25 Kasım 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/6 DİZÎ-RÖPORTAJ 29 OCAK 1990 tranlı gazeteci-yazarAmir Taheri'ye göre Azerbaycan'daki hareket ayrılıkçı bir hareket değildi Milliyetçiler düşmansız yapamaz— 2 — SABETAY VAROL — Milliyetçilikle demokrasi isteği arasmda bir ter- cih yapılacak olsa Azeri Halk Cephesi temsilcileri bu iki kavramdan hangisine daha yakın sizce? TAHERİ — Dünya özgürlüğe doğru yürüyor. İnsan- lar aptal değü. Sovyetler Birliği'nin önce "geri" bir halk tarafından Afganistan'ı terk etme zorunda bırakıldığı- nı duydular. Şimdi Prag özgürlüğüne kavuştu. Berlin Duvarı'nın yıkıldığmı, Çavuşesku'nun deyrildiğini du- yuyorlar. Ama aynı zamanda kendi durumlarının bir sömürge durumu olduğunu biliyorlar. Azerbaycan biı sömürgedir. Tıpkı Namibya.gibi. Eğer Namibya'ya self determinasyon hakkı verilecekse bize neden verilmesin- diyorlar. — Siz Humeyni rejimine şiddetle karşı olan biri ola- rak Azerbaycan'daki hareketi destekliyorsunuz... TAHERİ — Ben başından beri Humeyniciliğe karşı oldum. Bu rejimin muhalifiyim. Yani tarn karşı safta- yım. Ama Azerbaycan halkının kendi kaderini tayin hakkını destekliyorum. Tıpkı herhangi bir halkın ken- di kaderini tayin hakkını desteklediğim gibi. Azerbay- can'da halen var olan hareket dinci bir hareket değil. Burada Humeyniciler yok. Maalesef Sovyet propagan- dası ve Batı propagandası 'Bütün Muslümanlar katil, berkes Humeynici' diyor. 'Herkes terörist, herkes haydut' diyor. Doğru değil. Kim haydut? Azerbaycan Halk Cephe- si'ne bakın, tek bir dinci yok. Geçen gün lngiliz TV'sin- de Pravda başyazarlanndan biriyle tartışmaya katıldım. Bunlar yok haydut, yok terörist diyerek lafa girdi. Ba- kü Havaalanı'na Sovyet uçaklanmn inişini engelleyen- ler kadın ve çocuklar. Cephenin iki önemli sorumlusu 'kadın. Üstelik çarşafh da değiller. Müslüman, fakat mo- dern kadınlar. Hem Müslüman hem modern olmak mümkündür. Örneğin ben Müslümanım, ama modern birisiyim. Şunu unutmayalım, Sovyet Azerbaycanı'nda Türkiye ya da lran'da olduğundan daha çok tahsilli ki- şi var. Üniversiteye giden insan sayısı Türkiye ya da İran'a ya da Mısır'a kıyasla nüfusa bölündüğünde 3-4 kere daha yüksek. Bu halk gelişmiş bir halk. Azerüeı vahşi bir halk değil. Maalesef bu imajı uyandıran Er- meni propagandası oldu. — Enneni meselesinin bu olaylardaki gercek etkisi M oldu? TAHERİ — Daglık Karabağ denen bölge tarihi ola- rak daha geniş bir bütün olan Karabağ'm bir parçası- dır. Ova Bakü'den başlıyor ve Iran'ın Meşkinsahr ken- tine kadar uzanıyor. 450 km.lik bölge Karabağ Ovası. Tarihte hiçbir zaman Ermenistan toprağı olmadı. tran tarafından kontrol edildiği tarihlerde Sirevan Daran eya- letine bağlıydı. Daha sonra Rus Kafkasyası olarak ad- landınlan bölgenin parçası oldu ve çarların yönetiminde kaldı. Ermeniler nüfusun yüzde 70'ini oluşturdukları için Karabağ Ermeni olmalı deniyor. Aynı mantıktan yola çıkarsak Ermenistan'ın içinde bir milyona yakın Müslüman var. Kürtler, Azeriler ya da diğer etnikler, örneğin Dağıstan'dan gelenler de yaşıyor. Neden bütün bu insanlar bağımsızlık istemiyor? Ermeni-Azeri halk- lar arasında bu sorun başladığından beri 250 bin Azeri Ermenistan'ı terk etti. 70 bin Ermeni de Azerbaycan 1 dan aynldı. Bu demektir ki Azeri mülleci sayısı, Ermeni mülteciden çok daha yüksek. Propaganda o kadar güçlü ki herkes inaruyor. Sonra bir de Azerilerin Ermenilere TAHERt — Kozan'da Sovyet polisiııin girmeye cesaret edemediği mahalleler var. soykırım yaptığından söz ediyorlar. Oysa Osmanlı Imparatorluğu'ndan kaçan Ermeniler Azerilere geliyordu. Bakü'de o kadar sayıda Ermeni ol- masının nedeni de bu.. Daha önce yoktu. Ermeniler, Azerilerin Osmanlılarla birlikte katliama katıldıkları- nı söylüyor. Gerçekte, dinsel nedenlerle Ermeniler Rus- larla sürekli işbirliği yaptı. Birçok Türk, Kürt ya da Aze- ri'yi öldürduler. Sonra da Azerbaycan'a sığındılar. Sov- yet Ermenistanı'nın Nahcivan konusunda tamamen aynı nitelikte bir talebi olduğundan kimse söz etmiyor. Nah- civan'ın Ermenistan'a ait olduğunu iddia ediyorlar. Oysa Nahcivan nüfusunun yuzde 9O'ı Müslüman.. Ermenis- tan'daki Kürtlerin hiçbir hakkı olmadığı unutuluyor. tsimleri bile geçmiyor. Kürtçe diye bir şey yok. Türki- ye'den daha kötü. Bir süreden beri Türkiye'de en azın- dan sözü ediliyor. Orada Kürtler mevcut değil. Anado- lu'dan gelen Türkler de var. Bunlardan da söz edilmi- yor. lstatistiklerde bunlar yok ediliyor. — Ermeniler için Karabağ konusu milliyetçi yangını tutuşlurmak amacıyla kullanılan bir araç sanki. Üç yıl önce başlayan gösteriler kısa zamanda bağımsızlık gös- terilerine dönüştü. TAHERt — Tüm milliyetçilerin düşmana ihtiyacı var- dır. Türkiye ve Yunanistan'm Kıbns sorunu var. tran- ın Irak ve Araplarla problemi vardı. Ama Azerbaycan'ın problemi bu değil. Sovyet Ermenistanı'nın meselesi. Gerçekte bu nedenle Gorbaçov tankJanru Erivan'a gön- dersin, Bakü'ye değil. — Azerbaycan'ıo Sovyetler'le bağlan çözülürse, bu olomalik şekilde Ermeni bağımsızlıgını da beraberin- de getirir mi sizce, yoksa Rusya'ya dayanma refleksi mi güç kazanır?.. TAHERİ — Ermenilerin şimdiden bağımsızlık tale- bi var. Karabağ komitesi şimdiden Ermenistan'a bağım- sızlık istiyor. Büyük Ermenistan rüyası vs.. Çılgınca bir şey. Çünkü mümkün değil. Ancak herhangi bir cum- huriyet SSCB'den aynhrsa, tüm cumhuriyetler ayrılmak isteyecek. Ama tekrar ediyorum, Azerbaycan'ın mese- lesi bu değil. Azerbaycan şimdiye kadar aynlmak iste- medi. Ermenistan, Litvanya ve Moldavya istediler. Ba- kü'nun işgali Ruslar açısından ve Moskova açısından da doğru bir şey değil. Ayrılıkçılar Erivan'da.. Oraya asker göndermeleri gerekiyordu. — O halde sizce KGB degerlendirme hatası mı yap- ö? TAHERİ — Gorbaçov Müslüman halklar sorunun- dan habersiz. Dünyanın her yerinde haber alma örgüt- leri bu konularda sıfırdır. Gizli servisler korku yarat- maya ve insanları terörize etmeye yarar. Yöneticilere ya- lan uydurmaya yarar. KGB olsun, CIA olsun yalan üret- me endüstrisinden başka bir şey değil. Son olayın açık- laması şöyle: Bay Gorbaçov, Çar Büyük Petro ile baş- layan bir geleneğin devamcısı. Batılılaşma geleneği. Gor- baçov, 'Ortak Avrupa Evi'nden söz ediyor. Sovyet topraklarının yüzde 75'inin Asya'da olduğunu, nüfu- sun yüzde 30'unun Avrupalı olmadığını unutuyor. Hep Sovyetler'in Avrupa ile bağlarından söz etti ve bu halk- ları görmezlikten geldi. Perestroyka kitabında miUiyetler meselesi konusunda sadece 475 sözcük kullanmış. Ta- rım reformu ya da yasal reformlarla ilgili yüzlerce say- Ermenilerin şimdiden bağımsızlık talebi var. Karabağ komitesi şimdiden Ermenistan'a bağımsızlık istiyor. Büyük Ermenistan rüyası vs. Çılgınca bir şey, çünkü mümkün değil. Ancak herhangi bir cumhuriyet SSCB'den ayrılırsa, tüm cumhuriyetler aynlmak . isteyecek. Ama tekrar ediyorum, Azerbaycan'ın meselesi bu değil. Azerbaycan değil, Ermenistan, Litvanya ve Moldavya istediler aynlmayı. Bakü'nün işgali Ruslar açısından ve Moskova açısından da doğru bir şey değil. Ayrılıkçılar Erivan'da. Oraya asker göndermeleri gerekiyordu. fa var. — Sizce sırtını Asva'ya döniip buraJan terk etme yo- luna girebilir mi? TAHERİ — Geçenlerde özeleştiri yaptı, "Ben bu prob- lem çözüldü sanıyordum" şeklinde konuştu ve bir Sovyet halkının var olduğunu sandığını ifade etti. Sovyet hal- kı diye bir şey yok. Şu kadarmı söyleyebilirim ki, Azer- baycan'daki insanlar komünizmden nefret ediyor ve ken- dilerini Sovyet vatandaşı hissetmiyor. Azeri ve Müslü- man hissediyor. — İran devriminden son olaylann patlak vermesine kadar geçen süre içinde Tahran'ın politikası ne oldu? TAHERİ — Mollalar gerçek birer şarlatandır. Paha- lıya mal olmadığı sürece slogan atarlar. Ne zaman ki çaba göstermek gerekiyor. Yani siyasal bir yatırım yap- mak ve cesaret gerekiyor, birer korkak gibi davranır- lar. Afganistan konusunda 10 yıllık savaş boyunca hiçbir şey yapmadılar. Azerbaycan konusunda da sadece pa- sif davranmakla kalmadılar, cellatla işbirliğine girişi- yorlar. Bay Rafsancani geçen haziranda Bakü'ye gitti ve bir de nutuk attı. Azerbaycanhlara sakin olmalarını öneriyor bu nutkunda. Sovyet temsilcisinden bile daha geride kaldı. Yani Rafsancani Papa'dan daha Katolik davrandı. Üstelik tam bu kanşıklıklar olurken Ermeni patriğini resmi bir ziyaret için Tahran'a davet etti. Azer- baycan'da herkes bu iş yüzünden çok öfkeli. 1988 ey- lülünden beri Sovyet Ermenistanı ile 30 adet anlaşma imzaladı. Azerbaycan'la tek bir anlaşma olmadı. Islam Cumhuriyeti, Karabağ konusunda sanki Ermenistan- m müttefiki gibi davrandı. — Bunu nasıl açıklıyorsunuz? Kendi Azerilerinden çekindikleri için mi? TAHERİ — Tüm tranhlardan çekiniyorlar. Bu ayn bir konu. Sözleriyle yaptıklan uymuyor. Hamaney dün- ya Müslümanlarının, bir milyar Müslümarun liderliği iddiasında. Böyie bir açıklama yapmanın herhangi bir maliyeti yok. Ama ne zaman ki somut bir şey yapmak gerekiyor. Ortada hiçbirini göremezsiniz. Sırurı kapat- tılar ve Azeri mültecüeri tüfekleriyle ülkelerine dönmeye zorladılar. — Belki de Azerbaycan'dan yoğun bir mülleci akı- nından çekiniyorlar.. TAHERİ — Afganistan'dan Pakistan'a olan akın ta- mamen aynı şeydi. Pakistanlılar sınırı kapamadı. Çün- kü Afganlar Müslüman kardeşleri idi ve onları ağırla- mak görevleriydi. Iran için en normal şey bu insanları ağırlamaktı. tran neden Irak'tan Kürt mültecileri ka- bul etti? Ya da sayıları 600 bini bulan Iraklı Şiileri son 10 yıl zarfında ülkeye aldı? Gelenler Azerbaycan'dan gelince, 3-4 kişi bile fazla sayıldı. Nahcivan hüküme- tinden 2 yöneticı iran'a görüşmeye gitti. Tutuklanarak sınır muhafızlarına teslim edildiler. Nahcivan'da olsa Sovyet görevlileri yakalayamayacak. tran'da yakalarup teslim ediliyorlar. Yani tran, Moskova'nın jandarmah- ğını yapıyor. Ancak tran halkı büyük sempati gösteri- yor. Bankalarda hesaplar açıldı. Paralar toplanıyor. Hat- ta gönüllü olarak savaşmak isteyenler bile var. Bu da ayn bir konu.. tran halkı, Türk halkı gibi bu olaydan çok etkilendi.. — Azerbaycan'daki hareketin OrU Asya'yı da sar- ması olasılığı hakkında ne diyorsunnz? TAHERİ — Olaylar çoktan başladı bile. Halihaar- da 30'dan fazla yerde sıkıyönetim ve sokağa çıkma ya- sağı var. Türkmenistan'da, özbekistan'daki Karakalpak- lı özerk Bölgesi'nde ve Fergana yöresinde, Kırgızistan'da ve Kazakistan'da olaylar oluyor. Alma Ata'da yüzlerce ölü ve yaralı vardı. Fergana'ya Sovyet askerleri müda- hale etti. Tacikistan'da Müslümanlarla Sovyet askerle- ri arasında çatışma oldu. Askaabad'da gençler tüm Rus devlet dairelerine saldırdı. Komünist Parti Genel Mer- kezi'ni ateşe verdiler. Bütün bunlar Azerbaycan'dan önce idi. Diğerleriyle kıyaslandığında Azerbaycan hayli sakin bir yerdi. Bu sorunu Ermeni saldırısı ve provokasyonu yarattı. Oysa Orta Asya sakin değildi. Aradaki fark bu. örneğin Kazakistan'da bakir topraklan Almanlara Uk- raynalılara ve Ruslara dağıttılar. Kazaklar bu arada aç- lıktan ölüyor. Kırgızistan'da en iyi evlerin Ruslara git- rjğini görüyorlar. Azerbaycan'da işler buralan kadar kö- tu değil. Biraz daha iyi. Tatar Cumhuriyeti'nin başkenti Kazan'da Sovyet polisinin girmeye bile cesaret edeme- diği mahalleler var. Muslümanlar gettolarda, gecekondu mahallelerinde direniyor. Abaza Özerk Cumhuriyeti'nde Gürcülere karşı dircn-'' me var. Neden? Çünkü burası bir çeşit Cöte D"azur'- dür. Ama en güzel villalar Ruslara... Abazalar yani Mus- lümanlar, gecekondularda yaşıyor. Dağıstan'da da ay- nı şey. Kınm Tatarları upkı Filistinliler gibi evlerine dön- mek istiyor. SSCB Filistin'i destekliyor. Kınm Tatarla- rına gelince "nyel" (hayır). Özetle Sovyetler'de iki po- litika var. Avrupa cumhuriyetlerine yönelik uygar bir poütika, Müslüman cumhuriyetlere karşı ise şiddet ve baskı politikası.. BİTTİ HABERLERIN DEVAMI ; Çalınan tarih' fırtınası Perestroyka olmaz be more (Baftarafı 1. Sayfada) 29 Aralık 1989 cuma günü dava • açmıştı. Davahlardan Koch'un şirketle- rinden biri olan Oxbow'un New Yorklu avukatı Carey Ramos, gö- rüşünü soran bir Amerikalı gaze- teciye şunları söyledi: "Sikkeler yasal olarak alınnuştır. Tiirklerin da>-a açmaya haklan yoktiır. Ati- nalılar bütün Akdeniz'de dolaş- mışlardır. Bu sikkeler kime mi ait? Elbette, 2.500 yıl önce Atina'da yaşayan ve bunlan o zaman kay- beden birisine ait." 1900'ü aşkın sikkenin önemli bolümü Türkiye'nin güneybatı bö- lümündeki Likya uygarlığına ait olmakla birlikte, Atina'nın Pers- ler karşısındaki zaferlerini anma amacıyla darpedilmiş ve her biri 43 gram ağırhğındaki ender 14 adet "dekadrahmi"'den dolayı da definenin değeri bugün 10 milyon doları (yaklaşık 23 milyar lira) bu- luyor. Defineyi satın alan ortaklardan iki Amerikalı nümismat Jonathan Kagan ve Jeffry Spier defineye "Dekadrahmi Defmesi" adını tak- mıştı. Bunlardan sadece bir tane- si bir Amerikalı zengine 600 bin dolara (yaklaşık 1.4 milyar liraya) satılarak dünya rekoru kınlmıştı. Avukat Ramos, aynca "Koch v« ortaklan bu definenin kaçak ol- daklannı bilmiyorlardı. Defineyi kendilerine satan Münih'tekı ga- leriler hakkında inceleme yaptır- mışlardı ve şöhretli firmalardı" dedi. Ancak avukat, Amerikalı gazetecilerin "bu satıcılann adla- nnı"sorması üzerine her nedense "anımsayaraadıgını" söyledi. Defineyi Münih'te "Griffos" galerisinin sahibi Edip Telli ve "Artemis"in sahibi Fuat Üzülmez ile Londra'da tekstil ticareti yapan Nevzat Telli, Koch ve ortaklarına satmışlardı ve Uluslararası Polis örgütü (Interpol) tarafından El- malı Ağır Ceza Mahkemesi'nin karan ve Türk polisinin istemi üzerine kırmızı bültenle aranıyor- lardı. Davalılardan Oxbow'un a\Tikatı Ramos, "Bir Amerikalının iilke dışına çıktığında bir sanal eseri alıp ülkeye döndukten sonra bir yabancı hükümetin Amerikan mahkemesine başvurup bu sanat eserinin kendisine ait olduğunu iddia etmesini bile düşiinmek in- sana korkutucu geliyor" dedi. Define Türkiye'den değil Almanya'dan... Oxbow şirketinin bir sözcüsü olan Johjı Klarfeld, "Türk hükıı- metinin iddia ettiği kaçakçıhk ola- yı hakkında bilgirniz yok. Bunu sadece Türkler iddia ediyor. Bi/e bu define Almanya'dan geldi" de- dikten sonra "Peki Almanya'ya nereden geldi" sorusuna "Yorum yok" yanıtını verdi. Türk hükümetinin avufcatlan Rand ile Kaye ise Amerikan As- sociated Pres (AP) haber ajansı- na, "Bu defioeden bazı sikkeleri mahkemeye gitmeden ve bedel odemedcn bazı müzayedelerden aldık. Çünkü bunlar Elmalı'dan yani Türkiye'den gelmedir. Türk yasalanna göre bunlar Türkiye Cumhuriyeti'nin kültürel ve tarih- sel jnirasıdır. Yasal sahibi Türk hükümetidir" dedi. Koch'un veTgi kaçakçmğı yap- mak amacıyla Boston'dan bir yıl önce göç ettiği Florida'da yaşadı- ğı kentin gazetesi olan "Palm Be- ach Posf'un muhabiri Frank Ce- rabino'ya Türk hükümetinin avu- katı Kaye "Amerikan yasalanna göre alıcı ne kadar masum olur- sa olsun, çalıntı mala sahip ola- maz. Kaldı ki bu olayda alıcıların masum olduklannı, yani iyiniyetle davrandıklannı soylemek pek de- ğil. hiç mümkün değildir" dedi. Buna karşıhk Oxbow'un avuka- tı Ramos, aynı gazeteye "Müvek- kilim olan şirket her turlü staıı- dart yolu izleyerek bu sikkeleri al- mıştır. Satıcılardan bu konuda ge- rekli olan her türlü garantiyi al- mıştır. Koch, hiçbir zaman bu sik- kelerin sahipliğini inkâr etmemiş, gerek bir sempozyumda gerek Amerikan NümUmatlar Derneği1 nde bir bölümünü sergilemiştir" dedi. Gazete bu arada, "Kaçakçılığı ortaya çıkaran Türk gazetecisi Öz- gen Acar'ın bu sergikmenin ve sempozyumun.asıl amacı define konusunda gerekli yayın yaparak bu definedeki sikkelerin pazarda- ki fiyatııtı arttırmaktır" dediğini yazdı. Daha önce bu konuda ABD'de bir milyon okuyucusu olan "Connoisseur" Dergisi'nde çıkan bir yazımı aynen yayımlayan ve Amerikan sikke piyasasmın en önemli yayın organı olan haftalık "Coin World - Sikke Dünyası" Gazetesi de Türk hükümetinin Boston'da açtığı davayı birinci sayfada buyük baslıklarla okurla- rına duyurdu. Amerikan sikke basını ikiye aynldı Gazete ikinci hafta yayımladı- ğı başmakalesini bu konuya ayı- nrken, "Ulusal egemenliğe saygi duyulmalıdır" baslığını kullandı. Gazete, Türk, İngiliz ve Amerikan yasalannda eski eser kavramları- nı kıyastadı. Başmakalede "Önemli olan, Türk yasasının herhangi bir nes- neyi ya da (sikke dahil) eski ese- ri n toprak üstü ya da allında bu- lunmasını ulusal kültürel miras ve devletin raalı olarak kabul ettiği- ni anlamamız gerektiğidir" denil- dikten sonra şu noktaya dikkati çekti: "Ne çare ki bazı Amerikalı koleksiyoncular ile sikke luccar- ları bu uygulamayı, aşırı serl ve gerçekdışı görüp İngiltere'deki ya- sayı öntek gösteriyorlar." Başyazıda bu tür sahipsiz bu- luntu eserlerin tngiltere'de krali- yete ait olduğu, derhal polise ha- ber verilmesi gerektiği, polisin bil- dirimi üzerine kraliyet yetkilileri- nin bu eserlerin bulanda mı kala- cağı, yoksa piyasa degeri verilerek kraliyetin mülkiyetine mi geçece- ğine karar verdiği anımsatıldı. Amerika'daki uygulamada ise kamu arazileri içinde bulunan eserlerin Amerikan hükümetinin malı olduğu ve bunun ilgili mü- zelere verilerek halkın görmesine ve isteyenlerin incelemesine sunul- duğu, kamu topraklannda kazı yapmak için izin gerektiği, bulun- tunun özel arazide olması halin- de malın sahibinin arazinin sahi- bi olduğu belirtildi. "Coin World" adını verdiği "Sikke Dünyası"nda bu davadan sonra çıkan fırtınada ileri geri söy- lentilerin yer alması üzerine konu- ya açıklık getirmek amacıyla bu yazıyı yazmasında özellikle "Celator" adlı bir başka sikke ga- zetesinin yazı işleri müdürü olan Wayne Sayles'ın şu görüşünün et- kili olduğu ve bu yazıya yanıt amacı taşıdığı anlaşılıyor: "Bu hazineleri koruduğunu söyleyen, gerçekte işgalle kazanan Türk hükümeti, aslında yasadışı bir pazarı kendisi cesaretlendiri- yor. Koleksiyonculuğun, arkeolo- jik bolgeleri ya da oren yerlerini yağmalamasına neden olduğu yo- lundaki görüşlere katılmıyorum. İstediği kadar Türk hükümeti da- va açsın. ülkesinden kaçakçılığı önleyemeyecektir. Bunun için en iyi yol. İngiltere'deki gibi (daha li- beral) bir yol izlemektir. Bu De- kadrahmi Definesi daha büyük sorunlann bir göstergesidir." Türkiye'ye gerçekçi çağrı Başyazar, Araerikalı ilgililere Türk hukümetine şu gerçekçi çağ- rıda birleşmeleri telkinini yaparak şöyle diyor: "Gelin Türk hüküme- ti ile bir diyalog başlatın. Türki- ye'de bulunan ve şu ana kadar ya- yımlanmayan definelerin incelen- mesi ve yayını konusunda Türk hükümeti ile işbirliğine gidelim. Hadi içinizden biri, bir adım öne çıksın..." Gazete, bu arada Amerika'da- ki müzeci, koleksiyoncu, sikke tüccarlarının Boston'da Türk hü- kümetinin açtığı dava hakkında görüşlerini de alan bir haber ya- yımladı. Türkler koruyamıyorsa biz niye koruyahm? Başkent Washington'un ünlü Smithsonian Enstitüsü'nün sikke koleksiyonundan sorumlu müdü- ru Elvira E. Clain - Stefanelli "Bir hukumel kendi sikke ve antikala- rını koruyamıyorsa biz niye koru- yahm? Türk hükümeti bu davayı kazaıursa 100 \ıl önce satın alınan bir sikke için başka ülkeler de Amerikan mahkemelerine başvur- maya başlayacak ki bu olacak iş değil" dedi. Koch'un bir bölüm sikkelerinin sergilendiği ve ilk kez bir bölümü- nü özel kasalarında gördüğüm ve "Elmalı Definesi"ne bir süre ev sahipliği yapmış önemli araştırma-koleksiyon merkezi "Amerikan Numusmatics Soci- ety" kuruluşunun yöneticisi Les- lie Elam "Sikke satın alma po- litikamızı değiştiriyoruz. Amacı- mız bundan böyle hiçbir hüküme- tin davasına muhatap olmamak. Bu Uke karanmızla Türk hüküme- tinin davasının aynı tarihe rastla- ması sadece bir rastlantı..." diye konuştu. Eski sikke koleksiyoncusu Ro- bert Leonard ise "Bunlar Türk sikkeleri değil ki, Türk hükümeti bunlan niye istiyor? Bunlar antik Yunan sikkeleri... Türk hüküme- ti larihsel nedenlerden değil, bu definenin çok değerli oluşundan dolayı bu defineye sahip olmak is- tiyor. Eğer sen (Türk hükümeti) bulunan herhangi bir sikkeye ger- çek bedelini ödemezsen, ne sana getirilen bu sikkeyi ne de bunun izini bir daha bulabilirsin" görü- şünü ortaya attı. Bir sikke tüccarı olan Victor England ise "Kısa vadede bu da- va sikke piyasasında bazı olumsuz dalgalanmalara yol açacak, ama uzun vadede sikkecilik işine çok yarayacak" yorumunu getirdi. Bir başka sikke tüccarı olan Ba- yan Desiree Van Seeter "Türkle- rin açtığı bu davayı yakından. an- cak sinirierimiz gerilmiş olarak iz- leyeceğiz" diyerek tepkisini göster- di. Dr. Arnold Saslotv adlı bir baş- ka sikke tüccarı "Türk hüküme- tinin bu davası anlamsız. Siyasal nedenlerle bir şey yapmaları ge- rektiği için bunu yaptılar. Amaç- ları, biz eski sikke tüccariannı te- rörle korkutup Türkiye'den eski sikkeleri almamızı önlemektir. Eğer, bu davada iddialannı kanıl- larlarsa onları daha çok ciddiye almamız gerekecek. Türkler, bu sikkelerin bu defineden oldukla- nnı kanıtlayamazsa hiçbir Ame- rikan yargıcı lehlerine karar vermez" diye konuştu. Türk hükümetinin daha önce bu defineden satılmak istenen 10 sikkeyi dava açmadan ve bedel ödemeden geri aldığı Los Ange- les'taki müzayedenin yöneticisi Steve L. Rubinger ise "Kültürel varlıklann korunması için. bu eserlerin yayını için Türkiye he- men hemen yok denecek kadar az para harcarsa her yıl dünya sikke piyasasında alışverişe konu olan sikkelerin yüzde 10'unu oluşluran yeni definelerin pazara dökülme- sini önleyeme?" dedi. (Baştarafı I. Sayfada) ya da diğer bir deyişle "sosyalist halk cumhuriyet yönetimi" öyle istiyor. Tüketicilik nedir bilmeyen Ar- na\utluk halkı, ayda bir kez de\- letin adam başına verdiği bir kilo eti almak için kuyruklarda bekli- yor. Ekmek sıkıntısı, geçen on yıl içinde giderilmiş ve bundan son derece gurur duyuluyor. Ülkede pamuk, yün. tekstil üretimi var. Ama halkın giyirrri ortalamaya vurulacak olursa son derece "es- ki" ya da eski olmasa bile "de- raode." Ayakkabılar genelde aşm- mış ve eski. Tiran gibi büyük ve turistik kentlerin ana meydanla- rı tertemiz, binaları bakımlı ve büyük. Arka semtleri ise derme çatma, bakımsız, camları kırık, bazen sıvasız ve boyasız evlerle dolu. Ana caddeleri geniş, ba- zen parkeli, ağaçlıklı ve bakım- lı. Arka yollan çamur ve toz - toprak dolu. Bu antıparantezın tek ortak noktası partinin slo- ganlan ile dinamik heykeller- den oluşuyor. Her yer Enver Ho- ca'nın, Lenin'in, Stalin'in heykel- leriyle dolu. Stalin'in heykelleri yalnız Arnavutluk'ta kalmış olsa gerek. Bu nedenle Arnavutluk için A\rupa'nın "komünizm müzesi" olduğundan soz ediliyor. Arnavutluk şimdilerde kendi yağında kavTulmaya çalışıyor. Son 20 yıl içinde gerek süper devletle- rin yardımıyla gerekse kendi hal- kının inanılmaz fedakârhklarıyla "az zamanda çok iş yapmış" sa- yılır. Clkede inşa edilen 7 buyük baraj ve hidroelektrik santral) var, Üretilen elektrik ile birlikte çıkar- tılan petrol ve krom, bakır, gu- müş, demir gibi yeraltı zenginlik- leri ihraç ediliyor. Arnavutluk'un dış borcu sıfır. Adam başına dü- şen geliri ise 800 dolar. Eğitim, sağlık ve sosyal hizmetler ücretsiz. Ama eğitim için gerekli kitaplar- da, sağlık için gerekli teknoloji ve ilaçlarda kıtlık var. İnsanlar ken- di gereksinimlerini, kendileri sağ- lamaya çalışıyor. "En çok gerekli olanı sağlamak" ilkesi, de\let gi- bi her bir vatandaşırun içine işle- miş. Yani "lüks" sayılan hiçbir mal yok. Saulmıyor. Sabun, tuva- let kâğıdı gibi temizlik maddeleri "tek cins." Çünkü fazlası "lüks"t kaçıyor. Başkent Tiran'da rastla dığımız 18 yaşındaki bir kız, lük: maddelere "gerek olmadığım' söylüyor ve "Gereğinden fazlası m harcamak kapitalizmdir" diyor Arnavutluk'ta "kapitalizm", he men hemen "hırsızlıkla" aynı an lamı taşıyor. Arnavutluk'ta en yüksek maaş 1200 leg ise asgari maaşın 600 le- gin altında bulunmaması gereki- yor. Bir üniversile profesörünün maaşı 1200 leg. İşe yeni başlayan bir işçi ise 600 leg ahyor. Arnavut- luk'ta bir ekmek 2 leg, bir kilo et 20 leg, aylık ev kirası ise bir gün- delikten oluşuyor. Elektrik, su üc- reti ise oldukça ucuz. Bir renkli te- levizyon 300 leg. Arnavutluk'ta özel oto kuUarul- mıyor. Tiran'ın geniş caddelerin- de dolaşan Mercedes, Lada mar- ka birkaç oto, devlet sektörüne ait. Bütün Arnavutluk'ta yalnız 100 otonun bulunduğundan söz edili- yor. Fiyatı 600 leg kadar olan bi- sikletlerle, belediye otobüsleri ve yayalar, Tiran caddelerir.de ciıit atıyor. Bir ieg yaklaşık 3000 Türk Lirası. İnsanlar, 16 yaşından sonra eğer eğitim görmüyorsa ya da "eğitim kapasitesi" dplduysa çalışmak zo- runda. Arnavutluk halkı "yoksul" olduğunun bilincinde. Ama kim- seye "muhtaç" olmamayı daha il- kokul sıralanndan öğreniyor. Bu konuda oldukça gururlu olan in- sanlar bunu her fırsatta gösterme- ye çahşıyorlar. Tiran yaktnların- daki Berat kentinde, yabancı bir turistin, küçük bir Arnavut çocu- ğuna çikolata vermeye çalışması, bazı Beratlıların tepkisine yol aç- mışü. Küçük çocuk, çikolatayı alıp almamak çelişkisi içinde bo- calarken büyüklerinden yükselen "sakin alma" seslerinden korkup kaçrruşti- Arnavutluk'ta "bahşiş" alışverişi de zor. Arnavutluk'ta "küçük düşüriicü" olarak algıla- nan "bahşiş" yerine "suvenir"ler yeğleniyor. Arnavutluk'ta askerlik süresi 18 ay. Askerlik çağına gelmiş bir genç eğer üniversite öğrencisiyse eğitim süresinde 3 ay özel askerlik ders- leri ahyor. Mezuniyetinden sonra yalnız 3 ay askerlik yapıyor ve ih- tisas sahibi olduğu iş dalına göre derhal tayin ediliyor. Arnavutluk'ta dini inançlar 1967'de yasaklartmış. Kilise ve ca- mi binaları şimdilerde başka işler için kullanıiıyor. Bunlardan "ta- rihi eser" olarak nitelenenler mü- zeye dönüştürülmüş. Tiran'ın en büyük meydanında böyle bir ca- mi var. Tara tskender Bey'in gör- kemli heykelinin yaru basında yer alıyor. Iskender Bey, Arnavutluk ulusunun kurucularından ve mil- li kahramanlanndan biri sayüıyor. Osmanlı döneminde devşirmeden yetişmiş olan İskender Bey, Arna- vutluk'ta isyan çıkarmış ve 25 yıl boyunca Osmanlı yönetimine kar- şı savaşmış. Arnavutluk, Anadolu'nun en az gelişmiş köyünün büyüteçle bakı- lışına benziyor. Yahıız bu büyütü- len bölgenin içine birkaç büyük bina, birkaç geniş cadde ve bol miktarda görkemli ve dinamik heykellerin serpiştirilmesi gereki- yor. Cılız elektrik ışıkları gece saat 10-11'den sonra kapanıyor. Çünkü ertesi sabah gün ışığıyla herkesin naksız. Emek Partisi'nin bir üye- sine göre Arnavutluk cezaevlerin- de sadece 18 adi suçlu bulunuyor. Ancak iki büyük "ıslah evi"nin ol- dukça kalabalık olduğunu ima ediyor. Arnavutluk lideri Ramiz Alia, bundan iki hafta kadar önce bir traktör fabrikasında ilk kez dev- let yatınmlannın azaltılacağından ve tüketime ağırlık verileceginden söz etti. Nedenine gelince, Arna- \Titluk'un ticari alışverişlerde bu- lunduğu diğer sosyalist ülkelerde- ki "kliring", yani mal alıp verme sistemi, bütünüyle çökmek üzere. Arnavutluk da ister istemez dış sa- tımını bundan böyle dolar piyasa- sına girerek yapmak zorunda ka- lacak. Dolar piyasasma girmek demek, tüketime de ağırlık ver- mek demek olacak. Arnavutluk, elektrik enerjisi, petrol, krom, de- mir gibi ürünlerinin karşılığında dolar almaya başlayacak, ama bu- nun karşılığında ticari ilişkide bu- lunduğu ülkeden, yine dolar kar- şılığında tüketim mallan almak zorunda kalacak. .\rnavutluk bel- ki de halkına sezdirmeden, kendi ekonomik devrimini yapmaya zor- lanacak. Bir tür "perestroyka" rüzgârı esecek. Aksi halde ülke ekonomisinde büyük zararlann kaydedileceğinden endişe duyulu- yor. Bazı bölgelerinde 18. yüzyılın yaşam koşullarını anımsatan Ar- navutluk'ta "tabandan" bir patla- marun gelmesi olanaksız gibi. Dış basında bu konu ile ilgili yazılan- ların gerçekle ilgisi olmadığı göz- leniyor. Ne tşkodra'da ne Tiran 1 da ne de başka bir kentte bugüne kadar olağanüstü bir "hal" ilan edilmiş değil. Yollarda dolaşan polis ve asker sayısı ise hiç dikkat çekici değil. Polis ya da asker kontrolü gözlenmiyor. İnsanlar yollarda istedikleri sa- atlere kadar içkili ya da içkisiz do- laşabiliyor. Bir yerden bir yere git- mek için alınan izinler ise yeni bir olay değil. Arnavutluk'ta olası bir değişikliğin yine partinin ta ken- disinden ya da başkanlığından gel- mesi bekleniyor. Özel okullar bakanlık (Baştarafı 1. Sayfada) "— Bakanlığın bu sınavlar için yaklaşık 10 ay uğraşmak zorunda kalması ve bakanlığın bu sınavlar için harcamada bulunması. Milli Eğitim Bakanlığı geçen yıl sınav ücreüerinin de giderlerden düşül- mesine karşın, özei okul sınavla- n için 2 milyar 600 milyon lira harcadı. — Hiç olmazsa gelir düzeyi normalin üsünde ailelerden gelen öğrencilerin, "yanş atı" olmaktan çıkanlması. Bakanlığa göre iste- yen veli çocuğuna sınav stresi ya- şatmadan "parayı bastınp" özel okula kaydını yaptıracak. — Önceki yıllara göre özel okullara başvurunun 35 binlerden Gazeteci Başarır öldü İstanbul Haber Servısi — AN- KA Ajansı İstanbul temsilcisi ve Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Kuvvet Başanr beyin damarların- da meydana gelen bir tıkanma so- nucu dün öldü. Bir süredir Hay- darpaşa Numune Hastanesi'nde tedavi gören Başarır, 61 yaşınüay- dı. Başarır 1929'da Istanbul'da doğdu. Gazeteciliğe I951'de Ye- ni Sabah'ta başladı. 1960'ların başında Ankara'da Öncü Gazete- 15 binlere düşmesi. Böylece, çoğu özel okul için smava gerek kalma- ması. Bakanbk verilerine göre Adana, Ankara, Izmir ve İstan- bul'daki özel okulların kontenja- nı geçen yıl 15 bin 859 olmasma karşın sadece 9 bin 605 öğrenci bu okullara kayıt yaptırdır Milli Eğitim Bakanlığı'run aldı- ğı son karar, Özel Öğretim Ku- rumlan Genel Müdürlüğü'nün görüşü yönünde oldu. Bakanlığa İstanbul başta olmak üzere çoğu il milli eğitim müdürlüğünden ge- len görüş, "Anadolu liseleri ile özel okul sınavlarının birleştirilmesr yönündeydi. Bakanlığın karan İstanbul özel Okullar Derneği Başkanı Dündar Uçar tarafından olumlu karşıla- nırken, Ankara'daki özel okul sa- hipleri ise karara daha ihtiyath yaklaşmayı' yeğlediler. Ankara Özel Okullar Yardımlaşma ve Da- yanışma Derneği üyesi ve Fatoş Abla Koleji'nin sahibi Dr. Ayşe Hızıroglu karan "Bakanlık bizi sırtında yük olarak göriiyor. Alı- nan son kararla da dışlanmak istiyoruz" diye konuştu. işe gitmesi gerekiyor. Eğlence ola- si'ni yayımladı. Öncû'nün kapan- rak satranç, TV, radyo, oyun kâ- masından sonra Ankara "Son ğıdı ve uzun yürüyüşler rağbette. Arnavutluk'tan Yunan ve İtalyan TV programları seyredilebiliyor. Arnavutluk'tan kaçmaya "yel- tenen" kim olursa olsun ağır bir biçimde cezalandırılıyor. Arnavut- luk'ta on binlerce siyasi tutuklu- nun bulunduğundan söz ediliyor. Bu söylentileri doğrulamak ola- Baskf'yı çıkardı. Hamdi Avcıoğ- lu ile birlikte "Akşam" Gazete- si'nin günlük Anadolu baskısına geçmesini gerçekleştirdi. Ankara'- daki birçok gazetede muhabir \e yönetici olarak çalışan Başarır, 1980 yılında İstanbul'da ANKA Ajansı'nın yöneticiliğini ustlen- mişti. ÖZEL SMF SÜRÜCÜ KURSU AVCILAR'DA Belediye Cad. No: 21 Kat: 4 Avcılar-İst. Tel: 590 54 64-591 27 10
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear