14 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
10 NÎSAN 1990 INSAJNLAR FÜSUN ÖZBİLGEN CUMHURİYET/7 GÖRÜŞ Yerliler ve Eskimolar Kongo'daki yerlilere, kuraklık zamanında yol gösterecek Eskimolar hep olacaktır. Staıisia* J.l«c AYDINLAR OCAĞI'NDA İLGİNÇ BİR TOPLANTI Islami demokrasi kurulursa...CAGALOGLU Meydanı'n daki DiyanetVakfı Yayınları- nın konferans salonunda geçen hafta Aydınlar Ocağı'nın ilginç bir toplantısı vardı. Aydınlar Ocağı'nı "Kulağı ezanı, gözii ay yildızı arayanlann ocağı" ola- rak tanıralayan tkinci Başkan Mustafa Erkan'ın yönettiği oturumda, "Islam vc Demok- rasi" konusu tartışildı. Cemil Çiçek, Hüsnii Dofan, Mustafa Taşar, Vehbi Dinçer- ler, Fahrettin kurt, Oltan Sun- guriu, Adnan Kahveci gibi ba- kaniann ve Süleyman Demirei, Alpaslan Tiirkeş, Necnettin Erbakan. Aykut EdibalFgibi si-. yasi parti lıderlerinin başan ve kutlama telgraflan yolladıkla- rı açıkoturumda Bayan Prof. Amiran Kurtkan Bilgiseven ile gazeteci yazar Mehrael Ziya Özdemir, Islam dini ile demok- rasi arasındaki ilişkiyi açıkla- maya ve Batı demokrasilerini eleştirmeye yöneldiler. Prof. Bilgiseven, İslam dini- nin tevhide (birlik) dayandığı- nı belirterek şöyle dedi: "L'zun vadeli menfaatlerte kısa vadeli menfaatlerin, yurt menfaatleriyle belli bir bölge menfaatlerinin bütün halkın menfaatleriyle belli bir gnıbun menfaatlerinin bagdaşünlması- nı gerektiren tevhide dayalı ts- lam dini, demokrasinin temeli- ni teşkü eden prensibe dayaıur." Bayan profesör Batılı anlam- da demokrasinin ise gerçek ts- lam demokrasisinden üstün olamayacağını savunarak bu konuda eleştiriler getirdi. Batı demokrasilerinde mec- lislerin dönem dönem seçilme- M nedeniyle örneğin bir dönem seçilen meclisin bir yasayı ha- arlayip olgunlaştırdığını, ancak yeni seçilenlerin bunu anlaya- madıklarını, bu yüzden sürek- liliği sağlamak üzere lngiltere- de Lordlar Kamarası'nın kurul- duğunu anlattı. Batı demokra- silerinin ikinci sakıncasının, seçmen kitlesinin azaldığı böl- gelerin haklarının daha az sa- vunulması olduğunu, örneğin ABD'de tarımın önemi azaldık- ça orada seçmen az olduğu için bu sektörün gereksinimlerinin karşılanmayacağını ve sonunda tarım ürünlerinin kalitesinin düşeceğini, pahalılığın başlaya- cağını belirtti. Yine Batı türü demokrasile- rin üçüncü sakıncalan ise bilim adamlarının siyasete atılmala- rı imiş. Politikaya atılan aydın kişi de toplumun vicdanı olma özelliğini kaybediyonnuş. Batı tipi demokrasilerin bu "mahzurlanm" anlatan Prof. Bilgiseven, İslam ülkelerindeki bugünkü rejimleri de eleştirdi. Libya'da Kaddafi'nin halk kongreleri kurduğunu, ancak "Halk kongreierinin esnaf, iş- çi gibi siyasi deneyimi olmayan kişilerden oiuştuğunu, bunlann bilgi düzeylerinin de denetime elverişli olmadıgını, bu işten bıkmalarının miımknn olduğunu" anlattı. Nitekim Atina'da Perikles döneminde de senatörleri halk seçermiş, fa- kat sonunda halk denetim işin- den bıkmış ve Yunan demokra- sısi de pek öyle rağbet edilecek bir rejim niteliğini yitinniş. Iran'da uygulanan Mollalar rejimi ise "Düşünmek sadece mollaların işi, halktan kişiler ilimde ne kadar ilerlerse ilerle- sinler, mesala birastrolog, Ku- ran'da gökyüzUnden bahsedüen âyetlerin ihtiva ettiği gerçek mana üzerinde duşünemez, NURI lYEM'IN SERGISI Nuri İyem. in^an «uzunun en değerli, en giızel konu olduğunu sovluvor. (Fotoğrsf: Muharrem Aydın) İnsana seslenmek icin ÖZELLİKLE Anadolu kadı- nının portrelerini yapmaktan hoşlanan ressam Nuri Iyem, ge- çen hafta Harbiye'deki Garan- ti Sanat Galerisi'nde bir sergi açtı. Açılış kokteylinde sergile- diği resimlerin hemen tümü bir iki saat içinde satılan sanatçı, insan ve resim ilışkılerine Uişkin sorulanmızı şöyle yanıtladı: — Resimlerinizde insanı, özel- likle Anadolu insanının yözünü işliyorsnnnz. Sizi insan yüzü çJz- meye çeken neydi? tYEM — tnsan yüzü en deger- li, en guzel konu ve bana da ca- zip geliyor. Bazı ressamlar var- dır. sadece çiçeklerin resmini yapariar. Bazı ressamlar da sa- dece doğanın görünümlerini yapar. Ben insan yüzünü çok seviyorum. Resme başladığım ilk günlerden beri bu var. Bu bir eğılimdir. Benim buna en- gel olmama imkân yoktur. Hat- ta bunun dışına çıkamam. İn- san yüzü, özellikle Anadolu in- sanının yüzünü çok sevdiğim için bunu bırakıp da başka bir şey yapmam olası değil. — İnsan ve resim ilişkisinden de söz eder misiniz? İYEM — İnsan ve resim... Resim, duygu ve düşüncenin, evvela o duygunun bağlı olarak getireceği düşünceyi yankılayan bir gereçtir. Bu bazen roman olur, bazen de şiir veya müzik olur. tşte resim de böyle bir şey- dir. insana insan için yapılır. tnsana seslenmek için yapılır. — Serginizde maden işçileri- nin portreleri de yer alıyor. Bu fikir nasıl dogdu? İYEM — Bazen dış olaylar beni çok etkiler. Mesela son olaylarda birçok maden işçisi insan toprak altında kaldı. Bunlann bir de geride kalan ai- leleri var. Bu son sergimde ma- den işcilerinin 4 ponresini koy- dum. 4 tane de kadın portresi var, bunlar da dışarıda kalan aileleri o işçilerin. Bu resimler- deki renklerde aydınlık ve gün ışığı ıokleri hâkimdir. Kadın- ların yüzünde elem ve keder ifadeleri yansıyor. Erkeklerde ise yüzler genellikle karanlıktır. Böyle tesir etti bana. Yani o ka- dar insanın telef olması yürek yırtıcı, acı bir olay. Bu acı elbet- teki sanatçıya yansıyacaktır. Ben de böylece içimden gelerek yaptım ve sergime koydum. TRAKYfl ÇIFTÇISI DERTLI Çiftçiye darbe geldi TARIM üreticisi oldukça dert- li. Gübre, mazot, tohum ve trak- törlerin pahah, ürettiklerinin ucuza alınmasının yanı sıra bir de tarım ürünlerinin ithal edil- mesinin kendilerini çok zor du- ruma soktuğunu söylüyorlar. "Her geçen gün aldıklanmızın fiyatı artarken sattıklanmızın fiyaü düşiivor" dıyen Kırklareli köylülennden bazılan arkada- şımız Ayşe Yıldınm'a şunlan anlattılar: Mustafa Engin (Hamidiye köyünden): 3 ay önce kabağı 3 bin 2 yüz liraya sattık. Bugün en fazla 2 bin 5 yüz liraya satı- yoruz. Bu yıl bereket çok oldu ama ucuza sattık. Kâr bile et- medik. Mazot, gübre çok paha- lı. Satarken de alırken de vergi veriyoruz. Bize birşey kalmıyor. Halit Canpolat (Maksutlu köyünden): 80> den sonra herşey bozuldu. Buğday ve ayçiçeği üretiyorum. Verim iyi ama fi- yatlar çok kötu. Ben kendi im- kanlarımla devletin imkanlann- dan yararlanıp üretim yapıp sonra da adil bir şekilde satmak tstiyorum. Kamil Metekan-Mehmet Er- doğan (Meriç ve Umurca köy- lerinden): Çeltik'ı 1200 liraya mal ediyonız. Pirinci 7-8 yüz li- raya satıyoruz. Gelecek yıl çel- tiği 1500 liraya yerine koyanz. Bir traktörü geçen yıl 130 bine alıyorduk, bu yıl ise 250 bine alıyoruz. 3 ay önce II köy imza topla- yıp Tarım Bakanına ve Giineş Taner'e gittik, hiç değilse bir sü- re pirinç ithalini durdursunlar diye. Bize çözum bulacağız de- diler. Hiçbir şey yapmadılar. O ithal ettikleri aker pirinçleri var ya, biz onu gördük. 5-6 senelik pirinç yenmez bile. Onu Ipsa- la'da Turgay Yetiş'in fabrikasın- da bizim yetiştirdiğimiz pirinç- lerle harmanlıyorlar. Bunları da bakana söyledik. lncelettirecek- ti ama yine birşey yapmadı. Cumhuriyet tarihinde çiftçiye böyle darbe yedirilmemişti. Toprak Mahsulleri Ofisi uret- tiklerimizi alırken bize işkence yapıyor. önce ürünlerimizi ah- yor, sonra fiyat veriyorlar. Admı vermek istemeyen bir köylü ise şöyle diyordu "Seçim zamanı gelirler burava, şimdi yiirekleri tutarsa çıksınlar mil- letin arasına." WALRAFF'TAN NESJN'E Kendine güvenen çocuklar AZİZ Nesin'in yıllardır Ça- talca yakınlannda inşa ettiği ve kitaplannın tüm gelirlerini har- cadığı çocuklar için kurulmuş bir küçük vakıf sitesi var. Bu- rada kimsesiz çocuklar doğum- lanndan itibaren şefkat ve eği- tim görüyorlar. Nesin Vakfı'nın bugünkü durumunu Giinter W»lraff dile getirdi. Almanya- daki Turk işçilerin nasıl ikinci sınıf insan muamelesi gördük- lerini "En Alltakiler" kitabı ile Almanlara duyuran yazar Wall- raff, geçen haftalarda Türkiye 1 ye geldi, Güneydoğu'dan Anka- ra ve Istanbul'a kadar çeşitli yerleri gezdi dolaştı. Bu gezile- rine ilişkin izlenimlerini anlatır- ken şunları söyledi: "Son olarak şunu soylemek istiyonım. Beni yaşamım süre- since en fazla etkileyen olaylar- uaıı uııı it.ui. ıtesiu ıii >nk.lin- daki ziyaretim oldu. İki gün orada kaldım. Orada Aziz Ne- sin'in, toplum için ahlaki bir yargı kurumuna gelmiş bir bü- yük yazann yaşamım idealleriy- le, ütopyasıyla birkştirebttdigini gördüm. Bn on yıllar süren bir çalışmanın sonucu olarak bir düşü gerçekleştirmesidir. Ben Türkiye'nin hiçbir yerinde ora- daki kadar serbest kendine gü- venir çocuklar görmedim. Bu benim Avrupa ülkelerinde bil hiç rastlamadığım ve Tıirkiye 1 de hiç beklemediğim bir olguy- du ve beni çok derinden etkile- di. Aziz Nesin'in hangi koşul- larda çalıştığını ve yaşadığını da bu gezim sırasında gördüm. Di- yebilirim ki ben kendimi Aziz Nesin'in vakfında kendi evim- de olduğumdan daha rahat his- settim." kim düşünür? Mollalar" diye eleştirdi. Suudi Arabistan'daki rejimin ise saltanat rejimi oldu- ğunu, Turklerin Islami anlayı- şını beğenmeyerek Osmanlı'dan kopmak için "rnilli şuurlarını geliştirdiklerini, ümmet olma psikolojisinden koptuklannı" anlattı. Prof. Bilgiseven konuşması- nı şu sözlerle bitirdi: "Halbuki bizde demokrasi, tslami de- mokrasi kurulursa bu tslamiye- tin ozelliklerinden otürü kuru- lacaktır. Çünkü İslamın bu ozellikleriyle demokrasinin standart ölçuleri ayrı cinsten şey lerdir. Onları birbiriyle mu- kayese etmek bundan ötiirii mümkundur. Laikiik, emredici gücünü, yafli yaptınm gücünü devletten almak demektir. Halbuki din, bu gücü Allah'ın adaletinden bekliyor. Bu dummda laik din diye bir kavram ortaya atılabi- lir mi? diye sonıyorlar. Bu so- ruyu soranlar din kavramıyla inanç kavramını birbirine kanş- tıranlardır. İnançla laikiik bag- daşmaz, fakat din yani tek din olan İslamiyet. laiklikten hiç korkusu olmayan. hatta onan- la bağdaşan bir karaktere sa- hiptir. İslam hem gerçek laikliği, hem gerçek demokrasiyi tutan temeldir. Gerçek demokrasi, gerçek laikiik, İslamın özüne sadık kalmakla olur." Gazeteci yazar Mehmet Ziya Özdemir de şu görüşleri savun- du: "Demokrasi astında ideal bir rejim değildir. Fakat Bablüann gelmiş olduğu bir noktadır. Ba- tılılar da farklılaşma hürriyeti getiriyor, ama hurriyet orada kalmıyor. Hurriyet sadece siyasi platformda kalmıyor. Aileye kadar giriyor. Hanım, beye kar- şı kavgasını sürdüriiyor. Bey, hanıma karşı hurriyet kavgası- nı sürdüriiyor, evlatlar ana ba- baya karşı hurriyet kavgasını sürdüriiyor. Ama bugün Batı bir dengekr üzerinde oturduğu için bize demokrasi aliyyülalâ bir rejim olarak gorulmekte- dir." MÜHENDİSTEN HUKUK DERSİ Ayukat siyasetçi farkı DYP Genel Başkanı Süley- man Demirei, tstanbul Barosu- nun kuruluşunun 112. yıldönü- münde hukukçulara hukuk dersi verdi. Siyasetçiler ile avukatların farkını da şöyle anlattı: "Hukuk sadece avukatlann işi değildir veya hukuk sadece hu- kuk ögrenimi yapanlann işi de- ğildir. Hukuk herkesin işidir, eger bir ulkede berkes hakkını hukukunu ne kadar iyi bilirse o ulkede her şey çok daha iyi iş- ler. Biz ülkenin önünıi açmaya çalışıyoruz. Tabii ki siyvsetin bedefi aslın- da hukukun üstünlügünü sağla- maktır. Ben muhendisliği tahsil etmiş, muhendisliği icra etmiş ve muhendisliği meslek olarak yap- mış bir kişi olarak burada sec- kin heyelinizin önünde tereciye tere salacak degilim. Nazari hu- kuk biliminden bahsedecek fa- lan da degilim, ama biz onun ic- rası içerisindeyiz. Biz aslında ses- siz milyonlann kendi hukukunu devlet nezdinde savunamayanla- nn avukatıyız. Siyasetçinin far- kı da odur. Siyasetçi hakkın dev- let nezdindeki avukatıdır. Bu gö- revlerin iyi yapılabilmesi gayet tabii ki rejimin iyi olurmuş ol- masına çok yakından bağlıdır. Rejim iyi oturmuşsa bu görev- ler iyi yapılır ve siyasetçiye yö- neltmiş bulonan eleştiriler aza- lır. Rejim oiurmamışsa oturma- mış rejimin kusurtan da siyaset- çinin ustunde kalır. Avukatlarla siyasetçileriH far- kı da budur." DYP genel başkanı toplumun devlet için değil. devletin toplum için olduğunu da savunarak şun- ları söyledi ve bir küçuk özür de diledi: "Biz esesan, devletle toplum arasındaki çizgiyi de halledeme- dik. Yani devlet başa kuzgun le- şe. Efendim devlel elden gidiyor, bunun korkusu içinde hem ken- dimizi hem devletimizi, hem toplumumuzu ezdik. Devleti el- den goturmeyecek bir şekilde herhalde işletmek mumkundür. Onun yollannı aramak lazım. O varken, onu yapmak varken biz demokrasiyi de demokrasinin muesseselerinde onun köpriile- rinde birtakım Türkiye'deki sı- kıntılann sebebi saydık çiğnedik. Bizim ülke liberal ülke ovle deniyor, ama ithalat liberal, ih- racat liberal, ama hukukun us- tunluğune gelince urganla uag- lanmış. Eğer biz bağladıysak afedersiniz." PİKNİK PİYALE M4DRA HIZLI GAZETECİ \ECDET ŞE\ jşre 00 VERfıi ADMlSil StNİZ 906M B£/Ctto- YûMTıOSiNll, SİYASST OOÇENTiîMZ ve KOtTuK MAZ Y0K-MCAK SlZ dU ?AKTitty <iTt£SıM Ş 5AIJ 3u 6lle 9U MAKAMA UY6UH .O&İUfti ~RÜT- 6e, OMU OYSA ÇİZGILİK KÂMİL MASARACI \ - 1 lenfte \ SiZj oToM r v > -JW AĞAÇ YAŞKEN EĞİLİR KEMAL GÖKHAN GÜRSES GARFIELD JM DAVIS BENPE/ VEME6İ BEMPE / TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAS 10 Nisan OYUNCAKARABA SATIŞTA.. 1886'DA 8UGÜSJ,ÇOCUKLAK. rçiN yrtrtcM/ş OYUtJ- CAK AGAeı4Lı4&Lı4 ÎLGİLI B/£ İLAU İUG1L.İ2 SASI- HtHDA y£/e 4LM/ÇTI. AĞAÇ MALZEM£yL£ ÜRE- TILSN AeASAl/hS./ı\f 7O SANTİM CAP/AJPAK> TE- KERL£KL£Rı (2. TAM£) İSE HKTALOı'. İICI ÇOCJJti g/M£ P/NOAAI ÇEKİLtyOflDU. OnjNCAĞIN İLGİNÇ BİR OZ.ELL/SI DE, </f/A/ &*R Yt4ĞOt6lMC>A,TEKER- t-EKLERİ ÇIKARILAGAK KIZAK HALİNE 0ÖNÛ- ŞEBtLMESlVDl- SQZ KOMLLSU £Ği£MC£jJ CAK; O Y/UjAeC*, UZAKl>O«ua<l KULLANtÇ ÇEKÇEK AHABALAHlMA SEHZIYORDU. ~İ ADf lfERtt.EM O /*&4g*O1&/V F/He& İSEy LU İ İAAG 2 DÜNYA KARİKATÜRLERfcNDEN Yusuf Cihan \ Rak Bela (MACARİSTAN)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear