Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 6 MAKT 1990
"Din Kültürü" Derslerinde
Neler Ögretiliyor?
"Din kültürü" yaftası altında okullarımıza sokulan din derslerinin
bugünün dünyasında dindar kuşaklar yetiştirme amacına hizmet
edebileceğini hiç sanmıyorum. Ama, korkarım ki bu dersler,
çocuklarımızın birçoğunda zaten var olan "ezbercilik" eğilim ve
alışkanhğını büsbütün güçlendirecektir. Onun için, şimdiük tek
söyleyebileceğim şey şu: Zavallı çocuklar! Atatürk döneminde
yetişmiş olmak mejer ne büyük mazhariyetmiş!
Doç. Dr. HÜSEYİN BATUHAN
Bundan önceki bir yazıtnda(*) deraokratik bir
toplurada efiümin laik olmas» gerektiğjnı belirtmiş,
"Din Kultüru ve Ahlak Bilgisi" başlığını taşıyan ders
kitaplannın laık eğitimin amaç ve ilkelerine ters dü-
şen bir anlayışla yazılmış olduğunu örnekler üze-
rinde gostereceğimi vaat etmiştim.
Kitaplar genellikle üç konuyu işliyor: 1. Islam'ın
temel inanç ve pratikleri (orneğin, namazm nasıl
kıhndığı bile resimlerle gosteriliyor), 2. lyi ahlaklı
ya da erdemli olmamn ilkeleri ve yolları (ama hep
dindarlıkla ilişkisi vurgulanarak), 3. Ataturk'ün di-
ne ve din eğitimine verdiği onem (boyle bir eğiti-
min laikliğe aykın olmadığı belirtilerek). Ben bu ya-
zımda sadece "Din Külturü" başlığı altında sunu-
lan ilk konu üzerinde duracağım.
Bu başlığı taşıyan bir eserden ya da eserlerden
insan ne bekler? Din, daha doğrusu "dinler" hak-
kında genel bilgiler, öyle değil mi? Örneğin, dün-
yada ne çeşit dinler olduğu, bunların dayandığı
inanç ve pratikler, tarihsel gelişmelerı, aralarında
benzerlik, ayrılık ve etkileşimler, hatta nasıl ve ne-
den doğduklan hakkında öne surulen göruşler, top-
lurn hayatındaki ışlevleri, öteki kultür etkinlikleriyle
ilişkileri ve buna benzer daha başka ayrıntılar hak-
kında bilgiler... Oysa, ilk beş kitapta "din kültürü"
adına yakışır herhangi bir bilgiye rastlamak müm-
kün değil. tlkin Lise 1 kitabında dinler hakkında
bazı bilgiler veriliyor, ama bu kadarı -bildiğim
kadarıyla- "sosyoloji"de de okutuluyor zaten. Si-
zin anlayacağınız, "din kulturu" deyimi sadece bir
kamuflaj, hatta kaba bir aldatmaca. Kitaplar, bes-
belli ki lslam dininin butün dogmalannı yeni yeti-
senlere aşılamak amacıyla yazılmış, sonra da bu
amacı gizlemek için bunlara "din kultüru" yafta-
sı yapıştırılmış! Siz bütün sosyal konuları (bu ara-
da din konusunu da) inceleyen sosyoloji dersine sa-
dece bir yıl "din kulturu"ne ise tam sekiz yıl ayı-
racaksınız, üstelik her fırsatta Islamiyetin "en son",
"en mukemmel", "tek hak din" olduğunu tekrar-
layacaksıruz, sonra da bu kurnazlığınızı "bilimsel"
bir başlık altında gizlemeye çalışacaksınız! Şuna
"Müslümanın El Kitabı" deyin, olsun bitsin!
Şimdi, bu derslerin "kültürel" içeriğine birlikte
bir goz atalım.
Prof. Dr. Cihad Tunç, "Insarun ruh yapısının en
belirgin özelliği (?) inanmakür" (Orta II, s. 13) bu-
yurduktan sonra, İslam'da inamlması şart olan şey-
leri sıralıyor:
1) Allah'a inanmak, 2) Allah'm meleklerine inan-
mak, 3) Allah'ın kitaplarına inanmak, 4) Allah'm
peygamberlerine inanmak, 5) Ahiret günune inan-
mak, 6) Kadere, hayır ve şerrin Allah'tan olduğu-
na inanrnak. (Bütün bunlar öteki kitaplarda da tek-
rarlanıyor.)
Eğer yazar "Kuran'a göre her Müslümandan bu
inançları paylaşması beklenir" demekle yetinseydi.
lslam dini hakkında bize bilgi ilettiği, dolayısıyla
"din kültürumüze" katkıda bulunduğu soylenebi-
lirdi. Oysa amaç bu değil; asü amacın çocuklan bu
inançları paylaşmaya çağırmak olduğu şu sözler-
den açıkça anlaşılıyor:
"Biz yüce Allah'm vaılığına, bir tek oluşuna ve
Kuran-ı Kerim'de geçen butun sıfatlanna her türlü
şiiphe ve tereddülten uzak olarak, kesin bir şekllde
inanıyoruz." (S.14; altını ben çiziyorum).
Bilim adına utanılası bir anlayış
Görüldugü gibi, dolaylı bir şekilde çocuklar inan-
maya zorlanıyor. Ancak, yazar bununla yetinme-
yip daha inandırıcı, -akhnca daha "bilimsel"- ka-
nıtlar da aramış ve bulmuş. "An peteğini niçin
'altıgen' biçiminde yapıyor, dersiniz?" Sayın pro-
fesör, bu biçimin bilimsel açıdan en ekonomik bi-
çim olduğunu karutladıktan (?) sonra bu gizemi şöy-
çimde yapan yaptıran yüce Allah'tır;' (S.14) İnsan,
17-18 yüzyülarda bazı ilahiyatçılann başvurduğu bu
tur modası geçmiş sözümona kanıtların yirminci
yuzyılın sonlarında yeniden gündeme getirildiğini
görünce şaşıp kalmaktan kendini alamıyor. Peki,
ama bu çocuklar ileride biyoloji dersinde canlıla-
rın ayakta kalabilmek için acımasız bir yaşam sa-
vası verdiklerini, buna rağmen binlerce tur, cins hat-
ta familyarun tümden yok olduklannı öğrenince ne
yapacaklar, bu öğrendiklerini "arıya peteğini en
ekonomik biçimde yapmayı ilham eden" bir Tanrı
fikriyle nasıl bağdaştıracaklar?
llkokul 5. sınıf kitabının yazan Doç. Beyza Bil-
gin "âhiret gunü"ne inanma konusuna daha bir
"bilimsel" yaklaşuğı karusında. Bakın ne diyor:
"Kuran-ı Kerim'in bize haber verdiğine göre âhiret
gününde yer şiddetle sarsılacak, dağlar birbirine gi-
rip toz halinde savrulacaktır... Peygamberimiz Hz.
rvluhammed, insanları âhiret gunune inanmaya ça-
ğırdığı zaman, derin ve ince düşünemeyen pek çok
kimse buna inanmak istememişti (S.53-54; altını biz
çiziyoruz). Oysa, Sayın doçente göre, buna inan-
mamızı gerektiren bilimsel veriler var elimizde. Ni-
tekim, "okuma parçası" olarak kitabına koyduğu
bir yazıda anlatıldığı gibi, 1803 yılında Fransa'nın
L'aigle kasabasma gokten taş yağıruş, herkesin gör-
duğü bu olaya zamanın bilim adamları inanmak is-
tememişler...
Gerçekten de bu olay "bilimsel doğmacılığın" ti-
pik bir örneği olarak bilinir, ancak bunun "kıya-
met günü" ile ilgisi ne?" diyeceksiniz. Eğer yazar
bununla Kuran'da yazılanlann doğruluğundan şup-
he edilemiyeceğini ima ediyorsa, çok yanılıyor, zi-
ra "meteor yağmuru" olaylarının kıyamet gunuyle
uzaktan yakından bir ilişkisi yok. (Bu konuda ki-
misine biraz astrofizik, biraz da modern kozmolo-
jileri incelemesini salık veririm.)
lslam'ın ikinci şartı olan "meleklere inanma" ko-
nusunda ise yazar -bütün tarihı gerçekleri çiğneme
pahasına da olsa şöyle diyor:
"Tarihin sözlü (?) ve yazılı en eskı kaynakların-
dan öğreniyoruz ki, insanlar her çağda meleklere
inanmışlar, onlardan söz etmişlerdır!' (S.22) Daha
da ileri giderek, "Allah her topluluga peygamber
gonderraiştir" demekten çekinmiyor. İnsaf! Mak-
sadınız çocukların meleklere inanmasmı sağlamak
olabilir, ama bu uydurmalara ne gerek var? Bu mu
"din kültürü"?
Bu kitabın neredeyse "sağduyu" ile alay ederce-
sine, tam bir "medrese" kafasıyla yazılmış olduğu-
nun bir başka kanıtı da aynı hanım doçentimizin
"Fil Sûresi"ne dayanarak anlattığı "Fil Olayı" Kâ-
be'yi yıkmaya gelen Habeş Kralı Ebrehe'ninfiUior-
le açıklıyor: "İlimden yoksun bir hayvan bu ınceli» dusunu nasıl bir "mucize" perişan etmiş, onu an-
ği nasıl bilebilir, nasıl düşünebilir? Anlaşılıyor ki latıyor:
bu hayvancağıza bu inceliği, bu sanatkârlığı ilham "Deniz tarafından, kırlangıca benzer kuşlar sü-
eden her şeyin düzenleyicisi, her şeyi en guzel bi- rü sürü gelerek gökyüzunü bulutlar gibi kapladı-
lar. Kuşlardan her biri, ağızlarında ve pençelerin-
de taşıdıkları ufacık taşları ordunun uzerine bıra-
kıyorlardı. Bu incecik (?) taşlar, hızla duştüklerin-
den, askerlerin miğferlerine bile rastlasa delerek ba-
şına ve vücuduna saplanıyordu.. Taşın deldiği vü-
cuttan kan fışkırıyor, kanayan yerde yaralar oluşu-
yor, etler parça parça dökulüyordu...
Tank gibi fillere karşı minicik kuşlar ve onların
attığı minicik taşlar. Bu kibirli insanlann ve onla-
rın karşı konulmaz ordularının, boyle ufacık, za-
vallı yaratıklar tarafından mağlup edilmesi ne bü-
ytık derstirr (İlk 5, S. 49)
Bu "masalı" kimin uydurmuş olduğunu bilmi-
yonım. Ancak, televizyonla bilgısayarların okulla-
ra ve evlere girdiği günümüzde boyle bir masalı, üs-
telik olayı kendi gözleriyle görmüş gibi son derece
bozuk bir Turkçe ile anlatan bu hanıma ne diyece-
ğini şaşınyor insan. Hiç mi fizik ve biyoloji oku-
mamış? Hem bu saçmalıklan okuyan 12 yaşında-
ki çocukların bile onlara inanıp bundan ahlaki bir
ders çıkaracağını mı umuyor?
Işin daha ilginç yonu, "Fil Sûresi"nde burada an-
latılanlardan birçoğunun yer almamış olması, zira
bu sûrede sadece "Tann"nın onlara karşı kuş su-
rüleri gönderdiği ve onları taş yağmuruna tutup sı-
ğırların çiğnediği otlara dondurduğü" yazılı. Bu
"din kültürü" dersi değil, din dersi de değil, dupe-
düz yobazlık! "Kitaplara inanma konusuna gelin-
ce: Örta II. ders kitabının yazan Prof. Tunç bu ko-
nuda neler söylemiyor ki... Yer olsa da yazabilsem'...
Sonuç
Burada amacım birtaktm modası geçmiş teolo-
jik sorunları, tartışmak değil elbet. Bu örnekleri sa-
dece "medrese kafası"nın nasıl yeniden okullanrruza
sokulmaya calışıldığını gostermek için verdim. San-
ki aradan geçen on dört yüzyıl boyunca dinde, fel-
sefede ve bilimde hiçbir gelişme olmamış...
Bir yandan çocuklara fen derslerinde bütun olay-
lann "doğa yasaları"na baglı olduklannı öğretecek-
siniz, öte yandan "din kültürü" derslerinde bunun
tersine inanmalannı isteyeceksiniz, olacak şey mi
bu? Ama Kuran kurslanyla kuçücuk çocuklara an-
lamını anlamadıklan bir kitabı ezberletmeyi mari-
fet sayan ve bu manevi işkenceyi din adına onlara
reva gören bir kafadan başka ne beklenir?
"Din kultüru" yaftası altında okullarımıza so-
kulan din derslerinin bugünün dunyasında dindar
kuşaklar yetiştirme amacına hizmet edebileceğini
hiç sanmıyorum. Ama korkarım ki bu dersler, ço-
cuklanmızın birçoğunda zaten var olan "ezbercilik"
eğilim ve alışkanhğını büsbütün güçlendirecektir.
Onun için, şimdiük tek söyleyebileceğim şey şu: Za-
valh çocuklar! Atatürk döneminde yetişmiş olmak
meğer ne büyük mazhariyetmiş!
(•) "Din Derskrı ve Laiklik", Cumhuriyet, 6 Şubat 1990.
PENCERE
HESAPLASMA
BURHAN ARPAD
Niçin•••
İstanbul Yap* Endüstri Merkezı'nde bir süredır ilginç korrferans-
lar veriliyor. Geçen ay verilen konferanslar arasında bence en
ilginci "İstanbul NİÇİN bu hale geldı?" konusunun tartışıldığı kon-
ferans Yazık kı geç öğrendiğım için izleyemedım. Yapı Endüstri
Merkezı'nın bülteninde basılı özetten ögrenebıldığim kadarıyla
tartışmacılar, İstanbul'un ımarcılık ve şehircilık açısından yüz-
karası durumundan soz etmekle yetinmişler! Nıçın ve neden so-
ruları havada kalmış! Büyük sorunun toplumbilım yanları üze-
rinde durulmamış bültende gorduğüm kadarıyla.
istanbul'un feci durumundan yakınmıyan kımse kalmadı sa-
nırım! Emlakçiden belediye başkanına, proje mimarından kontıt
yaptırana hemen hemen hepımiz yakınıyoruz. Yakınmakla yeti-
niyoruz! " ^
Panelı yöneten mimar ve yazar Aydın Boysan, İstanbul'un ta- '
rihı konusunu 'Kebaptan önce ve kebaptan sonra" dıye şakaya
getiriyor, hafiften alaya alıyor. Aziz Nesın dostumuz daha ciddi
konuşarak: 'İstanbul'un bu hale gelmesinın başlıca nedeni plan-
sızlık, programsızlık!' diyor ve ekliyor: 'Biz planı plan olsun diye
yapıyoruz. Bu nedenle yapılan planlar halkın gerisinde kalmak-
ta ve hayata geçmeden ıflas etmektedır."
Cumhuriyetın başlangıç yıllarında yarım milyon insanın yaşa-
dığı İstanbul. bahçeli evleri, elektriklı tramvaylarıyla günümüzün
gökdelenli ve çifter çifter asma Boğaz köprülü istanbul'unda, çok
daha mutlu ediyordu Zira başlangıç yılları İstanbul'unda para
birikimi henüz emekleme dönemmdeydi, para gücü ağır bas-
mıyordu. Para henüz herşey değildı. Bunu biraz açayım. Bu ko-
nuda daha açık konuşayım:
Ortaasya'dan Vıyana kapılarına yayılmış Osmanlı İmparator-
luğu'nun bu en belirgin nıteliğı uretici toplum olamayışıdır. Üre-
tici değil, talancıdır Osmanlı ekonomısı. Bu toplum nitelıği gü-
nümüzde de sürüp gitmemektedır. Atatürk, bu olumsuz gidişi
değiştirmek amacıyla fabrıkalar kurdurmuştur. Fabrikada çalış-
maya başlayan ınsanlanmız, göçerlıkten kurtulmağa başlamakla
kalmamışlar, emeğın karşılığıyla üretici insan niteliğine kavuş-
muşlardır. Fakat Ataturk'ün erken ölumü, İkıncı Dunya Savaşı yıl-
ları ve daha sonrası, İnönü'nün çok partili demokrasi hayatı'na
geçtşgirişimi, Türkıye ınsanlarının bütünuyle sömürücu Demok-
rat Parti liberal görünümlü ekonomi gıdişı de uretici değil, bir
başka çeşit 'avantacı'lıktır
Günumüz İstanbul'u ikı yoldan yozlaştırılmaktadır:
Gecekonduculuk ve hayalı ihracatcılık!
Gecekonduculuk. 1940'h yılların ortasında başladı Marşal yar-
dımı traktörlerinin işsız bıraktığı yüz binlerce ırgatın istanbul ve
daha başka büyük şehırlere goç etmesıyle! Zeytınburnu ve çev-
resinde çalısan insanlann konut sıkıntısı çekmeğe başlamasıy-
la! Boş buldukları topraklara bir gecede çatıverdıkleri kulübe-
nın çatısını kapayıp Turk bayrağı da çektıler mi, kulübe de olsa
konuta kavuşmuş oluyorlardı1
Bundan sonrası partılerin seçim
dönemlerinde atıp tutmasına bağlıydı! Bu bir çözüm değıldi el-
bette! Ama sokakta kalmaktan lyıydi. Sonraları bu ters yerleşım
büsbütün yozlaştı ve gecekonduculuk bir çeşit çıkar sağlamaya
dönüştü. foplumda yenı bir avantacılık dönemi başladı. Gece-
kondu ağaları türedı, gecekondu ağaları taşıyan mahalleler oluş-
tu. Boğaz'ın ozellıkle Rumeli yakasının en görkemlı toprakların-
da beş altı katlı gecekondu apartmanlar yükseldi. Başbakanı se-
çım nutuklarında "gecekondularınıza tapu vereceğim, müteah-
hitle anlaşıp beş katlı apartman yaptırır. öteki katıyla da geçinır,
sıkıntıdan kurtulursunuz!" dıyen bir ülkede bundan olağanı
olmaz.
istanbul'u heryanıyla uçurum velelakete iteleyen etkenler ara-
sında hayalı ihracat ve fonlar gelıyor. Toprak vurgunculuğunu da
sayarsak günümuz Turkıye ekonomisinın ne denli bir vurgun-
culuğa dayandığı anlaşılır.
BILGISAYAR OPERATORU
Yayınevinde, MOONSTAR GRAFİK 1.00
ile kitap ve dergi ha/ırlayacak; cntegre
muhasebe programı kullanacak opcratör aranıyor.
Dcneyim tcrcih nedcnidir.
Mür: 516 20 04/05 - Osman
Konusunda tecrübeli
GRAFİKER'LER
(Tercihan Macintosh deneyimli)
146 91 98-148 93 35
'EMHDVUİZMI Vt FASİZME UISI
DEVRİMCI
GENCLIK
2.SAYIÇIKTI
Adres Dost'uk Yurau Sok
Selımbey İşhanı 8/3
Sultanahmet-istanoui
i Gençlik Mücadelesi Kritik Bir Döneme Girerken
T Anadoln Unıversı+eleurae Sor^.to' ve Devmcı Gençl'K
n Özerk Demokratik Üniversite
T 8OlıYıliatda5efiatcı <ldeolo|ia
n Yeni" Sorunlar, Yeni Hareketter ve Devrimci Gençlik
ı Devrna VorJzene Notiar Oğuzhan Muftuoğiu
T 12 Eylül Sonrası Direnış: Mahmul Memduh Uyan
T 'KabuK Değıstırer Dogu Avrupo.
n Artık Susmayacağız/8Mart Dünya Kadınlar Günü
~\ Gelışen Toplumsa! MuhG'efet ve 'Terörizm' Sofscralon
DENIZ MANZARALI
SATILIK DAİRE
Taksım'de, Kutlu Sokak'ta No: 11
Pazar günlerı gorülebıhr.
ASELSAN'ın Tedirginliği
Eski Genelkurmay Başkanlarından Semih Sancar'a ilişkin ger-
çek bir öykü:
Rahmetli Semih Sancar bir NATO gezisi için Hollanda'ya gi-
der; emrıne bir araba verilir. Ama o ne? Otomobilin sürücüsü
"omuzlanna kadar altın saçlı" bir yaratık. Sancar önce şaşırır;
sonra şoför yüzünü dönünce görür ki lepıska saçlı sürücü pıra-
sa bıyıklı bir delikanlıdır.
Sorar rahmetli:
— Bu ne?
— Efendim, erlerin saçlarını kestiremiyoruz; bizi sendikaya şi-
kâyet ediyorlar; sendika yöneticileri geliyor, insan haklarını ileri
sürüyor, engelliyor...
Eh, bu küçük öyküyü dinleyen çoğu kişi inanmayacak; belki
de öfkelenecek:
— Elinin körü!..
Vaktiyle İsveç ordusunda erlerin saç uzatması sorun yarat-
mıştı. O günlerde gazetelerde okumuştum; komutanlık daha derli
toplu gözükmelen için askerin omuzlanna düşen saçlarını bir
file içınde toplamasına ilişkin emir çıkarmıştı.
Bizde sıfır numara tıraşla emir ve kornuta işledığinden bu tür
sorunları anlamak çok güçtür.
J. Von Hammer'in "Osmanlı Devleti Tarihi"t\\n 11'inci cildin-
de ayrıntılarıyladökümü yapılan Saint Gotthard meydan muha-
rebesinde bizımkiler çok şaşırmışlar.
Köprülüzade Fazıl Ahmet Paşa 1664 mayısında ikinci Alman
seferıne çıkmış. Köprülü, uzun süreden ben elimizde bulunan
Viyana ile Budapeşte arasmdakı Yanıkkale'yı (Raab) almak üze-
re kuzeye doğru ılerlerken iki ordu karşı karşıya gelirler. "Hms-
tiyan ordusu"nun sol kanadında 14'üncü Louısın gönderdiği
Fransız birlikleri yer almıştır. Osmanlı birlikleri Raab nehrini geç-
meye başlartar. Düşman komutanı Kont Montecuccoli Fransız-
lardan destek ıster. Duc de la Feuıllad'm komutasındaki takma
saçlı ve pudralı Fransızları görünce Köprülü sorar-
"— Bu genç kızlar kimdir?"
Ancak "genç kızlar" Hammer'in söyleyişi ve Mehmet Ata'-
nın çevirisiyle "Allah Allah sedayı dehşetaverinden duçan he-
ras olmayıp" (Allah Allah seslerının dehşetinden korkuya tutul-
mayıp" bağırmaya başladılar:
"— Yürüyelim, yürüyelım!.."
"— Öldür, öldür!.."
Kanlı savaştan kurtulabilen Yeniçeriler, yine Hammer'e gö-
re, uzun yıllar, "pudralı ve peruklu genç kızlann", "yürüyelim,
yürüyelım, öldür. öldur" seslerinı ve duc de la Feuillad'a vermiş
oldukları "Fuladl" (çelik adam) adını anımsadılar. ;
* '
Batı dünyasındakt çoğu görüntü bızi şasırtıyor, anlamakta güç-
lük çekıyoruz. Bızım askeriik anlayışımız başkadır. Elbette her
yığidın bir yoğurt yiğişi olacaktır. Sözgelımi bizım orduda kim-
se uzun saç birakmaya yönelecek kadar yerel gerçeklerımizi,-
geleneklerimizi. göreneklerimızi hiçe sayamaz. Ama içinde ya-'
şadığımız şu dönemde bile devlet memurtannın ve öğretmenle-
rin sendıkalaşma özgurlükleri yavaş yavaş doğal sayılmaya baş-
lanmıştır.
Askeri işyerlerinde sivil işçilerın sendıkalaşma özgürlüğü ise
bugünkü yasaların gereğidır.
Türkiye'de "yargı" uygar dünyada olmadık bir nitelik taşıyor;
sıvil yurttaş, askeri mahkemelerde yargılanıyor. Boyle şey ol-
maz!.. Bu tür işlemler orduya yö-
nelık duyguları yörüngesinder»
saptıracak etkiler yaratıyor. As-
keri işyerlerinde ve fabrikalarda
çalışan sivil yurttaşın elinden
sendıkalaşma hakkını almaya
çalışmak da çok kötü tepkiler ya-
ratacak bir tutumdur.
• •
JLETIŞIM UYDULARINDA DUNYA
NİÇİN HUGHES'U SEÇİYOR?
Hughes uyduları. bugün INTELSAT,
INMARSAT ve ulusal sistemler aracılığıyla
dünyada 100'den fazla ülkeye kaliteli,
güvenilir iletişim hizmeti sunuyorlar.
Hughes'un yörüngesine yerleştirdiği
"100'ün ûstünde uydu, bugüne kadar hiç
aksama göstermeden, başarıyla çalıştı
ve çoğu, beklenen ekonomik ömürlerinin
üstüne çıktı. Batı dünyası iletişim
uydularının yarısından fazlası, Hughes
tarafından üretildi.
Her yıl Hughes, uydu araştırma ve
geliştirme çalışmalanna 30 milyon dolarlık
bir bütçe ayırarak, dünyanın en modern
ve güvenilir uydu teknolojisine ulaşıyor.
Uzun yıllardır, ürününü alıcısına en kısa
zamanda ulaştıran Hughes, "yörüngede
teslim" konusunda deneyim sahibi tek
firmadır. TÜRKSAT projesinde de 30 aylık
teslimot süresini aşmayacağını taahhüt
etmiştir.
Dünyanın en büyük iletişim uyduları
üreticisi olmasının yanı sıra Hughes,
uluslararası INTELSAT konsorsiyumu
filosuna yaklaşan sayıda uyduya sahip. Satelit sistemleri işletmekteki zorlukların
bilincinde olan Hughes, PTT mühendislerine uydu tasarımı, üretimi, kullanımı ve hizmeti
hakkında egitim vermeyi ve TÜRKSAT iletişim sisteminden azami yararı sağlamayı
amaçlamaktadır.
General Motors'un biryan kuruluşu olan Hughes, İtalyan IRI Grubu firmalarından
Selenia Spazio ve Türkiye'de Koç Grubu'na bağlı Bekoteknik ile işbirliği içinde. GM, IRI
ve Koç'un yıllık satış geliri toplamlan 200 milyar Amerikan doları tutarında. Bu da
Türkiye için önemli bir teknoloji transferi ve ticaret olanaklarını beraberinde getiriyor.
Hughes, Bekoteknik ve Selenia Spazio... Türkiye'nin iletişim alanındaki geleceği için
dinamik bir üçlü.
HUGHES
Subsidiary of GM Hughes Electronics
Son günlerde ASELSAN (As-
keri Elektronık Sanayii) Anonım
Şirketi'nde olanlara çok genış
ufuklu bir yaklaşımla çozum ara-
makta bu bakımdan yarar var.
ASELSAN'da çalışan işçiler
sendıkalaşıp toplusözleşme ma-
sasına oturmak isteyince yetkı-
liler fabrıkanın kapısına kilıt as-
tılar, sendikalaşmaya karşı çık-
tılar.
Olur mu?
Elektronik endüstrisi kurmak
çağı yakalamak ıçın ne kadar ge-
rekliyse, oluşturulacak endüstri
kesimınde sendikal özgürlükle-
re karşı çıkmak o oranda çağdı-
şılıktır.
Bu kafayı değiştirelim.
LONDRA, CKF0BD, CAHBRIDGB
BOURHEMOUTH,BÎUGHT0K,
H A Î I W C S E X E T E R G H E S T S
DE SfÇKİN DIUOtCULURIK0(kYM *£>
/ADA BUTUN YILINÛIUZCE Ö6R.ENIM
12TAKS\TT§ OD
K0UYUÛL4
DEWVM *
ıJ KURSLAR
»TICA.RI İIM&İUZCE
• TUR.IZM IN&ILİZCESI
•8ANKACIUK. INÛ1L1ZCE5İ
•5INAV K.UR5LAR!: Cambndge
•Fırst Certrficate, Profıcıency,
•T0EFLARELS(Sb\)
tursem
İNGİLİZ ÜSAN OKULLARI
DANIŞMAMERKEZİ
Cumhuriyet Cad 173(4-6 Elmadag
8C230 İstanbul Hılton Oteiı Karşısı
Tel 148 39 77-148 79 43-14828 49
!:
ax 132 97 29. T!x 27498 tusm ;r
LISKUR
SÜRÜCÜ KURSU
EHLIYETIMZI
BİZDEN ALIN
TAKSİTLE ÖDEYİN
Kadıköy 336 02 79
Erenköy 359 30 68
Maltepe- 352 24 21