Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 20 MART 1990
GENÇ MUSLUMANLAR VE ISLAMCI HAREKET
12 EylüVden sonra Islamcı hareketlere karşı alınacak önlemlerden 82Anayasası'nın halkoyunasunulmasından hemen önce vazgeçildi
'Atatürkçü'çıkış Süleymancı iniş
CÜNEYT ARCAYÜREK
Sivil-asker yetkililer, "bugiine kadar silah-
lı, hiçbir lerörisl faaliyetleri olmamakla be-
raber, potansiyel bir tehlike olarak degerlen-
dirilmesi gereken aşm -iki- sağ faaliyetten"
özenle söz ettiler. Bilinen iki isim: Süleyman-
cılık ve Nurculuk'.
Süleymancılık, 1959 yılında ölen Süley-
man Hilmi Tunahan tarafından, "Kur'an
Kursu Açma ve Arapca Öğretirai" yapma bi-
çiminde ortaya çıktı. Dernekler Yasası'ndan
yararlanarak yurt çapında geniş bir organi-
zasyon kurdu. Gerçek manada dini hizmet-
lerin ancak "kendi raensuplan" tarafından
yapılabileceğini fikir olarak "telkln" etti.
Tunahan oldü, tarikatın liderliğini -eski
AP Milletvekili- Kemal Kaçar üstlendi. Yet-
kililere gore Süleymancılık "1961 Anayasa-
sı'nın ve Seçira Yasası'nın getirdigi kolaylık-
lardan da yararlanarak siyasal bir baskı gnı-
bu haline" donuşturüldü.
1971 yılına kadar "Kur'an Kursu Yaptır-
ma ve Yaşatma Dernekleri" adı altında fa-
aliyet gösterdiler. Ancak 12 Mart darbesin-
den sonra tuzük değişikliği yaparak tiizel ki-
şiliklerindeki "Kur'an" sözcüğünü kaldırdı-
lar. 12 Eylül darbesinden sonra yine bir de-
ğişiklik yaptılar. "Dikiş, Nakış, Daktilo, Mu-
hasebe, Analık ve Halıcılık Kurslan" adı al-
tında faaliyetlerini surdurdüler.
Yurtiçindeki gelırleri; zekât, sadaka, kur-
ban derisi ve gayrimenkul bagışlar biçimin-
de özetlenebilir.
Tabii bu sıralananlar, tüzüklerde yazılan-
lardı. Süleymancılar, "pansiyon" adı verilen
yurtlarda, kendilerine özgü dinsel öğretiler
"telkin" ediyorlar. Gençlere, kız veya erkek,
eğitim olanağı sağlıyor, ama hemen hiç kim-
senin giremediği "pansiyonlarda" ayrı din
dersleri veriyorlar. Büyük ekonomik gelir-
leri var. Bu gelirlerin çoğunu, "adı geçen der-
neklerden çok kişilerin üzerine tescil
ettirdikleri" biliniyor. Yurtiçindekilere koşut
olarak özellikle Batı Almanya'da, Avustur-
ya, Belçika, Fransa, Isviçre, Hollanda, Da-
nimarka ve tsveç'te "Islam Kiiltür
Merkezleri' kanalıyla faaliyetlerini sürdürü-
yorlar.
1990'da Avrupa'da 300 derneğe sahip Sü-
leymancılar. "Gereken direktifler" Türkiye1
den veriliyor. Batı dünyasında olduğu gibi
Müslümanlar için din vergisi çıkarılması için
Alman Parlamentosu'na başvurdukları bi-
liniyor
Nurculuk
Yetkililer, Nurculuğu, "bir mezhep veya
bir tarikat" diye tanımlamıyor. Ya nedir?
"Saidi Mursi'nin kitaplan olan 'Risale-i
Nur Külliyalı'nı okuyanlarca rneydana geti-
••©-• •
k-Jüleymancıların mal
varlıklarına
elkonulmasından, özel
dinsel eğitim verilen
yurtların Milli Eğitim
Bakanlığı'na devrinden,
82 Anayasası'yla ilgili
halkoylaması öncesi
vazgeçilmiş, 'direktifler'
bir türlü yaşama
geçirilernemişti. Acaba
neden? Öne sürüldüğü
gibi sadece 'milyarları
bulan' maddi
olanaksızlıktan mı,
yoksa o sırada Batı
basınının yazdığı gibi
'Askerler, İslami
çevrelerden destek
aradıkları' için mi?
• rilen, geniş taban oluşturarak 'siyasal
etkinlik' kazanma amacına yönelik dini bir
akımdır" diyorlar.
Saidi Nursi'nin 1960 yılında ölmesinden
sonra çeşitli gruplara ayrıldılar. Bu gruplar,
"1%9'da Yazıcı ve Okuyucu, gazeteci (Yeni
Nesil), Şuura, 1989'da Ankara bölgesinde
Mehmet Kurdoğlu. Bursa bölgesinde Sıddık-
çılar -Medresetıil Zehra- adlan altında" top-
lanıyor.
Bundan sonra yetkililerin verdikleri bilgi-
leri izleyelim:
"Bu gruplardan Sıddıkçılar grubunun fa-
aliyetleri dikkati çekici görülmektedir.
Daha önce Sızıntı grubu içerisinde yer
alan Sıddıkçılar, Sızıntı grubunun öğrenci-
yurt çalışmalannı onaylamadıkları gerekçe-
siyle aslen Bingöllu Sıddık Dursun çevresin-
de toplanmışlardır.
Sıddıkçılar, diğer bir deyişle Medresetül
Zehra adlı bu grup, genelde kendilerini Kurt
sayan kişilerden oluşmaktadır. Nurcu kesim
içerisinde sayıca çok az ve bugiın için etkin-
likleri açık olarak göriilmemekte ise de ge-
nellikle Doğu bolgelerimizdeki kişilerden
oluşması, 1989 yılının nisan ayında 'Dava'
adlı bir dergiyi yayına sokarak bu dergide,
Saidi Nursi'nin Kurt kökenli olduğu mesa-
jını vermesi, Irak Kürdistan tslam Partisi1
nin yayın organı olan Cudi adlı derginin bi-
rinci sayısında Dava dergisinin üçüncü sa-
yısından alıntılar yapılması gibi hususlar göz
önüne ahndığında Sıddıkçı grubun Saidi
Nursi'ye sempati duyan, onun risalelerini
okuyan Nurcuları, Kürtçülük olayları içeri-
sine çekmek amacına yönelik olduğu yargı-
sına varılmıştır.
Nurculardah 14 kişi, 1989 yılında gözal-
tına alınmış, mahkemece serbest bırakılmış-
nr"
Ya askeri dönemde ne yapıldı?
Ne zaman askeri bir dönem baslar ya da
ne zaman laikliğe karşı hareketler boyutla~
nır; surekli yazılan, söylenen bir irdeleme he-
men piyasaya çıkar. "O> uğnına sivillerin.
dinsel hareketlere ödün verdikleri" One su-
rülur. 12 Mart darbesinden sonra 12 Eylül
"HarekâtT'ndan sonra bu suçlama yine pi-
yasaya salındı.
Siyasetçilerin oya gereksinimleri vardı, ya
askerlerin? Askeri yönetimler birden "gelir-
di", hem de bir sabaha karşı. Ne kamuoyu
ne oy... Hiçbirine gereksinimleri yoktu.
Oya gereksinmediklerine göre laikliğe ay-
kırı davranışları, hareketleri, örgütlenmele-
ri bir kalemde silebilirlerdi.
Acaba böyle mi oldu? Bakalım:
12 Eylül 1980sabahı, radyolardan yayım-
lanan bir numaralı bildiride, "Atatürkçülük
yerine irtica ve diğer sapık ideolojik fikirler
üretilerek."
27 Eylül 1980'de Basbakan Bülend Ulu-
su'nun Milli Güvenlik Kurulu'nda okuduğu
ve onaylanan hükumet programında:
"Cumhuriyetimizin temel ilkelerinden
olan laiklik prensibi ihlal edilerek şeriat dü-
zenini getirmeye yönelik tertiplere yeltenil-
miştir" deniliyordu.
Boylece dinci ve tslamcı akımlara karşı
"ciddi ve sert önlemlerin" alınacağı duyu-
ruluyordu.
Bir direktif paketi sunulur
Zaman geçti, 1982'lere doğru askeri yöne-
tim kulisinden özellikle Süleymancılara, din-
sel eğitimler verilen "pansiyonlara" karşı,
"çok ciddi önlemlerin" alınacağı haberleri
yayıldı. Örneğin, Süleymancıların yurtları
devlete mal edilecek, her biri Milli Eğitim Ba-
kanlığı'na bağlanacak, daha doğrusu bu ta-
rikatın mal varlığına el konulacaktı. Hatta
bir tasarı hazırlandığından söz ediliyordu.
Zaman geçti, bu kez dinci girişimlere, ha-
reketlere karşı hazırlandığı söylenen tasarı-
dan vazgeçildiği bildirildi. Neden vazgeçil-
mişti, bir gerekçe de söyleniyordu:
Yurtiçinden ve dışından MGK'ya mektup,
telefon, telgrafla binlerce başvuru gelmişti.
Yapılmak istenilene karşı çıkılıyordu. Bu bas-
kılar karşısında "askerler geri çekilmeyi"
yeğlemişlerdi.
Ne ölçüde doğruydu, ne kadanyla yanlıştı
bu söylentiler, o sırada kesin bir şey söyle-
mek olanaksızdı. "Vazgeçme karan" 82
Anayasası'nın halkoylamasına sunulmasın-
dan hemen önce alınmıştı.
1982 yılında, Genelkurmay Başkanlığı Sı-
kıyönetim Koordinasyon Dairesi Başkanı
Korgeneral -şimdi emekli- Nevzat Bölügiray,
"Üç ay süren çaltşmadan sonra hazirtadıgım
direktif paketini, Basbakan Bülend Ulusu-
ya bizzat verdim" dedi. "Ama günler geçti,
direktif taslağında yazılanlann hiçbiri
gerçekleşmedi" diye ekledi.
Saygın bir asker olan Bölügiray'Ia, şubat
1990'da bir gece, "islami örgütler hakkında
askeri dönemde ne bilgiler alındığını ve ne-
ler yapıldığıru" konuşuyorduk. Bölügiray, İs-
lami örgütler konusuna değinerek "Bilgiler
bağlanması konusunda bir çalışma \ aptıkî'
— Bu çalışma durdu galiba?
• BÖLÜGİRAY — Durdu.
— Neden durdu?
— Hükumet kanadında. (ltiraz mı etti-
ler?) Hayır, hazırlayıp hükümete gönderdik,
üç ay çalıştım bu konuda, bir 'direktif
taslağı' hazırladık. Bunların nasıl kapatıla-
cağı. nerelere intikal edeceği, yundışındakiler
dahil... Yurtdışmdaki irtica örgutlerine kar-
şı din adamlannın gönderilmesi, bu işlerin
devlet kontrolünde yapılması... Hepsini içe-
ren geniş kapsamlı bir çalışma yapmıştık. Di-
yanet Işleri Bakanı Altıkulaç da gelmişti. Üç
sene sonra yurtdışına din elemanları gönde-
rilmesi ancak gerçekleşti. 81'de başlamıştık
çalışmaya yamlmıyorsam. 83'ten sonra öde-
nek, adam, ayırabildiler.
'Obür' kısımda bir şey çıkmadı"
'Obür' kısımdan baskı geldi, o nedenle
yurtlar meselesine girilemedi deniliyordu?
BÖLÜGİRAY — Konsey ve hükumet ka-
nadında neler olduğunu elbette bilemiyo-
rum. Süleymancılar bize geldiler. Ellerinde
çok güzel dosyalarla hazırlıklarla. Işte şu ka-
dar öğrencimiz var, okuttuklarımız şunlar,
mühendis, mimar. Bizim amacımız diyorlar-
dı, yoksul çocuklara bir yuva vermek, onla-
rı okutmaktır, yetiştirmektir. Başka hiçbir
sakıncalı yarumız yoktur diyorlardı. Atatürk
köşelerimiz vardır, buyrun istediğiniz zaman
denetleyin, diyorlardı.
Biz o zaman yurtları sıkıyönetimlere bağ-
ladık. Önlem olarak sıkıyönetimlerin kont-
rolüne verdi. Bakanlığa bağlayamıyorduk,
çünkü büyük para sorunuydu, milyarları bu-
luyor. Milli Eğitim Bakanlığı bunlara para
bulamadı. Bağlayın dedik, para dediler. Bun-
lar bir vakıf çünkü, halkın yardımıyla işle-
yen kuruluşlar. Vakıflar iyi işleyince, iyi iş-
ler de yapıyor, ama altında da çok değişik
şeyler olduğunu biliyoruz.
Bakanlıkla karşılıklı çok tartışmalarımız
oldu. Buna rağmen ben sözünü ettiğim bir
direktif taslağını hazırladım. Yani Genelkur-
may'dan değil hükümetten çıkacak şekilde
bir direktif taslağı. Altında başbakanın im-
zası olacaktı. Her bakanlık kendi işlevine gö-
re ya tasan ya kararnameyle bu direktife göre
gerekeni yapacaktı.
Götürdum, bizzat Ulusu'ya verdim.
— Nasıl karşıladı?
BÖLÜGİRAY — Bakanlar Kurulu'nun
bazı üyeleriyie birlikteydi, konuştuk. O top-
lantıda da izahat verdim, Ulusu 'Derhal
uygulayın' dedi bakanlara. Devlet Bakanı
Mehmet Özgüneş vardı, galiba Milli E|itim
Bakanı. Onlar da 'Yapalım' dediler. Netice
alınmıştı, huzuru kalple Genelkurmay'a dön-
düm. Bekle, bekle... Çıt çıkmaz, gidiş o gi-
diş.
— Oysa?
BÖLÜGİRAY — Yurtiçi ve dışı örgütleri
Anayasa oylamasından önce haklanndaki 'ciddi ve sert önlemler'den vazgeçilen tslamcı
örgütler, özellikle 'cuma eylemleri'yle öne çıktılar. (Foto^raf: Uğur Saner)
vardı şüphesiz, fakat bugün çok genişledi-
ler, o sırada böylesine degildi" diyordu.
"Bir kere, o zaman İslamcı örgütler örgüt-
lenme safhasında idi. Terör safhasında de-
ğildi. Ama şimdi görüyoruz ki terör aşama-
sına girmiş durumdalar"
'— Siz de bugünkü cinayetlerin islamcı ki-
mi örgütlerce yapıldığına ve bugün artık ör-
güllendiklerine mi inanıyorsunuz?"
"Öyle anlaşılıyor, öyle görünüyor" dedi
Bölügiray. Bilinenlerin dışında tran kaynaklı
veya destekli kimileri yok muydu?
"Bizim zamanımızda" diye yanıtladı,
"İran konusunda bir sorunumuz yoktu. O
zamanlar tabii Iran'ın kendi sorunlan ve
İran-lrak savaşı vardı. O nedenle daha ör-
gütlenme durumundaydılar ve bu aşamaya
gelmemişlerdi. Ben şuna inanıyorum: Nasıl
ki sol teror örgütleri dışarda bir yere daya-
nıyorsa bu dinci terör örgütleri de radikal ül-
kelere dayanıyor. Ama doğrudan ama do-
laylı. Bizim zamanımızda eylemleri yoktu.
Biz nelerle uğraştık? Süleymancılarla, Nur-
cularla.
Bunlar, birbirlerini şikâyet ediyorlardı. Di-
yanet Işleri'ni şikâyet ediyorlardı. Biz, sıkı-
yönetimlere yazıyorduk, onlar denetli-
yorlardı.
Ama dediğim gibi Süleymancılarla Nur-
cular dışında kalanlar örgütleniyorlardı. İs-
lami terör örgütleri su üzerine çıkmamışlar-
dı. O tarihte hiçbir eylemleri yoktu!'
"— Süleymancılann ünlıi pansiyonlarıyla
mal varlıklannın devlete geçirilmesi için za-
manınızda bir yasa hazııianmıştı, böyle işil-
mistik?"
BÖLÜGİRAY — "Biz o zaman yapılan
yayınlar ve şikâyetier üzerinde durduk. Bu
yurtların incelenmesi, varsa yasalara aykırı
bir durum, kapatılmalan konusunda bir ça-
lışma yaptık. Doğrusu önemli bir şey de ele
geçmedi, yani yasadışı hareketleri görulme-
di. Buna rağmen ilke olarak din konusunda
Mvrilmiş bazı kuruluşların, çocukları yurt-
larda barındırması... Ne olduğu belli değil
araştırıyoruz bir şey çıkmıyor, ama yine de
sonunda bazı sakıncalı şeyler çıkar düsün-
cesiyle bunların Milli Eğitim Bakanlığı'na
İK-
Üniversitelerdeki 'türban olayı' genç İslamcılann radikal egilimlerini güçlendirdi. (Fotoğraf: Erdogan Köseojlu)
İslamcı gençler, bazı kavrumsal aynlıklara rağmen İslami bir devlet
kurulması ve bunun için cihat yapılması gerektiğinde birleşiyorlar
Bütün iktidarAUah'a
.zapta rapta alacak bir önlem, öneri paketiy-
di. Altı yedi sayfalık bir şeydi direktifler.
Çünkü direktifler özet olur. Hükumet ne ya-
pacak, bakanlıklar ne yapacak, bunlan içe-
riyordu.
— Sıkıyönetim koordinasyon loplantıla-
n oluyor, direktifin akibeti hiç konuşulma-
dı mı?
BÖLÜGİRAY — Uygulansın diye hükü-
mete verdik, ondan sonra muhatap yok ki.
Başbakana bizzat verdiğim için kime sora-
cağım?
— Siz, sıkıyönetim komutanlıkları aracı-
lığıyla İslamcı hareketleri denetim altında tu-
tuyordunuz, öyle mi?
BÖLÜGİRAY—Tabii, zaten emir verdik.
Şöyle bir sıkıntı vardı: Bu yurtlarda 60 bin
çocuk okuyordu. Y'urtlan eğitim zamanın-
da kapatsanız hepsi sokakta kalacaktı. Ge-
reken parayı Süleymancılar karşılıyordu. O
zaman dedik ki sıkıyönetim komutanlıkları
el koysunlar, devamlı kontrol etsinler, bu ço-
cuklar eğitime devam etsinler. Ancak son-
radan direktif taslağı formülü hazıriandı, ol-
madı.
* * *
Sülevmancıların mal varlıklanna elkonul-
masından, öze! dinsel eğitim gösterilen yurt-
ların Milli Eğitim Bakanlığı'na devrinden,
82 Anayasası'nın halkoylamasına sunulma-
sından hemen önce vazgeçilmiş, "direktifler"
bir türlu yaşama geçirilememişti.
Acaba neden? Öne sürüldüğü gibi sadece
"milyarları bulan" maddi olanaksızlıktan
mı?
Yoksa o sırada Batı basınının yazdığı gi-
bi "Askerler, İslami çevrelerden destek
aradıkları" için mi?
Süleymancılık bölumünü kısa bir haber-
le kapayalım:
"Sayılan 389l'e ulaşan resmi Kur'an kurs-
lannda 500 bin dola>ında ögrenci eğitim gö-
rürken bir o kadar çocuk ve gencin Süley-
mancılar tarafından açılan kaçak kurslara
devam ettiği resmi raporlara geçmişti" (Mil-
liyet - 26.10.1986)
StRECEK
— 3 —
GENCAY ŞAYLAN
lslamcılara göre lsıam dini bir ibadet ve
inanç sistemidir, ama aynı zamanda bir dev-
let düzenidir. Islam devletinde iktidar yapı-
sı belli ilkelere dayanmaktadır. Bunların ba-
şında iktidarın AJIah'a ait olması gerekmek-
tedir. tnsanlar, tslam devletinde Allah adı-
na iktidarı kullanmaktadırlar. Ancak tslam
devleti ne zaman kurulacaktır sorusu bazı
görüş aynlıklanna yol açmış gözükmekte-
~-\ dir. Başka bir deyişle her Müslümanın için-
* de "yaşâdiğı "'öplürhda fslam devleti kurma
için mücadele edip etmeyeceğı konusunda
gençler tam bir görüş birliğj içinde değiller-
dir.
İslam devleti
Örneğin Müslümanların bir toplumda
azmlık olmalan halinde bir tslam devleti için
çalışmanın söz konusu olmayacağını Milli
Görüş sempatizanı hukuklu öğrenci şöyle
ifade etmiştir:
"İslam devleti ne zaman kurulur, bu şart-
lara bağlıdır. Şimdi diyelim A\rupa'da bit şe-
lıirde, Londra'da üç yüz bin Müsluınan ya-
şıyor. Bu üç yüz bin kişi kalkıp biz İslam dev-
leti kuracağız, İngiltere'yi yöneteceğiz diye-
mezler. Böyle bir hak iddia edemezler. Ama
bu insanlar biz tngütere'de de inandığımız
biçimde yaşayacağız, onun için mücadele
edeceğiz diyebilirler, demelidirler. Aynı şe-
kilde Islam da kendi içindeki azınlıklara ken-
dini ifade etme hakkını tanımaktadır. İslam
devletinin kurulması için halkın çoğunluğu-
nun Müslüman olması ve İslam devletini is-
temesi gerekir.
Buna karşılık ekonomi öğrencisi olan
genç, tslam devleti için azınlık olmanın bir
sorun olmadığını, her Müslümanın görevi-
nin koşullara bakmaksızın tslam devleti için
mücadele etmesi gerektiğini belirtmektedir:
"İslam her şeyden önce bir siyasettir. Ya-
ni Müslümanlar daima siyaset yapmak zo-
rundadırlar. Bu siyasetin amacı da Allah'ın
düzenini ve isteklerini gerçekleşrirmektir. Bu-
nun için çeşitli dunımlar ortaya çıkabilir, in-
sanlann büyük bir çoğunluğu İslam düze-
ninin kurulmasını isteyebilir, bunun için ça-
lışabilir. Ama burada belli bir ölçu yoktur,
yani Müslümanlar azınlıkta da olsa İslam
devletini kurmaya yönelmeli, bonun için ça-
lışmalıdır. İçinde bulunulan şartlar nasıl ça-
lışılacagını, neler yamlacağını belirler."
Hukuk fakültesinde okuyan radikal İs-
lamcı genç de aynı doğrultuda konuya yak-
laşmakta, ancak önce toplumun bu iş için
hazırlanması gereğine şöyle dikkat çek-
mektedir:
"Bir Müslüman için namaz farzdır ama
Allah için uğraşmak da farzdır, maalesef
Müslümanlara cihat olayı unutturulmak is-
teniyor. Bir ayeti kerimede Müslümanlar o
kimselerdir ki Allah'a mallarını ve canlan-
nı cennet karşılığı satmışlardır buyurul-
maktadır. İslam devleti için önce insanlara
İslami tebliğ edeceksiniz, yani İslami öğre-
teceksiniz.
Şimdi Türkiyede İslam devleti kuruisa İs-
lami kurallan kime uygulayabilirsiniz? Kim-
se bilmiyor ki. Önce halkın Müslümanlaş-
tınlması gerek, tepeden inme bir devrim ile
İslam devleti ve toplumu kunılmaz. İnsan-
lar İslami ögrenince kendiliğinden İslam dev-
leti kurulmuş olacaktır. Allah'u Teala bir
ayeti kerimede, bir toplumun kendini degiş-
tirmedigi takdirde o toplumun durumunu
kendisinin de değiştirmeyecegini beyan et-
mektedir. Yani İslam devleti için toplumun
kendisi irade gostermelidir."
Basın-yaym yuk^ek okulunda öğrencilik
yapan genç de İslam devletinin ve bu devle-
tin kurulması koşullanm şöyle irdelemekte-
dir:
"İslamda bir devlet sekli vardır, belli bir
yönetim biçimi hâkimdir. Ancak sıradan in-
sanlar İslam devletinde yonetici olamaz, bu
noktayı açıklamı^tık. Yani koyden indim şeh-
re, hop otıırup Çankaya'ya İslam devleti yö-
netilmez. İslamda bir âlimler sınıfı vardır,
yani İslamın kendi kaynağını öğrenmiş ve
öğretenler vardır, devleti onlar yönetir. O
halde İslam devleti için önce âlimler gerek-
lidir. Yoksa 163 tartışmalannda olduğn gi-
bi bir İslam devleti seçim yoln ile kurnlursa
o zaman şeriat uygulanmayacak demektir.
Çünkü diger partilere benzeyen bir parti
eliyle iktidara gelinip bir İslam devleti ku-
rulamaz. Hemen şunu belirteyim ki bugün-
kü sistemde Müslümanlar seçimle iş başına
gelseler. İslam devleti kunılmayacakür, ama
diğer partilere göre raemleket çok daha iyi
ve adaletli idare edilecektir. Çünkü Müslü-
manlar meselelere çok farklı yaklaşacmktır.
İslam devleti açısından baktıgımızda Tür-
kiye'de farklı standartlarda Müslüman ye-
tişmesi meselesi ile karşılaşıyonız. Bir Nur
cemaati vardır, o cemaatin Batı'daki kesini
Doğu'dan farklıdır. Bir Erbakan koca cema-
ati vardır, Süleyman Hilmi Tunahan hazret-
lerinin cemaati vardır. Bunlar Müslüman ol-
dukları halde birbirlerini desteklemezler,
çünkü birinin gidişi diğerine ters duşer. Ba-
zen bu cemaatlar arasında korkunç, tasvip
tSLAMCI GENÇLER
NE DÜŞÜIVÜYOR?
İslam, her şeyden önce bir
siyasettir. Bu siyasetin
amacı da Allah'ın
düzenini ve isteklerini
gerçekleştirmektir.
Önce halkın
Müslümanlaştınlması
gerek. Öyle tepeden înme
bir devrim ile İslam
devîeti ve toplumu
kunılmaz.
Diğer partilere benzeyen
bir parti eliyîe iktidara
gelip tslam devleti
kurulamaz.
163. maddenin kalkması
Müslümanlann sorunu
değildir, demokrat olma
iddiasında bulunanları
ilgilendirir.
Benim gibi eskiden
Türkiye'yi laik yönetime
rağmen İslam ülkesi sayan
birçok arkadaş da yavaş
yavaş görüşlerini
değiştiriyor.
edilmeyecek şeyler olur. Bütün bunlann bir
İslam devleti kurmada sıkıntı verdiğini bil-
mek gerekir."
İslam devletinin
kurulması ve cihat
İslami siyaset sisteminin demokrasi ile
bağdaşmadığı kabul edilince Ceza Yasası-
ndaki ünlü 163. maddenin kalkıp kalkma-
ması, bu düşünceye göre çok önemli sayıl-
mamaktadır. Çünkü tslam devletinin nasıl
kurulacağı konusunda berraklaşmış bir gö-
rüş birligi olmamakla beraber bir mücade-
lenin yani cihadın gerekli olduğu ifade edil-
miştir. Ancak cihat konusunda bazı farklı
yaklaşımlar ortaya'çıkmıştır. Örneğin tarih
bölümü öğrencisi cihat konusuna şöyle yak-
laşmaktadır:
"Cihat bir ibadettir, Hac ve L'mre'den da-
ba üstündür. Bir Müslüman için bu dünya-
da ve ahirette rautluluğu kazanmanın yolu
cihat yapmaknr. Ancak cihat ille savaşraak-
la, elde kılıçla yapılmaz. Cihadın amacı Al-
lah'ın dinini yeryüzünde hâkim kılmaktır.
Bunun için savasılır ya da anlatılır. İslamın
surekli olarak tebligi dc bir cihat sayılır, in-
sanlara yaptıklan yanîıslar anlatılır, doğru
yol gösterilir. O holde bir loplumda İslam
devleti ve İslam düzeni için propaganda yap-
mak da cihat sayılmalıdır.
Buna karşılık ekonomi bölümünde oku-
yan genç cihat sorununa daha farklı bak-
makta ve Müslümanlann çekinmeden "inki-
labi" bir tavır almasını istemektedir:
"Cihadın gayesi Allah'ın dininin yucelmesi
ve bütün dünyaya yayılmasıdır. Müslüman-
lar bu noktaya gelinceye kadar cihat yapmak
zonındadırlar. Her kim Allah'ın düzenine
boyun egmez, bunun yerleşmesine karşı çı-
karsa onunla oldürene kadar savaşmak farz-
dır. Allah'ın hâkimiyetini ret eden insan baş-
ka bir insanın hâkimiyetini istiyor demek-;
tir. Bu bir insanı Allah yerine koymaya kalk^
makdr ve onun için de savaşılması gerekir.
Bütün Müslümanlann bunu kabul etmesi ge-
rekmektedir. Dinde zorlama yoktur, kimse
Müslüman olmak için zorlanamaz, ama bir
Müslüman da ancak bir İslam devleti için-
de yaşarsa dinin gereklerini tam olarak ye-
rine geü'rebilir. Bu nedenle İslam devleti için
cihat vapmaktan başka bir çare yoktur. Müs-
lümanlar inkılabi bir tavır aimaktan korkup
çekinmemelidirter.
Dar-ül harb
Bu konu ile ilgili olarak genç hukuklu da
163. madde üzerinde durarak islamın geliş-
mesi açısından kalkmasımn ya da kalması-
nın çok önemli olmadığını ifade etmektedir:
"Demokrasi olmak iddiasında bulunan
"Türkiye'de fikir suçu vardır. Ceza
Kanunu'ndaki 141, 142 ve 163. maddeler fi-
kirieri cezalandıraıaktadır. Bu maddeler İtal-
ya'dan alınmışbr. İtalya'da da göriınurde bir
fikir hürriyeti vardır, bir komnnisl partisi
serbesiçe çalışmaktadır. Ama hiçbir zaman
iktidar olma şansı yoktur, insanlan oya-
lamaya yarar. Bizde de 163 kalksa ve açık-
ça şeriatı savunan bir parti kuruisa aynı du-
rum ortaya çıkacaktır. Şeriat partisi insan-.
lan bu düzenle uyuşturmaya >arayacaktır .
Bu bakımdan bence 163. maddenin kalkma-
sı Müslümanlann sorunu değildir, demok-
rat olma iddiasından bulunanları ilgilen-
dirir. İslam düzeni kurulacak hale gelince
yani o şartlar ortaya çıkmca 163. madde olsa
da olmasa da bir şey degişmeyecektir.
Ben eskiden Türkiye'yi dar-ül harb say-
mazdım, yani Türkiye'yi cihat alanı olarak
dtaşünmezdim. Ama yavaş yavaş bu diişün-
cem degişiyor. Üniversitelerde Müslüman
kızlara apaçık zulüm yapılıyor, doğrudan
inançlanna saldınlıyor. Benim gibi eskiden
Türkiye'yi laik yönetime rağmen İslam ül-
kesi sayan birçok arkadaş da yavaş yavaş gö-
rüşlerini değiştiriyor."
Görüldüğü gibi tslamcı gençler, kavram-
lar üzerinde tam bir görüş birliği içinde bu-
lunmamakla beraber bir îslami devlet kurul-
ması gerektiğini ve bunun için cihat yapma-
nın Müslümanlık görevi olduğunu gündeme
getirmektedirler. Bu noktada son ayların
güncel sorunu terörün tartışılması kaçınıl-
maz olmaktadır. Acaba Islama gençlerin ci-
hat anlayışı içine, zararlı gördükleri kişileri
öldürmek, bunun için terörist amaçlı örgüt-
lenmelere gitmek de girmekte midir? Görüş
bildiren islamcı gençlerin hepsi teröre karşı
olduklannı, Profesor Muammer Aksoy'u bir
Müslümanın öldürmüş olmasının düşünü-
lemeyeceğini vurgulamışlardır. Örneğin ta-
rih öğrencisi genç bu konuyu şöyle değerlen-
dirmektedir:
"Bir Müslüman savas alanında kendisi ile
savaşan bir insanı öldürür. Ama inancı ne
olursa olsun gidip bir adamı din adına öl-
dürmek Müslumanlıkla bağdaşmaz. Ölüın
cezasına ve infazın nasıl vjpılacağına dair
İslam fıkıhında teferruatlı bir düzenleme
vardır. Bunun için yetkili şahsın fetvası ge-
rekir. Ben Şii degilim, ama Salman Rüşdi
hakkında çıkanlan ölüra hükmünü destek-
liyorum. Çünkü bu adam Hz. Peygambere
kiifür etmişti, bunu yapmaya kimsenin hakkı
yoktur. Ama bir insan Türkiye'de laikligi sa-
vunuyor, İslam devletinin kurulmasına karşı
çıkıyor diye öldunılemez. Bu tür cinayet
olaylarının amacı insanlan İslama karşı tah-
rik etmektir. Müslümanlar terör yaprnaz, te-
rör girişimlerüıi tasvip elmez."