26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER kanısındayım. Verdaux, karşıtı olarak Şarlo'yu temsil eder bu Kez. yenik düşmüş Calvero buna örnek olarak göstenlebilirdi. Oysa sessiz film dönemınde Şarlo hep yenik duşmemış mıydi? Şunu da unutmavalım, melodram, "gülme" ile bir arada olamaz. Eleştirmenler, "Mösyo Verdoux"da ve "Diktatör"de işte bu yuzden moral ya da toplumsal tez aramaya yöneldiler, çunku bu fılmlerde guldurme amacından başka amaçlar da aramak ve bulmak zorunda sayıyorlardı kendilerini, sesli sinema sokmuştu onların akıllarına bu sorunu. Oysa "Altına Hucum"da hiç mi "tez" yoktu? Zengin olma tutkusunu hangi film onun kadar anlatabilmiştir! (Altına Hücum, Chaplin'in iki donemi arasındaki çizgiyi oluşturur.) Ve diktator ile Verdoux'da tez aramak yalnız boşuna değil, yanlıştır. Chaplin geldiğinde tezli oyun çoktan gömülmuştu. 14 NİSAN 1989 Bir Dahiııiıı Doğnm Vılclöniiınü MELİH CEVDET ANDAY 16 Nisan 1989'da 100. doğum gunu kutlanacak olan Charlie Chaplin için AFA Yayınları arasında guzel bir kıtap basıldı. François Truffaut'nun önsözu ile Andre Bazin ve Eric Rohmen'm yazdıkları "Charlie Chaplin" adlı kitap. Okudum, çok yararlandım. Yıllar önce, ünlu Fransız ozaru Phlippe Soupault'nun "Şarlo" adlı kitabının çevirisi basılraıştı. Sanırım bu büyük sanatçı ustüne başka bir yapıt da yok dilimizde. Benim 20 Ocak 1978'de bu sutunlarda çıkmış "Chaplin ile Şarlo" adlı bir yazım vardır, buldum onu, bir bölüraünü buraya almak istiyorum. "Mösyö Verdoux"yu bile Chaplin'le özleştirenler var. Chaplin'i kadın katili yerine koyarak değil elbet, ama ıkisi arasında kimi koşutluklar kurarak. "Sahne Işıklan" için böyle bir tanı, oldukça anlaşılır bir şeydir; neden derseniz, beni her zaman merak ettirraiş olan "Şarlo'nun kaynağı nedir" sorusunu biz pekâlâ "sirktir" diye yanıtlayabiliriz, sirkteki guldüren kişi de palyaço. Ancak halkın unuttuğu paJyaço Calvero, insanlığın gönlündeki tahtına yerleşmiş Şarlo'ya nasıl benzetilebilir? Unutulmuş palyaçolar çoktur, başanya ermiş Şarlo'lar ise pek az. îşte bu iki çizgi"Kimi yâpıtlar yaratıcılanndan daha büyuk üne nin diyalektiğidır Chaplin'ı esinleyen. Diyeceğim, kavuşmuşlardır, sözgelişi Don Quijote ile Cervan Mösyö Verdoux ile Şarlo arasındaki ilişkiyi araştes gibi. Fakat bu örneklerden hiçbiri Charlie Chap tırırken de buna benzer bir mantık kullanmalıyız. lin ile Şarlo arasındaki ilişkiye benzetilemez sanı Andre Bazin şoyle diyor: "Şarlo, Mosyö Verdoux'da bir bindirme yapılrım. Buyuk sanatçı şöyle anlatıyor Şarlo'yu: 'Onu doğururken bir yergi yaratmaktı dileğim. Baston mış gibi varlığını sürdürmektedir. Çunkü Verdoonuru deyimliyordu, bıyık kurumluluktu, potinler ux, Şarlo'nun ta kendisidir. Bir an gelmeli ve halk de olümlu dunya kaygılarının çekilmezliğini belir onu açıkça tamyabilmeliydi. İşte bu muhteşem an, tiyordu.' Gelmiş geçmiş sanatçılar arasında hiçbi filmin sonunda kendini gösterir." Bazin, Şarlo tipınin bu sonda, tam tersine dönri yarattığı kişi ile böylesine karışrnamıştır. Bugun Şarlo adı, sinemada gördüğümüz o güldurucü tipi mekle bize yeniden Şarlo'yu ansıttığını anlatırken değil yalnızca, onun yaratıasını da anlatır bize. Şar sanırım haklıdır, "Şarlo'nun filmlerinin değişmez lo'yu bilenler içinde Charlie Chaplin adını duyma ana teması olan toplumla ve kadınlarla ilişkisi, bumış olanlar bile vardır. Chaplin de Şarlo'ya ken rada butıinü ile nitehk değiştirmiştir. "Bilmem yeri disinin bir parçası olarak bakmaktadır: 'Bu kişı ya mi değil mi, ama Antropolog Levi Strauss da mişıyor bende. Kimi zaman yanı başımda, benimle, toslan incelediği o büyuk kitabında, yalnız benzerkimi zaman da başını ahp ötelere gidiyor...' Ben likler uzerinde durmaz, tam tersine, birbırine bence Chaplin'in başta sayılacak özelliklerinden biri zemeyen mitoslar arasındaki birliği öne çıkarır. işte bu, yarattığı kişi ile karışması ve kanştınlma Mösyö Verdoux ile Şarlo arasındaki özdeşliği, bir de Flaubert'in "Madame Bovary benim" sözü ile sıdır. anlamlandırabiliriz. Kadınlardan hiç yüz bulmamış Yeni okuduğum kitapta bu "özdeşlik", kimi tar olan Şarlo'nun, kadın katili Mösyö Verdoux kılıtışmalara temel olmakta, kimi eleştirileri büyük öl ğmda ortaya çıkmasında şaşılacak ne var? Chapçüde etkilemektedir. Özellikle uzun filmleri için. lin, ruhundaki Şarlo ile Şarlo'nun öcünü almak için "Sahne Işıkları"nın baş kişisi dolayısıyla Chaplin neden Mösye Verdoux kılığına girmesin? Ben bü Calvero birliğinden söz edildiği gibi, kadın katili tun Şarlo filmlerinde aynı temanın sürdürüldüğü i Ama bu buyuk yaratıcı için yazılan kitaplar, onun sanat kişiliğini iki bölümde incelemekten vazgeçmezler: Kısa filmlerin "maske" Şarlosu ile uzun filmlerin Chaplin'i. Başka bir deyişle; guldürüculerle, melodramlar. Kabataslak gorunuyor bana bu bölumleme. Ben "maske" Şarlo'nun guldurucu filmlerindeki hüznu hep duyumsamışımdır; bunun gibi, "Mösye Verdoux" beni kıyasıya güldürmuştur. Eski yazımdan bir bölum daha alacağım: "Chaplin, komedya ile tragedyayı olağanustu bir başarı ile birleştirmiş çağdaş bir sanatçıdır, "çağdaş" diyorum, çünkü bu iki oyun türu, eski Yunan'dan beri ozleri bakımından karşıt sayılırken, çağımız onların ozdeş olduklarını bulmuştur. Ağlayan insanla gülen insanın (komedya ve tragedya Pekı Chaplin, hangi döneme daha çok yakıştı? maskelerini gözunuzün önüne getirin) yuzlenndeBunun yanıtı bence şudur: Chaplin iki dönemki çizgiler benzeşir. Çoğu kadınlarda görulen, ağde de vardır. lama ile gülmenin birbirine karışması olayı da buOnemli olan, ilk dönem ürünlerinin hiç eleştirinu tamtlar. Bugun sahne için yazılan oyunlarda bu ye uğramaması ve ikinci donem yapıtlarının didik iki oğe hep iç içedir artık." didik edilmesidir. Oysa şu tanıda birleşmek gereAma yukardaki bölümlemeye benzer bir bölum kir: Chaplin'in en besleyici kaynağı kendi yaşamı lemeyı biz de göz önüne almak zorundayız: Sesli idı. Şimdi François Truffaut'nun şu sözlerirvokusinemadan önceki ve sonraki Chaplin. Ben (ıster yalım: "Alkolik babası tarafından terk edilen Charlie senız eski kafalı deyin) sinemanın sanat olduğu anlayışına çok geç ve guç gelmişimdir; ama bunu tar Chaplin, ilk yıllannı annesinin tımarhaneye götütışmayı şimdilik bir yana bırakırsak, sessiz sinema riıleceği kaygısı ile geçirmiştır. Daha sonra gerçeknın, bu sanatın ozüne daha yakın olduğunu soyle ten götüriıldüğunde, bu kez de polis tarafından alıyebiliriz sanıyorum. Çunkü o bize her şeyi "hare nacağı kaygısını yaşamıştır. Tıpkı anılarında yazket"le anlatıyordu (kinetik, kinema). lmdi, sirk ve dığı gibi, Kensington Road duvarlarının dibinde yacommedia deü'arte kaynaklı olan Şarlo (o maske şammı surdüren ve 'toplumun alt kesimlerinde' ya insan demek istiyorum) çağın sinematografik il şayan dokuz yaşında küçük bir dilencidir artık. Üske ve olanaklannı kullanarak ustun bir anlatım du tunde çok yazılan, yorum yapılan ve belki de bu zeyine erişmişti, "ses"e hiç gereksemesi yoktu yüzden gerçek niteliği gözden kaçan bu çocukluk onun. Bensesli sinemanın en başta Şarlo'yu (ya da donemıne gerı dönuvorsam bu, kesin bir yoksundaha doğru olarak Chaplin'i) yıkacağını sanıyor luk ortamının patlamaya hazır bir şeyler barındırdum. Nasıl olduysa (akıl erdirememişimdir) Chap dığını gormemiz gerektiği içindir. Art arda birçok lin bu yazgıyı yentıi, bir daha ortaya çıktı. Ama fılmini çekeceği Keyston'a girdiğinde Chaplin, mümaskesini ortadan kaldırarak. Budur Chaplin'in zıkholdekı öteki meslektaşlanndan çok daha kısa "ses"le birlikte geçirdiği degişikJik. Çünkü "Şarlo" bir surede ilerleme göstermiştir. Açlığı anlatan baska sinemaalar da vardır, ama o açlığı gerçekten sessizdi. yaşamış olan tek sinemacıdır." İşte sinema düşünurlerinin bu iki dönem urünAma bir "deha"yı açıklamaya özyaşam öykuleri arasındaki ayrım uzerinde bunca önemle durmaları olayına geldik şimdi. Sanki sesli sinema sü yeter mi? Sanmıyorum. Chaplin'i melodrama itmişti, böyle görüyorlardı, PENCERE Dürtü! Dürtü ne demek? Sözlük diyor ki: Ucu sıvri bir şey/e itmek... Çoğu zaman hayvan için kullanılan "dürtmek" sözcüğünün yanı sıra "dürtü"nün felsefede ve bilimde çeşitli anlamları var; son günlerde siyasal sözlüğümüze de geçti; çığ gibi büyüyen işçi eylemleri karşısında Başbakan Tonton, kendisine pek yakışan bir inci yumurtladı: Işçiyi dürtüyorlar.." Ne demek istedi? Öteden ben Türkiye'de işçiden korkulur, ürkülür; işadamını pek severız de işçiye kuşkuyla bakarız; ilkel kapitalizmin yaklaşımıdır bu: İşçiyi dürtüyorlar..." Kim dürtüyor? Lafın altında neterin yattığını artık herkes biliyor; işçiyi dürtenler komünistler değil mi? Bu kafayla demokrat olunamaz. • İşçi eylemleri bayırdan aşağı yuvaıianan kartopu gibi büyurken bırkaç gerçeğı birden vurguladı. Birincı gerçek: 1983'te (ANAP'ın ıktidara geçtiği yılda) kamu kesiminde çalışan ışçinin ücreti 100 ise, 1988 sonunda 54'e düşmüş; daha başka deyişle yarı yarıya azalmış. 1980'lerin "alternatifsız" programında ne deniyordu: "Türkiye'de ucuz emek cennetı yaratılacak, yabancı sermaye iş gycünun ucuzluğuna özenerek ulkemize gelecek, ekonomi düzelecek..." Ekonomi düzelmedi... Ve herkes işçi direnişi başlayınca, emekçi kitlelerin ne kadar ezildiğini anımsadı. Hakkım istemeyene hakkım vermezler. • İkinci gerçek: 1980'den önce sermaye kesimınin patronları, uzmanları, politikacıları, yazarları, profesörleri, ekonomıstleri yüksek sesli bir koro oluşturuyoıiardı: işçi ücretlerinin yüksekhği ekonominin dengelerini bozuyor; enflasyonu pompalıyor. Bu propaganda çürüdü. 1980'lerde ülkemiz "ucuz emek cennetT'ne dönüştü; ama enflasyon azgınlaştı. Sonuç: Kimi zaman ülkenin göbekli saygınları sermaye ideolojisinden yana bir koro oluştururiar; gerçek dışı lafları uzmanlık urünü gibi sunaıiar Sen kulak asmayacaksın!.. İnanmayacaksın. • Üçüncü gerçek: 12 Eylül darbesi emekçi kitlelerin başına balyoz gibi indi; işçiyi ezdi; DİSK'ın kapısına kilıt vurdu; Sayın Evren, orgeneral üniformasıyla televizyona çıkarak işçileri suçladı; emekçinin sesi soluğu kesildi; 12 Eylül faşızmi alınterinin üstünden silindir gibi geçti. Peki ne oldu? Sayın Cumhurbaşkanı Evren'in görev süresi doluyor; ama emekçi kitleleri ortalarda.. Sonuç: Demek ki emekçilerin türküsü doğruymuş: "Sayılmayız parmak ile... Tükenmeyiz kınvak ile..." Dördüncü gerçek: (Arkası 10 Sayfada) Sonuç: ARADA BİR SADİYE AK AY Eğitimci OKURLARDAN \rvrlnnnn hiiltiir JLKölUŞUf l n u u u l ı izprinp IMMKi H M ; Sayın, belediye başkanlan hepinize yeni görevlerinizde bâşanlar dilerim. Birçok konuda üzerinize düşen görevleri eksiksiz olarak yerlerine getireceğinize inanıyorum. Benim dile getirmek istediğim sorun belki birçok kez ortaya atıldı ama nâlâ kalıcı bir çözüm bulunmadığı ortada. Özellikle Gaziosmanpasa ve Zeytinburnu gibi ilçelerde kıraathane ve birahane gibi yerlerin gittikçe çoğalması, bence büyük bir sorundur. Bir çoğu henüz reşit bile olmadan gençler tarafından doldurulan bu tür yerlerde boşa harcanan vakitlerin hesabını yapmaya sanırım gerek yok. Bu hesaplar defalarca yapıldı. Benim anlayamadığım konu bu tür yerlere neden hâlâ ruhsat verildiği. Ve sanırım bu konu sizleri ilgilendiriyor. Ümit ederim sizler bu konuya kalıcı bir çözüm getirerek yannı emanet ettiğiniz gençlerin bu kültüre tüf yerıerde y o z bjr sahip olmalannı engellersiniz. Saygılanmla. S1NAN Y1LMAZ r: Istanbul O (İJ aiiriinf*t>mtirlâ> 9UI MilA.cn mu*; lcfğlflfl flİlplİCP »»**«** *MM*:n*f 12.7.1988 tarihinde Bakırköy Evlendirme DairesVnde evlendim. O tarihten itibaren evli gözükmekteyim. Vefat eden babamdan kalan bir miktar para ile evlenme yardım paramı alabilmek için TC Emekli Sandığı'na başvurdum. G'len yanıtta parayı vermeleri için kayıtlı olduğum Erzurum Nüfus Müdurlüğü 'nden evli olduğuma dair nufus kayıt örneğinin düzenlenerek gönderilmesi isteniyordu. Takiben eylül 1988 tarihinde sözü geçen nüfus mudurluğune bir adet dilekçe yaztp evlilik kayıt orneği isteminde gonderdiğimiz mektubun bulundum. Gelen yanıtta halen ahnmış olduğuna dair (ki bekâr olduğum ve Bakırköy müdurlüğun imzası var) posta Evlendirme Dairesi'nce bu ahndısı elimize 20.2.1989 konuda herhangi bir kayıt tarihinde geçti. Biz de utnutla (evliiik kayıt örneğinin) bu mektupla beraber gönderilmediği yazılmaktaydı. gonderdiğimiz dilekçenin (bir Postada kaybolacağı odet evli olduğuma dair nüfus düşuncesiyle Bakırköy Nüfus kayıt örneği) cevabını Mudurluğü'ne muracat ederek beklemeye basladık. evlilik bildirim formumu Bugün martın 14'ü ve halen bir duzenleyerek kendi elimle yonıt yoktur. Şimdi sözü geçen postaya attım. Bunun müdürlüğe sormak istiyorum: takibinde, Ocak 1989 tarihinde Bir vatandaşın dilekçesini 6 ay yazmış olduğum dilekçeme surüncemede bırakma hakkım maalesef gene olumsuz cevap kim veriyor âze? Ayrıca evlilik Bir adet dilekçe daha sandığınca ödenek olan evlilik geidi. yazdım. Belki, gene postada yardım parasının gecikmesi kaybolmuştur. Maalesef gelen sonucu mağdur olduğum yanıtlarda hâlâ bekâr maddi sıkıntıdan kim sorumlu gözükmekteyim. tutulacak? Neden bir müdürlük Gene umudumu kırmadım. vatandaşın sıkıntıya duşmesini Esimin büyük gayretleriyle sağlayacak böylesine Bakırköy nüfus ve evlendirme vurdumduymaz ve keyfi dairelerine muracat ederek uygulamaya başvurmaktadır? binbir güçlukle evlilik bildirim Sorumlulara ve ilgililere formunu duzenleyerek Erzurum sormak istiyorum: Bu müdür, Nufus Müdurlüğü 'ne iadeli çağ atlayan bir ülkenin taahutlü olarak gonderdik. vatandaşma hizmeti böyle mi Sozu geçen müdürlüğe veriyor? MEŞE KOÇAK Bilimin Yerini Dine mi Bırakıyoruz? Yaptıklarıyla bızı kurtaran, özgüıiüğe kavuşturan Atatürk, düşünceleri ve sözleriyle bugün bizı etkilemekle kalmıyor, ışığıyla yarmlarımızı da aydınlatıyor ama yazık ki bu aydınlıktan yöneticılerimiz yararlanmak istemıyor. Önce şunu iyi kavramak gerek; yurdunu kurtardığı günlerden başlayarak yaşamının sonuna dek Atatürk'ün tek düşüncesi din iıe dünya işlerini bırbirinden ayırmak, özellikle dinı kendı çıkarları için kullanmak isteyenlere fırsat vermemekti. 8u fırsat öylesine bol bol verildi ki artık ülkenin egemenı durumuna geldıler son günlerde. Büyük İzmir Utkusu'ndan sonra Gazı. M. Kemal Ankara'ya döndüğü gün, kendisini karşılayanlar arasındaki bir "Hoca Efendi" onu ayağının tozuyla Hacı Bayram Veli türbesini ziyarete davet etmiş. Çünkü o sarıklıya göre Büyük Utku, ancak o Velı'nın kerametı sayesinde kazanılmış, ama Mustafa Kemal' "Hayır" demış, "Türk komutanları komuta etmesini, Türk askeri ölmesinı bildı. Savaşı kazanışımızın gızi bundan ibarettir." İşte o, olaylara böyle gerçekçı bir gözle bakan insandı; safsataya, keramete inanmazdı. Bu olaydan bir yıl sonra 1923 şubatında da şöyle demişti: "Bazı kimseler asri ofmayı kâfir olmak sanıyorlar. Asıl küfür onların bu (Arkası 10. Savfada) le*o*£&uj aklımdan geçmezdi." • • • Universite yıllanmda bhicinimi üzerimden çıkarmazdım. Başka elbiseleri de giyebileceğim aklımdan geçmezdi. Zamanla uyumlu giyimi, şık olmanın avantajını keşfettim. Şu an 33 yaşımdayım. 'Zevkli giyiniyor' diyorlar. Evet, modayla aram iyi... Ancak şimdi, karar vermemde elbisenin kumaşı müthiş etkiîi oluyor!99 İyi Kumaşı Altınyıldız olan e/bıseIer, A I t ı n y ı Id ız et ik e t iyle s u n u l u r . Tüm s e ç k i n b i r elbisenin sırrı k u m a ş ı n d a giyim e v l e ri nde... g i z l i d i r .
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear