29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 6 MAKT 1990 "Din Kültürü" Derslerinde Neler Ögretiliyor? "Din kültürü" yaftası altında okullarımıza sokulan din derslerinin bugünün dünyasında dindar kuşaklar yetiştirme amacına hizmet edebileceğini hiç sanmıyorum. Ama, korkarım ki bu dersler, çocuklarımızın birçoğunda zaten var olan "ezbercilik" eğilim ve alışkanhğını büsbütün güçlendirecektir. Onun için, şimdiük tek söyleyebileceğim şey şu: Zavallı çocuklar! Atatürk döneminde yetişmiş olmak mejer ne büyük mazhariyetmiş! Doç. Dr. HÜSEYİN BATUHAN Bundan önceki bir yazıtnda(*) deraokratik bir toplurada efiümin laik olmas» gerektiğjnı belirtmiş, "Din Kultüru ve Ahlak Bilgisi" başlığını taşıyan ders kitaplannın laık eğitimin amaç ve ilkelerine ters dü- şen bir anlayışla yazılmış olduğunu örnekler üze- rinde gostereceğimi vaat etmiştim. Kitaplar genellikle üç konuyu işliyor: 1. Islam'ın temel inanç ve pratikleri (orneğin, namazm nasıl kıhndığı bile resimlerle gosteriliyor), 2. lyi ahlaklı ya da erdemli olmamn ilkeleri ve yolları (ama hep dindarlıkla ilişkisi vurgulanarak), 3. Ataturk'ün di- ne ve din eğitimine verdiği onem (boyle bir eğiti- min laikliğe aykın olmadığı belirtilerek). Ben bu ya- zımda sadece "Din Külturü" başlığı altında sunu- lan ilk konu üzerinde duracağım. Bu başlığı taşıyan bir eserden ya da eserlerden insan ne bekler? Din, daha doğrusu "dinler" hak- kında genel bilgiler, öyle değil mi? Örneğin, dün- yada ne çeşit dinler olduğu, bunların dayandığı inanç ve pratikler, tarihsel gelişmelerı, aralarında benzerlik, ayrılık ve etkileşimler, hatta nasıl ve ne- den doğduklan hakkında öne surulen göruşler, top- lurn hayatındaki ışlevleri, öteki kultür etkinlikleriyle ilişkileri ve buna benzer daha başka ayrıntılar hak- kında bilgiler... Oysa, ilk beş kitapta "din kültürü" adına yakışır herhangi bir bilgiye rastlamak müm- kün değil. tlkin Lise 1 kitabında dinler hakkında bazı bilgiler veriliyor, ama bu kadarı -bildiğim kadarıyla- "sosyoloji"de de okutuluyor zaten. Si- zin anlayacağınız, "din kulturu" deyimi sadece bir kamuflaj, hatta kaba bir aldatmaca. Kitaplar, bes- belli ki lslam dininin butün dogmalannı yeni yeti- senlere aşılamak amacıyla yazılmış, sonra da bu amacı gizlemek için bunlara "din kultüru" yafta- sı yapıştırılmış! Siz bütün sosyal konuları (bu ara- da din konusunu da) inceleyen sosyoloji dersine sa- dece bir yıl "din kulturu"ne ise tam sekiz yıl ayı- racaksınız, üstelik her fırsatta Islamiyetin "en son", "en mukemmel", "tek hak din" olduğunu tekrar- layacaksıruz, sonra da bu kurnazlığınızı "bilimsel" bir başlık altında gizlemeye çalışacaksınız! Şuna "Müslümanın El Kitabı" deyin, olsun bitsin! Şimdi, bu derslerin "kültürel" içeriğine birlikte bir goz atalım. Prof. Dr. Cihad Tunç, "Insarun ruh yapısının en belirgin özelliği (?) inanmakür" (Orta II, s. 13) bu- yurduktan sonra, İslam'da inamlması şart olan şey- leri sıralıyor: 1) Allah'a inanmak, 2) Allah'm meleklerine inan- mak, 3) Allah'ın kitaplarına inanmak, 4) Allah'm peygamberlerine inanmak, 5) Ahiret günune inan- mak, 6) Kadere, hayır ve şerrin Allah'tan olduğu- na inanrnak. (Bütün bunlar öteki kitaplarda da tek- rarlanıyor.) Eğer yazar "Kuran'a göre her Müslümandan bu inançları paylaşması beklenir" demekle yetinseydi. lslam dini hakkında bize bilgi ilettiği, dolayısıyla "din kültürumüze" katkıda bulunduğu soylenebi- lirdi. Oysa amaç bu değil; asü amacın çocuklan bu inançları paylaşmaya çağırmak olduğu şu sözler- den açıkça anlaşılıyor: "Biz yüce Allah'm vaılığına, bir tek oluşuna ve Kuran-ı Kerim'de geçen butun sıfatlanna her türlü şiiphe ve tereddülten uzak olarak, kesin bir şekllde inanıyoruz." (S.14; altını ben çiziyorum). Bilim adına utanılası bir anlayış Görüldugü gibi, dolaylı bir şekilde çocuklar inan- maya zorlanıyor. Ancak, yazar bununla yetinme- yip daha inandırıcı, -akhnca daha "bilimsel"- ka- nıtlar da aramış ve bulmuş. "An peteğini niçin 'altıgen' biçiminde yapıyor, dersiniz?" Sayın pro- fesör, bu biçimin bilimsel açıdan en ekonomik bi- çim olduğunu karutladıktan (?) sonra bu gizemi şöy- çimde yapan yaptıran yüce Allah'tır;' (S.14) İnsan, 17-18 yüzyülarda bazı ilahiyatçılann başvurduğu bu tur modası geçmiş sözümona kanıtların yirminci yuzyılın sonlarında yeniden gündeme getirildiğini görünce şaşıp kalmaktan kendini alamıyor. Peki, ama bu çocuklar ileride biyoloji dersinde canlıla- rın ayakta kalabilmek için acımasız bir yaşam sa- vası verdiklerini, buna rağmen binlerce tur, cins hat- ta familyarun tümden yok olduklannı öğrenince ne yapacaklar, bu öğrendiklerini "arıya peteğini en ekonomik biçimde yapmayı ilham eden" bir Tanrı fikriyle nasıl bağdaştıracaklar? llkokul 5. sınıf kitabının yazan Doç. Beyza Bil- gin "âhiret gunü"ne inanma konusuna daha bir "bilimsel" yaklaşuğı karusında. Bakın ne diyor: "Kuran-ı Kerim'in bize haber verdiğine göre âhiret gününde yer şiddetle sarsılacak, dağlar birbirine gi- rip toz halinde savrulacaktır... Peygamberimiz Hz. rvluhammed, insanları âhiret gunune inanmaya ça- ğırdığı zaman, derin ve ince düşünemeyen pek çok kimse buna inanmak istememişti (S.53-54; altını biz çiziyoruz). Oysa, Sayın doçente göre, buna inan- mamızı gerektiren bilimsel veriler var elimizde. Ni- tekim, "okuma parçası" olarak kitabına koyduğu bir yazıda anlatıldığı gibi, 1803 yılında Fransa'nın L'aigle kasabasma gokten taş yağıruş, herkesin gör- duğü bu olaya zamanın bilim adamları inanmak is- tememişler... Gerçekten de bu olay "bilimsel doğmacılığın" ti- pik bir örneği olarak bilinir, ancak bunun "kıya- met günü" ile ilgisi ne?" diyeceksiniz. Eğer yazar bununla Kuran'da yazılanlann doğruluğundan şup- he edilemiyeceğini ima ediyorsa, çok yanılıyor, zi- ra "meteor yağmuru" olaylarının kıyamet gunuyle uzaktan yakından bir ilişkisi yok. (Bu konuda ki- misine biraz astrofizik, biraz da modern kozmolo- jileri incelemesini salık veririm.) lslam'ın ikinci şartı olan "meleklere inanma" ko- nusunda ise yazar -bütün tarihı gerçekleri çiğneme pahasına da olsa şöyle diyor: "Tarihin sözlü (?) ve yazılı en eskı kaynakların- dan öğreniyoruz ki, insanlar her çağda meleklere inanmışlar, onlardan söz etmişlerdır!' (S.22) Daha da ileri giderek, "Allah her topluluga peygamber gonderraiştir" demekten çekinmiyor. İnsaf! Mak- sadınız çocukların meleklere inanmasmı sağlamak olabilir, ama bu uydurmalara ne gerek var? Bu mu "din kültürü"? Bu kitabın neredeyse "sağduyu" ile alay ederce- sine, tam bir "medrese" kafasıyla yazılmış olduğu- nun bir başka kanıtı da aynı hanım doçentimizin "Fil Sûresi"ne dayanarak anlattığı "Fil Olayı" Kâ- be'yi yıkmaya gelen Habeş Kralı Ebrehe'ninfiUior- le açıklıyor: "İlimden yoksun bir hayvan bu ınceli» dusunu nasıl bir "mucize" perişan etmiş, onu an- ği nasıl bilebilir, nasıl düşünebilir? Anlaşılıyor ki latıyor: bu hayvancağıza bu inceliği, bu sanatkârlığı ilham "Deniz tarafından, kırlangıca benzer kuşlar sü- eden her şeyin düzenleyicisi, her şeyi en guzel bi- rü sürü gelerek gökyüzunü bulutlar gibi kapladı- lar. Kuşlardan her biri, ağızlarında ve pençelerin- de taşıdıkları ufacık taşları ordunun uzerine bıra- kıyorlardı. Bu incecik (?) taşlar, hızla duştüklerin- den, askerlerin miğferlerine bile rastlasa delerek ba- şına ve vücuduna saplanıyordu.. Taşın deldiği vü- cuttan kan fışkırıyor, kanayan yerde yaralar oluşu- yor, etler parça parça dökulüyordu... Tank gibi fillere karşı minicik kuşlar ve onların attığı minicik taşlar. Bu kibirli insanlann ve onla- rın karşı konulmaz ordularının, boyle ufacık, za- vallı yaratıklar tarafından mağlup edilmesi ne bü- ytık derstirr (İlk 5, S. 49) Bu "masalı" kimin uydurmuş olduğunu bilmi- yonım. Ancak, televizyonla bilgısayarların okulla- ra ve evlere girdiği günümüzde boyle bir masalı, üs- telik olayı kendi gözleriyle görmüş gibi son derece bozuk bir Turkçe ile anlatan bu hanıma ne diyece- ğini şaşınyor insan. Hiç mi fizik ve biyoloji oku- mamış? Hem bu saçmalıklan okuyan 12 yaşında- ki çocukların bile onlara inanıp bundan ahlaki bir ders çıkaracağını mı umuyor? Işin daha ilginç yonu, "Fil Sûresi"nde burada an- latılanlardan birçoğunun yer almamış olması, zira bu sûrede sadece "Tann"nın onlara karşı kuş su- rüleri gönderdiği ve onları taş yağmuruna tutup sı- ğırların çiğnediği otlara dondurduğü" yazılı. Bu "din kültürü" dersi değil, din dersi de değil, dupe- düz yobazlık! "Kitaplara inanma konusuna gelin- ce: Örta II. ders kitabının yazan Prof. Tunç bu ko- nuda neler söylemiyor ki... Yer olsa da yazabilsem'... Sonuç Burada amacım birtaktm modası geçmiş teolo- jik sorunları, tartışmak değil elbet. Bu örnekleri sa- dece "medrese kafası"nın nasıl yeniden okullanrruza sokulmaya calışıldığını gostermek için verdim. San- ki aradan geçen on dört yüzyıl boyunca dinde, fel- sefede ve bilimde hiçbir gelişme olmamış... Bir yandan çocuklara fen derslerinde bütun olay- lann "doğa yasaları"na baglı olduklannı öğretecek- siniz, öte yandan "din kültürü" derslerinde bunun tersine inanmalannı isteyeceksiniz, olacak şey mi bu? Ama Kuran kurslanyla kuçücuk çocuklara an- lamını anlamadıklan bir kitabı ezberletmeyi mari- fet sayan ve bu manevi işkenceyi din adına onlara reva gören bir kafadan başka ne beklenir? "Din kultüru" yaftası altında okullarımıza so- kulan din derslerinin bugünün dunyasında dindar kuşaklar yetiştirme amacına hizmet edebileceğini hiç sanmıyorum. Ama korkarım ki bu dersler, ço- cuklanmızın birçoğunda zaten var olan "ezbercilik" eğilim ve alışkanhğını büsbütün güçlendirecektir. Onun için, şimdiük tek söyleyebileceğim şey şu: Za- valh çocuklar! Atatürk döneminde yetişmiş olmak meğer ne büyük mazhariyetmiş! (•) "Din Derskrı ve Laiklik", Cumhuriyet, 6 Şubat 1990. PENCERE HESAPLASMA BURHAN ARPAD Niçin••• İstanbul Yap* Endüstri Merkezı'nde bir süredır ilginç korrferans- lar veriliyor. Geçen ay verilen konferanslar arasında bence en ilginci "İstanbul NİÇİN bu hale geldı?" konusunun tartışıldığı kon- ferans Yazık kı geç öğrendiğım için izleyemedım. Yapı Endüstri Merkezı'nın bülteninde basılı özetten ögrenebıldığim kadarıyla tartışmacılar, İstanbul'un ımarcılık ve şehircilık açısından yüz- karası durumundan soz etmekle yetinmişler! Nıçın ve neden so- ruları havada kalmış! Büyük sorunun toplumbilım yanları üze- rinde durulmamış bültende gorduğüm kadarıyla. istanbul'un feci durumundan yakınmıyan kımse kalmadı sa- nırım! Emlakçiden belediye başkanına, proje mimarından kontıt yaptırana hemen hemen hepımiz yakınıyoruz. Yakınmakla yeti- niyoruz! " ^ Panelı yöneten mimar ve yazar Aydın Boysan, İstanbul'un ta- ' rihı konusunu 'Kebaptan önce ve kebaptan sonra" dıye şakaya getiriyor, hafiften alaya alıyor. Aziz Nesın dostumuz daha ciddi konuşarak: 'İstanbul'un bu hale gelmesinın başlıca nedeni plan- sızlık, programsızlık!' diyor ve ekliyor: 'Biz planı plan olsun diye yapıyoruz. Bu nedenle yapılan planlar halkın gerisinde kalmak- ta ve hayata geçmeden ıflas etmektedır." Cumhuriyetın başlangıç yıllarında yarım milyon insanın yaşa- dığı İstanbul. bahçeli evleri, elektriklı tramvaylarıyla günümüzün gökdelenli ve çifter çifter asma Boğaz köprülü istanbul'unda, çok daha mutlu ediyordu Zira başlangıç yılları İstanbul'unda para birikimi henüz emekleme dönemmdeydi, para gücü ağır bas- mıyordu. Para henüz herşey değildı. Bunu biraz açayım. Bu ko- nuda daha açık konuşayım: Ortaasya'dan Vıyana kapılarına yayılmış Osmanlı İmparator- luğu'nun bu en belirgin nıteliğı uretici toplum olamayışıdır. Üre- tici değil, talancıdır Osmanlı ekonomısı. Bu toplum nitelıği gü- nümüzde de sürüp gitmemektedır. Atatürk, bu olumsuz gidişi değiştirmek amacıyla fabrıkalar kurdurmuştur. Fabrikada çalış- maya başlayan ınsanlanmız, göçerlıkten kurtulmağa başlamakla kalmamışlar, emeğın karşılığıyla üretici insan niteliğine kavuş- muşlardır. Fakat Ataturk'ün erken ölumü, İkıncı Dunya Savaşı yıl- ları ve daha sonrası, İnönü'nün çok partili demokrasi hayatı'na geçtşgirişimi, Türkıye ınsanlarının bütünuyle sömürücu Demok- rat Parti liberal görünümlü ekonomi gıdişı de uretici değil, bir başka çeşit 'avantacı'lıktır Günumüz İstanbul'u ikı yoldan yozlaştırılmaktadır: Gecekonduculuk ve hayalı ihracatcılık! Gecekonduculuk. 1940'h yılların ortasında başladı Marşal yar- dımı traktörlerinin işsız bıraktığı yüz binlerce ırgatın istanbul ve daha başka büyük şehırlere goç etmesıyle! Zeytınburnu ve çev- resinde çalısan insanlann konut sıkıntısı çekmeğe başlamasıy- la! Boş buldukları topraklara bir gecede çatıverdıkleri kulübe- nın çatısını kapayıp Turk bayrağı da çektıler mi, kulübe de olsa konuta kavuşmuş oluyorlardı1 Bundan sonrası partılerin seçim dönemlerinde atıp tutmasına bağlıydı! Bu bir çözüm değıldi el- bette! Ama sokakta kalmaktan lyıydi. Sonraları bu ters yerleşım büsbütün yozlaştı ve gecekonduculuk bir çeşit çıkar sağlamaya dönüştü. foplumda yenı bir avantacılık dönemi başladı. Gece- kondu ağaları türedı, gecekondu ağaları taşıyan mahalleler oluş- tu. Boğaz'ın ozellıkle Rumeli yakasının en görkemlı toprakların- da beş altı katlı gecekondu apartmanlar yükseldi. Başbakanı se- çım nutuklarında "gecekondularınıza tapu vereceğim, müteah- hitle anlaşıp beş katlı apartman yaptırır. öteki katıyla da geçinır, sıkıntıdan kurtulursunuz!" dıyen bir ülkede bundan olağanı olmaz. istanbul'u heryanıyla uçurum velelakete iteleyen etkenler ara- sında hayalı ihracat ve fonlar gelıyor. Toprak vurgunculuğunu da sayarsak günümuz Turkıye ekonomisinın ne denli bir vurgun- culuğa dayandığı anlaşılır. BILGISAYAR OPERATORU Yayınevinde, MOONSTAR GRAFİK 1.00 ile kitap ve dergi ha/ırlayacak; cntegre muhasebe programı kullanacak opcratör aranıyor. Dcneyim tcrcih nedcnidir. Mür: 516 20 04/05 - Osman Konusunda tecrübeli GRAFİKER'LER (Tercihan Macintosh deneyimli) 146 91 98-148 93 35 'EMHDVUİZMI Vt FASİZME UISI DEVRİMCI GENCLIK 2.SAYIÇIKTI Adres Dost'uk Yurau Sok Selımbey İşhanı 8/3 Sultanahmet-istanoui i Gençlik Mücadelesi Kritik Bir Döneme Girerken T Anadoln Unıversı+eleurae Sor^.to' ve Devmcı Gençl'K n Özerk Demokratik Üniversite T 8OlıYıliatda5efiatcı <ldeolo|ia n Yeni" Sorunlar, Yeni Hareketter ve Devrimci Gençlik ı Devrna VorJzene Notiar Oğuzhan Muftuoğiu T 12 Eylül Sonrası Direnış: Mahmul Memduh Uyan T 'KabuK Değıstırer Dogu Avrupo. n Artık Susmayacağız/8Mart Dünya Kadınlar Günü ~\ Gelışen Toplumsa! MuhG'efet ve 'Terörizm' Sofscralon DENIZ MANZARALI SATILIK DAİRE Taksım'de, Kutlu Sokak'ta No: 11 Pazar günlerı gorülebıhr. ASELSAN'ın Tedirginliği Eski Genelkurmay Başkanlarından Semih Sancar'a ilişkin ger- çek bir öykü: Rahmetli Semih Sancar bir NATO gezisi için Hollanda'ya gi- der; emrıne bir araba verilir. Ama o ne? Otomobilin sürücüsü "omuzlanna kadar altın saçlı" bir yaratık. Sancar önce şaşırır; sonra şoför yüzünü dönünce görür ki lepıska saçlı sürücü pıra- sa bıyıklı bir delikanlıdır. Sorar rahmetli: — Bu ne? — Efendim, erlerin saçlarını kestiremiyoruz; bizi sendikaya şi- kâyet ediyorlar; sendika yöneticileri geliyor, insan haklarını ileri sürüyor, engelliyor... Eh, bu küçük öyküyü dinleyen çoğu kişi inanmayacak; belki de öfkelenecek: — Elinin körü!.. Vaktiyle İsveç ordusunda erlerin saç uzatması sorun yarat- mıştı. O günlerde gazetelerde okumuştum; komutanlık daha derli toplu gözükmelen için askerin omuzlanna düşen saçlarını bir file içınde toplamasına ilişkin emir çıkarmıştı. Bizde sıfır numara tıraşla emir ve kornuta işledığinden bu tür sorunları anlamak çok güçtür. J. Von Hammer'in "Osmanlı Devleti Tarihi"t\\n 11'inci cildin- de ayrıntılarıyladökümü yapılan Saint Gotthard meydan muha- rebesinde bizımkiler çok şaşırmışlar. Köprülüzade Fazıl Ahmet Paşa 1664 mayısında ikinci Alman seferıne çıkmış. Köprülü, uzun süreden ben elimizde bulunan Viyana ile Budapeşte arasmdakı Yanıkkale'yı (Raab) almak üze- re kuzeye doğru ılerlerken iki ordu karşı karşıya gelirler. "Hms- tiyan ordusu"nun sol kanadında 14'üncü Louısın gönderdiği Fransız birlikleri yer almıştır. Osmanlı birlikleri Raab nehrini geç- meye başlartar. Düşman komutanı Kont Montecuccoli Fransız- lardan destek ıster. Duc de la Feuıllad'm komutasındaki takma saçlı ve pudralı Fransızları görünce Köprülü sorar- "— Bu genç kızlar kimdir?" Ancak "genç kızlar" Hammer'in söyleyişi ve Mehmet Ata'- nın çevirisiyle "Allah Allah sedayı dehşetaverinden duçan he- ras olmayıp" (Allah Allah seslerının dehşetinden korkuya tutul- mayıp" bağırmaya başladılar: "— Yürüyelim, yürüyelım!.." "— Öldür, öldür!.." Kanlı savaştan kurtulabilen Yeniçeriler, yine Hammer'e gö- re, uzun yıllar, "pudralı ve peruklu genç kızlann", "yürüyelim, yürüyelım, öldür. öldur" seslerinı ve duc de la Feuillad'a vermiş oldukları "Fuladl" (çelik adam) adını anımsadılar. ; * ' Batı dünyasındakt çoğu görüntü bızi şasırtıyor, anlamakta güç- lük çekıyoruz. Bızım askeriik anlayışımız başkadır. Elbette her yığidın bir yoğurt yiğişi olacaktır. Sözgelımi bizım orduda kim- se uzun saç birakmaya yönelecek kadar yerel gerçeklerımizi,- geleneklerimizi. göreneklerimızi hiçe sayamaz. Ama içinde ya-' şadığımız şu dönemde bile devlet memurtannın ve öğretmenle- rin sendıkalaşma özgurlükleri yavaş yavaş doğal sayılmaya baş- lanmıştır. Askeri işyerlerinde sivil işçilerın sendıkalaşma özgürlüğü ise bugünkü yasaların gereğidır. Türkiye'de "yargı" uygar dünyada olmadık bir nitelik taşıyor; sıvil yurttaş, askeri mahkemelerde yargılanıyor. Boyle şey ol- maz!.. Bu tür işlemler orduya yö- nelık duyguları yörüngesinder» saptıracak etkiler yaratıyor. As- keri işyerlerinde ve fabrikalarda çalışan sivil yurttaşın elinden sendıkalaşma hakkını almaya çalışmak da çok kötü tepkiler ya- ratacak bir tutumdur. • • JLETIŞIM UYDULARINDA DUNYA NİÇİN HUGHES'U SEÇİYOR? Hughes uyduları. bugün INTELSAT, INMARSAT ve ulusal sistemler aracılığıyla dünyada 100'den fazla ülkeye kaliteli, güvenilir iletişim hizmeti sunuyorlar. Hughes'un yörüngesine yerleştirdiği "100'ün ûstünde uydu, bugüne kadar hiç aksama göstermeden, başarıyla çalıştı ve çoğu, beklenen ekonomik ömürlerinin üstüne çıktı. Batı dünyası iletişim uydularının yarısından fazlası, Hughes tarafından üretildi. Her yıl Hughes, uydu araştırma ve geliştirme çalışmalanna 30 milyon dolarlık bir bütçe ayırarak, dünyanın en modern ve güvenilir uydu teknolojisine ulaşıyor. Uzun yıllardır, ürününü alıcısına en kısa zamanda ulaştıran Hughes, "yörüngede teslim" konusunda deneyim sahibi tek firmadır. TÜRKSAT projesinde de 30 aylık teslimot süresini aşmayacağını taahhüt etmiştir. Dünyanın en büyük iletişim uyduları üreticisi olmasının yanı sıra Hughes, uluslararası INTELSAT konsorsiyumu filosuna yaklaşan sayıda uyduya sahip. Satelit sistemleri işletmekteki zorlukların bilincinde olan Hughes, PTT mühendislerine uydu tasarımı, üretimi, kullanımı ve hizmeti hakkında egitim vermeyi ve TÜRKSAT iletişim sisteminden azami yararı sağlamayı amaçlamaktadır. General Motors'un biryan kuruluşu olan Hughes, İtalyan IRI Grubu firmalarından Selenia Spazio ve Türkiye'de Koç Grubu'na bağlı Bekoteknik ile işbirliği içinde. GM, IRI ve Koç'un yıllık satış geliri toplamlan 200 milyar Amerikan doları tutarında. Bu da Türkiye için önemli bir teknoloji transferi ve ticaret olanaklarını beraberinde getiriyor. Hughes, Bekoteknik ve Selenia Spazio... Türkiye'nin iletişim alanındaki geleceği için dinamik bir üçlü. HUGHES Subsidiary of GM Hughes Electronics Son günlerde ASELSAN (As- keri Elektronık Sanayii) Anonım Şirketi'nde olanlara çok genış ufuklu bir yaklaşımla çozum ara- makta bu bakımdan yarar var. ASELSAN'da çalışan işçiler sendıkalaşıp toplusözleşme ma- sasına oturmak isteyince yetkı- liler fabrıkanın kapısına kilıt as- tılar, sendikalaşmaya karşı çık- tılar. Olur mu? Elektronik endüstrisi kurmak çağı yakalamak ıçın ne kadar ge- rekliyse, oluşturulacak endüstri kesimınde sendikal özgürlükle- re karşı çıkmak o oranda çağdı- şılıktır. Bu kafayı değiştirelim. LONDRA, CKF0BD, CAHBRIDGB BOURHEMOUTH,BÎUGHT0K, H A Î I W C S E X E T E R G H E S T S DE SfÇKİN DIUOtCULURIK0(kYM *£> /ADA BUTUN YILINÛIUZCE Ö6R.ENIM 12TAKS\TT§ OD K0UYUÛL4 DEWVM * ıJ KURSLAR »TICA.RI İIM&İUZCE • TUR.IZM IN&ILİZCESI •8ANKACIUK. INÛ1L1ZCE5İ •5INAV K.UR5LAR!: Cambndge •Fırst Certrficate, Profıcıency, •T0EFLARELS(Sb\) tursem İNGİLİZ ÜSAN OKULLARI DANIŞMAMERKEZİ Cumhuriyet Cad 173(4-6 Elmadag 8C230 İstanbul Hılton Oteiı Karşısı Tel 148 39 77-148 79 43-14828 49 !: ax 132 97 29. T!x 27498 tusm ;r LISKUR SÜRÜCÜ KURSU EHLIYETIMZI BİZDEN ALIN TAKSİTLE ÖDEYİN Kadıköy 336 02 79 Erenköy 359 30 68 Maltepe- 352 24 21
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear