Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CUMHURİYET/6 27MAYIS 1986 Program karşılaştırması SHP DSP Nerede birleşiyor? Nerede ayrılıyor? ŞAHİN ALPAY SEYFETTİN GÜRSEL Aydın Güven Gürkan'la SHP programı üzerine DSP piyasaya özeni, SHP merkezi planı vurguluyor Her iki parti de ekonomiyi tümüyle piyasaya bırakmaktan yana değiller. Müdahaleciliği hem kaçınılmaz hem gerekli görüyorlar. Her iki parti planlamamn gereğine ve yararına inanıyor. DSP, pazar kurallarını planlamamn yardımcı bir öğesi olarak değerlendirirken geniş bir "müdahale paketi" öngörüyor. 3 SHP ve DSP programlan, gerek yerel yöneümleTİn güçlendirilmesini, gerekse kamu yönetiminde merkeziyetçiliğin azaltılmasını amaçlamalan yönünde'n (bkz. SHP, s.25; DSP, s.134135) büyük benzerlik gösteriyor. Ne var ki, her iki programın da bu amaçla hangi somut önlemlerin ahnacağı konusunda hemen hiçbir şey söylemedikleri göze çarpıyor. Oysa, toplumun demokratlaştırümasında, yönetimde ademimerkeziyetçiliğin oynadtğı büyük rol dikkate ahnırsa; yerel yönetimlerin güçsüzlüğünün Turkiye'de yerleştirilmeye çalışılan demokratik düzenin en zayıf halkalanndan birini oluşturduğu düşünülürse, her iki programda da görülen bu boşluğun dikkat çekici oldugunu söyleyebiliriz: Yerel yönetim konusunda göze çarpan diğer bir nokta da, birçok açıdan CHP'nin 1976 programından aynlan DSP prograrrunın, "köy grupları arasında gelişme merkezleri niteliğinde" köykcntler oluşturulması projesinde (s.l 12) ısrar etmesi. Ancak, 1976 programında bu projenin açıklanmasına tam üç sayfa (s.7173) aynlmışken, DSP programında bir kısa paragrafla yetiniliyor. SHP'nin ise köykent projesini tümüyle terkettiği görülüyor. Büyük bölümü Batı Avrupa'da olmak üzere yurtdışında iki milyonu aşkın yurttaşımız yaşamakta. 1960'larda başlayan ve donık noktasına 1970'lerin ortasında ulaşan kitlesel dış göç olaymın ülkemizin son çeyTek yüzyıldaki sosyoekoHomik, siyasal ve kültürel hayatı üzerinde derin etkileri oldu. Bu milyonlann ezici çoğunluğunun, gerek bulundukları ülkelerde gerekse Turkiye'de siyasal haklardan yoksun işçilerden oluşması; onlarla ilgili sorunlara, "emekçilerin" haklannın temsilciliğini yüklenme iddiasındaki partlerin özel bir ilgi göstermeleri doğaldır. SHP programı, "bu vatandaşlann kendi kültürlerine sahip olarak yetişmelerine olanak tanınmasına ve ekonomik haklarının korunmasına özel bir önem gösterilmelidir" (s.61) demekle yetiniyor. DSP progTamı ise yurtdışındaki yurttaşlann sorunlanna daha geniş bir yer ayınyor (bkz. s. 119122) ve yurtdışındaki yurttaşlara oy hakkı tanınması bir program hükmü olarak benimseniyor. DSP, dış göçmenleri ekonomik açıdan olduğu kadar, siyasi ve özellikle sosyal demokrasi açısından da onemli bir gizil güç (potansiyel) olarak görüyor. (DSP'nin genel sekreterini dış göçmenler arasından seçmiş oluşu da, bu anlayışın sembolik bir ifadesi olduğu söylenebilir.) Programın "DSP'nin Yapıs» ve tşleyişi" başlıklı bölümünde. "Demokratik ülkelerde çalışan yurttaşlanmızın, o ülkelerde edindikleri demokratik deneyim ve birikimin Türkiye'ye aktanlabilmesi için yetkili kanallar oluşturulacaktır" (s.41) deniyor. Ancak bu kanajlann (seçme ve seçilme haklan verilmesi dışında) neler olabileceğinin belirsiz kaldığı da dikkat çekmekte. Sosyal demokrat partilerimizin siyasal programları çerçevesinde ele alacağırmz son konular, çevre ve enerji politikalan. Doğanın kirletilmesinin önlenmesi; doğal çevrenin ve insan sağlığının korunması talepleri, bugün bütün demokratik ülkelerde sosyal demokrat partilerin tavır alma zorunluluğu ile karşı karşıya oldukları bir konu. Bu konuda, ülkemizde de henüz başlangıç aşamasında da olsa belirli bir bilinçlenmenin mevcut olduğu gözlenebilir. DSP ve SHP programlannın bu konuya yaklaşımlannın yetersiz oldugunu belirtelim. Çevre konusuna pek az yer aynlan DSP programında: "DSP doga zenginlikJerini değerlendirirken, doga dengesini olabildiğince gözeterek çevre sağlıgını koruyup geliştirecektir." (s. 141) demekle yetiniliyor. SHP programında da, "SHP, toplumsal üretimi ve tiiketimi arttınrken aynı zamanda çevresel dengeyi bozmamaya özen gösteren bir tutum içinde olacaktr" (s.57) deniliyor. Her iki programda da bu alanda alınacak somut önlemler konusunda herhangi bir ifade bulunmuyor. Çevre sorunlarıyla yakından ilişkili enerji politikaları konusunu SHP, oldukça özlü olan programına göre hayli aynntıh bir şekilde işlerken, DSP programında da bu onemli alana hiçbir şekilde değinilmediği görülüyor. Ekonomiye bakışta her iki parti de "müdahaleci" eğilimi benimsiyor 'Piyasa düzeninde rekabeti devlet biünçle korumah' SHP programı yerel yönetimlerin güçlemJirilmesini öngörüyor. Ancak bu konuda hangi somut önJemJerin ahnacağı konusunda bir ipucu \ermiyor. SHP iktidara geldtginde bu alanda ne gibi önlemler almacak? GÜRKAN Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, katılımcılığın ve çoğulculuğun vazgeçilmez bir unsurudur. Yerel yönetimler kanalıyla topluma katılım yollarını açabüirsiniz. Sadece onunla değil, kuşkusuz, ama kaülımcı bir toplumun oluştunılması için temel kanallardan biri yerel yönetimlerdir. Keza yerel yönetimler çoğulculuğun da vazgeçilmez unsurudur. Yani siyasal gucün bir odakta toplanmayıp, elden geldiğince yayılmasının yolu da güçlü yerel yönetimden geçer. Bu sosyal demokrasinin temel bir ilkesidir. Programımızın uygulama ah programlan henüz yapılmamıştır. Parti, bunun üzerinde çalışmaktadır. Önümüzdeki kurultaydan sonra bir program kurultayı yaparak bu ilkesel programın uygulamaya yönelik ah programlanm yapmak ihtiyacını hissediyoruz. Yerel yönetimlere bugünkünden daha öte hangi yetkiler verilebilir, doğrusunu isterseniz şu anda cevaplayamam. Nerede yetki devri mümkünse, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi nasıl mümkünse, onun yapılması konusunda partide düşunce birliği vardır. Ve tabii doğrusunu isterseniz ANAP'ı yüreklendirmek lazım, yerel yönetimlere sağlamaya çahştığı "maii güçlendirme" ileri bir adımdır. O bunu aslında çoğulcu, katılımcı bir toplumun yaratılmasım düşünerek yapmadı. Tamamen siyasal amaçlarla yaptı. Türkiye'nin kalkınmasına önemlı katkılar yapacak gelişmeleri sağlayamadığı için yerel yönetimlere birtakım maddi olanaklar verdi. Ama, biz bundan da mutluluk duyuyoruz. Biz geldi|imizde kuşkusuz bu imkânlardan yararlanacağız. SHP programı yurtdışındaki yurtlaşlann sorunlan konusunda "Kendi kültiirlerine sahip olarak vetişmekrine olanak tanınmasına ve ekonomik haklannın korunmasına özel bir önem gösterilmelidir" (s.61) demekle yetiniyor. SHP, yurtdışındaki yurttaşlara politik haklar, (seçme ve seçilme haklan) tanınması konusunda ne düşüDüyor? GÜRKAN Bu, programımızda büyuk bir eksiklik. Partinin bu konuya verdiği önem programa yansımamıştır. Burada kusur işlenmiştir. Bana sorarsanız, bu konuda hem Avrupa hem Türkiye demokratlari kötu bir suıav vermiştir. 2025 yıldır Avrupa'da yaşayan 1,52 milyon insanın her türlü siyasal haktan yoksun bırakılmasının ne Avrupa ne de Türk demokrasısi için bir yüz akı olduğu söylenemez. Avrupa'da 1520 yıldır siyasal hak ve etkinlikten yoksun bırakılmış, ikinci sınıf insan statusüne sokulmuş bir kitle var. Yurt dışındaki yurttaşlarımıza Turkiye'de oy hakkı tanınması konusunda bugüne kadar iki ayn yasa önerisi verdik. Önce postayla oy kullanılabümesini önerdik. Anayasaya aykın olduğu gerekçesiyle, iktidar partişince reddedildi. ANAP, sırur kapılannda oy kullamlmasını öngören teklifi getirdiğinde bu kez konsolosluklarda oy kullanılması yolundaki öneriyi getirdik. Bu, soruna çok etkin bir çözümdur. ANAP, bazı ülkeler, bunu kendi egemenlik haklanyla çelişir görerek izin vermiyorlar gerekçesiyle, bu teklifımize de karşı çıktı. Oysa, Avrupa Konseyi Danışma Meclisi'nin konsolosluklarda oy kullanılması konusunda hükümetlerin engel çıkartmaması yolunda kararı bulunuyor.Bu bakımdan konsolosluklarda oy verilmesi yöntemi kolaylıkla uygulanaabilir. ANAP oylan ile benimsenen smır kapılannda 70 gün süreyle oy verme olanağı tanıyan yasa, soruna çözum değildir. Uygulanabilir bir yöntem değildir. Seçim güvenliği bakımından büyük sakıncalara sahipür. Herkese oy hakkı tanımamaktadır. SHP nasıl bir ekonomik rejim savunuyor? Kapitalizme ve devletçi sosyalizme göre savunduğu rejimi nasıl farklılaştınyor? , GÜRKAN Sorun toplumun ortak oluşturduğu ekonomik artığı kullamm yetkisinin kimde olacağı ile ilgilidir. Eğer Türk kapitalizmine bırakırsanız bu anığı salt 510 tane tekel kullanır. Devlet sosyalizmi yöntemini benımserseniz, anığı devletin kendisi kullanır. Sosyal demokrasi bu konuda akılcı bir çözüme ulaşmıştır. Artığın bir kısmırun özel sektör tarafından kullanılmasında, ekonomik etkinlik açısından, ekonomik özgürlük açısından, yanşma koşullannın sağlanabilmesi açısından gerek ve yarar vardır. Artığın bir kısmırun devlet tarafından bilinçli olarak desteklenen, örgütlenen ve özendirilen halk toplulukları tarafından, kooperatifler, çok ortaklı şirketler ve benzeri halk oluşumları tarafından kullanılmasında gene ekonomik etkinlik ve yarışmacı bir ekonomi yaratılması açısından gerek ve yarar vardır. Onun için sosyal demokrası gayet açık ve nettır: Artık, özel girışimciler, halk ortaklıklan ve devlet tarafından ekonomik etkinlik kıstası, sosyal etkinlik kıstası, rekabeti sağlama ve pekiştirme kıstası ön planda tutularak kullarulacaktır. SHP'nin pi> asa sistemine olumsuz bir yaklaşımı var. Nedir bu olumsuzlugun gerekçeleri? GÜRKAN Bence yaklaşımınız yanlış. •'Programınızı inceledigjmde piyasa ekonomisine gerektiginöen fazla güven gösteriyorsunuz" biçiminde söyleyeceğinizi tahmin ettim. Çünku, ben de programı okuduğumda aslında o izlenimi elde ediyorum. Yani sizin elde ettiğiniz izlenimi elde etmiyorum. Fiyat mekanizmasım ilke olarak, kurum olarak bir kere sahipleniyoruz. Ama bu serbest piyasa düzeni, kanşılmaksızın, yönlendirilmeksizin, bir planın önceliklerine göre çalıştınlmak için çaba harcanmaksızın kendi başına bırakılan bir "laisser faire laisser passer" (Bırakımz yapanlar. bırakımz geçsinler) değildir. Bizim daima vurguladığımız, yarışmacı, rekabetçi bir piyasa düzeni. Piyasa düzeni içinde rekabet devlet tarafından bilinçli bir biçimde korunmalı, beslenmeli ve sağlanmalıdır. Piyasa kendi başına bırakılamaz, bu anlamda serbest piyasacı değiliz. .Ama yarışmacı bir piyasa ekonomisinden yanayız. Yani önceliklerm çok açık ve net bir biçimde ilgililere sunulduğu bir planlama. Özelükle kaynak tahsisinde işin usulü budur. Kaynak tahsisinde önceliklerin bir plan tarafından oluşturulmasını gerekli ve zorunlu görüyorum. Bu planlama içinde ozel kesim de, devlet kesimi de yerlerini alacaklardır. Neyin kimin larafından yapılacağı sorusunun yanıtı ideolojik değildir. Yanıt, nesnel ve ekonomik gerçeklere göre verilecektir. "Herşeyi yalnızca ve mutlaka özel sektör yapacak" yaklaşımı ideolojiktir. Onun için ekonomik sağ ideolojiktir, ekonomik sol akılcıdır. kamu kesjmi İçin zorunlu olmasını savunduğunuz planlamada fiyat ve miktar hedeflerine ne kadar ağırlık verilecek? GÜRKAN Bu çok doğaldır aslında. Eğer KlT'ler devlet sorumluluğundaysa nasıl bir özel işletmeci, kendi işletmesi için miktar ve fiyat planlaması yapmak zorunluluğunu hissediyorsa, devletin kendi işletmeleri için de bir miktar ve fiyat hedefieri politikası gütmesi son derece doğaldır. Yani işletme bazında herkesin ister özelde olsun ister devlette olsun bu, hedefieri olmalıdu ve bu hedeflere ulaşılmaya çalışılmalıdır. İşın doğasında vardır. Yalnız bizim düşündüğümüz plan çok açıkça ifade ediyorum, geçmiş dönemdeki plan anlayışından oldukça farkhdır. Bürokratik plaru duşünmüyoruz. Oluşan kaynaklar üzerinde 35 tane bürokratın o kaynaklann oluşumuna hiç katkı sağlamaksızın tasarruf hakk: elde etmesini doğru bulmuycruz. Sağlanan kaynaklann dağılımım ve yonlendirilmesini katılımcı bir biçimde, ortak bir anlayışla ve işbirliğiyle yapılmasını gerekli görüyoruz. Eski planı hatırlayınız. Sözümona ihtisas komisyonları vardı. O ihtisas komisyonlarında insanlar bir seminere katılraışçasına duşuncelerini açıklarlardı ve giderlerdi. Sonra burokrat arkadaslanmız asıl kendi tercihlerini, toplumsal tercihleri değil kendi tercihlerini, plana koyarlardı. Bu, bürokratik bir plandı ve toplumu yıldırdı. Toplumun yaratıcı gücunü büyük ölçüde engelledi ve toplumu ne yazık ki plan duşüncesine yabancılaştırdı. Oysa katılımcı bir plan toplumla plan arasında özdeşleşmeyi çok rahat sağlayan bir araçtır. Yani sendikalanyla, işvereniyle, universiteleriyle, sanatçılarıyla bir planın oluşturulması gerekir. 3 tLÎŞKÎLER "SERİNLEDÎ" Aydın Güven Gürkan ve Erdal tnönü, Rahşan Ecevit'i DSP Cenel Başkam olduğu zaman parti genel merkezinde ziyaret etmislerdi. Sosyal demokrat kanatta iki ayn parti arasındaki ilişkiler, son günlerde Rahşan Ecevit 'in SHP 'lileri ' 'tathsu sosyal demokratlığı" ile suçlaması sonucu daha serin bir ortama girdi. 'Piyasa kendi büdiğine işlerse tekelleşme eğilimi güçlenir' Pazar kuralları tek başına oluşturulsun denildiğinde işçi ve çalışanlarm ücretlerini sunu/istem dengesi belirler. Bundan da açık biçimde sömürü ortaya çıkar. 3 DSP programında >erel yönetimlerin güçlendirilmesi ve kamu yönetiminde merkeziyetçiliğin azaltılmas ongönilmekte. Ancak bu yönde hangi scmul önlemlerin alınacağı hakkında bilgi verilmiyor. DSP iktidara geldiğinde bu konuda ne gibi somut önlemler alacaktır? ECEV'tT DSP programında çevreden merkeze ve merkezden çevreye oluşumu bağdaştıran, işlevsel biçimde bağdaştıran planlama anlayışı öngörülüyor. Bu planlama anlayışının uygulamaya aktanlması için yerel yönetimlerin çok etkili olması ve halkın, özellikle üretici kesimlerin yonetime ve karar mekanizmasına yerel düzeyde çok etkin biçimde katılmalan gerekiyor. Yerel yönetimlere bunu sağlayabilecek bir genişlikte karar ve hareket serbestliği tanınması gerekir. Aynca, biz parti içi işleyiş ve katılım bakımından gerekli gördüğümüz düzenlemeyi kamu yönetimine ve yerel yönetimlere de yansıtmak istiyoruz. Paninin işleyişinde mahallelerden, hatta mahallelerin de ötesinde komşu ilişkilerinden başlayarak katılmayı öngörüyoruz. Bunun doğal sonucu olarak yerel yönetimlere de her mahallede, her sokakta yaşayan vatandaşların dayanışma içinde ve demokratik bir duşünce alışverişi içinde katılmalan gerekir. Programın 'DSP'nin Yapısı ve tsleyisi' başlıklı bölümünde, "Demokratik ülkelerde çalışan yurttaşlanmızın, o ülkelerde edindikleri demokratik deneyim ve birikimin Türkiye'ye aktanlabilmesi için etkili kanallar oluşturulacaktır" (s.41) deniyor. Bu konuya açıklık getirir misiniz? Bu kanallar, seçme ve seçilme haklan tanınması dışında neler olabilir? ECEVtT Yurt dışındaki işçilerimizin denedikleri, fakat yardımcı olunmadığı için, hatta engellendikleri için başanya ulaştıramadıkları bir halk turu girişim vardı. CHP halk sektörü kavramını bazılarımn sandığı gibi bir fantezi olarak kendisi üretmedi. Bunun esin kaynağı yurt dışında çalışan işçilerdir. Sanırım hiçbir başka ülkeden giden ışçilerin yapamadığı ölçüde biraraya gelip, tasarruflarını birleştirip Türkiye'nin hem degeri kalmış yörelerinde, kendilerinin, ailelerinin, geçmişlerinin bulunduğu yorelerde smai yatırımlar yapmak istediler. Fakat bazılarına çeşitli engeller çıkanldı ve beklenen sonuç maalesef alınamadı. Şimdi biz bu soruna çok sağlıklı bir uygulama getirerek işlerlik kazandırmak istiyoruz. Buna işlerlik kazandınrken de, özellikle sosyal demokrasinin etkili olduğu Avrupa ulkelerindeki katılımcı örneklerı gözönunde tutmak istiyoruz. Yani ekonomik, sosyal ve siyasal yaşamda sendıkaların rolü, sendikalarda tek tek ışçilerin rolu ve ağırhğı, kooperatiflerin etkinliği; işçi ve kooperatif yatırımlarını yönlendirmek, güvencealtına almak, desteklemek için oluşturulmus kurumların, bu arada bankaların, sendika bankalarının, kooperatif bankalannın etkinliği. DSP programında enerji politikalan konusuna hemen hiç >er aynlmamış. Bu çerçevede, orneğin Türkiye'nin nükleer yolu tutması, nükleer enerji reaktörleri kurması konusunda DSP'nin goriışü nedir? ECEVtT Bu gibi teknik unsurlann ve uzman gorüşunun agır bastığı konularda daha ayrıntılı incelemeler yapmadan somut birtakım görüşlerle ortaya çıkmak sakıncalıdır. Çağımızın en onemli konularından biri. Onun için konuyu gereken ciddiyetle ele almak gerekir. Burada bazı kurallar getirebiliriz. Fakat bu kurallarda bile fazla katı ve önyargılı olmamak gerekir. Bu kurallardan biri şu olabilir: Olabildiğince kendi doğal kaynaklarımıza dayalı enerji üreımek. İkincisi. o doğal kaynakları olabildiğince verimli kullanmak; uçuncusu o doğal kaynaklar içinde ağırlığı tükenmez doğal kaynaklara, su, hava, guneş gibi kaynaklara vermek. Döviz girdisi olabildiğince az enerji üretimine gitmek. Enerji üretiminde insan ve çevre sağlığını da öncelikle gözönünde tutmak gerekir. Aynca özellikle son yıllarda dünyada nukleer enerjiden bir kaçış sureci başladı. Hatta nukleer enerjiye en çok ağırlık veren kesimlcrde bile bir kaçış başladı. ABD gibi teknolojide gelişmiş bir ulkede bile nukleer santralların insan ve cevre sağlığına verdiği zararın bir ölçunun ötesinde onlenemediği belirtiliyor. Son olarak Sovyetler Birliği'nde de aynı durum görüldü. Öte yandan nükleer enerji teknolojisinin henüz gelişmeve muhtaç olduğu bir aşamadayız. Bu teknolojinin daha güvenli, daha ekonomik hale getirilmesi gerekir. Türkiye'nin bunu beklemeye \akti vardır. Ote yandan nukleer enerjisinde kullanılan girdilerin gelişmesi olasılığı vardır. Yakıt olarak uran>ıım yerine toryum kullanılabildiği zaman. Türkiye çok avantajlı bir durumda olacaktır. Çünkü toryum rezervlerı geniştir. O bakımdan beklemekıe yarar'goruyoruz. Ancak, tek bir nükleer enerji santralı kurulabilir. Çünku nukleer enerji santralı olmadan bazı bihmsel araştırmaları yapmada, bazı teknolojik gelişmeleri sağlamada güçluk çekilebilir ve enerji gereksinmesi nedeniyle değil, teknolojik gelişmelere ayak uydurabilme nedeniyle bir nükleer enerji santralı kurulabilir. Ama zincirleme santrallara geçme karan vermeden önce beklenmelidir. Turizm,Türkiye için onemli bir gelir kaynağı haline getirilmeiidir. Nukleer enerji santralları gcnelde turizmi baltalayabilecek yatırımlardandır. Bu nedenle olabildiğince kaçınmak gerekir. Türkiye'nin yeterince yararlanamadığı doğal kasnaklan vardır. Örneğin güneş enerjisi yetsrıncr değerlendırilemiyor. Daha doğrusu bazı bölgelerde su ısıtmak için kullanılıyor, halbuki daha ileri ölçüde değerlendirme olanakları var. Özellikle belli bir tuz birikimi olan aöllerde. ha\uzlarda. Henüz bu aşamaya geçilmedi. Öte yandan Turkiye'de hemen hemen hiç değerlendirilmeyen yerel enerji kaynakları \ar. DSP, devleti >e ekonomiyi halkın yönetmesini savunuyor. Üretkenliği de. "baskıyla ve somüruyle değil. demokratik katılımla" arttırmaktan söz ediyor. DSP'nin somüruden ne anladıgmı açıklar mısmız? ECEVtT Bu gibi kavramlann kesin tanımlamalar geıirmek hem zor hem de sakıncalı. Çünkü çok kesin bir tanımlama, başka yorumlara da açık olmayan bir tanmlama getirdiğiniz vakit, o sizı mutlak duşunceye ve uygulamaya yöneltebilir. Onun için biraz esnek tanımlama yapmak daha sağlıklı olabilir. Bir düzende gelir dağılımında göruldüğu gibi dengesizlikler varsa, çalışanlarm ulusal gelirden aldıklan pay katkılarının onemli ölçüde gerisinde kalıvorsa, o ulkede sömuru var demektir. Sömurunün gerekçesi nedir? Özellikle az gelişmiş veya gelişme sürecindeki ülkelerde gelişebılmek, gelişme\T hızlandırabılmek için yatırım yapmak gerekir. "Gelir dağılımı fazla adaletli yapılırsa, somuruyü önleme yolunda fazla ileri adımlar alılırsa bu sosyal açıdan baslangıçta yararlı gibi görünup yatınm ve üretim hızını kısar, pa>laşılacak şeyi azallır. Zaran yok, bir süre geniş halk kesimleri sömürülsun, yatınmlar ve uretim hızlansın, pasta büyüdügünde gelir dağılımında adalel daha kolay saglanır" görüşü ileri surulüyor. Bu mazaretin, gerekçenin karşısına demokratik sol program şoyle çıkıyor: Elbette ki Türkiye gibi bir ülke gelişmesini hızlandırabilmek için, yatırımlarını hızlandırabilmek için, üretimini arttırabilmek için belli özverilere katlanmak zorundadır. Özveri yoluyla tasarrufları antırmak gerekir. Ama bu sömurmeden de yapılabilir. Eğer yatınmlara yöneltilen kaynaklar büyük ölçüde devlet sektorüyle veya çalışan halk kesimi eliyle yapılacak olursa özveri halkm kendi özgür iradesi ile yapılmış olacaktır. Bu özverinin doğuracağı nimetlerden yine halkın yararlanması guvence altına alınmış olacaktır. Yani halkın tasarrufları sımrlı kesimlerin kârını arttırmak yerine tümüyle toplum yararına değerlendirilebilecektir. DSP programında, "piyasanın ozüne dokunulmayacakür" deniyor. Piyasa sisteminde oz unsurlarla, tali unsurlar oldugunu düşünuyor olmalısınız. Özden ne kastettiginizi açıklar mısınız? ECEVİT Şimdi oz deyince sarurım öncelikle herkesin aklma sunu/ıstem ilişkisi ve fıyatların sunu/istem ilişkisi içinde kendiliğinden belirlen Rahşan Ecevifle DSP programı üzerine Ekonomi: Ne kadar plan, ne kadar piyasa? Ekonomik alana toplu bakış ile ekonominin toplumdakı yerını ve işlevini belirleme konusu daha çok DSP programında ele alınıyor. DSP, ekonominin • kutsal ve dokunulmaz bir şeymiş gibi,.. başına buyruk işlemesini" (s.73) savunan geleneksel kapitalist düzene karşı oldugunu açıkça ifade ediyor. Böyle bir düzenin "güçlülerin buyruğunda bir ekonomi'' anlamına geldiğinden sosyal adaletsizliği ve sömürüyü de beraberinde getirdiği, kapitalizmin Batı ülkelerinde gösterdiği esneklik sayesinde bu olumsuzluklan asabıldiği, ama gelişmekte olan ülkelerde bunun olanaksızlığı ve düzenin demokrasinin de başlıca engeli olduğu belirtiliyor. DSP programı aynı zamanda, "proletarya diktatörlüğü" adı altında kurulan ve devlet tekeline dayalı, özgürlüklerin kısıtlandığı düzene (yani mevcut sosyalist rejimlere) de karşı oldugunu vurguluyor. DSP'ye göre her iki düzen de "dogmacıdır ve kadereidir". DSP'nin savunduğu alternatifin temeli "halkın kaülımı" kavramından oluşuyor. DSP'nin bu kavrama yeterli bir açıklık getirdiği söylenemez. Bununla birlikte programda bazı ilginç somut önerilere yer verildiğini de belirtelim. Bu önerileri sırası geldikçe ilerde ele alacağız. Gerek dışladığı iki olumsuz düzeni betimlerken, gerekse kendi ilkelerini ifade ederken "Demokratik sol ttretkenliği baskıyla ve sömürüyle degil, demokratik katılımla arttınr" (s.76) diyen DSP'nin 19. yüzyıldan günumüze kadar geçen dönemde, sol hareketlerin belki de tek ortak unsuru olan "yeni insan" yaratma düşüncesini benimsediği izlenimi ediniliyor. Devleti ve ekonomiyi "halkın kendi bereketli elleriyle toplum yararına" (s.79) yönlendireceği savı da bu yaklaşımın bir tezahürü olarak görülebilir. SHP'nin programında ekonominin toplumdakı yeri ve işlevine ilişkin genel bir yaklaşıma yer verilmiyor. Bununla birlikte "mülkiyet ve miras" hakkına yaklaşımı dikkate değer. SHP bu haklara karşı olmadığını belirttikten sonra, bu haklan "topluma kazandırdıklan gelişme dinamizmi" açısından benimsediğini ekliyor (s.7). Yoksa mülkiyet SHP'ye göre bireyin temel haklanndan biri sayılmıyor. Bu yaklaşımın doğal uzantısı olarak da, mülkiyet hakkının kamu yararı amacıyla sınırlandırılabileceği ifade ediliyor. Her iki parti de ekonomiyi piyasaya bırakmaktan yana değiller. Müdahaleciliği hem kaçınılmaz hem de gerekli görüyorlar. Her iki parti de planlamamn gereğine ve yaranna inanıyorlar. Bununla birlikte iki partinin programlan arasında bu konuda dikkat çekici bazı farklılıklan gözlemek mümkün. DSP, "pazar kuralları özenle gözönünde tutulacakbr, fakat ekonomi ve toplum pazarın tutsağı olmayacaktır" (s.70) diyor. DSP'ye göre pazar kuralları planlamamn yardımcısı bir öğesi olarak değerlendirilmelidir. Pratikte bu bağdaştırmanın nasıl olacağı ise şöyle açıklanıyor: "Üretimi, dışsatımı ve dı^alımı planlayarak, caydırıcı ve özendirici önlemlerle tiiketimi sağlıklı biçimlerde yönlendirerek, pazar kuralları, bu kurallarm özüne dokunulmaksızm, disiplin altına alınacaktır" (s.102). Dolayısıyla DSP ekonomiyi tipik bir komuta sistemiyle yönetmeyi düşünmüyorsa da geniş bir müdahale paketi kullanmayı öngörüyor. Nitekim temel gıda maddelerintn, üretimi planlanarak, gereğinde ithalat arttırılarak ya da dışsatım kısılarak ucuzlatılacağı belirtiliyor. Müdahale konusunda DSP'nin fiyat kontrollerinden söz Piyasanın özüne dokunmadan bazı fıyatları indirebilmek için, üretimi sınırlı olan bazı mallara istem, psikolojik yöntemlerle kısıtlanabilir. mesi gelir. Ancak pazarın ve pazar kurallarını ekonominin başka araçlarıyla birükte işletmek, belirttiğım anlamda ozune dokunmadan, fakat başka araçlarla birarada gozönunde tutmak gerektiğini savunuyoruz Piyasa kendi bildiği gibi işlesin denirse şunlar olur: Bir kere güçlüler daha çok güçlenir ve tekelleşme, kartelleşme eğilimi artar. Hatta vabancı kartellerin kendi iç pazarımızı ışgal etme, ele geçirme olanağı artar. Pazar kuralları ücreti tek başına oluşturulsun denildiğinde, ışçi ücretlerini de, çalışan ücretlerini de sunu/istem dengesi belirler, bundan da açık biçimde somüru ortaya çıkar. Nufusun hızla arttığı ve işsizliğin çok olduğu Türkiye gibi bir ülkede bir yandan pazar kurallannın özune dokunmaksızın ucretler için serbest pazarlık sistemini işletirken, bir yandan da ışçilerin scmurulmesini, ezilmesini önleyici birtakım yasal, kurumsal duzenlemeler getirmek gerekir. Bunlann da başlıcaları tabii önce sendikacılık, dört başı mamur toplu sözleşme ve grev hakkıdır. Kendi haline biraktığınız zaman pazar ekonomisi güncel akıntılara gore işler. Oysa, bir ulkenin kendi geleceğini güvence altına alabilmesi için geleceği planlaması, en azından tasarlaması ve geleceğe yonelik hedefler belirlemesi gerekir. Orneğin, hemen urunler vermeyecek, hemen kâr sağlamayacak ileri teknolojilere yatırım yapması gerekir. Oysa, pazar kuralları soyut olarak işlendiğinde buna olanak yoktur. O sırada hangi yatırım en çok kâr getiriyorsa devlet de özel sektör de ona yönelir. Bu da ulkenin geleceğini tehlikeye sokar. Öte yandan sunu/istem dengesi içinde fiyatlar oluşacaksa, ama bazı fiyatların duşuk tutulması halkın sağlığı bakımından ve sağlıklı bir yaşam bakımından gerekliyse, belirli maddelerin, hizmetlerin maliyetıni duşürücü \e sunumunu, üretimini arttırıcı p>olıtıkalar izlenebilir ve o polıtikalar yine pazar kuralları içinde işleyebilir, pazar kurallannın ozuyle çelişmez. O arada bazı kamu hizmetlerinin fiyatlarında devlet desteklemesi uygulanabilir ve bu destekleme vergilerle karşılanabilir. Yani belli bir zorunlu sosyal hizmeti sunacak olan bir kamu kuruluşuna, diyelim ki demiryollanna, sen bu hizmeti şu ucuzlukta sunacaksın dendiğinde. o ucuzluğun bedeli, eğer teknolojik gelişme ve maliyet düşurme ile sağlanamıyorsa, kamu kaynaklarından devlet desteği ile sağlanabilir. Aynca yine piyasanın özüne dokunmadan bazı fiyatları indirebilmek için. uretimi sınırlı olan bazı malların istemı psikolojik yöntemlerle kısılabilır. Yani halkın yaşamı için çok da onemli olmayan bazı mallan ve hizmetleri satın almaktan halkı caydırmak için psikolojik >ontemler uygulanabilir. Programda "sağlıksız mketim'den soz ederken bunu mu kastediyordunuz? ECEVİT Evet. Biliyorsunuz dünyanın en gelısmış ulkeleri arasında yer alan İskandinav ülkelerinde televizvonda tuketir.u ozendırici reklamlar hiç yapılmaz. Reklamlar ççğunda butunuvle yasak. Finlandiya'da belki var bilmiyorum, ama İsveç ve Danimarka"da olmadığı kesın. Boylelikle aşın tüketim eğilimıne ozendirme onlenmiş oluyor. etmemesi kayda değer. "Pazar kurallannın özüne dokunulmayacağı" ifadesinden de fiyat kontrollerine başvurulmayacağı anlamı çıkanlabilir. DSP'nin plan hedeflerinin zorunluluğundan söz etmeyişi de, planı komuta ekonomisinin birincil aracı olmaktan çok, makro düzeyde ekonomiyi yönlendirecek bir araç olarak gördüğü izlenimini veriyor. Planlamaya DSP programında ozel bir bölüm ayrılmaması ve ancak bir kaç cümleyle değinilmesi bu izlenimi pekiştiriyor. Oysa SHP planlamayı ekonomi politikasının temel aracı olarak görüyor. Piyasanın ancak tam rekabet koşullannda kaynakları en etkin biçimde dağıttığını belirttikten sonra, birçok olumsuzluklan da beraberinde getirdiğini vurguluyor. Ama bu olumsuzluklann tam rekabet koşullarından mı kaynaklandığı, yoksa piyasanın özünde yatan sonuçlar mı olduğu açıklanmıyor. Buna karşlık SHP sosyal demokrasinin amaçlarına ancak planlamayla ulaşılacağını açıkça ifade ediyor. SHP'ye göre plan kamu kesimi için zorunlu, ozel kesim için ise ozendirme ve denetim araçları kullanılarak yönlendirici olacak. SHP aynca mikro düzeyde de (firmalar ya da sektör düzeyinde) planlamaya gideceğini ilan ediyor. Açıkça ifade edilmese de, SHP'nin düşündüğü planlamamn, miktar ve fiyat hedefieri saptayan geleneksel merkezi planlamaya daha yakın olduğu anlaşılıyor. Bu konuyu bitirirken gerek SHP'nin, gerekse DSP'nin planlamamn demokratik olmasını savunduklarını belirtelim. Demokrasinin ise, meslek örgutlerinin, sendikaların ve derneklerin planın oluşturulmasına katılmasıyla gerçekleşeceğini öngörüyorlar. StKECEK