02 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER du. Kuram, görüş demektir. Darwin'in de türlerin oluşması üzerine görüşleri vardır. Bunda ıbildiğime göre (çünkü biz bu görüşü ortaokul ve lisede okumadık) yaratıkların bir gelişme süreci sonunda ilkel yaratıklardan maymun üzerinden insana ulaştıkları savlanmaktadır. Bunu okutsanız da olur, okutmasanız da. Ama dinsel inançlarla çatışıyor diye okutmazsanız, o olmaz! Bu konu bu sütunlarda gereği kadar işlendi, üstünde durmayacağım. EĞtTtMtMtZDEKİ BÜYÜK ÇELİŞKİLER Benim asıl üstünde durmak istediğim, eğitimimizdeki başka çelişkilerdi. 1950'lerin başından beri okullarımızda hem Atatürk'ün (Büyük sıfatını kullanmıyorum, çünkü tarihte bir tek Atatürk olduğu için, büyüğu küçüğü, birincisi ikincisi yoktur) başlatıp parlak bir sonuca ulaştırdığı Ulusal Kurtuluş Savaşımız ve bunu izleyen devrimleri açıklamp genç öğrencilere bunlar benimsetilmeye çalışılmakta hem de zorunlu din derslerinde bunun tam tersi bilgiler verilmektedir. Örneğin din dersi öğretmeni: "Islamiyet bütün insanlık için değişmez, ezeli ve ebedi kurallar getirmiştir ve bütün Müslümanlar bunlara uymak zorundadır" demekte. Devrim tarihi ve Atatürk ilkeleri öğretmeni ise, "şeriata göre eşit olmayan kadını, Atatürk'ün Türk kadınına tanıdığı haklarla erkeğe eşit hale getirdiğini" körpecik çocugun kafasına sokmaya çalışmaktadır. Sosyal bilimler öğretmeni "bütün insanların eşit olduklarını, özgür doğup özgür kaldıklarını, bunun hem anayasamızın, hem de insan hakları demeç ve sözleşmelerinin değişmez kuralı olduğunu" açıklamakta; özellikle imam hatip li,selerinde fıkıh hocası "Bir erkeğin dört kadınla evlenmesinin kendisine şeriatça tanınmış bir hak olduğunu ve erkeğin köle pazanndan istediği kadar dişi köle de satın alabileceğini; köle ana babalann çocuğunun da köle olacağını" öğretmektedir. Komşumuz Aysel Hanım'ın oğlu Hakan, bir gün okuldan son derece üzgün eve gelmiş ve "Anne, sen başın saçm açık ayağında ince çoraplarla sokağa çıkıyorsun, sen cehennemde cayır cayır yanacaksm" demiş ve ağlamış. Birkaç gün sonra da devrim tarihi ve Atatürk ilkeleri öğretmeni gene Hakan'a Atatürk'ün Türk kadınını nasıl kafes arkasından çıkartarak, peçesini açarak ona toplumda layık olduğu yeri vermiş olduğunu anlatmış. Zavallı Hakan! Kimi devrim tarihi hocalan da "Ata'ürk'ün lngilizler tarafından hilafeti kaldırmak ve Islamı kökünden sarsmak için Anadolu'ya gönderilmiş olduğunu; Ismet Inönü'nün Lozan'da memleketi sattığını; asıl vatan kurtaranın Vahdettin olduğun u " ısrarla ileriye sürmektedirler. LİSE TARİH KİTABINDA YAZILANLAR Şimdilerde durum nedir, doğrusu inceleyemedim. Ama 1977 yılında lise III. sınıflannda okutulan tarih kitabında bakınız ne yazmaktadır: "Türk toplumunda ahlak ve karakterin bozulması yenidir; XX. yüzyıldadır. 1918'den sonra başlamıştır." Yani, Ulusal Kurtuluş Savaşı'run ardından ve Cumhuriyetin ilanı ile Türk toplumunda ahlak ve karakter bozulmuştur. Sonılduğu zaman, sınıf geçmesi için bu savı tekrarlamasını istediğimiz çocuğumuzdan, ayrıca Atatürk'ü sevmesini ve onun ilkelerine bağlı olmasını da istiyoruz! Gene örneğin bir devrim tarihi öğretmeninin 1925 tarihli tekke ve zaviyelerin kapatılmasına ilişkin kanunu derste aynntılanyla öğrencilerine açıkladığmı ve kendinden okumak için kitap veya dergi sadık vermesini isteyen öğrencisine Milli Eğitim Bakanlığı'nca yayımlanan Halk Eğitimi dergisini önerdiğini düşünelim. Bu öğrenci kalksın Halk Eğitimi kitaphğına gitsin ve adı geçen dergiyı kanştırmaya başlasm. Birdenbire tekkelerle ilgili bir makale görünce okumaya koyulsun (Mart 1976. Sayı 59): "Tekke teşkilatı halk eğitiminde görevini en iyi yerine getiren bir kurumdur. Toplumun ahlaki biitnnlüğtinün konınraasnda çok degerii görevleri olmnştur." Demek ki toplumun ahlaki bütünlüğümüzün parçalanmasına neden olmuş; üstelik de tekkelerin kapatılmasına üişkin 1925 tarih ve 677 sayılı kanun anayasamızın 174. maddesi ile de anayasa güvencesi altına alınmış. Şimdi bu çocuğun kafasında bu çelişkilerden doğacak sorulara vann siz yanıt bulun. Nitekim son yıllarda hukuk fakültesine başlayan öğrenciler arasında "Değişmez ezeli, ebedi şeriat kuralları varken, gavur kanunlanna ne gerek vardı?" gibi sorular yöneltenler çoğalmaya başlamıştır. Biz bu çelişkili eğitimi sürdurUrsek, bizden sonra gelecek hocalann daha ne gibi sorularla karşılaşacaklannı ben şimdiden rahatlıkla kestirebiliyorum. Din kültürü (aslında bu derste doğrudan doğruya Islam dini eğitimi verilmek ve Müslüman olmadıklarını söyleyenler bu derse alınmamaktadırlar) ile birlikte ahlak da okutulmaktadır. Okutmakla gençlere nasıl ahlak aşılanacağını bilemiyonım. 2 MA YIS 1985 Çelişkili Eğitiııı Ğğrencilere devrim tarihi öğretmeni "Şeriata göre eşit olmayan kadını, Atatürk'ün Türk kadınına tanıdığı haklarla erkeğe eşit fıale getirdiğini" söylerken, fıkıh dersi hocası, "Bir erkeğin dört kadınla evlenmesinin kendisine şeriatça tanınmış bir hak olduğunu" söyleyebilmektedir. Daha pek çok çelişkiler var eğitimimizde. Bu çelişkili eğitimle nereye gidilebilir, düşünmeliyiz. Prof. Dr. COŞKUN ÜÇOK tleri toplumlarda bilim ile inanç ya da din kitaplan çatıştığında, din kitaplannı bilime yönelik, onunla uyuşacak biçimde yorumlamak yolu tutulmuştur vc tutulmaktadır. Örneğin 1962 yılında Cenevre'de dostum bir Kalvinist papazın şu vaazını dinlediğimi anımsıyonım: "lndl'de Isa'nın ölüyü dirilttiği, körlerin gözlerini açtığı yazüıdır. Bu, hiçbir 7aman maddi anlamda bir diriltme veya kör gözü açma değildir. Dikkat ediniz, bakınız ne diyor? 'Ya Isa! Ben yaşamıyordum; ölüydüm. Beni dirilttin. Ya lsa! Ben kördüm. Gözlerimı açtın.' Bu şu demektir: O adam tsa'yı dinlemeden önce manen yaşamıyordu. Bir ölüden farksızdı. tsa'yı dinledi ve o andan itibaren yaşamaya başladı. Kör de Isa'yı dinlemeden bir kör gibı idi; gerçekleri görmüyordu. Onu dinledi ve gerçeği görmeye başladı." Osmanlı Imparatorluğu'nda medreselerde GazzaJi'nin "Gelişigüzel bir fenne dalmayıp, daha önemliyi yeğlemelidir. Şu kısa ömür bütün bilimleri elde etmeye yetmediğine göre, en doğrusu her fenden guzelini almak ve ondan bir koku ile yetinerek bütün gücünü bılimlerin en makbulü olan âhiret ilmine bağlamaktır" tavsiyesine uyularak başlangıçta olumlu bilimlerden yalnız bir koku ile yetinilmiş, sonra da nakilci bir eğitim izleyen medresede akılcı bir yol tutularak, herhalde ola ki inançla çatışır düşüncesiyle, fenleri koklamaktan bile vazgeçilmiştir. Giderek Şerhi Mevafık'ı bile okutmak "felsefiyat"tır diye yasaklanmış; tefsîr ve hadis bile okutulmarnış; 1579'da Takıyüddin Efendi tarafından Tophane'de kurulmuş olan rasathane yıktınlmıştır. Medreselerde riyaziyat (matematik) ve tabüyat (biyoloji) gibi bilimlerin adlan bile bilinmemekteydi. Ancak zaman ve yer bakımından sınırh olarak, Baron de Tott tarafından 1773'te matematik okutulmuştur. Fizik ve kimyanın çok hızlı bir gelişme gösterdiği XVII., özellikle XVIII. yüzyıllarda medreselerde bu disiplinler okutulmadığı gibi güneşe büyülteç tutarak kâğıt yakmak veya anber sürterek kâğıt parçacıklannı çekmek, şeytan işi sayılarak yasak edilmiştir. Böylece yükseköğretimde fıkıh, kelâm gibi dinsel bilimler dışında hiç bir şey okutulmadan XIX. yüzyıla kadar gelinmiş; bilim inanç çatışması rahatça önlenmiştir. 1968 yılı nisan ayında, Fransa'daki öğrencilerden bile önce Ankara Üniversitesi tlahiyat Fakültesi'nde ayaklanan öğrenciler: "Bize niye felsefe, mantık, dinler tarihi okutularak aklımız kanştınhyor. Bu dersleri istemezük!" diye dekanlığa başvurmuşlardır. Tanzimat döneminde olumlu bilimlerin okutulmasına başlanmakla birlikte, bunlar yalnız yeni kurulan rüştiye, idadi okullannda ve DarülFünun'da öğretilmiş, yine de çatışma olacak hususlarda bilimin susturulması yeğlenmiştir. Çelişki söz konusu olunca bilime öncelik tanınması, ancak Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'ndan "Türkiye devletinin dini, dini Islamdır" fıkrasının 10 Nisan 1928'de çıkartılmasından, yani laikliğin kabulünden sonra 1930'da okullardan din dersinin de kaldınlmasıyla mümkün olabilmiş ve demokratik döneme geçişimize diyemeyeceğim, birden çok partinin kurulmasının hoşgörü ile karşılandığı 194O'lı yılların sonlanna kadar okullanmızda çelişkisiz, gerçekçi bir öğretime olanak sağlanmıştır. Çelişkili öğretim deyince biliyorum hemen aklımza dinsel evren kuruluşu inancıyla Darwin teorisinin çelişkisi gelecek. Nitekim çok zamandan beri bu söylenegelmiştir. Oysa Danvin'in savlan bir kuram (teori) oluşturmaktadır. Bir kanun değildir. Efendim, bu kuram ispat edilememiştir denilmektedir. tlahi bunu diyenler! Eğer ispat edilseydi, kuram değil kanun olur PENCERE Gorgusuzluk., Görgüye eskiden adabı muaşeret denirdi. Adam çağrılı olduğu sofrada hangi çatal bıçakla neyin yeneceğini bilmiyor; ağztnı şapırdatıyor, çorbayı üflüyor, etin tümünü birden doğrayıp lokmalara ayırdıktan sonra bıçağı bir yana bırakıyor; atıştırmaya başlıyor. Çevreden ayıplıyorlar: Ayı oğlu ayı.. Görgü, Frenkçe'de savoirvrvre deyimiyte 17'nci yüzyılda türemiş. Feodal yaşamın derebeyleri bin yıl sömürünün tahtına kurulduklarından, bir süre sonra yontulmaya başlamışlar, soyluluk davasına sanlmışlar. Ardından para gücüne dayanan burjuvalar türemişler; ama, aristokrasinin görgüsü bu ikincilerde yok. Ne yapsınlar? Burjuvazi de kendisine özgü hayat kurallarını pekiştirinceye değin epey sıkıntı çekmiş. Kibarlık kolay mı!... Genç kızlara, delikanlılara görgü dersleri, zarafet okullan, insan ilişkilerindeki incelikleri öğretmeye çabalayan hocalar gerekli değil mi? Bugün de moda sürüyor. Dünyanın her yanına kibarlaşmaya çabalayan yeni zenginler serpilmişlerdir. OKT4Y AKBAL EVET/HAYIR pardiyan Denilen Insanlar... Görgüyü dar anlamda yorumlarsanız, dışı cilalı, içi geçmişbir kocaman karpuza benzer. Adabı muaşerete uyacağım diye adabı bir yana bırakıp muaşerete sıvanan çok insan var. Ama görgüyü daha geniş anlamda ele alırsak, törelerle göreneklerle karmaşık bir yaşam biçiminde içeriğini bulabiliriz. Söz gelimi kentlinin çoğu zaman dışladığı yoksul köylünün yaşam biçiminde hem katı hem ince bir görgünün binlerce yıllık örgüsü vardır. Dünyanın heryanındaki yoksul toplumlarda zengin inceliklerin görgüleri hayatı renklendirir. Çağımızda toplumsal iletişim öylesine yoğunlaştı ki artık görgü kurallarını hem ögrenmek kolaylaştı, hem paylaşmak. Kitap, dergi, gazete, film, televizyon; yeryüzüne dağılmış törelerle görenekleri hergün hepimize sunuyor; ister ilkel olsun, ister gelişmiş, insan yaşayışlarını sergiliyor, görsel dersler veriyor. Biraz duyarlı olan kişi; neyin güzel, neyin çirkin, neyin kötü, neyin iyi olduğunu ayırdedebilir. • Ama yoğun bir görgüsüzlüğün yaşadığımız topluma egemen olması nedendir? Tüketim mikrobunu kapmış yoksul bir ülkeyiz. Çamaşır makinesi olan, elle çamaşır yıkayandan; eleklrikli süpürgesi olan, halısını degnekle balkonda pataklayandan kendini daha üstün görüyor. Konforu bir yana bıraktık, lükstüketimde kim daha çok babalanırsa, onca saygınlık göreceğini sanıyor. Görgülü olmakla gösteriş yapmak arasındaki kesin ayrımı yadsıyan kabalık toplumda egemenleşiyor. En pahalı arabanın arka koltuğuna yaslanan kendisini yayadan daha soylu sayacak kadar maymunlaşıyor. Toplumdaki yağma, soygun, sömürü patlaması; bir sürü azgın ve şımarıktüretti. Bunların görgüsüzlüğü gün geçtikçe toplumsal yaşamda egemenleşiyor. Gerçek görgünün alçakgönüllü erdemi siliniyor. Tüketim hırsıyla birleşen kabalık, patlamış lağımdan kentlerin sokaklarına fışkıran dışkı deresi gibi her yani kokuşturuyor. Bir de siyasal görgüsüzlük var ki büsbütün göze çarpıyor. Aşırı sömürü ve soygunun parasal pattaması, politik robotlarını koltuklara oturtuveriyor. Yeni siyasal yıldızlarda ne halk adamının yalınlığı, alçakgönüllülüğü, efendiliği var; ne de burjuva kültürünün süzülmüşlüğü. Ne oldum delisinin görgüsüzlüğü, siyaset sahnesinde "defile"ye başlıyor, "podyum"da boy göstermeye can atıyor. Oturuşmuş demokratik parlamenter düzenlerde siyasal yaşamın basamaklarını yıllarca adım adım tırmanan kişilerin olgunluğunu bizde ara ki bulasın. Her toplumsal gelgitte rüzgâr üfürüyor, yel götürüyor; lodos sürükleyip poyraz getiriyor. Bu kargaşa içinde yaşamının son döneminde siyasal köşeyi dönüp pat diye koltuğa oturan da şaşırıp şirazesinden çıkıyor. Ve seyteyle gözüm sen ondan sonra görgüsüzlüğü, gösteriş merakını, azgınlığı... "Gardiyanlık herkesin sözünü ettiği, çok az kişinin gerçek yuzunü bikiiği, nankör bir iştir. Nankör bir iştir, çünku gardiyan hapishanenin simgesidir." Sağmalcılar Cezaevi gardiyanları adına gönderilen bir mektup bu sözcüklerle başlamış... Bu cezaevinin birçok gardiyanını 1963 yılındaki üç aylık gecelemem sırasında tanımak, kimileriyle konuşmak, dertlerini dinlemek fırsatını bulmuştum. Gardiyanlığın sorunlannı, sıkıntılı yanlannı yazılanmda belirtmeye çalıştım. Gardiyan... Korkutucu bir sözcüktür. Acımasız bir kişidir bu. Ktrar geçirir, rüşvet alır, esrar kaçırır, kumar oynatır, şunu yapar, bunu yapar... Hapishane dediğimizde, karşımıza böyie bir gardiyan imgesi çıkar. Sanki hapishane demek, gardiyan demektir!... Sağmalcılar Cezaevi gardiyanları adına yazılan mektupta şöyle deniliyor: "Oysa, ne hapishaneyi o yaratmıştır, ne de kimin hapishaneye gireceğine o karar vermiştir. Hapishane kurallarını koyan da gardiyan değildir. O sadece saptanan kuralların uygulanmasıyla göreviidir. Ama bu gerçekler halkın gözündeki olumsuz gardiyan görüntüsünü silemez. Kimse, onlann şu ya da bu nedente haklı ya da haksız, toplum dışına itilmiş insanlarla uğraşmak zorunda olmalarına aldırmaz, bu işin güçlüğünü düşünmez. Hayatını kazanmak zorunluğu olmasa, ya da insanın gönlünün istediği işe koiayca girebilme olanağı olsa, bu gardiyanlık işine kim girer, kim günün yansını hapishanede geçirmek ister? Ne yazık ki bugüne dek devlet dahil kimse gardiyanların sorunlarına eğilmeK gerekliliğini duymamıştır. Devietin yaptığı tek şey, gardiyanlann adını değiştirip 'İnfaz Konıma Memuru' unvanını verrnek olmuştur." 1 Aralık 1983'te yayımlanan yazımı okuyorum: "Gardiyan dendi mi içimiz ürperir. Romanlar, öyküler, filmler gardiyanın kişiliğini bambaşka biçimlerde çizer. Acımasız, öfke uyandıran bir tiptir bu. Elinde sopa, sık sık mahkumları dcven, htrpalayan 'Allahsız Gardiyan'lan romanlardan tanırız. Öyleleri de vardır elbet. Belki öyleleri pek çoktur. ilkokul öğrenimi bile görmemiş, okuması yazması bile olmayan, ya da eline aldığı kâğıttaki yazıyı zorlukla söken kişiler çoğunluktadır. Ama görevini tam bir dürüstlükle yapan, duygulu, anlayışlı olanlar da az değildir. Türkiye cezaevlerinde görevli gardiyanların sorunlan çözümlenmeden, onlardan daha iyi, daha başarılı görev yapmaları beklenebilir mi? Ayda yirmi, yirmi beş bin lira aylık alan, bunun dşında hiçbir ek geliri bulunmayan bir iş bu. Günde on iki saat sürekli hizmet, iki haftada bir on iki saat süreyle gece çalışması... Devlet görevlileri en çok sekiz saat çalışır, fazla çalışma oldu mu mesai alırlar. Ama gardiyanlara, onlar gibi başka hizm&.lilere böyie olanaklar yoktur. Sağmalcılar Cezaevi gardiyanlarndan bu konuda pek çok yakınma dinledim. Adamın evi uzak mı uzak bir yerdeki iki gözlü gecekondu. İşine gidip gelmek a/rı bir sorun. Geceleh sandalye üstünde ya da gezinerek koğuş önlerinde nöbet tutmak, türiü durumlaria karşılaşmak, zaman zaman canını tehlikeye atmak. Hepsi hepsi var bu işte..." Ne Jtdu böyie yazdım da? Bir yaran mı dokundu? Gardiyanlar için br "iyilik" düşünen mi oldu? Nerde!.. Bir de baktım Sağmalcıar'datanıdığım, zaman zaman söyleştiğim, dertlerini dinlediğin gardiyanlar yurdun orasına burasına gönderildi. 'Sakırcalı' mı bulmuşlar, nedir? Gazeteye gelenleri de oldu. Ellerirdeki kâğıdı okutup, "Niye bize böyie davranıyorlar?" diye soranar da. "Madem ki güvenilmek kişileriz, niye bizi Anadolu ceaevlerine gönderiyoriar?" diyorlardı. Yanıt vermek güçtü... /caba dedim, bütün suçları Sağmalcılar Cezaevi'nde bir süre •atan bir yazarla dertleşmek miydi? Ceaevlerine esrar sokan, para sokan, her türiü eşya sokan gardianlar elbette ki var... 'Güneş' gazetesinde böyie suçlayıcı br yazı çıkmış. Sağmalcılar Cezaevi gardiyanlarından bir grupıu yazıyı okuyunca çok üzülmüşler, diyorlar ki her meslelcte her işte 'kötü' kişiler var, ama birkaç 'kötü' için o meslekteilerin tümü suçlanır mı? Sara da o bitmez tükenmez, çare aranmaz dertleri, sorunları de getiriyorlar. "Normal mesai 8 saattir, ama biz 12 saat çalısoruz. Resmi tab'l ve bayram günlerinde bile, tam 365 gün. Niyeıize fazla mesai vermezler?" Sonra işyerine gidip gelmekorunu? Niye bir 'servis arabası' bu işe ayrılmaz? Onemlibinaşka sorun da doktor işi... Gardiyanların yakınlan hastalanca ille de cezaevi hastanesine getirilecek!.. Oysa hetemk niye ağır hastalann evine kadar gitmesin? Binez tükenmez dertler, yakınmalar... Bir kez daha yazıyorum.lgililerin dikkatini çekmek umuduyla... 29 Nisan 1985 pazartesi günü Hakk'ın rahmetine kavuşan TEŞEKKUR E. ts. Albay Anneler gününde annenize EVA alamıyorsanız mutlaka bir demet çiçek götürün! Anneler Günü yaklaşıyor. Yıl boyunca, yıllar boyunca emeğini, terini esirgemeyen o çok özel insan için, siz de cömert olun... O'na yıllar boyıfnca kolaylığı, rahatlığı armağan edin. Eva armağan edin. Eva alamıyorsanız, hiç olmazsa bir demet kır çiceği alın...gönül alın. Anneler Güminde her tmneye. her anne adayına Eva'dan Çamafir Rehben. Ücretsız! A d m loyadıtn Adresn FAİK AKMaOĞLÜ'na hastalığı sırasında yakın ilgılenni esirgemeyen Istanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi NöroşirUrji Ana Bilim Daiı personeline ve acımızı paylaşan akraba, dost, iş ve silah arkadaşlanna teşekkür ederiz. AİLESİ ı «ı * l~ l~ Genel dağmm Dhmptks AJ. İstanbuL 172 29 38 172 29 39 „ Ankara: 18 68 68 İS 93 23 2 5 73 53 25 Kuponu dbtdunıp, P K 110 Bornova, Izmır adresınc göodenn. K**ıbvuz afrestfuzt pasıabnacsktır f Toynatır, yıkar, sıkar" izmir . 73 u TEK S.S. MERAM ELEKTRİK DAĞITIM MÜESSESE MÜDÜRLÜĞÜ'NDEN ELEKTRİK ŞEBEKELERİ MONTAJ İŞÇİLİĞİ YAPTIRILACAKTIR I Müessese MOdürluğümiızce a$ağıda ili, ilçesi, grubu, tahmini kcşif tutan ve geçıci teminatlan bdirtilen maballder ile bu mahalteleri besliyen Grup E.N. Hallan Elektrifıkasyon montaj işçılikleri Kurumumuz 1984 yılı birim fiyatlan (ve 8/2574 sayılı kararname hükümleri dahilinde) kapalı zarf usulü teklif almak suretiyle $artnamesi gereğince ihale edilecektir. (AGŞ. + ENH.'larında beton dırek kullanılacakıır.) 2 Elektrifıkasyon montaj işçiliji yaptırılacak mahalleler ve bu mahalleleri besliyecek Grup E.N. Haılan: tLt tLÇESt NIÛDEAKSARAY (ESKİL KASABASI) GRUBU 85MERAMBLD6 85MERAMBLD7 85MERAMBLD8 85MERAMBLD9 tŞtN NEV'I AGŞ+ENH. AGŞ+ENH. AGŞ+ENH ENH. MAHALLE ADEDt 8 9 13 1 Ad. Ad. Ad. Ad. Mahalle Mahalle Mahalle Mahalle TAHMİNİ KEŞtF BEDEIİ (TL.) 9.541.372,20.576.994.24.008.351.2.670.842. GEÇİCİ TEMİNAT (TL.) 300.000,631.000734.000.94.000. SAĞLIK VE SOSYAL YARDIM BAKANUĞEVIN DUYURUSU Tababet Uzmanhk Tüzuğunün 10. maddesine gore yabancı dil sınavları açılacaktır. 1Sınav, 29 Haziran 1985 Cumartesi gunu yapılacaktır. 2Yabancı dil sınavına girebilmek için son müracaat tarihi 31 Mayıs 1985 Cuma günü mesai saati sonuna kadardır. Postadaki gecikmeler dikkate alınmayacaktır. 3Sınavlara girebilmek için, müracaat formlan İl Sağlık ve Sosyal Yardım Müdürliiklerinden temin edilebilir. Mevcut formlar dışında yapılaeak müracaatlar geçerli sayılmayacaktır. 4Daha fazla bilgi edinilmek için, İl Sağlık ve Sosyal Yardım Müdürlüklerine ve Sağlık Ocağı Tabibliklerine başvurulabilir. Basın: 15958 İSTANBUL ERKEK LİSELtLERE ÇAĞRI hnbul Erkek Lisesi'nin geleneksel Aşure günü 19 Mayıs 1 5 pazar günü okulda yapılacaktır. Tüm mezun ve 1 msuplanmızı bir arada görmekten kıvanç duyacağız. tANBUL ERKEK LİSELtLER EGİTİM VAKFI 3Bu i}le ilgili teklif isteme şannameleri, TEK Meram Elektrik Dağmm Müessesesi Makina tkmal ve Satınabna Müdürlüğü, Hukumet Meydanı Mıhcızade tjhanı Kat: 2 No: 12 KONYA adresinden (BLD7, BLD8 Grupları 7.500, TL. BLD6 Grubu 5.000. TL. BLD9 Grubu da 2.000. TL.) bedel karpugında temin edilebilir. 4 Ihaleye kaalma belgesı içın başvurular; 13.5.1985 günü saaı 16.00'ya kadar Alaaddın Caddesi Mttmtaz Koru Işhanı Kat: 2 KONYA adresindeki, TEK Meram Elektrik Dagmm MUessese Müdurlugu Muhaberat Servisıne şartnamesinde ıstenen belgeleri eklcmek suretiyle yapılmış olacaklır. 5 Katılma belgeleri 16.5.1985 tarihinden itibaren verilecektır. 6 Teklifler en geç 24.5.1985 günu saat 14.00'e kadar 4'üncü maddedeki adrese venlmiş olacak ve aynı gün saat 15.30'da thale ve Satınalma Komisyon Başkanlığı'nca alenen açılacaktır. 7 Her grup ayrı bir ihale konusu oldugundan ihaleye katılma belgesı başvurularının her grup ıçın ayrı ayn verilmesi gerekmektedir. Posıadakı gecikmeler ve kaıılma belgesi başvurularının ekınde şartnamede öngörülen belgelerin verilmemesi halinde başvurular ve teklifler dikkate alınmaz. 8 Kurumumuz 2886 Sayılı Yasaya bağımlı olmayıp, katılma belgesi verip vermemekte, ihaleyı yapıp yapmamakta ve kısmen yapmakta serbesttir. Basın: 16063
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear