Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER // HAZİRAN 1990
Büyük Sermaye
Denıokrasiye Alışmadıkça...
Türkiye'nin büyük sermaye kesiminin önde gelenlerinin fiyat
artışlarıyla ilgili gerçekten çok yumuşak sayıîabilecek bir eleştiri
karşısındaki tepkileri, ülkemizde demokrasinin işlerlik kazanması
açısından gerçekten kaygı vericidir. Büyük sermaye kesimleri, tüm
öbüf toplum kesimleri gibi, eleştiriye açık olabilmelidir...
Prof. Dr. YAKUP KEPENEK
Ülkemizde, geçenlerde çok ilginç bir tartışma ya-
şandı. E>evlet tstatistik Enstitüsü'nün (DtE) Baş-
karu Prof. Dr. Orhan Güvenen'in fiyat artışlarıy-
la ilgili bir açıklaması, bir kısım işadamlarının çok
yofun tepkisine neden oldu. O ölçüde ki, Prof. Gü-
venen'in "Fiyat artışları üzerinde gelirlerini ken-
disi belirleyebilen, gelirini enflasyona göre ayarla-
yabilen..." kesimin etkileri bulunduğundan söz et-
mesi karşısında özel sermayenin önde gelen sozcü-
leri büyıik bir alınganlık sergiledi. Başkan'ın söz-
leri "özel sektöre dil uzatmak" olarak nitelendi-
rildi ve "ayıp" sayıldı. Hiç bir biçimde ilişki ku-
rulamayacağının bilinmesine karşın Güvenen
"Deniz Gezmiş'te kalmış" sayıldı (Milliyet, 6 Mayıs
1990). Yazıda, konunun nesnel ölçüler içinde irde-
lenmesine çalışacağım.
Pusula Ve...
Bilindiği gıbi piyasa koşullarının egemen olduğu
ekonomik yapılarda fiyatlar gerçek yol gosterici sa-
yılır. Bu yargı özellikle 1980 sonrasında Ülkemiz-
de uygulanmakta olan ekonomi politikası için ge-
çerlidir. Fiyatlann yol göstericiliği, toplumun tum
kesimleri için geçerli olmakla birlikte, bunun işa-
damlan için çok özel ve kendine özgti niteliği bu-
lunduğu da yadsınamaz. özel sermaye sahipleri,
doğru yol göstericileri olmazsa ya da fiyatlar ger-
çekçi olarak saptanmazsa, pusulasız gemi örneği,
geleceklerini göremez. Ekonomiye ilişkin kararla-
nnı sağlıklı bir biçimde oluşturamaz. Uretim, sa-
tış, stok ve yeni yatırım kararları yarüış olur ve bu
durum yalnız kendileri için değil, tüm toplum için
olumsuz ve zararlı sonuçlar verir. DİE, son yıllar-
da uygulamaya koyduğu yeni yöntemlerle, özellikle
doğru fiyat verileri oluşturma yönünde olumlu ge-
lişmeler sağlamaktadır. Gerçekte, Prof. Guvenen,
kendi bilim dalında uluslararası üne sahiptir ve Ens-
titü'nün başında bulunması, yalnız bu kurum için
değil, toplumumuz için de bir şanstır. Çünkü Türki-
ye'nin ekonomik ve toplumsal yapısıyla ilgilenen-
ler, doğru veriler elde edememenin sıkıntısını çe-
kiyor. Kaldı ki, surekli olarak var olan bu eksik-
lik, 1980 sonrası hükümetlerinin tutumuyla çok da-
ha önemli boyutlara ulaşıyor.
Hükümet, 1985 sonrasında Sosyal Sigortalar Ku-
rumu'nun (SSK), sigortalı işçilerin ücretleriyle il-
gili verilerin yayımlanmasını yasaklamıştır. Bugün
ülkemizde, ücretlerin gelişımiyle ilgili olarak sağ-
lıklı sayısal veri sağlama olanağı bulunmuyor. Bu-
nun gibi, DtE, 1984 sonrası için hayvan stoku ile
ilgili sayıları yayımlamıyor. Ek olarak, dışsatım
ürünleri fiyat dizini/dış-alım ürünleri fiyat dizini
oranlan da aynı biçimde yayımlanmıyor. Ilginçtir,
'12 Eylül-ANAP' döneminde toplumun ses çıka-
rabilen tek kesimi olan iş çevreleri tüm bu sayıları
sakiama girişimleri karşısında kayıtsız kaiabiliyor.
Son on yıl boyunca, işsiziikle ilgili verilerin de
tutarsız, uyumsuz ve bilinmezlik içinde olduğu be-
lirtilmdidir. lşsizlik gibi çok önemli bir konuda,
Türkiye gerçek sayısal verilerden yoksundur. Her-
hangi bir ilçenin yıllık yağışlı gun sayısını sapta-
yan ve yayımlayan kamu istatislik birimleri, neden-
se bırakalım kırsal kesimi bir yana büyük kentler-
de bile, kaç kişinin işsiz olduğunu, bunların kaçı-
nın, örneğin lise mezunu olduğunu saptama gere-
ği bile duymuyor. Oysa iş bulma, toplumsal yapı-
nın varlık nedenidir ve iş isteyen bireylerine yete-
neklerine uygun iş bulamayan bir toplumsal yapırun
sağlıklı olduğu öne surülemez. Demokrasinin ge-
çerli olduğu hangi ülke gösterilebiler ki, işsizlik so-
rununa, gerçekçi verileri saptamayacak kadar ka-
yıtsız kalabilsin?
Demokrasi Olacaksa...
Bu noktalar önemli olmakla birlikte, üzerindedu-
rulması gerekli temel konu, değişik toplum kesim-
lerinin eleştiriye açık olmasıdır. Ülkemizde de de-
mokrasinin yerleşmesi açısından, büyük sermaye
çevrelerinin eleştiriye açık olabilmeleri yaşamsal-
dır. Büyuk sermaye çevreleri çok iyi bilirler ki, de-
mokratik ortamlarda, tüm öbür toplum kesimleri
gibi iş çevreleri de gerektiğinde eleştirilebilir. De-
mokrasinin işlerlik kazandığı ülkelerde özel serma-
yenin eleştirilmesi çok sıradan bir olaydır. Demok-
rasilerde büyük sermayenin nasıl eleştirildiği üze-
rinde bir kısım örnekler yeterli olacaktır. ABD, In-
giltere ya da Fransa'da tüketicilere niteliksiz ve pa-
halı ürün satan fîrmaların bu ürunleri satın alın-
maz, bu yönde tuketici birlikleri çok duyarlı çalış-
malar yürütür. Toplumsal tepki bununla da
kalmaz, örneğin Guney Afrika'nın ırkçı hükümeti
ile iş yapan firmaların ürünleri boykot edilir. Son
yıllarda çevreyi kirleten işletmelerin urunlerinin sa-
tın alınmaması da yaygın biçimde gorülüyor. Bu
tür toplumsal tepkiler yalnızca büyuk sermayeye
yönelik olmayabiliyor. Geçenlerde Çernobil kaza-
sının yıldönuınunde Ukrayna'da yapılan bir gös-
teride "Çernobil suçlulan yargılansın" pankartı
okunuyordu. Türkiye halkı bir yıl boyunca radyas-
yonlu çayı 'zararsız' diye içtikten sonra, Çay-Kur
elindeki 50 bin tondan fazla radyasyonlu çayı ne
yapacağını düşünüyor. Doğu Alman haikının de-
mokratikleşme sürecinde yaptığı ilk işlerden biri,
sivil polisin merkezindeki belgajeri açığa çıkarmak
ve yakmak oldu.
Dünyada bu gelişmeler olurken, Türkiye'nin bü-
yuk sermaye kesiminin önde gelenlerinin fiyat ar-
tışlarıyla ilgili gerçekten çok yumuşak sayıîabile-
cek bir eleştiri karşısmdaki tepkileri, ülkemizde de-
mokrasinin işlerlik kazanması açısından gerçekten
kaygı vericidir. Büyuk sermaye kesimleri, tüm öbür
toplum kesimleri gibi eleştiriye açık olabilmelidir.
Eleştiriye açık olma, gerçekte, demokrasi için bir
önkoşuldur; uygun deyimiyle birinci basamaktır.
Eleştiri ve karşı eleştirilerin düzeyinin yükseltilmesi,
demokratikleşme sürecinin ikinci basamağını oluş-
turur. Değişik toplum birimlerinin kendi çıkarla-
rıyla toplumsal çıkarın uyumu ve sağlıklı gelişimi
yalnız ve ancak bu yaklaşımla olanaklıdır.
Doğrusu, demokrasinin işlerlik kazandığı top-
lumsal yapılarda tartışılmaz ya da "tabu" sayılan
konu, kavram ve toplumsal kesim olabileceğini du-
şünmek bile demokrasi kavramıyla bağdasmaz. De-
rece derece içine girilen tartışmazhk ve gizlilik, de-
mokrasinin yokluğunun da düzeyini belirler. Türki-
ye'nin büyuk sermaye kesimleri kendilerini eleşti-
ri üstü gördüklerinde, örneğin devletin gelir ve gi-
derlerinin kullanımmda, verdikleri vergilerin ne öl-
çüde askeri harcamalara, ne ölçude de sağlık ve eği-
tim giderlerine aynldığı gibi konularda söz söyleme
hakkını nasıl kullanacaklardır?
Sonuç
Demokrasi "tabu" tanımaz; demokraside tartış-
ma dışı olabilecek tek nokta halkın özgür istenci-
nin belirieyiciliğidir. Bu nedenle, gücü olanın, bu
gucün kaynağı ister sermaye olsun, ister silah ol-
sun, kendini tanışmazlık zırhının içine alması, top-
lumsal yapıyı hastalıklı kılar, giderek çökmesine yol
açar. Hiç bir toplum kesimi, kendisini eleştiri dışı
görmemelidir.
Türkiye'nin demokratikleşmesi sürecinde, tartı-
şılmaz alanların çokluğu dikkat çekicidir. Toplum
tartışmasız konuların çokluğundan doğan ikili du-
rumları surekli yaşıyor. Böyle olunca da, toplum-
sal sorunlarm tartışıiması ve bunlara sağlıklı çö-
zümler uretümesi, yerini çok sığ, yapay ve anlam-
sız bir tartışma ortamına bırakıyor. Toplum, yal-
nızca seks ve sporun serbestçe tartışılabildiği bir or-
tama sürukleniyor. Oysa bu sürecin uzun dönem-
de, kendilerini tartışma üstü görenlerin bile işine
yaramadığı bilinen bir gerçektir.
EVET/HAYIR
OKTAYAKBAL
Sanata, Kültüre İlgi...
SHP'li belediyelerin küttürtoplantıları,sanat şenlikleri düzen-
lemelerinı eleştirenler çıkıyor. Neymiş, belediyeye mi düşermiş
böyle işler! Onlar çöp, su, kanalizasyon vb. işlerle ilgilenmeli imiş-
ler! Bir belediyenin sanat ve kültür alanlarında çalışmalar yap-
ması, öteki alanlarda etkin olmasına engel mi?
Gün geçmiyor ki Anadolu'da ya da Trakya'da bir belediyeden
çağrı gelmesin. Yetişmek olası değil hepsine. Hem vakrt yok hem
de bunca yere gidip gelmek gücü... Ama ben bütün kültür şen-
liklerini ilgiyle izliyorum. Gidebiirsem sevinç duyuyorum. Yöre
haikının ilgısini, yazariara, sanat-
çılara sevgısini görerek...
2 hazıranda Salihli'de şair dos-
tum Salâh Birsel ile ilgili birtop-
lantı yapıldı. Belediye Başkanı
Zafer Keskıner ile sanat tarihçi-
si dostum Şadan Gökovalı'nın
yıllardır başanyla sürdürdükleri
'Şiir İkindilerı' bu yıl Salâh Bir-
sel'e ayrılmıştı. Ben de çağrılıy-
dım. Ne yazık ki çok istediğim
halde türlü nedenlerle Salihli'ye
gidemedim.
Önümüzdeki yıldan itibaren
'Salıhli Şıir İkindilerı' uluslarara-
sı bir nitelik kazanacak. Başkan
Keskiner Salihli'de çıkan 'iz' der-
gisinde bu konuda şu bitgileri ve-
riyor:
"Bir aksilik çıkmazsa 'Güz 90'
uluslararası şıir ikındilerimizin il-
kini oluşturacak. Bundan böyle
yılda ya bir tek uluslararası ya da
biri ulusal, biri ilk uluslararası ol-
mak üzere iki "ikindi" düzenle-
yebıleceğız."
Ülkemizin sanat ve küttür de-
ğerlerini uluslararası düzeye cı-
kartmak, tanıtmak, sevdirmek en
başta devlete düşer. Ama TRT
başta olmak üzere ANAP etkisi
altındaki devlet örgütlerinde sa-
nata, kültüre gerçek anlamını ve
değerini vermek eğilimi yok. Ne
kadar yeteneksiz kişi varsa onlar
el üstünde tutuluyor! TVI'de iz-
ledığimiz sanatla, yazınla ilgili
programların ilkelliğı gözler
önünde!
Değerli yazar Nedim Gürsel
1
den bir mektup aldım. Şöyle ya-
zıyor:
"Fransa'da her yıl iki kez 'Les
Belles Etrangeres' adıyla bir ya-
bancı ülkenin edebiyatı tanrtılıyor.
Örneğin bu yıl Yunan ve Avust-
ralya edebiyatlan tanıtıldı. Bir dizi
etkinlik çerçevesinde yapılan bu
tanıtımı Fransa Kültür Bakanlığı
ile söz konusu yabancı ülkenin
kültür bakanlığı ikili ilişkiler çer-
çevesinde düzenliyorlar. Basın
ve televizyonun da katıldığı, cn
kadar yabancı yazarın davet edil-
drğı, artık kurumlaşmış, oldukça
önemli bir etkinlik "Les Belles Et-
rangeres"... Kültür Bakanı Zey-
bek, Kanunı sergısınin açılışı için
Paris'e geldiğinde Türk edebiya-
tının Fransa'da tamtılması yönün-
de neler yapılabıleceğini sormuş.
Büyükelçimiz Pulat Tacer'le bir-
likte bu toplantının 1992'de Türk
edebiyatına ayrılmasını Fransa
Kültür Bakanı Jack Lang'a öne-
rebileceğini söylemiştim. Fransa
Kültür Bakanlığı bu öneriyi kabul
etmiş. Ne var ki bizimkileri, yani
kültür bakanhğındaki ilgili kişileri
biraz harekete geçırmek gereki-
yor. Çünkü konuyla pek ilgilen-
miyorlarmış."
Gürsel, eöebiyatımızın Fran-
sa'da tamtılması için bu toplan-
tının önemli bir fırsat olacağını,
bu etkinlik gerçekleşirse birkaç
Türk yazannın daha Fransızca-
ya çevrilmesinin kolaylaşacağını
yazıyor. Türk edebıyatıyla ılgile-
nen yayıncılar bulunduğunu,
ama bunu sağlamak için "Les
Belles Etrangeres "e katılma ta-
rihinın en kısa zamanda saptan-
ması gerektiğinı yazıyor.
Denecek ki 'Böyle bir toplan-
tıya ANAP'ın kültür bakanı ya da
bakanlığı hangi yazarlan gönde-
rir, hangi yapıtların çevrılmesinı
önerir?'. Kendi anlayışına yakın
olanları, yazınımızın en önemsiz
kişiterini elbet! Solcu, muhalif,
zararlı saydığı değerlerimızi na-
sıl olsa dışlar! O zaman da
ANAP'ın kendinden saydığı kişi-
leri "işte Türk yazını" diye orta-
(Arkası 19. Sayfada)
'MJSTRALIAMSUSINLİSSCOLL 1
SIONEY PERTft CANBERRA MEIBOURNE «0EUI0E
AVUSTRALYA DA INGILIZCE
GENEL İNGİLİZCE-TURİZM-BİLGİSAYAR-YÖNETICIÜK KURSLARI
AVUSTRALYA-AMERIKA-INGILTERE UNIVERSlTELERINE KESIN
GIRIŞ
EĞITIMINIZ SURESINCE PART TIME ÇALIŞMA OLANAĞI
TEK A Ş (1) 362 39 59 - (1) 362 40 96
BAĞDAT CAD NO 510/6 BOSTANCI-ISTANBUL
ANKARA IRTI8AT BUROSU (4) 230 07 54 - (4) 230 06 87
IZMIR IRTIBAT BUROSU (51) 316724
F A K S I M I L E
Servis Güvencemizle
Bilar Bilgi Araçları Ticaret A.Ş.
Istanbul Tel: 91
11 175 38 00 (6 Hal)
Ankara Tel . 9(4ı 11? 85 60 |4 Hal)
CUM0HURIVEP7E/V
OKURLARA.
OKAYGONENSIN
Stres...
G azetecilik mesleğine özgü bir hastalık denilince,
artık genellikle stres üstünde birleşiliyor. Elbette
çağdaş yaşam ya da içinde bulunulan toplum ve ülke
koşullan nedeniyle gazetecilik mesleğinin ötesinde bir
yaygınlığı var stresin. Ama hangi ülkede ve genel
koşullar içinde oluharsa olsunlar, bütün dünya
gazetecilerinin ortak illeti durumunda. Niçinleri oldukça
basit: Uzun saatler alan, yoğun konsantrasyon
gerektiren bir çalışma tarzı; normal insanlardan farklı
bir zaman kavramı ve "yetişme" kaygısıyla yaşamak;
bunların sonucu aile ve çevre ilişkilerinde uyumsuzluğa
düşmek vb. Geçen yıl ABD'nin Philadelphia kentinde
toplanan Araştırmacı Muhabir ve Gazeteciler Ulusal
Konferansı bir oturumunu bu konuya ayırmış. .
Konuşmacılann vardıkları sonuçlar yine aynı, yakınma
konuları farksız: Fark etmeden işkolik olmak, aile
yaşamının yok olması, çevreyle ilişkilerin en alt düzeye
inmesi. Bu arada saptadıklan bir başka durum da
stresin en üst düzeyine ulaşıp bıkkınlık ve her şeyi terk
etme noktasına ulaşan ve mesleği bırakan çok sayıda
gazetecinin de bir süre sonra yeniden "yuvaya
dönmesi"... Bir televizyoncu bu yaşamı şöyle özetliyor:
"Gazeteciler gördüğüm en sabit fikirli insanlar. Haftada
7 gün ve günde 24 saat yaptıklan iş hakkında
konuşuyorlar." Vö onlann en yakınlarındaki insanlar?
Le Monde'un kurucusu ve 25 yıllık yöneticisi Hubert
Beuve-Marfnin eşinin hem üzüntü hem gururia sık sık
şöyle dediğini yakınları aktarıyor: "Benim kocam yok,
çocuklarımın babalan yok, ama Le Monde'un bir
yöneticisi var.."
•k
2000'li yıllarda gazeteler ne olacak? Teknolopk
gelişmeler, televizyonun atılımı, daha az okuyan, daha
az zamanı olan yeni kuşaklar... Dünyanın her yanında
yazılı basının geleceği bu kavramlar ve kaygılar
çevresinde tartışılmaya daha da devam edecek.
Amehkan Associated Press Ajansı'nın yazı işleri
müdürleri birliği, yine bu soruları tartışmak üzere geniş
bir araştırma yaptırtmış. Sonuç hem çok iyi hem çok
kötü... Yani bir bölüm gazeteci ve araştırmacı 2000'li
yıllarda yazılı basının geleceğini çıkışsız görürken
iyimser ve farklı görüşler de araştırmada yer alıypr.
NBC televizyonundan John Chancellor'un görüşü
aktarmaya değer: "Yazılı basın, güçlü haber ve bilgiyi
iletmek için en iyi yoldur. Gazeteler bugünkü yapılannı
korurlarsa gelecekleri parlak olacaktır. Televizyona
benzemek çözüm değiidir. Renkli ve cafcaflı sayfalar
da çözüm değiidir. Başarının yolu, okuyucunun neyi
(Arkası 19. Sayfada)
Türkiye'de ilk kez ...Töbank'tan
HESAP: l.-I
HESAP T nedir?
Tasarruflarımz, çekleriniz
özel kredileriniz, kredi
kartlannız için ayrı hesaplara
artık gerek yok!
TÖBANK, ayrı ayrı izlemek
zorunda olduğunuz tüm bu
işlemleri şimdi Tek Hesap'ta
çözüyor... Türkiye'de yepyeni
bir uygulama başlatıyor:
HESAP T size ister nakit,
ister çek, ister kredi kartı
ödemeleriniz için "özel kredi"
sağlıyor. Hesabınıza yatırdığınız
paralar kullandığınız krediden
hemen düşülüyor. Nakit
sıkıntısı çekmiyor, yüksek
faiz yüküne ginniyorsunuz.
Her an hazır kredi...
Artık, "bankada yeterli para
var mı" diye sürekli hesap
y apmayacaksınız!
Varsın ihtiyacınız,
tasarruflannızdan
fazla olsun. TÖBANK
HESAP T ile 5 milyondan
15 milyona kadar nakit
çekme imkânı sağlıyor.
İhtiyacınız olan parayı
istediğiniz zaman çeker,
istediğiniz süreyle kullanırsınız.
Tasarruf hesabmızdan
para çekercesine, rahatca...
Her an karşıhğı hazır çek! ...Ve tam aradığınız kredi kartı!
Çeklerinizi yazarken "hesabımda
yeterli bakiye var mı" derdinden
kurtuluyorsunuz!
Bir başka hesabınızda para
varken, hatta o bankada
krediniz olduğujıalde
belki üç-beş yüzbin, belki
birkaç milyon lira için,
"yeterli bakiye yoktur" *
gerekçesiyle çekleriniz
dönmüyor.
TÖBANK, HESAP T ile
çeklerinizin karşılıksız kalan
miktarım anında ödüyor.
TÖBANK - VISA ile yapacağınız
tüm harcamaların tutan, yine
HESAP T kapsamında sizin adınıza
düzenli olarak ödeniyor.
Yeterli paranız varsa hesabınızdan,
yoksa kredinizden.
TÖBANK'a gelin, siz de "hesabını bilenler" arasına katılın.
Tüm ihtiyaçlarınızı Tek Hesap'la karşılayın!
Hesabını bilenlere özel 4? Töbank'aözgü
TOBANK