29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER kendisinin dışarıdan hiçbir yaptırımla karşılaşma olasılığı yoktur. Oysa milletvekilleri dahi, her genel seçimde ve en geç beş yıl sonunda secmenlerine hesap vermek durumunda bulunduğundan, siyasi sorumluluk taşırlar. ELEŞTİRİLERE KATLANMAK GEREĞİ Bu anayasal konum \e işleviyle Devlet Başkanı'nın, esas ve dar anlamında "parlamenter rejim"in gerektirdiği gibi, tarafsız hakem mevkiinde ve rolünde olduğu söylenemez ya da olması istenemez. Ama buna karşıhk, Başkan'ın işlem ve eylemlerinin de Meclisin, siyasi partilerin, basının ve kamuoyunun tartışma ve eleştirilerine açık olmasından kaçınılamaz. Bu konudaki açıklamalara Başkanhğın bizzat ve basın ve halkla ilişkiler müşaviri ve özel görüşme yaptığı gazeteciler aracılığı ile bunlara verdiği yanıtlan bazen polemik görünümü sergileyebilir. Böyle olsa da sözü edilen tartışma ve eleştiriler, Devlet Başkanı'nın kişiliğine ya da makamına yönelik sayılmayıp, belirli işlem ve eylemlerini hedef aldığı kabul edilmelidir. Nasıl ki bir başbakan, kamusal etkinliklerinin tartışılıp eleştirilmesinden yakınamazsa, yürütme gücünü doğrudan kullanan devlet başkanı da yol açabileceği irdeleme ve açıklamalara katlanmak durumundadır. Toplumda demokratikleşme sürecinin hızlandığı dönemde, geniş yetkilerle donatılmış sorumsuz Devlet Başkanı'nın, olumsuz etkiler de taşıyan bu işlevi daha çok tedirginlik yaratabilecek bir konumu oluşturur. Ancak başkan, bu gelişmeler karşısında katı bir tutum takınmazsa, çatışma ve sürtüşmelere yer ve olanak bırakmadan, sürecin doğal akışı sağlanabilir. Devlet Başkanı'nın bu konudaki davranışlarının, bir ölçude bu yolda olduğu söylenebilir. Şöyle ki, başkan, "geçiş donemi"nin başlangıcında, yüzde doksanın üzerindeki halkoylarıyla benimsenmiş olan 1982 Anayasası'na "kefil" sıfatıyla, görev süresi boyunca hiç dokundurmayacağını açıklarken; daha sonra ortaya çıkan olgu ve gereksinmeler dolayısıyla, bunun temel ilkeleri ile kimi ayrık düzenlemelerinin "delinmesi"ne, bütün gücüyle karşı koyacağını belirtmiştir. Bu arada devlet işlerinin, Başkanlık ile hükümet arasmda yapılan özel ve örtülü bır işbölümü uyarınca yürütüldüğü ve birbirlerinin yetki alanlanna karışmadıkları izlenimini uyandırmıştır. Ancak bu görev ayrımına ne ölçude uyulduğunu kestirmek mümkün değildir. Görülen odur ki, esas itibanyla, Devlet Başkanı ve iktidar partisi 1982 Anayasası'na sahip çıkmakta ve onu 1990'lara kadar korumaya ve savunmaya çalışmaktadır. şu kadar ki, siyasi iktidar, anayasanın işine gelen yanını almakta ve işine yaradığı bi;imde uygulamakta; gerisini ihmal etmekte ve herhalde onu bütünü ile ve gereğince egemen kılmayayanaşmamaktadır. Bu bakımdan Başkan'ın 1982 Anayasası'nı kendisinden başka savunan kimsenin kalmadığını söylemesi haklı ve doğrudur. Ancak bu işaret veya uyarı üzerine Danışma Meclisi Anayasa Komisyonu'nun bir bölüm uyelerinin düzenleyip katıldıkları forumda yapılan konuşmalarla, Devlet Başkam'na ne denli yarar ve destek sağladıkları sorulabilir. Bu olay da gösteriyor ki, toplumun çeşitli kesimleri tarafından uzlaşma yolu ile oluştunılup sindirilmemiş bir anayasayı, sadece hazırlayıalannın savunmaları ile ayakta tutmak ve sürdürmek mümkün değildir. Başkanın son günlerde yaptığı konuşmalarda, anayasa uygulamalarını "gözetme" yetkisini, onu olduğu gibi koruma ve değişiklik istem ve girişimlerine karşı koyma hakkı olarak anlaması doğru ve yerinde olmasa gerek. Çünkü bu yetki, sadece anayasal hükümlerin yürürlükte olduğu sürece, yetkili organ ve makamlarca uygulanmasını izlemek; yanlışlık, aksakhk, aykınlık veya sapmalar görülürse, siyasal ve yasal yöntemlerle yetkilileri doğriı yola getirmek veya sakat işlemleri bizzat ya da yargı eliyle geçersiz ve etkisiz kılmaktan ibaret olup, tüm ilgililerden gelebilecek değişiklik istek ve önerilerini engelleme veya durdurma gücünü içermez. Bu nedenle Devlet Başkanı'nın asıl siyasi partiler arasında milletvekili transferini yasaklayan anayasanın 84. maddesinin iktidar partisince yapılan yorum ve uygulamalarının, TBMM'nin görev ve yetki alanında olduğu gerekçesiyle kendi "gözetme" görevi dışında kaldığı yolundaki görüşü doğru ve yerinde sayıiamaz. Yoksa Başkan kendi işlem ve eylemlerinden başka, ortada anayasa uygulamalarında "gözetecek" bir şey bulamaz. Çünkü anayasa devlet başkanına bırakmadığı kamusal gorev ve yetkileri mutlaka parlamentoya, hükümete veya mahkemelere vermiştir ya da vermiş sayılır. HOŞGÖRÜ SÖZDE KALMAMALI ' Başkan'ın, bu alandaki kimi tutum ve davranışlarına yöneltilen eleştirileri, halka hitaben yaptığı son konuşmada yanıtlarken, yersiz, yanlış ve haksız bulmakla beraber, "ziyanı yok, söylesinler" biçiminde hoşgörü ile karşılaması, işlev ve konumunu değerlendirmede yeni ve ileri bir aşamaya geçtiğini göstermektedir. Ancak bu hoşgörünün, sözde kalmayıp, olgulara dönüşmes' için, başkanın işlem ve eylemlerine yöneltilen eleştirilerin, esas itibanyla TCK'nın 158. maddesi kapsamında başkanlığa hakaret sayılarak ceza kovuşturmasına konu yapılmaması sağlanmalıdır. Devlet Başkanı'nın öbür organlar ve kamuoyu ile olan ilişkilerinde böyle bir yöntemin, bu makamın otorite ve prestijinin zedelenmesi olasıhğını içermesi bakımından sakıncalı görülmesi halinde, kamusal etkinliklerini kısması ve yetkilerini kullanmada çok titiz ve dikkatli davranması zorunlu olur. Gerçekten, demokratikleşme süreci içinde bulunan bir toplumun dinamikleri, bireysel veya oligarşik istençlerle durdurulamaz, dondurulamaz; kendi doğrultusunda işlev ve etkilerini sürdürerek, belli bir evrede var olan siyasi güçlerin uzlaşabildiği bir dengeyi oluşturur. Türkiye'nin "geçiş dönemi" denilen süredeki siyasal yaşantısı, bu gerçekliğin somut örneği ve kesin kanıtıdır. Devlet Başkanı'nın Tedirğm Konmnu Bu anayasal konum ve işleviyle Devlet Başkanı'nın, esas ve dar anlamında "parlamenter rejim"in gerektirdiği gibi, tarafsız hakem mevkiinde ve rolünde olduğu söylenemez ya da olması istenemez. Ama buna karşıhk, Başkan'ın işlem ve eylemlerinin de Meclisin, siyasi partilerin, basının ve kamuoyunun tartışma ve eleştirilerine açık \olmasından kaçınılamaz. PENCERE 31 MA YIS 1986 İslam ve Gösteriş... Arkadaşımız Canan Gedik'in 29 Mayıs 1986 günlü Cumhuriyet gazetesinde çıkan "Meclis Notlarf'nı okurken şu satırların altını çizdim: "Önceki gece Mecliste dikkati çeken bir başka olay dualı ezanlı iftar ve sahur yemekleriydi. TBMM Başkanı Necmettin Karaduman, bir zamanlar Erbakan Hoca'nın bütün varını yoğunu ortaya koyarak gercekleştirmek istediği düşünü, Mecliste toplu iftar yemekleri düşünü, gerçekleştiriveriyordu. İftar için Meclis lokantası sabahtan hazırlanıyordu. Lokantaya, milletvekilleri radyodan yayımlanan Kuran ve ezanı daha iyi duysunlar diye ses tesisatı kuruluyor, yemekler yapılıyor, masalarçiçekleniyordu. Benzer bir başka yemek, gece saat 2.30'dan sonra yeniden tekrarlanıyordu. Bu kez ANAP Genel Sekreteri Mustafa Taşar, Meclis lokantasında sahur yemeği veriyordu. Taşar'ın yemeği için Gazianterften kahke, küncülü kurabiye ve tuzsuz Antep peyniri getirilmişti. Sahura katılan Özal, az önce ofsayttan attığı golle tütün tekelini zahmetsiz ve hiç zorianmadan kaldırmanın rahatlığı ve keyfinin yanı sıra, Mecliste iftar yemeği düşünü gerçekleştirmenin de mutluluğunu yaşıyordu." 28 Mayıs 1986... * Tarihsel bir gün. Bir yandan ulusal çıkarlar ayaklar altına alınıyor, Atatürk'ün kurduğu "milli" tekel yıkılarak, Türkiye yabancı tekellere açılıyor; öte yandan yüce Mecliste iftar ve sahur yemekleri veriltyor. Dinsel dalganın yükseldiği yerde milliyetçiliğin üstüne birşal örtülüyor. ^ Büyük Millet Meclısi'nın başkanları arasında kimler geldi, kimler geçti? Ne olursa olsun, şimdiye dek Meclis Başkanlığı makamına oturan sayın milletvekillerının dini bütün olmadıklanna ilişkin bir kanıt yok. islamda "ibadet de kabahat de gizli" olduğundan hangi Meclis Başkanının ötekinden daha mümin sayılacağına biz karar veremeyiz; ama "muhafazakâr ve sağcı" kesimin pek hoşuna giden birkaç ad sayabiliriz: Kâzım Karabekir, Refik Koraltan, Ferruh Bozbeyli, acaba Sayın Necmettin Karaduman'dan daha mı az Müslümandılar? Ya da Cumhuriyet devleti tarihinde Meclis Başkanlığı yapmış kişiler arasında hiç mi Müslüman yoktu? Sayın Necmettin Karaduman niçin Meclis lokantasında ses düzeni kurarak ezanlı iftar yemeği vermek gereğini duymuştur? Anayasasında laiklik ilkesi yazılı Cumhuriyet devletinin Büyük Millet Meclisi Başkanlığı makamında oturan kişi bu davranışıyla anayasaya ihanet ettiğini bilmiyor mu? Meclis kürsüsünde ettlği yemini çığnedığinin bilincinde değil mi? Büyük Millet Meclisi Başkanı'nın Mecliste yaptığı her işin ve her davranışının bir gerekçesi olmalı... Bu davranışının gerekçesi nedir? Eğer Sayın Karaduman bu davranışının gerekçesini açıklayamazsa, ya bilinçsiz, ya da Atatürk ilkelerinin düşmanlarından olduğu anlaşılacaktır. # Dindar görünen her kişinin dindar olduğu söylenemez; İslam dini gösterişe kapalıdır; müminin inancı yüreğindedir. Din nerede siyasete alet edilıyorsa, orada inanç sömürülür. Bu sömürünün en aşırısına Ulusal Bağımsızlık Savaşında istanbul Şeyhülislamı Dürrizade es Sait ulaşmıştır. Öürrizade bir fetva düzenleyerek emperyalizme karşı savaşan milliyetçileri öldürenlerin cennetmekân ve bu yolda ölenlerin şehit olacaklannı ilan etmiştir. Bu fetvaya yine bir sarıklı karşı çıkmış, gerçek bir Müslüman olan Ankara Müftüsü Rıfat Efendi, ülkeyi işgal eden düşmana karşı savaşanların sağ kalırlarsa gazi, ölürlerse şehit olacaklannı buyurmuştur. Şimdi merak ediyorurrv. İslamı siyasete âlet etmeden namaz kılana da oruç tutana da saygılar sunuyorum. Acaba bunların içinden milli tütün tekelini yabancılara peşkeş çeken yasaya karşı çıkan hiç olmadı mı? Prof. Dr. LÜTFİ DURAN ' Türkiye'de 12 Eylül askeri yö"netiminin kendi suretinde çıkardığı 1982 Anayasası, iki buçuk yıldır bütünii ile uygulamada bulunuyor. "Geçiş dönemi" deni4en bu sürede, Silahh Kuvvetler'"in asli görevine dönme kesin kararı nedeniyle, ülkede sıkıyönetim alanlannın giderek daralması ve bunun yanında ekonomik Cve sosyal bunalım içindeki toplumun çeşitli kesimleri ile siyasi çevrelerinden demokratik hak ve özgürlük istem ve eylemlerinin yükselmesi sonucu, 3. Cumhu•Tİyet rejimi, düşunüldüğunden ve kâğıt üzerinde görüldüğünden farklı bir sürece girdi. Basın, görece serbestlik ortamını değerlendirerek, kimi riskler pahasına, siyasi iktidan ve icraatıru sergileyip eleştirmeye başlamıştır. Bir grup aydın, ülkenin ve toplumun anayasal düzeydeki sorunlarını devletin yüce katlanna iletmek görevlerini yerine getirmişlerdir. Yasaklı siyasi liderlerin kapalı ve açık muhalefet etkinlikleri, büyük gösterili çıkışları, çekinmesiz demeç ve konuşmaları sık sık ortalığı kaplamıştır. Ayakta tutulan işçi örgütü dahi, uzun süre uysal ve bağımlı davrandıktan sonra. çalışanlara layık görülen dunıma ve uygulamalara, hiç değilse, sozle karşı çıkar olmuştur. Kimi meslek kuruluşları, yasal engel ve kösteklere rağmen, kendileri ve kamu ile ilgili sorunları ortaya koymaya ve tartışmaya girişmişlerdir. Yüksek öğrenim gençliği, örgütlenme hak ve özgürlüklerini kullanma ve savunma savaşımını başlatmıştır. Dernek, ortaklık biçimindeki bazı özel kuruluşlarla dergiler düzenledikleri toplantılarda, ekonomik, sosyal ve siyasal sorunları görüşüp tartışmaya açmışlardır. Genel seçimlere sokulmayarak parlamento dışı bırakılan siyasi partilerle, sonradan kurulanlar hızla gelişip güçlenmişler veMeclisteki muhalefet partilerini eritip kendilerine çekmek suretiyle, başlangıçta ongörülen şemayı bozmuşlardır. Biitün bu gelişmelerden ve koşullardan, yeni siyasi rejimin orta direği konumunda bulunan Devjet Başkanı'nın etkilenmemesi mümkün değildir. O denli ki, işe girişilirken düşünülen parti iktidar olamadıktan başka, uyumlu muhalefet rolü biçilen kuruluşun yerini, iktidan elde etme savaşımı veren çetin bir karma pani almış bulunuyor. Üstelik, 1983 yılı sonundan beri siyasi iktidan kullanan parti, gün geçtikçe onun tek ve gerçek sahibi gibi davranır olmaya başlamıştır. Bu oluşumun belirgin ve somut örnekleri, Devlet Başkanı'nın bir daha görüşülmek üzere Meclise geri gönderdiği kanunlan temelli değişikliğe uğramadığı halde yayımlatması ve Anayasa Mahkemesi önüne de göturmemesi durumunda ortaya çıkmıştır. Dahası, Devlet Başkanı anayasaya karşın örtülü af etkisi taşıyan Ceza İnfaz Kanunu'nda yapılan değişikliği benimsemediğini bir konuşmasında belirtmiş ve fakat buna karşı herhangi bir yola başvurmamıştır. Kararnamelerin ise genellikie Bakanlaı Kurulu'ndan veya Başbakanlıktan çıktığı gibi onaylandığı izlenimi guçlenmiş ve yaygınlaşmıştır. Bu uygulamalar ve tophımdaki oluşumlar karşısında, günümüzde Türk siyasi yaşamının 1982 Anayasası çerçevesinde yürüdüğünü söylemek ve ona göre irdeleyip değerlendirmek mümkün olmasa gerek. Uyumlu bir düzenleme içermese de, bu anayasaya göre Devlet Başkanı yürütmenin tek şefi ve en güçlü öğesi sıfatıyla, kuramsal olarak hükümete egemendir. Yargı organı da, doğrudan ya da dolayb biçimde, onun yetki alanı içinde ve otoritesi altındadır. Köşe yazarı bir anayasa uzmanının, milli egemenlik uzerine yapılan bir toplantıda ileri sürdüğünün aksine, 3. Cumhuriyet'in TBMM'si, 1961 Anayasası parlamentosundan daha yetkili degil, kendi seçtiği Devlet Başkanı'na karşı etkili koruma araçlanndan yoksundur. Gerçekten, Devlet Başkanı, eskiden farklı olarak bütçe ve anayasa değişiklikleri dahil tüm kanunları meclise geri çevirebiiir, ayrıca sonuncuları halkoylamasından geçirebilir ve isterse her toplantı yılını sultanî açış nutku ile başlatabilir ve parlamentoyu yönlendirebilir. Daha da etkili olmak üzere. Başkan bazı basit koşullarla TBMM seçimlerinin yenilenmesini kararlaştırabilirken, yasama orgaru, birtakım önemli yetkikri tek başına da kullanabilen, ama sonımsuz sayılan yürütmenin şefıni görevden uzaklaştıramaz. Devlet Başkanı, yedi yıllık dönem boyunca, kendi istenci ile cekilmedikçe, bu görevini sürdürür; ancak bir daha seçilemeyeceği için anayasa değişikliğini halkoylamasına sunması ve bunun olumlu çıkması dışında EVET/HAYIR OKTAY AKBAL "Ben po* plşmanım geldiğimize. Annem eşitlik arryor. Varlıklıyoksul tabaka diye aynm yapılmasını sevmiyor." "Almany^dakı gibi rahat değiKm bu ortamda. Hep her şeye dikkat etmem gerekiyor. Bu da sıktyor insanı. Annem babam da pişman. Onlara göre burda geçim daha zor. Oysa Almanya'da hayat rahato. Babam burda parasal yönden de ara(Arkosı 10. Sayfada) OKURLARDAN Açıklama CUMHURİYET CAZETESİ YAZIİŞLERİ MÜDüRLÜĞÜNE tSTANBUL 4.4.1986 tarihli eazetenizin, ÖĞRETMENOĞRENCİ sütununda yer alan "Bir meslek yüksekokuhı mezuntt "En Alttakiter" Geriye Dönünce... yakmıyor" başhkh yazı incelenmiştir. öğretmenliğe atamalann menşeileri ve atamalarma esas olan derslerle ntaaş karşılığı okutacaklan dersler, Bakanlığımız Talim ve Terbiye Kurulu'nun 29.11.1985 gün ve 245 sayılı karan ile bettrlenmiştir. Söı konusu karar gereği Erkek Sanat Yüksek öğretmen Okulu'nun ilgili bölümlerinden mezun olanlar, Bakanhğımızca açılacak öğretmenlik için yeterlik sınavını kazandıklan takdirde Endüstri Pratik Sanat Okulian ve Halk Eğitim merkezlerine öğretmen olarak atanabilmektedir. Bakanhğımızın branşlara göre öğretmen ihtiyacı ile öğretmenlik yeterlik stnavmm tarihi basınyayın organları aracıhğıyla kamuoyuna duyurulacaktır. Bilginizi rica eder, saygılar sunanm. ABDURRAHMAN ÇELİKER MEGSBBASIN VE HALKLA tLtŞKİLER MÜŞAVtR V. jLXslolan insandır. Teknoloji insanın hizmetindedır. Bekoteknik Türk insarunın elektronik teknolojisindeki gelişmelerden pay almasında en büyük katkryı sağlamış olmaktan kıvançbdır. Bekoteknik gelecekte de en gelişkin teknolojileri uygulayarak alanındaki öncülüğünü sürdürecektir. 55 Bekoteknik Tİlıkiye'nJn en büyük elektronik üreticisidir. Elektronik sanayünde 'TXinyanın büyükleri" olarak tanınan teknoloji devleri, bir ülkede markalannı kullanarak üretim yapacak kuruluşu seçerken, son derece titiz davranırlar. İtibarlı, gerekli tesislere ve yetişkin kadroya sahip, ülke çapında satış ve sonrası hizmetleri verebilecek güçlü kuruluşlan tercih ederler. Türkiye'nin en büyük elektronik üreticisi Bekoteknik, elektronikte "dünyanın büyükleri ve en iyileri" ile "Dünyanın büyükleri büyükİerle çalışır" Bekoteknik, sektörün lideri olarak, yeniliklerin çok çabuk eskidiği bu sana>i kolunda, "dünyanın büyükleri"nin geliştirdikleri yeni teknolojileri hemen uygular. Bunu yapacak güç, tesis ve tecrübeye sahiptir. Bekoteknik, lider olmanın sorumluluğunu duvrarak, bundan böyle de Türk halkına, "dünyanın en iyileri"ni sunmaya de\7am edecektir. Bekoteknik ye "en büyük olmanın göstergeleri": 1985 yüı cirosu 76 mih'ar 2.8milyar 530.000 adet 305.000 adet teknik işbirliği yapmak ve ülkemizde onlan temsil etmek güç ve onuruna sahip milli kuruluşumuzdur. İşte HITACHI... İşte TOSHIBA... İste CASIO... İşte NORDMENDE... Bekoteknik, bir Koç Holding kuruluşudur 'Türkiye'nin en büyük elektronik üreticisi" Bekoteknik 1985 yılı vergisi 1985 yılı üretimi (TV, vıdeo. radyu muzikseti,\azarkasa) 1985 yıb TV üretimi
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear