26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/8 24 NİSAN 1989 Erbakan: Ozal yumuşak deıııir gibi Refah Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan gazetemizin yanik detayına inecektik. Ve bu gerçekleri milzarlarından Uğur Mumcu ile yaptığı söyleşide üç liderin TV'deki açıkoturu letimizin önüne serecektik. munu değerlendirirken RP'yi ve milli görüşü anlattı. ANAP, SHP ve DYP'nin Netice olarak geçen yıiki ihracatm asıl saBatı taklitçisi ve bu üç partinin de temelde birbirinin aynı olduğunu belirtti. nayi mamulü diye tarif edilecek kısmının sadece 300 milyon dolarlık elektrik teçhizatı ve Bu partilerin ilmi muhtevası olmadığı için aralarındaki polemik ve atışmalanyine takriben 300 milyon dolarlık makine ve "Horoz Dövüşü" olarak niteleyen Erbakan, bugünkü ekonomik düzene "Kö kimya sanayii ile ilgili üretimi olmak üzere ceman yekun 600 milyon dolardan ibaret oldule Düzeni" derken siyasî düzeni de "Hile Rejimi" olarak tanımladı. Başbakan Özal'ı fızikteki "Yumuşak Demir'h benzeten Erbakan,"Böyle bir ğu görülür. Bu miktar ise, 1970 ile 1980 yıllamalzeme hangi mıknatıslı sahaya girerse o sahamn etkisi ile mıknatıslanır. Birı arasında sanayi mamulleri ihracatındaki ardikkate alındığında, 1980 ile Zİm yanımızda iken milli görüş mıknatısı zihniyetinde idi. İzmir'den seçileme tış trendi sanayi ihracatının artış hızının 1990 arasında artyip de dış sermaye çevrelerinin içine düşünce bu sefer de onların mıknatıs mayıp, bilakis azaldığını gösterir. Zaten başalanlanna girdi" dedi. ka türlüsü de düşünülemez. Sanayi tesisleriAşağıda RP Genel Başkanı Necmettin Erbakan'la yazarımız Uğur Mumcunizi iflas ettireceksiniz, bankalara devrettireceksiniz, kapatacaksınız, kapasitelerini düşünun söyleşisini sunuyoruz. UĞUR MUMCU Sayın Erbakan, önceki günlerde bir televizyon açıkoturumu oldu. Üç parti lideri katıldılar parlamentoda sandalye sahibi üç parti lideri. Oysa siz, yiizde 10'a yakın o> lopladınız. Öteki partiler ile birlikte neredeyse yüzde 2425'e varan bir oy potansiyeli bu tartışmada göz ardı edildi. Bir parti lideri olarak hem de bir yurttaş olarak bu açıkoturumu nasıl değerlendirdiniz? ERBAKAN Çok tesekkür ederim. Çok önemli bir konuya temas buyurdunuz. Bu açıkoturumu değerlendirirken iki bölümde fikirlerimi arz etmek istiyorum. Bir tanesi anayasal kuruluş olan TRlSıin davranışı açısından. TRT, anayasa ve kendi kuruluş kanununa göre bitaraf bir şekilde görev yapması gereken bir müessesedir. Halbuki buna rağmen uzun süreden beri ANAP'ın paralelinde yiirümüş, onun arzularına alet olmuştur. Liderler arasında açıkoturum bundan önce son defa takriben beş buçuk yıl evvel yapılmıştı. O günden bugüne kadar geçen uzun sürede birçok seçimler ve referandumlar yapıldığı halde, hiçbir açıkoturum yapılmadı. Çünkü özal açıkoturumdan kaçıyordu. Siz sürekli Sayın Özal'ı açıkoturuma çağırdınız. ERBAKAN Evet, sık sık açıkoturum davetleri yaptık. Bütün bu davetlerden kaçındı. 26 Mart seçimleri, özal'ın her türlü davranışına karşı milletin büyük bir reaksiyonu olmuştur. Yanlış gidişata karşı milletin indirdiği büyük darbe, herkesi hizaya getirmiştir. Ve bu yüzden bu açıkoturumun yapılması mecburi hale gelmiştir. Bu açıkoturum mecbur kalındığı için yapılmıştır. ma olsaydı, bu takdirde tahmin edeceğiniz gibi önce Özal'ın bizim yanımızda iken söylediği fikirler ile bugünkü taban tabana zu fıkir ve tatbikatının mukayesesini yapacaktık. Bu değişme nasıl meydana gelebümiştir? Bunu herkes merak ediyor. Biz bu değişikliği, bildiğiniz gibi fızik olayları ile açıklıyoruz. Fizikte bir "yumuşak demir" tarifı vardır. Böyle bir malzeme, hangi mıknatıslı sahaya girerse o sahanın etkisi ile mıknatıslanır. Bizim yanımızda iken milli görüş mıknatısı zihniyetinde idi. tzmir'den seçilemeyip de dış sermaye çevrelerinin içine düşünce, bu sefer de onların mıknatıs alanlanna girdi. Hocam, sizin bilgi alanınıza girdi mi? Kusura bakrnayın, fizikte bir de "metal yorgunlugu" ve "paslanma" olaylan var galiba. Acaba bu yaşadığımız olaylarda bunlann da etkisi var mı? ERBAKAN Haklısınız. Bazı davranışlarda bu olaylar da hissediliyor. Bizim yanımızda iken 27 Mayıs !977'de televizyonda yaptığı konuşma ortadadır. O zaman ne diyordu: "Kurtnluş milli göriişledir. Türkiye, agır sanayi hamlesi olmadan hiçbir meselesini halledemez. Ekonomik gelişme için bu yüksek faizlerin ortadan kaldınlması şarttır." Şimdi ise tam tersini soylüyor: "Tek gayem hangi şart altında olursa olsun, Turkiye'nin Ortak Pazar kazanına atılmasıdır" diyor. Türkiye'yi yüksek faizle ağır dış borçlarla dışanya esir ediyor. Agır sanayi fabrikalannı satıp yok ediyor. Faizleri VolOO'lere çıkartıyor. Sizin parti olarak "sanayide devlet" sloganınız var degil mi? da fazla olup olmadığı ayn bir konudur. Ama bu söylenen doğru kabul edilse bile durum şudur. 60 milyonluk Turkiye'nin 89 bütçesi gerçekte 11 trilyondur. Bunun 7 trilyonu devlet memurlarının ödemeleri, diğer 4 trilyon ise devletin diğer cari masraflarıdır. Bütçede ve fiiliyatta yatırım diye bir şe> yoktur. Bütçenin 34 trilyon gösterilmesi fiiliyatta yapılmayan yatırımlar ve ödenecek dış borçların karşılığı yüzündendir. 60 milyonluk Türkiye kendi devletini yürütmek için II trilyon ödüyor. Dış sermaye mihraklanna 15 trilyon ödüyor. Siz hiç yeryüzünde böyle başka bir ülke gördünüz mü? Bu dış borçlar l)u> unu L mumiye'ye benreceksiniz, bütün sanayicileri sanayici oiduk zemiyor mu? tin bir mücadele olmuştur. Bizden önce yapılan üs anlaşmaları ihtiva ettikleri hükümler itibarıyla adeta bir müstemlekede tesis edilen üsler jjibi tanzim edilmiş idi. Üslere ne giriyor, ne çıkıyor, üslerin içinde ne oluyor, bunları kimse soramaz, kimse içeri giremez. Üslerin işgal ettiği geniş araziler için kira biie ödenmez. Üslerde bulunan yabancı personel dışan çıkar da arabası ile bir çocuğumuzu ezerse bunun mahkemesi Türkiye'de görülemezdi. Milli görüş olarak bizim bu kabil tek yaıılı, dengesizdikteettirilen hükümleri kabul etmemiz mümkün değildi. Bundan dolayı üslerin yeniden açılmasının, ancak hangi şartlar altında mümkün olabileceği hakkındaki görüşlerimizi o zamanın dışişleri bakanına Bakanlar Kurulu'nda madde madde yazdırdık. Ancak bu şartlar kabul edilirse biz koalisyon kanadı olarak üslerin yeniden açılmasına müsaade edebiliriz, aksi halde müsaade edemeyiz dedik. Milli görüş neyi gerektiriyorsa onları belirttik. Dışişleri bakanı, Amerika'ya gitti. Uzunca bir müddet mücadele etti. Döndü geldi. Bakanlar Kurulu'nda nasıl bir konuşma yaptı biliyor musunuz? Çağlayangil mi? ERBAKAN Evet. Tarihi bir olaydır. önemine binaen arz edeyim: "Sayın Erbakan'a \tşekkürle sözlerime başlıyonım" dedi. "Kendileri gitmeden önceki müzakerelerde bize fikirlerini açıklamıştı. Bu fikirlerden oradaki müzakerelerde çok yararlandırn. Müzakereler şö>le oldu: Eskiden de ben birçok konularda benzeri müzakereler vapmıştım. Amerikalılar her seferinde bize şöyle diyoriardı: 'Biz yonelim olarak sizinle beraberiz. Söylediklerinizin hepsinin haklı olduguna kaniyiz. Hepsini de aynen kabule razıyız, ama bizim basımızda bir Senato var ki bu Senato bunlann hiçbirini kabul etmez.' Neticede istediklerimizi geri çeviriyorlardı. Ama bu sefer iş tersine dondü. Bu sefer onlar aynı sözü söylediklerind* ben de onlara şöyle dedim: Bakınız, siz bu üsler açılsın istiyor musunuz, islemiyor musunuz? Eğer bu üsler açılsın istiyorsanız bu makul, haklı şartları kabul etmeniz gereklidir. Sizin Senatonuz ne ifade eder ki, asıl bizim basımızda öyle bir 'Milli Selamet' var ki onlar bu sizin teklif ettiğiniz degişikliklerden hiçbirini kabul etmezler. gerekçesini açıklar mısınız? ERBAKAN Çok teşekkür ederim. Önemli bir konuya temas ettiniz. Bu soruyu sormasaydınız, konuştuklarımız çok eksik kahrdı. Geçenlerde Türkiye'ye, Avrupa Parlamentosu komisyon başkanlarından birisi geldi. Bendenizi de ziyaret etti. Aynı suali sordu. Kendisine söylediğim şudur: Zannetmeyin ki bizim Turkiye'nin, Avrupa Topluluğu'na girmesine karşı oluşumuz size bir husumetten ileri geliyor. Tam tersine bizim ATye karşı oluşumuz, Avrupa'ya şefkatimizdendir. Biz size acıyoruz, onun için AT'ye girmiyoruz. Zarar mı veriyoruz? ERBAKAN Hayır, onun için değil, tam tersine. Avrupa Topluluğu'nun anayasası Roma Anlaşması'dır. Roma Anlasması'nda 2 temel esas vardır. Bunlardan birincisi yeni kurulan Avrupa devletinin kültür kökünün eski Roma ve Yunan'a dayandırılmasıdır. tkincisi de ekonomik düzenin kapitalizm olmasıdır. Bu 2 temel esasa 2 virüs diyorum. Bunlann esas alındıgı bir kuruluştan hayır gelmez. Çünkü eski Yunan ve Roma temelinden yanlıştır. Bunlann hak mefhumları batıldır, yanlıştır. Bunlara göre hak 4 sebepten doğar: 1) Kuvvet, 2) Çoğunluk, 3) lmtiyaz, 4) Çıkar. Bu yüzden mesela ABD'de bir beyaz bir Zenciye zulmetmeyi hak sayıyor. Beyazları imtiyazlı sınıf saydığı için eski Roma ülkeleri fetheder, onların halkını esir olarak kullanırdı. Çünkü ben Romalıyım, imtiyazlıyım derdi. Bugün de mesela ABD, Basra Körfezi'nde harp gemileri bulundurmayı haklı sayıyor. Sebep neymiş? Çıkan varmış. Bir insanın kendi çıkan, başkasının hakkına tecavüz için sebep olabilir mi? Bunlann kültürleri bu. Eğitilmeleri lazım. Bu gerçek insanlığın büyük bir feiaketidir. Batı kültürlerinin temeli yanlıştır. Bunlann hak dediği şey haksızlıktır. Bizim kultürümüze gelince, bizde de hak 4 sebepten doğar. Ama bu sebepler bambaşkadır: 1) Allah'ın bütün insanlara yaradılışta verdiği haklar. Siyah olsun, beyaz olsun herkesin eşit insan haklan vardır. Bunlar: a) Yaşama hakkı, b) Mülkiyet hakkı, c) Irz ve namusun korunma hakkı, d) Aklın korunması hakkı, e) lnancı koruma hakkı. 2) Bir kimsenin başkasırun nimetinin artmasına veya külfetinin azalmasına sebep olması dolayısıyla yani emek karşılığı kazandığı hak. 3) Karşıhklı rıza ile yapılan anlaşmalar dolayısıyla doğan hak. 4) Adalet gereği doğan hak. Mesela 3 işçiyi aynı işte aynı müddet çalıştınyorsunuz. 3'ünün de kabiliyeti ve uretimi ay RP Genel Başkanı ANAP, SHPye DYP'yi Batı taklitçisi ve birbirinin aynı olmakla suçladı Anayasa tamamen raftadır. Taîbikatta bilindiği gibi anayasadaki temel esaslann tamamen aksi yapılmaktadır. Anayasa esaslarına uyulsa idi TV'deki bu açıkoturumdan önce seçime girme hakkı kazanmış bütün partilerin temsilcilerinin iştirakı ile bir hazırlık toplantısı yapılması gerekirdi. Bu açıkoturum 7 partiyle birlikte yapılabilirdi. Böylece milletimizin bütün partileri tanıma hakkı gasp edilmemiş olurdu. lanna bin bir kere pişman ettireceksiniz ve sonra da sanayicilikten bahsedeceksiniz. Sayın Erbakan açıkoturumu diğer yönleri bakımından nasıl buldunuz? ERBAKAN Açıkoturum ilmi seviyeden mahrum, sadece polemik yapılan bir toplantı olmuştur. Açıkoturumun konusu ne idi? "Türkiye 89" adı altında Turkiye'nin halihazır meseleleri ve bunlann nasıl çözüleceği konusunun tartışılmasıydi. Her üç konuşman da ne Turkiye'nin meselelerinin ilmi bir tahlilini yapabildiler, ne bu meselelerin nasıl çözüleceğini ortaya koyabildiler. Başka ülkelerde parti liderlerinin açıkotuERBAKAN Çok daha daha kötü. Çünkü bugünkü dış borçlar takatımıza nazaran çok daha ağırdır ve bugünkü dış borçlar bizi tamamen, borç ve dış sermaye çevrelerinin arzularına esir etmektedir. Nitekim bugün dış borcun miktarı FMS kredileri ve tekrar döviz olarak ödeme taahhüdünde bulunulan döviz mevduat hesapları da göz önünde bulundurulursa takriben 50 Tnilyar dolardır. Sayıa Erbakan, bu kadar dış borcun altına girmiş bir ulusun egemen olması mümkiin mü? Şimdi ben de ona işaret edecektim. Bu borç, esareti de beraberinde getiriyor. lspatı Bugünkü dış borçlar bizi tamamen dış sermaye çevrelerinin arzularına esir etmektedir. Biz Kıbrıs'ta bir barış harekâtı yapmışız. Adadaki katliamları önlemişiz, huzur getirmişiz. Bağımsız devlet kurmuşuz. Bırakalım Rumlar bizim peşimizden koşsun. Böyle şahsiyetli bir politikayı kim yürütecek, Özal mı? TKT bir açıkoturum yapacak idi ise bunu 26 Mart seçimlerinden önce yapması gerekirdi, diğer demokratik ülkelerde olduğu gibi. Ancak bu açıkoturumun, anayasa ve kanunlar muvacehesinde seçime girmeye hak kazanmış partilerin hepsiyle yapılması gerekirdi. Çünku demokrasinin temel şartı, partilere eşit muamele yapılmasıdır. Görüşlerin millete eşitlik içinde takdimidir. Tercih hakkı ancak milletindir. Yine anayasanın bir diğer amir hükmü de TRT'yi olaylan ve gorüşleri millete bütün yönleriyle tanıtmakla yükümlü kılmasıdır. Türkiye'de temelde iki zihniyet vardır: Bunlardan birisi milli görüş, diğeri de Batı taklitçisi görüşlerdir. Milli görüşü Refah Partisi temsil ediyor. Açıkoturumda milletin önüne konulan 3 parti ise temelde birbirinin aynıdır ve Batı taklitçisidirler. Yalnız bu 3 parti ile yapdan bir açıkoturum, milletimize hiçbir zaman gerçeği göstermez. Tam tersine gerçeklerin, milletten saklanmasına yardımcı olur. Üçü de mi taklitcidir, )ani aralannda bir fark yok mu? ERBAKAN Temelde aralannda bir fark yoktur. Üçü de Batı taklitçisidirler. Asıl alternatif ve çözüm milli görüştür. O millete tanıtılmadan, sadece birbirinin benzeri üç taklitçi partiyi ortaya çıkarırsanız, yaptığınız iş, milleti oyalamak olur. Evvelden hatırlarsınız, bizim, ilmi bir muhtevası olmadan sadece polemiklerle taklitçi partiler arasındaki atışmalar için "horoz dövüşü" diye bir tabirimiz vardı. Gerçekte yapılmak istenen bu üç taklitçi vasıtasıyla bugünkü sömürü duzeninin yürumesini devam ettirmektir. Burada önemle şu iki tabirimizi belirtmek istiyorum. Bugünkü tatbikattaki ekonomik düzene "köle düzeni1' diyoruz. Ve bugünkü tatbikattaki siyasi düzene de "hile rejimi" diyoruz. Çünkü tatbikattaki ekonomik düzen ile siyasi rejimin temel prensipleri, anayasada vaz'edilmiş olan ekonomik düzen ile siyasi rejimle hiçbir ilgi*i yoktur. Anayasada ekonomik düzen adil olacak diyor. Halbuki tatbikattaki düzen sadece köle düzenidir. Anayasada siyasi rejim, demokratik olacak diyor. Eşitlik nispi temsil olacak diyor. Tatbikattaki rejimde ise tamamen bir hile rejimi yürütülüyor. Bugünkü tatbikatın anayasada yer alan temel esaslar ile uzaktan yakından bir alakası yoktur. Bunu şuradan da biliyoruz. Anayasada hiç kimse göriişlerinden dolayı kınanamaz deniyor. Tatbikatta ise 8 yıldan 15 yıla kadar hapis ediliyor. ERBAKAN Misaller sayılamayacak kadar çoktur. Anayasa tamamen raftadır. Tatbikatta, bilindiği gibi anayasadaki temel esaslann tamamen aksi yapılmaktadır. Yukarıda belirttiğimiz anayasa esaslarına uyulsa idi, bu açıkoturumdan önce seçime girme hakkı kazanmış bütün partilerin temsilcilerinin iştirakı ile bir hazırlık toplantısı yapılması gerekirdi. Açıkoturumun nasıl yapılacağının esasları müştereken tespit edilmeliydi. Mesela bu açıkoturum, yine 2 saatlik bir süre içinde birinci turda 7'şer dakika, ikinci turda 5'er dakika, üçüncü turda 3'er dakika konuşma süresi tanınarak 7 partiyle birlikte yapılabilirdi. Böylece milletimizin bütün partileri tanıma hakkı gasp edilmemiş olurdu. Efendim, ben şahsen sizin Sayın Özal ile tarüşmamzı merak ediyorum. ERBAKAN Merak ettiğiniz şekilde bir tartışma inşallah yakın bir zamanda olur. Bunu temenni ediyoruz. Şayet böyle bir tartış özal şahıs olarak gene iyidir. Fakat bu dönemdeki zihniyeti, davranışı ve gidişatı tamamen eski darumun tersinedir. Çünkü dış güçlerin mıknatıs sahasında bulunuyor. O sahamn o kadar etkisinde ki kendisine gelemiyor. nı, o halde 3'üne de aynı ücreti vermeniz gerekir. Batı'da hak anlayışı kuvveti üstün tuttuğu için Batı sömürücüdür. Kapitalizm demek, sermaye sahiplerinin emekçileri ezmesi demektir. Kapitalizmde bir ezen bir de ezilen sınıf meveuttur. Onun için kapitalizm zamanla sosyal patlamaya sebep olmaktadır. Geçen asırda kapitalizmi bir asır tatbik ettiniz. Sonunda sosyal patlama oldu. Bu patlamadan komünizm doğdu. Komünizmi, insanlığın başına bela ettiniz. Şimdi Ortak Pazar kurdunuz, 30 yıldan beri ezen ve ezilenler arasında gerilim gittikçe artıyor. Yeni patlama olduğu zaman insanlığın başına hangi ucubeyi bela edeceksiniz, şimdiden bilinmez. Netice olarak siz içinde saatli bomba bulunan bir otobüsün içindesiniz. Ortak Pazar dediğiniz budur. Yanlış temele dayandığı için bir süre sonra patlayacaksınız. Biz bu otobüse binmiyoruz. Dışarıda duralım, adil bir düzen kuralım. Güzel bir örnek tesis edelim. Bu saatli bombayı size gösterelim. Sizi de kurtaralım. İşte bunun, Ortak Pazar'a girmiyoruz dediğim zaman bu zat: "Ama bunlar çok önemli konular, ben tekrar ilk fırsatta sizi ziyarete gelip bunlan daha geniş bir şekilde sizinle konuşmak istiyonım" dedi ve böylece aynldı. Peki özel sektöre değiniyorsunuz, o da kapitalist düzen olmuyor mu? ERBAKAN Hayır. Bizim "adil düzenimizi" temel esaslarıyla baştan başa tanımak lazım. Bunun için sizinle başlı başına bir otunım yapmamız gerekir. Peki onu başka bir zamana bırakalım. Önümüzde Milli Egemenlik Ba>ramı davetiyeleri var. Bu davetiyelerin bazı kısımlannın alünı çizmişsiniz. Bu çizgiler nedir? Ajnca Avrupa Topluluğu'na girince milli egemenlik zedelenir diyorsunuz. Bunlan biraz açıklar mısınız? ERBAKAN Çok teşekkür ederim. Bunlan açıklamak için önce Türkiye'nin baş meselesi uzerinde durmak gerekir. Milletimiz tarihin en şerefli milletidir. Milletimiz asırlar boyu milli göruşle bütün insanlığa hakkı, adaleti öğretmiş, parlak medeniyetler kurmuştur. Batı'nın kültür temeli yanlıştır. Hak anlayışlan haksızlıktır. Bunun için sömürücüdürler. Islah edilmeleri lazım, eğitilmeleri lazım. Batı kendi hatasını bilmiyor. Bu hatalann nereden çıktığını da bilmiyor. Kendisini tanımıyor. Teferruata girmeden özetlemek istiyorum. Batı, bizim milletimizin, hakkı üstün tutan kültürünü kendi sömürüsüne engel saymıştır. Bunun için de bizi kendi öz kültürümüzden uzaklaştırmak, kendi kültürunde eritmek, haksıziığa ortak olan bir topluluk haline getirmek istiyor. Bu gayeye ulaşmak için iki asırdan beri yoğun bir çaba içindedir. Son döneme geldiğimizde Trablus harbinden başlayıp İstıklal Harbimizin sonuna kadar devam eden, takriben 15 yıla yakın bir dönemde, milletimizi esir etmek için sürekli harpler yaptılar. Fakat bunda muvaffak olamadılar. Ama gayelerinden de vazgeçmediler. Sadece bir taymavut aldılar. Kurtuluş Savaşımızın arkasından dediler ki yıllardan beri sizinle harpler yaparak yorulduk, biraz ara verelim. Daha iyi hazırlanalım. Bu işi harp yapmadan ustaca halledelim. Şimdi yeni hamlelerini yapmaktadırlar. Bu hamlede önce içimize "taklitçilik hastahğı"nı aşıladılar. Mcselenin özu bu hastalığın üzerinde toplanıyor. Taklitçilik hastalığını çok iyi tanımak lazımdır. Taklitçilik hastalığı öyk bir hastalıktır ki ufak bir noktadan başlar, kademe kademe içine girmiş olduğu toplumu v«k edinceye kadar devam eder. Tak .< « ı, » u ~ ^ K Başkanı Erbakan, Turtaye nm Avrupa Topluluğu na gırmesme şıd tam Türkiye'nin ATye girmesine karşı oluşumuz size bir husumetten ileri geliyor Tam tersine bizim defle karş, çıktıklannı soyleyıp bununı gerekçelenn. anlattı: "Geçenlerde Türkiye ye Avrupa Partamen ATye karşı oluşumuz Avrupa'ya şefkatimizdendir. Biz size acıyoruz Onun için AT'ye g S o r u z T tosu'nun komisyon başkanlarından bınsı geldı. Bendenizi de ziyaret etti. Kendisine, zannetmeyin ki dim " (Fotoğraf: Rıza Ezer) gırmryuruz oeERBAKAN Bizim sloganımız "agır sanayi" sloganıdır. Sizin işaret buyurduğunuz "sanayide devlet" sözü hatırladığım kadarıyla Sümerbank'a ait bir sözdür. Biz Türkiye^ nin sanayileşmesini bu meyanda ağır sanayi tesis ve teknolojisine sahip ileri bir ülke olmasını esas almışızdır. Ve ağır sanayi hamlemizi de bunun için yaptık. Biz müştereken temelleri birbirinin aynı ve Batı'daki faizcikapitalist düzenin taklidinden ibaret olduklan halde birisinin "devJelçiyu" öbürünün "özel sektörcüyüı" diyerek sanki bu sözlerle ayrı birer ekonomik sistem tarif ettiklerini zannedenlerin, yaptıkları işin ilmi bir tasnif olmayıp sadece sathi bir ayrım olduğunu biliyoruz. Bizim için önemli oîan "adil düzen"dir. Milli görüşün adil düzeninde devlet; planlayıcı, yönlendirici, tanzim edici, teşvik edici ve destekleyicidir. Asıl iktisadi faaliyetler özel teşebbüs tarafından yapılır. Peki ama siz "agır sanayi hamlesTni devlet eliyle yaptınız. ERBAKAN O gün özel teşebbüsün bunu yapacak imkânı olmadığı ve halbuki ülkenin hiç vakit kaybedilmeden bir an evvel bu tesislere ve teknolojiye sahip olması gerektiği için ağır sanayi hamlesini devlet öncülüğü iie başlattık. Kurduğumuz tesislerin, zamanla o bölgede oturanlann ve içinde çalışanların sahip olmalanna imkân hazırlanmasını esas almışızdır. Özel sektörün böyle bir ağır sanayi kurma olanağı var mı? ERBAKAN Biz Refah Partisi olarak milli göruşün "adil düzeni"ni kurduğumuz zaman, o adil düzen içerisinde ozel sektör bunu yapacak güç kazanacaktır. Maalesef bugün özel sektörün de devletin de hali ortada. Sanayiciler, değil yeni bir ağır sanayi tesisi kurmak, mevcut fabrikalarını dahi yürütmek imkânından mahrumdurlar. Hepsi kapasitelerini küçültmeye mecbur kalmışlardır. Birçoğu da iflas etmiştir. Gerçekte durum çok acıdır. Özal'ın yaptığı bütün bu tahribata mukabil hâlâ sanayileşmeden bahsetmesi göz boyamaktan ibarettir. Bir ülkede ağır sanayi olmadan, yatırım yapılmadan, teknoloji geliştirilmeden sanayileşme nasıl olur? Sanayileşiyoruz adı altında söylediği sözler gülünçtur. Neymiş efendim, ihracatm içinde sanayi ürünlerinin payı artıyormuş. Gerçekte bu görüntünün önemli bir kısmı "hayali ihracat" tan ileri geliyor. Hayali ihracatçılar için sanayi ürünü ihraç ediyormuş gibi göstermek daha kolay oluyor. Fiilen yapılan ihracat incelenecek olursa 8 milyar dolarlık gösterilen sanayi ürünü ihracatının 6 milyar dolarlık kısmını teksıil mamullerinin işgal ettiği, 1.5 milyar dolarlık kısmının ise celik haddesi mamulleri olduğu görülur. Halbuki bu 1.5 milyar dolarlık çelik haddesi mamullerinin ihracı için 1 milyar 300 milyon dolarlık ithalat yapılıynr. Bu ihracatm ülkeye kazandırdığı pay sadece 200 milyon dolardan ibarettir. O açıkoturumda biz olsaydık tabii bu konuların ilmi ve tekrumlarda ne kadar seviyeli, meselelerin ilmi ve teknik detaylarına inerek konulanyla ne kadar bilgili bir şekilde tartışmalar yaptıklannı görmüşüzdür. Onların açıkoturumlarında gerçekler ortaya çıkmaktadır. Halbuki bu açıkoturumda mesela Özal, İnönü'ye soruyor: "Biz neyi yanlış yaptık, siz bunu nasıl düzelteceksiniz?" Buna karşı İnönü ne diyor? "Ben bunu şimdi söylersem, sen benden kopva alırsın." Ne olacakmış? Önce hele kendisi bir seçilsinmiş, sonra bu sorunun cevabını açıklayaeakmış. Böyle tartışm,a olur mu? Bu açıkoturum bunun için mi yapılıyor? Ve yine me~ela yöneticinin "Hepiniz kalkınma için sanayileşme şart diyorsunuz. Nasıl bir sanayileşme yapacaksınız? Kaynağı nasıl bulacaksınız?" sorusuna Özal da Inönu de Deda çok açıktır. Mesela soruyorum size, bugün Kıbrıs meselesi diye bizim temelde bir meselemiz var mı? Bir barış harekâtı yapmışız. Adadaki katliamları önlemişiz, adaya huzur getirmişiz. Bağımsız bir devlet kurmuşuz. Bırakalım Rumlar bizim peşimizden koşsun. Böyle şahsiyetli bir politikayı kim yürütecek, Özal mı? Özal yeni borç alabilmek ve borç taksidi erteletebilmek için oradan ne emir geliyorsa ona uyuyor. Onlar emretti diye Kıbrıs'ta taraflar arası görüşmeler için baskı yapıyor. Onlar emretti diye Papandreu'yu kucaklıyor. Onlar emretti diye Kıbrıs'ta ve Ege'de her gün yeni tavizler veriyor. Milli menfaatlerimizin söz konusu olduğu her yerde dış güçlerin arzusu ne ise o tatbik ediliyor. Siz hükümette iken dış güçlerin varlığını fark ettiniz mi? Işte bu sayede milli menfaatlerimize uygun bir anlaşma yaptım." Milli görüş nedir, arz edebiliyor muyum? Yanlış hatarlamıyorsam, "Savunma tşbirliği Anlaşması"na karşı bir tavnnız vardı. Fakat kısmet olmadı. 12 E\lül geldi. ERBAKAN Evet efendim tabii. Biz milli görüşçüyüz. TV'ye çıkanlan 3 partiden birisi değiliz. Bu partilerden birisinin Avrupa'daki sosyal demokratlan örnek alarak kendisine sosyal demokrat demesi, öbür ikisinin ise Avrupa'daki liberalleri örnek alarak kendilerine liberal demeleri, temelde birbirinin aynı olmaları gerçeğini ortadan kaldırmaz. Çünkü, bunlann üçü de faizcidir. Üçü de vergiyi fakire ödetir. Üçü de piyasaya karşılıksız para sürerek, paranın değerini sürekli düşürerek ve bugünkü kredi düzeni ile kredileri faydalı yerlere değil, "batık krediciler"e vererek milyonları ezerier. Üçü de Ortak Pazarcı'dırlar. Peki temelde farklan nedir? Hiç... Şu son derece haksız bir uygulama olan KDV Kanunu çıkarılırken, bu haksıziığa karşı hiçbir tanesinin itiraz ettiğini gördünüz mü? Barış harekâtından sonra ambargo kondu, biz de milli görüş olarak üsleri kapadık. Zamanın Dışişleri Bakanı Çağlayangil Amerika'ya giderken görüşlerimizi madde madde yazdırdık. Uzunca bir mücadeleden sonra döndü geldi ve Bakanlar Kurulu'nda şöyle bir konuşma yaptı. "Sayın Erbakan'a teşekkürle sözlerime başlıyonım. Fikirlerinden oradaki müzakerelerde çok yararlandım." mirel de cevap verememiştir. Demirel sadece, "Erken seçime gidilmesi lazım" sozünü sık sık tekrarlamış, ancak erken seçime gidildiği zaman, Türkiye'nin meselelerini siz nasıl halledersiniz sorusunu her defasında cevapsız bırakmıştır. Böylece bu açıkoturum, bizim her zaman belirttiğimiz "SHP, DYP ve ANAP" Türkiye'nin meselelerinin ilmi olarak ne teşhisini yapabilirler, ne de tedavisini yapabilirler, tespitimizi bir kere daha croğrulamışlardır. Diğer yandan bu açıkoturum, her üç partinin temel fikriyat olarak birer Batı taklitçisi olduklan gerçeğini de teyit etmiştir. Şöyle ki; mesela Ozal, "Gecen yıl 7.5 milyar dolar dış borç ödedik" diyor. Diğer iki parti lideri ise bunu pek tabii bir olay olarak karşılıyorlar. Halbuki her iki muhalefel partisinin de bunun üzerinde şiddetlc durmalan gerekirdi. Çünkü bu sozün manası şudur: Bütün millet aç bırakılıyor. Her türlü yaıırımlar durduruluyor. Ve bir yılda dışarıya 15 trilyon TL'si odeniyor. Dışarıya yapılan ödemelcrin bundan daha ERBAKAN Hiç şüphesiz. Ama hep bununla mücadele ettik. Dış güç de bizim varlığımızı hissetti. Misal mi istiyorsunuz? Mesela: Biz adaya huzur ve barış getirmek için Kıbrıs Barış Harckâtı'nı yaptık. Bize teşekkür edileceğine Kıbrıs Barış Harekâtı'nın arkasından ambargo kondu. Bu haksı/lık karşısında milli görüş olarak biz de üsleri kapattık. Demirel hükümeti sırasında da hissetliniz mi? ERBAKAN Evet hissettik. Mesela bir misal olarak şu tarihi olayı açıklayayım: Biz Kıbrıs Barış Harekâtı'nın arkasından ambargo konunca sadece üsleri kapatmakla kalmadık. Bir yandan da ağır sanayi hamlemizi başlattık. thtiyacımız olan savunma silahlarını ve araçlarını biz kendimiz üreteceğiz dedik. Ağır sanayi hamlesini hızla başlattığımız görülünce; "Silahlarınızı kendiniz yapmaya kalkışmayın. Eskiden olduğu ^ibi asgari olçüde olmak şartıyla yine biz verelim. Ama bu verişi de yiiK' de boşu bo>una >apmayalım. Buna karşılık da üsleri açtıralım" dediler. Üslerin yeniden açtırılması esnasında dış guçlerle bizim aramızda, yani milli görüş arasında çe Peki Sayın Erbakan, Marksist partiler kurulursa nasıl olur sizce? ERBAKAN Bu husustaki görüşlerimizi birçok kereler açıklamışızdır. Biz fikir hürriyetine taraftarız. Bir insan şiddetle alakası olmaksızın, iyiniyetle ülkenin yararına hangi çeşit fikir söylerse söylesin, bu insana ancak teşekkür edilmesi gerekir kanaatindeyiz. Bunu rahatlıkla söylüyoruz. Çünkü inanıyoruz ki doğru fikir ortaya çıktığı zaman hiçbir çeşit batılın barınması mümkün değildir. Şunu demek istiyorsunuz galiba: Bir insanın düşüncesinden dolayı baskı görmesi zulümdür. İsler dinsel islerse Marksist olsun. ERBAKAN Evet. Bu zaten bizim bin yıllık tarihimizde de böyle cereyan etmiştir. Kimseye inancından dolayı baskı yapılmamıştır. Nitekim Sultan Fatih İstanbul'u fethetti. Mutlak hâkim. Ama hakka bağlı, adaletten ayrılınıyor. Patrikhane'nin daha önce gasp edilmiş haklannı geri alarak tekrar onlara geri verdi. Sultan Fatih, onların inanışlannı doğru bulur muydu? Hayır. Ama hak, haktır. Hakkı alıp sahiplerine vermek milli bir meziyetimizdir. Halen Türkiye'de tatbikatta ekonomik yönden bir köle düzeni kurulmuştur. Bu köle düzeni, ancak bir baskı rejimi ile yürutüimekledir. Bugün Türkiye'de insan haklarına aykırı olarak yapılan tatbikatın hepsi, aslında dış güçlerin arzularına erişmesine yardımcı olmaktadır. Yani sömürü düzeni yürüyebilmck icin baskıya ihtiyaç duymaktadır. Demokrasi adı altında yapılan tatbikat, demokrasinin temel esaslarına taban tabana zıt(ır. Eşitlik nerede? Nispi temsil nerede? Çoğulcu demokrasi nerede? Parti olarak Türkiye'nin A\rupa Topluluğu'na girmesine şiddetle kar^ısınız. Bunun (Arkan 15. Sayfada)
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear