Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CUMHURİYET/6 DÎZİ-RÖPORTAJ 20 OCAK 1990
Güneydoğu'da, reçetedekiilaçları alamayan insanlar, evlerinde ot kaynatmayıyeğliyorlar
6
Bana ilaçyazma doktor bey'
Güneydoğu'dan
Sağhk Notları
GÜNDÜZ İMŞİR
CENGİZ PEKSOY
—6—
Peygamberler diyarı Urfa'da artık cerenler, güzel at-
lar, tyi ve sağlıklı insanlar dolanmıyor: Bugün bürüsel-
loz (Malta humması), amipli dizanteri, menenjit, tifo
ve kolera kolon vuruyor Urfa'nın Uçelerinde, köylerin-
de...
Günbatımında gırdiğimiz Siverek, gölgeli, ışık ve pus-
la örtülmüş evleriyle karşılıyor bizi. Aracımızı bir 'han'
önüne çekiyoruz. Odamızda sac soba, üç yatak ve bir
masa var... Demeye kalmadan kapımız ruzlı hızlı çalı-
yor. Açıyoruz. Sakallı iki adam, "i>i akşamlar" dileye-
rek odaya dalıyor. Guvenlik görevlisiymişler. Kimlik-
lerimizi gösteriyoruz. Gazececi olduğumuzu görünce;
"görevlerini yaplıklanm" söyleyerek özür diliyorlar. Ka-
pıyı çekip gidiyorlar. İki dakika geçmeksizin memur-
lardan biri yeniden odamıza gelip bir kez daha özur di-
liyor ve "Herhangi bir yanlış anlaşılma olraaması için"
ilçe emniyet müdürlüğu haber merkezinin telefon nu-
marasını bırakıyor. tlçede işlerin bu denli hızlı yürutül-
mesini iyiye yoruyofuz.
Sabah Siverek Devlet Hastanesi'ne gittiğimizde her
işin guvenlik işi gibi hızlı yürümediğini görüyoruz ne
yazık ki...
Hastane baştabibine Siverek Kaymakamı Hüseyin
Dogan'ın izniyle geldiğimizi söyleyerek yardımlannı rica
ediyoruz. Sayın Dr. Necati Yenice başhekimi bulundu-
ğu hastanenin 50 yalaklı olduğunu ve bunun ancak 30
adedinin kullanıldığını söyleyerek binanın yetersizlik-
leri ve uzman doktor eksikliklerini içtenlikle sıralıyor.
Pratisyen hekim İrfan Samancıoğlu'nun da anımsatma-
sıyla yörede doğal bir afet halini alan burüselloz olay-
larına, tifo ve barsak enfeksiyonlarımn türn türevleri-
nin halkı kasıp kavurmasına dikkatlerimizi çekiyor:
"Halk Malta humması adını verdiği bürüselloya yaka-
lanan hayvanını gizlice keserek satıyor. Devlet bu hay-
vanlan toplayıp irnha etse, bu hastalık bu denli aman-
sız yayılmaz kuşkusuz" diyerek görüşunu belirtiyor.
Daha sonra bu tür hastaİıklardan yatan hastaları zi-
yaret etmek'için kalkıyoruz. Hastane koridorları tüm
Güneydoğu'da aynı görünümü çiziyor:
Diyarbakır Kalesi'nden çıkıp Elazığ yoluna saptığı-
nızda yol ustunde Ergani çıkar karşınıza. Burada "dağ-
lann acı" olduğunu söyier şair. Aslında Ergani'nin acı-
mayan yeri yok! Kesimhanelerden sokağa uğrayan kan,
suları zehirleyen lağım suları, raşitizm, enfeksiyonlar,
tabii ki tifo...
Ergani Devlet Hastanesi Baştabibi Dr. Ziilküf Şahin
bu toprağın çocuğu. Bir nehir nasıl kendi yatağında ra-
hat akarsa oylesine iyi biliyor yöre halkının sorunları-
nı: "Valla arkadaşlar ben egri oturup doğru konuşmayı
önemserim" diyor rahal gülüşüyle, "Hastanemizin anı-
bülansı bile yok. Burdan başlayahm isterseniz..."
Güneydogu Anadolu Bölgesi'nde Malta humması, amipli dizanteri, menenjit, tifo ve kolera halk saglığını tebdit ediyor, en çok da çocuklan...
"Bizdeki var olan tüm uzmanlar, ancak dahili tıbba
bakıp genel cerrahiye giren vakalan Di.varbakır'a sevk
eder. Çocuklanmızın biıtüniine yakınında raşitizm gö-
riiliir. Oysa bakın; burada merkezde, yani en temel ve
basit olan gereksinimiz olan enjektörden bile yoksunuz.
Halk, yazdığımz ilaçlann hemen hiçbirisini alamaz, 'ba-
na ilaç yazma n'olur doktor?' der. llaçsız tedaviyi is-
ter. Ben reçeteyi yazarken fiyatı en diiştik ilaçlan dii-
şünmuşumdür, oysa yine de alamaz, gidip evinde ot kay-
natmayı yeğler. tçinde biz de büyiidük bunun. Otuz yıl
önce neyse o."
Hastanenin bitişiğindeki sağlık ocağına gidiyoruz da-
ha sonra. Genç pratisyen hekimlerimizle tanışıyonız. Dr.
Erdal Miskioglu, Dr. Kadir Uçar, Salman Köyü'nden
Dr. Ömer Temiz, son derece yaşamsal onemı olduğuna
inandıklan, ama uygulamaya sokmakta büyük güçlük-
ler çektikleri temel sağlık kurallarının "tuz-buz oluşu"
ndan yakınıyortar. Var olan bilgilerinin törpulenişinden,
her şeyin ötesinde, "halkla aralannda oluşan saydam,
ama çok kalın duvar"dan söz ediyorlar. Çevre sağlığı
bilincinin oturabilmesi, salgınların ve artık halkın ay-
rılmaz bir parçası olan parazitlerin yok olabilmesi için
"Ancak ve ancak tam donammlı, altyapısı eksiksiz araç
ve gerece sahip sağlık ocaklannın kurulması gerekti-
gi"ni defalarca dile getiriyorlar: "Göriiyorsunuz -hoş,
kimbilir daha neler görmüşsiinüzdur >-a- ne yapsın bu
genç hekimlerimiz? Bu konu gündeme geldiğinde, her
defasında 'iyileştirme', 'cazip hale getirme'den söz eden-
ler bunu neyle, nasıl, ne zaman yapacaklannı, bugüne
kadarniyevapılmadıgınısoylemiyorlar hiç. Dr. Zulkuf
ellerini yana açarak babacan tavrıyla sürdüruyor ko-
nuşmasını: "Ben, diyor "boradaki arkadaşlanmı anlı-
yorum; Güneydogu ve Dogu Anadolu'yu yaşamların-
da ilk kez gören bu hekimler turist olarak bulunmu-
yoriar ki burada." Odada bulunan herkesi giilduren sö-
zünu de ediyor sonunda Dr. Zülkiif: "Doğunun Paris'i
Diyarbakır'da yaşamak, burada bir hekim olarak gö-
rev yapmak onlann da hoşuna gidiyor elbette. Ama bu
görevi nasıl yaprnalan gerektiğini okulda değil, bura-
da öfraiiyorlar." Ve tabıi ki Paris'te hekimlik yapmak
-tıp biliminin tüm evrenselliğine karşın- Ergani'de he-
kimlik yapmaya hiç mi hiç benzemiyor.
Oysa Sağlık BakanlığVrun yayımladığı verilerde, sağlık
ocaklannın malzeme yönünden donanımlı, doktor,
hemşire, ebe, sağlık personeli açısmdan yeterli olduğu
görülüyordu. Bizim gördüklerimizse Gaziantep, Şanh- B I T T I
urfa, Diyarbakır il ve ilçelerinde ve birçok köyünde gör-
düklerimiz, bir genç hekimimizin son derece güzel özet-
lediği biçimiyle "Yanlış sayılann dogru toplanmasın-
dan başka bir şey degiT'di.
Günlük politikalara ve bürokrasiye insan yaşamının
alet edilmesini anlamak teorik olarak elbette olasıdır,
ama 20. yüzyılın bitimine 10 yıl kaldığı bu yaşam dili-
minde, tum dunyada tıp 21. yuzyılı yaşamaya başlar-
ken ulkemizde hâlâ 18. yüzyıl tıp politikasını sürdüru-
yor olmamızı anlamanın bir olanagı yoktur. "Sağlık
taraması" adı verilen aldatmacanın yalnızca politik bir
tarz olarak kalmayıp pratisyen hekimlerimizi meslek ya-
şamlarının baharında anketör durumuna sokmuştur.
Üstelik ülke halkını da tepeden tırnağa muayeneden geç-
miş gibi göstererek gerçekten insancıl bir amaan da içini
boşaltmıştır.
Geriye dönerken yığınla soruyu, dosllanmızı ve iıı-
sanlanmızı ardımızda bırakıyoruz. Ama nereye? Nere-
ye gidersek gidelim bu tifo, burüselloz, raşitizm, tuber-
küloz, soluk aldığımız havadaki bu zehir, batan guneş,
doğan gün izlemeyecek mi bizi?..
Sağlık Bakanı Halil Şıvgın:
Köyden kente
hasta akını
kısmen durduŞıvgın Doğu bölgelerimizde
çalışacak hekimlerimiz için
sürdürülen çalışmalarımız sonucu,
maddi ve sosyal haklarla, çalışma
şartlarındaki iyileştirmelerin
gerçekleştirilmesi halinde mecburi
hizmet kaldırılacaktır.
Doğu'daki sağlık hizmetleri ve uygulanmakta olan
mecburi hizmetle ilgili gorilştuğumuz Sağlık Bakanı
Halil Şıvgın'ın sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle.
— Mecburi hizmetin çıkanlma amacı, kırsal kesim-
deki adaletsiz doktor dağılımını asgariye indirip bu-
ralardaki sağlık hizmetini arttırmaktı. Sağlık Bakan-
lığı'nca raecburi hizmete gönderilen bölgelerde, has-
tane bazında hizmetlerde ne gibi artışlar görulmüş-
tür?
ŞIVGIN — 2514 sayılı "bazı sağlık personelinin
devlet hizmeti yükumlulüğüne dair yasa"nın yiırür-
luge girdiği tarihten itibaren, yasanın amacına uygua
olarak devlet hizmeti vukumlülüğü kurallannda, kal-
kınmada oncelikli illerle kırsal alanda hekim sayısı
ile birtikte, sağlık tesisi sayısı hızla arttırılmışlır. Bu
dönemde hemen her ilçede devlet hastaneleri açılmış
veya mevcul kapasiteleri attınlarak hekim ve sağlık
personeli açısmdan da desteklenmiştir. Biitiin bu ted-
birler sonucu köyden kenle ve büyük şehirlere hasta
akını kısmen önlenmiş durumdadır.
— Mecburi Hizmet Yasası'na bakanlık olarak ba-
kış açınız? Kaldırmayı düşünüyorsaruz hareket ve dü-
şünce yönünüz nedir, devam edecekse kıstaslannız ne
olacak?
ŞIVGIN — Bakanlığımız. hizmetin zoriama yeri-
ne gönüllü olarak yapılması prensibinden yanadır. Bu
nedenledir ki 2514 sayılı 'bazı sağlık personelinin dev-
let hizmeti yükümlüluğüne dair yasa'da zaman zaman
yapılan degişikliklerie devlet hizmet süresi kısaltılmş
ve özendirici hususlar getirilmiştir. Bugun hekim yö-
nünden mevcut sağlık tesislerimiz büyük ölçüde ye-
terli duruma gelmiş olup hizmet almada sıkınrı ola-
bilecek doğu bölgelerimizde çalışacak hekimlerimiz
için sürdürülen çalışmalarımız sonucu, maddi ve sos-
yal haklarla çalışma şartlarındaki iyileştirmelerin ger-
çekleştirilmesi halinde mecburi hizmet kaldırılacaktır.
— Mecburi hizmetin kaldırılması halinde meyda-
na gelecek gizli işsizlik boyutları hakkında neler dü-
şünüyorsunuz?
ŞIVGIN — Mecburi hizmet kalktığında. hekimler
için bir gizli işsizlik veya tam tersi işsizliğin meydana
gelmesi söz konusu değildir. Zira ülkemiz, hekim ba-
şına halen 1275 olan nufusu, DPT hedeflerine göre
5 yıl sonra 1000'e, daha uzun vadede gelişmiş ülkele-
rin ulaştıklan 500 rakamına hızla indirmek zoranda.
ÇlTOSAN uygulama raporuna göre devlet bir kısım çalışanını işten çıkaracak, sonra da zaten kârlı olan fabrikalara özel müşteri arayacaktı
OzeUeştirmenin dayanılmaz çekiciliği
ÖZEL SEKTÖR ÇÎMENTODA TRANSIZLAŞTIRMA'YI NASIL DEĞERLEIVDİRİYOR?
ŞinasiErtaruFransızların biz
öğretecekleriyeni bir şey yok
'ÇIMENT'
Çimentonun
Fransızcası
GENCAY ŞAYLAN
ÇİTOSAN yönetimi, özelleştirmenin nasıl yapılacağına
ilişkin, Sema-Metra Conseil adh bir Fransız şirketine
uygulama raporu hazırlatmıştır. Rapora göre önemli
olan nokta, bu fabrikalara alıcı bulmaktır. Bunun için
çevredeki rakip fabrikalara üstünlük sağlayacak endişesi
Ue çimento fiyatlarında artış yapılmaması, vergi
sorunlannın çözümlenmesi ve en önemlisi personel
çıkanlması önerilmektedir.
— 2 —
özelleştirme, yani kamu eliyle kurulan, mal
ya da hizmet üreten tesisleıin özel kişi ya da
kuruluşlara satılarak devredilmesi yeni değil,
oldukça eski bir uygulamadır. Örneğin yir-
mincı yüzyılın başında sanayileşme tutkusu-
nu yaşayan Japonların, kamu eliyle sanayi te-
sisleri kurduklan ve sonra bunları özel kişi-
lere devrettikleri bilinmektedir. 1929 büyük
bunalımı ve özellikle İkinci Dunya Savaşı son-
rasında yaygın uygulama alanı bulan Keynesci
ekonomi politikalar, devletin de mal varlığı
ve hizmet üreticisi olarak ekonomik yaşama
girmesine yol açmış; doğal olarak devlet gi-
rişimlerine ve kamulaştırmalara karşı, özel-
leştirme talepleri yükseltilmiştir. Bu taleple-
rin zaman zaman uygulandıkları, örneğin tn-
giltere'de kamulaştınlan demir-çelik sanayi-
nin 1950'li yıllarda özelleştirildiği, İşçi Par-
tisi iktidarında da tekrar kamulaştırıldığı bi-
linmektedir.
Özelleştirme modası
1950'li, 1960'h ve hatta 1970'li yıllarda pek
uygulama şansı elde edemeyen ve daha çok
ortodoks iktisatçılann tartışma gundemınde
kalan özelleştirme 1980'li yıllarda inanılmaz
bir yaygınlik kazanmış, karşı konulamaz bir
moda konumuna gelmiştir. Yaşanan yeni tur
evrensel bunalıma karşı yeni sağın evrensel re-
çetesi olarak ilan edilen özelleştirme, önce Ba-
yan Thatcher'in hükumet uygulamalannda ön
plana çıkmış ve giderek gelişmekte olan bü-
tün ülkelere yayümıştır. Özelleştirmenin karşı
konulmaz çekiciliğinin sosyalist ülkeleri bile
etkilediği ve buralarda da uygulama alanı bul-
duğu soylenebilmektedir.
Yeni sağ ideolojisinin içinde oldukça kalın
bir çizgiye sahip olan özelleştirmenin 1980'ler
Türkiyesi'nde popüler olmaması olanak dı-
şıdır ve 1983 yılında ANAP iktidan ile bera-
ber özelleştirme gündeme gelmiştir. Bunun
için önce ünlü Morgan Bank'a bir ana özel-
leştirme planı hazırlatılmış, daha sonra da uy-
gulama için birçok kamu girişiminin mülki-
yeti 30.4.1987 tarihinde kurulan Toplu Ko-
nut ve Kamu Ortaklığı Idaresi'ne devredil-
miştir.
'Orta sınıfı güçlendirmek'
Özelleştirmenin kuram ve pratiğinde çozü-
mü pek kolay gözukmeyen çelişkilerin oldu-
ğu kolaylıkla gösterilebilmektedir. Örneğin
özelleştirmeden yana olanların temel gerek-
çeleri kısaca şoyle ozetlenebilmektedir: Siya-
si baskı altında kalan ve memurlar tarafın-
dan yöneti'diği için verimsiz çalışan üretim bi-
rimlerinin verimli çalışmasını sağlamak, on-
lan kârlı bir işletme haline getirmek; çoğu te-
kel konumunda çalışan kamu işletmelerini
özelleştirip alanı özgür yarışmaya açmak ve
böylece tum ekonomi düzeyinde rasyonalite
sağlamaya yönelmek; mulkiyeti tabana yaya-
rak orta sımfı güçlendirmek ve böylece radi-
kal eğilimleri törpulemek; kamu kesimi için
işletmeleri fınansman zorunluluğundan kur-
tarıp enflasyonist baskıları yok etmek.
Özelleştirme ile kamu işletmesini yabancı-
ların satın alması halinde yukanda sayılan
fayda ve gerekçelere yabancı sermaye gelişin-
den beklenen faydaları da eklemek doğru ola-
caktır.
Ancak özelleştirmenin temel mantığı eko-
nomiyi, ağır, hantal, piyasa koşullarına ce-
vap veremeyen işletmelerden kurtarmak ve
yarışma koşullarını geçerli kılmak biçiminde
tanımlanabilmektedir. Buna gore kendinden
beklenen kuramsal faydaların sağlanması için
öncelikle ağır, hantal, verimli çalışmayan ka-
mu kuruluşlarının ozel kesime satılması ge-
rekmektedir. Ama doğal olarak özel kesim
hiçbir yerde, özellikle Türkiye'de bu tür ku-
nıluşlara ilgi göstermemekte; haklı olarak en
kârlı çalışan karnu kuruluşlannın özelleştiril-
mesini talep etmektedir. Özelleştirilen kunı-
luşlar da en kârlı işletmelerolmaktadır.
ANAP hükümeti taratmdan özelleştirme
için bir tür "raaster plan" olarak kabul edi-
len The Morgan Bank Raporu, ÇlTOSAN'ı
birinci derecede ozelleştirilecek kamu girişim-
leri arasında saymaktadır. 1986 yılında hazır-
lanan bu rapora göre ÇİTOSAN'a bağlı tüm
fabrikalar değil, ulkenin batısmda yer alan çi-
mento fabrikalan hemen satılabilecek durum-
dadır. Ülkenin doğusundaki fabrikaların ise
ÇtTOSAN'ın elinde kalması ongörülmuştur.
Çünku ülkenin doğusu, batısı kadar hızlı ge-
lişmemekte, pazar ve talep koşulları doğudaki
fabrikaların satışı için pek uygun bulunma-
maktadır. Bu nedenle rapor sadece ülkenin
batısmda yer alan fabrikalann hemen satışı-
nı önermektedir.
Raporda tum kamu girişimleri finansman
yapılan, fiziki üretim koşulları ve pazar ola-
nak ları açısmdan çözümlenmekte ve bir de-
ğerlendirmeye tabi tutulmaktadır. ÇİTO-
SAN'ın Turkiye'nin batısmda kalan fabrika-
lan ile ilgili olarak The Morgan Bank Rapo-
ru'nun ulaştığı sonuçlar şoyle sıralanmakta-
dır:
Ekonomik olarak "Başarıh"
Arza oranla beklenen talep... "Yüksek"
İşletme kalitesi "Orta"
Kârlılık "Orta"
Gerçekten de tüm kamu girişimleri gibi Çİ-
TOSAN da bir tür sosyaJ hizmet yerine ge-
tirmekte ve gereğinden fazla personel istihdam
etmektedir. Bu, Türkiye gibi işsizlik oranımn
çok yüksek olduğu ve işsizlik sigortasının iş-
lemediği toplumlarda bir tür sübap işlevi ola-
rak değerkndirilmektedir. Büyük bir olasılıkla
ÇlTOSAN fabrikalannda işletme kalitesinin
ve kârlılık düzeyinin "orta" düzeyde saptan-
masında, sözü edilen istihdam politikası et-
kili olmuştur. Ama bu sorun bir tarafa bıra-
kılcak olursa Morgan raporuna göre batıda
yer alan çimento fabrikalan ekonomik açıdan
başanlı kunıluşlardır ve daha da önemlisi bu-
ralardaki pazar koşulları ilerisi için tatlı kâr-
lar vaat etmektedir. Bu nedenle de kuramsal
çelişkisi bir yana, batıda yer alan fabrikala-
nn özelleştirilmesi rasyonel ve başanlabilecek
bir girişim olma özelliği taşımaktadır.
Bu rapor doğrultusunda ÇÎTOSAN'ı özel-
leştirmeye karar veren yönetim, bu işin nasıl
yapılacağı konusunda Sema-Metra Conseil
adlı bir Fransız şirketine uygulama raporu ha-
zırlatmıştır. Fransız şirketi ÇlTOSAN ile il-
gili çalışmalarını oldukça kısa sayılacak bir
sürede tamamlamış ve yönetime bir uygula-
ma raporu sunmuştur. Bu raporda özelleştir-
me programı ile ilgili ana hedefler 6 kalemde
sıralanmaktadır:
1. ÇlTOSAN'ın özelleştirilmesi hükümet
açısmdan çok yerinde bir karardır.
2. Çimento sektöründe faaliyet gösteren
özel sanayiciler ozelleştirilecek ÇİTOSAN
fabrikalarına ilgi gösterecektir.
3. ÇtTOSAN'ın bir bütün olarak satılma-
sı gerçekçi bir strateji değildir; ayrıca böyle
bir satış ülkenin doğusunda tekel yaratacağın-
dan ve fabrikalann satış fiyatı düşük olaca-
ğından önerümeye değer görülmemektedir.
4. Blok satış yerine fabrikalann tek tek sa-
tışı doğru olacaktır ve bu nedenle her fabri-
kanın hisse senetleri ayrı ayrı piyasaya çıka-
rılmalıdır.
5. Kısa dönem için ülkenin batısındaki fab-
rikalan satmak ana hedef olarak kabul edil-
melidir.
6. Ancak köklü yapısal düzenlemelerden
sonra ülkenin doğusundaki fabrikalar ozel sa-
nayiciler için çekici bir hale gelebilir.
Görülduğü uzere, özelleştirmenin nasıl ya-
pılacağını belirlemek için Fransız firmasına
yaptırılan çalışma sonunda ortaya çıkan ra-
porun tüm hedef önerileri benimsenmemiş;
raporda vurgulanamn aksine Türkiye'nin ba-
tısındaki çimento fabrikalan blok olarak sa-
tılırken yine raporda var olduğu ileri sürülen
yerli çimento sanayicilerinin satılacak fabri-
ÇİTOSAN'a ait beş çimento
fabrikasının "özelleştirme
yapıyonız" gerekçesi ile dev bir
Fransız firmasına satılmasını aca-
ba çimento sektöründe çalışan sa-
nayicilerimiz nasıl değerlendir-
mekte? TOBB Sanayi Konseyi
Başkanı ve Batı Anadolu Çimen-
to'nun Yönetim Kurulu Başkanı
Şinasi Ertan sorularımızı şöyle ya-
nıtladı:
— Bildiğiniz gibi ÇİTOSAN'a
bağlı 5 fabrika, blok olarak So-
ciete Des Cimenst Français adlı
bir yabancı firmaya satıldı. Bu sa-
tış ile ilgili genel değerlendirme-
niz nedir?
ERTAN — Bir Fransız firma-
ının ÇİTOSAN'a ait 5 çimento
, aörıkasını satın almasını değişik
açılardan değerlendirmek ge-
rekirse;
• Alıcı iyı bir iş vapmıştır.
• Satış öncesi izlenen politika-
lar ısrarlı ikazlanmıza rağmen
yalnıştır. Kamu\a ait işletmelerin
satıLmasında izlenecek yöntem
aiabildiğine açık, azami ölçüde
gelir sağlayıcı ve hisselerinin ço-
ğunluğunun geniş halk kitlelerine
satılması şeklinde olmalı idi.
• Fransızların orta \e uzun do-
nemde önde gelen hedefi yüksek
oranda nüfus artışı olan ve geliş-
me sürecinde bulunan Turkiye'-
nin iç pazarından kolavca pay al-
maktır. Ayrıca geniş >an ^anayıi
bulunan inşaaı sektorunun, diğer
dallarında da üretim \e pazar >a-
ratılmasına fırsat hazırlamakdr.
Fransızların
çimento
sanayimizde ve
pazarımızda yüzde
10 paya sahip
olmaları
küçümsenecek bir
olay değildir.
Büyük kaynaklar
kullanarak Türk
pazarını tekeline
alacak bu
kanunsuz rekabete
esasen göz
yumulmaz.
— Bu salış ile Fransızlann fab-
rika değil piyasa aldıkları ve or-
neğin 5 >a da 10 yıllık bir zarar
programı ile işe girip lüm sektör-
de etkinliklerini arttıracaklan ileri
sürulmekle. Siz bu konuda ne dü-
şünüyorsunuz?
ERTAN — Fransızların çimen-
to sanayimizde ve çimento paza-
rımızda yüzde 10 paya sahip ol-
maları küçümsenecek bir olay de-
ğildir. Ancak belli bir hedefe var-
mak için zararla çalışmak istedik-
lerini zannetmiyorum. Çunkü çi-
mento sanayimiz teknolojik ve
Ertan (Batı Aaadolu Çimento)
mali yönden sadece Fransızlarla
değil, tum dunya ülkeleri ile reka-
bet gucüne ulaşmıştır. Büyuk kay-
naklar kullanarak Türk pazarını
tekeline alacak haksız vekanun-
suz rekabete esasen göz yumul-
maz.
— Özelleştirme ve özelleştirme
yoluyla yabancı sermaye çekme-
den beklenen bir fayda ya da
amaç yeni ileri teknolojilerin ül-
kemize gelmesi. Sizce Fransızlar
çimento sektörüne yeni bir ileri
teknolojiler getirebilecek mi? Bi-
zim, kamu ya da özel çimento
fabrikalanmız, leknoloji ve bilgi
birikimi bakımından Avrupalıla-
ra göre çok mu geri?
ERTAN — Çimento sanayin-
de teknolojik gelişmeleri dikkat-
le izleyip fabrikalanmıza uygulu-
yoruz. Şu anda tek eksiğimiz tam
otomasyona geçmemiş olraamız-
dır. Bu da zor bir şey değildir. O
bakımdan Fransızların bize öğre-
teceği veya Türk çimento sanayi-
ine özel ivme kazandıracağı bir
şey olamaz.
— Bu fabrika karşılığında
Fransız şirketi ÇİTOSAN'a, ya-
ni Toplu Konut Kamu Ortaklığı
Fonu'na 105 milyon dolar ödü-
yor. Aynı kapasitede tesiskr kur-
mak için çok daha fazlasının har-
canması gerektiği ileri sürulmek-
le. Siz bu konuda ne düşünüyor-
sunuz. gerçekten odenen fiyat gö-
rdi olarak düşük müdiir?
ERTAN — Yeni bir fabrika
kurmak yerine, çalışan ve kaza-
nan bir fabrikayi uygun fiyata al-
mak kuşkusuz daha caziptir. Bir
sınai kuruluş, hele çimento gibi
ağır sanayi niteliğinde olan bir ya-
tınm, teşebbüs anından itibaren
üretime geçebflmesi için üç yıl za-
man gerektirir. Çimento üretme
kapasiteleri en az 2.5 milyon ton
olan beş fabrikanın arsa, bina ve
diğer aktifleri göz önune alınırsa
105 milyon dolarhk fiyat tartış-
masız ucuzdur. Bu kapasite top-
lamında 3 yeni fabrikayı 250 mil-
yon dolardan aşağıya mal etmek
mumkun değildir.
kalar ile ilgilerinin biçimlenmesine olanak ta-
nınmamıştır. Bir başka deyişle blok satış ve
Fransızlaştırma ile özelleştirme konusunda
hazırlattınlan rapor arasında bir uyumsuzluk
ortaya çıkmıştır.
Rapordakı en ilginç bölümlerden biri özel-
leştirmenin amaçları ile ilgili değerlendirme-
lerdir. Raporda özelleştirmenin ana hedefle-
ri belirtildikten sonra, satışlar için hangi on-
koşullann sağlanmasının gerekli olduğu tar-
tışılmaktadır. Raporda, özelleştirme ile ilgili
önkoşullar şöyle sıralanmaktadır:
1. Satış için gerekli işlemler çok kısa bir sü-
rede gerçekleştirilmelidir.
2. Ozelleştirilecek batıdaki fabrikalar açı-
sından önemli sayılabilecek yapısal duzenle-
me sorunları yoktur, mevcut bazı sorunların
çözumü alıcıya devredilecektir.
3. Satılacak fabrikalar için mümkün olan
en yüksek satış değeri alınmalıdır. (Rapor sa-
tılacak fabrikalann maliyeti ya da benzeri ko-
nularda herhangi bir ölçu getirmemekte, sa-
dece soyut bir "mümkün olan en yüksek
değerden" söz etmektedir.)
4. Özelleştirmeden once gizli maliyetler dü-
şürülmeli, asgariye indirilmelidir. Bu gizli ma-
liyetler, kısaca, tuketici aleyhine fiyat artış-
lan yapılmaması, vergi sorunlannın çözülmesi
ve fazla iş gucunun yani personelin işten çı-
karılmasının toplumsal maliyetinin alıcıya
ödetilmemesi olarak sıralanmaktadır.
5. Özelleştirme ile ülkede oligopol ya da
monopol yaratümamasına dikkat edilmeli,
bunun olmaması için gereken onlemler alın-
malıdır.
Burada ortaya çıkan hususlar ÇİTOSAN
fabrikalannın özelleştirilmesi konusundaki
tartışmalara ışık tutabilmektedır. Birinci ola-
rak ortaya çıkan husus, satılacak fabrikalar
ile ilgili yapısal düzenleme gereği olmadığıdır.
Yani bu fabrikalar rasyonel çalışan, kârlılık
ve verimlilik açısmdan gelecek vaat eden ku-
ruluşlardır. Rapora göre önemli olan nokta,
bu fabrikalara alıcı bulmaktır. Bunun için
çevredeki rakip fabrikalara üstünlük sağlaya-
cak endişesi ile çimento fiyatlarında artış ya-
pılmaması, vergi sorunlarının çözümlenmesi
ve en önemlisi personel çıkanlması önerilmek-
tedir. Devlet kendi eliyle bir kısım insanını iş-
ten çıkarıp sokağa koyacak ve ondan sonra
zaten kârlı olan fabrikalarına özel müşleri
arayacaktır.
StttECEK