25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Cumhuriyet Sahlbı. Cumhurıveı Malbaacılık ve GaztlrcılvV Tjrk A.nonım Şırketı adına Nidir N»dı 9 Genel Yavn Muduru H«un Cemal. Mues«se Muduru EmiiK Uşaklıgil, Vazı Işlerı Muduru Ok*> Gonensin. # Haber Merkezı MudU'u Valfin Bayer, Sa>fa Duzenı Yonetmem Mı Acar, % Terrsuahr VNKARA Mmtt Ttn, İZM1R Hikmet Çrtiııkro. 4£>AN\ Çrtta Yıgenogu i, PoblıU Cttal BcMangK. Dış HabCTkt Ergvn Bala, Ekonomı Onju Tlutan. Iş Sendıka Şt*ran Kdcncı. kulıur CtU Isttr. Efctım GOKX> Şotan. Haber Arastırmi tanfl Btfkaa. Yun Haberkn NecdH Dof». Spor Danıimatu \bdulksdlr Yucehnuı, Dıa "la/ü- Kmnı Çatçkın. «ırasürma Şalıuı Alpa>, Dualtmc 4MulbJj \tna. # K.oordınaıor AkmH Koraban. # Maiı Isler Eıot EAııl. • Muhâscbe ftalm Y«w • Buıçc-PUnlama Sctgi Osnunbqratt« # Reklam A«e Tonın. • El tavııüar Holyıı Mnol • Idare HKcyın Guner. 9 UktıiK Omkr Çdfc. • Bdgj-ls lm Saa InL • Ptnonel Sngı Basan ı«- >avan. Cumhumet MaıbuaJık * Gazeuodık T-A"J Turk Ucag cad r#. H3M Isı Pk 246-lsanbui Tt< 512 05 05 (20 haı) Tdeı. 22246 F«x II) 526 «0 72 9 Sumlar U n Zıva OoUlp Bl> Inkılap S N o 19» Ts|- 133 II 41-41. Tde* «344 tta (4) IÎ3 05 6" 9 !«••• H Zıva Bh 13Î2 S i 3, Td 13 12 30. Tefc». 52359 FÜJL (51) 19 53 60 9 Ubm: Inonu Cad 119 S No 1 Ka I. V W V 52 (4 hal). 1e» 62155, F>x (71) 19 r 52 TAKVİM: 1 NİSAN 1990 İmsak: 5.14 Guneş. 6.41 Öğle: 13.13 lkindi: 16.46 Alcşam: 19.35 Yatsı: 20.56 Bir özgürlükgiysisi: Duffle-coat tŞTE JEAN-LOUİS SCHERRER'in 90-91 kışı için hazırladığı duffle-coat. Haki rengi flanelden yapılmış. Mareşal Montgomery'nin Normandiya çıkarmasında giydiği ceket - paltoyu bu kış kullanan modacılardan biri de Scherrer. Modacıdan modacıya büyük bir fark göstermiyor duffle coat. Klasik bir model. Renkler değişiyor. Düğmelerini tahta yerine boynuzdan yapanlar çıkıyor. Bazıları aynı formda metali denemişler bu kış. NECLÂ SEYHUN Bir savaşın, bir zaferin une kavuşturduğu bir kıyafet duffle-coat, unutulur mu? Aslında fukara Fransız balıkçılarının kendılerinı soğuktan ve yağmurdan korumak için gıydıkleri ucuz bir ceket-paltoydu bu. Kimse beğenmez, başını çevirip bakmazdı bıle. Sefıl bir şeydi. Önden açık, bağcıklarla \e tahta duğmelerle tutturulan, yanları yırtmaçlı, robalı, kapuşonla kaba saba, ucuz bir şey. Kım derdi ki bu zavallı giysi moda tarihıne geçecek, modanın baştacı olacak diye?.. Kıyafetlenn de bir kaderi var. Önce bir aşama ile İngiliz deniz kuvvetlerine "girdi". Onlann uniforma palto-ceketi oldu. Ama onu unutulmaz unüne kavuşturan elbettekı Montgotnery!-- O giydi onu sırtına. Hem de nerede?.. Ikınci Dunya Savaşı'nda Normandiya sahillerinde. Şu ünlu çıkarmada. Başında beresi, ağzında piposu ve... sırtında duffle-coat'ı... Bu sahne belleklerden silinir mi?.. Silinmedi. Bir sa\aşın, bir ozgurluğun, bir zaferin une kavuşturduğu bir kıyafetle işte duffle-coat. Moda tarihinde benzeri yok. Hemen tuttu, hemen sevildi. Gençler, özelikle oğrenciler, profesörler, edebiyatçılar bayıldılar ona. Kadın erkek demeden bir tutku gibı sardı dörtbir yanı. Gıyilmesi son derece kolay, sıcacık tutan bir giysiydi bu. Üstelik pek parlak bir geçmişi vardı. Kimse fakir fukara Fransız balıkçılarının sırtında düşunmüyordu onu. O artık "Mont>"nin gıysisi>dı. 50'li yıllarda bir karasevda oldu. Sonra bir gece. Jean Cocteau smokininin ustüne bir duffle-coat giyip gitti Opera'ya- Ama o Jean Cocteau'ydu. Ondan başka bu yürekliliği gösteren çıkmadı. 50'li yılları bir sevda gıbı sardı bu ceket-palto, evet, hele oğrenciler, hele hocalar, hele edebiyatçılar ne çok sevdiler onu. Erkek kadın demeksizin ne çok giydiler. Pantolon ustüne, etek üstune, dradan. flâmelden. Deri üçgenli, kordon bağcıkh, tahta duğmeli... O gun bugündur moda dünyasına bir gidiyor, bir geliyor duffle-coat. Gittiğinden daha çok da geliyor. Işte gene geldi duffle-coat. 90-91 kışında gene o var. Gene onun sevdasıyla çalkanıyor moda dunyası. Modacılardan çoğu onu spor kışafetleri arasına katmışlar. Aslında modacıdan modacıva buyuk bir fark gosterdiğı soylenemez duffle-coat'ın. Klâsik bir model bu. Renkler değişiyor biraz, kimı haki yapıyor, kimi bej, kimi siyah. Düğmelerini tahta yerine, boynuzdan yapanlar çıkıyor. Bazıları aynı formda metali denemişler bu kış. Kapüşonun içini kurkle astarlayanlar da çıkıyor arada.' Ya da ceketi tumuyle vahut roba, cep olarak kapitone yapanlara rastlanıyor arada. Ama duffle-coat çok değişiklik kaldıracak bir giysi değıl aslında. Onun, klâsik çizgilerine sadık kalmak gerek bir yerde. Üne boyle kavuştu, ününvi böyle sürdürdü bunca yıl. Duffle-coat Montgomery'den bugune, havasından birşey yitirmiş değil. Bu kış onu gene seve sevine kullanan modacılardan biri de Scherrer. Flanelden yapmış modellerini fıstıllı makasla kesmiş dikişlerini, ip bağcıklar yerine deri şeritler kullanmış, o kadar. Kocaman cepler, sırta atılan kapüşon. Ayakta mat, kalın çoraplar, alçak ökçeli spor pabuçlar. Ne rahat bir kıyafet!.. Her zaman da rahattı. Gerçekten pratik bir model. Her yaşta giyilebilir. Ama heryerde değil. Hele gece?... Smokinin ustüne duffle-coat giyip de Opera'nın galasına gitmek, yalnız Jean Cocteau'nun harcıydı. Gene de öyle kalsın!..İşte Mareşal Montgomerv. Lnlu duffle-coat'ı>le. Çevrecîler dünyayı kuşatıyorBudapeşte'de yapılan Tuna Çevre Konferansı'nda 1992'ye kadar 35 ülkeden temsilcilerin ve yetkililerin katılacağı bir Çevre Eylem Planı hazırlanması kararlaştınldı. BÜŞRA ERSANLI-BEHAR BLDAPEŞTE — Macanstan^ ın başkenti raart ayırun ikinci ya- rısında üç onemli olay yaşadı: 16-25 mart Budapeşte Bariar Fes- tivali, 19-21 mart Tuna Çevre Konferansı, 25 mart demokratik seçimler... Doğu Avrupa ulkeleri arasın- da pazar ekoriomisine ilk adımı atmış olan Macaristan çevre so- lunlan konusunda da öncülüğu sürdüruyor ve dünyanın en bü- yük çevre konferansına 350 dele- genin katıldığı "Ara>ı Kapatmak" adlı Tuna Çevre Konferansı'na evsahipliği yapı- yordu. 19 mart pazartesi günu Viya- na'da toplanan Tuna Konferansı 1987'de yayımlanan "Ortak GeJecegimiz" isimli Brundtland Raporu'nun bir devarru niteliğin- deydi. Avustur>'a-Macaristan iş- harcamalan. kalkınmakta olan ülkelerin enerji geliştirme ve sür- dürulebilir teknoloji konulanna kaydırmayı öngörüyordu. Başka bir maddesinde ise fosil yakıtla- nndan tamamen vazgeçme hede- fıni gözönünde bulundurarak ge- çici bir süre için dogalgazın kul- lanımına olanak tanıyor, kömür kısıtlamasım ise zorunlu addedi- yordu. 3. Sürdunılebilir endnstri bö- lümünde endüstrinin yapı ve kav- ram olarak radikal bir değişikli- ğe uğraması gerekliliği savunulu- yor ve bunun ilkeleri sıralanıyor- du. Bu bölum, doğaya zararlı atıklann AT içi ve dışı ithal ve ih- racını kesinlikle yasaklayan mad- deler de içeriyor. 4 Surdnriilebilirlifin ekonomi- si 5. Knzey-guney boyutu ise en GUY LAROCHEtan Bir kısa manto. Çift sıra dikişli, kocaman cepli, mor renkli moherden. Geçmişte kalan lezzet: Tandır ekmeği dustrı ulkelerine ikili bir yüküm- lülük getirerek hem ekonomik politikalann sağhkhlığını garanti birliğiyle düzenlenen bu konfe- etmeyi şart koşuyor hem de bu ransm amacı, birçok Avrupa ve Çerçevede dunyamn dığer yarısı- dünya ulkeleri çevre gönüllu or- m n s o r u n l a n m d a sahıplenmeyı gütlerini bir araya getirerek 1992 yılında tüm bu ulke hükumetle- rinin imza atacakları bir eylem planının taslağını oluşturmaktı. 350 delege tarafından hazırla- nan taslak mayıs ayında Bergen- de toplanacak olan 35 ulkeden birer gönullü orgüt temsilcisi ile bu ülkelerin çevre bakanlan ta- rafından eylem planı haline ge- tirilecek. oğütluyordu. Konferansın açış ve kapanış konuşmalannda hukümet dışı çevre orgütlerinin bu konudaki tayin edici rolüne defalarca deği- nildi. Taslak uzerinde çalışmala- rın yapıldığı ikinci günde ise Tuna-Ren projesinin yaratacağı çevre kirhliğini protesto eden telgraflar ilgili hukumetlere gon- derildi. Doğu Avrupa ülkelerinin çok geniş bir biçimde temsil edil- 350 delegenın Vıyana, Tuna diği bu konferansın son gunun- boyu ve Budapeşte'de hazırladık- de SSCB'nin çeşitli yörelerinden an eylem planı taslağı şu alt baş- g e ien delegeler bu demokratik lıklardan oluşuyordu: beraberliğin en zengin ve çarpıcı 1. Çevre bilincini arttırma ve katkısını oluşturdular. Yoresel halkın kablımı bölumü, esas ola- sorunlannı ve eylem planlarmı rak eğitim, bilinçlendirme, ulke açıkladılar. Bazı onerileri imza- içi ve dışı iletişimin kurallannı belirliyor ve çevre sorunlan ile il- gili her bilginin hukumetler tara- fından kişilere, gruplara ve gö- nüllu örgütlere verilmesini zorun- lu kılıyordu. 2. Sürdurulebilir enerji adlı bö- lüm ise ozellikle nukleer ve askeri ,ya sundular. Turkiye bu toplantıda Yeşiller Partisi, Turkiye Çevre Sorunları Vakfı, Doğal Hayatı Koruma Demeğı, Turkiye Tabiatım Koru- ma Derneği ve tzmir Barosu a\u- katlarından Noyan Özkan tara- fından temsil edildi. Açılan hamurlar üst üste konuluyordu bir tepsiye. Pişirici en üsttekini çörekleyip el çabukluğuyla yapıştırıyordu kızgın tandırın cidanna. Bir ya da iki saniye içinde olup bitiyordu bu iş. Kızgın tuğlaya yapışan ince hamur beş dakikada pişiyor, nar gibi kızarıyordu. Pişen ekmeği yakmadan, tam kıvamında ateşin ortasından çekip almak bir başka ustahktı. NECATİ GÜNGÖR MALATVA - Sabahın kör karanlığıydı; gun yüzunu göster- memişti daha. Marangoz atölye- lerinin, kereste depolarınm, ta- mirhanelerin işçileri, dağınık saç- ları, uykulu gözleriyle işyerierine koşturuyorlardı. Kimileri, sigara dumanından tıkanmış göğüsleri- nin feryadıyla kalın kalın öksürü- yor, sabahın sessizliğini bozuyor- lardı. Maiıire Hanım'la kocası da iş- yerinin ayakçaklannı tırmanıyor- lardı ivecen adımlarla. Sanayi Çarşısı'nda üç katb bir binanın en üstünde çalışıyorlardı. Buyucek bir salondu burası. Bir köşede, çevresı çamurla sıvalı, içi ateşe da- yanıklı tuğladan yapılma bir tan- dır vardı. Yanda uzunca bir ma- sa; yerde hamur açma tahtası, ka- laylı leğen içinde akşamdan kal- ma hamur; beri yanda kutular, çuvallar... Önce tandırın içindeki odunlar tutuşturuldu. Kuru odun çıtınıy- la yanmaya başladı; alevler yayıl- dı, buyudü; koca tandırın ağzın- dan dışarıya fışkiTdjlar... Mahıre Hanım'ın kocası, sabah çayı için isten kararmış aluminyum ça>- danhğa su doldurup getirdi... Bu sırada, ekmek açan kadın- lar da gelme>e başladılar birer ikı- Kış damı Bu işyerinde çalışan bir erkek- le beş kadın, Malatya'da nicedır azalan, unutulma surecine gıren bir geleneği yaşatıyorlardı. Koke- ni yuzyıllara varan geleneksel tan- dır ekmeği pişiriyorlardı, evet... Tandır ekmeği azala azala, unu- tula unutula, gelip Sanayi Çarşı- sı'nda beton bir yapının ust katı- na sığınıvermışti sonunda! Oysa bir zamanlar, bUtun bir kış bo- yunca yıyeceği ekmeği selelere doldurup "kış damı" denılen odalarında saklamayan aile var mıydı Malat>a'da? Avlusunda tandır örtmesi bulunmayan ev var mıydı? İnsanlar, ekmeklerini ha- 1 YIL BAYATLAMIYOR — 1 yıl siireyle bayatlamayan Malat>a'nın ünlu tandır ekmeği, Sanaji Çar- şısı'nda beton bir >apımn üst katında yaşatılmaja çalışıyor. (Fotoğraf: Lğur Gunyuz) zırlayıp ambarlarına doldurma- dan kışa girerler miydi hiç? Her mahallenın bir ekmekçi kadını yok muydu, daha yirnu, otuz yıl oncesı? O ekmek pişiren usta ka- dının çevresınde, ayrıca hamur açarak geçimini sağlayan başka kadınlar da yok muydu? Ya o. uzerinden haftalar, aylar, mevsımler geçse de, tazelığini dün yapılmış gibi koruyan "nan-ı aziz" nasıl olup da, hayat defte- rinde "unutulanlar" sayfasına yazdırmıştı kendini? O katmer tatlı, çorek ve susam kokulu tan- dır ekmeği, hangi toplumsal de- ğişımin kurbaru olmuştu bu mem- lekette? Kış olur, karlar yağar yollar ka- panır; kış olur çarşılarda fırınlar işlemez olur; sular donar, değir- men taşı dönmez olur... Kimin umurundadır bunlar? Malatyalı, daha ekim, kasım demeden, ek- meğıni pişırmış, ambanm, selesini doldurmuş olurdu! Dışandaki kar adam boyunu aşarmış; insan- lar kapıdan dışan adım atamazlar- mış. . Varsın olsun! Çıtır çıtır tan- dır ekmeği çıkarılır, şöyle parmak ucuyla hafifçene ıslatılır; kar be- yazı patıska ekmek örtulerine sa- rılır; sofraların baş köşesine kon- durulurdu .. Evinın ekmeğini güz- den yapıp da saklamayan bir ka- dın, ev kadmından mı sayılırdı? Avlusunda tandır ortmesı bulun- mayan ev, evden mi sayıhrdı? İşte ne olduysa, insanların as- rileşme merakından oldu hep!... Çatısında biber kurutulan, dam- lannda pestil serilen, avlularında kâh düğun kurulup kâh ekmek pı- şirilen o eski evler; o eski güzel in- sanlarla birlikte birer ikişer yok oldular... Yeni kuşaklar, ata ya- digârı bahçeli ve avlulu kerpiç ev- le/i bırakıp, apartman katlarında yaşamaya gönül koydular... Ne zaman, hangi yılda, hangi devir- de? EUili yıllarda başladı, altmış- larda hız kazandı bu degişim... Değirmen yerine un fabrikası Toprağın yerini beton, bakınn ye- rini plastik eşya, kayısı bahçele- rinin yerini parsellenmiş arsalar, yanık turkulerin yerini de arabesk çığlıklar almaya başladı hızla... Gun dondü, devran değişti... Bu arada, tandır ekmeği de, yaşı şinı- dilerde kırka, elliye varan insan- ların damaklannda özlemi duyu- lan bir tat olarak kalakaldı. Yeni evlerin ne avlusu vardı ne de tan- dır gömülecek bir yeri! Dahası, tandır ekmeği pişiren usta kadın- lar da dunya yuzünde gorünmez olmuşlardı nice zamandır... Ek- mek pişirmeyi öğrenmek, kimin ustüne vazifeydi ki? Çarşılarda fı- rınlar peş peşe açıhyor; somunlar, pidder tezgâhlardan taşıyordu ar- tık... Değirmenlerin yerini un fab- rikalan almıştı kaç zamandan be- ri... Dahası da var: Çoğu insan gun bulup gün yiyordu bu asri za- man içinde! Oyle, bütün bir kışın ekmeğini toptan yapıp da amba- ra dolduracak kadar varlıklı kaç aile kalmıştı Malatya'da? O eski geleneği sürdurecek olanlar, bü- yuk kentlerin yolunu tutmamışlar mıydı, altmışlı yıllardan sonra... Evet, Turkiye'ye çağ atlatan Özal'ın Malatyası da, her turlu gelişmelerden payına duşeni al- maktaydı kuşkusuz: Nufus hızla artıyordu; eskimn genış evieri, yerlerini avuç ıçı apartman katla- rına bırakıyordu; kahvehaneler hınca hınç genç insanlarla doluy- du işsizlik yüzunden... Okul bitir- miş gençler, geleceklerinden kuş- kulu, kısa zamanda koşe dönmüş birtakım insanların işlerine akıl sır erdiremeden, baba ekmeği yeme- nin kompleksıni kambur gibi sırt- larında taşıyorlardı. Butun bu "ahval \e şerait" içinde, yeni kuşakların tandır ek- meği düşünecek, hele hele geçmiş- te kalmış bir lezzetin peşine duşe- cek hallerı yoktu elbette!.. Bu ol- sa olsa, oıta yaş grubu insanları- nm gönüllerinde tutuşan bir öz- lem duygusuydu! Bu yaş grubu- nun insanlanna "tandır ekmefci" dediniz mi, el hak, akan sular du- rurdu hemen... Taze peynirle du- rüm yapılmış ipeksi yumuşaklık- taki o aziz ekmeğin kokusunu o saat burunlannda duyarlardı... tşte, Malatya'nın Sanayi Çar- şısı'ndaki tandır ekmeği imalatha- nesinin varlık nedeni de bir özle- min giderümesine yönelik bir olay olmaktan öte bir şey değildi. Şimdilerde ellisine merdiven dayamış olan Mahire Harum, ta on iki yaşından beri bu işin için- deydi. Ekmek pişirmek bir aile ge- leneğiydi onlarda. Bir gün, Sanayi Çarşısı'nda, bir binanın üst katın- da her Allah'ın günü ekmek pişi- receksin dediklerinde, belki ku- laklanna inanamamış, belki bu- nu hayra yoramamıştı, ama... Ya- pılan öneri gerçekti sonunda! Günde yedi bin beş yuz lira ala- caktı. Ayrıca kocasma da iş veri- lecekti imalathanede... Haftada bir torba da ekmek! Günde altı kırat Beş kadın, bir de erkek, — Mahire Hanım'ın eşi— günde on iki saat çalışıyorlardı. Gunde, al- tı "larat" un işliyorlardı. Kırat, on beş kiloya eş bir ölçüydü. Bu hesaba göre, doksan kilo undan, yedi yuz kadar ekmek üretiyorlar- dı elbirliğiyle... Ekmek açanlann gundeliğiyse, kırat başına bin li- radan, altı bini buluyordu... Ha- mur açmanın, kendine göre biı ustalığı, bir becerisi vardı, ama asü iş pişirene duşüyordu. Açılan hamurlar, Ust üste ko- nuluyordu bir tepsiye. Pişirici, en üsttekini çörekleyip el çabuklu- ğuyla yapıştınyordu kızgın tandı- nn cidanna. Bir ya da iki saniye içinde olup bitiyordu bu iş. Kız- gın tuğlaya yapışan ince hamur beş dakikada pişiyor, nar gibi kı- zarıyordu. Pişen ekmeği yakma- dan, tam kıvamında, ateşin orta- sından çekip almak da bir başka ustalık, bir başka hünerdi elbet- te... Tandırın içine girip çıkan kol, parmaklarının ustüne kadar sarılıydı. Bu sargının adına, "Volçak" deniliyordu. Bir bölumu, Malatya'nın için- deki bakkallara, marketiere veri- liyordu ekmeğin. Bir bölümü, naylon torbalar içinde Ankara'- ya, tstanbul'a, o kadim Malatya- lıların uğradığı yerlere gönderili- yordu. Bayatlama derdiyse hiçbir zaman yoktu. Altı ay, hatta bir yıl sonra bile, hafifçe ıslatılarak ye- nilebilirdi. Çıtır çıtır, gevrek bis- küvi gibi! Çörek kokusu damağı- nıza yayılarak... Pekiyi, bayatlamadan, bunca zaman kalmasının gizi neredeydi tandır ekmeğinin? Belki mayalan- ma yönteminde, belki pişirilme usulünde... Belki hepsinde... Ama doğrusu, kimseler çözemi- yordu bu gizi... Bilgkayar virüsleri • İZMİR (Cumhuriyet Ege Biirosu) — Ege Üniversitesi Bilgisayar Araştırma ve Uygulama Merkezi bilgisayar programlanm alt üst eden bilgisayar virüsletine karşı 7 kişilik bir ekip oluşturdu. Merkezin başkanı Prof. Oğuz Manas, ozel ekip oluşturma gerekçelerini açıklarken "Dunya bilgisayar ağına (EARN) bağh olduğumuz ve Türkiye'deki üniversitelerin bilgisayar merkezi görevini yürüttüğumuz için her an virüs tehlikesiyle karşı karşıya kalabiliriz" dedi. Bilgisiyar virüsünun bilgisayar sistemi ve sistemin çalışmasını engelleyen bir program parçası olduğunu anımsatan Prof. Manas, ekibin başına Doç. Dr. Şaban Eren'in geürildiğini bildirdi. Muğla'ya yat limanı • MUGLA (Cumhnriyet) — Bodrum, Marmaris ve Göcek'ten sonra Muğla'nın dördüncü yat limam ören'de yapılacak. Yat limanı inşaatına 1990 yılında başlanacağı bildirildi. Bu arada Bodrum limanının genişletilmesine ilişkin proje uygulaması ödenek yetersizliği nedeniyle yanda kaldı. Şimdi de Marina Alanına garaj yapılması planlamyor. Turizmciler plana tepki gösterdiler. Mavi yolculuğun önemli duraklanndan olan ören'de gerçekleştirilecek Muğla'nın dördüncü yat limanının 4 milyar liraya mal olacağı bildirildi. Koylar temizleniyor • MARMARİS (AA) — Marmaris'te, yaklaşan turizm sezonu dolayısıyla koylarda temizlik kampanyası başlatan turizm gönüllüleri, çalışmalannı sürdürüyorlar. Turizm ve Dayanışma Derneği Başkanı Erol Uysal, Marmaris'in koy ve plajlarımn temizliği için kolları sıvadıklanru belirterek, "Belediye'ye, vatandaş olarak hepimizin yardımcı olması gerekir. Gelen turistin koylanmızdaki artık maddeleri görmesi hiç de içaçıcı değil. Bu konuda hepimize görevler düşmektedir" dedi. Azınlıklar konferansı • KOPENHAG (AA) — Kopenhag'da dün başlayan Güneydoğu Avrupa Ulkelerindeki Azınlık Hakları Konferansı'na, Türkiye'deki Kurtler ve İstanbul Rumlarıyla ilgili iki bildiri sunuldu. Konferansa "Türkiye ile Yunanistan Arasında Azınlık Sorunlan" başhğı altında bir bildiri sunan Yunan Dış Poliüka Enstitüsü uyesi Alexis Alexandris, Turkiye'yi, iki ülke arasındaki ilişkilerin her kötüleşmesinde İstanbul Rumlarını "rehin" almakla itham etti. Halen Türkiye'de tutuklu bulunan Jsmail Beşıkçi tarafından hazırlanan bir bildiride ise - Türkiye, tran, Irak, Suriye ve SSCB'de yaşayan Kürtlerin toplam nufusunun 30 milyonu geçtiği savunuluyor ve bölge ulkelerinin Kürtlerin tamamıyla yok edilmesinı öngoren politika izledikleri öne surülüyor. Kıışlar için yuva • GtRESUN (AA) — Giresun Belediyesi il çapında kuş sayısıru arttırmak amacıyla parklarda bulunan ağaçlara özel kuş yuvalan asıyor. Giresun Belediye Başkam Mehmet Işık'tan ahnan bilgiye göre Orman Bölge Müdürljlğü'nden sağlanan 100 kuş yuvası, tarihi Giresun Kalesi, Atapark, Alirıza Erkan ve Taşbaşı parkları ile Mile Bahçesi'ndeki ağaçlara yerleştirildi. Hastane çöpü • tZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) — Boğaziçi Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölumü, tarafından, hastane cöplerinin sağlıkh bir biçimde toplanması ve uzaklaştınlmasına ilişkin esasların belirlendiği bir çalışma yapıldı. Izmir Anakent Belediye Meclısi tarafından kabul edilen bu esaslara uyum sağlanması için hastanelere dort ay geçiş suresi verildi.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear