22 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/6 DİZİ-RÖPORTAJ 14 OCAK 1990 Tacikistan'ın Duşambe, Kırgızistan'ın Frunze adli başkentleri son derece modern birgörünüm sunuyorlar Asya'nın ortasında Avrupalı kentler SSCB'de Moskova'dan Orta-Asya'ya DUYGU SEZER-BAZOĞLU Tacikistan'ın başkenti Duşambe 600 bin kişilik bir başkent. Aynı Kırgızistan'ın başkenti Frunze gibi son derece modern şekilde imar edilmiş bir şehir. - 4 — Orta Asya'da önce Tacikistan Cumhunyeti'nin baş- kenti Duşambe'yi. oradan da Kırgızistan Cumhuriye- ti'nin başkenti Frunze'yi ziyaret ettim. Moskova-Duşambe arasında 4 saat kadar uçtuk Ae- roflotTa. tç hatlarda da uçaklar tıklım tıklım dolu. Boy- lesine kocaman bir ülkede, uçmaktan başka yol yok her- halde hareket edebilmek için. Doğuya doğru yol alıyo- ruz. Moskova ile saat farkımız 3 saat. Bitmez tOkenmez gibi görünen, Urperti veren karan- lıkta ve sarphkta bir takım sıradağlarını gectikten son- ra Duşambe'ye inişe geçtik. Aşağıda pınl pınl bir ova, yeşil-san-kahverengi çiftliklere bölünmüştü. Ilk sürp- riz bu oldu benim için. Duşambe çöl değildi! Fakat Ta- cikistan'ın yüzde 97'si dağ, dağ ve gene dağdı. Çiçek sevgisi Havaalanında beni genç bir hanım ve bey karşıladı. Tacik Bilimler Akademisi adına. Ellerindeki bir buket gülü bana uzattılar. Bundan sonra hemen her gittiğim yerde gül, krizantem veya karanfıl buketiyle karşüana- caktım. Buralardaki çiçek bolluğu ve çiçek düşkünlü- ğü beni büyüledi. Insanlar bir buket çiçek kapıyor so- kak köşesindeki yaşlı çiçekçi kadından, yolculannı kar- sılamak ya da sevdiklerini görmek için koşuyor gibiy- diler hep. Moskova, Duşambe, Frunze her yerde görü- yordum bunu. Hele kadife yapraklı, pınl pınl kırmızı, mor ve pembe, krizantemi andıran çiçekleri göz kamaş- tınyordu. Beni karşılayan Bayan Savanbar, tran-AJman ilişki- leri uzmanıydı Akademi'de. Moskova Üniversitesi'nden mezun olduktan sonra Doğu Berlin'de ihtisas yapmış- tı. Nefıs Almanca konuşuyordu. Genç adam da Iran uzmanıydı. Peki lran'a bu ilgi nereden geliyordu? Ta- cik tarihi tran'ınki ile bir gitmiş. Dilleri öziinde Fars- ça. Daha sonra Tacik Akademisi'nin Şarkiyat Enstitü- sü Müzesi'ne yaptıgım ziyarette bu ortak tarihin delil- lerini gördüm. Farsça elyazmalan süslüyordu koleksi- yonlannı. Mevlgna Celaleddin Rnmi'nin, Ömer Hıy- yam'ın elyazmalan, Firdevsi'nin Şahnamesi ve diğer Farsça el yazması kitaplar sergilenmişti vitrinlerde. Vit- rinlerin içi koruyucu kimyasal maddelerle havalandı- nlmıştı. Bu müzenin kendi dalında dünyaca ünlü ol- duğunu öğrendim sonradan. Bizden sonra özel izinle bir Batı Avmpalı televizyon ekibi girdi müzeye. Aynı otelde kaldığırmz için selamlasük. Müzede bize bilgi ve- Pariak renkli giysiler içinde zerafet ve kıvraklıkla dans eden Tacik kızlan, hem Tacik hem Özbek bem de Azeri danslanyla seyredenleri büyülüyoriar. ren Bayan Rabia Latif, Arapça, Farsça ve özbekçe oku- yan genç ve çok değerli bir elyazmalan uzmanı. Bilim- de uzmanlaşmamn Sovyetler Birliği'nde ne denli iler- lediğine yeniden tanık oldum Duşambe'de. tlk gün arabayla Duşambe'de bir kent turu attık. Göz- lerim faltaşı gibi açılmıştı. 600.000 kişilik bir başken- tin bu denli imar edilmiş, modern bir kent olabileceği- ni hiç tahmin etmemiştim. Dediğim gibi cehaletim bü- yüktü. Üç gün sonra Kırgızistan'ın başkenti Frunze'yi dolaşırken de aynı duyguya kapıldım. Onun da nüfusu 650.000'di. Her ikisinde de koca koca bulvarlar ve cad- deler kenti enine boyuna kesmişti. Yollann her iki ta- rafında büyük agaçlar dizilmiş. "Şurası bakanlıklar, şu- rası Gosplan, şorası Yerel Sovyet, şurası Milli Ürnnler Sergisi!" Işaret ettikleri, Orta Asya'run ortasında eski Yunan mimarisinden esinlenerek yükseltilmiş, şık, gör- kemli binalar. Hiç mi hiç beklemiyordum Orta Asya 1 da eski Yunan mimarisinin böyle yaygın bir şekilde can- landınlmış olacağını. Biraz daha dolaştıkça, bu kez kttltüıe ve eğitime ya- pumış olan yatırımı görüyor insan yeni bir şaşkınlık için- de Işte şurası opera ve bale, şurası fUarmoni, şurası Rus- ça Tiyatro, şurası milli tiyatro, şurası milli kütüphane şurası Etnografya MüZesi diye işaret ediyorlar, yine ba- kırnlı, görkemli binalara. Geceleri buraları ışıl ışıl ya- myor. Insanlar öyle alışmış ki bu tür faaliyetleri izle- meye, her yer hemen her gece dolu. Duşambe'de "Le- nin Balesi geldi, gitmek ister miydiniz?" diye sorduk- larında, kendimi olağanustu şanslı bulup büyük bir he- vesle kabul etmiştim öneriyi. Sonradan anladım ki on- lar için olağandı kaliteli performanslan izlemek. Ope- ra binasının dışı gibi içi de şık mı şık, süslü mü süslü. Duşambe'de geçirdiğim bir pazar gtinü, yıllardır gör- düğüm en renkli bir bayram günüydü. Sonbahan kar- şılama bayramı. Opera binası önündeki parkta festival düzenlenmiş. Rehberim Bayan Savanbar ile zamanın na- sıl geçtiğini fark etmeden dört-beş saat geçirmişiz o gün o parkta. Aşağı yukan 20 halk müziği ve dans gösterisi! Her- birisi diğerinden güzel hazırlanmış, parlak renkli giy- sileri içinde zerafet ve kıvraklıkla dans eden ceylan gözlü Tacik kızlan, hem Tacik hem özbek hem Azeri dans- lan ile büyülediler parkta eğlenenleri. Halk danslann- dan sonra koro eşliğinde opera aryaiarına sıra gelip te- nörler ve sopranolar klasik opera aryalan söylemek üze- re sahneye geldiklerinde benim şaşkınlığım iyice artmış- tı. Görülüyordu ki Tacikler de Kırgızlar da bir yandan ulusal kültürlerine iyice sanlmışlar, en güzel yönleriy- le geliştirmişler, aynı zamanda da Rus ve Batı kültürü ile haşır neşir olmuşlardı. Bir sabah erkenden Duşambe'den uçtum Frunze'ye, yani Kırgızistan'ın başkentine. Kırgızistan ünlü yazar Cengiz Aytmatov'un ülkesi. tki saat kadar uçuşumuz gene bitmez tükenmez gibi uzanan sıradağlann üzerin- dendi. Ama bir farkla. Bu kez dağların tepelerini kar- lar ve aralanm masmavi göller süslüyordu. Güneş al- tında nefes kesici bir manzara. Evet, bunlar Pamır Dağ- lan veTien Şan Daglan, coğrafya dersinde öğrendiği- miz Orta Asya sıradağları. O anda pilot açıklama yap- tı: "Dikkat, dikkat! Sovyetler Birliginin en yiiksek te- peleri üzerinde oçuyoruz!" önce 7495 metre ile bırin- ciliği elinde tutan Komünizm Tepesi'nden (Pamirlerde), sonra 7134 metre ile üçüncü olan Lenin Tepesi (Tien Şan'larda) üzerinden süzülerek geçtik. Frunze Havaalanı'na inerken doğa daha bir kurak görünüyordu. Benim hayalimde canlandırdığım Kırgı- zistan da zaten kurak mı kuraktı. Fakat kente girip Kır- gızlıların nasıl yeşil ve mamur bir başkent yarattıkları- nı görünce, Duşambe'de olduğu gibi gözlerime zor inan- dım. Başkentin eski adı Pişpek'miş. 1920yılında, Kur- tuluş Savaşı sırasında Anadolu'ya gelip Mnstafa Kemal- le Sovyet yardımını göruşen ünlü Sovyet Mareşali Frun- ze'nin adı konmuş başkente. Kırgızcanın Öz-Türkçe dediğimiz dil ile neredeyse aynı olduğunu duyunca kulaklanma inanamadım. Tabii Rus- ça ile çok kanşmış. Ve Kırgızlılar Kırgızca dili bilimini epeyce ilerletmişler. Dillerinden, dil bilimi ve edebiyat çalışmalarından haklı bir gurur duyuyorlar. Aralann- da Kırgızca konuştuklannda anladığım zaman çok se- viniyorlar ve bir ay içinde Kırgızcayı sökebileceğimi söy- lüyorlardı. "Yaman" değil "caman", "yanma" değil "ca- luma", "|öl" değil "knl", "dümdüz" degil "dnpdüz", "dogru" degil "tugra", "ışık" değil "ıssA" eş anlamlı kelimelerin farklı söylenişlerinin bazı örnekleri. Tacikistan'da olduğu gibi Kırgızistan'da da son gtln- lerde yerli dil ikinci resmi dil ilan edilmişti hükümetce. Yani artık Tacikçe (Farsça kökenli) ve Kırgızca (Türkçe kökenli) Rusçanın yanında, resmi diller oluvermişti her iki cumhuriyette de. Gazetelerde okuduğumuz ulusçu- luk akımjnm bir gostergesiydi bu. Fakat ne Tacikistan'da ne de Kırgızistan'da Rus merkeziyetçiliğini ve egemen- liğini reddeden bir siyasal ya da kültürel akımın ipuç- lanyla karşılaşmak olanaklı oldu benim için. Frunze: Özenli bir kent Fnınze'de de önce bir kent turu yaptık. Burada res- mi binalar olsun, tiyatro, opera, bale, konser, müze ve sergi binaları olsun daha bile şık ve zevkliydi. Özenle, bilinçle ve uzman kafalarca geliştirilmiş nefis bir kent- ti burası! Aynen Duşambe gibi. Burada da çok şans- lıydım. Kırgizlann ulusal kahramanı olarak bilinen Aşık (onlar "AIUB" diyorlar) Togtagul'un doğumunun 125'inci yıldönümü nedeniyle sahneye konan bir oyu- nun gala gecesiydi. Büyük, modern ve soğuk havalan- dırmalı salon iyi giyimli genç ve orta yaşlı insanlarla doluydu. Aynı oyun hem Rusça Tiyatro'da hem Ulusal Tiyatro'da sahneleniyordu. Ben Kırgızca duymak iste- diğim için Ulusal Tiyatro'ya gittik üç rehber arkadaşım- la. Ezıleni ezene, daha doğrusu fakiri acımasız zengine ve zenginin arkasındaki Rus otoritesine karşı konıyan Aşık Togtagul'un 100 yıl önceki insancıl ve korkusuz yaşarrundan öyküler canlandınhyordu. Konuşulanlann hemen yansını anlıyordum. Oyun ise anti Rus değil, an- tifeodaldi. Tacikistan gibi Kırgızistan'daki iş toplantılanmm da havası Moskova'dakilerden farklı oluyordu. Moskova- dakiler resmi havalı oluyordu. Buralarda ise, ziyaret et- mekte olduğum enstitünün 7-8 kişilik önde gelen Oye- lerince karşılandıktan sonra, elma, üzüm, ayıklanmış nar, kurabiyeler, pidelerle donatılmış bir masanın et- rafına oturuyordum. özellikle Kırgızlılar konuşmalanmı Türkçe yapma- mı istiyorlardı. Arapça ve Farsça kelimeler kullanma- dığım sürece söylediklerımın çoğunu anlıyorlardı. Her iki Orta Asya Cumhuriyeti'nde de iş görüşmelerim sı- rasında Enver Paşa'nın Pan Türkçülüğü ve Türk koraü- nistlerine yapılan baskılar kibarca eleştirildi. Etrafı böyle güilük gülistanlık görünce, Gorbaçov^ un reform politikası hakkındaki düşünceleri benim için daha da bir merak konusu oldu. Moskova'da konuştu- ğum hemen herkes hararetli bir perestroykacıydı. Ha- talan Lenin'e kadar götüren, demokrasinin yeşermeme- sinde Lenin'i suçlamaya kadar giden radikaller bile öz- gürce konuşuyorlardı. AnMf Sovyetler Birliği gezim son buluyordu. Dün- yanın hiç kuşkusuz en önemli gelişmesini yaşamakta olan Sovyet toplumunu yakından izle>ebilmenin değe- rinin bilincinde, ülkeme, Türkiye"ye dönme zamam gel- mişti. Yolculuğa başlamadan önceki duygulanm ve dü- şüncelerim, yolculuk sonunda, daha da dallanmış bu- daklanmış ve hatta karmaşıklaşmıştı. Dondüğfimde Sovyetler Birliği hakkında kesin olarak söyleyebilece- ğim iki şey vardı sadece: Bay Gorbaçov'un kendisine çok çetin bir görev seçmiş olduğu ve Sovyet insarunın önündeki yolun güç koşullar ve belirsizliklerle dolu bir yol olduğu. Her ikisine de "İyi şanslar." BİTTt 27 Mayıs'ın tarihsel bîrANKARA (Cumhuriyet Buro- su) — Milli Birlik Komitesi döne- mindeki gizli tutanakların açık- lanmasından sonra yeniden gün- cellik kazanan Yassıada kararla- n ile ilgili yeni bilgi ve belgeler de ortaya çıkıyor. Açıklanan tutanaklarda eski Cumhurbaşkanı CeUI Bayar, Başbakan Adnan Menderes, Dı- şişleri Bakanı Fatin Riistü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan ile ilgili ölüm cezalanmn yerine getirilip getirilmemesi konusunda görüşme açılmadığı; bu konunun Gendkurmay Başkanlığı ile hükü- mette ayrı ayrı görüşüldüğü ögre- nildi. Silahh Kuvvetler Birliği adında- ki askeri cuntanın tstanbul kana- dınca alınan "infazlann hemen yapılması" karannın Genelkur- may Başkanhğı'na önerildiği. MBK üyeleri ile kuvvet komutan- larının yaptıklan toplantı sonun- da Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunay'ın MBK üyelerine "Aliah ) ardımcınız olson" dediği de ifa- de edildi. 27 Mayıs 1960 ihtilalinden son- ra Yassıada'da kurulan Yüksek Adalet Divanı'nca Demokrat Par- ti yöneticileri hakkjnda verilen ölüm cezalanrun yerine getirilme- sini önlemek için hükümetin 13 üyesi, 22 Ağustos 1962 günü im- zaladıkları bir dilekçe ile Devlet Başkam Gürsel'e başvurdular. ölüm cezasının yerine getiril- mesini önlemek amacıyla yapılan başvuruya şu bakanlar imza koy- dular: Adalet Bakanı Dr. Kemal Tttrkoğlu, Içişleri Bakanı Nasar Zeytiaoğlu, Maliye Bakanı Kemal Kurdaş, Milli Eğıtim Bakanı Ah- roet Tahtakıhç, Ticaret Bakanı Meiımet Baydur, Sağhk ve Sosyal Yardım Bakanı Dr. Ragıp Oner, Gttmrük ve Tekel Bakanı Fethi AşkiD, Tarım Bakanı O. Tosun, Ulaştırma Bakanı Orhan Mersin- li, Çalışma Bakanı Prof. Dr. Ca- hit Talas, Sanayi Bakanı thsan Soyak, Basın-Yayın ve Turizm Bakanı Cibat Baban, tmar lskân Bakanı Rüştü ÖzaJ.Dışişleri Ba- kanı Setim Sarper Başvuru dilekçesine Devlet Ba- kanı Hayri MıuncuogjD ile Bayın- dırhk Bakanı Prof. Dr. Mukbil Gökdogan imza koymadılar. Hükümette yer alan asker üye- ler, Orgeneral Fahri Özdiiek ve Tümgeneral Sıtkı lîlay da üyeleri olduklan için" dilekçeyi imzalamadılar. Özdiiek ve Ulay, MBK'daki oylamada ölüm ceza- lanmn yerine getirilmemesi yö« nünde oy verdiler. Orgeneral Gürsel'e verilen altı sayfalık dilekçe, "Memlekeıimi- zin idaresini demokratik yollarla yaptlacak seçimler nelicesinde ge- lecek siyasi iktidara devretmek hususunda zatidevletlerinin ve MBK'nın sarsılmaz azimleri şu sı- ralarda nihai tahakkuk safhasına iotikaJ etmek üzeredir" diye baş- lamaktadır, dilekçede DP döne- esîni açıkhyoruzmi "son on yıllık bir şer ve suliyetsizlik idaresi" biçiminde ta- mmlandıktan sonra Yüksek Ada- let Divanı kararlannın verilmek üzere olduğu kaydedilmekte ve yargılamanın "idam hiikmünıi de ihtiva edecek bir şekilde" sonuç- lanabileceği de belirtilmektedir. Hükümetin 14 üyesince imza- lanan dilekçede daha sonra şu gö- rüşlere yer veriliyor: "Komitenin akisleri hiç degil- se gelecek iki nesil boyunca mü- nskaşa edilebilecek ve Törk ada- let ve siyaset tarihinde hususi ve önemli yerierini alacak bu adli ka- rarlann Usdikine veya tebdilinde, Dilekçede ihtilalin, kardeş kav- konuyn tekmil vecheieri ile bilhas- gasını önlemek için yapıldığı, idam hükümlerinin uygulanması- nın ihtilalin bu amacını gölgele- yeceği; "Belki de uzun yülar iz- leri silinrneyecek birikim ve nifak kaynağı teşkil edecek ve vatandas- sa içtimai fayda ve milli menfaat yönünden tartarak ve son merha- lesine varmakta oldugumuz de- mokratik düzene yeniden geçişi kolaylaştırmak bakımından en isabetli neticeleri bulacağından da şüphe etmemekteyiz." 14 bakan, MBK'nın, mahke- mece verilecek kararlann bir ay içinde görüşüp karara bağlayaca- ğmı, Komite'nin ölüm cezalannı onaylamayarak hapis cezalanna dönüştürmesi gerektiğini ileri sur- düler. 27MAYISTA İDAMLARIN ÖNLENMESİ İÇİN DEVLET BASKANIGÜRSELE VERİLENDİLEKÇE Idamlar kin ve ııifak kaynağı olabilirSayın Orgeneral 22 Ağustos 1961 CEMAL GÜRSEL Devlet ve Hükümet Başkam, Milli Birlik Komitesi Başkam, Türk Silahh Kuvvetleri Başkomutanı, ANKARA Pek Sayın Orgeneral, Memleketimizin idaresini demokratik yollarla yapüacak seçimler neticesinde gelecek siyasi ik- tidara devretmek hususunda zatidevletlerinin ve Milli Birlik Komitesi'nin sarsılmaz azimleri, şu sıralarda nihai tahakkuk safhasına intikal etmek üzeredir. Bu münasebetle memleketimizin gele- ceği, özlediğimiz ve uğrunda ihtilal yaptığımız demokratik sistemin bütün müesseseleri ile ku- rulup devam edebilmesi ve hatta memleketimi- zin birlik ve huzur içinde bekası ile çok yakın- dan ilgili gördüğümüz hayati bir mevzuda, dü- Şünce ve inarıçlanmızı, şimdiye kadar hükümet içinde mesuliyetleri cesaretle ve sanıimi olarak paylaşmış olan bizler, hükümet üyeleri arkadaş- İarınız, size açıklamayı uygun bulduğumuzu ve bunu bir vazife saydığımızı arzetmek isteriz. Sayın Orgeneral, Önümüzdeki günlerde Yüksek Adalet Diva- nı, son on yıllık bir şer ve mesuliyetsizlik idare- sini yürütmüş ve Türk milletini aldatmış olan- lar hakkında adil hükmünü verecektir. Divan karannın idam hükmünü de ihtiva edecek bir şekilde tecelli etmesi mümkündür. Mer*î mevzuatımızın, neticesi bu suretle te- zahür etmesi mümkün Yüksek Adalet Divanı kararlannın infazını, başkanlığını büyük bir va- tanperverlik ve dirayetle ifa etmekte olduğunuz Milli Birlik Komitesi'nin tasdikine muallak bı- raktığı da hepimizce maJumdur. Ancak, komi- tenin, akisleri hiç değilse gelecek iki nesil boyun- ca münakaşa edilebilecek ve Türk adalet ve si- yaset tarihinde hususi ve önemli yerlerini ala- cak olan bu adli kararlann tasdikinde veya teb- dilinde, konuyu tekmil veçheleri ile ve bilhassa içtimai fayda ve milli menfaat yönünden tarta- rak ve son merhalesine varmakta oldugumuz de- mokratik düzene yeniden geçişi kolaylaştırmak bakımından en isabetli neticeleri bulacağından da şüphe etmemekteyiz. Her türlü şahsi düşüncelerden uzak ve idare- nizde bugüne kadar en ağır mesuliyetleri pay- laşmış olan yürekleri, hepimizgibi, hudutsuz bir vatan sevgisi ile çarpan arkadaşlannız olarak, bu husustaki mUtalaalanmızı zatıdevletlerine arz etmeyi, kaçınılması caiz olmayan bir vazife te- lakki etmekteyiz. Yüksek malumlan bulunduğu üzere, siyasi ka- rarlann her zaman münakaşa olunabilecek ta- raflan mevcut bulunabilir. Fakat yine siyasette asıl hüner, alınan kararlann en az mahzurlusu- nu seçebilmektir. Yüksek Adalet Divanı karar- lannın verilmesi ve Milli Birlik Komitesi'nce tas- dik veya tebdili ile seçim tarihi arasında geçe- cek zaman yalnız bir aydır. Bu sebepten ötürü- dür ki, kanaatımızca burada, tasdik ve seçim ta- rihlerinin adeta birbiri içine girmiş olduğu bir sırada, Milli Birlik Komitesi'ne en az mahzurlu karan almak vazifesi düşmektedir. Adaletin ve- receği hükümler ne olursa olsun, bizler bunlar- dan idam cezası şeklinde tecelli edeceklerin tas- dikinde en az mahzurlu yolun, ihtilali kansız bir şekilde başaran ordumuzun, bunu aynı şekilde sona erdirmesi olduğunu düşünüyor ve idam hü- kümlerinin tasdik değil, tebdil edilmesinin, mil- letçe ihtiyar olunacak en isabetli ve selameüi hal tarzı olduğu kanaatma varmış bulunuyoruz. Biz- leri bu kanaata ulaştıran sebepleri zatıdevletle- rine kısaca arzedelim: 1- thtilalin, ilk günlerinde ifade buyurulan açık gayesi, mernlekette bir kardeş kavgasına gi- debilecek bir durumun bertaraf edilmesi ve za- üdevletlerinin, komitedeki arkadaşlanmızın de- ğişmez inançlan olduğunu bildiğimiz üzere, memleketin, şirazesinden çıkmış bir idareden kurtanlarak, bir an evvel demokratik idareye ka- \Tişturulmasıdır. Bizler, Yüksek Adalet Divanı tarafından verilmesi muhtemel idam hükümle- rinin tasdikini, ihtilalin, büyük bir isabet taşı- yan bu iki açık hedefine hem aykırı görmekte ve hem de daha çok mahzurlu olduğuna ınan- maktayız. Evvela, idam hükümlerinin tasdik ve infazı, memlekette, ihtilali önlemeyi şiar edindiği kar- deş kavgasını bertaraf eylemek şöyle dursun, belki de yülar boyunca izleri silinemeyecek bir kin ve nifak kaynağı teşkil edecek ve vatandaş- lar arasında kanlı çatışmalara vesile olabilecek hadiseler silsilesinin başlangıcını teşkil edebile- cek vahim bir siyasi hata olacaktır. 27 Mayıs ih- tilalinin tesbit eylediği gayelerin tahakkukunu ve devamlılığını sağlamak için, on yıllık sakin bir politika neticesinde birbirinden uzaklaşmış olan kitlelerin birbirine yaklaşmasına yardımcı olacak kararlann alınması lazımdır. Yakın ta- rihimizin, bunun misalleri ile dolu olduğu zatı- devletlerince meçhul değildir. İnkılâplarına can- dan bağlı bulunduğumuz Büyük Atatürk, milli mucadelede vatana ve vatanın kurtarılması ha- reketine kasteden hainleri idamla cezalandırmak yolunu ihtiyar etmemiştir. Bunun yanında, bir yıldan beri sarfettiğimiz gayretler, bir an evvel demokratik nizama ka- vuşmak ve idareyi milletin serbest iradesi ile se- ;ilecek iktidara dc\ i etmek istikametinde tecelli stmiş ve yeni anayasanm halkoyunda tasvibi ile meşruiyetini tamamen kazanmış olan rejimimiz, seçim tarihini de 15 ekim olarak tespit etmiştir. Demokrasinin hâkim olduğu memleketlerde, hepimizce malum olduğu gibi, seçimler, zihin- lerin, ihtiraslann en sakin olduğu zamanlarda icra edilir. HCT türlü istikametten gelen tahrik- lerle zihinlerin esasen teşvik edilmekte bulunduğu bu bir yıllık devrede, başta zatıdevletleri olmak üzere, hükümetteki arkadaşlanmz memleket- te her şeyden evvel huzur ve emniyetin teessüsü için büyük gayretler sarfetmişlerdir. Şimdi, se- ;im havası içinde bulunmaya daha mütemayil kitlelerin, Yassıada davalan neticesinde verile- bilecek idam cezalanmn infazı ile büsbütün ir- kileceklerini, memlekette kaynamakta olan fit- ne ve fesat kazanlannın vatandaş zihinlerini tah- rik edebilmek için gayet müsait bir zemin bula- bileceklerini ve nihayet, o kadar özlediğimiz ve arzuladığımız demokrasi nizamının tam mana- sı ile tesisine yol açacak seçimlerin bile icrasına mani olmak isteyeceklerini gözden uzak tutamı- yoruz. Kanaatimizce idamlann infazından bir ay sonra bu memlekette seçim icrası gayet güç ve hatta imkânsız bir hal alacak ve rejimimiz tam bir çıkmaza girecektir. Böyle bir halin tahakkukunu ne zatıaliniz ve Silahlı Kuvvetlerimiz, ne onlan temsil eden ko- mite arkadaşlanmız arzulayabilir. 2- Mutlak olarak bilinen bir husus varsa, de- mokratik rejimin teessüsü ve önümüzdeki bir- kaç yıl içinde tam manası ile kök salabilmesi, ihtilali, Türk Silahlı Kuvvetleri'ni temsilen mu- vaffakiyetle başarmış olan Milli Birlik Komite- si'nin, siyasi partilerin dışında, tarafsız bir ha- kem mevkiinde kalarak, memlekette son on yıl zarfında elem ve esefle müşahede olunan duru- mun yeniden ihyasına mani olabilecek bir vasi- yette bulunması ile mümkün olabilecektir. Hal- buki idam hükümlerinin infazı ile Milli Birlik Komitesi, bu kuvvetli hakem Vasiyetini kaybe- decek ve ister istemez bugünkü idare, tek bir si- yasi cereyanın desteğini ve himayesini aramak zaruretini hissedebilecektir. Böylece, son dere- ce arzuladığımız demokrasi rejiminin, idam hü- kümlerinin infazı neticesinde istikamet değiştir- mesi sureti ile tek parti sisteminin yeniden ku- rulması tehlikesi baş gösterebilir. Bundan başka, idam cezası infaz edildiği tak- dirde, ihtilalin vukuundan bugüne kadar zaman geçmiş olması ihtilal heyecanının tedricen ha- fiflemiş bulunması dolayısı ile idama maruz ka- lacak olan kimselerin, bir kısım vatandaşların muhayyilesinde masum ve mağdur kimseler hü- vıyetini kazanmalan kuvvetle muhtemeldir. Böyle bir vaziyetin tahdisine yer vennemek biz- lerin vazifemiz olmalıdır. Bugün ortaya dökü- len rezaletleri, işledikleri vahim suçlan ile mil- letin gözünden düşmüş bulunan bu insanların birer evliya kisvesine bürünmelerjne asla müsa- ade edilmemelidir. Zatıdevletleri de pek iyi bilirsiniz ki, Türk mil- letinin acıma ve müsamaha hisleri çok münke- şiftir. Millet, tarihte en menfur telakki edilmiş kimseleri dahi af etme temayülünü göstermiş- tir. ölümlerinden sonra sakıt idarenin meşum simalan için milletin bir gün merhamet hisleri izhar etmesi de kuvvetle muhtemeldir. 3- Adalet Divanı'ndan sadır olacak bir idam hükmünün Milli Birlik Komitesi'nce infazına ka- rar venlmesinin, 1)eynelmilel münasebetler ba- kımından da mütalaa edilmesi zarureti aşikâr- dır. Dahil bulunduğumuz hür dünyada, halen idam'cezasının tamamen ilgasının bahis mevzuu edildiği hepimizce malumdur. Demokrasiler âle- minde siyasi kanaatler, hatta siyasi suçlar do- layısı ile şahısların idam edildikleri, hiç değilse asnmızda artık görülmez ve işitilmez olmuştur. Zamanımızın şartlan ve tefekkür tarzı, artık si- yasi suçlar dolayısı ile idamlar devrinin aşılmış bulunduğunu bize kesin olarak ifade etmekte- dir. Ortada, dış âlem bakjmından memleketimiz prestijinin, büyük ölçüde bahis mevzuu edilmek- te olduğu bir durumun mevcudiyetinden şüphe edilemez. Garp dünyasına bağlı ve NATO için- de dünyamn en ileri memleketleri arasında bi- hakkın yer almış olan Türkiyemizin tarihinde, ileride daima münakaşaya yol açacak bir dönüm noktasının kaydedilmesine Milli Birlik Komite- si'nin imkân verebileceğine kani bulunmuyoruz. Diğer taraftan, dünya siyasi durumunun ha- len çok kritik bir safhaya girdiği ve hatta bir dünya harbi ihtimah'nin kuvvetle belirdiği bilin- mektedir. Memleketimizin her bakımdan hazır- lıklı bulunması lüzumu inkâr edilemeyecek olan böyle gayet hassas bir devirde, milletimizin tam birlik ve beraberlik halinde olmasının lüzum ve zaruretini izaha ihtiyaç görmemekteyiz. Bu ise Yassıada'da verilebilecek idam kararlarının in- fazında itidal ve tesamugla.hareket edilmesini ve 27 Mayıs'ta yapılan kansız ihtilalin kanlı bir şekilde intaç edilmemesini lüzumlu kılmaktadır. Sayın Orgeneral, Yukarıda maruz mülahazalanmız, Yassıada'- daki muhakemelerin sonunda verilebilecek olan idam hükümlerinin infaz edilmemesi lüzum ve kanaatini bizde kesin olarak tevlit etmiştir. Bu kanaat ve telkine karşı ileri sürülebilecek baa mülahazalann mevcudiyetini de bilmekteyiz. Bu cümleden olarak, idam hükümlerinin müebbet hapse çevrilmesinin bir zaaf alameti olarak te- lakki edilebileceği ve bunun da birtakım bed- bahtlan cüretkâr davranmaya sevkedeceği, bir ihtimal olarak ileri sürülebUir. Kanaatimizce, ihtilal rejimlerinin müsamahası bir zaaf değil, bilakis bir kuvvet eseridir. Af ile affedilen, kuvvetlenmek şöyle dursun, bilakis zaafa uğrar. Buna muvazd olarak, af eden dai- ma kuvvet kazanır. Af edilenin kendisine gös- terilen ulüvvücenabı takdir etmeyerek, bugün veya gelecekte bir kuvvet hareketine tevessül et- mesi milletçe katiyyen destek ve itibar göremez olur. Gayrimeşru yollara sapmış olan bir ida- reyi kansız bir ihtilalle işbaşından uzaklaştıran ve yerini, hiçbir şiddet ve kuvvete başvurmak ihtiyaanı hissetmeksizjn seçimle gelen meşru bir iktidara terk eden kuvvetin, millet gözünde ve dünya umumi efkânnda kazanacağı çok büyük itibar, birkaç bedbaht cüretkânn her türlü muh- temel teşebbüs ve hareketini kırmak için başlı- başına yeler kuvvet ve teminat olacaktır. Mil- let, şahsi kin ve ihtiraslanru tatmin etmek ve in- tikam almak için teşebbüse girmek isteyecek hiç- bir soysuza rağbet etmeyecek ve kardeşi karde- şe vurdurmaya yol açabilecek bir çığıra girilme- sine, geçmişte olduğu gibi, gelecekte de katiy- yen imkân vermeyecektir. İleri sürülebilecek diğer bir iddia da, suçlula- nn cezasını tam olarak çekmesi ve bunun istik- bal için bir ibret teşkil etmesi lüzumudur. Ka- naatimizce Yassıada'da bugün görülmekte olan davalar, suçlular için her bakımdan manevi ölüm olmuştur. Bundan başka, Milli Birlik Ko- mitesi'nin müsamaha ve alicenaplığı ile idam ce- zalanmn müebbet hapse tahvil edilmesi keyfi- yeti dahi, bu kimseler için başlı başına çok ağır ve ibret verici bir ceza teşkil edecektir. Böyle bir cezaya maruz kalacak bedbahtlann vaziyetlerin- den cssaretlenerek aynı yola sapacak başkala- rının zuhur edebilecegini düşünmek kabil ola- maz. Sayın Devlet Reisi, Hükümet üyeleri olarak, yukanda maruz mü- lahazalarunız hakkı zatıdevletleri ile Milli Bir- lik Komitesi'ndeki arkadaşlanmızın düşüncele- rini öğrenmekten büyük bir inşirah ve haz du- yacağımızı, emirlerinize daima amade olduğu- muzu da teyiden arz ve bu vesile ile derin saygı- larımızın kabulünü rica ederiz. Adalet Bakanı Dr. Kemal Türkoğlu, tçişleri Baka- nı Naar Zeylinoğlu, Maliye Bakanı Kemal Kurdaş, Milli Eğıtım Bakanı, Ahmet Tahtakıhç, Sağlık Baka- nı, Dr. Ragıp Oner, Gümrtik ve Tekel Bakanı Fetih Afkın, Tarım Bakanı O. Tosun, Ulaştırma Bakanı Or- han Mersin, Çalifma Bakanı Prof. Dr. Cahit Talas, Sanayi Bakanı thsan Soyak. Basin- Yayın ve Turizm Bakanı Cihat Baban, lskân Bakanı Ruştü Özfll, Di- şisleri Bakanı Selim Sarper Ticaret Bakanı Mehmet Baydur. lar arasında kanlı çatışmalara ve- sile teşkil edebilecek vahim bir si- yasi hata" olacağı da beurtildi. Yassıada davalan sonunda ve- rilecek cezalann "memlekette kaynamakta olan fitne ve fesat kazanlannın vatandaş zihinlerini tahrik edebilmek için raösait bir zemin" oluşturacağı, bunun da rejimi çıkmaza sürükleyeceği, idamlann infazının MBK'nın "hakem" olma niteliğini kaybet- mesine yol açacağı, bunun da MBK yönetimini "Tek bir siyasi cereyanın desteğini ve himayesini" aramaya itebileceği, bu sonucun da "tek parti sistemi- nin yeniden kurnluşn" tehlikesi getireceği de kaydedildi. Orgeneral Cemal Gürsel'e su- nulan dilekçede, haklannda idam cezalan uygulananların bir süre sonra "masum ve magdıır kimse- ler hüviyetini" kazanacakları, bu kişilerin "birer evliya kisvesine" bürünecekleri, milletin "merka- met hisJerinin" güç kazanacağı da ileri sürüldü. 14 bakamn dilekçesinde; idam cezalanmn uygulanmasının dış dünyada da hoş karşılanraayaca- ğını, Batıda siyasal suçlarda idam cezalanmn hiç uygulanmadığı, bu bakımdan da idam cezalan konu- sunda devletin saygınhgının sflz konusu olduğu yaaldı. Dilekçe şu dilek ve düşünceler ile noktalandı: "Kanaatımızca Yassıada'da bngün görülmekte olan davalar, suçlular için her bakımdan mane- vi ölüm olmuştur. Bundan başka, MBK'nın müsamaha ve aiicenap- lıgı ile idam cezalanmn müebbet hapse tahvil edilmesi keyfiyeti da- hi bazı kimseler için başlı başına çok agır ve ibret verici bir ceza teş- kil edecektir. Böyle bir cezaya ma- ruz kalacak bedbahlann vaziyet- lerinden cesaretlenerek'aynı yola sapacak başkalannın zuhur ede- bOecegini düşünmek kabil olmaz. Sayın Devlet Reisi, Hükümet Üyeleri olarak yuka- nda maruz kaldığırnız hakkı za- tıdevletleri ile Milli Birlik Komi- tesi'ndeki arkadaslanmız» dü- şüncderini öğrenmekten büyük bir insirah ve haz duyacagımra, emirierinize daima amade oldagn- muzu da teyiden bu vesile ile de- rin saygılanmızın kabulünü rica ederiz." Bu dilekçenin verilmesinden sonra Cemal Gürsel, hükümet üyeleri ile MBK üyelerini bir ara- ya getirdi. Hükümet üyelerinden, Dışişleri Bakanı Selim Sarper, Milli Eğitim Bakanı Ahmet Tah- takıhç, Maliye Bakanı Kemal Kurdaş ile Ticaret Bakanı Meh- met Baydur toplantıda söz alıp ölüm cezalarının uygulanmasına karşı konuşmalar yaptılar.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear