23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 18 MA YIS 1990 Atom Fûrîkçileri Arasındaki Taıırı Tarftsması MELİH CEVDET ANDAY 1932 NobeJ Fızık Ödulu'nu kazanan, belirsızlik ılkesının açıkJayıcısı Alman fıakçı Werner Heısen berg, dzyaşam ovkusunun (Parça ve Butun Çev Ayşe Atalay Duzlem Yayınları) bır bölutnunde şöy- le anlatıyor "Solvay Konferansı dolayısıyla Bruksel'de bır otelde geçırdığımız akşamların bınnde, araJarında Wolfgang Paulı ve benım de bulunduğum, kong- reye katılan bırkaç genç katılımcıyla bırlıkte saJonda oturuyorduk Bıraz sonra Paul Dırac da bıze katıl- dı Bın şu soruyu ortaya attı 'Eınsteın, tann hak- kında o kadar çok konuşuyor kı bunun ne gıbı bır anlamı olmalı9 Eınsteın gıbı bır doğa bılımcının dınsel gelenekie bu kadar sıkı bır ba| ıçınde olma- sı kavranılmaz bır şey* "Buna, 'Eınsteın değıl de belkı Max Planck böyledır' dıye yanıt venldı" 'Planck'ın dınle doğa b'lımı arasındakı ılışkıye an göruşlerı var O bu göruşlerınde, her ıkısı ara- sında hıçbır çelışkı olmadığım ve dınle doğa bılı- mının bırbırıyle bağdaştınlabıleceğını savunuyor' "Bunun uzerıne bana Planck'ın bu konuda gö- ruşlerırun ne olduğu ve ne duşunduğum soruldu Ben de bırkaç kez Planck'la genel konular uzerıne değıl de daha çok fizık konusunda sohbet etmış- tım Ama onun çeşıtlı arkadaşları Planck hakkın- da bana bır şeyler anlatmıjlardı " 'Zannedıyorum' dıye yanıtladım, 'Planck ıçın dın ve doğa bılımı, kendısının söyledığıne göre ger- çeğın tamamıyla farklı alanları ıle ılgılı olduğu ıçın bırbırlerıyle bağdaştırılabüır Doğa bılımı objektıf maddı dunyadan söz eder Bıze bu objektıf dunya hakkında doğru bıldırımlerde bulunma ve onun bağlamlarını anlama görevını venr Ama dın, de- ğerlerın dunyasından söz eder Dınde, olması gere kenden, yapmamız gerekenden söz edılır Neyın ol- duğundan değıl Doğa bılımınde yanlış-doğru var- dır Dınde ıse ı>ı ve kötu, değerlı ve değersız soz konusu edılır Doğa bılımı teknık olarak amaca uy- gun davraruşın temelını tejkıl eder Dın ıse etığın temelıdır. Her ıkısı arasında XVIII vuzvıldan ben var olan çatışma dınsel ornek \e ımgelerın bılım- sel savlaı olarak yorumlanmasından doğan yanlış anlamaya dayanır ve bu da tabıı kı çok saçmadır Bu göruşte her ıkı alan bırbırınden avrı tutulur ve dünyanın objektıf ve subjektıf yanları olarak du zenlenır Doğa bılımı adeta gerçeğın objektıf yanı- nı nasıl karşılayacagımızı, onunla nasıl uyuşacağı- mızı açıklayan bır sanattır Dınsel ınanç ıse değer- ler yarattığımız, o değerlere göre yaşamımızı duzen ledığımız subjektıf bır kararın ıfadesıdır Bız bu ka rarı kural olarak aıt olduğumuz bır toplulukla uyumlıı olarak, örneğın aıleyle, halkla va da kul tür çevresıyle bırlıkte alınz. Eğıtıra, yetıştınlme tarzı ve çevre bu kararı derın bır bıçımde etkıler Ama sonuç olarak subjektıftır ve doğru-yanlış krıterıne göre değerlendınlemez. EğCT doğru anlıyorsam Max Planck bu özgurlukten yararlanarak kesın bır br- çımde Hınstıyan geleneğınde karar kıldı Insanlarla olan ılı$kılenru de kapsayan davraruşlan ve duşunce bıçımı bu geleneğın çerçevesı ıçınde gerçekleştı ve bunu yaparken de hıç kımse ona olan saygısmı yı tınnedı Böylece onda her ıkı alan, yanı dünyanın subjektıf ve objektıf yanlan bırbırınden kesın ola rak ayrıldı Ama ben bu ayrımlamadan hoşnut ol- madığımı ıtıraf etmelıyım tnsan topluluklannın su- reklı olarak bılgı ıle ınanç arasındakı bu kesın ay- rılıkla ya$ayıp yaşamayacakları konusunda şüphe lıyım" "Bu arada -o zamanlar 25'ınde olan ve hoşgöru- den hâlâ da pek hoşlanmayan- Paui Dırac yanımı- za oturdu 'Burada dın hakkında neden konuştuğumuzu bılmıyorum' dıye ıtıraz ettı 'Eğer soyledjklennızde samımı ısenız -bır doğa bılımcı olarak ovle olmak gerekır- dınde, gerçekte hjçbır savunulacak varu olmayan yanlış savların dıle getınldığı ıtıraf edılmelı Tann kavramı ınsan fan- tezısının bır urunudur Doğa guçlerının egemenlı- ğıne bızden daha fazla karşı çıkan ılkel halklar, korktukları ıçın bu guçlerı kışıselleştırdıler ve böy- lece tanrı kavramına varılmış oldu Ama doğa bağ larını ıvıce anlamış olduğumuz dunyamızda artık boyle ımgelere gereksınme duymuyoruz Her şeye kadır bır tanrmın varhğını kabul etmenın bıze her- hangı bır şekılde yardımcı olacağına aklım yatmı- yor Ama böyJe bır varsavımın neden -engeUeye- bıleceğı halde- dunvamızda adaletsızlığe ve şanssız lığa, fakırlenn zengınlerce sömurulmesıne goz yum- duğu gıbı anlamsız soruların sorulmasına yol aça- bıleceğını anhyorum Eğer çağımızda hâlâ dın oğ retılıvorsa, bunun nedenı dınsel ımgeler yoluyla ın- sanların ıkna edılmesı değıldır Bunun ardında hal- kı, sade ınsanlan avutma arzusu yatar Sessız ın- sanları somurraek de zor değıldır' "Sen boylece dının polıtık ıstısmarını vargılamış oluyorsun;' dıye ıtıraz ettım "Bu dunyada her şey ıstısmar edıldığınden konunun bu şekılde yargılan- ması doğru değıldır Sonunda ınsan topluluklan da- ıma var olacaldardır Ve bövle topluluklar ölum ve yaşam hakkında, topluluk yajamının süregeldığı bu- yuk bağlam hakkında konusulabılmesı ıçın ortak bır dıl bulmak zorundadırlar Tarıhte böyle ortak- Jaşa bır dıl arayışı sırasında gelışmış olan tınsel formlar, ınsanlar yaşamlarını yuzyıllarca bu form- lar doğrultusunda >onlendırmış olduklarına gore büytık bır ıkna gucune sahıp olmalılar Dın, senın şımdı sövledığın gıbı onemsız bır şey değıldır" "Bır sure sonra -Kopenhag'da olmahydı- Nıels Bohr'a bu konuşmamızdan söz ettım, 'Paul Dırac mantıklı bır uslupla ne ıfade edılebılırse, ondan yana çıkmış Konusulabılecek konularda, duşunce açık- ça dıle getırılmelı ve VVıttgensteın'la konuşabılmek ıçın üzerınde konuşulmaması gereken şeylerde susmalı' dedı" Burada Nıels Bohr'un, Wıttgensteın'a bağlayarak dıle getırdığı "konuşulmaması gereken şeyler" gıi- nah ya da ayıp sayılan konulara ılışkın şeyler de- ğıldır VVıttgensteın bundan, kesın olarak bıieme yeceğımız (evrerun yaratıLşı gıbı) konuları anlatmak ıster Şımdı Wolfgang Paulı'mn, Max Planck'a ve Eıns- teın'a ılışkın duşüncelenne bır göz atalım "Dınlerın ortaya çıktjğı çağlarda, bu toplumla- nn önunde duran bılgı, ılgılı dımn değerlen ve göruş açısı olan zıhmsel formla uyuşuyordu Bu zıhınsel formun topluluktakı en sade vatandaşın anlayabı- leceğı bır dılde olması ıstenıyordu Ornekler, me- seller ve ımgeler, değer ve duşunceler yoluyla as- lında ne amaçladığı konusunda belırsız bır duygu sağlıyordu Sade vatandaş eğer kendı yaşamma ılış- kın kararları toplumun yaraıtığı değerler doğrul- tusunda alırsa, zıhmsel formun toplumun sahıp ol- duğu butün bılgıye de yeteceğınden emın olmak zo rundaydı Çunku ona göre ınanç, doğru davranmak anJamını taşımıyordu Ancak daha sonra tanhsel süreç ıçınde yenı kazanılan bılgılerın eskı zıhınsel formu aşma tehdıdınde bulunmasıyla buyuk sakın- calar ortaya çıktı Bılgının ve ınancın bırbınnde ta- mamıyla avrı tutulması muhakkak kı sınırlı br su re ıçın duşunulmüş geçıcı bır çozumdur örneğın Batı kultür çevresmde dınsel ımge ve örneklenn ba- sıt halk uzennde hıçbır ıkna gucu kalmayacağı bır an gelebılır Sonra da korkarım kı gunumuze dek gelen etık yok olacak ve şımdıden duşunemeyece- ğımız korkunç olaylar başlavacak O halde man- tıksal açıdan doğru olsa da taşıdığı ınsarjcıl zıhnı- yete savgı duysam da Planck'ın felsefesınden yola çıkarak hıçbır şeye başlavamam Bu bakımdan Eıns teın'ın göruşu bana daha yakın gelıyor Tamk ola rak gösterdığı sevgılı tanrının herhangı bır şekılde doğanın değışmeyen yasalan ıle ılgısı yoktur Eıns teın, nesnelenn merkezı duzenı hakkında bır fıkre sahıptı O, bu duzenı doğa yasalarının yalınlığında hıssedıyordu Gorecelık kuramını oluşturduğu sı- rada bu valınlığı son dereceguçlu ve doğrudan ya şadığı söylenebılır Eınsteın, dınsel bır geleneğe pek az bağlıydı ve kışısel bır tann ımgesının de ona ta- mamıyla yabancı olduğunu sanıyorum Ama ona göre bıiım ve dın bırbırlerınden ayrı tutulamazlar- dı Merkezı duzen onun ıçın hem objektıf hem de subjektıf alana aıttı ve bu bana daha ıyı bır çıkış noktası olarak gdrünüyor" ARADA BIR Prof. Dr. VECİHE HATİBOĞLU Önemli Kurumların YayınlarıHerhangı bır konuda çalışan her kurum önemlıdır Ancak Ata- türk'ün Turk varlığı bakımından kutsal saydığı Turk dılıne, Türk tarıhıne hızmet vermeferı ıçın parasını bağışladığı Türk Tarıh Ku- rumu, Turk Dıl Kurumu, önemli kurumların basında gelır Ölüm- süz Ataturk uzağı gören tutumu ıle Türk tarıhı, Turk dılı gıbı Türk ulusuna can verıcı varlığını sürdurücu bu ıkı konuya, kısacık öm- runde, olanca ışı arasında, her turlü önemın üstünde bır büyük değer vermıştır 1932 yılından bu yana bu ıkı kardeş kurumun yayınları, her dönemde yararlı ve etkılı olmuş, Türk kültür yaşa- mında, eğıtımde yol gösterıcı bır görev üstlenmıştır Ne yazık kı kırm zaman, az da olsa, bu ıkı kurumun yayınları Türkçedekı genel tutuma ters düşer Eskıden ben Tûrk Tarıh Ku- rumu, Turk tarıhı bakımından çok onemlı bır ozel ad olan "Sümer" sozcüğünu, Batı tutumuna uyarak "Sumer" bıçımın- de noktasız yazar Şımdı de Türk Oıl Kurumu, yürürlükte olan Imla Kılavuzu'nda, Sümer (Sumerce) sözcuğünü, en az yüzyılı- mızın başından berı tutunmuş bıçımını bu bıçımın Türkıyedekı yaygınlığını, bu yaygınlıktan doğan alışkanlığı dıkkate almadan Sumer (Sumerce) bıçımınde noktasız yazmaktadır Sözcüğun ya- zımının değıştırılmesı okunuşunu değıştırecek, bundan böyle "Sumer değıl Sumer okunuşunu kullanacaksınız" gıbı bır ızle- ntm yaratılarak, hıç ıçın, toplumu şaşırtarak, oldukca kararlı bır duruma gelmış olan Turk yazımında gelışıgüzel değışıklıklerle öğretıcı ve oğrencıyı güç durumda bırakmak yetkısı kendılığın- den bırılerının elıne geçmış olacaktır Boyle bır yetkı ıse kolay kolay kımselere verılemez "Batı'da böyle yazılıyor savı da ge- çerh olamaz Turkçeyı yetkılıler Batıdan çok kendı toplumuna Türklere doğru oğretmek zorundadır Üstelık Sumer sözcüğu Ala- turk'ûn anıt gıbı kurduğu Sümerbank ürünlerıyle yurdun bütün kentlerıne köylerıne yayıldığından yazımının değıştırılerek oku- nuşunun da değıştırılmesıne yol açıp bundan sonra Sümer ye- rıne Sumer dıyeceksınız gıbı toplumun dılınde karışıklık, ıkılık yaratmak Türkçeye ne sağlar? Bır de Sümer sözcüğü, az kulla- nılan kenarda kalacak, unutulacak, önemsız bır sözcük de de- ğıldır Okul kıtaplarına gırmıştır Mıllı Eğıtım'de daha da önemle ele alınması gereken bır konunun adıdır Bılımsel arastırmalar gostermıştır kı Sumerler Turk asıllıdır Sümerterın yaşadığı Gü- ney Mezopotamya'da Basra yörelerınde Isa'dan önce 3000 yıl- larında Türklenn yaşamış oldukları daha öncelerı kabul edılmı- yordu Ancak aynı zamana yakın çağlarda aynı yörenın kuze- yınde yaşamış olan ve kökenlerı bılınmeyen Kasların Turk asıllı olduklarının ıspatlanmasıyla Türklenn o çağlarda o yörelerde ya- şamış oldukları kesınlıkle anlaşılrnıştır Bu bakımdan Batılı araş- tırmacıların kendı kökenlerı ıçın Sumer'de aradıkları ızlerı bula- mamış olmalan onemle dıkkate alınmalıdır Böylece Sümerle- nn kökenı sorunu çozulemeden açıkta bırakılmışlır Oysa eskı- yenı arastırmalar gostermıştır kı Sumerce butün özellıklenyle her dılden çok Türkçeye benzemekte yapısı, sözcüklerı bugunku Turkçe ıle karşılaştırılınca şaşırtıcı benzerlıklerle dolu sonuçlar elde edılmektedır Oyle kı bugunkü Türk dılının öze/lıklerını yı- tırmeden 3000 yılı aştığı görülür llk kez yazıyı bularak üç bın yıl öncesınden, ınsanlığa arma- ğan eden her bakımdan üstun Sümer uygarlığının Türk astllı ol- duğunda ısrar eden Yuce Atatürk'un ne kadar haklı olduğu bu- günkü bılım venienyle de kolayca ıspatlanmaktadır Ölümsuz Atatürk'un ılkelenne bağlı kalarak Sumerlerın, Etı- lerın Türk asıflı oldukları görüşüne katkıda bulunan bılımsel ça- lışmalarla bırlıkte "Sumer Sumerce, Etı, Etıce" gıbı onun kul- landığı sözcüklerın bıçımını değıştırmeden korumak, değerı öl- çülemez anılarını canlı tutmak, her Türkun odenemez borcudur Reçete9 Peçete! Yeşil masada "olgunlaştırılmış" bir karar ile 1 Temmuz 1989'dan itıbaren doktorlar, ancak vergi dairelerinin ıznı ıle anlaşmab bir matbaada bastırdıkları 3 nusha olan reçetelerı kullanabiliyorlar. 1 ağustostan itıbaren eczacılar, Maîiye'ye bildirimde bulunmaya başladılar. Dr. MAHMUT TOLON Olabıldığı kadar az burokrası ıle ışlerı vu- ruteceğmı söyleyen hukumetın, geçen >ıl yaz başındakı üç reçete kararı şaşırtıcı ıdı Kım duşunmuş, kımlere danışma ve ne ka dar sürede olgunlaştırma gereğını duymuşsa Resmı Gazete'de geçen mayıs ayında yayım lanan bır karar ıle 1 Hazıran 1989 tarıhınden itıbaren yenı bır uygulama, hastalar, eczacı lar, hekımler ve vergı denetçılerı arasında ıl- gmç dönem başlatacaktı Sonra kamuoyu, Malıye Bakanı ıle Sağlık Bakanı arasında ya pılan bır göruşme sonucu kararın uygulama sının bır ay sonraya ertelendığını öğrendı Yeşıl masada "olgunlaştırılmış" bır karar ıle I Temmuz 1989'dan itıbaren doktorlar, ancak vergı dairelerinin ıznı ıle anlaşmalı bır mat baada bastırdıklan 3 nusha olan recetelen kul- lanabiliyorlar I ağustostan ıtıbaren eczacılar, Mahve've bildirimde bulunmaya başladılar Gülmece açısından.. Canının sıkmadan olayı gülmecesel (mıza- hı) açıdan kısaca özetlemekte yarar var (Res- mı Gazete'ye göre doktor bu ûç nushadan ıba- ret olan reçeteyı ancak serbest \ergı makbuzu ıle bırlıkte hastaya verebılecek Bır nushası doktorda kaJacak, bır nushası ılacı satan ec zanede kalacak ve bır nushası da hastada kalacak ) Eczacı Efendım, reçetenızde yazılan dört ılaçtan sadece bır tanesı bızde mevcut a) Reçetenızın dörtte bırını cart dıye >ırtıp eczanedekı reçete dosyasına koyar b) "Jstersenız çocuğu göndenp noterden re- çetenızın tasdıklı bır fotokopısını çektıreyım" c) Hasta "O zaman ben o ılacı sızden ala- yım, öburlerım baska bır eczaneden bulayım Tabıı reçetenın eczacı nushası da o zaman ben- de kalsın Çünku hjçbır eczane bana vasal ola rak öbur uç ılacı vermeyecektır " "C" şıkkında hesap uzmanı bır dostumun belırttığı gıbı hasta bır ılacı "Şıfa" etzanesın den alacak fakat orada hıçbır belge bırakma yacaktır Öbur 3 ılaçtan bırını "Vefa" etzane sınden aldığını kabul edelım Sonunda hasta "Cefa" eczanesınde son ıkı ılacı da bulur ve reçetenın "eczane" nushasını bu eczaneye bı rakır Sonunda ıkı eczane bırer ılaç satmış ve bu belge ellermde olmadan satmış olacaktır "Cefa" eczanesının elınde ıse dört ılaçlık bır belge olacak ve sadece ıkı ılaç satmış olacak tır Tabıı "b" şıkkının uygulanması venı bır tebhğ ıle zorunlu kılınacak olursa bu burok- raıık karmaşa ortadan kalkabılır Aynı zaman da dekorasyon mağazaları hekım muayeneie- rı ve eczaneler ıçın uç nushamn bırını ko>a- cak şık dolaplar yaptırarak ış hacımlerını art- tırırlar Anlaşmalı matbaalar ıse yenı bır can Iılıic donemı yaşarlar' A>nı zamanda zaten hâ lâ ınsanlann ölumsuz olmasını sağlayamamış olan doktor ve eczacılar Resmı Gazete've abo ne olarak bu reçete genelgesının muhtemelen ardından gelecek duzeltme, gehştırme ve mu kemmelleştırme yazılarını da sıcağı sıcağına okuyabılırler Bu duşuncelenn bır kısmı gerçekleştı, bır kısmı uygulanmadı Uç reçete karan geçerlı ol- masına karşın ek burokratık yuk dışında tah- mınımce hekımlere ve Malıye'ye bır şey getır medı Yenı Malıve Bakanı'ndan çok daha pra tık ve amaca yonelık bır sıstem önenldığını ga zeteler de yazdı Hasta sağlık harcamasını ver gıden düşebılecek Basıt, sağlık olayında de netımı uygulaması kolay bır yöntem Tabıı bı raz daha genış bır boyutta da bu pratık fikrın takıbını ve uygulamasını yapmak gerek Ver- gı veren kesım hukumetın polıtıkası gereğın ce desteklenmesı gereken ozel tıp kesımı 1 Res mı tıp kesımı ıse döner sermaye adı altında benzer hızmetı çok daha özel bır şekılde ger- çekleştırıvor Ünıversıtelenn doner sermaye lerı on mılyarlarca cıro yapıyor Bır de özel ya da SSK Vakfı gıbı yan resmı vakıflar var Sağ lık olayını bır butun olarak alıp KDV kapsa mı, vergı burokrasısının basıtleştırılıp denk- leştırılmesınde buyuk fayda var Oysa Malıve Bakanlığı bıle, döner sermayelı, personel gı den, kıra gıderı olmayan "resmı tıbbı" koru yup ozel tıbbı dışlayan bır tutum ıçınde. 29 Şu bat 90 tarıhlı Resmı Gazete'de "Tedavı, resmı kuruluşlarda 4 hafta ıçınde yapılamazsa ozel kuruluşlarda yapılacaktır" denılıyor Ozel tıb- ba sevk ıçın bır suru burokrası gerek Oysa tıb- bı, ozelde de resmı kuruluşlarda da yapan aynı ulkenın vatandaşı, aynı eğıtım ve denetımden geçmış Tıbbın denetımını, desteklenecek >e- rel tabıb odalanna bırakarak resmı ve ozel tıb- bın denetımını yaptıktan sonra tıbbı ve "oze le sevk" burokrasısının kaldmlması ya da azal tılması o kadar da zor değıl Sadece ıstek so- runu Eğer hep adı geçen "serbest seçım ve ser best rekabet" tıpta uvgulanırsa bundan hem azalan ve ferahlayan burokrası hem de vatan das faydalanır Kıra, personel gıderlerı ve ver gısız döner sermaye mekanızması ıle çok "ozel" bır konuma sahıp "resmı" tıp ıle "özel" tıp mevzuat açısından da denkleştırılırse dev- let, "şu aletı ıhaieyle şoyle mı alayım vs" gıbı ışlerden sıynlıp polıtık seçenek ve denetım gıbı gorevlenne daha rahat bır şekılde yönelebılır Bır kararname ıle sevk ışlemı basıtleştırılebı lır "Isteyen, ıstedığı yerde şu ya da bu tıbbı hızmetten faydalanabılır Devletın resmı ku ruluşlarında bu hızmete şu kadar ucret beçıl- mıştır Başka bır verde muavene, tetkık, teda- vı olduğunu ya da gozluk aldığını, dışlennı yaptırdığını belgelendırene bu ucret odenır, eğer arada bır fark var ıse bunu da hasta ken- dısı oder" gıbı Bu son derece cıddı kararın eleştırısını ya parken gulunç vönlerı on plana çıkarmaktan kasıt, belkı de hekımlerarası yapılan sohbet lerdekı atmosfen yansıtabılme çabası Tabıb odaları uç reçete karanna gereklı tepkılen za ten bır yıl önce gosterdıler Öneriler Teknık olarak da karar hakkında bır ıkı cumle vazmakta yarar var 2219 sayılı Hususı Hastaneler Yasası'nın 26 maddesı gereğınce, ıkamet, lase ve hastanentn göreviı hekımlerı- • nın ucretı, alınan gunluk ucret ıçerısındedır Avnı yasanın 14 maddesı gereğı ellı yataktan daha az yatağa sahıp olan hastaneler eczane kurma olanağından yoksundur Böjle açık bır kanun var ıken ve uygulamada, dolayısı ıle vı- zıtesı >apılan hastanede vatan hastalara has- tane eczanesınden ılaç temın edılemezse gere ken ılaçların tumunu bulundurabılen bır va da bırkaç eczaneden temını gerekmektedır Bu rada hastanenm gorevlı hekımı bırçok hasta ıçın bır reçete vazar ya da ozel muayenehane- lerı olan hekımlerın vızıtelerınde yazdığı ılaç- ları da bu reçeteye dahıl eder Ozel sağlık ku- ruluşlarında yazılan reçetelerı bır ucret tahsı- lının kanıtı olarak gormek mumkun olamaz Hekımın ozel muavenehanesınde bakılan hasta ıçın de her reçete bır ucret tahsıhnın ka- nıtı olarak gorulemez Hekım, verdığı ılacın etkısmı bır sure sonra değerlendırmek ıçın has- tayı tekrar gormek ısterse genellıkle bır ucret talep etmez Bu sure ve takıp vakanın ılgınç- lığıne, daha evveikı yapılan mudahaleler var ıse bunlann nıtelığıne gore değışebılır Eğer re çete bır malı kıstas olarak alınmak ıstenıyor sa ve recete ıle vızıte ucretı arasında bır bağ- lantı kurulmak ıstenırse bır reçete 3-4 muaye ne ucretım ıçerebıleceğı gıbı, 4-5 reçete de bır vızıte ucretını ıçerebılen bır ışlevdır Bu ışle vın sapmalannı, standartlarını ve ıstatıstık yo rum olasılıklarını avrıca değerlendırmek ge- rekır Uç reçete kararı bır burokratık hata ıdı Hatalar olabılır Devletı vucelten, hata oldu ğunu anlavınca duzeltmektır Uç reçete kara n kaldırılmalıdır KIZILTOPRAK ANILARI VE PENDİK Nezih H. Neyzı Haset Akademı Gençlık Acar Elıf Bılgı Eren ve Say kıtabevlennde arayınız PEVA Beyoğlu, Imam Sk No t ISTANBUL GASTROENTEROLOG Prof. Dr. MEHMET ALTIN Endoskopı Ultrasonografı Baharıye Caddesı 22/2 Kadıkov/ISTANBUL Tel: 346 96 96 İARCELİK Arçelik Klimo ekonomik klimadır. Doho çok iş yapar, daha az elektrik kullanır. Yüksek randımanlıdır. (Arçelik Klimanın her modeli en yüksek randıman oranına -EER- sahiptir.) Şimdi Arçelik klimalar peşin fiyatına, taksitle satıhyor. Size en yakın Arçelik Yetkili Satıasına uğraym, gecikmeyin. Fırsat varken klimanın en iyisini alın. PEŞİN FİYATINA, 10 TAKSİTLE, HEMEN TESLİM! (Montaı ıçın gereken parçolar ve monto// dahıl) ARE - 1860 MELTEM ARE - 5300 SÜPER KLİMA Ife ARE - 4300 4 MEVSİM PEŞİNAT 200 000 TL 350 000 TL 10 TAKSİT TOPLAM FİrAT 200 000 TL 315 000 TL 400 000 TL 370 000 TL 2 200 000 TL 3 500 000 TL 4 100 000 TL PENCERE Adalet?. Halıt Çelenk meslek yaşamının 41 ıncı yılındaymış, bunu oğ- renınce dedım kı — 41 kere masallah' Masamın ustunde Halıt Çelenk ımzalı bır kıtap duruyor "Hu- kuk Açısından TOB-DER Davası" (Eğıt-Der Yayınları) llgınç bır kıtap, tarıhsel bır belge, 12 Eylul hukukunun ıçyüzünü ortaya ko- yan bır yapıt Halıt Çelenk — 41 yıllık meslek yaşamımda, dedı, böylesını ne gordum, ne de ışıttım Dünya hukuk tarıhınde de böyle bır olaya belkj rastlanmamıştır Eğıt-Der, kıtabı yayımlamakla çok ıyı bır hızmet yapmış, 12 Ey- lül'un ne demek olduğunu araştıran uzmanların zahmete gırme- lerıne gerek yok bu kıtabı alıp okuduklarında beş generalden oluşan cuntanın askerı yargıyı ne duruma duşurduğunu apaçık goreceklerdır * 1961 Anayasası öğretmenlere sendıkalaşma hakkını tanımış- tı gerçı öğretmenın grev ve toplusozleşme hakkı yoktu ama, demokrası yolunda kuçuk bır adım atılmıştı 12 Mart, bu adımı da gerı aldı oğretmenler ancak dernek kurabıleceklerdı Ve kurdular TOB-DER (Tüm Eğıtım ve Öğretım Emekçılen Bırteşme ve Da- yanışma Derneğı) 650'nın ustunde şubesı ve 200 bını aşkın uye- sıyle buyuk bır etkınlık sağladı Ancak 12 Eylul un faşıst darbecılerı ıktıdara geçınce, derne- ğın kapısına kılıt vurdular Ardından Ankara Stkıyonetım 3 Nu- maralı Askerı Mahkemesı nde TOB-DER yönetıcılerı hakkında 141-142'ncı maddelerden dava açıldı Dernek yonetıcılerınden 62 kışı 8 yıla varan ağır hapıs cezalarına çarptırıldılar TÖB-DER kapatıldı mallarına el kondu yuz bınlerce oğretmen dışınden tırnağından arttırarak verdığı paralarla sağlanan taşınır-taşınmaz malların zoralımına gıdıldı Mahkeme karan Askerı Yargıtay ca onaylandı TOB-DER yönetıcılerı 1980 ler boyunca acı cektıler, yıllarca yattılar ve çıktılar Ancak bu yetmedı • 1986'da TOB-DER ıçın Ankara Ikıncı Ağır Ceza Mahkemesı'n- de 'aynı ıddıa ve kanıtlarla" bır dava daha açıldı Ne var kı bu kez TÖB-DER sıvıt" bır mahkemede yargılanı- yordu Ağır Ceza Mahkemesı, derneğın yasadışına çıkıp çıkma- dığı konusunda bılırkışı ıncelemesıne başvurdu ve sonuçta TÖB- DER'ın etkınlıklerınde 141 ve 142'ncı maddelere aykırı bır nıte- lık görmeyerek sanıkların aklanmasına karar verdı Yargıtay bu kararı onayladı Sonuç TOB-DER ve yönetıcılerı hakkında aynı ıddıa ve aynı kanıtlar- la açılmış ıkı dava sonunda bırısı askerı mahkemece verılmış "mahkûmıyet" ve otekı sıvıl mahkemece verılmış "öeraaf" olmak uzere ıkı kesın karar ortaya cıkmıştır * Eğıt-Der Yayınları'nda çıkan "Hukuk Açısından TÖB-DER Davası" adlı kıtap ışte bu ınanılmaz ama gerçek oykuyu anlatı- yor Eğıt-Der Yonetım Kurulu, kıtabın başında yer alan bır yazı- da şu gerçeğın altını çızıyor "TÖB-DER yönetıcılerı, bu kıtapta göreceğınız ortak savunma- larında sanılmasm kı TOB DER kapatılmca oğretmen orgutlen- mesı ve mucade/esı duracaktır Durmadığı gıbı sendıkalaşma yo- lunda taJeplennı yukselterek yenıden doğacaktır" demışlerdır Nı tekım şımdıkı adı Eğıt-Der olan Turkıye oğretmen hareketı bunca tahrıbata rağmen ve sekız yıllık bır aradan sonra bıle bu kez sen- dıkaya dönuşme surecınde ve yıne yukselıştedır" Hıç kuşkusuz ınsanfık tarıhınde ozgurlük savaşımını durdur- mak olanaksızdır, kımı zaman kesmtıler olabılır, ama hareket yıne canlanır, yurür * Ancak ortada buyuk bır hukuk ya da hukuksuzluk sorunu var- dır TÖB-DER avukatları Askerı Yargıtay'a başvurarak 'davanın yenıden görülmesı ve 'adlı hata"nın 'dûzeltılmesı" ıçın gereklı gırışımlerı yapmışlardır Ama buna "adlı hata" denebılır mı' 7 Hata, adı ustunde yanılgıdır, bılmeden yapılır, oysa burada bır 'kasıf yok mu 1 ? 'Taammüd" yok mu 7 Askerı Yargıtay ın yanıtını beklıyoruz VEFAT Babamızı kaybettık. Ispır eşrafından merhum Hakkı Bey ıle Fatma Hanım'ın oğullan, Dr B Nazan Aslan ve Okan Aslan'ın babaları ve Ayten Aslan'ın sevgılı eşı ıle Çeşmmaz Addokur'un bıncık kardeşı MEVLÜT ASLAN 16 5 1990 tarıhınde vefat etmıştır Acımız sonsuzdur Tanrı rahmet eylesın AILESI AJNMA 1982-17 Mayısı'nda D Bakır Askerı Cezaevı'nde kendılerını yakarak olumsuzleşen FERHAT KURTAY, NECMt ÖNER, EŞREF ANYIK VE MAHMUT ZENGİN'i saygıyla anıyor, mucadelemızde yaşatıyoruz MUSTAFA KARASL, SAKİNE CANSIZ, MUZAFFER AYATA MAHMUT MAKAL FAUST'UN DEDİĞİ Kısa bır bolumu Cumhunyet te 15-21 nısan gunlerınde yayımlanan bu kıtapta toplumun eğıtımı yolunda Köy Enstıtulerı nın ve bu arada yazarın savaşımlarının tek partı donemınden gunumuze oykusu Gorkem Yayınları Tel: 539 72 15
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear