02 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/8 12 MART 198: Irkçı polise karşı 'Allahüekber' 5 Cape Town, siyahların çoğunlukta olmadığı ender kentlerden birisi. Yazar Joseph Lelyveld'e göre beyazlar bilinçaltından gelen bir eğilimle buna izin vermemişler. Çünkü ülkede çıkacak bir karışıklık karşısında, geçen yüzyıl kuzeye doğru yapılan "biiyiik göçiin" tersine donebileceğini, Cape Tovvn'ın denize açılan bir sığınak işlevi görebileceğini hissetmişler. Nüfusu 2 milyon olan bu kentte çoğunluğu melezler oluşturuyor. Siyahlar, kent dışındaki "siyah ilçelerde", melezler ise bazen tren yolları, bazen de sokaklann sınırladığı mahaJlelerde beyaziarla iç içe, ama yine ayn dünyalarda yaşıyorlar. Cape Town'da geçerli yasalara göre melezler, işe alınmada siyahlara nazaran ö'ncelik sahibi. Anglikan Katedrali'nin yanındaki sokaktan yokuş yukan yürüyorum. 10 dakika sonra başörtülü kadınlar, beyaz takkeli insanlar gö•"ünmeye başlıyor. Tek katlı, beyaz, açık mavi ve pembe evleriyle, kiiçük camileriyle Müslüman mahallesindeyim. Yokuşun en üst noklasındaki sosyal merkezin duvarında "Yaşasın yoldaş Yasser" yazıIı. Cape Tovvn'daki Müslümanlann geçmişi üzerine araştırmalar yapmış tarihçi Ahmet Davids'in evini arıyorum. Davids, Hendrikse, Burns gibi soyadları, köleliğin geçerli oîduğu devirlerden kaynaklanıyor. MUslüman kölelere o devirlerde sahiplerinin soyadı verilmiş. Ahmet Davids, Cape Town'daki 200 bih nüfuslu Müslüman toplumunun geçmisini özetliyor: dan oğluyla geliyor. Yetmiş yaşlarında, sakallı, açık tenli bir adam. Kardeşinin evine gidiyoruz. Hüseyin Bey, bir sure Türkiye'de kalmış. Şimdi felçli yatıyor. Odasırun bir köşesinde Türk Bayrağı asılı. Elimi sıkıp gülümsüyor, ama konuşamıyor. 188O'de ölen büyük efendinin altı çocuğundan bir bölümü Türkiye'ye dönmüş. Oğullanndan Ahmu Ataullah 1894'te Cape Parlamentosu seçimlerine katılıp kazanmış. O zamanlar melezler oy kullanabiliyor, ancak seçilme hakları yokmuş. Beyaz parlamento üyeleri anayasada bir değişiklik yaparak Müslümanlann, beyaz ırktan bile olsalar parlamento üyesi olabilmelerini engellemişler. Ataullah 1903 yılında Osmanlı Devleti Konsolosu olarak Singapur'a gönderilmiş. Güney Afrika'da Islamcı akımlar mücadede aktif rol oynuyor ANKARA NOTLARI MUSIAFA EKJMEKÇt 12 Mart Deyinca.. Bir süre önce Can Yücel Ankara'daydı arkadaşı Yavuz onu guzelce bir sağlık denetiminden geçirdi. Sonra, Istanbul'a döndü Can. O Ankara'dayken, istanbul'larda olduğumdan goruşup, bir "Geçmiş o/sun" diyememiştim. Cüneyt Arcayürek de: Yahu, Can Yücel'e birgidelim, çok severim ben Can'ı.. dediyse de olmadt işte. Gidemedik. Istanbul'da da, çok istedığim halde, Muazzez Menemencioğlu'ylaL buluşup Bahit Han/m'a gidemedik bir türlü. Can Yücel, "Maw Nostrum" şiirinı, cezaevinde yazdı. Mare Nostrum, Latince "Bizim Deniz" demek. Şiir şöyle: ' 'En uzun koşuysa elbet Türkrye 'de devrim/0, onun en güzel yüz metresmi koştu/En sekmez lüverin namlusundan fıriayarak.../En htzlıstydı hepimizin./En önde göğüsledi ipi../Acıyorsam sana anam avradım otsun,/Ama aşkolsun sana çocuk, aşkolsun!" Can'ınşiirini,4Ocak 1975'te, YeniOrtam'da "MareNostrum"'başlıklı "Ankara Notlan"nüa yayımladım. Yazının sonu şöyleydi: "Sabah e&enden Çenkaya'dan Kavakhdore kavşağtna dekyunjdum. Yağmur çiseliyordu. Yüzüm gözum sınlsıklamdt. Hüzünlü bir hava vardı. Can Yucel'in 'Mare Nostrum' şiirini mmldan/yordum.." "Mare Nostrum" Deniz Gezmiş için yazılmış güzel şiirlerden biridir. Erdalöz, "Can Yayınlan"nda çıkan "Guiunün Sotöuğu Akşam" adlı yaprtına, bu şiiri de almı&Sayia 23).. Deniz Gezmiş, YusuiAslan, Huseyin İnan, 12 Mart'tan sonra asıldılar. Üçünü de yargılanmaları sırasında gördürn. Resimlerinden tanıyordum onları.. Yusuf Aslan'ın babasını tanırdım, çalıştığım yere gelirdi. Yusuf Aslan'ı gorür gormez tanıdım. Mamak'ta savunmalarını yapıyorlardı. Yusuf'a sordum: Deniz nerede? Buradayım abi! dedi, Deniz. Baktım yanıbaşındaymış. "Aytp oldu çocuğa" dedim içimden. O zaman ilk kez elini sıktım, sağlığını diledim. Onlar asılalı, dünyamızdan ayrılalı kaç yıl oldu? On beş yıl o(malı. Haklarında yazılanlar, ciltler tutmalı.. Bu konuları yazmaya elım varmaz bir türlü. Bizim çocuklarımızdı onlar, asılmalan yanlıştı. Hiçbir sorunu çözmeyecekti, kimseye anlatamadık! 12 Mart 1971'den önce olmalı, OOTÜ öğrencilerce ışgal edilmiştı. Rektör Kemal Kurdaş'tı. Türk Haberler A/ansı'nda çalışıyordum. 8ir gün Kurdaş, yemeğe çağırdı: Ne yapayım, jandarma çağırayım m? diye sordu.. Hayır, yanıtını verdim, çağırmayın! Ne yapayım? Kan dökülmesine yol acmaym, görevinizden çeküin! Konuşun 0ğrencilene. Kemal Kurdaş dostumdu. Sevdiğim kişiydi. 27 Mayıs'lardan beri tanırdım. Çok geçmedi, ODTÜ'yü işgal etmiş olan gençlerden biri, telefonla aradı: Efendim, dedi, öğrendtğimize göre ünrversitoye jandarma girecek bu akşam. Biz, silahlı bir eytemde bulunmayacağız, ama bize ates edebilirler. Sizin, tarihe tanıklık etmek üzere aramızda, burada bulunmantzı istiyoruz. Bir fotoğrafçıyla gelebilir mısıniz? Ben gelemem, ama bir muhabtr arkadasla, bir foto muhabiri göndereceğim yanıtını verdim. Genç: Biz içeri kimseyi almryoruz, gelen arkadaşlan tanımıyoruz. Parola ne olsun? diye sordu. Sız söyteyin, ne olsun? Ekmekçi olsun! Peki.. THA'nın muhabirlerinden, şimdi galiba Bursa'da çalışıyor, Yılmaz işefi, foto muhabiri olarak da şimdi Milliyet'in foto muhabiri olan Mustafa istemı"yi görevlendirdim... Arkadaşlar gittiler; ertesi sabah gelip. roportajlannı yazdılar, resımler gazetelere verildi THA'dan. Anlatıyorlardı Yılmaz'la Mustafa Istemi; geceyarısından sonra, ODTlJ'nün yeraltı geçitlerinde, jandarmanın önünden kaçışlarını.. Olaydan sonra, polis arkadaşlarımızın ifadelerine başvurdu. Olay nasıl oldu, diye. Gidip ifade verdiler. Emniyet Müdürü sık sık sormuş: Peki, oiayda Mustafa Ekmekçi'nin rolü ne? Bir rolu yok efendim, o bize görev verdi; biz de gidip olayı gazeteci olarak izledik! Yılmaz İşel, şöyle demişti: Abi, polis müdürü hep senin üzerinde duruyor, "Ekmekçi'nin bu eylemlerde parmağını arıyoruz" diyor. Allah, Allah! ne parmağım olabilir? Sonradan ögrendim, emniyet görevlileri, ODTÛ'nün dış kapısına dinleme bandı yeıieştirmiş. içeriye giremiyor ama, dışanyla yapılan konuşmaları dinleyebiliyor. Bizim arkadaşlar, parolayı söyleyince, iz suruyor, "Bu Ekmekçi'nin birparmağıotmalı" kamsına varıyor. 12 Mart'tan sonra, iyice mimlenmiştim artık. Yankı'da çalıştığım sıra, MehmetAH Kışlalı'nın gidip aldığı gece sokağa çıkma kartım, bir gün sivil bir emniyet göreviisince geri alındı. Hiç bozmadım: Ben zaten bir yanlışlık olduğunu anlamıştım! demekle yetindim.. 12 Eylül'den sonra, Emniyet'te pasaport mu, silah belgesinin uzatılması olayı mı ne, bir işim vardı. Yetkili şubenin raporunu orada gösterdiler. Özetle şöyle deniyordu: "... 12 Mart döneminde, THKO ile eyleme geçeceği haber alınmış, ancak herhangı bir bulguya rastlanmamıştır!" Daha neler var, usunuz durur. Uyduruk bir polis raporu işte! "Ekmekçi" parolası, başıma neler açmıştı!... Baskılar sonucunda, THA'daki işimden uzaklaştınldım. işsiz kaldım. Gece sokağa çıkma kartım da alındığından, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin Inan'ın asıkJıklan geceyı izleyemedim. Sabaha karşı Halit Çelenk, telefonla arayıp, haber verdi: Şimdi geldik! dedi. Eşim Aldoğan yastığa gömülmüş ağlryordu .. Bu üç çocuk, hiçbir şeyim değildi. Ama onların ölümüne, çok kimse gibi karşı çıktım. ölüm, yol değildi. 12 Mart muhtarası okunur okunmaz, "Bu, bize karşıdır"diyBrek, Ankara'dan aynlmışlardı bir motosikletle. 16 martta yakalanmışlar, 19 martta Ankara'ya getirilmişlerdi. Jstifa etmiş Süleyman Bey hükumetinin içişieri Bakanı Hatdun Menteşeoğlu'nun Deniz Gezmiş'le birlikte çekilmiş fotoğrafları gazetelerde yayımlanmış, bu fotoğraJ ile içeriği çok ilgi çekici bulunmuştu o zaman. CHP'nin Genel Sekreteri oran Bülent Bey de, "12 Mart bize karşı yapıldı" deyip, genel sekreterlikten ayrılmıştı o sıralar. Bugün 12 Mart'ın yıldönümu! 12 Mart, bir 12 Eytül provasıydı. Halit Çelenk, bir konuşmasında 12 Mart'ın "yanm kalmış bir 12 Eylül" olduğunu söyledi. Halit Çelenk, "idarn Gecesi Anılan"nöa, GezmışAslaninan'ın seruvenlerini anlatır. 12 Mart deyince, neden bu üç çocuk usumdan çıkmaz? Yanlışlıkların başlangıcı da ondan mı? Olümlerinin yanlışlığı! Gömütleri Karşıyaka'da. Kemiklerı çoktan çürüdü! Görnütlerindeki taşlar da yer yer kırık! Tahsin Saraç'ın "Karşıyaka'nın Üç Gülü" şiiri de yapıtta var. Şöyle: "Asılmış bir al umuttan/Karagücün korku dalında/Şu can topraktaki üç fidan ölu/Ve artık ötmezHğin son boyutundan/Göverir yeşil bahar yağmurtannda/Denizgülü, Yusufgulü, Hüseyingülü/ölümdür kimileyin kavganın tek ödülü. Kançiçeği sökünü arkalanndan.JAçmiş böğrunü hopsme ana sıcakIığında/Devrimin kankalesi Karşıyaka gömütlüğü/Ve gençlik günlerine duymamışhk dağından/Bakar, almlar mavide ve göğüs hep namluda/Denizgulü, Arslangülü, Inangülü/inanç bir deliçay kı yeşertir bir gün çölü. Karşıyaka'nın üç gulü/Yürek dalıma gömülü/Karşıyaka'nın üç gülü tüm kançiçekleriyle/Göz pınanma gömülü." bkçıhğm son kalesi Abdülmecit'in Güney Afrika'ya gönderdiği Ebubekir Efendi'nin torunları hâlâ burada yaşıyor. 22 yaşındaki Sabri, 1985'teki olaylarda polise karşı "Allahüekber" diye mücadele ettiklerini söylüyor ve "Siyah ilçelere gidip dinimizi anlatıyoruz. Cihat geleneği siyahlara çekici geliyor" diyor. "Hollandalılar buraya geldikleri 1652 yılının hemen ertesinde, doğu somurgelerinden Müslüman köle ve siyasi mahkumlannı burada kullanmak iizere getirme>e başladılar. Din özgüıiüğü olmadıgından bunlardan kimi Hıristiyan olmaya zorlandı, gerisi de gizli olarak dinine bağlı kaldı. 1804'te İngilizlerin gelişiyle din özgüriüğU ilan edildi. Müslümanlar uzun süre içine kapanık bir toplum olarak yaşadı. De>let, dinlerine kanşmadıkça hayatlanndan hoşnuttular. Apartheid'a karşı ilk (epkiler, 1950'lerden sonra Grup Yerleşim Bölgeleri Yasası gereği bazı bölgelerin boşaltılmasıyla filizlenmeye başladı. 1969'da Apartheid'a karşı mücadelede aktif rol aJan tmam Harun'un hapiste işkenceyle öldurülmesi toplumda büyük tepki uyandırdı. 1976 Soneto olaylarından sonra iilke düzeyinde başlayan protesto hareketlerine birçok Müslüman da katıldı. Ama (oplumun kitle olarak rejime karşı aktif tavır alışı 1983'te, ayrımcı üçlü parlamenlo seçimlerini boykot amacıyla yürülülen kampanyayla başladı. Seçimlerde katılım % 16'nın altında kaldı. 1985'teki büyük protesto hareketinin öncüleri Müslümanlardı." Ahmet Davids, ulkenin geleceği hakkında pek iyimser değil: "Banşçı çözum istesem de bunun gerçekleşecegini sanmıyonım. Afrikanerler ırkçı rejimi kaldıracaklarına yüzeysel reformlarla ıslah etmeye çalışıyorlar. Şiddetin sonunu göremiyorum." Bir kıtabını getirerek açıyor ve gulerek: "Burada Türklerin de etkisi oldu" diyor. Kitaptaki resim Ebu Bekir Efendi'nin. Bu İslam bilgini, İngilizlerin isteği iızerine Sultan Abdülmecit tarafından 1860 yılında gönderilmiş. Ebu Bekir Efendi'nin Bayunuddin (dinin gerekleri) adındaki kitabı Istanbul'da basılıp 1869'da hediye olarak Cape Müslümanlarına gönderilmiş. Davids'e göre İngilizler, Efendi aracılığıyla "böl, yönet" politikası yürütmeyi amaçlamışlar. "Başardılar da. Buradaki toplumun lümü Şafi Mezhebi'ndendi. Efendi ise Hanefi doktrinini ögretiyordu" diyor. Telefon rehberindeki Efendi'lerden iikinin numarasını çeviriyorum. Ebu Bekir Efendi'nin torunu "Şimdi gelip alalım sizi" diyor. Biraz(Baştarafı 1. Sayfada) rulmuş Mandela FC futbol takımının şimdi So^eto'da hazin bir cenaze toreniyle îoprağa yolladığımız santraforu Frank Makgatla'nın yakın arkadaşıydı. Kimbilir nasıl çileden çıkmış, atalarının yuzyıllar suren sabri onun kuşağında paılamaya dönüşmüşlü. Bu öyle bir patlamaydı ki anık Soweto'nun bu genç isyankârlarına degil beyaz devleı, Mandela bile söz geçiremiyordu. * • * * Siyahlara Clhat çagrısı: Sultan tSLAM KÜL TÜR GECESİ tslamın Çağnst örgütünün kültür gecesinden bir görüntü. Uzakdoğu ezgiUrtyle Afrika rttminin kanştığı bir muzik eşliğinde tslamcı gösteriler, fslamcı akımlar ırkçüığa karşı mücadeUye değişik bir boyut getiriyor. Bugünkü efendilerin çoğu küçük inşaat işleriyle uğraşıyor. EbuBekir Efendi'nin oğulları Ahmet ve Sabri, İslam Gençlik Hareketi üyeleri. Oturduğumuz geniş salonda sohbet ediyoruz. Türkiye'nin nüfusu, Rusya'daki Türklerin, Hollanda'daki Müslümanlann sayısını soruyorlar. Ebu Bekir Efendi, "Burada 30 bin Türk olsaydık 'Boer'leri nasıl yenerdik" diyor. 22 yaşındaki oğlu Sabri 1985'teki olaylarda polise karşı nasıl "Allahüekber" nidalarıyla mücadele ettiklerini, tutuklanarak götürüldüklerini anlatıyor heyecanla. "Hıristiyanlann ideolojisi yok, ama bizim var" diyor. Sabri, Cape Tovvn'daki binlerceMüslüman genç gibi Apartheid'a karşı mücadelede İran Devrimi'ni ornek alıyor. "Sayınız az değil mi?" sorusuna karşıhk şöyle konuşuyor. "Siyah ilçelere gidip dinimizi anlatryoruz. Müslümanlann adalet ve özgürlük yolunda ölümü bile göze alma cesareti, cihat geleneği genç siyahlara çekici geliyor. Birçoklan Müslüman oluyor. Ezilenlerin er geç iktidara gelecekleri Kuran'da yazılı." Cape Tovvn'daki Müslümanlann yaşamlanna daha yakından bakmak, duşüncelerini öğrenebilmek için tbrahim Musa; arkadaşı Şamil'le birkaç gün geçirmemi öneriyor. ŞamiJ Jeppie 22 yaşında, esmer tenli, zeki bir genç. "SelamünaleykünT'leşip tanıştıktan sonra, itirazıma rağmen çantamı alıyor, tren ganna d o | r u yürüyoruz. Burada trenlerde bir ve üçüncü mevkiler var. Biz üçüncü mevkideyiz, çünkü Şamil'in "beyazlara mahsustur" yaalı birinci mevki kompartırnanlarda seyahat etmesi yasak. Şamil, Cape Town Üniversitesi'nde tarih fakültesi öğrencisi. Şamil'in babası, "Selamünaleyküm, benim eviıtı, senin evindir" diye karşıladıktan sonra, misafir odasına gidiyoruz. Altmışlarında gösteren Muhsin Bey, yüz hatlarından da görüldüğü gibi Endenozya kökenli. Prefabrik ev duvarlan yapan bir şirkette çalışıyor. "Bizim burada insanın pasaportu, derisinin rengi. Irkçılık bizim dinimizde haram. Hacca hanımla gittigimizde ne güzel, her çeşit insan vardı yan y a n a " diyor. Yemekten sonra Güney Afrika'ya geldiğim ilk gün sokakta tesadüfen tanıştığım Faried Essack'ın lideri olduğu "Islamın Çagrısı" örgütünün kültür gecesine gitmek üzere hazırlanıyoruz. Islamın Çağnsı'nın düzenlediği kültür gecesinde salon tamamen dolu. En önde küçük çocuklar yerde oturmuş, pür dikkat sahnedeki oyunu izliyorlar. Kızlar beyaz çarşafa sarınmış, erkeklerin başında beyaz takkeler. Arkalarında mavi, pembe, sarı eşarplı kadınlar, yine takkeli hatta kırmızı fesli adamlar var. Yaşlı, genç yan yana oturmuş geçmişlerini anlatan oynnu izliyor. Sahnede "Islamın Çağrısı"nın yeşil amblemi: Afrika haritasının güneyinde açık bir kitaptan yükselen bir siyah el, dengede duran teraziyi tutuyor. Oyundan sonra müzik grubu geliyor sahneye. Gitarlar, mandolinler, akordeon ve kongalar, Uzakdoğu ezgileriyle Afrika ritminin karıştığı güzel bir müzik sunuyorlar. Sonra sıra Afrika Ulusal Kongresi'nin benimsediği ulusal marşa geliyor. Yeşil kazaklı örgüt üyeleri marşı söylerken salondakiler ayağa kalkıyor. Arada katılanlar da var, ama marşı henüz herkes ögrenmemiş. Topluluk dağılmadan önce Faried Essack sahneye geliyor, "Allah, haksızlıkla savaşımımızda bize güç versin" diye başladığı duaya salondakiler de katılıyor. StRECEK Böyle diyen orta yaşlı adam yeraltında faaliyet gösteren Afrika Ulusal kongresı'nın Azania (siyahların gelecekte kurmak isledikleri devlete verdikleri ad) direnış komitesinin mahalle orgutundeydi. O halde neden tıpkı bir beyaz gibi siyah çocuklardan korkuyordu? Tulu bu korkuyu şu cümleyle açıklıyordu: Konuşabilecekleri bıitün sijahlan hapse altıklanndan sokaklar konuşamayacakları serserilere kaldı. Tutu. 'önce özgürlük, sonra eğitim" sloganıyla 1985'ten beri okullarını boykot eden, bu boykot sırasında ne müthiş bir güç olduklarını keşfeden. o yuzden de giderek kontrolden çıkan ve hatta bu sure içinde 200 bir. gayri meşru Boykot Bebeği doğuran, 1220 yaş arasındakı yaklaşık 2 milyon siyah çocuktan söz ediyordu. Nefret ve taşla silahlanmış bu gençlerin başlıça iki düşmanı vardı: Beyaz elit ve kendi ebeveynleri. Beyazlardan bilinen nedenlerden, ebeveyhlerinden ise, "nasıl olup da bunca yıl beyazlara boyun egdiler?" diye nefret ediyorlardı. Şimdilik, büyuk tehlikesi dolayısıyla beyazlarla direkt olarak çatışmaya giremiyorlar, bu yüzden de Sovveto'da kasırga gibi esiyorlardı. İlk hedefleri siyah polisler olmuştu; onlan da, beyaz rejimle ilişkisi olduğunu tahmin etlikJeri siyahlar izledi. Kendilerine "çocuklar" dıyorlardı, kurbanlarma "Kentucky", kııllandıkları yonteme de "Kara Kolye". Işbirlikçiyi once koşeliyor, sonra araba lastiğinin içine benzin dökerek vucuduna geçiriyor. sonra da ateşe veriyorlardı. Lastikten kolye yanıp bitti|inde kurbanın Kentucky kızarmış tavuğuna benzediği kanısında olduklarından, ondan kısaca "Kenluck>" diye söz ediyorlardı. Guney Afrika'dayken biz hiç tenık olmadık, ama Washington Post'un Guney Afrika muhabiri Glenn Franke), boykotu kırarak bazı öğrencileri sınıfa dondürmek isteyen 24 yaşındakiMaki Skosana adlı siyah Oğretmene kolye geçirildiğı sırada gördüklerinı ömru boyunca unutamayacağını söyiüyordu. Artık oylesine polarize olmuşlardı ki, Sovveto'nun, sayısı 900'e ulaşan futbol takımiannın maçlarından sonra çıkan kavgalarda dahi kolyeler takılıyordu. Sovveto'nun Beverly Hillsı'ndeki evinde ziyaret ettiğimiz siyah lider Nelson Mandela'nın eşi Vinnie Mandela ise "kolyelemenin giderek artacağı duşuncesinin kendisini korkuttugunu" söylemişti. Ama en korkutucu olan Khrushçev Dumisani adlı üse oğrencisinin New York Times'ın Guney Afrika'dan atılan muhabiri Alan Cowell'e söyledikleriydi: "Bendcn istediğinizi vapmayacağım. Annemin. babamın yaplığı gibi ne sizin okulunuza gideceğim, ne dükkânınızdan mal alacağım. Kendimi cezalandırarak sizi cezalandıracagım. Okula gilmeyeceğim; haydut ve cahil olacağım. Kendi varlığımı fahrip ederek sizin geleceğinizi çalacağım." V Güney Afrika, ' işte bu! hükumeıini dışardan dolaylı olarak yonetmeye başlamış, Almanların nasıl OstPolitik'i, Türklerin NordPolitik'i varsa. Guney Afrika'nın da PolrtikoSoweto'su doğrnuştu. Beyazlar geçmişte, kendilerinden uzak olsunlar diye siyahları zorla burada ikamet ettirmiş, ama zorla bir arada tutulan insanların köylülukten kentliliğe geçişle birlikte nasıl büyuk bir tehlikeye donüşebileceğini hesaplayamamışlardı. Gitmeden once bir okul, bir çocuk VTjvası. bir kilise, bir hastane, bir futbol musabakası, bir diskotekle sınırlandırmak istediğimiz Sovveto gezisinde, Ankara'nın Gaziosmanpaşa'sını andıran evler zinciriyle karşıiaşınca duşunduğümuz programı genişletmek zorunluluğu doğdu. Burada tenekeden, mukavvadan yapılmış. susuz, elektriksiz, sefil barakalar da vardı; 99.5 yıllığma kiralaSovveto'ya üç kezgittik. llki yalnız ve güneş battıktan sonra. İkincisi Mandela FC'nin santraforunun cenaze töreninde Bayan Mandela ile buluşmak için. Üçuncu seyahati ise, olağanüstu hal idaresine başvurarak askeri muhafızia yaptık. Böylece resmi şahısların bize gostereceği Soweıo ile siyahların gdsterdigi Soweto arasındakı farkı gorebilecektik. Resmi şahısların gosterdiklerinde fazla vardı, eksık yoktu. İşte bu yüzden Güney Afrika zor yerdi ya... Üstelik belinde CS gaz bombası, elinde, kapıp kaçmasınlar diye bileğine derı iple bağladığı Rl makinelisi olan muhafızia Sovveto'yu gezmek ayn bir deneyimdi. Çunkü o zaman Soweto sakinlerinin beyaz askere tepkisini gormek de mümkün oluyordu. Arabanın içindeki silahlı askeri gören siyahlardan bazıları "defolun" anlamına gelen dırsekle Ozal: Ay (Baştarafı 1. Sayfada) ifadesiyle doğruladı. Bu ifade, ayrıca başbakanın zaman zaman sağlığında meydana gelen iniş çıkışlann olduğunu, bu nedenle, halen doktorların ve hemşirelerin sürekli yanında olmasına ihtiyaç duyduğunu da gösterdi. Özal, bunu şöyle dile getirdı: "Otele göre burada daha fazla iyi >e kontrol altındayım. Doktoriar ve hemşireler devamlı yanımdalar. Doktor DeBakey ve Doklor Allar ber gıin uğruyorlar. Bana büyük bir ihtimam gösteriyorlar." Başbakan, aynca hastanede kaJışının uzamasında guvenliğin de önemli rol oynadığjnı anlatırken, "Hastanede bana ulaşmak için birkaç kontrol ve engelden geçmek gerekiyor. Hastaneden otele geçmeyi geciktirmenin sebebi budur" dedi. Başbakan Turgut Özal, geçen hafta Houston ile Ankara arasında gerçekleştirilen 'Tele Şov'dan sonra bu kez de gazetecilerle gorüşmek için bir "tele konferans " duzenleyecek. Bakanlar Kurulu toplantısının eşı olacak program cumartesi gunu yapılacak \e televizy ondan naklen yayımlanacak. Ankara ve Houston'da bulunan gazetecileri bir araya getirecek olan tele konferansa çeşitli gazete ve ajans temsilcileri katılacak. Açıklamasında Özal, hastane masraflanyla ve Bakanlar Kurulu'na tele konferansla katılması ile ilgili basında ve Mecliste yer alan eleştirileri de cevapladı. Özal, Doktor DeBakey'in kendisinden hiçbir ücret aJmayacağını, harcamaların kanunlara uygun olduğunu söyîedi. "Gazetelerde hastane masraflan konusunda çeşitli haberler yer almakladır. Bu aklın aimayacağı rakamlan Deri sürenler, sadece kendilerini değil, kamuoyunu da inandırmaya çalışmaktadırlar. Gazelelerde yer alan rakamlann gerçekle uzak yakın hiçbir ilişkisi yoktur. Ameliyatı yapan Ooktor DeBakey, benden hiçbir iicrel almayacaktır. Masraflar kanunlanmi2a uygun olup. bunun aksini düşünmek imkânsızdır. Bunun cevabını Türkiye'ye dönüşüfflden sonra Meclis başkanlannın karanyla önerge sahibine verileceklir" dedi. Başbakan Özal, eleştirileri "haksız, yakişıksız, insafdışı" olarak değerlendirdi. Özal, tele konferansla ilgili eleştiriieri ise, "haksız" buldu. Başbakan, "Türkiye'nin, leknolojinin hizmetlerinden daha fazla yararlantnası imkânlannı araştınyonım. Biliyorsıınuz bir (ele konferans sistemiyle Bakanlar Kurulu ile göruştük. Türkiyenin de modern teknolojiden nasıl yararlanmaya başladığını birlikte sevinçle izledik. Bu geUşmdere karşı meydana gelen tepkiyi hakh gormüyoruz. Turkiye ilerleyen, modern bir ülkedir. Teknolojinin nimetlerinden yararlanmaya daha geniş olçude devam edeceklir. Eskiden şehirde ne varsa. koyde de olacak diyorduk. Şimdi de, gelişmiş ulkelerde ne varsa. Türkiye'de de olacak diyoruz" dedi. Öte yandan, Başbakan'ın dun Adalet Bakanı CNtan Sungurlu ile görüştuğu belırtildi. UFUK GÜLDEMİR zaman kabul etmek zorunda kalıyordu. Olağanüstu Hal Yasası polise sonsuz gözaltı suresi hakkı veriyor, bu yüzden de kaç kişinin içerde olduğunu, bu iddiayı reddetse dahi. hükumet bile bilmiyordu. Acil gereksinme dolayısıyla iyi eğitilmeden olay yerine gönderilen poüs ise, durumu profesyonelee değil. taraf olarak değerlendiriyor, yanındaki meslektaşı yaralandığı için soğukkanlılı^ını kaybederek 12 kalibre av tufeğiyle saçma kusuyor, bir gun sonra nehire dujen siyah çocuğu kurtarmak için tereddutsüzce suya atlıyor. ertesi gün yine siyahlara acımasi7ca, vahşice saldırıyordu. Afrikanerler "büyuk göç" sırasında ökuzlerin çektiği arabalarını bir siyah saldınsı sırasında "laager" denilen daire pozisyonuna getiriyor ve kendilerini koruyorlardı. Şimdi ise Beyazlar asltnda bu patlamayı "Homeland" (Anayurt) adı verilen lam bağımsız yapav siyah devletler yaratarak onlemek istemişlerdi. Ama bu sözde devleller o kadar muz kokuyordu ki Pretoria'dan başka hiçbir başkenı onlan resmen tanımaya cesaret edememışti. Nitekim 20 şubatıa bir kamyon dolusu asker bu yapay devletlerten Ciskei'in omur boyu bajkanı Lenno.v L. Sebe'nin başkenı Bisho'daki sarayına saldırmış, ancak darbeeilerin lideri Başçavuş Muto başkandan dayak yeyince teslim olmuştu. Ciskei Dışişleri Bakanı Caleb Songca ise, darbe girişimini bir gün sonra gazeteeilerin sorusu uzerine öğrenmiş, ama her habere otomatikman yaptıgı gibi buna da "yine ujduruyoıiar" yanıtını vermişti. Oysa aynı saatte başkanlık sarayı darbe girişiminin arkasında "Rodezya Ordusunda başçavuşken şimdi komşu Trsnskei Ordusu'nun genelkurmay başkanlıgına atanmış Ro) Râid Dail)" oJduğunu açıklıyordu. Zaten Ciskei'in talıhsizliği 1981 'deki bağımsızlık töreninde ilk defa bayrağmın çekildiği direğin de\rilmesiyle başlamamış mıydf? Fakat Johannesburg'un siyahlanna gelince, onların anayurdu South VVest Township sözcüklerinin ilk iki harfinden turetilmiş Sovveto idi. Gündüzleri kentteki işyerlerinde beyazlarla birlikte çalışıyor. hatta sakalaşıyor, belki ırkçılıkla, beraber dalga geçiyor, ama akşam olunca ayn dünyalarına doğru yola çıkıyorlardı. Johannesburg'un siyahları çoğunlukla So»eto'da oıurduğundan bir siyah için Johannesburg, Soweto idi. Soweto'ya her gitmek isteyen uç tavsive ile karşılaşıyordu. 1 Yalnız gitme. 2 Mumkunse bir siyahla git. 3 Guneş batlıktan sonra orada kalma. 1yi bir gazeteci olarak bu tavsiyelerin hiçbirisine uymamaya karar vermeseydik, herhalde ne geceyarısından sonra mum ışığında şarap ve joint içilen Shebeen adlı yasadışı (geceyansından sonra içki salışı yasak) siyah meyhanelerinı gorebilecektik, ne de Soweto°nun Inci Babası Lucky Michae/ ile tanışabilecektik. 150 kilometrekarelik alana yayılan Soweto gri briketten oluşan sığ bir ev denizinı andırıyordu. Burası 1800'lerde altın madenlerinde çalıştırmak uzere getirilen siyah erkekler \e beyazların evinde hizmetçılık yapan kadınlar tarafından kurulmuştu. Dunyanın bu en büyuk hizmetçi gettosu bir yuzyıl içinde uğradığı transformasyon ve ula;tı|ı 2.7 milyon nufusla. evierinde hizmetçilik yaptıkları beyazlar:n GÜNEY AFRİKA REHBERİ G.Afrika'da kaf poBs var? 1984'ün sonunda 45.600 polis gücünüıt 16.680'i siyah, 2764'ü mekz, ISöS'i Hintli idi. PoBst* futkhn? 1965 tarihliyeni polis yasası, mahkeme kanm ofmaksızm potisin arama yapabilmesine ve tehlikeli gördöğü malları müsadere elmesıne izin veriyor. PoüsJerin siiahı var mıf 194S'den beri silahit. Olayiarda gaz bombast ve plastik mermı kuUanıyorlar, aynca namlulan kısalttlmtş av te/ekleh, Rl otomatik lüfek ve 9 mm. beylik tobancatan var. Çç HOkümet kaynaklanna göre 1984'te 287 kifi öldürütdü ve 937 kifi yaralandt. Bunlarm kaçı polist karfi alah kuOanmı$n? tçigleri Bakanı le Grange, 1117 siiehiıydı diyor. G4. vatand^an, haHmvm Bılal edmgi gertkftsiylt potisi mahktmty* vtrcMBjmr mu? £V*(. 19%4'te polisı mahkemeye veren 166 kifiye toplam 224 milyon lira lazmmai ödendi. Görtv bajatda kaç poUs memuru öldü? nabilen, boykot nedeniyle siyah belediyenin kirasını alamadığı sosyal konutlar da vardı; Beverly Hills'e meydan okuyan villalar da vardı. Çünku Soweto gariplerin yanı sıra. sayılan az da olsa Guney Afrika'nın en zengin siyah işadamlarının da kentiydi. En fakir mahallelere en hoş isimleri vererek beyazların kendilerine layık görduğü ikinci sınıflıkla dalga geçrneyı keşfetmişlerdi. Örneğin "Giıneş Vadisi" adlı sefil mahalle. adını, sapanla kıramasınlar diye 60 metre yüksekliğe dikilmiş projektörlerden alıyordu; "Seçkinler Ovası" en az seçkinierin ovasıydı; "Be>az Şehir" mahallesi iseo kadar kapkaray'dı ki sakız ağaçlarının golgesindeki kilisenin mihrabında asılı tablodakı Meryem ve lsa bile siyahıı. Ama ne ganptır kı unlu Guney Afrıkalı ressam Larry Scully'nun "Si>ah Bakirc" tablosunu buraya hediye eden kişı. Guney Afrika'nın en zengin ışadamı. Musevı asıllı Oppcııheimer'dan başkası değildi. 1984'te 16 siyah polis, 1985 sonuna kadar da 29 polis memuru öldürüldü. Hapishanelerde ırk aynmı var mt? Evet, siyah ve beyaz mahkumlar ayn koguşhtrda. G.A/rikada ne kadar siyasi mahkum var? Kesin sayt bitinmıyor, ancak 1985 mayısında hükümet Robben adastndaki cezaevinde 509 siyasi suçtu bulundugunu açtkladt. Gözaltı suresi ne kadar? Sortsuz? Gözaltmda öUim yaygnt mt? 1963 'teıt 1985 eylillüne kadar 69 kifi gözaln/ıda öidti. tşkence yaygın mt? Cape Town Üniversitesi Kriminology Ensıküsü'nun 1985 raporuna göre gözaltıno aitnanlann yüzde 85 'ifîziki eziyet görüyor, yuzde 75 'i tekme 10kat yiyor... Dörtte biri elekırik şoklarata muhatap ohıyor. AfahkemeJer ne yaptyor? Güney Afrika'da yargtçlar da var. okuz arabalarının yerini alan zırhlı araçlarla siyah yerleşim bölgelerinin etrafında "laager' yaparak insan sayılmaktan baska bir se> istemeyen insanlara kurşun yağdjrıyorlardı. Bu ters benzetmeyi "Ağla Sevgili Ülkem"in ünlü yazan Alan Paton'a açtığımızda şunları söylemişti: "Geçen yuzyıllarda ku/eyi keşfe çıkan Afrikanerlerle güneyi keşfe inen siyahlar arasında çok kanlı çarpışmalar olmuştu. O dönemde *Snartgevaar' (siyah lehlike) dedigi rehlike Afrikaner'in zihninde diri bir anıdır \e bugün genç polislerimiz hâlâ bu savası savaşmakladır." • •• Peki Kara Kolye neydi? Geeeyarısından sonra Sovveto yaşamının bir parçası olan isimsiz Shebeen'lerden (ufak ufak konuş. demek) birinde yasadışı şarabı, TV'deki polisiye film eşli|ınde yudumlarken şunları sovluyordu: Eskiden polislen korkardık. şimdi kendi çocuklarımızdan korkmaya ba^ladık. ÇALIŞANLARIN SORULARI/SOBUNLARI YILMAZ ŞİPAL "İzin hakkım" Soru: 19801984 yılları arasında bir inşaat şirketinin şantiyesinde 4 yıl çalıştım. Şantiyedeki işin taraamlanması nedeniyle, kıdem lazminatımı alarak işten ayrıldım ve bir süre de serbest çalıştım. 1986 yılında eski şirketimin bu kez bir başka Udeki şantiyesine girdim. 19801984 yılları arasında geçen 4 yıllık hizmetimi de sayarsak, 1987'de 5 yılımı doldurmuş olacagım. tşyerimizde yıllık izinlerle ilgili olarak Iş Yasası hükümleri uygulanmaktadır. Eski çalışmalanmla 5 yılı doldurmam nedeniyle 18 giinlük izin bakkına mı sahip olacağım, yoksa daha önce kıdem tazminatımı aldıgım için şirkete ilk kez girmiş gibi izin hakkım 12 giinden mi başlayacaktır? N.T. ANKARA rini havaya kaldırıyordu. Guierek işaret parmağını havaya kaldıranlar ise. askeri görmekten memnun olduklarını soylemek istiyordu. Yoksa bu siyahlardan ırkçılıkıan memnun olanlar da mı vardı? Hayır, sadece Soweto'nun uç gerçeği vardı. 1 Beyaz terör. 2 Kara Kolye. 3 Boykot Bebekleri. Dirseklerini kaldıranlar beyaz terörden yananlardı. tşaret parmağını kaldıranlar da Boykoı Bebekleri'nin siyah kolyesinden. NEYDİ BEYAZ TERÖR? lçişleri ve Adalet Bakanı Louis le Grande'in yaplığı açıklamaya gore 12 temmuz ile 26 ağustos tarihleri arasında gözaltına alınanlardan 464 kışi hastaneye kaidırılmıştı. Her ne kadar çoğunun gerekçesi "kendi kendini pencereden dışan fırlatn" ya da "banvo yaparken sabuna basıp kaydı" ise de. Guney Afrika'da ijkence ve ezıyetm sistemlı oljrak uygulandığını beyaz rejim dahı zaman Yarın: GFLKCFK OLACAK? YANIT: İş Yasası kapsamına giren işyerlerinde çalışan işçilere, hizmet suresi: "A) Bir yıldan beş yıla kadar olanlara yılda 12 gün, b) Beş yıldan fazla ve on beş yıldan az olanlara yılda 18 gün, c) On beş yıl ve daha fazla olanlara yılda 24 günj' yıllık ücretli izin verilmesi zorunludur. Yillık ücretli izin hakkının belirlenmesine ilişkin süre nasıl hesaplanacaktır? Bu sorunun yanıtı da İş Yasasının 50. maddesinde verilmiştir. "Yılhk ücretli izne hak kazanmak için gerekli surenin hesabında işçilerin, aynı işverenin bir veya çeşitlj işyerlerinde çalıştıkları süreler birleştirilerek göz önüne alınır!' Yıllık Ücretli İzin Yönetmeliği'nde de izin süresinin nasıl hesaplanacağı belirtilmiştir. "Yıllık izin süresinin hesabında işçinin aynı işverene ait işyerlerinde çalıştığı süreler birleştirilir."
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear