23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHVRÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 20 NÎSAN199Q lllosoflaruı ve Yalvaçlann Gizlediklerî MELİH CEVDET ANDAV Gazeteraizin 7 Nisan 1990 tarihli Bilim-Teknik ekinde "Freud'dan geriye ne kaldı?" bashğı altın- da bu büyuk büim adamına epey yer verilmişti, me- rakla okudum tümünü. Bildiğimi sandıgım bu tür düşunurlere iljşkin ne görsem, kaçırmam, yetıi bir bilgi edinme umudu ile gözden geçiririm ve çogun bulurum böyle bir bilgi. Sözunu ettiğim Ek'te ise, "Dr. Ardalı ile görüşme" başlıklı kısa yazıda, şu sözler igilimi uyandırdı: "Dr. Ardalı'ya göre, Fre- ud'un yeterince anlaşıldığı tartışılabilir, bunun ne- denlerinden biri kullandığı çetreni Almanca. Bir di- |eri ise, önemli dokümanlannın yayınmm 2000 ya da 2102 yılına dek ertelenmiş olması, "Bunun ne- deni de şöyle açıklanıyor: "Zira, Freud'un, pek çok görüşünü çağın ahlâkına uygun olarak değiştirdi- ği biliniyor... Hakiki görüsleri merak konusu." Na- sıl merak etmezsıniz! Üstelik onun, bir psikanaliz inceJemesinden sonra, "Şu insan dediğimiz, san- dığımdan da ahlâksızmış" dediğini duşünürseniz, bu merak doruğa varır elbet. Şimul beni duşündü- ren şu: 2000 ya da 2102 yılına varsak ve o gizli tu- tulmuş belgeleri okusak, merakımızı giderebilecek miyiz? Hiç sanmıyorum, o durumda aklımız büs- bûtün kanşacaktır bellci de. Neden derseniz, bizi şaşırtan bu tür kafa ürunJeri (bilimsel olsun, sanat- sal olsun) içlerinde hep bir giz taşımaktadırlar; de- hanın yeni bir gerçekliği yakalama sürecinde var- dır bu giz, açıklığa varmak için ne denli çabaJar- sak çabalayaüm yok edemeyiz onu. Demek, buyük buluşların yaratıcıları, anlatabildıklen ve anlata- madıklan ile kalacaklardır. Bu söylediğim, inanıl- maz geliyorsa, nice gerçeklığın ınanılmaz olmasın- dandır sanınm. Dahası, yaratıcılar da bunun far- kındadırlar ve söyledikleriyle şaşkına dönmuşler- dir. Einstein'ırj betimJedigi evren bir şiir gibi bizi hep saşırtacak. "Bilinç dışı" da böyle bir evren de- |il mi? Şündi bu konuyu, çok ünlu bir filosofla, Platon'- la sürdilrmeğe gjrişecegim. Platon deyince akla iik gelen "tdealar Kuramı"dır elbet. "tdea", "Eidos", "Tümel", "Form", " ö z " gibi sözcuklerle dilege- tirilen kavramı (ya da kavramlan) kafamda aydm- lığa kavuşturmak için gençliğimden beri çabaJanm, her ardadıgımj sandığınıda ise, ideaJann taşıdığı giz beru şaşkına çevirir. Yeni çıkan bir kitap, "Platon'- un Felsefesi Uzerine AraştırmaJar - Cilt 1- Idealar Kuramı", bu konuyu yeniden kurcalamama fırsat verdi. Bilindiği gibi, felsefelerde ve bilimlerde, "çoklan", "azlar"a indirgemek başhca uğraşılan sorunlardan biridir. Böylece, düşünmede bir tur "tasaiTur' sağlanmış olur. Bu bakımdan, Harold Chermiss'in "Idealar kuramının felsefi vönden sağ- ladığı tasarruf" demekte hakkı vardır. Biz, tek tek "tikelleri" izleyeceğimize, onların kaynaklandığı özleri, formları, tümelleri, ideaları öğrensek daha doyurucu olmaz mı? Evet, ama işimiz bunca ko- lay değildir. Elimizdeki kitaba yazdığı önsözde, Prof. Dr. Pınar Canevi şöyle diyor: "Formlar te- orisinin felsefeye ve genelde düşünceye etkisi iki yönlü bir etkidir. Bir yandan felsefeyi genel geçer- İi dayanaklarla donatan bu teori, öte yandan bu dayanaklann mahiyeti konusunda yoğun bir tar- tışmamn tohumlarını ekmiştir. Formun ne olduğu ve nasıl bilinebileceği problemi böylelikle felsefe- nin ana problemlerinden biri haJine gelmiş, o gün bugündur devam eden bir arayışın ve tartışmanın yolunu açmıştır. Bu bağlamda Platon'un formlar teorisinin nasıl anlaşılması gerektıği problemi de kaçınılmaz bir biçimde gundemde kaimaya devam etmiştir." Ancak burada, daha baştan ele aldığım konuyu saptırmamakta dıkkatli olmam gerekiyor; şöyle ki, Platon bu konuda tüm gerekenleri söyledi de biz mi açıklığa varamıyoruz, yoksa bu büyuk düşunu- rün sözleri gizlerle mi dolu? Baska bir deyişle Pla- ton duşUndüğünü dileğince söyleyemedi mi? R. Robinson ile J. D. Denniston'dan kitaba alı- nan yazırun şu tümcesini birlikte okuyalım: "(Pla- ton) Formlar'la şeyler arasındaki ilişkileri bir bı- çimde muğlak bırakır." Ama niçin? Formlar sa- dece, "kavramlar" mjdır (öyle ise herhangi bir giz- den söz edilemez), yoksa ahlâksal idealler midir? Gene o iki duşünurün şu sözJerine de bir gözata- hm: "... Bu öğretilerden birşeyler Platon'un iyi uze- rine olan ünlü konferansında bilyük bir olasılıkla dile getirilmişti, çünku İyi ve Bir açıkça özdeştiler. Platon'un, yazısırun yeterince etkili olmayışı üe il- gili görüsleri, onların diyaloglarda bulunmamala- rı için yeterli bir açıklamadır." Demek buyuk fi- losofun söyledi kleri ile yazdıklan arasında tam bir özdeşlik yoktur. Şimdi bunu, başka kitaplardan da izlemeğe çalışalım. 1985 yıhnda "Felsefe Tarihi, Cilt 1, Yunan ve Roma Felsefesi" adlı dizide Copleston'dan çeviri olarak verilen (bilmiyorum, bu gerçekten yararlı di- zi yarıda mı kaldı?) Plato kitabında, yazar şöyle der: " Akademi'deki çalışmaları yönetmenin yanı sı- ra, Plato'nun kendisi dersler veriyor ve izleyicileri notlar alıyorlardı. Belirtmek önemlidir ki, bu ders- ler yayımlanıruyor ve halksal bir okuma amacıyla yayımlanan diyaloglar ile karşıtlık içinde bulunu- yorlardı. Demek Platon asıl düşuncelerini konusma yolu ile açmış, halka ise yazarak başka şeyler söylemiş- tir. Sürdürelim Copleston'un anlatımını: "Plato'- nun halksal yapıtları, diyalogları elimizde bulun- maktadır, ama dersleri değil. Aristoteles açısından ise durum tam karşıtıdır, çunku Aristoteles'in eli- mizde olan çalışmalan onun derslerini temsil etmek- teyken, yayımlanmış yapıtlarının ya da diyalogla- rının kendileri bize dek ulaşmamış, ama ancak kı- mı parçaları kalmıştır." Platon, derslerinde, IdeaJar Kuramı açıldığında "bir" dermiş de başka bir şey demezmiş ve öğren- cileri bundan şaşkına dönerlermiş. 7. Mektup'ta şöyle yazdığı söyleniyor: "Berum en azından bu şey- ler üzerine herhangi bir incelemem yoktur ve hiç- bir zaman olmayabilir, çünkü konunun, öteki bi- limlerin tersine, sözcukler ile iletimi olanaksızdır. Ama ışin kendisiyle uzun bir birliktelikten ve pay- laşılmış bir yaşamdan sonradır ki ruhta bir ateş ya- nar." Ve Copleston bu bölümde şunları ekliyor: "Gene de kabul etmeliyiz ki, tdealar Kuramı, Akademi'de öğretilmjş olduğu tam biçımi içinde, kamuya yazılı olarak sunulmuş değıldi." Platon'un sözlerindeki yaJvaç biçeminı görme- mek olanaksızdır. Hele bu biçemi, onun dılinden hiç duşmeyen "Bir" sözcûğü ile bırarada düşünur- seruz, durum daha da açıklığa kavuşur. Dünyada "Gulün Adı" romanı ile tanınan, gös- tergebilimci Umberto Eco ise şöyle diyor (Adam Sanat dergisı - Nisan 1990): "Parmenides, felsefe- sıni 'devınimsizlik' ve 'varlığın birliği' kavramları üzerine kurmuş bir duşünürdur. Küre biçiminde- ki, tek parça, bölünmez, değişmez birlik. Bu birli- ğin karşısında deneylerin çokluğu ve onunla bir- likte tarih, oluş, yaşam, acı, ölüm, vb. yalnızca bir yanılsamadır. Bir de Parmenides'in hemen yanı sıra duran Herakleitos'un söylediklerine bakalım: Her şey akar, sevgi ile nefretin sureklı yer değiştirdigi bir akış içerisinde, yaşam olaylarm, dolayısiyle ta- rihın dıyalektik oyununa çarparak dağılır. Bu ola- ğanustu düşünur çiftınden hangisi gerici, hangisi Marx'çı tarihselciliğın öncüsüdür?" Umbeno Eco'nun dıkkatımizi çektiği konuyu bi- raz daha açalım. Diyalektiğin kurucusu olan Herakleitos, halktan nefret ediyordu; öyle ki, Efes'te demokrasi güç ka- zanmağa başladığında, kızgınlığından bir tapına- ğa girdi çıkmamacasına. Buna karşılık, devinim yoktur diyen Parmenides'in öğrencısi Zenon Ak- hilleus kaplumbağaya yetişemez, fırlatılan ok ger- çekte duruyor diyen Zenon), tiran Nearkhos'a karşı bir ayakianmayı orgutlemiştir. tmdi, "Bu filosof- ların söyledikleri ile yaptıkları birbirini tutmuyor" demekle mi yetinelim, yoksa onlann düşunceleri- ni gereğince anlamadığımızı mı kabul edelim? On- ların bizden bir gizlediklerî mı vardı? Tasavvuf'un gizi de halka açıklamnaz, ya da ta- rıkata gırenler, bu gizi öğrenebilmek için, uzun de- nemelerden geçıriliyordu Şeyh Bedrettin (1334-1406) şöyle diyor: "Hakıkat, halka daha işin başında ve apaçık söylenirse ya yollarını sapıtırlar, ya da söyleyeni suçlarlar." Dahası var... Ali şöyle demiş: "Ben her akşam peygamberin evine giderdim. Gizlerden sözederdik. Peygamber bir çok ayeti bana ykzdırır, gizli arüam- larını da açıkladı." Felsefe Ansiklopedisi - Orhan Hançerlioğju. Ali'run torunu Zeynelâbidin de şöyle diyor: "Nice bilim cevheri var ki, eğer onları açıkiayacak olsam beni puta tapmakla suçlar, kafamı kesersiniz!' Ebu Hureyre"nin söylediklerini de gene o Ansik- lopedı'den okuyalım: "Peygamberden iki çeşit bil- gi öğrendim, ancak birini size oğretmeğe izinliyim, ikincisinden tek söz çıtlatacak olsam, boğazım ke- silirdi." Hayatını, Türklere, Türkiye'ye ve Köy Enstitülerine adamış ilim insanı, büyük eğitimci FAY KIRBY'yi yitirdik. Üzüntümüz büyüktür. DOSTLARI ARADABIR MEVLÜT KAPLAN Eğitimci 50 Yılın Gündemi Bunca karalama, yıpratma ve unutturma çabalanna karşın Köy Enstitülerı gundemde kaimaya devam etti. Şimdi Köy Enstitüleri'nın 50. yılını kutluyoruz. İl ve ilçelerde Ankara, jstanbul ve İzmir gibi büyük kentlerde genış kapsamlı, çok katılımlı paneller, sergiler, kültür şenlıkleri sürüyor. Bugûne değin Köy Enstitüleri üstüne yüzterce kitap şiir ve ma- kale yazıldı. Bunlara her yıl yenileri eklendı. İşte dumanı üstün- de birkaç tane daha: "ivrız Köy Enstıtüsû'ndeki Öğrencılik Anılarım" Galip Can- dogan yazmış. Mehmet Başaran'ın "özgürteşme Eylemi: Köy Enstitüleri" kıtabı. "Tonguç Baba-Ülkeyı Kucaklayan Adam" Mehmet Cimi'nin odül alan kıtabı. "Türkıye'de İleri Atılımlar ve Köy Ensötülerı" Bekir Semer- ci'nin uzun uğraş ve araştıımaları sonucunda oluşmuş. İlk değil bu yapıtJar, son da olmayacak Acaba Köy Enstitüleri bunca yıldır neden odak olma özellığı- ni korudu? Nıçin övüldü, yerildi? Eğitimci, yazar ve podtıkacıla- rı büyüleyen iksir neydi? (Arkoa19 Sayfoda) "" '7^ '. J " " TEŞEKKÜR Çukurova L'niversıtesı Bâlcalı Hastanesı'nde beni bılgı, becerı ve ozenle amelıyat edıp kısa zamanda sağlığıma kavuşturan değerli . Dr. İLHAN SUNGUR'a, yakın ve candan ılgilerıyle amelıyatımda hazır buJunan sevgıli yeğenlerım Prof. Dr. TÜMER ULUŞ'A ve Uzman Dr. ÖZGÜR YAĞMUR'a, amelıyat sırasındakı yardımJarından öturiı Dr. ORHAN DEMİRCAN ile Dr. SADIK KARAKAYA'ya, sevirnlı anestezı uzmanı Dr. SEVtNÇ ASLANa sonsuz tejekkurler SAMÎ GÜRTÜRK BOSCH ve SIEMENS YETKİLİ TAMIR, BAKIM ve MONTAJ SERVISI hızmetınıze gırmıştır BOSCH ve SIEMENS Elektnklı ev aletlerı tamır, bakım ve montajı garantili oiarak yvtkiN servistmizde yapılır TeJ: 375 46 73 TEŞEKKÜR Amelıyalımı başarıyla gerçekleştırerek sağlığıma kavuşturan, mumtaz ınsan; Beyin Cerrahi Bölüınü Şefi Operatör Dr. SABAHADDİN TOK Asisun Dr. B U R H A N BABAOĞLU Anotezi Bölümü Şefı Dr. HALUK TOYGARLI Yard.mc.si Dr. MEHMET ZAFER ASLAN amelıvathane hemjırelen Selrru ALPASLAN, Tülay TAŞKIRAN, Mer>em AKER, Reyhan DEMlR.\Ğ'a yakın ve sıcak ılgjsjnj hiç esırgemeyen, }onettığı hasuneyı her yjnden örnek bir duruma getirmiş olan. Alman Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. ŞEVKET TU^CER'e Tedavım süresınce unuramavacağım bir vakınlık gösteren Dahiliye Bölümü Şef. Dr. İSMAİL ERAN ile hastanenin değerli doktorlarına, Bajhemşire Lili KLEMENS, Servıs Şefi Monika BONGARTZ, hemşıreler Hikmet YAVU2, Serpil ÜNSAL, Songül KÖYLÜ, Ayje ŞAHtN, NurgüJ AYDKV, Aysegül AKSU, Ayten KARAKAYA'ya ve hastanenin tüm personehne teşekkür ederim. HtKMET SAİM Devletin tüm yetkililerine F. Almanya'dan SESLENİYORUZ * Demokratik gelişmenin yollarını tıkamaktan, yeni yeni baskılara yönelmekten, * Düşünceyi hapsetmekten ve insan haklarını yok saymaktan, * TBKP yöneticileri Nihat Sargın ve Haydar Kutlu'yu ölüme. güzel ülkemizi çağ dışı görünüme itmekten vazgeçmenizi diliyoruz. PAKIR BAYKURT, DURSUN AKÇAM, MELİKE . DEMİRAĞ, OYA BAYDAR, ŞANAR YUROATAPAN, PROF. HAKKI KESKİN, AYDIN ENGİN, Y. ZİYA BAHAOINLI, NİZAMETTİN ARIÇ, TURHAN ATA, AYDIN KARAHASAN, IŞIK AYDIN, OOĞAN GÖRSEV, MUAMMER BİLGE, SUAT ESİNSEL, KEMAL ATAKAN, NEŞAT ÖZCAN, MURAT TOKMAK. S«y.n SARGEV Sayu, KUTLU Demokrasi mücadelesinde aldığmız onurlu yeri ve sizleri selamlıyorurn. SEDAT SARIBUDAK DEVREK SULH CEZA MAHKEMESİ'NDEN tLAN Esas No: 1990/91 Karar No: 1990/13 C.M.U. No: 1989/15 Hâkım: Sakıne Kılıç 25220 Kâtip: Alim Danacı 936 Davacı: K.H. Sanık: Satılmış Ballı, Yakup ıle Hatice'den olma, 19ÖOd.Iu, Dev- rek ilçesi Gürbuzler köyü nüfusuna kayıtlı, Ankara Caddesi Devrek adresinde market çalıştırır. Devrek. Suç: Gıda Kanunu'na muhalefet Suç tarihi: 20.12.1988 Sanığın Gıda Kanunu'na muhalefet etmek suçundan TCY'run 396, 402, 402/2. maddesi gereğjnce üç ay cürrne vasıta kıJdıgı meslek ve sanatın taüline ve takdiren yedi gun işyerinın kapatılmasına, hüküm özetinin kapatrna süresi kadar göze carpan bir yerıne asılmasına, ka- rann kesınleşmesini muteakıp hükum özetınih Ankara, lstanbul ve lzmir'de yayımlanan tirajı 100.000'ın üzerinde bir veya iki gazetede jjanına, ayrıca mahalli gazete olan Devrek Postası'nda ilanı için C. Savcılığı'na karar kesınleştiğinde muzekkere yazılrnasına, yargılarna gideri 8850 liranın sanıktan alınmasına dair sanığın yüzüne kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup anlatıldı. 1.2.1990 A K T I V I T E z o '90 yazında rahatlık yine ön planda Keten, ince yünlü, baskıh poplin, vual, cotton-saten gibi yumu- şak kLimaşlar, rahat kesim- li pantolon, ceket ve etek- ler, Beymen kadınına ha- reket özgürlüğü tanıyor. Yeni bir dinamizm. A k t i v i t e B M N
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear