22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURÎYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 20 ŞUBAT1990 MERAL TAMERTUKETICI OLMANIN SIRLARI GarantibelgesizyaşamayınBir çamaşır makinesi 2 milyon lira. Bir renkii televizyon da aşa- ğı yukan o fıyatlarda. Bunlara sa- hip olraak, artık çoğumuz için gerçek birer "yaünm". Öyleyse buzdolabı, çamaşır makinesi, fınn, elektrik süpürgesi ve şofben gibi beyaz eşya ile tele- vizyon, video, radyo audio gibi kahverengı eşya satın almaya ni- yetliysek nelere dikkat etmeliyiz? Ben bir buzdolabı ya da televiz- yon satın alacak olsam, öncelik- le eşime dostuma hangı markayı kullandıklarını ve memnun olup olmadıklarını soranm. Ayrıca kullandıkları televizyon ya da buzdolabından memnun oldukla- rııii söyleyenlerden malı hangı yıl- da aldıklannı da öğrenirim. Çün- kti aradan geçen süre içinde söz konusu firmanın durumu bozul- muş, yöneticisi değijmiş, çıkart- tığı ürünün kalitesi kötülemiş ola- bilir. En iyisi hem yıllardır kulla- nanlann hem de yeni satın alan- ların memnun kaldıkları marka- ya yönelmektir. Böyle bir marka saptayabilmiş- sem ikinci yapacağım iş, evimin yakınında o markanın bir servis örgütünün var olup olmadığmı araştırmaktır. Çünkü satın alaca- ğjm beyaz ya da kahverengı eş- yayla ilgili bir sorunum olduğun- da, yakın çevremde kolaylıkla ba- na ulaşabilecek bir servis hizmeti yoksa, bugünku "Siz olsaydımz oc yapardınız?" köşemizde şikâ- yetçi okurlarımız Isa Aksu ya da Ayten Çanüıdere'nin durumuna düşerim. Markayı saptayıp üretici firma- nm yaygın bir servis örgütüne sa- hip olduğunu da belirledikten sonra yapacağım üçüncü iş, han- gi teknik özelliklere sahip bir mal istediğimi belirlemektir. Tercihle- rimde televizyonda gördüğüm reklamlardan hiç etkilenmem. Te- levizyonda en fazla reklamı yapı- lan ürünü değil, ihtiyacıma en faz- la cevap verecek olanı seçmeye ça- hşınm. örnek vermek gerekirse: Diyelim ki evde iki kişiyiz. Ama çoğumuz "en büyük en güzeMir" diye düşünür ya... Buzdolabı al- maya kalksak "almıskeo en bii- yttgü olsun" deyip 8 kişilik aile- ye yetecek buzdolabına yöneliriz. Ya da diyelim ki renkii televiz- yon alacağız. Uydu anten kullan- ma olanağımız bulunmadığı hal- B irçok alıcı garanti belgesini ihmal eder. Bunu sakın yapmayın. TSE hak aramada önemli bir unsurdur. Garanti belgesini mutlaka okuyun ve TSEimzasını arayın. Garanti belgesiniyine mutlaka yetkiliservise ya dafirmaya imzalatın. Beyaz eşya türü mallarda servisin, cihazı evinizde kurup işletmesini isteyin. BELGE ALIŞKANLIGI — Satın alınan mallarda iiretim kalitesi ve belgesi aramak. çagdaş rüketkilerin vazgeçilmez alışkanlıklarmdan birisi haline gelmeli. Mal satın alınmadan garanti belgesi iyice incelenmeli. (Fotograf: Ergun Çagatay) de ve görünür gelecekte yerli aıı- tenie yetinmek zorunda olduğu- muzu bilmemize rağmen gene de aklımız 9 sistem gibi, 11 sıstem gi- bi teknik özellikleri gelişmiş, do- layısıyla fıyatı yüksek televizyon- larda kaJır. Oysa insanlann olduğu gibi da- yanıklı tüketim mallannın da belü ömürleri vardır ve bu ömürler 10-12 yıüa sınırhdır. Bunu dikkate alarak ben olsam, bugün işime ya- ramayan büyükluklere ve teknik özelliklere "belki günun birinde lanm olnr" diye para dökmem. Bu tür gelişmiş ürünlerin daha fazla enerji tükettiğini, bozuldu- ğu takdirde onanmırun daha zor olabileceğini ve onarım masrafı olarak da daha yüklü bir fatura- run karşırna çıkabileceğini dü- şünürüm. Modeli de saptadıktan sonra sı- ra garanti belgesine gelir. Daha malı satm alma aşarnasına gelme- den garanti belgesini incelerim. Çünkü bazı garanti belgelerini iyi- ce ıncelediğımde "aslında malı ga- ranti etmediği" ama göstermelik bir belge olarak "garanti eder- miş" gibi göründüğü konusunda beni uyannışlardır. Garanti bel- gesinin lizerindeki yazılan, küçük puntolara vanncaya kadar iyice okurum. Sonra sıra Türk Standartları amblemi bulunup bulunmadığı- nı sormaya gelir. TSE bir garan- tidir. Üretim hatası olan mallar- da tüketici olarak benim TSE'ye başvurarak hakkımı aramam mümkündür. Şimdi sıra fiyatlara bakmaya geldi. Gerçi ben daha modeli be- lirlerken, keseme uygun olanını da gözüme kestirmişimdir. Ama yine de markayı ve modeli belir- ledikten sonra aynı modelin ben- zerinin diğer üretici firmalar ta- rafından kaça satıldığını öğren- mek isterira. Diyelim ki bu fiyat karşılaştır- ması sırasında çok "kelepir" bir başka markaya rastladım. "Aman nc i>i hemen onu alayım" demem. Aksine "acaba ne kusu- ru var?" diye düşunürüm. Çun- kü yerli üretimde hammaddenin fiyatı belliyse, isçilik belliyse. dö- vizdeki artışın ithal gırdiler üze- rindeki etkileri belliyse, aynı tek- nik özelliklere sahip malların da üç aşağı beş yukan aynı fıyat dü- zeylerinde olmalan gerekir. Do- layısıyla benzerlerine oranla çok daha ucuz bir televizyon ya da buzdolabına rastlarsam, ilk aklı- ma gelen "acaba bunda bir bil ye- m'gi mi var?" diye düşunmek olur. Dilerseniz o "bil yeniklerine" hemen bir örnek de vereyim. Fi- yatı benzerlerine oranla daha ucuz olan bir televizyon ya da çamaşır makinesi, tasfiye halindeki bir fir- manın malı olabilir. Bu durumda kazara malı satın alacak olsam, kullanım sırasında meydana gele- bilecek bir anzada gerek servis, gerekse yedek parça açısından guç durumda kalabilirim. Alışveriş öncesinde bu kadar araştırma yeter sanınm. Alışveriş sırasında ise yapacak fazla bir şey yok. Sadece maJın orijinal amba- lajında olmasını isterim ve müm- künse mal daha mağazadayken ambalajı açtınp bana verilen bro- şürle, alacağım malın aynı teknik özelliklere sahip olup olmadığını kontrol ederim. Hatta parayı öde- yinceye kadar pazarlık gücünün bende olduğunu unutmayıp satın alacağım malın yetkili servis tara- fından ücret karşılığı evirade ku- rulup çalıştırılmasını ve eğer ilk kurulduğunda kusursuz çalışıyor- sa ödemeyi evime gelen elemana yapmayı talep edebilirim. Televizyon, bulasık makinesi, otomatik çamaşır makinesi gibi karmaşık teknik özelliklere sahip elektrikli ev aletlerini ilk kez yet- kili servise kurdurtup çalıştırma- nın bir diğer yaran da acemilikle yapabileceğim ilk hataların en aza indirgenmesidir. Dolayısıyla para- nın evde ödenmesi önerim satıcı tarafından kabul edilmese de sa- tın aidığım aygıtın iik kez evım- de yetkili servis tarafından kuru- lup nasıl çalıştırılacagının bana gösterilmesini tercih ederim. Bu durumda, küçük bir olasılık da olsa orijinal ambalajından çıkan bozuk malın calışmadığının tespi- ti, yetkili servis elemanı tarafın- dan yapılmış olur. Bu takdirde yetkili servisten imzalı bir belge almayı ihmal etmem. Diyelim ki titiz bir araştırma sonucu gönlüme göre bir dayanık- lı tüketim malı aldım. Servisine kurdurttum ve "onıınJa birlikte yaşamaya" başladırn. Aradan bir sure geçtikten sonra makinem arı- zalandı. "İnsanlar da bastalanı- yor..." deyip en yakınımdaki ser- visi çağırdım. Ama o servis, de- falarca gelip gittiği halde arızayı gideremiyorsa ve sonunda "bu iş bu kadar olnyor" deyip kestirip atıyorsa, bununla yetinmem. Şan- sıma da küsmem. O serviste de ta- kılı kalmam. Ama makbuzlarımı da atmam. Makineyi satın alırken bana ve- rilen broşürii iyice okurum. Semt servisinden beklediğım hizmeti alamadığıma karar verir, elimde bunu belgeleyen makbuzlanrnla birlikte. semt servisinin baglı bu- lundugu bolge servisine başvunı- nım, Eğer bölge servisinden gelen elemanın yaptığı onarım da beni tatmin etmiyorsa, o zaman yine makbuzumla birlikte bölge servis- lerinin bağlı bulunduğu merkez servisin kapısını çalarım. Bu halkalan dikkate alınayıp sadece burnumun dibindeki semt servisine takılıp kalmışsam, "konforum artsın" diye aldığırn aygıt, evde varlığıyla sinirlerimi ayağa kaldıran bir nesne haline gelebilir. Ama bunda benim de suçurn yok mudur? YARIN: GİYİNMENİN PÜF NOKTALARI SİZ PLSAYDINIZ NE YAPARDLMZ? Astsubayın televizyonu"Saygıdeğer yazanm. Ben Hakkâri'de 2. Komando Taburu'nda veteriner teknik ast- subay olarak görev yapmaktayım. 1 Aralık 1989 gunü buradaki Vestel bayisi olan Fevzi Acar'dan Vestel marka 55 ekran bir renk- ii televizyonla Auer marka (801-5) bir şofben satın aldım. Televizyonumu kurduğumuz akşam-ustelik bayinin kendisi kur- du - seyrederken kendiliğınden kapanıverdi, sanki uzaktan kuman- dayla kapatmış gibi. Doğru - diirust seyredemedik. Durumu er- tesi sabah bayiye bildirdiğimizde "Bîz malı sattık mı bizden çık- mışlır. Benim yapabilecegim bir şey yok. Van'a tamire gönderin" dedi. • Şofbenim de 3 gün içinde arızalandı. Yarup alevlemiyor, su ısıt- mıyor. Bence bayi bu arızalı televizyonu ve şofbeni alıp fabrika- sına geri gonderebilirdi. Ustelik her iki malın faturasını da henüz kestirememiştik. Ama televizyonla ilgili şikâyetlerimi bildirmek üzere adı geçen bayiye gittiğimde kendisi hiç oralı olmadı ve he- men faturayı elime tutuşturmak istedi. Ben almadım. Arkamdan başkasıyla gondermiş. Şimdi ben Hakkâri gibi kritik bir yerden kalkıp da elime tele- vizyonu ve şofbe- ni alıp tamir için Van'a mı goture- yim? Bir sürü pa- ra ödeyip de 3 gun bile düzgun kullanamadığım bu 2 mal için Van ile Hakkâri ara- sındaki fevkalade •emniyetsiz yolda bir de canımızdan mı olalım? Şu an ne tele- vizyon seyredebi- liyoruz ne de şof- beni kullanabili- yoruz, ama senet- lerimizi tıkır tıkır alıyorlar. Ben bölgemizin stresli havasına uygun olarak, kullanamadığım bu yeni televizyonumu ve şofbenimi Hakkâri Meydam'nda uzeri- ne yarım kilo benzin dökup yaksam mı diyorum? Belki böyle bir davranışta bulunursam, bundan sonra televizyon ve şofben satın alacakları uyarmış olurum. Konuyu bir dilekçeyle Vestel ve Auer firmalannın muşteri hiz- metleri müdürlük'erine yazdım. Telefon açtım. Ama onlar da il- gilenmediler. Saygılarımla." Kıssadan hisse... Eğer Anadolu'da yaşıyorsanız, dayamklı tü- ketim malını satın almadan önce ilk dikkat edeceğiniz nokta, se- çeceğiniz markanın yaygın ve etkin servis örgutu bulunup bulun- madığını araştırmak olmalıdır. 40'LARIN CADI KAZANI l G U R M L M C i HasanAliYücel sordu, Mareşal sustu— 1 0 — Mareşal Çakmak'ın komünistleri destek- lemekle suçladığı "Eski Milli Egitim Bakanı" kimdi? Eski Milli EğJtJm Bakanı Hasan Âli Yü- cel, Ulus gazetesinde Çakmak'a şu sorula- rı yöneltti: "...1- Beyanınızdaki eski Milli Egitim Ba- kanı dediğiniz hakikalen ben miyim? 2- Desleklenen komunistler kimlerdir ve nasıl desleklenmislerdir? 3- Bu hususta hükümeti )^zı ile ikaz elli- niz? Sozle ise kirocne zaman söylediniz? Bunlan sizden sonıvorum ve sözünün sa- hibi bir Türk vatandaşı olarak cevabınızı bekliyorum." Mareşal, YücePe yanıt vermedi. Yanıt, Mareşal yerine Demokrat Parti'nin İstanbul İl Başkanı Avukat Prof. Kenaa Öner'den geldi. Öner, "Evet, o Maarif Nazırı sizsiniz" di- yordu. II Şubat 1947 tarihli Yeni Sabah, Kenan Öner'in yanıtını sekiz sütunayerleştirmişti. Kenan Öner'in yanıtı şoyle başlıyordu: "Sayın Mareşak >azmak cüretinde bulun- duğunuz açık mektubu... Baş dondıircu bir bayretle okudum. Mesullerin sail (soru su- ran) mevkiine vükseldiği bir zamanda sizin de aynı taktiği kullanmanızda şaşılacak bir şe> olmamakla beraber. durup dururken adeta deliye taş alar gibi gosterdiğiniz cü- ret, nokta ve sıfırın hakiki kıymetini kesif bosusunda gosterdiğiniz dirayetle telif edi- lir seylerden olmadığı içindir ki hayret etmiş bnlunuyorum." Kenan Öner, milliyetçilik akımı yanında bir de komünistlik akımımn bulunduğunu, anımsatıyor ve Yucei'in Milli Eğitim Bakan- lığı sırasında bastınlan ciltler dolusu kitap- lar ve üniversite kürsüsünde okutulan inkı- lap tarihi derslerinde milliyetci akımlan, ırk- çılık Turancılık olarak gösterdiğini ileri su- rüyordu. Öner, şöyle sürdürüyordu suçlamalarını: "Pekâlâ bilir ve hatıriarsınız ki 1944 se- nesinde Nihal Atsız ismindeki bir milliyetci öğretrnenin, Mareşale sorduğunuz, neşrettiği bir broşurde üç sene evvel açıklamıs, fakat bu ifşaalın lesiri altında mevkü mustahke- mini tehlikede zanneden zatı devletiniz o broşurde de Şukrü Sökmensüer'in nutkun- da geçen Sabahattin Alı'yı bu milliyetci öğ- relmen alejhioe Ankara Mahkemesi'nde bir hakarel davası açlırmaya ve Ulus avukatını kendine fahri bir vekil tayin eltirmeye mu- vaffak olmuştunuz." Demokrat Parti İstanbul U Başkanı Saba- hattin Alı-Atsız davasında adliye ve Başba- kanlık onünde gösteri yapan milliyetci genç- lere Yucei'in vur emri verdiğini de ileri sü- rüyor; 1944 yılında açılan Irkçıhk-Turancılık davasının da yine Yucei'in etkisi ile açıldı- ğını söyluyordu. 1944 >ıhndaki davanın avukatlarından olan Öner, bunlarla da yetinmiyor; Yücel'e şu ağır suçlamaları yöneltiyordu: Can Yücel Hayatta ben en çok babamı sevdim / Karaçalılar gibi yardanbitme bir çocuk / Çarpık bacaktanyla -ha düştü, ha düşecek... / Nasıl koşarsa ardından bir devin / O çapkın babamı ben öyle sevdim. Bilmezdi ki oturduğumuz semti / Geldi mi gidici -hep, hepp acele işi!.. / Çağın en güzel gözlü Maarif Müfettişi / Atîastan bakardım nerelere gitti / Öyle öyle ezber ettim gurbeti Sevinçten uçardım basta oldum mu / 4O'ı geçerse ateş, çağırırlar İstanbul'a / Bi belallaşmak ister elbet, digmi oğluyla / Tifoyken başardım bu aşk oy'ununu / Ohh dedim, göğsüne gömdüm burnumu. En son tefiişine çıkana değin / Koştururken ardından o uçmakta devin / Daha başka tür aşklar, geniş sevdalar için / Açıldı nefesim, fikrım, canevim / Hayatta ben en çok babamı sevdim. Demokrat Parti İstanbul tl Başkanı Kenan Öner (solda) ve Yenisabah Gazetesi Yazıişle- ri Müdürii Cemalettin Saracoğlu, Hasan Âli Yucei'in avukatı Bülent Nuri Esen'i dinli- yorlar. Öner, Yücel'i komünistleri kollamak ve milliyetçileri işkencede ezdirmekle suçluyordu. Yücel, Kenan Öner'i dava etmişti. Yü 1947. "Türk adalel tarihinde bu havayı yaratan- lar için. sizin için ebedi bir hicap teşkil et- mesi icap eden bu hadisey i tstanbul sıkıyo- neü'minin vazifesi içine sokarak, İstanbul za- bıtasının elbirliği Ue tahkikatı iştediğiniz şek- le soktunuz. Bu dava nutkun 'İnönü'nün 19 Mavıs Söyloi' resiri altında kalan sıkıyöne- lim ve zabıtanın iştirakj ile hazniık ve ilk lah- kikat safhasını geçirirken genç, munevver. okumus ve okutulmuş tam 23 sanığı mule- na hücre ve tabutluk denilen yerlerde bir se- neden fazla inim inim inletlikten sonra bun- lardan bircoğunun uzun sender surecek ağır hapis cezalan ile mahkûmiyetlerine yol aç- tınız." Prof. Kenan Öner, Hasan Âli Yucel'i Irçılık-Turancılık davasının sanıklarına yapı- lan işkencelerden de sorumlu tutuyordu: "Siz yalnız komünislleri bakanlığınızda beslemekle, uğradıklan hücumlara karşı on- ları mudafaa etmekle kalmadınız, bakanlı- ğınızın lelkinlere milliyetçilik belasına baş- lann) soktugunuz tam 23 genci İspanyolla- nn engizisyonuna rahmet okııtacak işkence- lerle ezdirdiniz, harap ettiniz ve hırpaladı- nız." Kenan Öner şöyle düşünüyordu: Hasan Âli Yucel, Sabahattin Alı'yı koru- yordu, Sabahattin Alı, Camı Baykut'tan da Sertel'den de "yıiz bin kaC fazla komünisl- ti; Sabahattin Alı-Atsız davasında yapılan gosteriler, Irkçıbk-Turancılık davasına yol aç- mıştır. Yucei, bütün bunlardan sorumludur. Hasan Âli Yücel, Kenan Öner'i mahkeme- ye verdi. Bu davada Irkçılık-Turancılık davasının sa- nıkları gelip ifade verdiler. Yücel, Öner'i mahkemeye vermişti. Ama Çakmak'a da soru sormaya devam ediyor- du. Yücel, Çakmak'tan TBMM'de yanıt bek- lediğini yazdı. Ancak yanıt alamadı. Mareşal susuyordu. Hasan Âli Yucel, 23 Şubat 1957 tarihli Ulus gazetesinde Mareşale seslenen bir açık mektup yayımladı. Yucei'in o tarihte elden ele geçip okunan açık mektubu şoyle başlıyordu: "İtiraf edeyim ki suallerime cevap verme- menizin sebebini anlamak mıimkün olma- mıştır. Ya sizin politikanızı mudafaa eden- lerin yazdıklan gibi beyannamenizdeki ima- da beni kastediyorsunuz. bu takdirde medeni bir insan olarak fikrinizi açıkca söyleyecek cesareti sizden beklemek hakkımızdır. Ya- hut bunun tahminler hilafına imanızda be- ni kastetmediniz. O halde bunu bir kelirne ile söylemek her namuslu adam için borç- lur." Hasan Âli Yücel, Çakmak'ın "komünist- leri destekledikleri" konusundaki sözlerinın de gerçek dışı olduğunu söylüyor ve şu açık- lamayı yapıyordu: "Bu, delilsiz, ıspatsız boş bir soz olarak kalmıştır. Ben üç zatın başbakan bulundu- ğunu hevellerirıde Milli Eğitim Bakanlığı va- zifesi ni gordum. Birincisi. Celal Bayar, ikin- cisi Refik Saydam, uçüncüsiı Şükrü Saracoğ- lu'dur. Celal Bayar'a bir şey yazmış ve söy- lemiş olmanız ihtimalden uzaktır. Çünkü kendileri ile ancak iki ay hukumette bulun- dum. Şükrü Saracoğlu, boyle bir ikazdan ha- herdar olmadığını söylüyor. Bir üçüncü ih- timal olarak ikaz etliğinizi söyleyebileceği- niz hukümet başkanı şimdi aramızda bulun- mayan ve kendisinden işin hakikatını sorup öğrenme imkânı olmayan merhum Refik Saydam'dır." Yucel, Çakmak ile ilişkilerinin "hıirmel \e muhabbetle" surduğunu, 1941 yılı Milli Eğitim Bakanlığı butçesi üzerine yaptığı ko- nuşma nedeniyle Çakmak'ın kendisini "tak- dir ve teşekkürlerle" kutladığını da anımsa- tıyordu. Açık mektup şoyle devam ediyordu: "Eğer o zamanlar hakkımda böyle menfi bir kanaatiniz bulunmuş olduğunu sezmiş olsavdım. sizin vaptığınız gibi hareketsiz kal- maz, bu kanaatin sahibinden bugünkü gibi hesap sorardım. Devlet ve millelin hayat ve mukadderatı uzerinde susmakla ve bareket- siz kalmakla yaptığınız bu ihtiyatsızlığı ve se- nelerce beraber çalıştığınız arkadaşlannız hakkında bu kadar insafsız ima ve isnatlar- da bulunmanızı, şimdi, esefle ve hüztınle id- rak etmiş bulunuyorum. (...) Bir kere daha inancımı tazelemis bu- lunuyorum ki, cesaret ve ciddiyel. hakiki >e şaşmaz millhelseverlik, ne makam, ne de riitbe ile mukayelmiş." Hasan Âli Yucei'in bu ağır yergileri Ma- reşali konuşturmaya yetnıedi. Hasan Âli Yücel sordu. Mareşal sustu. Mareşal yerine DP'nin İstanbul il başka- nı konuşunca Yücel, Kenan Öner'i mahke- meye verdi. Hasan Âli Yücel-Kenan öner davası, DP muhalefetinin komünist suçlamalarından nasıl yararlandığını kanıtlayan bir dava ol- du. Soğuk savaş yıllannda "komünistlik suçlanıalan" geçer akçeydi. İktidardaki CHP, muhalefetteki DP'yi komünistlikle suçluyor; DP de kendisinin komünistler ile ilişkisinin olmadığını, olmayacağım, komu- nizmi koruyanların CHP iktidarında aran- ması gerektiğini ileri süruyordu. DP lideri Bayar, Mareşal Çakmak ve DP kurucularından Prof. Fuat Köprülü, komu- nizmin CHP tarafından korunup kollandı- ğını yazıp söylüyorlardı. Çok partili yaşama "sen komünistleri ko- nıdun, hayır konıyan sensin" tartışmaları ile geçildi. Çok partili düzenin hamuru bu (McCar- thy'ci) maya ile yoğruldu. Çok partili yaşama geçilirken bazı solcu- ların DP'ye sıcak baktıkları da bir gerçek- tır. Sertel, DP'nin kuruluş çalışmalarına ka- tılmış; Tcvfik Rüştü Aras, Bayar ve Mende- res ile toplantılar düzenlemiş, Celal Bayar, DP'den ayrılma dilekçesini tstanbul'da Mo- da Deniz Kulubu'nde Zekeriya Sertel ile bir- likte yazmış; Sertel, Cami Baykut, Çakmak ile Insan Hakları Derneği kurmuşlar, Bayar ve Menderes, Gorüşler dergisine destek ol- muşlardır. Partili yönetimin oluşturduğu baskıcı yö- netimden kurtulma amacı, sağ ya da sol, bü- tun muhalefeti, ister istemez, birleştirmişti. CHP, bu yakınlaşmayı, DP için bir yıp- ıainıa aracı olarak kullanmıştır. DP de bu suçlamayı CHP'ye yöneltmiştir. DP nıuıı<ıi».f>;ti ve sağei vc\ıcleı içiıı bir ko- munizm simgesi bulunmuştu. Hasan Âli Yücel. areşal Çakmak "Eski Milli Eğitim Bakanı' '«/ komünistleri desteklemekle suçlar. Eski Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel, Ulus gazetesinde Mareşal Çakmak 'a sorar: * 'Bu ben miyim ?'' Çakmak buna yanıt vermez. Daha sonra DP tl Başkanı Kenan Öner, Hasan Âli YüceVi aynı şekttde suçlayacak ve Hasan Âli onu dava edecektir. Ancak Hasan Âli Yücel, Çakmak 'a ısrarla bu konuyu sorar. Çakmak iseyanıt vermemekte direnir. Irkçılık davası samklan, 1944 yılındaki da- vanın öcunu Hasan Âli Yucel'den çıkarmış- lardır. Dava açılıyor: Hasan Âli Yucei'in DP tstanbul İl Başkanı Prof. Kenan Öner ile Öner'in dava konusu demecini yayımlayan Yenisabah Gazetesi Sa- hibi ve Yazı İşleri Müduru Cemalettin Sara- coğlu haklarındaki dava Ankara 3. Asliye Ceza Mahkemesi'nde başladı. Yücel, eski bir bakan ve miUetvekili oldu- ğu için Ankara Savcıhğı Kenan Öner hak- kında kamu davası açtı. Ankara Savcı Yardımcısı Fahrettin Öztürk, iddianamesini, 19 Mart 1947 günü mahke- meye verdi. Yücel, Ankara Hukuk Fakültesi'nin ünlü Profesörü Bülent Nuri Esen'i avukat tutmuş- tu. O tarihte doçent olan Bülent Nuri Esen, 17 Nisan 1947günlü dilekçesi iledavaya ka- tıldı. Yucei'in Kenan Öner'e açtığı dava radyo gazetesinde de yayımlandı. Öner, mahkemeye başvurarak, Yucei'in Ulus gazetesinde yayımlanan mektubunda kendisi için ad vermeden "müfteriler iftira- cı olmaktan kendilerini k'urtaramayacaklar" sozcuklerini kullandığını, bu nedenle Yücel hakkında dava açtığtnı, bu davanın da aynı mahkemede göriılmesini istedi. Prof. Öner, mahkemeden "ıspat hakkı" istedi. Öner'in ıspat hakkı isteyen dilekçesinde (Arkası 17. Sayfada)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear