28 Kasım 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/2 Yerel Secim Tuzağı! 7 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Böyle bir yetki, eşitliğin çiğnenmesi olurdu. Bu açı mak", siyasal yeğlemelere göre yandaşlarına dadan Özal'ın "tek kuruş vermeyeceğim" yolunda ğıtmak istemiştir. Bu da anayasal açıdan sakattır. ki korkutmacası hem yasalara hem de anayasaya Bütün bunJar, genel bütçe gelirlerinden ayrılan yerel yönetim paylanmn nüfus ölçütüne göre dağıtılmaaykırıdır. Bu sözleri söylettiren bir seçim tuzağını Özal'ın yan, Bayındırlık ve Iskân, İçişleri bakanlıklarının sinsice kurmuş olabileceği düşüncesiyle konuyu bi aracılığıyla dağıtılan bölümünün (yaklaşık paylaraz deşmeye çalıştım. Sonunda 1989 bütçesiyle bu rın üçte birini oluşturan belediyeler ve özel idarekonuda kimi hazırlıklar içine girmiş olduğunu sap ler fonlanmn) dağıtımındaki "keyfilikleri" gündetadım. 1989'da, yani seçim yılında, 1981 yürnda çı me getirmektedir. tl özel yönetimlerine, belediyekarılmış olan 2380 sayılı yasa gereğince aynlacak lere ilgili bakanlıklar aracılığıyla dağıtılan bu fonfonun belediyelere nüfuslarına göre dağıtılmasma lardan iktidar yandaşlarına "bol kepçeden ihsan" ilişkin yasa maddesinin uygulanmaması öngöriil edihnekte, en azından SHP'li belediyeler bunlarmüştür (1989 Mali Ydı Bütçe Yasası, Madde 65e), dan yararlandınlmamaktadır. Hangi belediyelere 1989 yılında ayrılacak paylann dağıtımı, "beledi bu fonlardan ne tutarda yardım yapıldığına ilişkin yelerin nüfusları" yanında "kalkınmışlık derece , bilgiler gizli tutulmaktadır. Bu koı.uda bir Meclis l e r i " , "akçalı kaynaklan" ve "coğrafya sorusturması açılmalı, gerçekler ortaya çıkanlmadurumlan gözonunde bulundurularak ilgili ba hdır. kanlıklann önerecefi, başbakanlığın uygun göreBelli bir tutan aşan (150 milyon TL.) yardımceği biçimde yapılacaktır. Hukürnet bu tuzakla, larda Devlet Planlama'run önoluru ahnması gerepayları dilediği belediyeleri ödüllendirme, öbürle kirken bu kurala uyulmamaktadır. öte yandan llrini cezalandırma aracı gibi kullanabileceğini san ler Bankası'nın yasa dışına çıkarak iktidar yandaşı maktadır. Karumca, 1989 Bütçe Yasası, anayasa belediyelere, fondan gelecek iki yılda alacağı paynın "görevleriyle orantılı gelir sağlanması" ilkesi lann karşılığında, yuksek faizlerle bir tür ön ödene aykırıdır. Kaldı ki, Başbakamn saptayacağı da me niteliğinde borç verdiğini biliyoruz. Bu, en azın|ıtım planının da anayasaya aykın biçimde düzen dan seçilecek belediye başkanlarını şimdiden zor lenmesi olanaksızdır. Paylann amacı, kalkınmada durumda bırakacaktır. öncelikli yöreler için öngörülen fon ve ödeneklerBuyuk belediyelerin dış borçlanmaları da kaygı dekinden farklıdır. Belediyelerin görevlerini yap yaratıa boyutlardadır. masını amaçlayan paylarla kalkınma sorunlarını çözmek birbirinden farklı konulardır. Paylardan Sonuç "fakfukfon" adıyla bilinen fona para aktanlması tktidann her türlü desteğinden yararlanan yolundaki uygulama da sakıncalıdır. Belediyenin akçal durumlannm bir ölçüt olarak kullanılabilmesi ANAP'h belediyeler, plansız izlencesiz biçimde gide ancak nesnel koşullar açısından değerlendiril riştikleri gösteriş yanı ağır basan işleri özelleştirme, yapisletdevret yöntemleriyle, çoğu kez yasamelidir. lann dışına çıkarak bitirmeyi beceriklilik saymışSavurganlık, yolsuzluk içindeki ANAP beledi lar, böylece kent halkının, belediyenin yarattığı yelerinin durumlanm akçal açıdan bir öncelik öl kentsel rantları hizmet üretirainde kaynak olarak çütü gibi belirlemeye olanak yoktur. Belediyelerin kullanacak yerde varsıl kesimlere aktarmışlardır. coğrafya konumları da tıpkı kalkınmada öncelikli Her türlü kayırmalara karşın ANAP'lı belediyeyöreler çerçevesinde ele alınabilecek bir ölçüttür, lerin üstlenicilere ödeme yaparken çalışanlanna, işbelediye paylanyla doğnıdan ilişkiii değildir. Coğ çilerine ücretlerini ödeyemeyecek duruma düşmerafya durumu, belediye hizmetlerinin mal oluşu leri, bunu "bahane" ederek belediye taşınmazlana etkisi açısından bir anlam taşırsa da bunu nes rım "yok pahasına" satmaları, savurganlığm, yolnel biçimde belirlemek olanaksızdır. ölçütlerle, be suzlukların ne boyutlara ulaştığının kanıtıdır. Bulediye görevlerinin mal oluşu arasında bağlantı ku na karşılık, her türlü iktidar desteğinden yoksun rulması zorunludur. bırakılan muhalefet belediyeleri kaynaklannı planh, izlenceli biçimlerde kullanarak ayakta kalabilmişİkinci seçim tuzağı! lerdir. Muğla, Söke, Dikili, Çatalca gibi muhaleözal'ın 1989 bütçesiyle amaçladığı ikinci seçim fet belediyeleri kentsel ranüarı daha nitelikli hiztuzağı da onda üçü genel bütçeye gelir yazıJarak met üretimi ve hizmetlerin hakça dagıhmı için kaykuşa çevnlen belediye paylannın onda biri gibi çok nak olarak kullanarak başanlı önıekler verebilmişönemli bir diliminin "yedek ödenek" adıyia Mali lerdir. Kısacası, özal'ın bu tür "tehditleri" bir tür ye bütçesine aktarümasıdır (1989 Bütçe Yasası, yanıltmacadan başka bir şey değildir. Gerçekçilik Madde 17). Böylece hükümet, bu yedek ödeneği taşımamaktadır. Bunu seçmenlere çok iyi anlatmak önceki yıllarda olduğu gibi, "keyfi olarak kullan gerekir. 13 MART 1989 CUMHURIYETTE/V OKURLARA... OKAY GÖNENStS Iktidarın her türlü desteğinden yararlanan ANAP'h belediyeler, plansız, izlencesiz biçimde giriştikleri gösteriş yanı ağır basan işleri özelleştirme, yapişletdevret yöntemleriyle çoğu kez yasaların dışına çıkarak bitirmeyi beceriklilik saymışlar, böylece kent halkının, belediyenin yaratiığı kentsel rantları hizmet üretiminde kaynak olarak kullanacak yerde varsıl kesimlere aktarmışlardır. Yanılmak ve Alet Olmak Y Prof. Dr. CEVAT GERAY Başbakan özal, yerel yönetim seçimlerinde, özellikle belediyelerde, adaylannı seçtirebilmek için "Bize oy vermezseniz beldenizde işler durur" deTniş, "Bir tek kuruş vermem" söderiyle devletin destek olmayacağı "tehdit"ini savurmuştur. Başbakan, Ankara özeline de inerek, "Muhalefet kazanırsa ithal kömür gdebilecek mi? Hayır. Sübvanse etmem. Metro yapüacak mı? Hayır. Çünkü devlet garantisi vermem" demek cüretini göstenniştiı. Ankara'da SHP adayı Murat Karayalçın'ın "bizzat karşısına çıkacağım" diyerek, ANAP adayı Altınsoy'un "amigolufunu"da üstlenmiştir diyebiliriz. Bunun, partisinin adayı için ne denli onur kırıcı olduğunu düşünmeden Başbakan seçimlerin yansızlık içinde yapüması gerekti|irıe ilişkin demokrasi kurallannı çiğnemekten çekinmemiş, "telaşh" tutumuyla seçim sonuçlarından duyduğu endişeyi de diJe getirdiginin ayırdına varmamıjtır. Demokrasilerde, başbakamn ya da herhangi bir hükümet üyesinin bu tür "ciddiyet dışı" tutumlanna hemen hemen hiç rastlanılmaz. Ne yaak ki son yıllarda bu tür davranışlara ilişkin örneklerle sık sık karşılaşıyoruz. Yerel yönetimlerin yetkilerini, gelirlerini aıttırdığın], özerkçilikten uzaklaşarak yerel demokrasiyi geürdiğini dilinden düşürmeyen bir başbakamn, belde halklaruun istençlerine bu denli saygısız bir duruma girmesine şaşmamalı. Anayasaya, tüzeye (hukuka) aykırı davranmayı, Yüksek Seçim Kurulu, Anayasa Mahkemesi gibi yüksek yargı kurumlannın kararlanna saygısızca tepki göstermeyi alışkanlık durumuna getiren bir iktidarın başkanından ne beklemeli? Muhalefet partilerinin, seçmenlerine çok iyi anlatmalan gereken kimj anayasai, yasal kurallar vardır. 1961 Anayasası'nın "yerel yönetimlere görevleriyle orantılı gelir kaynaklan" sağlanacağına ilişkin kuralı 1982 Anayasası'nda da olduğu gibi yer almıştır. Bir başka anlatımla, yerel yönetimlere görevlerini gerçekleştirmek için gerekli giderleri karşılayacak gelirleri sağlamak devletin görevidir. Bu, devlet ile yerel yönetimler arasında hem görev bölüşümünde hem de gelir paylaşımında gözetilmesi zorunlu bir anayasa kuraljdır. Başbakamn bu tür "tehdit"leri anayasanın bu kuralını çiğnemekten başka bir anlam taşıyamaz. Bir "devlet ya da anayasa" suçu olarak niteleyenlere göre bunun hesabının sorulması gerekir. özellikle radyo ve televizyonda iktidar adına yapılacak seçim konuşmalarında Yuksek Seçim Kurulu bu tür "tehdit" ve "ima"lara izin vermemelidir. Özal'ın yasalara aykın korkutmacalan Yerel yönetimlere devlet vergi gelirlerinden hangi oranda pay aynlacağı yasayla saptanmış, bunun nasıl paylaştırüacağı nüfus toplamı gibi nesnel bir ölçüte bağlanmıştır. öngörülen payların gelir saymanJarınca her ayın başında fona aktarılması, IIler Bankası'nın bunları onbeş gün içinde ilgili belediyelere göndermesi yaptınma bağlanmıştır. Paylann saymanlarca gönderilmemesi, ödemelerin IIler Bankası'nca geciktirümesi konusunda başbakamn ya da başka birinin buyrukta bulunma yetkisi yoktur. Büyükkent belediyelerinin de bu konudaki haklan yasayla güvence alnna alınrnıştır. Gerçi Bakanlar Kurulu'nun büyükkent belediyesinin bulunduğu il özeğinde toplanan devlet gelirlerinden ayrılacak pay oramnı, en az yüzde 3 ile en çok yüzde 6 arasında belirleme yetkisi vardır. Hükumetin bu sınırların altına inmesi ya da üstüne çıkması ya da örneğin Ankara için öbür büyükkent belediyelerinden ayn bir yüzde saptaması olanaksızdır. Ne de Ankara'daki ilçe belediyeleri ile büyükkent belediyeleri arasındaki pay dağıtımında öbür büyükkentlerden farklı bir oranı saptama yetkisi vardır. EVET/HAYIR OKT^AKBAL OKURLARDAN Diploma kursu neden iptal edildi? 13 Ekim 1988 tarihinde Chris Pearson yönetiminde başlatılmış bulunan "RSA Diploma Kursu" 23 Şubat 1989 tarihinde hiçbir neden gösterilmeksizin iptal edilmiştir. Biz, değişik kurumlardan tüm çabalanmızla ve şartlarımızı zorlayarak katılmış olduğumuz Boğaziçi Üniversitesi'nce yüriitülen bu kursyn rektörlük tarafından geçerli bir neden gösterilmeden kapatılmasından üziintü duyuyoruz. Akademik çaltşmaları destekleyen böyle bir kurumdan Türkiye'deki yabancı dil öğretiminin geleceğine büyük katkısı olacak bu projeyi desteklemek yerine, yarıda kesilmesinin nitelikli öğretim kadrosu oluşturmakta olumlu bir adım olan ve dört yıldır sürdürülen bu girişimin yanda bırakılması üzüntü vericidir. Eski Bir Öğrenci Pasosu... "19391940 ders senesinde muteber olmak üzere şahsa mahsus mektepli kartı." Benim 1939 yılındaki tramvay pasom! Şişli ile Fatih arasında gecerli bir belge... Başka yönlere gidersem herkesin verdiği parayı ödeyeceğim, ama ŞişliFatih arasında öğrenci olarak yarı ücretle yolculuk edebileceğim... Birinci mevki tramvaylarda, yani kırmızı renkli, oturma yeri derı kaplamalı tramvaylarda pasolu öğrenci 4 kuruş 25 ptra verirdi. Yeşil renkli ikinci mevkide ise2 kuruş! Neydi kuruş diye soranlar olabilir; kuruş bir liranın, yani yüz kuruşun yüzde biri... Kırmızı renkteki pasonun üstünde şu yazılar var: "idare memurları tarafından istenildikçe gösterilecektir. Yukarıdaki yazılı şartlara riayet edilmeyecek olursa bu kart müsadere olunacaktır. Pasodaki yazıyı ve resmi değiştiren, pasosunu başkasına veren veya başkası için bilet alan ve aldıran talebenin pasoları müsadere olunur. Bu kart idarenin nizamlarına uygun olarak hare,ket edilmesi şartıyla 30 Haziran 1940'a kadar muteberdir." Bakın kaç tane Osmanlıca sözcük var: Riayet, müsadere, idare, *şart, nizam, muteber... Şimdi hangi genç riayet, müsadere, muteber sözcüklerinin anlamını biliyor? Son kırk elli yılda en başarılı biçimde kendini benimseten devrimci atılım dil alanında olmuştur. Değişik yönetimlerin Türkçe düşmanlığı etkili olamamış, Türkçe bütün engellere karşı direnmiş, Osmanlıca sözcükleri yurt sınırları dışına sürmüştür. Bu dil temizliği bugün de sürdürülmektedır. İnsan, o 1939, 40 yıllarına dalıp gtdiyor. Bir de fotoğrafım var. Bu ben miyim dıye soruyorum kendime! Sanki bir başkası!.. İyice belli oluyor. kişi zaman içinde değişe değişe bir başka biçime giriyor. Bir başka biri oluyor. On aitı on yedi yaşın insanı ellinin, altmışm insanına nasıl benzesin? Başkaları değil, kendisi bile tanıyamaz o geçmişte kalan çocuğu? Bir paso, bir resim, insanı geçmişte yaşatmaya yetiyor. Pasonun veriliş tarihi 15 İlkkânun 1939. Yani aralık ayının 15'i... Atatürk bir yıl önce ölmüştü. Eylül ayında Avrupa'da büyük savaş çıkm/stı. Her akşam RCA marka radyonun başındayım. Savaş haberlerini dinlıyorum. Parazitli gürültüler arasında Fransızca bir ses, bir açıklama duymak isterdim. Gerçi biz, o günlerin çocukları, gençleri bu savaş/n fazla uzun sürmeyeceğini sanıyorduk. İngiltere'nîn, Fransa'nın güçlü ordularına karşı Naziler ne yapabilirdı? Birkaç ayda savaş bıter diye düşünüyordum ben de!.. Hep duymuştuk, Bırinci Oünya Savaşı'nda lise sıralarındakı öğrencileri bile askere almışlar, bir iki aylık eğitimden sonra Çanakkaleye, Sarıkamış'a, Kanal seferıne göndermişlerdi. En büyük korkum zehirli gazdı. Askeriik dersinde zehirli gaz konusunu Yüzbaşı Kemal Bey uzun uzun anlatırdı. Gaz maskelerı nasıl takılır, nasıl kullanılır, ayrıntılarıyla öğrenirdik. İlk dünya savaşında Fransızlarla Almanlar karşılıklı kullanmışlar zehirli gazı... Ama ne olmuş? Ters bir rüzgâr esince bu yandan püskürtülen zehirli gaz gerisin geri gelmez mi, gazı kullananiar kırılmış gitmişler... 39 yazı belleğimde capcanlı durur. Eylüle doğruydu. Erenköydeydım. Askeriik kampından yeni çıkmıştık. Ağustos ayının son günlerinde savaş tehlikesi patlak verdi. Derken Alman ordusu Polonya'ya saldırdı. O güzel ağustosun biz yeni yetişen gençlere verdiği tatlı duygular savaşın sert rüzgârında birden yitip gitti. Yarınlar korkutucuydu. Ne olacaktı, biz de savaşa girecek miydik? Sabahattin Kudret'in "1939 Yazı" şiirini yaşıyordum ben o güzel şiir yazıimadan çok çok önce: "1939 yazı ne güzeldi Ne sıcaktı şehrin dışındaki evimiz Aşkla dolu günlerimız Hep o mevsimde geçti / Hep o mevsimde yıldızlara Yaşayan zamana selam Ekine ve denize Sokakları dolduran insanlara / Günler, onlar aydınlık iyi Geçip gittiler birden Sonsuz bir kuşağın içinde Her şeyin aşka benzediği". Evet. her duygulanmayı aşk bilirdik o günlerde... İlk yanışın ateşleri yanar sönerdi. "Henüz tadını almaya başlamıştık Suyun ağacın rüzgârın" Sabahattin Kudret yirmisinde, üniversite sıralarınöaydı. Aramızdaki iki üç yıllık ayrım o yaşlarda oldukça büyük bir uçurumdu. O, tanınmişHir şairdi 40'larda; bense yazın heveslisi, şiire, öyküye düşkün bir öğrenci... Ama yaşadığımız aynı hava, aynı özlem, aynı tatları almak isteği... Bir eskı paso, alıp nerelere götürdü beni? Ne yalan söyleyeyim, ben de Sabahattin Kudret gibi anımsıyorum o ilk gençlik çağını aramanın boş olduğunu da bilerek: "Değmiş gibi bir sihirbaz eli Her şey değişıverdı bir anda işte o da geriye dönulmez bir zamanda Çağlarımın en güzeli / Bende bugün hatıra olarak ne varsa O yaz için hepsi Sıcak günler ve buğday kokusu O yazdan kalma". Zengin bir halkevi kitaplığı yaratmak 1932 yılında Atatürk tarafından Gazetenizin 16.2.1989 tarityti kurulan, ama 2 kez kapatılan nüshasında yer alan "Sayın halkevleri yeniden açılmış PTT Yetkililerine" başlıkh yazı bulunmaktadır. Ülke çapında incelenmiştir. en zengin kitaphklara sahip Böyle bir hakkın kendilerini olan halkevlerinin bugün hiçbir Yazınıza konu olan yakınıcı geliştirmeye açık, aktif olarak Cuma Erdoğan adına kayıtlı kitabı bulunmamaktadır. O çalışan Türk öğretmenlere 324 45 07 numaraU telefonun tanmmaması düşündürucüdür. nedenle halkımızdan yeniden yapılan devre kontör zengin bir halkevi kitaplığı muayenelerinde herhangi bir Türkiye'nin yabancı dil yaratmak için kitap katkısı öğretiminde nitelikli Türk bekliyoruz. Okuduğunuz dergi, anıaya rastlanmadığı gibi komisyonca incelemeye alınan öğretmenlere olan gereksinimi gazete ve kitaplan "Çankaya ocak 1989 faturasında da göz önüne altnarak bu kararın Halkevi Cihan Sokak Cihan yeniden gözden geçirilmesini ve Apartmanı No: 35/13 Sıhhiye / herhangi bir tahakkuk hatası bulunmadığı anlaşümıştır. olumlu bir sonuca vanlmasını Ankara" adresine bekliyoruz. Bttgüetinize saygüarımızja arz umuyoniT, ÇANKAYA HALKEVİ ederiz. p T T C e n e l NEVİN BAŞARAN FARUK GÜÇLÜ Faturada tahakkuk hatası yok ANMA ÖZGÜR ERDEM DAĞDEVİREN 29.07.6613.03.88 ADRES GİRİŞİ VE POSTALAMA İŞLERİMİZDE Yuksek Kapasitemizle Hizmetinizdeyiz DataBank DATA P«OCEES 1 DtRECT MAILING 542 74 07 alan haberyanlış haber tartışmast gazetecilikte bitmeyecek tartışmalardan biri, belki de başta geleni. Bu konuda kesin olan şu ki, hiçbir gazetenin yanlış ya da eksik ya da yanıltıcı haberden yüzde yüz arınması olanaksız. Yalan haber kavramı ise bunların dışında gazetecilik ahlakının kesin olarak reddettiği, dışladığt bir olgu, yani olmamış bir olayı herhangi bir amaçla olmuş gibi yazmak, yayımlamak. Yanlış haber ise çok değişik nedenlerden düşülebilecek, adı üstünde bir yanlış. Gazetelerin yazı işleri kadrolarında yanlışı önlemek amacıyla geniş denetim düzenlemeleri de yanlış haberi tümüyle yok edemiyor. Haberlerin . değişik kaynaklardan doğrulanması için gereken çaba ve zamanın yeterince harcanmaması gerçek anlamda zamanla yarışan gazetecilerin yanlışa düşmesine yol açabiliyor, bazen oianaksızlıklar bazen de dikkatsizlikler yanlış haberlerin gazete sayfalarında yer almasına yol açabiliyor. Yantış haberin en önemli nedenlerinden biri ise haber kaynaklarının kasıtlı çarpttmaları, yani Batıda "desinformation" denilen olgu. Haberlerin kaynağı olan kurumlar ya da kişiler kamuoyunu istedikleri gibi yönlendirebilmek amacıyla basına çeşitli kanallardan istedikleri yönde haberler sızdırıyorlar ve bunlar bilinçli bir denetimden geçmediği sürece "desinformation" olayı ortaya çıkıyor. "Desinformation"un kaynağı da genellikle siyasal güç odakları, siyasal iktidarlardır. Her gazete, her gazeteci bilinçsizce "desinformation" tuzağına düşebilir. Ama gazetecilik ahlakı açısından suç olan, bilerek siyasal güç odaklarının çarpıtmalanna, kamuoyunu istedikleri biçimde oluşturma çabalarına alet olmaktır. • Basının sorunlan arasında sık sık gündeme gelen konulardan biri de genç gazetecilerin eğitimi ve gazeteci yetıştiren okulların durumu. Ülkemizde şu anda 5 üniversite bünyesindeki gazetecilik okullan her yıl yaklaşık 500 mezun vermektedir, ama bunların oldukça az bir bölümü gazetelerde iş bulabilmektedir. Bunun birçok nedeni var; ama bizce en önemlisi, bu gençlerin gazetelerin ihtiyaçlannı karşılayacak düzeyde yetişmiş olmamaları. İyi yetişmiş gazeteci adayı kavramından ne anlıyoruz: Dünyada, ülkelerinde ve çevrelerinde olan bitenle ilgilenmeleri, dolayısıyla iyi gazete okuru olmalan. Genel kültürün yanı sıra Türkçelerinin belli bir düzeyin üstünde olması, okumayı sevmeleri. Bir yabancı dili ortanın üstünde bir düzeyde kullanabilmeleri. Bu temel yetişme sorununun yanı sıra görülen o ki gazetecilik okullannda kuramsal eğitimle uygulamalı eğitim iyi bir bileşim içinde değildir. Üniversitelerin bünyelerindeki bu okullara, altyapılarını geliştirme açısından özen gösterdiklerini söylemek güçtür. Diğer yandan basının bu okullara özen gösterdiğini, destek verdiğini söylemek de olanaksızdır Bu okullardan kimilerinin son dönemlerde gerek altyapı donanımı, dolayısıylc uygulama, gerekse basınla bağlannı sıkılaştırma açısından önemli ölçüde yol aldıkları görülmektedir. Bu çabaların gelişmesini dile/nek ve basının da genel olarak bu genç gazeteci adaylanna bakışının değişmesini biraz daha beklemek gerekiyor. • Şubat 1989'da büyük gazetelerin lotarya ve armağan kampanyaları aynı hızla sürerken Cumhuriyet'in mütevazı içerik kampanyası da oldukça geniş yankı uyandırdı. Gazetelerin televizyonda yer alan reklam filmleri için şubat ayında ödedikleri miktar yine toplam 2.3 milyar lira, ancak günlük net satış kaybı 150 bin oldu. TVdeki reklam harcamalannın gazetelere göre dağılımı şöyle oldu: Günaydın 537 milyon, Sabah 418 milyon, Milliyet 319 milyon, Tan 245 milyon, Güneş 227 milyon, Gazete 173 milyon, Hürriyet 164 milyon, Cumhuriyet 125 milyon. Gazetelerin şubat ayı günlük ortalama net satışlan ve bir önceki aya göre farkları şöyle oldu: 500 lıralık gazeteier Cumhuriyet Hürriyet Milliyet Türkiye 400 liralık gazeteier Sabah Güneş Tercüman Yeni Asır 300 liralık gazete Günaydın 250 liralık gazete Gazete 200 liralık gazete Tan 125.444 504.990 366.373 145.458 418.919 101.802 89.265 42.123 387554 174.623 240.259 +11.991 43.078 +22.153 + 1.485 81.277 •50.277 +597 3.557 +30.352 77.451 +30.974 Elim bir trafık kazasında seni yitirişimizin birinci yılı... Acın ve özlemin bir ömür çökertti bizi... Vatan topraklarına gömülemedin, ama yüreklerimiz senin... Ve bir gün bu sancılı yürekJerde gerçekten kenetlenecek ellerimiz... Anmıyoruz, inan ki seni yaşıyoruz... EMELKAZIM GÜN DOĞUDANCEM HAKAN DAĞDEVİREN Demokratik Lise Programı DOĞUMGUNU YILDÖNÜMÜ 13 Martta dört yaşımı dolduruyorum. Dövebileceğim yaşa değin tum çocuklar, saat 17'den sonra konuğumuzdur. Pastel boyaiarınızı da birlikte getirin; çünkü duvarlan boyama hakkını söke söke sağladım. Tlf: 9 661.23646 Yanaklarınızdan opuvorum AZRA ERHAT TOS ÇOZUM Balıkesir ÖZGÜR ERDEM DAĞDEVİREN GURBETTE BÎR GÖMÜT El koydular en doğal haklarımıza Sildiler vatandaşhğı pasaportlarımızdan Yasak yazdırdılar sınırlara Sınır kapılarına Son yolculuğa çıkan tabutunu bile Şokmadılar ÖZLEMİNİ birlikte toprak altma Getirdiğin topraklarımıza HABERİN OLSUN YİĞİDİM HAAAAA Gömüt taşındaki ak güvercinler Parçalar dikenli tellerini Zorbaların Beklenmedik bir sabahın Nar şafağında Uçurur kucağındaki ÖZLEMİNİ Özlemini çektiğin TOPRAKLARINA A1VMA ÖZGÜR ERDEM DAĞDEVİREN 29.07.6613.03.88 Anadolu'nun bir dağ omuzunda Kızıl sıcağın yaz Temmuz'unda Bir karanfil boy verdi İsmi ÖZGÜR ERDEM'di Büyüdü gelişti Özlemi sevgi ve barıştı însan yaşamına sevgisi için Hekimlik mesleğini seçti Anadolu'nun O BEYAZ GÜLÜ On Üç Mart 88 sabahı Boyun buktü yere düştü Yüreğimizin en derin Yerine yerleşti 29.07.6613.03.88 13 MART 1982 UNUTULMAYACAK 13 Mart 1982'de idam sehpasına giden iiç öncü işçi; Seyit Konuk, Ibrahim Ethem Coşkun ve Necati Vardar miicadelemizde yaşayacaktır. EMEK DUNYASI ÖZLEM'in ANNEN BABAN NRWTÜRKİYE ÖĞRETMENLER BİRLİĞİ ADINA ALİ SERTKAYA
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear