02 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURÎYET/2 Geçen Haftanın tçinden MELİH CEVDET ANDAY "Geçtiğimiz hafta" demem, yok öyle bir söz dilimizde. Geçen hafta, bu hafta, gelecek hafta diye yaap konuşmaktan niçin vazgeçildiğini anlayamıyorum. Sandığıma göre, kimi Türkçe sözcüklerden bıkıyoruz zamanla, örneğin "bütün" sözcüğti atıldı bir yana, gözden düştü, onun yerini "tum" aldı, hem de tümden aldı. "Gittikçe"nin yerini de "giderek." Bir de "oldu"lu, "tamam mı"lı bir televizyon sinema Türkçe'si doğdu, çok rahatsız ediyor beni. Bu yüzden sinemaya, hatta tiyatroya gitmekten çekinir oldum. Ama geçen hafta gördüğüm oyunlarda kulak tırmalayıcı bir dü olayı hiç yoktu. Çünkü usta işi oyunlardı bunlar, saygınlığı olan tiyatrolarda oynanıyordu. Sırası ile ele alayım. Ali Poyrazoğlu tiyatrosunda oynanan "Yanımdaki Yatak" adh oyunu iyi ettim de gördum. Tomris Uyar'ın güzel Türkçe'sini rahat rahat dinledim. Bir Yunanlı yazann, Manolis Corres'in bir oyunu idi bu ve Bayan ve Bay Corresler de o akşam oradaydüar. Onlarla tanışüğuna sevindim, yazan içteniikle kutladım. Sonra ona Ali Poyrazoglu tiyatrosundaki oynanışın da çok başanlı olduğunu söyledim. Bay Corres bu görüşüme katıldı ve bunu sahneden yaptığı konuşmada halka da duyurdu. "Bu oyuoum dünyanın dort bir yanında oymandı, ama en iyi oynamşı buradakidir" dedi. Oyunun hüzün ve güldüru öğeleri arasında kurulan denge çok etkileyici idi, bunun uyandırdığı doğallık çok sardı beni. Fakat sarunm seyredenlerin çoğunluğu güldürücü oğeyi biraz abartmaya yatkın bir yaklaşımda idi. Sayın Poyrazoğlu'ndan aynı yazann başka oyunlannı da beklesek nasıl olur! Ne zaman "Bu hafUmı nasd geçirdim?" diye sorsam kendime, çoğun okuduğurn kitaplar gelir aklıma, Sartre'in "Sözcükler"ini ansınm ve okurnanın bir eylem sayılıp sayılamayacağı kuşkusu üzer beni. O gün de tiyatrodan dönüşte gene kitapla buluştum. Sencer Divitçioğlu'nun "Kök Türkler"i beni bekliyordu. Bunca yıllık okuma deneyimim, bir kitabın içeriğini önceden sezme yetisini kazandırmıştır bana sanki. Bir giz değildir bu elbette; yazarlann kişilikleri, uyguladıklan yöntemler, ele aldıklan konular bizi haarlamıştır. Belki herkes için böyledir bu, kişi yaşlandıkça konulannı ayıklıyor ve onlann sanki kokusunu alıyor. "Kök Türkler"i merakla okuyacağımı biliyordum, ama okumaya girer girmez kendimi böylesine kaptıracağımı pek bilememiştim; Sayın Divitçioğlu'nun, modeli sunuşu ve uygulamaya başlama biçimi beni derinden kavrayıverdi, alıp başımı gitmişim. llgilendığım bir konu olduğu için (Kök Türkler değil, yöntem, yöntemin işlenişi) daha modelin seriminde, bir kitap okumakta olduğumu unutmuştum nerdeyse. Hep böyle oluyor bende, neden sonra kendime geliyorum. Sayın Divitçioğlu'nun yapınndan daha sonra da söz edeceğim, hele bir bitireyim. Bugün geçen haftamın güncesini çıkarmaya bakıyorum, şöyle kuş bakışı. Söylemeden geçmeyeyim, bu kitap dolayısıyla Ada Yayınlan sahibi dostum Ferit Edgü'yü de kutlanm, övtlnülmeye değer bir yapıtı yayımladığı için. Yönteme yabancı olanlar için de öğretici. Ertesi gundü yanıhnıyorsam, Forman'ın "Amadeus" adlı fılmini bir daha gördum. Bu filmi birkaç ay önce, video kasetten seyretmiştim yeğenimin evinde, büyük bir yapıt olduğunu düşünmüştüm, özellikle Salieri kâlmıştı aklımda. O rolü oynayan büyük aktördü kuşkusuz. Ben o aktörü ilk kez seyrediyordum. Ikinci kez görüşümde film ile sanki ilk karşılaşıyormuşum duygusuna kapıldım, onca yeni idi izlenimim. Ben bu konunun (fılmin demiyorum) bunca ilgi ile karşılanmasmı biraz yadırgarım hep. Iki yıl önce Devlet Tiyatrosu'nda oynandığında da dikkat etmiştim (Ne güzel oynamışlardı bizim sanatçılarımız!), ilgi, ardından inandınalığı da getiriyordu ve Salieri kafalarda Mozart'ın katili olup çıkıyordu. Puşkin'in o küçük oyunudur, bildiğim kadarı ile, bu konuyu dillere düşüren. Belki de Mozart'ın dehasını ve talihsiz bir sonla biten kısa yaşamını daha iyi ortaya koyabilmek için kıskanç Salieri karakteri gerekli oluyordu. Çünkü çağında Mozart'ın dehasını en iyi anlayan adamdı Salieri, demek kıskançlığa yansıyacaktı deha. Bir filmci için ne değer biçilmez bir fırsat! Düzyazı şiir yazmak gittikçe daha çok çekiyor beni. Saatlerimi sevinç içinde geçiriyorum bu şiirleri yazarken; bakıyorum da, onca düşkün olduğum düzenli yapı hiç de önemini yitirmiyor ba tür bir çalışma içinde ve şiir, iffetini korumakta hep güçlü kalıyor. öyle ise bu deneyimden kazançlı çıkılabilir ve ozanı en çok uğraştıran "fazlahk" sorunu, kendi içinde rahat bir çözüme ulaşabilir, kısası bütün dil dağarı hizmete girer. Wallas Stevens pekyurekle vanrnştı buna, çilesini çekmeden. Ama Amerikan şiiri bu deneyimi ondan önce yaşamıştı. A.Poe'nun eli sıkıhğını ve W. Whitman'ın eli açıklığını düşünün bir! Şimdi şimdi Wallace Stevens'te Eliot'un durulmuşluğunu görür gibi oluyorum. Sonra Kent Oyunculan tiyatrosunda "lnsan Denen Garip Hayvan"ı gördum. G. Arout, Çehov hikâyelerinden derjeyerek ortaya çıkarmış oyunu, A. Zeybekoğlu diümize çevirmiş, Müşfik Kenter sahneye koymuş (ve oynuyor). Sahneye roman uyarlamak güçtür (yaptığım için bilirim), ama hikâyelerden oyun derlemek daha da güç olsa gerektir.. Çünkü bu hikâyeler arasında birlik ve uyum sağlamak kolay başanlamaz. Fakat Çehov öylesine çekici bir yazar ki ve o akşamki oyuncu kadrosu (Müşfık Kenter, Kadriye Kenter, Mehmet Birkiye) öylesine başanh idi ki, Çehov'un bir oyununu seyrettiğim duygusuna kapıldım sık sık. Benim için tiyatro gösterisi, öncesi ve sonrası ile var olan bir sanat etkinliğidir, daha perde açılmadan heyecanlanmaya başlanm, oyun bittikten sonra da uzun uzun düşünürüm üzerinde, böylece mutluluğum uzar. Geçen hafta bu mutluluğu aynı tiyatroda iki kez tattım. Ikinci gördüğürn oyun, Athol Fugard'ın yazdığı, dilimize Nüvit Özdoğru'nun çevirdiği "Bir Çift Kanat" adlı oyundu. Yazann adını ilk duyuyonım. Ne çıkar bundan! Yunanlı yazar Corres'i de geçen hafta tanıdım. Sanıyorum Nüvit özdoğru'nun çok sevmiş olduğu bir yazar Fugard, böyle olmasa çevirmezdi Özdoğru, kendisini tanınm. Oynayanlann saygınlığını da buna katarsak oraya nasıl merakla gittiğimi tahmin edersiniz. Kimler mi oynuyor? Yıldız Kenter, Şükran Güngör... ve ilk kez seyrettiğim Rozet Hubeş. Bu oyunu ne vakit düşünmeye kalksam hep ikinci perde gözümün önüne geliyor. Bu ikinci perde, birinci perdedeıi daha güçlü idi de ondan mı? Bendeki etkisi öyle oldu. Yazann amacı ikinci perdede ortaya çıkıyor diye düşundüm: özgürlükle dinsel etiğin çatışması. Oysa şimdi aradan günler geçtikçe bakıyorum da, oyunun ana teması hiç de bu değil. Belki insan ilişkilerinin karmaşıklığına özgün bir bakış, yaşamuı yeni bir yorumu. Başucumda yeni basılan şiir kitaplan var. Genç ozanların kitaplan, tanımadığım ozanlann. Bunlardan birini, Kemal Durmaz'ın "Dingin ve Kuşkusuz" adlı kitabını sık sık açıyorum ve her kez yeni güzellikler buluyorum. Durmuş oturmuşluğu dikkatimi çekti Kemal Durmaz'ın. "Dokunmayla Başlayan" adh şiirini buraya alıyorum. Geçmek bilmiyordu zaman Yaşam devşiriliyordu bahçelerde Mermileri sayıyordu adam Endişeyle ceplerinde. Oturmuş kadın yün örüyor Ve sesleri dinliyordu camları zorlayan Zaman bir türlü geçmiyor Çocuklar büyümüyordu. 198384 yıllanndan beri yazıyormuş Kemal Durmaz, demek ben görememişim, yazık. Ne iyi bir ozan. Bir gün herkesin bu adı bileceğini sanıyorum. "Onlar ki Bir Binlerce Bir avuç bir ayrıkotu tarlasında tutam çiçektiler ihanet çirkinliğinde direnci guzellediler." PENCERE Genç Kızdan... 11 ARALIK 1987 Uzak Kasahadaki 29 Kasım seçiminden önce, Karadeniz'in kenarda kryıda kalmtş bir ilçesinden gelen mektubu yayımlamak amacıyta bir kenara ayırmıştım. Yirmi yaşında bir genç kız yazıyor: "Sayın İlhan Selçuk, Dar ve katı değer yargılannın bütünüyte egemen olduğu bu kuçuk kasabada, özellikle ben ve benim gibi çoğu genç kız, anlamsız kural ve geleneklere zincirieniyor. GeHşmelere, değişimlere, yeniliklere diyalektik düşünce doğrultusunda açık bir insanım. Benim gibi daha niceteri var. Bu doğruttude diyebilirim ki, çağın gerisinde yaşıyoruz ve kireçteşmiş değer yargılan karşısında düşüncelerimizden ödün vermek zorunda kalıyoruz. Elimizi kolumuzu baglayan bu zinciri biraz da olsa kırdım. İHmizin yerel gazetesine haber ve köşe yazjlan yazıyorum. Sokakta rastiadtğım bir erkak arkadaşıma selam verebiHyor, istediğim gibi pantoton da giyebiliyorum. Bunlar basit, fakat zor bir mucadele He ekie ettiğim kazanımlar. Çevreden diyortar ki: Şu kıza bakl Başka işi yok mu bunun? Muhabiriik senin neyine? Git evde çorbanı kanştır. Sayısı az değil böyle konuşanlann. Topiumun beni dışlaması ve çeşitli yaptınmlara başvurması umurumda olmayan çünku az da olsa ayd/n bir çevrem var ama yine de bana y&nsıyabilen bir etki yaratıyor. Seçimler nedeniyie SHP'nin duzenlediği bir paneie katridım. Salonun kapısından içeri adımımı atar atmaz, bütün gözterin bana çevrildiğini görunce bilinçsiz bir utanç duygusuyia ktpkırmızı kesildim. Çünku kocaman salonda bayan olarak yalnız ben vardım. Bir sandalyeye ilişmek için ilerlerken, meraklı, soru dolu gözJerin arttığmı hissettim. Bir an kadın drnanm enkiiğini duydum yüreğimde... Sonra bu ezikliği duymamın yanlış olduğu bilincine erişHm. Kadınların dar kalıplar içinde ezilmişliği, bir defa daha canlandı gözJerimin önünde... Hayırl Bu ezilmişliği kabul edemezdim. Mucadeienin ateşi uyandı yüreğimde. Bu salona girebilecek ikinci bayanı düşundüm, sonra üçüncüsünü, daha sonra binlercesini... Kadını sadece araç kabul eden Ortaçağ düşüncesine bağlananlar, kadının siyasi yaşamda da bir yere sahip oiamayacağh nı savunuriar. Kadm sokağa çtkamaz. Çıksa bile sağa soia bakması ahlaksızhktr. Başını öne eğerek yürümek zorunda. Kız nişanlısından aynlamaz, onunla evlenmek zorunda. Nisan yüzüğünü geri verirse, o kızta daha sonra kim evlenecek? Kimbilir eski nişanlıstyla ne halüar kartştırmıştır? Daha bir sürü anlamsızlık... Bütün bu anlamsız kurallara karşı inat olsun diye paneie katıldım ve sonuna kadar dinleyip izledim. Salondan çıkarken, o soru dolu meraklı gözJerin altındaki dudaklann arkamdan fısıldadıkiannı duyar gibi oldum: Bu kız sağlam ayakkabı değil... Acaba kimin kızı? Onca erkeğin içinde ne işi vardt? Daha bir sürü söz.. Evet, sevgili ilhan ağabey, bu yazıtımı bütün genç kızlanmıza (benim gibi olanlara) bir düşünce edinmeleri için yayımlamanızı rica ediyorum. •k Okurum, adını ve açık adresini yazmış. Yine de yaşadtğı yeri ve kimliğini saklamak gereğini duydum; bilmem ki iyi mi ettim, kutü mü? insanın insanlaşması süresince kadının insanlaşması daha da güçtür. Binlerce yıllık erkek egemenliğinin kişinin gözeneklerine sindirdigi gorenekleri aşmak kolay değildir. Kimi insan aklıyla kadınerkek ilişkisindeki doğruları bulsa bile benimseyemez, içine sindiremez. Ne var ki bu alanda asılması gereken duvartarı yıkmak için kadının siyasallaşması gerekiyor. Çağımızda siyasal kimlik taşımayan insan, ister erkek olsun ister kadın, çağdışında kalır; çünkü bilinçsizliğin karanltğında yaşamaktadır. ARADA BİR Dr. ZEYNEP ARUOBA AJNMA Yüreğimizdeki canı SEVGl'mizi trafik kazasında yitireli bir yıl oldu. Unutmadık, unutmayacağız. Sokrates ile Bir 10 Aralık Belirli günlerde hep bilinen, kalıplaşmış sözler söylenir. Devlet büyükleri ya da gelmiş geçmiş atalar övülür; törenler düzenlenir. Günün önemi ve anlamı üzerine konuşmalar yapılır. İşte, o günlerden biri: 10 Aralık İnsan Hakları Günü (dünkü gün). Yazıların yazılacağı, toplantıların düzenleneceği, konuşmalann yapılacağı, yıllardır yinelenen yazılardan, toplantılardan, söylenen sözlerden sonra insan haklarının yine de çiğnendiğinin vurgulanacağı bir gün. Kısacası, ınsanların bunca yıldır birbirlerinin haklarına saygılarının, birbirlerine sevgilerinin olmadığının acısının yaşanacağı bir gün daha. Bir yıl sonra hatırlanmak üzere, şimdilik unutulacak günlerden bir gün. Biz, bu kez, alışılmış anma ya da kutlamaların dışına çıkıp hayal gücümüzü biraz zorlayalım ve düş kuralım. Kendimizi bugünün dışına çekelim, daha önceye ya da daha sonraya olması önemli değil. Onemli olan bugünde olmamız. Aradan yillar yıllar geçse. Yine bir 10 aralık günü, öylesine bir toplantı düzenlense; bazı insanlar çok eskiden gelen efsaneleşmiş bir geleneği sürdürerek bir araya gelseler, birlikte yeseler ıçseler; yine çok eskilere, Sokrates'in günlerine dayanan bir gelenege uyarak konuşmaya, tartışmaya başlasalar; hatta daha da ileri giderek biri Sokrates, biri Tima ios, biri Menon, biri Kratylos, Protogoras olsa ve tabii yine gelenege uyarak konuşmanın başını Sokrates çekse, "Ee Menon, söyle bakalım bize, şu insan hakları denen şey ne menem bir şeydir?" diye sorsa, konuşmanın arkası nasıl gelirdi, toplantı nasıl sürerdi, nasıl sona ererdi dersiniz? Acaba Sokrates o ünlü sorucevap yöntemiyle, en sonunda insan haklarının ne olduğunu ortaya çıkarıp, bu işi tatlıya bağlar, bizi de bu ağır yükten kurtarır mıydı? Yoksa, hep yaptığı gibi, insanlann zihinlerinde cevapsız binbir soru bırakarak, ikinci bir Platon diyaloğu için hazırlanmaya mı başlardı dersiniz? Bu noktada gerçeklere uygun verebileceğimiz bir cevap yok. Biz hayal gücümüzü zorlayarak, çağlar öncesinde güzelin, iytnin, erdemin, sevginin ne olduğunu arayan, felsefenin temel taşlarını yerli yerine yerleştirmeye calışan bu bilge kişilere biraz haksızlık ederek, o güzelim toplantılarına biraz acımasızlık, biraz kavga, biraz savaş. biraz kan, biraz sevgisizlik, biraz çirkinlik, biraz yakıp yıkma biraz ölüm sokalım. Sokrates yennden kalkıp bize "Ne işiniz var aramızda, rtereden çıktınız, bizim toplantımızı neden bozdunuz?" diye sormaz mı?.. Ona ne cevap vereceğimizi önceden bilmemiz gerekir. Çağlar sonra Sokrates'in önünde küçük düşmek bize yakışır mı?.. 20. yüzyılda yaşamaklaövünen, geçmişi bir kalemde silen, yüzyılımızın teknoiojik gelişmelerini insanlığın ileriemesi olarak sunan, ırk ayrımını kınayan, ama işimize gelince de görmezlikten gelen, açlıktan ölenler için ancak el ele tutuşup dostluk çemberi kurabilen, uzaya ve her şeye sahip olabilmek için yarımızı yoğumuzu feda edebilen, verdiğimiz kurbanların ardından ancak ağıtlaryakabilen, insan aklının, yüceliğinin simgeleri olarak övündügümüz kurumlann çarkları arasında sıkışıp kalan, düşünmeyi yasaklayıp düşünceyi mahkum eden, kitaplan yakan, sahip olduğumuz en yüce değerin, insanlık onurunun çiğnenmesine göz yuman biz, ne varsa yakıp yıkıyoruz, birbirimizi arkadan vuruyoruz, bunları da barış adına yaptığımızı söylüyoruz; ince hesaplar yapıp kendi gemimizi yürütrneye çalışıyoruz, her birimiz kendimiz için yaşayıp kendi var oluşumuzu haklı göstermeye çalışıyoruz; ve sevmeyi aşağılatıcı buluyoruz, birbirimizi sevmiyoruz, bu dünyadan sevgiyi silmek için elimizden geleni ardımıza koymuyoruz. Ve bütün bunları insanlık adına yaptığımızı söyleyip, ardından da insan hakları gününde toplantılar düzenleyip "insan hakları çiğneniyor" diye bas bas bağınyoruz. Affet bizi Sokrates. METİN AYDIN (19581980) aramızda yaşıyor, yaşayacak... OZANMELAHATDOĞAN TÜRK YAŞAR AYAŞLISELİM AÇAN VE ARKADAŞLARI . SANÂTÇILARLA KONUŞMALAR Kemal Özer 550 lira (KDV içinde) Çağdaş Yaymlan TOrkoccğı Cad 3941 Cağalotlutstanbul ANMA AHMED DURAKOĞLU'nu Her an içimizdeki varhğıyla, ölümünün dördüncü yılında özlem, saygı ve rahmetle anıyoruz. AİLESİ İstanbul'u sevenlere çağn... TEŞEKKÜR Beiimden bacağıma vuran dayanılmaz ağrı karşısında şifalı dost elini uzatan Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıklan Hastanesi Başhekimi değerli insan BtZtM İSTANBUL ŞENLÎĞİ Şarkılan ve O\Tjnları ile: Ferhan ŞENSOY • Müziği ile: tlhan İREM • Çizgisi ile: Kemal GÖKHAN • Sozleri ile: Murat BELGE (Yazar) • Yücel GÜRSEL (Mimarlar Odası) • llber ORTAYU (Tarihçi) • Abdülkadir KUŞİN (Perşembepazan) • Gülderen BÜYÜKUÇAK (Taksim) • Minah ÇİĞDEM (Tarlabaşı) •Perihan BALCI (Burgazada) • Berin SUNDER (Beykoz) • Halet ÇAMBEL (Arnavutköy) • Hacer GÜNDOĞDU (Yeşil Dayanışma, Galata ) • Cihat BURAK ( Ressam ) • Tiraje DtKMEN (Adalar, Ressam) Yer: Dünya Sineması Tarih. 12Aralık. 198^, Cumanesi Saat: 12.30 18 30 Çağıranlar: Bo'kozlular, Ama\ı«k(>1üleT, Ortak«\iuler. Perşembepazarlılar. BeyoğluTarlabaşılılar, Adalilar. Galatalıtar, \e>il Dayanışmacılar, Cevreciler, Mımarlar. Mühenilisler. ^ Giriş ücretsizdir. Dr. YILDIRIM AKTUNA acılı günlerin can dostları Dr. Olcay TÜZ veDr. Cem TÜZ ile "Hemi Discal" ameliyatımı başarı ile gerçekleştiren Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıklan Hastanesi Nöroşirürji Servisi şefi ve ameliyat ekibi Dr. Mercan Sarıer, narkozitör Nursel Eldileymi, hemşire Leyla Kamberoglu ve servis hekimleri Dr. Biilent Karakaya, Dr. Ramazan Atabey, Op. Dr. Semih Bilgiç, Dr. Nadir Erenoglu. Op. Dr. Halil Toplamaoglu ve başta GülbaharTezel olmak üzere II. Nöroşirürji Servisi'nin tüm hemşire ve personeli ile hastalığımla ayrıca ilgilenen SSK Okmeydanı Hastanesi Ortopedi Ser\ isi'nden değerli dost. TEKSTİL DESİNATÖRÜ Akademi veya dengi Tckstil Bölümü # Op. Dr. ZEKİ ORAL mezunu yaratıa, yetenekli adaylann iş ömeklerini içeren portfolyoları ile birlikte 522873852666 76 numarah telefonlardan Op. Dr. AIİHAN ÇELİKER, DENİZSOM randevu alarak başvurmalan rica olunur. ve ameliyat sonrası sırtüstü yatakta kaldığım bir ay boyunca geçmiş olsun dileğinde bulunan tüm dostlara teşekkür ederim. ÜRME SAN. vt TtC A.Ş. İSTER İNAN... İSTER İNANMA!.. 5 MİLYARLA BİR HBJKOPTER, BİR ^AU, BİR YAT, 27ARABA, 18 KAT, 4 VİLLA, 38 BİSİKLET İLE BİR ÇİFT AWKABIALABİÜRSİNİZ. İNSAN HAKLARI DERNEGİ ÎSTANBUL ŞUBESİ 1. OLAĞAN GENEL KURUL TOPLANTISINA ÇAĞRI İnsan Hakları Derneği tstanbul Şubesi 1. Olağan Genel Kurul toplantısı 26 Aralık 1987 Cumartesi günü saat 1019 arasında Fatih Düğün Sarayı, Malta Caddesi, Başmüezzin Sokak No: 16 FatihIstanbul adresinde yapılacaktır. Yasal çoğunluk sağlanamadığı takdirde toplantı 2 Ocak 1988 cumartesi günü aynı yer ve saatte tekrarlanacaktır. Üyelerimize ve ilgililere ilanen duyurulur. İNSAN HAKLARI DERNECI İSTANBUL ŞUBESİ GÜNDEM: YÖNETİM KURULU 1 Açılış, 2 Başkanlık Divanı Seçimi, 3 Saygı Duruşu, 4Faaliyet Raporunun Okunması, 5 Mali Raporun Okunması, 6 Denetleme Kurulunun Raporunun Okunması, 7 Raporlar Üstüne Görüşme, 8 Aklama, 9 Dilekler, 10 Seçim iıuluşuyonız Deniz tutkunlannın önemli randevusunu hava muhalefeti nedeniyie yarına (12 Aralık Cumartesi) ertelemek zorunda kaldık. Anlayışla karşılayacağınızı umuyoruz. Yarın saat 11.00'de Dolmabahçe'de buluşuyoruz. U L U S . L A R A R A S I I BOVTSHOM Dolmsbahçe Fuar Alanı Tet 132 34 00 UFAS ULUSLAHARÂST FUARC1LIK A $ Ttl I70 02R«J F» 164 29 9S İ S T A N B U L
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear