Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
20 OCAK 1990 +*** HABERLERİN DEVAMI CUMHURİYET/17
Ozal'ın Alışkanlıkları.
(Baştarafı 1. Sayfada)
maktadır; Türkiye Cumhuriyeti'ni ve ulusun
birliğini temsil etmek durumundadır.
Sahip olduğu bu sıfattan ötürü, onun bir-
takım olumsuz davranışlanna kayıtsız kala-
mayız. Uyarı görevimizi sürdürrrtekten baş-
ka çaremiz yok. Çünkü Turgut Özal'ın cum-
hurbaşkanlığıyla bağdaşmayan yaklaşımla-
rını inatlasürdürüyor olması, anayasal nite-
lıği ağır basan bir bunalıma doğru hızla sü-
rüklemektedir Türkiye'yi.
•
Kendisine bu eleştiriyi yöneltenleri, Turgut
Özal, "eski kafalılık"\a suçluyor.
Üslubu hiç değişmedi Ozal'ın.
Çankaya'ya çıkışının, hiç olmazsa üslu-
bunda olumlu bir değişime yol açması umu-
lurdu.
Olmadı.
Cumhurbaşkanı sıfatını taşıyan bir kişinin
üslubunda dikkat çekmeye devam eden dü-
zey, bu makam açısından bir talihsizliktir.
Geçelim.
Altını özellikle çizmek istediğimiz nokta şu-
dur: Türkiye Cumhuriyeti'nde parlamenter
demokratik sistem geçerlidir, başkanlık re-
jimi değil. Anayasada cumhurbaşkanının fa-
rafsız, yetkisiz ve sorumsuz olduğu yazılıdır.
Turgut Özal, Çankaya Köşkü'ne taşındı-
ğından beri anayasanın bu hükmünü gör-
mezlikten gelıyor. Hem cumhurbaşkanı, hem
başbakan, hem de parti başkanı gibi davran-
maya tüm kaygısızlığı ile devam etmektedir.
Özel nitelikteki son VVashington ziyareti bu
tutumunun yeni ve çarpıcı bir örneğinı oluş-
turuyor. Hem muhalefetten hem de ANAP'-
ın içinden gelen uyarılara karşın, "başkan
babalığı"n\ sürdürmektedir Özal.
•
Bunu yaparken herhangi bir sınır da koy-
muyor kendisine. Son derece duyariı konu-
larda, her zamanki gibi ayaküstü, uluorta ko-
nuşma alışkanlığını sergiliyor.
Son olarak bunun bir örnegini VVashing-
ton'da verdi. Azerbaycan'daki gelişmelere
ilişkin bir soruyu yanıtlarken şöyle dedi:
"Ashnda Azerbaycanlıiar iran Azerbayca-
nı'na, Anadolu Türklerine olduğundan daha
yakmdır. Benzeri bir dili farklı lehçeyle konu-
şuyoruz. Fakat bir fark vardır: Bizim mezhe-
bimiz Sünni, onlarınki Şii'dir. Bizi ayıran bu-
dur."
Neresini düzeltelim bu açıklamanın?
Bir kere Türkiye'de yalnız Sünniler yok; ör-
neğin Aleviler de yaşar bu ülkede...
Sonra, Türkiye Cumhuriyet devleti "la-
ik"l\r; devletin başkanı, dinleri, mezhepleri
ne olursa olsun bu ülkede yaşayan TC yurt-
taşlarının tümünü temsil eder; dinler, mez-
hepler arasında ayrım yapamaz; onun için
de böylesi konularda konuşurken olağanüs-
tü özen göstermesi gereklidir.
Özal'ın sözleri Türk dış politikası açısından
da yerinde sayılamaz. Laiklik bilinci İran'da-
kilere göre daha ağır basan Sovyet Azerile-
rinin Türkiye'ye duydukları yakınlık ve sem-
patiyi bir bakıma dikkate almayan bir üslup
kullanmıştır. Böylece, çok iyi bildiğıni iddia
ettiği dış politikadaki gaflar zincirine yeni bir
halka daha eklemiştir.
"Sorumsuz" bir cumhurbaşkanıdır Sayın
Özal. Anayasada öyle yazıyor. Bu yüzden
dış politika gibi duyariı bir alanda sorumlu-
luğu siyasal iktidara bırakmalıdır.
Bunu kendisine en başta anımsatacak
olan Başbakan'dır. Eğer Sayın Akbulut'un
elinden gelmiyorsa, bu görevi Dışişleri Ba-
kanı Sayın Yılmaz'ın yerine getirmesi, yal-
nızca dış politikanın gerekleri değil, kendi ki-
şiliği açısından da bir olanak sayılabilir.
•
Turgut Özal'ın Türk basınıyla ilgili olarak
VVashington'da yapmış olduğu değerlendir-
meleri geçiyoruz; zira bilinen şeyler.
Ancak bir noktayı yadırgadık. Türk bası-
nını yerip yabancı gazeteleri överken şöyle
demiş:
"Bizde de 10 yıl içinde böyle gazeteler ola-
cak. Hatta Asil Nadir Kıbrıs'ta bir tesis kuru-
yor, orada basacakmış. Basına da yabancı
sermaye gelecek. İngiliz gazete sahipleri ilgi
duyuyor. Maxwel! değil. Biri daha var. Kimdi
o? Geçende telefonla konuştuk. İlgi duyuyor-
lar."
Bir Türk cumhurbaşkanının, Türk basını-
nı sanki yabancı sermayeye pazarlıyormuş
gibi bir üslup sergilemiş olması, öyle bir iz-
lenim verebilmesi, gerçekten büyük bir ta-
lihsizliktir.
Çok yâzık!
Ozal özür dilesin
Bush Ermeni tasamsına sessiz
(Baştarafı 1. Sayfada)
şekilde karşı çıkacagını" söyledi-
ğini bildirmişti. Beyaz Saray'da-
ki yemekte bulunmuş olan üst dü-
ztyde bir Türk yetkili, "Keşke
böyle bir şey söylemiş olsaydı" di-
ye konuştu. Cumhurbaşkanı Tur-
gut Özal da Beyaz Saray'daki gö-
rüşmeden sonra düzenlediği basın
toplantısında Ermeni karar tasa-
rısı konusunda fazla umutlu ko-
nuşmadı. Daha çok, "Bakalım,
netice ne olur" havasındaydı. An-
cak içeride Bush'a söylediklerinin
ABD başkanını etkilemiş olduğu
umudunda olduğu da kaydedildi.
Özal'ın Ermeni tasarısına VVas-
hington'da getirdiği yeni boyut,
Ermenisıan-Azerbaycan olayları
ve Ermeni karar tasarısımn yara-
tacağı tehdidi birleştirmesi oldu.
Özal, ABD'de Azeri-Ermeni ça-
tışmasını Türkiye'ye musallat et-
mek isteyen bir çevre olduğunun
farkında. Bu bakımdan da özel-
likle Beyaz Saray'daki yemekte,
"Başkasının işine müdahale et-
mek katiyen istemiyoruz. Bizi
başkalannın da bu işe sokmasını
herhangi bir şekilde uygun gör-
miiyoruz. Ama şu arada böyie bir
karar tasansı ortaya konmuş ol-
masının bu meseleyi ister istemez
daha büyük komplikasyonlara
götürme ihtimali vardır" diye ko-
nuştu. Yani Ermenistan'ı kolladı-
ğı sır olmayan Bush'a, böyle bir
tasarının geçmesinin Ermenistan'-
ın da lehine olmayacağının mesa-
jıru verdi. Cumhurbaşkanı Özal
bunu sadece Beyaz Saray'da de-
ğil her fırsatta vurguladı. Ancak
International Club'daki konuş-
masında bir ton daha ileri gide-
rek, Azerilerin Şii olduğunu ve
İran Azerbayca'nına daha yakın
olduğunu söylemesi, Türk dışiş-
leri çevrelerinde tedirginlik yarat-
tı. "Cumhurbaşkanı Özal'm, o
taraflara bulaştınlmak istenme-
miz karşısındaki hassasiyeti anla-
yışla karşılanabilir ama yeni bir
Cezayir skandalı yaratmaktan da
Çukurova
(Baştarafı l. Sayfada)
Öte yandan Ege Üniversitesi
Rektörü Prof. Sermet Akgün,
YÖK'e başvurarak türban konu-
sunda üniversite yönetimlerinin
ortak bir centilmenlik anlaşması
yapması için Rektörler Komitesi'-
nın hemen toplanmasını istedi.
Prof. Akgün, türban konusunda
her üniversitenin ayrı karar alma-
sımn "ilerici-gerici" üniversite ay-
rımı yapılmasından öte "vahim"
sonuçlar yaratacağını söyledi.
Çukurova Üniversitesi Yönetim
Kurulu önceki gün geç saatlere
dek süren topiantı sonucunda tür-
banın "açık ve kapalı her alanda"
yasaklanmasını kararlaştırdı.
Üniversite Yönetim Kurulu'nun
oy birliğiyle aldığı "yasak kara-
n"nda Anayasa Mahkemesi ve
Danıştay kararları doğrultusunda
çağdaş eğitime ağırhk verileceği
belirtilirken "irtica tehlikesi kar-
şısında dikkatli olunması
gerektiği" kaydedildi.
Atatürk Üniversitesi
Erzurum Atatürk Üniversitesi
ise türban konusundaki kararı
YÖK'e bıraktı.
Üniversite Yönetim Kurulu,
dün, Atatürk Üniversitesi Rektö-
rü Prof. Dr. Hurşit Ertuğrul baş-
kanhğında yapılan topiantı
sonunda basına yapılan açıklama-
da, YÖK'ün iptal kararının net
olmadığı bildirildi.
Türkiye lşveren Sendikalan
(TİSK) Başkanı Refik Baydur,
dün düzenlediği basın toplantısın-
da. "çağdaşlığa ve demokrasi
içinde kalkınmaya inanan bütün
kesimlerin laikliği titizlikle koru-
ması gerektiğini" söyledi.
kaçınmak gerekir" görüşü bu ko-
nuşma ertesınde hayli yaygın ola-
rak dile getirildi.
Cumhurbaşkanı özal'ın VVas-
hington'da yaptığı resmi nitelikli
temaslarda dış politika konulann-
da Türk resmi çizgisinin dışına
taşmamaya özen göstermesi hay-
li dikkat çekiciydi. Bu en fazla da
Ermeni tasansı açısından böyley-
di. örneğin, sürpriz bir randevu
ile otelde kabul ettiği Senatör Ro-
bert Dole'u adeta hırpaladı. Ör-
neğin Dole, "uzlaşı" sözcüğünü
kullanarak, bir ara yol bulunup
bulunmayacağı konusunda Cum-
hurbaşkanı Özal'ın nabzını yok-
ladığında cumhurbaşkanı hiç oralı
olmadı. Üstelik, "Hani Kalifor-
niya senatörü olsanız anlayaca-
ğım. Ama Kansas'ta (Dole'un
eyal«ti) fazla Ermeni de
yaşamıyor" dedi. "Siyasi hesap-
lar peşinde koşacak bir senatör ol-
madığınızı bildiğim için söylüyo-
rum. Niye en kanşık bir bölgedeki
en iyi dostunuz ile problem yarat-
mak istiyorsunuz?" diye sordu.
Tüm bu ağır laflan yumuşak bir
Uslupta söyledi. Dole'un dışarı
çıktıktan sonra gazetecilere yap-
tığı açıklama sırasında kafasının
içeride hayli kanşmış olduğunu
gözlemek mümkündü.
Nitekim Dole, Özal ile görüş-
mesinin hemen ertesi günü Beyaz
Saray'da ABD Başkam'nın L'lu-
sal Güvenlik Danışmanı Scowc-
roft ve Beyaz Saray Genel Sekre-
teri John Sununu ile bir araya ge-
lerek "makul bir tasan" kotar-
manın yollarını aramaya başladı.
Özal'la yapuğı görüşme sırasında
bir kez daha teyit olduğu gibi,
Dole bu tasarıyı geçirrnekte karar-
lı. "Artık bir kere yola çıklım.
dönmem" havasında. Ama şu an-
daki tasan metni konusunda da
ısrarlı olmadığı iyice belirginleş-
ti. Dole'un yönetimin en üst ka-
demedeki bu iki mensubu ile "or-
ta yol" arayışına bundan sonra
tazelenmiş bir ivme ile daha faz-
la asılacağı anlaşılıyor. Eğer iş ko-
parsa ve Dole da mevcut tasarı ile
gelirse o zaman yönetimin ne ya-
pacağı netleşecek. Fakat son iki
gündür özal'ın VVashington'da
yürüttüğü temaslar sonucunda
Türk makamlarının vardığı izle-
nim o ki, "Dole tasansının mev-
cul haliyle gecmesini yönetim ke-
sinlikle istemiyor." Çünkü, yöne-
tim, tasarının mevcut haline kar-
şı olduğunu ilan etmiş olduğu için
eğer geçerse veto etmek zorunda
kalacak. Oysa bu iç politika açı-
sından yönetimin işine gelmiyor.
Bir benzetme yapmak gerekirse,
yönetim "kirli çamaşır" Senato'-
da yıkansın istiyor. Beyaz Saray'a
gelecek temiz çamaşırı da geri çe-
virmek istemiyor. Yani Bush ta-
sarıyı imzalamak istiyor. Bush,
Ermenilere "Senato bu kadannı
çıkarabildi, ben de vaadimi tutup
imzalıyonım" diyebilmek istiyor.
İki dönem başkanlık yapmak is-
teyen Bush için verdiği sözü tut-
mak önem taşıyor. Diğer yandan
Dole da, Özal'a içeride söylediği
gibi, "Senato'da bu konuda bir
meydan muharebesi görmek iste-
miyor." Oysa tasarıyı bugünkü
haliyle getirirse kendisi böyle bir
muharebeye tutuşmak zorunda
kalacak, çünkü bu tasarıyı şiddet-
le istemeyen senatörler de var. Bu
durumda epey siyasi kapital har-
cayacak ve ancak Beyaz Saray'ın
veto edeceği bir metin çıkarmış
olacak. Tüm bu unsurlara şimdi
Özal'ın "Ermenistaıı-Azerbaycan
boyutu" konusunda getirdiği ar-
gumanlar da eklendi. O yüzden
"ortak zemin arayışının" giderek
hızlanacağını tahmin etmek güç
değil.
Ermeni tasansının
(Baştarafı 1. Sayfada)
Bu nedenle "Kıbrıs Türklerinin
daha fazla mesafe almaması için"
BM Genel Sekreteri'nin "turlu
görüşme" çağrısının bir an önce
gerçekleşmesinde ısrarlılar.
Beyaz Saray'daki buluşma ger-
çekten görkemli oldu. Bu ölçek-
teki bir görüşmeyi Özal'ın kendi-
si de beklemiyordu. Özal, özel ka-
lem müdürü, basın sözcüsü ve
VVashington Büyükelçisi ile katı-
lacağı yemeğe Bush'un Başkan
Yardımcısını ve bakanları ile top-
lam dokuz yönetici ile geleceği or-
taya çıkınca son anda imdada Gü-
neş Taner yetişti. Taner de Dışij-
leri Bakanı James Baker'in karşı-
sına oturdu. Ashnda Mesut Yıl-
maz'a vekâlet bırakıp gelen Taner
de böylece bir anlamda Dışişleri
Bakanı'na Beyaz Saray'da vekâlet
etmiş oldu.
Görüşmelerde Özal, Ermeni
konusunda doğrudan Bush'a bir
"talep" ortaya koymadı. Tasarının
sahibi Senatör Dole'a söyledikle-
rini aktardı. Gerçi senatöre aktar-
dığı sözler arasında "Johnson
mektubu" olayı. "tamir edilmez
yara", "ittifak üyesi bir ülkeye kar-
şı düşmanlık" turunden gerçekten
sert ifadeler vardı. Ama bunlar
Bush'a değil, Dole'a söylenmişti.
Özal'ın Amerikan üst yöneti-
minden "kesin bir tavır koyun" bi-
çiminde bir isteği olmadı.
Bu olmadığı için de Bush, yal-
nızca Türkiye Cumhurbaşkanı'nın
söylediklerini dinlemekle yetindi.
Beyaz Saray bildirisinde ise Ame-
rikan tarafı, Ermeni tasansı konu-
sunda dolaylı da olsa umut ver-
mek bir yana, konunun ortaya ko-
nulduğundan bile söz etmedi.
Bunun nedeni belirttiğimiz gi-
bi, Ermeni konusunu yönetimin
"iç mesele" olarak görmesi. Azer-
baycan olayları nedeni ile televiz-
yonlarda gazetelerde sürekli ola-
rak
Ermenilerın göruntülerinin sergi-
lenmesi Ermeni konusunda ani-
den bir kamuoyu tedirginliği ya-
ratmış durumda.
Haberlerde Azerbaycan olayla-
rının başlangıç noktası olarak
"1915'teki Ermeni Soykırım"ı
gösteriliyor.
Bu anlamda, son olaylar önü-
müzdeki Kongre'de ele alınacak
olan sözde Ermeni soykırım tasa-
rısını Türkiye aleyhine etkilemiş
görünüyor.
Ancak, bunun aksini savunan
bir kişi var: Özal'ın önceki gün
görüştüğü Richard Perle Perle bi-
lindiği gibi, Türkiye adına Ame-
rika'da lobicilik yapan şirketin yö-
neticilerinden.
"Karanlıklar Prensi" diye de bi-
linen Madison Oteli'nin loş bir kö-
şesinde sorularımızı yanıtlarken,
Azerbaycan olaylarının tasarının
reddedilmesi yönünde bir hava ya-
ratacağını söyledi. Nedenini ise
şöyle açıkladı: "'Azerbaycan-
Ermenistan çattşmasını izleyenler,
bu tür olayların yeni olmadığını
eskiden bcri benzer şeylerin >aşan-
dığını anlamış olacaklar. Bu ise
Türkiye üzerindeki baskılan azal-
lacaktır."
Bu iki görüşün doğru olup ol-
madığı önümüzdeki ayın ilk haf-
tasında ortaya çıkacak.
Ama Ermeni konusu Amerika
1
nın gündeminden kolay kolay
düşmeyecek. Bunu Amerikan po-
litikasını yakından izleyen bir
Türk diplomatı şöyle açıklıyor:
— Ermeni asıllı Amerikan yurt-
taşları işin bir yani. Bir başka ya-
ni da şu. Sovyet cumhuriyetlerin-
deki gelişmeleri ABD çok yakın-
dan izliyor. Buradaki olaylar ve bu
cumhuriyetlerin iç dinamikleri
çok önemli. Dolaylı etki yapacak
her şeyi ince ince hesaplamak so-
rundalar. Ermeni tasansı Erme-
nistanı da ilgilendiriyor.
ANKARA (Cumhuriyet Biiro-
su) — Cumhurbaşkanı Turgut
Özal'ın Washington'da Azerbay-
can Türkleri için söylediği "Bizim
mezhebimiz Sünni, onlannki Şii-
dir, bizi ayıran budur" şeklinde-
ki. Dışişleri Bakanı Mesut Yıl-
maz'ın sözlerinden farklıhk gös-
teren açıklaması, Dışişleri çevre-
lerinde rahatsızlık yarattı. Muha-
lefet de, Özal'ın sözlerine sert tep-
ki gösterdi. tnönü, Özal'ın bu ko-
nuşmasını düzeltmesi gerektiğini
belirtirken, Demirel, "AzerilerŞi-
idir, bizi alakadar eCmez, anla-
mında söylendiyse, ben de onu
kınanm" dedi. Bülent Ecevit de,
Özal'ın sözlerini "Cumhuriyetin
laik niteliğine golge düşürecek bir
davranış" olarak niteledı.
Mesut Yılmaz, önceki gün Sov-
yet Büyükelçisi Çernişev'i kabul
ettikten sonra yaptığı yazılı açık-
lamada, 'Bütün dünyanın yakın-
dan izlediği endişe verici olaylar
söz konusudur. Aynı dili ve aynı
kültürü paylaştığı Azerilerle do-
ğal bir yakınlık duyan Türk mil-
leti, çok yakınındaki bu gelişme-
leri özel bir hassasiyetle
izlemektedir' demişti.
Bu arada Yılmaz'ın açıklama-
sında, çatışmaların meydana gel-
diği bölgelerden Türk Kızılay'ına
yardım talepleri ulaştığnı bildir-
mesine karşın, Kızılay yetkilileri,
böyle bir talebin kendilerine gel-
mediğini bildirdiler. Cumhuri-
yet'e bilgi veren Kjzılay yetkilile-
ri, bu taleplerin Dışişleri Bakan-
lığı kanalıyla yapılrnış olabilece-
ğini ve keyfiyetin kendilerine en
kısa zamanda iletilebileceğini be-
lirttiler.
Başbakan Yıldırım Akbulut ise
Azerbaycan olayları konusunda-
ki görüşünün sorulması üzerine,
Özal'ın ABD'deki açıklamaların-
dan farklı bir yaklaşımla, Dışiş-
leri Bakanlığı'nın önceki günkü
açıklamalarına paralel şu değer-
lendirmeyi yaptı:
••Olayları ilgi ile takip ediyo-
ruz. Biz hiç kimsenin iç işlerine
kanşmak niyetinde değiliz. Ama
Azerbaycan'daki olaylar sadece
bizim değil, dünyanın ilgisini çe-
ken olaylardır ve Azerbaycan'da
yaşayan insanlarla bizim vatan-
daşlanmız arasında da duygusal
bir bağ vardır. Bu nedenle ilgimiz
daha da bir mana ıfade elmekte-
dir."
SHP Genel Başkanı Erdal Inö-
nü, Özal'ın Azerbaycan Türkle-
rine ilişkin sözlerini anımsatan ga-
zetecilere, "Sayın Özal talihsiz.
yanlış anlamalara yol açacak bir
kontışma yapmış. Basına yansı-
yan şekliyle, bir cumhurbaşkanı-
nın söyiememesi gereken sözler
soylemiş" dedi. İnönü, sözlerini
şöyle sürdürdü:
"Ülkemizdeki vatandaşlanmı-
zın arasındaki mezhep aynlıklan
açısından fark gözeten bir havası
var. Böyle bir şey söylemeye hak-
kı yok. Hangi mezhepten olursa
olsun, bütün vatandaşlarımızın
eşit haklan vardır ve devleti yö-
netenler. onlara mezheplerini dü-
şünmeden hizmet etmek zorunda-
dır, durumundadırlar. Bunun ak-
sine bir havayı veren konuşmala-
n. yurtdışındaki olaylarla ilgili
olarak dahi söylemeye hakkı yok-
tur. Devleti yönetenlerin bunun
için bir demeci yanlış anlamalara
yol açan lalihsiz bir konuşma di-
ye nitelendiriyorum. Samyorum
ki, bu yanlış anlamalan düzelten
bir açıklama çıkacaktır yakında.
ama bunu hiç yapmamış olması
çok daha iyi olurdu."
Demirel
DYP Genel Başkanı Süleyman
Demirel de, Cumhuriyet'in soru-
larını yanıtlarken, Özal ile ABD
Başkanı Bush arasındaki ilişki ko-
nusunda, "Madem o kadar sami-
miler, iki memleketi beraber ida-
re etsinler" dedi. Dışişleri Bakan-
lığı'nın, Özal'ın ABD gezisi sıra-
POKTRElMEHNIEr ŞİMŞEK (KonyaMilleivekiiO
Kolay profesörlük
yasa önerisinin sahibi
1942 yılında Konya
Cihanbeyirde doğdu. Ankara
Üniversitesi llahiyat
Fakültesi'nden mezun oldu.
Paris Soroonne
Üniversitesi'nde doktora
yaptı. Arapça ve Fransızca
biliyor. Sosyal tarih üzerine
yaptığı çalışmalanyla
tanınıyor. Doçentlik unvanıııı
aldıktan sonra, Cezayir
Constantine Üniversitesi'nde
öğretim üyeliği yaptı. 25
Kasım 1987'de de ANAP'tan
Konya Milletvekili seçildi.
Memşerisi Devlet Bakanı
Mehmet Keçeciîer'e
yakınlığıyia biliniyor. Evli ve
2 çocuk babası olan Şimşek,
Milli Eğitim Komtsyonu
üyesi. Gerek Komisyonda
gerekse ANAP grubunda
efitim ve IslâmiyetJe ilgili
olarak yaptığı konuşmalarıyla
üniü. Yumuşak bir kişiliği
otan Şimşek. TBMM'de geçen
günlerde kabul edilen ve
docent milletvekiUerinin
profesör olmalarım
kolaylaştıran yasanın
hazırlayıcılan arasında yer
aldı. Bu yasadan
yararlanacak sayılı
milletvekillerinden olan
Şimşek, Milli Eğitim
Komisyonu'ndan geçen ve
Marmara Üniversitesi'ne bağlı
Türkiyat Araştırmalan
Enstitüsü kurulmasmı
öngören yasa önerisini de
hazırladı. 9 Eylül
Üniversitesi'ne bağlı "Din
Büimleri Araştırma
Enstitüsü" kurulmasına
ilişkin yasa önerisiyle tüm
dikkatleri üzerinde topladı.
Memura din eğitimi
(Başıarafı I. Sayfada)
ğim. Önergeyle kanun teklifinin il-
gili maddelerini değiştiririz" diye
konuştu.
Ankara Üniversitesi İlahiyat Fa-
kültesi eski öğretim üyesi ve eski
SHP milletvekili Prof. Dr. Bahri-
ye Lçok bazı kamu kuruluşlarımn
memurlara din eğitimi verilmesi
konusunda zaten faaliyet göster-
diklerine işaret ederek, "Mevcut
uygulamayı yasaya dönüştürmek
istiyörlar" diye konuştu. 12 Ey-
lül'den sonra sistematik bir şekil-
de imam hatip sayısı ile TRT'den
yapılan dini yayınların saatlerinin
arttırıldığına ve ilk ve orta öğre-
timde din derslerinin mecburi hale
getirildiğine dikkat çeken Üçok,
"Türkiye'de 9 tane ilahiyat fakül-
tesi, 70 bin tane cami var. Osmanlı
döneminde bile halk bu kadar yo-
ğun din eğitiminden gecirilmiyor-
du. Yeni bir enstitü kurulmasına
şiddetle karşı çıkıyorum" dedi.
SHP Genel Sekreter Yardımcı-
sı Güler Tanyolaç da Türkiye'de
bugün amaçlananın "şeriat devle-
tine gidiş" olduğunu belirterek,
"Bunlar plan dahilinde yürütülü-
yor. Ayasofva, türban olayı böyle
çıktı. 'Din devletine nasıl varırız'ın
hesaplan yapıbyor" diye konuştu.
Şimşek: Maksadı aştık
sın diye bu enstitüyü kuruyoruz.
8 tane ilahiyat fakültesi var, ens-
titüye ne gerek var diye düşünü-
Iebilir ama. tamamen ilmi bir kad-
royu oraya yerleştirip, ilmi araştır-
malar yapıp, diğer dinlerle muka-
yeseli bir şekilde islam araştırma-
ları olacak tabii. Yanlış yazmışsı-
nız, düzeltirseniz memnun olurum
tabii.
— Yasa önerisinin gerekçesiu-
deki ifadelere ve şimdi sizin söy-
lediklerinizc bakarsak. yanlışlığı
siz yapmış olsanız gerek. Devlet
memurları diyorsunuz, Diyanet
görevi ileri değil.
ŞİMŞEK — Yanhş yazılmış. Ye-
niden dikkatli okudum da doğru
yani. Bir bakıma o mana da çıkı-
yor ama. Maksadını aşan bir ifa-
de. Gelecek hafta görüşeceğiz ko-
misyonda. Orada söz alıp, açıkla-
yacağım. Kanun tasarısımn mad-
deleri değişiyor da önergeyle, bu
gerekçe tabii çok natemel birşey.
Gerekçe değişmiyor. Onun için
konuşarak izah edeceğim, söz
alarak.
— Gerekçede önemli bir ifade
de zararlı dini akım ve propagan-
danın önlenmesi. Bir enstitü böyle
bir islevi nasıl yürülecek.
ŞİMŞEK — Tabii ona karşı ya-
yınlar yaparak İlmi yayınlar yapa-
cak. Onu izah edecek. Yanlışlık-
lan ortaya koyacak. Doğruları ve-
recek. O şekilde tabii. Bir de Tür-
kiye'de araştırmalar, anketler ya-
pacak. Dini coğrafyayla ilgili araş-
Yasa önerisine imza atan
ANAP'lı bakanlar ve bazı miilet-
vekilleri, gerekçeye karşı oldukla-
rını belirtirlerken, önerinin met-
nini hazırlayan ANAP Konya Mil-
letvekili Mehmet Şimşek de "ge- nrmalar yapacak bireleman kad-
rekçedeki ifadenin yanlış r o s u Var tabii.
yaztldığım" ve "maksadı aştığım"
söyledi. Şimşek'e yönelttiğimiz so-
rnlar ve yanıtlan şöyle:
sında tamamen dışlandığını ve
hiçbir şeyden haberi olmadığını
yineleycn Demirel. Dışişleri Baka-
nı Yılmaz'ın ABD'deki temasla-
rı kendilerinin önerdikleri yolun-
daki açıklaması konusunda şuıı-
ları söyledi:
"Örtme yapıyorlar, kendileri
kenarda kalmış duruma düşme-
mek için. Sayın Özal da yapıyor
o örtmeyi. Mesela bu sabahki
(dün sabah) radyo bülteninde çı-
kan beyanında 'hükümetle
konuştum' diyor. Hep örtmedir
onlar. Kim kiminle konuşuyor.
Sayın Özal, Mesut Yılmaz'a da-
nışarak mı yapıyor orada bu işle-
ri? Onu sormak lazım. Sayın Ozal
VVashington'dan Mesut Yılmaz'a
veya Yıldırım Akbulut'a danışı-
yor da öyle mi yapıyor."
Demirel, gazetecilerin soruları
üzerine, Özal'ın Azerbaycan
Türkleri ile ilgili sözlerini şöyle de-
ğerlendirdi.
Azeriler şiidir, bizi alakadar
etmez ntanasında söylediyse. in-
sanlan inançlanndan. mensup ol-
duklan ırklardan hatta renklerden
dolayı ayırmak yanlıştır. Eğer ki-
şileri dinlerinden. dillerinden.
renklerinden. inançlanndan, cin-
siyetlerinden ayınyorsanız. insan-
cıl değildir ve Muslumanlığa da
sıgmaz. Müslümanlık insanlığa
hilap eden bir dindir. Çağdaş an-
layışa, insan haklan beyanname-
sine de sıgmaz. Bizim ülkemizde
de çeşitli mezhepiere mensup va-
tandaşlanmız vardır. Alevi vatan-
daşlanmız vardır. Bunlann hiçbi-
risi siyasetin konusu değildir. He-
le tarafsızlık üzerine, laiklik üze-
rine yemin etmiş devlet baskanı-
nın bu tefriki yapması valandaş-
ları incitir. Tuzluca'dan, Igdır'-
dan buraya telefonlar geliyor.
Yatandaş incinmiş. Dışlama vakı-
şıksız bir şeydir. Ama mesele bir
tespit ise bundan kimsenin de
alınmaması lazımdır. Alevisi,
Sünnisi. Şiisi hepsi bizim vatan-
daşımızdır. Aynı dili konuşan ay-
nı menşeiden gelen veya gelmeyen
veya farklı dilleri konuşan insan-
lar bir milletin topluluğu içerisin-
de olurlar. Eğer bunlan dışlama-
ya kalkarsanız hem yemininize
hem tarafsızlığınıza, hem laiklik
prensibine ters düşersiniz. Aynca
Azerbaycan'daki soydaşlanmızın
Türkiye'deki Türkleıie inanç bakı-
mından hiçbir sorunlan vuklur.
Önemli olan mesele aynı kültüre
sahip olmakbr. Eğer gerçekten in-
citici bir biçimde söylenmişse o
sözler, ben de kınanm onu. Ve
derim ki Türkiye dışındaki ve için-
deki soydaşlanmıza herhalde bu
bir sürç-i lisandır. Veyahutta bil-
gisizlik dolayısıyU bu hale düşül-
müştür. Yani incinmeyin bundan.
Kınamam bakidir."
DYP Genel İdare Kurulu,
Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın,
"yetkilerinde çizmeyi aşügf'nı
ileri sürdü. GÎK'in dün Genel
Başkan Süleyman Demirel baş-
kanlığı yaptığı toplantıdan sonıa
yayımlanan bildiride, "Sayın
Özal'ın bugünkü dunımu ile,
Türk milletinin tarnşılmaz temsil-
cisi olmadığı gerçegi, yetkileri
üzerinde ilk gölgeyi
oluşturmaktadır" denildi.
Ecevit: Ozal
dilemeli
özür
DSP Genel Başkanı Bülent
Ecevit de, Özal'ın hem Alevi yurt-
taşlanmızdan hem de Azeri Türk-
lerinden özür dilemesini istedi.
Ecevit, Cumhurbaşkanı Özal'-
ın VVashington'da verdiği bir de-
meçte, milyonlarca Alevi yurtta-
şımızın varlığını inkâr eder gibi
bir üslup kullandığını, Türkiye'-
deki Müslüman nüfusun tümünü
Sünni gibi göstermesinin gerçeğe
uymadığını belirterek, bunu ulu-
sal birliğimize ve cumhuriyetin la-
ik niteliğine gölge düşürecek bir
davranış olarak niteledi.
Ecevit, Türk Aleviliğinin İran
Şiiliğinden çok farklı olduğunu,
İran Şiiliğinin bağnazlığına kar-
şın, Türk Aleviliğinin hoşgörülü,
demokrat eğilimli, ilerici insanlar
olduğuna işaret etti.
Özal'ın Cumhurbaşkanı olarak
milyonlarca Alevi yurttaşımızı
adeta "Türk milleti" kavramımn
dışında tutan ifade kullanmasını
eleştiren DSP lideri, dün bu ko-
nuda verdiği demeçte şöyle dedi:
"Türkiye'deki Alevi varlığını
inkâr etmek, laik cumhuriyetle
pekiştirilen ulusal birliğimizi sars-
maya kalkışmaktır. Sayın Özal'-
ın Sovyetler Birliği'ndeki Azer-
baycan Cumhuriyeti'nde yaşayan
Azeri Türklerini adeta İran'ın ku-
cağına itici sözler söylemesi de bir
başka sorumsuzluk örneğidir.
Eğer bunlar talihsiz dil sürçmele-
ri ise Sayın Özal derhal sözlerini
düzeltmelidir. Laik Türkiye Cum-
huriyeti Devleti Cumhurbaşkanı-
na yaraşır bir açıkJama yaparak
hem Alevi yurttaşlanmızdan hem
de Azerbaycan Cumhuriyeti'nde-
ki Azeri Türklerinden özür dile-
meliüir."
Sabahattin Selek öldü
— Hazırladığınız yasa önerisiy-
le amaçlanan nedir?
ŞİMŞEK — Yanlış yazmışsınız
onu tabii. Memurlara ders veril-
mesiyle hiç alakası olmayan bir
konu. Bu sadece din görevİilerinin
hizmet içi eğitimiyle ilgili bir şey.
Hizmet içi eğitimle bilgilerinin
arttırılması. İmam, o tip şeylerle
ilgili tamamen.
— Enstitü'nün faaliyetleri ne-
ler olacak?
ŞİMŞEK — Kıtap neşriyatı ya-
pacak. İlmi kitaplar, biz buna fa-
na*iklerden kurtarıp, ilmi havaya
bürünsün diye yaptık. İlmi kay-
naklara davalı bir araştırma vaD-
(Baştarafı I. Sayfada)
1921 yılında Erbaa'da dünya-
ya gelen Sabahattin Selek, Erzin-
can Askeri Ortaokulu'nu, Bursa
Askerı Lisesi'ni, Harp Okulu'nu,
Süvari ve Binicilik Okulu'nu bi-
tirdi. Süvari teğmeni olarak An-
kara v e Karaköse'de bulunan Se-
lek, 1944 yılında ordudan ayrıldı.
1946'da Bursa CHP yayın orga-
nı Ant Gazetesi'nde çalışmaya
başladı. Köy sorunları ve sanat
üstune yazılar yazan Sabahattin
Selek, 1947-1950 yıUan arasında
CHP'nın tş.^ri Bürosu'nu yönetti.
1953'te Selek Yayınevi'ni kurarak
yayıncılık hayatına atılan Selek,
kurucuları arasında bulunduğu
Basın İlan Kurumu'nun ilk Genel
Müdürü oldu. 1972 yılında bu gö-
revinden ayrılan Selek. Baiı Dil-
leri Merkezi'ni kurdu.
1973 seçimlerine Ankara'dan
CHP Genel Merkez kontenjan
adayı olarak katılan Sabahattin
Selek seçimleri kazanarak millet-
vekili seçildi. 1977'ye kadar mil-
letvekilliği yapan Selek, Anado-
lu İhtilali adlı yapıtıyla (1963)
1965-1966 Yunus Nadi Armağa-
nı'nı kazandı.
Selek'in cenazesi yarın Erenköy
Galippaşa Camisi'nden öğle na-
mazından sonra kaldırılarak, Ka-
racaahmet Mezarlığı'nda toprağa
verilecek.
GOZLEM
UGUR MUMCU
DYP "Özal çizmeyi
(Baştarafı I. Sayfada)
lığı eski Belediye Başkanı Bedrettın Dalan ve Genel Sekre-
ter Atanur Oğuz haklarında soruşturma açmıştı.
Ne oldu bu soruşturma?
3030 sayılı yasa ve "Gayri sıhhi Müesseseler Yönetmeliği"
bu gibi işyerlerinin ancak "Meskenlerden ve insanların ikâ-
metlerinden uzak yerlerde" açılmalarına izin veriyor.
3030 sayılı Büyükşehir Belediyelerinin Yönetimi Hakkırv
daki Yasa, patlayıcı ve yanıcı maddeler üreten depoların yer-
lerini saptama yetkisini de anakent belediyelerine veriyor.
İstanbul'da binlerce kaçak yapı var. Yine İstanbul'da ko-
nutların yakınında açılan yüzlerce ve belki de binlerce iş-
yeri bu koşullarda çalışıyor.
Bütün bunlar çarpık kentleşmenin kaçınılmaz sonuçları-
dır.
Büyük kentlerin hemen hemen hepsinde aynı düzensiz-
lik yaşanıyor. Bu yüzdendir ki son yıllarda Istanbul İstanbul
olmaktan, Ankara Ankara olmaktan, izmir izmir olmaktan
çıktı.
Köylerden kentlere, küçük kentlerden büyük kentleregöç-
ler yaşanıyor. Her yıl Ankara, istanbul ve İzmir gibi büyük
kentlerin nüfusuna yüz binler ekleniyor.
Bu göçler, büyük kentlerin toplumsal yapılarını değiştiri-
yor. Büyük kentlerin altyapıları, köylerden, kasabalardan ve
küçük illerden gelip büyük kentlere yerleşen nüfusu taşı-
yamıyor.
Bu altyapı yetersizliği kargaşaya; kargaşa da işte bu gibi
olaylara yol" açıyor.
Bu çarpık kentleşmenin doğurduğu kentler, pazusu güç-
lü olan, sırtlarım devlet çarkındaki dayılara dayayan sokak
kabadayılanndan, devlet destekli türedi inşaat şirketlerine
ve anlı-şanlı holdinglere kadar küçüklü büyüklü sermaye
gruplarınm rahatça at oynattıkları birer cirit alanına döndü.
Peki ne yapmalı?
Büyük kent belediyelerinin en azından bundan sonra ko-
nutların yakınlarındaki patlayıcı madde depoları bulunan iş-
yerlerine çalışma izinleri vermemeleri gerekir.
Verirlerse sorumlu olurlar.
Dalan böylesi yapılara "çalışma ruhsatı" verdi, sorumlu
oldu mu?
Hayır olmadı!
Niçin olmadı?
Orasını bilemiyoruz. Dosya belki de İçişleri Bakanhğı'nda-
dır.
Diyelim ki anakent belediyeleri bundan sonra patlayıcı
madde depolarının konutlann yakınında çalışmalarına izin
vermediler. Peki daha önce bu izinleri alıp da çalışanlar?
Bunlan tek tek saptayıp her birini birer birer kapatmak ko-
lay mı?
Önce bunlan tek tek saptamaya belediye kadroları yet-
mez, hadi yetti diyelim, bunlann kapatılmaları zaman alır.
Davalar; şunlar bunlar birbirini izler.
Sonra araya bin bir türlü "hatırlı aracı" girer, parti örgüt-
lerinden baskılar gelir. Bu konularda adları hiç akla gelme-
yen muhalefet milletvekilleri ANAP kurucularının belediye-
lerdeki işlerini izlerler!
Siyasal etkiler ile yetkiler birbirine karışır.
İstanbul'da patlamaya hazır binlerce yapı var.
Dalan, geçen yılki patlamadan sonra şu açıklamayı yap-
mıştı:
— Bunun gibi yüzlercesi var. Onlan bir kapatsak iktisadi
problem olur...
Bu, tüyler ürpertici bir açıklamaydı. Eski Belediye Baş-
kanı altlarında patlayıcı madde üreten yüzlerce apartmanın
barut fıçıları gibi yanıp tıiuşacakları günleri beklediğini açık-
lıyordu.
Bu düzensiz kentleşme, Türkiye'de övüle övüle bitirileme-
yen şu arabesk liberaiizm ile alaturka kapitalizmin kentlere
yansıyan kaçınılmaz sonuçlarıdır.
Ne ekildiyse, o biçiliyor.
Sorunlar her gün katlanarak büyüyor Bizler bu sorunlan
ancak böyle facialar olunca anımsıyoruz.
Yazık.
Ülkeye de yazık, halka da yazık...
ABD'li bankacılar
(Baştarafı I. Sayfada)
Türk ekonomisi hakkında bilgi
verdi. Yemeğe Merkez Bankası
Başkanı Rüşdü Saracoğlu ve 7A-
raat Bankası Genel Müdürü Coş-
kun L'lusoy da katıldı. Saracoğ-
lu, banka temsilcilerine, yeni açık-
ladığı enflasyon ile mücadele pa-
keti konusunda aynntılı bilgi ver-
di. Yemek, seçimlerden beri Özal
ile doğrudan teması kaybetmiş
olan banka-banker kuruluşlanna,
hedeflenen programın açıklanma-
sı ve Özal'ın "tam anlamıyta
kontrolda olduğunun" gösteril-
mesini hedefledi. Yabancı banka
temsilcileri, yemekten sonra enf-
lasyona yönelik tedbirlerden
memnuniyet duyduklarını söyle-
diler.
Yabancı banka-bankerlik çev-
relerinde Türkiye'deki yeni hükü-
met ve yeni başbakan konusunda
soru işaretleri söz konusu. özal'ı
uzunca zamandır yakından tanı-
yan bir başka üst düzey yetkilisi,
Türkiye konusunda son zaman-
lardaki gelişmeleri yakından izle-
yememekten yakınarak, "dışarı-
daki kimsenin yeni hükümeti
tanımadığım" söylemişti.
Finans kuruluşlarımn cevabını
aradıkları iki önemli soru vardı.
1- Saracoğlu'nun açıkladığı yeni
tedbirlerle enflasyonun düşürül-
mesi gerçekleşebilir mi? 2- Tür-
kiye yeniden bir seçim sürecine gi-
rebilir mi? Özal ve Saracoğlu bu
sorulara cevap vermeye çalıştılar.
Cumhurbaşkanı Özal, önceki
gün Washington'da çeşitli Ame-
rikan şirketlerini temsil eden eski
Dışişleri Bakanı AJeksandr Haig
ile görüştü, Haig bu konuda
Cumhuriyet'e verdiği demecinde,
Özal'ı "bir dost olarak ziyaret et-
tiğini. bu arada biraz iş konula-
nna da değindiklerini" söyledi.
Haig, bu iş konularını, şöyle ni-
telendirdi: "Limited Corp.'un
başkanı önümüzdeki günlerde bir
haftalığına Türkiye'yi ziyaret et-
meyi düşünüyor. Cumhurbaşka-
nına bu konudan bahsettim. Bir
de Skorsky şirketleri ile ilgili ko-
nuştuk." Haig, aynca dün Özal
ile Boeing şirketi başkanının da
görüşmelerinden haberdar oldu-
ğunu, ancak Özal ile görüşmesin-
de bu konuya değinilmediğini
söyledi. Dün New York'ta Boe-
ing şirketi temsilcileri de Özal'ı zi-
yaret ettiler. Skorsky, ENKA ile
birlikte halen süren uzun dönemli
700 helikopter üretimini hedefle-
yen yatırım çalışmalarını sürdü-
rüyor. Haig, "Yeni gelişmeler,
Türkiye'nin NATO için önemini
daha da arttırmaktadır. Ermeni
tasansı konusunda Kongre'deki
gelişmeleri elimizden geldiğince
engellemeye çalışıyoruz" dedi.
Cumhurbaşkanı Özal, dün es-
ki ABD dışişleri bakanlarından
Henry Kissinger ile de görüştü.
Özal bugün öğlen de Amerika'-
daki Ermeni cemaati dini lideri
Yakovas ile görüşecek, sabah,
Türk Dernekleri Başkam Ata
Erim ile de bir görüşme yapacak.
Öğlen yemeğini Uluslararası An-
layışın Gelişmesi İş Konseyi ile yi-
yecek. Konsey, 120'ye yakın bü-
yük Amerikan şirketinin yabancı
hükümet yetkilileri ile görüşmele-
rini sağlayan bir aracı kuruluş.
Ozal için de
(Baştarafı 1. Sayfada)
ve Türk Kadınını Güçlendirme
Vakfı Başkam Semra Ozal, öne-
ri yasalaştığı takdirde mal bildi-
riminde bulunacaklar. Soruştur-
ma açılması halinde ise cumhur-
başkanının ikinci dereceye kadar
kan ve sıhri hisımlan, gelini ve da-
madından da mal bildirimi istene-
bilecek. Bütün kamu gö-
revİilerinin mal bildiriminde bu-
lunmaları esası benimsenirken,
mal bildiriminde bulunmalan zo-
runluluğu bulunan milletvekille-
ri ve bakanlar kurulu üyelerine
"her türlü seçimle iş basına
gelenler" eklendi. Aynca, kamu
kurumu niteliğindeki meslek ku-
ruluşlannda görevli olanlar ile
bunlann yönetim ve denetim ku-
rulu üyelerinin kapsamı genişleti-
lerek, özel kanunlarına göre mal
bulunmak zorunda olanlar, özel
bankaların genel müdürleri, dene-
tim kurulu üyeleri, vakıflar, ko-
operatifler ve birliklerinin yöne-
tim ve denetim kurulu üyeleri ile
yeminli mali müşavirlerin mal bil-
diriminde bulunmalan zorunlulu-
ğu getirildi.
Alt komisyon ayrıca, uluslara-
rası protokol uyarınca devlet
adamlarına verilen hediyelerden
10 aylık net asgari ücret toplamın-
dan fazla değerde olanların ilgi-
linin kurumuna veya Hazine'ye
teslimi koşulunu getirdi. Teslim
işleminin bir ay içinde gerçekleş-
tirilmesi öngörüldü.
Komisyon, ilgilinin "usul ve
füruğuna" ikinci dereceye kadar
kan ve sıhri hısımlarına, evlatlı-
ğa ait taşınmazlar hakkında bil-
dirimde bulunma zorunluluğunu
kaldırarak; kendilerine, eşlerine
ve reşit olmayan füruğuna ait bil-
dirimde bulunma koşulu getirdi.
Alt komisyon, mal bildiriminin
gizliliği yerine "muhafazası" ilke-
sini benimsedi.
Mal bildirimleri özel kanunlar-
daki hükümler saklı kalmak kaydı
ile görevlinin sicil dosyasında mu-
hafaza edilecek. Başkasına ait mal
muhtevası hakkında gerçek dışı
açıklama yapılamayacak, bilgi ve-
rilemeyecek ve gerçek dışı bilgiler
yayımlanamayacak. Ancak, iste-
yen her vatandaş, istediği kişinin
mal bildirimini öğrenebilecek, ta-
lep halinde mal bildirimi hakkın-
da bildiri vermeyenlere üç ile 6 ay
arasında hapis cezası verilecek.