Partisi" kuracak-
mış.
Kurmaz; kuramaz.
Ne Coşan böyle bir parti kurar ne de Nakşi cemaati ve
ANAP ileri gelenleri Coşan'a böyle bir parti kurdururlar.
Nakşibendiler, ANAP ile iktidara geldiler. Şimdi işin kc-
layını bırakıp niçin 'marjinal parti' olma yolunu seçsinler?
Erbakan Hoca gibi hapse mapse girsinler.
Yok, yok; hiç inandırıcı değil...
Günümüzün moda Atatürkçü (!) anlayışı şudur:
Müslümanın iç ve dış sermaye çevreleri ile bütünleşen-
lerine topuk selamı verip Müslümanın garibanına, yoksu-
luna kimsesizine laiklik çalımı atmak.
Nakşiler için bundan rahat ortam var mı? Var mı ki parti
kursunlar!
Parti değil, Allah'ın izniyle şirket kurarlar, şirket!
Ozal, treni kaçırıyor
(Baştarafı 20. Sayfada)
nağını sağlayabilir. Ama bu işbir-
liğinin Fransızlara da çeşitli ola-
naklar sağlayacağı su götürmez.
Türkiye'de, Türkiye Devlet De-
miryolları Genel Müdürlüğü
(TCDD) demiryollarının moder-
nizasyonuna tstanbul-Ankara ara-
sından başlanması düşünûlüyor.
TCDD, tstanbul-Ankara demir-
yolunun modernizasyonu için üç
aşamalı bir plan hazırladı. Planın
birinci aşaması olan yolun kalite-
sinin arttınlması ve elektrifikasyo-
nu halen tamamlanmakta. tstan-
buFdan Bilecik'e kadar ve Anka-
ra'dan da Polatlı'ya kadar olan de-
miryolunda "ray kaynağı" çalış-
maları ve elektriklendirme çalış-
maları tamamlanmış durumda.
"Ray kaynagı", rayların birbirle-
rine hiçbir boşluk olmadan birleş-
tirilmesi anlamına geliyor ve bu
yolculuk sırasındaki sarsıntıyı bü-
yük ölçüde azaltıyor, sürati arttı-
nyor.
TCDD'nin planırun ikinci aşa-
ması ise halen 440 kilometre uzun-
luğunda olan tstanbul-Ankara
arasını mümkün olduğunca kısalt-
mak. Yolun kısaltılabilmesi için
sert virajlann birçoğunun bazı kü-
çük tüneller ya da inşaatlarla düz
î Köşk'e saray özeni
(Baştarafı 1. Sayfada)
leneksel resepsiyonların verilece-
gi mekânlar, güven mektuplannın
sunulacağı bölümler, genel sekre-
terlik, yaverlikler ve diğer çalışma
birimleri bulunacak.
Üç kattan oluşan cumhurbaş-
kanlığı hizmet binasının kapladı-
ğı alan 2500 metre kare.
Öğrenildiğine göre Gençer ve
Aytöre'nin projesinin özü; var
olan Pembe Köşkü ezmeyecek,
ancak Türkiye Cumhuriyeti dev-
letini temsil edebilecek nitelikte
bir yapının ortaya çıkanlması yö-
nünde; ilgililer, yeni binanın köş-
kün hiçbir noktasından görülme-
diğini belirtiyorlar.
Yeni bina için yakıştırılan
"saray" sözcüpne de ilgililer ka-
tıhnıyorlar, burasının hizmet bi-
nası olduğunu bildirerek "Bina-
mız son derece mütevazı bir ya-
pıdır" diyorlar.
Kaba inşaatı tamamlanan yapı-
nın içinin Türk sanatçüan tarafın-
dan bezenmesi önerisi yetkililer-
ce uygun bulundu
Mimarlar Orhan Gençer, Mus-
tafa Aytöre, sanatçı Devrim Er-
bil ve Rahmi Aksungur ile Bayın-
dırlık Bakanlığı yetkililerinden
oluşan komisyon 19 ünlü sanat-
çıyı davet etme kararı aldı, yeni
köşkteki ahşap oyma, vitray, du-
var resmi ve rölyefler ile duvar-
lan kaplayacak halıları işleyecek
sanatçûann büyük bölümü İstan-
bullu. Sanatçıların yapacaklan iş-
ler şöyle:
Cumhurbaşkanlığı makam
odası kapısıyla kabul salonu ka-
pısı: Prof. Tamer Başoğlu, Cum-
hurbaşkanlığı ana giriş kapısr.
Prof. Ali Teoman Germaner, re-
sepsiyon salonu kapısı: Doç. Dr.
Meriç Hızal, alt şeref salonu pen-
cereleri: Cihat Aral, genel sekre-
terlik penceresinin vitrayı: Prof.
Mustafa Plevneli, üst şeref salo-
nu duvarının halıyla kaplanrnası:
Prof. Devrim Erbil, Doç. Zekai
Ormancı, resepsiyon salonu mer-
yol haline getirilmesi gerekiyor.
lstanbul-Ankara yolunun en prob-
lemli bölümü Arifıye-Eskişehir
arası. Burada ciddi bir yokuş çı-
kıldığı için virajlar yolun eğimini
daha yavaş bir şekiîde arttırmayı
amaçlıyordu. Çoğu zaman
TCDD'nin ekspres trenleri (Fatih,
Mavi) Bilecik rampasını bir
"rampör" yani katarın arkasına
ikinci bir lokomotif alarak çıkı-
yorlar. Yolun virajlannın ahnmas
ve elektrifikasyonun tamamlau-
ması durumunda daha güçlü dek-
trikli lokomotiflerle halen en hızlı
7 saatte alınan tstanbul-Ankara
arası 5 saate kadar düşürülebile- -
cek. Virajlar bir yandan mümkün
olduğunca azaltıhrken, know-
how'ı satın alınacak yeni bir esnek. _
vagon tipiyle virajlarda hız keme^
den önüne geçilmesine de çalı-
şılacak.
TCDD'nin üçüncü büyük pro-
jesi ise hızlı tren. Yapımına 70*U
yıllann sonunda başlanan, ancak
halen yanm durumda kalan "Ajaf
Tüneü" de bu projenin içinde dü-
şünülüyor. TCDD, tstanbul-
Ankara arasında hızlı tren çalış-
tırmayı düşündüğünü, bu alanda
faaliyetleri bilinen firmalara bil-»
dirdi. Firmalar, TCDD'ye rapor-
lar ve fizibilite hesaplan yaptılar.
TCDD, tstanbul-Ankara hızlı tre-
nini "Yap-tîlet-Devret" modeliy-
le yaptırmak istiyor. Yapımı üst-
lenecek olan şirket, isterse Ayaj
tüneline de kaldığı yerden devam
edebilecek. Ayaş tüneli, tstanbul-
Ankara mesafesini yan yanya kı-
saltıyor, ancak bu mesafenin
önemli bir bölümü yer altında.
Hem Avrupa hem de Türkiyc,
Türkiye'nin "Avrııpa süper trea
agı" içinde olmasını istiyor. Süper .
trenler konusunda birden fazla
standart bulunduğu için (tek ray-
lı sistemler, yay kalınlığı ve geniş-
liği farklı olan sistemler), kurula-
cak Avrupa süper tren ağının ay- .
nı standartta olması gerekiyor ve •
Avrupa'ya bu ağı kuracak olan •
firmayı da ağın kuruluş karan ve- ,
rildiği zamanki yaygınlığı belirle-
diveninin duvar rölyefi: Yardını- yecek. Yani lstanbul - Ankara hızh
cı Doç. Ferit Özşen, genel sekre- trenini küçük bir zararla da olsa
terlik giriş rölyefi: Yardımcı Doç
Namık Denizhan, genel sekreter-
lik bölümü galeri duvarlannın se-
ramiği: Birinci kat Prof. Sadi Di-
ren, ikinci kat Atilla Çolakb,
üçüncü kat Bingül Başanr, resep-
siyon salonu duvar resmi: Ergi
yapmayı kabul edecek olan fırma,
aslında Avrupa çapında yapılacak
olan ihalede bir puan daha kaza-
nacak, çünkü yaygınlığı artmış
olacak.
Hızlı trenin tstanbul-Ankara
arasında çalışması durumunda
tn»n - Adnan Çoker, kafeterya Haydarpaşa'dan Ankara Gan'na
duvar resmi: Devrim Erbil • Tn- gitmek 2 saatten az bir zaman ala-
Uçaklaran Erol, yemekhane duvar res-
mı: Adnan Turani - Neşet Gürol,
kütüphane duvar resmi: Halil Ak-
yüz.
cak. Uçakla havaalanına gidiş-
geliş saatleri de hesaplandığında
tren, Ankara'ya uçaktan daha hızlı
ulaşmış olacak.
*tpaket Sanaalana
Böylece şimdi.-
Sana daha ucuz
4 paket X 950 TLV Fiyat ,
1 paket BEDAVA
5 paket
1 paket &t*a'nın size maliyeti =
3800 TL
OTL
3800 TL
760TL Tüm bakkallarda