Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
Cumhuriyet Ingiltere'de Türkçe öğrenime ilgi artıyor Türkçenin ilk kez orta öğretime ders düzeyinde katılması önerildi. EDİP EMİL ÖYMEN LONDRA tngiliz eğitim sistemıni Avnıpa Topluluğu uygulamalarına yakınlaştırmak amacıyla yapılan değışiklıkler, Turkçe nin de ortaokul duzeyinde "yabancı dil" olarak okutulmasına fırsat verecek. tngıltere'den son yıllarda TürkiyeVe artan turizm trafıği ve iki ülke arasındaki kültürel ve ekonomik ilışkinin çoğalmasıyla biriikte Ingiltere'de Türkçe öğrenimine ilgi artmıştı. Bazı yuksek okullarda Türkçe"ye ayrılan sure arttırılmış, bazılarında da Türkiye tarih ve kultürune ağırlık veren akademik programlar konmuştu. Ancak Türkçenin orta öğretime ders düzeyinde katılmasının onerilmesi ilk kez oluyor. Eğitim Bakanlığı'nda koraisyon aşarnasında ele alınan öneride, ortaokullarda öğrencilerin, bir Avrupa dilini mutlaka ikinci dil olarak öğrenmeleri öngörülüyor. Ancak öğrenciler, AT dili olmayan Turkçe, Çince, Arapça, Japonca, Rusça, Yahudice, Hintçe gibi diğer dilleri de öğrenmeyi "seçebilecek." Ingiltere'de yaşayan Kıbrıs ya da Türkiye kökenli Turk asıllı azınlığın, ikincı ya da özellikle üçüncü kuşaklarının anadillerini unutraamalannı sağlayacak bu girişim, Muhafazakâr Parti'nin, 1991'de yapılması öngöriılen genel seçıra öncesinde tüm azınlıklara dağıtılmış "mavi bir boncuk" olarak değerlendiriliyor. Oysa, Avrupa Topluluğu Komisyonu, AT'de kullanılan 8 dilin butun AT ulkelerinde resmı müfredata sokulmasım ve öğrencilerin bunlardan en az ikisini öğrenmesini istediği halde Başbakan Thatcher "egitimin laraamen ulusal nitelikte bir iş olduğu, dolayısıyla Bniksel'deki bürokratların kararlarına bırakılmayacagı" gerekçesiyle karara karşı çıkrnıştı. Sahıbi Cumhurıycı Matbaacılık vt Gazetecilık Türk Anonım Şırketı adına Nadir Nadi 0 Genel Ya>in Muduru Hasan Oraal. Muessese Müduru: Emiae Uşaklıgil, Vaîi Ijlerı ViudurU' Ofcıy Gontnsin. 0 Haber Merkezı Muduru: Yalçın B«jrr, Sayfa Duîenı YOnetmenı Alı Atar, # Temsılaler ANKARAAhmcl Tu, tZMtR Hikmet Çetiakajn, ADANA Crltl Başiangıf. lstanbul Haberlerı Erhaa Akyıldız, Dış Haberler Ergua B«la, Ekonomı Cengiz Turhan, Kuhür Cdd Üster, Spor Damşmanı Abdalkadir Vurrlroan. Duzelımc Rtfik Durbaş, Araşıırma >jhiü /Up»>, IjSendıka ŞukI M Ktteacı, Yun Haberkır Necdrl Dofaa, Dızı Yazılar Knrm Çalışkan. 0 kocrdınaıar Ahmct Koruisaa, # Malı Işler Eral trVul, 0 Muhasebc Bufcul VciKr 0 ButçePlanlama Sogi Osmubefeofla 0 Rdclanv AyK Toran. Ek Yavınlar Holyı Akyol 0 Idare HiBtyin Gıırrr, Işlctme Ondef Çelik, Bılplşlcm. ISaii In«l. Basan ve Yavan. Cumhunyet Mubaacıhk v» Gazetecıhk T A Ş Türk Ocajj Cad 39/41 Cajaloti 34334 Is! PK 2V,hlinbul Tel 512 05 05 (20 fıaı). Tetex 22346 Fa» (I) S26 60 ^2 0 Burmiar Aı*>nc Zıya Gokalp Blv Inkılap S No 19/4. Tel 133 II 4I4T. TdOL 423*4 Fax (4 133 II 41 428 0 lunir H Zıy» Blv 1352 S.2'3. Tel 13 12 30. Teleı 52359 Fax (51) 19 53 « 0 Adıu: InömJ Cad 119 S No I Ki\ I. Td 19 37 52 (4 hal). Teleı 62155. Fax. P l ) 19 37 5 TAKVİM: 20 AÛUSTOS 1989 Imsak: 4.36 Güneş: 6.11 Öğle: 13.13 İkindi: 16.59 Akşam: 20.03 Yatsı: 21.32 Lacroix'nın İspanyol düsü Lacrvbc dümeni modaya kırdıktan sonra bıkıp usanmadan koleksiyonlanna kattı o arenalann ölüm kalım savaşlarını, o toreador ceketlerini, o pantolonları, işlemeleri, o İspanyol düberlerinin kat kat eteklerinL. NECLÂ SEYHUN ~ Sandalyelerin üstünde Çingene pembesi birer progranı ve uzun sapb birer gül... Ne şık bir karşılama... Ama bu karşılamaya ulaşana dek!.. Ne var ki Intercontinental'in yaJdızlı görkemli salonunda uzadıkça uzayan "sımsıcak bir bekJeyiş" bile, koridorlardaki balık istifı işkenceden sonra, o denli zor gelmiyor ınsana. O balık istifinde ünlü karikatürist Semp^'nin çocuksu mavi gözlerini görmek ne denli şaşırtıcı. Onun gibi kalabalıklardan, davetlerden kıyı bucak kaçan biri... Ama ortamın bir karikatüriste zengin bir esin kaynağı oluşturacağı da kesin. Ayaklannda espadrillerle blucinli konuklar, kokteyl kıyafetli işlemeli dekolte elbiseli konuklarla omuz omuza... Arada kocaman vual şaünı kalabalık seline karıştırmamaya çalışan başka biri... Turbanh, cellebalı kavrulmuş kahve tenli Afrikalı güzeller, Endonezyalılar... Japonlar. Dünyarun dört bir bucağından konuklar, konuklar... Ana baba günü. Hâlâ gözde Lacroix. İki yıl önce ilk defa kendi adına bu otelde yaptığı defilede, bir yıldız gibi ışıldadığı, kalabalıkları çılgına çevirdiği günün tansiyonu belki yok, ama moda bu. Tansiyon iner de çıkar da... Şu anda hâlâ gazeteci ve alıcılann davetiyesini bulmak için çırpındıklan bir modacı Lacrok. Oysa cebinde bir sanat tarihi diploması ile Paris'e ilk geldiğinde, amacı müzeci olmaktı. Ama bir rastlantılar zinciri, onu müzeci değil de modacı yapacaktı. Mngler'in zirvede olduğu yıllardagördüğtl bir defılesi, sonra Hermes'te Patoa'da çalışmalar. Boğa burcunda doğan Lacroix, yıldız fallanna, kadere inanır. Geleceğini öğrenmek için bir falcıya gitseydi eğer, falcının billur topunda ciltler, kitaplar, kütilphaneler değil,' pelerinler, kat kat etekler, tüyler, püsküller, ponponlar, boncuklar görecekti Lacrobc. Dümeni modaya kırdıktan sonra bıkıp usanmadan koleksiyonlanna kattı, o arenalann ölüm kalım savaşlarını, o toreador ceketlerini, o pantolonlan, işlemeleri, o İspanyol dilbcrlerinin kat kat eteklerini... Zil, şal ve gül görecekti falcı, Lacrobc'nın kaderinde. Kaderi buydu. Çalışma odasında kocaman bir boğa başı, bir kenara "şöyle atıhvenniş" bir toreador pelerini, orada burada, kjılpları boynuz şeklinde vazolar... Bir İspanyol düşü... Hep bu düşten motifler işledi. Patou'da çalıştığı yıllar... Bu düşü enine boyuna işlediği koleksiyonla, kendi adına ilk kez iki yü önce bu otelde erişti ünün doruğuna. Şimdi de 8990 kışında mini etekli koleksiyonunda aynı düşten renkler var. Duşuk omuzlu, eşarph elbiseleri, uzun mamoları, saten düşes, kadife, brokar, lame, jarse, tül ve dantel giysileri, aplike buketlerle işlemelerle, pasmantöri ve kürkle bezeli modelleri gene bir alkış sağanağı ile son buluyor. Podyumda konuklan selamlayan Christian Lacroix'ya çılgınca tezahürat yapılıyor. Sandalyelerdeki davetiyelerin üstüne konan güller bu sefer podyuma yağıyor. Çiçek yağmuruna tutuyorlar Lacroix'yı. Böyle işte. Al gülüm, ver gülürn!.. Chrtstian Lacrok'dan bir truvakar. Omuzda kadifeden bir şaleşarp bağlı. Lacraiı'nın mor saten düşesten bir modeli Etek, bordo kadifeden kapitone. Ünlü modacının çizgileri, zii, şal, gül ve arenadan geçerekşekil kazanıyor SİT alanına inşaat ynsağı ANKARA (ANKA) Küllür Bakanlığı, korunması gerekli taşınmaz kiiltür ve tabiat varlıklarının tespittescil ve SİT alanı ilanı sırasındaki müktesep haklann korunmasi ile ilgili yönetmelikte değişiklik yaptı. Yönetmeliğin, SÎT alanlannda inşaat yapılması ve süren inşaatların tamamlanmasına ilişkin maddesi yapılan değişiklikle yürürlükten kaldınldı. Küllür Bakanlığı 'nın Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren karanna göre 10 Aratık 1987 tarihinde yürürlüğe giren yönetmeliğin SİT alanlannda inşaata izin veren 9'uncu maddesinde "koruma kurulu"nca StT alanı olarak ilan edilen alanlarda. bu kararın ilanından önce imar mevzuatına uygun olarak alınmış her tıirlü yapı ruhsatiyesi ve eklerine ğöre inşaata devam edilerek yapı tamamlamr" denil(yordu. Yeni yönetmeliğe göre aynca, Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü'nun adı Kültür ve Tabiat Var/ıklarını Koruma Başkanlığı olarak değiştirildi. Avrupa Âsya bilgi köprüsü İZMİR (Cumhuriyet Ege Burosu) EARN (Avrupa Üniversiteleri ve Araştırma Kurumları Ağı) Türkiye Direktörü Prof. Dr. Ağuz Manas, "EARN, Türkiye'yi Avrupa ile Asya arasındaki bağlantıda görmek istiyor. Avrupa Üniversite ve Araştırma Kurumları Ağı'na (EARN) Türkiye de bağlandı. Amerikan ve Kanada üniversiteleri ağı ile birleşen EARN şimdi Türkiye üzerinden asya üniversiteleri ile de bağlantt kurmaya çalışıyor. EARN Türkiye Direktörü olan Ege Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof. Dr. Oğuz Manas Asya ile bağlantı kurulabilmesi için maddi desteğe gereksinim duyduklanm belirtti. tlgi isteyen bunalıma giriyor Günün modası 9 'stresli olmak Pek çok kişi, günlük yaşamın çaresizliği, niteliksizliği, iletişimsizlik, yol ve trafıkte kaybedilen zaman gibi çeşitli nedenlerle içine düştükleri sıkıntıları "bunahm geçiriyoruz" şeklinde tanımlıyorlar. Psikolog Suna Tanaltay'a göre insanlar psikolojik tehmleri, çevrelerinden önce ilgi, sonra da sevgi istemi yolu olarak kullanıyorlar. NİLAY KARMAN Gunumuzde ruh sağlığından yakınan insanların sayısı giderek artıyor. Pek çok kişi, günluk yaşamın çaresizhği, niteliksizliği, iletişimsizlik, yol ve trafikte kaybedilen zaman gibi çeşitli nedenlerle düştükleri sıkıntıları, "BuYaşın ilerlemesi: Kaygı, kornalım gefiriyoruz" şeklinde taku. nımlıyorlar. Karşı cinsle ilişkilerdeki duyPsikolojı Danısmanı Leyla gusal ve/ve>a cinsel tatminsizlik: Navaro, günluk yaşamdaki çeşit Yalnızlık, sıkıntı, kırgınlık, öfke. Yaş dönemleri: İstenilen >ere li sorunlarm, genel olarak kişılerde stres, kaygı, baskı, yaşama ulaşamamanın umutsuzluğu. kuskünluk, ıçe donukluk, ruhsal Psikolojı Danısmanı Navaro. ve cinsel isteksizlik biçiminde or genellikle yaş donemlerinın 10'lu taya çıktığını belirtıyor. Navaro' yaşları kapsadığını belirtiyor. ya gore kışiler genellikle bu bePsikolog Suna Tanaltay, çeşitli lirtileri "Bunalım geçiriyorum" şeklinde tanımlıyorlar. Ustelik sıkıntılarla psikoloğa vapılan hem kendilerıni hem de yakın başvurunun sağlıklı bir davranış çevrelerinı buna inandırıyorlar. biçimi olduğunu vurgularken, ancak ruh sağlığından devamlı Psikolog Suna Tanaltay, bir yakınan ve bunu bir yaşam biçiçok kişinın de içınde bulunduğu mi haline getiren insanlara da güruhsal durumu, "Bunalımda numüzde çok rastlanıldığını soyyım", "Ruhi depresyon geçiri>o lüyor. Tanaltay'a göre bunun en rom", "Ruh hastası" ya da "Pa belirgin örneği, duygusalhğı hasrono\a oldum" gibi psikolojik talık haline getirenler. terimlerle anlatma eğıliminde olduklarını soyluyor. Tanaltay'a Tanaltay, son yılların çok mogore ınsanlaı bu psikolojik te da bir deyişinin de stres olduğurimleri, çevrelerinden once ilgi nu belirtirken, "Yaşam hızı arlsonra da sevgi istemi yolu olarak tıkça, insanlar ulaşmak istedikkullamvoriar. leri bazı şeylerin yoksunluğunu hissettikçe, bunlara tam ulaşaPsikoloji Danısmanı Leyla cakken engellendikçe, insan ilişNavaro, genellikle bunalım geçi kileri çok çabuk bozuldukça, doriyorum kaygısıyla kendisine ğayla ve kendi kendisiyle uyum başvuran kişilerdeki rahatsızlık kuramadıkça stres gerçeği ile karşı karşıya kalıyorlar" diyor. ları şöyle sıralıyor: Parasal sıkıntı: Stres, kaygı, baskı, çaresizlik, isyan. Günluk yaşamın niteliksizliği ve günluk yaşamda tanık olunan haksızhkların farkına vanlmayan yıpratıcı etkisi: Yaşama kuskunluk, kırgınlık ve umutsuzluk. tletişimsizlik: Kcndıni duyuramama ve önem verdiği ilişkilerde birbirine ulaşamamanın yarattığı tatminsizlik, ice donukluk ve yalnızlık. Günluk vaşamın yeknesaklığının, beyecansızlığının vıpratıcı yiiklemesi: Sıkıntı, tatminsizlik, boşluk. Kıiltür yozlaşmasının, entelektiiel uyarı >oksunluğunun kısır döngüsu: Sıkıntı, tatminsizlik, bıkkınlık. Tanaltay'a, "Neden insanlar bu kelimeleri kullanmayı seviyor?" diye soruyoruz. Tanalta>'ın yanıtı şoyle: "Galiba birbirlerini etkilivorlar. Avrıca TV dizilerinin de etkisi altında kalıyorlar. Kişiler genellikle, basın yayın organlanndaki örneklemelerin özünıi, bir anlama yaşama sevinci ve mutluluğunu almak yerine, karamsar bir tavırla haslaiik.li yanını seçiyorlar. Ruh hastası olduguna inandığı için değil, ilgi çekmek için bu terimi kullanırlar. Aslında yaşam sevincini. mutluluğu ve insan sevgisini yakalamak içindir." Suna Tanaltay, butun bunların ozunde, "Sev beni insanoğlu, ne olur stv beni" mesajının yattığını söyluyor. Yol ve trafikte kaybedilen zaman ve fiziksel yorgunluk: Ruhsal ve cinsel isteksizlik, yıpraama. Birçok olanaklar gorüp \apamamanın maddi ezikliği: Içe donüklıik. kızgınlık, isyan, kuskunliik, kaderciliğin sıkıntısı. Bir zamanlar faytonlarla, otomobillerle insanlar gelirlerdi Yedikule'ye. Ta Bebek'ten, Nişantaşı'ndan kalkıp gelirlerdi. Çoluk çocuğu alır yanına, piknik olsun diyerekten marul yemeye... Marul da kıvırcık değil. Göbekli marullar. 'Safı yağ mübarek' diyor tbrahim Sargın. 'Allah sizi inandırsın, damağımız yağ içinde kalırdı yerken' NECATİ GÜNGÖR Nerde o eski marullar? Altı tane de çocuk yetiştirmiş ki evvel Allah, bunların dördunü çoktan uçurmuş yuvadan! Çocuklann bazısı başka işlere, başka başka zanaatlara tutunmuşlar. O yüzden de toprağıyla, bostanıyla yalmz başına boğuşmak durumunda kalmış! Olsun... Yine de bir yakınması yok... öylesine gülüyor ki yüzü İbrahim Sargın'ın; bu bostanlar onun sanırsınız. Bostan ne demek, Yedikule onun, lstanbul onun... Dünya onun!.. Yabani incirin gölgesinde oturmuş söyleşirken, elle itilerek toprağı altüst eden "Ferrari" marka ttalyan motoru patırdayıp duruyor bostan yerinin ortasında... Motor ona, yine özlemle andığı eski günleri çağnştınyor: "Ha bu moloriar yoktu eskiden. Elimizle çapaJardık toprağı. "Rica ederim beyefendi!" dıyordu eski lstanbul efendisi. "Damak zokinin, zenginlikle ne ilgisi var? Soğan ekmek yiyor da olabiliriz. Ama... O soğanı Yedikule bostanlanndan almak gerekir!" Bir zamanlar, lstanbullunun yaşamında "Yedikule bostanlan" mı vardı?.. "O, bir zamanlardı, efendi!" diye anlatıyor, bahçıvan tbrahim Sargın. "Faytonlarla, otomobillerle insanlar gelirlerdi Yedikule'ye. Ta Bebek'ten, Nişantaşı'ndan kalkıp gelenleri bilirim. Çoluk çocugunu alır yanına, piknik olsun diyerekten marul yemeye gelirlerdi... Bu dediğim, epeyce eski... Gözünün gördügü her yer bostaniıktı! Şu evler, apartmanlar ortada yok daba... Marul dediğim de kıvırcık degil. Gobekli marullar... Safı yağ mübarek! Allah sizi inandırsın, dudaklanmız, da.nağımız tüm yağ içinde kalırdı yerken..." Bir zamanlar Istanbullunun yaşamında 'Yedikule bostanlari vardı... Aydıncık'ta 16 antik mezar n MERSİN/TAŞUCU (Cumhuriyet) Antik Klenderis kenti Aydmcık'ta l.ö. V. ve IV. yüzyülara ait on altı mezar ortaya çıkarıldı. Mezarlarm içinde arkeolojık eserler bulunurken mezarlarm daha önce defineciler tarafından talan edildiği saptandı. Mersin 'e bağlı Aydıncık ilçesinde Anamur Müze Müdurluğü ile Konya Selçuk Üniversitesi'nden uzmanlar tarafından bir ay önce başlatılan kazılarda ortaya çıkarılan mezarlann Anadolu Arkeolojisi için önem taşıdığı bildiritdi. Kazılara başkanhk eden Doç. Dr. Levent Zoroğlu, açılan mezarlann üçünde tek örnek ve paha biçilmez beş angora (iki kulplu testi), koku kapları ve bazı süs eşyalan bulunduğunu söyledi. Pompalanmış kuyudan gurül gürül bir su akıyor. Suyun yanıbaşmda betondan bir havuz. Kıvırcıklar, maydanozlar, tereotları, kırmızı turplar, kereviz yaprakları, pancarlar havuzun içinde yıkamyor. Hem yıkanıyor hem de sebze halinin yolunu tutuncaya kadar burada korunmuş oluyor taze taze... Bostarun bir başında, dokunsan yıkılacak gibi derme çatma kulubeler sıralanmış. Bostan çahşanları buralarda oturuyor. Herhalde, yazın idare ediliyor buralarda, diyoruz. Daha doğrusu öyle sanıyoruz.. Oınuzlannı silkiyor, yanımızdaki bahçıvan: "Hem yazlık hem kışlık..." diye ekliyor. Eski lstanbul efendisi, damak tadını yaşatmak için Yedikule bostanlanna guveniyor hâlâ! Ama Yedikule'nin son Akşam guneşini arkamza alıp hüdai nabit incir ağanın gölgesinde oturuyoruz Ibrahim Sargın'Ia. Sağımız solumuz hep bostanbk... Oturduğumuz yerde, ayak ucumuzdan tertemiz bir su akıp gidiyor. Bostanı sulayan kuyunun suyu bu. Acıymış, içilmezmiş; yalnızca bostan sulanırmış bu suyla... Uzakta, bağırmadan sesimizi duyuramayacağımız kadar uzakta, çıplak bedenleriyle kıvırcıklara su veren, toprak çapalayan başka bahçıvanlar da var. İbrahim Sargın, buraların en eskisi. Aslen, Kastamonulu. Yıllar oncesınden kalkıp gelmiş Istanbul'a; Yedikule1 yi mesken tutmuş... Buralarda Rum bahçıvanlar varmış o zaman. Namlı bahçıvanlar: Aliko'lar, Nikati'ler, Vasil'ler... Koca bir tstanbul'a zerzavat yetişirmiş Yedikule toprağından. Dört bir yan, göz aJabildiğine yeşillik içindeymiş... Sonra, yıllar ilerledikçe, o namlı, o elleri bereketli Rum bahçıvanlar birer ikişer çekilir olmuşlar buralardan... Kimi ölmuş, kimi Yunanistan'a gitmiş. Sultansazlıgı tesis istiyor ADANA (AA) Adana Orman Bölge Müdurluğü sımrları içerisindeki Kayseri Sultansazlıgı 'nda, yaklaştk 300 turde, bir milyon kuş barımyor. Ancak kuşların dürbunlerle izlenmesi için yeterli tesis bulunmuyor. Adana Orman Bölge Müdurluğü Parklar A vcılık Şube Müdüru Alptuğ Tekeli, Yahyalı ilçesi yakınlanndaki Sultansazlıgı su kuşlarını koruma ve üretme sahasının, kuş sayısı ve türü bakımından, Türkiye'nin en büyük kuş cenneti olduğunu, bu nedenle turisıik olarak da büyük önem taşıyan 14 bin metrekarelik sulak alanda kuşları izlemek için yeterli tesis bulunmadığını bildirdi. Marulu fabrika öldürdii "Bir de fabrikalar çogaldı buralarda," diyor tbrahim Sargın. "Marulu, asıl fabrika oldürdu. Yetişmez oldu mübarek... Kala kala, bir kıvırcık kaldı şimdiye... Bostanlann çoğu arsa diye satıldı aynca. Arsalann üstüne evler yapıldı... Burada bir iki parya Milli Emlak malı var. Sahipleri Yunan ilinde. Yeşil sahadır diyerekten imar verilmiyor. İrfan Bey adında biri var; tutmus, kiralamış buralan, çoğumuz onun adına calışıyoruz... İrfan Bey, mal sahibinden mi kiralamış, yoksa Milli Emlak'tan mı, orasını bilemiyorum... Bir avuç kadar da benim şahsi yerim var. Çoluk çocukla ekip kaldınyonız işte... Ondan öte, İrfan Bey'e parasıyla calışıyoruz. Arkadaşımızdır. Yardımcı olmak lazım... tşcilik pahalıya geliyor artık. Ben, çoluk çocuk bu işin içindey im, anca kuKanyoruz ekmek parasını. Yoksa nerede, babçıvanlıkla geçinmek! Kabzımallar, pazarcılar gelir, toptan veririz, daha topraktayken... Kazancına gelince, doğrusu o ki, onlar bizden kârlıdır. Neden diyeceksin? Toprak, su, emek, gubre... Hepsi bizden! Onlara, yalnızca satması kalır..." 6 havzayn kir haritası Yıllar önce Yedikule'yı mesken tutan İbrahim Sargın, çoğalan fabrikalara, evlere, zoriaşan yaşam koşulianna rağmen yakınmıyor Toprağından kaldırdığı ürunden ötürü mutlu bir insan o. (Fotoğraf: Kayıhan Güven) Su pompalan yoktu. Daha yakın zamanlara kadar, bostan beygirleri vardı. Gözünü bağlardık hayvanın; habire dönerdi... Suyu öyle dagıürdık... Sizin dediğiniz devirde, marulun tanesi yüz paraydı efendi... Anlatbm ya, zevksefa sahibi insanlar, çocuklannı alır da sayfiye olsun diye gelirlerdi. Inanmayacaksınız, Beyoğlu'ndao kalkıp da geien vardı Yedikule'ye.. O zaman, suni gübre çıkraaraış böyle... Yalnız zerzavatın mı, her bir şeyin tadı yerindeydi efendi! Beygir arabalan, sal arabalan, sepetler dolusunca raarul tasırlardı pazarlara. Kabzıraallara... Sabahın er saatlerinden başlar, oğlene kadar tasırlardı... Şimdi o eskilerden kimler mi kaldı? Rum olaraktan bir Foti var, bir de işte buralann müsteciri İrfan Bey dediğim... Aynca benim gibi Kastamonulular var birkaç kişi, Amavutlar var... Hepsini toplasan beş on aile, o kadar..." bostamnda, toprakla didişerek hayata direnen bahçıvanların kimseden bir beklentileri yok. Başlanm soktukları kulübeleriyle, kendi rızıklarıru karşılamak üzere yetiştirdikleri domatesler, mısırlar, fasulyeler yetiyor onlara! Güneş, her gün umutla, sevinçle doğuyor bu bostanda, her akşam tevekkülle batıyor... lstanbul efendiligi cumle âlem tarafından onanmış Refîk Halid üstadımız ne diyordu bahçıvanlann hayatı hakkmda: "Masa ustunde ve çatalla yemek usulü, Istanbul'un henüz yüksek ailelerinde bile nadir gorülurken, bahçıvan Rumlar, bostan kulubelerinde çoktan, musamba serili masalarda ve çatalla yemek yerlerdi!" Şimdiki bahçıvan kulübelerine bakıp, Refik Halid Karay'ı şöyle de yanıtlayabilirsiniz: Üstadım! Sana bir peri suret görunmüş, sonra hayal olmuş... ANKARA (AA) Havanın yanı sıra, j akarsuların, denizlerin, ' göllerın ve karalann kirliliği giderek artarken, Çevre Genel Müdurluğü, Türkiye'de ilk kez "kirlilik haritaları "nm çıkanlması çalışmalarım baslattı. DSl'nin işbirliği ile yapılan çalışmalarda, Türkiye 6 havzaya ayrıldı. Her yıl iki havzanın kirlilik haritası tamamlanacak. 1992'ye dek çalışma yapılacak 6 havza şöyle sıralanıyor: Sakarya, Seyhan, Gediz, Yeşilırmak, Susurluk, Ceyhan. Mutlu bir insan İbrahim Sargın, şikâyet olsun diye söylemiyor bunları; dert yanmak amacında değil... Yaşadıklarını, olup bitenleri aktarıyor. Yoksa dunyasından, yaşamından, toprağından, kaldırdığı uründen ötürü mutlu bir insan o... On beş yıl öncesine kadar yalnızca bir ırgatken, şimdi bir avuçluk da olsa kendi bostanı var; başını sokacagı bir ev karartmış.