Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER ve düşünlerin "ne idüğü" olduklarının anlaşılabilmesi gerekir. Bunun sağlanması, siyasal sürecin, özellikle seçim platformunun, çok iyi ışıklandırılmış, aydınlatılmış olmasına bağhdır ki, kamuoyu, eğriyi, doğruyu, yanhşsız tanılayabilsin (teşhis edebilsin). V. Bu genel oydan, bir yanda, etkili, hızh bir uygulayıcı çoğunluk çıkanlması, öte yandan da, bunun karşısına, bir denetleyici özgür azınlık (muhalefet) çıkanlması gerekir. IV Şimdi, bir sivil demokrasiye damgasını vuran temel niteliğe geldik: XIV. Louis'in kıhncından aldığını söylediği iktidarının, tekel halinde doğurduğu "karar"ı, şimdi artık, çoğunluk ile azınlığın sürekli tartışmasından (meşveretinden) diyaloğundan ve mutlaka, hukuk içre kalışından çıkarma.. Devletin güçlü olması, toplumun birlik, beraberliği ve ulusluğu, bunlara bağhdır. DEMOKRASİNtN VAZGEÇİLMEZ ÖĞELERİ Kissinger Türkiye'ye gelmişti. Bizim, demokrasileşme sürecimizin yeni bir evresinde olduğumuzu görmüştü. Bu evrenin, bize özgü, bir model yaratacağını gözlemlemişti. Fakat bunun, Batılı değerlerle bütünleşmesini yitirmesi kaygısı ile olacak, şunu da eklemek zorunluluğunu duymuştu: "Ancak, demokrasinin vazgeçilmez kimi öğelerini gözönünde bulundurmak gerekir" demişti., Kissinger, bir profesördür de.. Keşke bu öğeleri de açıklamasaydı. Biz "sivil demokrasi" başlığını incelerken, bunlann kimilerine dokunduk. Şimdi, bir başka yaklaşımla, şöyle bir toparlama yapabiliriz: Demokrasinin vazgeçilmez öğelerinin bir bölümü biçimseldir: tktidann, muhalefetin genel oydan çıkması, bütün seçeneklerin eşit derecede sunulduğu (aydınlatıldığı serbest bir genel oy ortamı yaratılması) toplumda, demokratik kurumlar diyaloğunun işlemesi (bu diyaloğun, "karar"ı etkilemesi) "karar"ın, siyasal eleştiriye, hukuksal denetime açık olması.. Demokrasinin, vazgeçilmez öğelerinin bir bölümü de, öze ilişkindir. Özgürlük, eşitlik maddi, ekonomik, entellektüel, siyasal güvence. Bu özün çağdaş boyutlarında ve ölçütlerinde eksiklik, demokrasiyi güdük kılar. DEMOKRASİNİN TÜRK MODELİ Batı dünyasında, demokrasinin bir Türk modelinin kurulmakta olduğu gözlemi var. Bu modelin, Batılı demokrasi şemalarına, özlerine, içeriklerine uygun olması beklentisi de var. Yerel, tarihsel koşullar ileri sürülerek, bunun, temelde, Batı ile ayrımlılığa uğramaması dileği de var, hatta bu, Batı demokrasi ailesinin bir özlemidir de.. Şimdi, bu gözlemi, dileği, hatta özlemi bir yana koyalım, bizim tarihsel ve şimdi ki sorumluluğumuz ve zorunluluğumuz üzerinde düşünelim: Demokrasinin Türk modeli nedir? Demokrasinin Türk modeli, bütün potansiyelleri "Kuvayı Milliye" içinde toplayıp "İradei Milliye" içinde eriterek kendisine varılmış "Heyeti lçtimaiye"nin, yani bir "Sivil Toplum"un ürünüdür. Siyasal olarak BatıUlaşma tarihimizin, bizi getirip içine oturttuğu Batılı çatı ve şema içindedir. Sosyokültürel gelişim tarihimizin bize benimsettiği çağdaş Batılı değerleri, ilkeleri içermektedir. Seçimlere hazırlanan partilerimiz, kendisini iktidar olmaya ısıtan partilerimiz, 1982'yi, hem tarihin getirdiklerine koşut olarak, hem de Batılı mekanizmaların, değerlerin doğrultusunda olarak işleteceklerini belirtmeye kalkmalıdırlar. Kanıtlamahdırlar ki, " k a r a r " ı , serbest meşveretten, serbest tartışmadan, konsensüs yönteminden başkasına bağlamayacaklardır; özgürlükeşitlikgüvepce cevherlerini, monolitik takdirlere göre değil, "Işıklar Çağınm", Batılı çoğulcu toplumun sosyokültürel ölçütlerine göre işleteceklerdir. Türk modeli, bunlann dışında değildir. O, çok yönlü, özgürlüklü bir sürecin ve içeriğin ürünüdür; kararı, TBMM'de oluşan konsensüste ve onun gözetimi altında işleyen hükümette oluşturan denetimi de, muhalefetin, yargının, kamuoyunun işlevi kılan; siyasal ilişkilerin barışyıı da, Cumhurbaşkanı'nm yansız, ince mahareti ile pekiştiren; her tür monolitikliklere uzak olan bir modeldir o. Türkiye ve Türk ulusu çağdaşlaşmaktadır. Buna 1730'larda başlamıştır. Şimdi de Türkiye çağdaşlaşmayı demokratik süreçlerle yürütme çağına gelmiştir. Batıda gelişmiş demokrasi modelinden ayrılamayız. 14 AĞUSTOS 1983 tleriye Yol Alırken... Türkiye ve Türk ulusu çağdaşlaşmaktadır. Buna 1730'larda başlamıştır. Şimdi de Türkiye, çağdaşlaşmayı demokratik süreçlerle yürütme çağına gelmiştir. Batı'da gelişmiş demokrasi modelinden ayrılamayız. PENCERE Kastelli Lisesi... Günaydın gazetesinin yazdığına göre Trabzon'un Sürmene ilçesinde bu yıl açılacak kız meslek lisesinin adı "Cevher Özden" olarak saptanmış. Sürmeneli olan Kastelli, yurt dışına kaçmadan önce liseyi yaptırmış. Bir dostum haberi okuyunca dedi ki: Ne günlere kaldık? Eskiden okullara üikeye hizmet etmîş. büyük kişilerin adları verilirdi. Kastelli iflas etmeden önce bu toplumun başının tacı değil miydi? İyi ama, yurt dışına kaçmadı mı? Kaçtı. Yakalanıp getirilmedi mi? Evet. Peki, şimdi Cevher Özden Lisesinde okuyan öğrencilere okulun kurucusuna ilişkin bilgi nasıl verilecek? Önemi var mı? Elbet var. Kasteli dün bu toplumun "sosyetesi"nöe baş tacı ediliyordu, bugün de her yerde saygıyla ağırlanıyor; bütün kapılar kendisine açılıyor. Sen ne diyorsun yahu? Dünden kalmış eskimiş fikirlere kimse metelik vermiyor. • Dostum lahavle çekti: Kardeşim bu ülkede eskiden Atatürk lisesi, Gazi lisesi, İnönü lisesi vardı. Evet, öyleydi. Bir okulda öğretim gören çocuk öğretmenine sorular yöneltmez mi? Okulun kurucusunu sormaz mı? Sorar. Peki, öğretmen ne diyecek? Öğretmen; Cevher Özden'in yaman bir işadamı olduğunu, sıfırdan başlayıp milyarlar kazandığını, ülkede en yüksek faizi birikimciye ödemek için büyük çaba gösterdiğini, ama iş^ lerinin yaver gitmediğini ve battığını söyleyecek; "Cevner'in bu memlekete altından heykelinin dikilmesi gerekir" diyecek... Alay etme! Alay etmiyorum; biz Milli Eğitimde "kendi okulunu kendin yap" ilkesini benimsemedik mi? Evet. Peki, yurttaş kendi okulunu kendi yaparsa; daha açık deyişle işadamı parasını verip okul yaptırırsa, adını da koymak hakkını kazanmaz mı? Evet, parayı veren düdüğü çalar. Peki, okul yapan yurttaşa "sen bu parayı nereden kazandın?" diye soracak mıyız? Hayır. Öyleyse neyi tartışıyoruz? • Dostum kafasını kaşıdı; yenilgi kendisine zor geliyordu; çünkü "liberalizm"6er\ yana bir kimliği vardr, "dev/etçı7ıfc"ten hiç hoşlanmazdi. Bu eğilimini bildiğimden şakayla karışık üstüne üstüne gittim: Yarın öbürgün Mafia Babaları birer okul yaptırıp kapısına kendi adlarını yazdırmak isterlerse ne yapacaksın? Elinin körü. Ben Kastelli'nin kötü bir insan olduğunu sanmıyorum; çoğu ünlü işadamından daha erdemli bir yani var; Cevher Ozden'i kimlerin kaçırdığını ve batırdığını da artık biliyoruz; ama Osmanh döneminde yaptırılan cami, çeşme, hamam, hayrat sahiplerinin ne günahlar işlediklerini biliyor muyuz? Hayır. Taşı gediğine koydum: İşte Atatürk döneminde,eğitimt, hem üfnmetçilikten ulusal kültüre ve bilimsel öğretime geçmek; hem de bireycilikten kurtulup devletçi ve halkçı dünya görüşünü temellendirmek için miHileştirilmiştir. Şimdi Sayın Milli Eğitim Bakanımız, Sürmene'ye gidip Cevher Özden Lisesi'nin açılış törenine katılabilir mi? Kurdelayı kesip konuşma yapabilir mi? • Bilmem ki sizler ne dersiniz sevgili okurlarım? Hangi işadamının hangisinden daha erdemli olduğunu kim bilebilir ki? Prof. BAHRİ SAVCI Istediğiniz kadar Orta Asya, Küçük Asya, Osmanlr gelenekçisi olunuz, Türkiye ve Türk Ulusu, çağdaşlaşmaktadır. Buna, 1730'larda başlamıştır: Kimi yönetim kurumlarını batıhlaştırarak, ordusunu yenileştirerek, Padişah ve Halifenin hiç olmasa yaşam biçimini değiştirerek, hatta Padişahın Yemen ve Sana'daki görevlilerinin, Tuna boylarındaki örgütlerinin bile yaşam biçiminde değişiklikler yaratarak ve genel yönetimin otoritedevletözgürlükinsansal ve toplumsal hak yaklaşımlannı, bir Batıh " r a t i o " üzerine oturmaya yaklaştırarak.. Körtopal, böyle bir yenileşme, çoktan başlarmştır ülkemizde.. Şimdi de, Türkiye, çağdaşlaşmayı, demokratik süreçlerle yürütme çağına gelmiştir. Işte bu evrede, kimi hususları, iyi bilmemiz gerekir. Ama, bunları iyi bir tartışmadan geçirmediğimizi sanıyorum. Bunlardan kimilerini belirtmek istiyorum. "SİVtL DEMOKRASİ" Demokrasinin kendisi, zaten sivildir. Ama bu deyim, Türkiye'de kullanılmaktadır. Onunla, "sivil güçlere, sivil yöntemlere dayah demokratik yönetim" denmek istendiği açıktır. Yönetim, hem sivil olacak, hem de demokratik.. Burada, bir başka deyimle, sivillik, şuradadır: Ülkedeki bütün potansiyelleri, Atatürk'ün, "Kuvai Milliye" kurumu içinde toplamak, onlan, "tradei Milliye" kavramı içinde eriterek ve gene onları "tradei Milliye" doğrultusuna bağlayarak, ortaya "Sivil Bir Heyeti Içtimaiye" çıkararak, yönetimi ve politikayı, bu "Heyeti lçtimaiye"ye bırakmak.. Bu terimin bir de, bilimsel bir içeriği ve anlamı vardır. Onu açmak gerekir. XIV. Louis, "Emretme iktidanmızı, Tanndan ve kıhncımızdan ahyoruz. Onun kullanılışmda, Tanndan başkasına hesap vermeyiz" demişti. "Aydınlıklar Çağı"mn yaratıcıları ve kamuoyu, "Hayır" demişti, "Iktidar, Tanrısal bir cevher değildir. Tanndan gelip, hiç kimsenin ve sizin kılıncmızda tecelli etmez. O bir yeryüzü olgusudur. Ulus olmanın ürünüdür, ulusun gücüdür. Ancak ulusun temsilcilerinde belirir, onlarca da, ancak, hukuk içre kullanılır. Bu kullanılış da, denetlenir. Bu konudaki son hesap da "siyaseten" ulusa verilir. tşte bu görüş, yönetimim, sosyopolitik temelinae, sıvılieşmenin ve demokrasileşmenin açık kapısı olmuştur. Ulus temsilcisi olan yönetimin iktidarının hukuksallaşması ve bir meşrulaşmışlık düzeyinde kalabilmesi için, sahneye, önce "Genel o y " kurumu getirilmiştir: Ulusun egemenliği denen cevheri, devlet kurumunun gücü denen maddi kudreti bu cevher ve kudretin somutlaşması ile ortaya çıkan "siyasal iktidan" kullanacaklan; temelde, ancak ve ancak, "Genel O y " süreci ile belirtmedir, bu... Bunun arkasmdan da, genel oyun kurallan, kurumlan sahneye getirilmiştir; bir sivil demokrasiden söz edebilmek için, bu kurum ve kurulları iyi özümsemek gerekir: I Sivil demokrasi, devleti ile (onun, o maddi kudreti ile) bunun somutlaşması olan siyasal iktidan ile, toplumun bütün ilişkilerinde, "insanın" "yönetilen" gibi gözükenin, özgür istencinin başat eksen olması gerekir. I I Bunun için de, " o y " , büyük kitlenin "genel oyu" olmahdır. III Bu büyük kitle, kapsadığı bütün toplumsal katları, içerdiği bütün demokratik düşün yelpazesi ile, "genel o y " a katılabilmelidir. IV Bunun için de, katların EVET/HAYIR OKTAY AKBAL IC BASIN SON HAVADİS SODEP PARTİLER ARASI ENGELLl YAR Binlerce Yıl Önceden Sesler "Ne budaladır şu insanlar Ağlarlar ölüp gidenlerin ardtndan Oysa bir çiçek gibi gençlik Yapraklannı döker gider Teker teker Kimsecikler ağlamadan" İsa'dan yüzlerce yıl önce yaşamış bir şair. Theognis en önemli gerçeğe değinmiş. Gençlik elden gidiyor, kimse ağlamıyor. Ama ölünce bir yakınımız, neden bu gözyaşlarını döküyoruz ki! Kendi ölmemiz değil midir gençlik denen çağdan yaşlılığa geçişimiz? Her an.her dakika, her yıl bir 'başkası' oluyoruz, yani bir biçimden başka biçime geçiyoruz da o kadar aldırmıyoruz!... Müzehher Erim'in kitapcığını okuyorum, "Yunan ve Latin Şiirleri" Müzehher Erim'i 'Catullus'dan yaptığı şiir çevirilerinden tanırım. Kültür Bakanlığı bu şiirleri kitap olarak yayınlamıştı. Sonradan 'sanşür' uygulandı bu şiirler üstünde, 'açık' buldukları dizeler npkta nokta geçiştirildi. Binlerce yıl önce yazılmts yaprttar naSıV'ğansöt" ediHr,'Klasik' yapıtlar üzefinde hangîcü=retle oynanır, anlaşılır şey değil!.. Müzehher Erim önsözde şöyle diyor: "...Batı uygarlığı düşüncesi, biçimi, sanatı, sosyal, siyasal, hukuksal kuruluşları ve en önemlisi insancılığı ve akılcıltğı ile hemen her şeyini Eski Yunan ve Roma uygarlıklarına borçludur. Bu iki eski uygarlığın saydığımız bütün bu yönleri kuşkusuz onlann ozan ve yazarlannı okuyup incelemekle öğrenilip anlaşılabilir. Ancak bu yoldan klasik eğitimle bu iki eski uygarlığın insancı ve akılcı ilkelerine uygun, özgür düşünceli, hukuka saygılı, toplumuna ve yurduna yararlı kişiler yetiştirilebileceğine inanılır Batıda." Nurullah Ataç da Latince ve Eski Yunanca'nın Türk aydınlarınca öğrenilmesinden yanaydı. Çağdaş uygarlığın özü, temeliydi bu... Demokrasiyi de, hukuksal bir toplum yaratmayı da, 'gerçek' bireyler yetiştirmeyi de ancak bu yoldan başarabilirdik. Bu yüzden okullanmızda Latince ve Eski Yunanca derslerinin okutulmasını isterdi, bir ara Latince uygulamasına da geçilmiş karşı tepkiler gelince vazgeçilmişti. "Birçok şaşılası güçler var Ama hiçbiri insandan güçlü değil" diyen Sophokles'i nasıl İ.Ö. 5. yüzyılda yaşamış biri sa. yabilirsiniz? Bugünün içinde, hatta yarmının kurucusu... 'Hiçbir güç insandan güçlü değildir1 ilkesi iki bin beş yüz yıl önce konulmuş! Ama 'insan' bu 'gücünü' bir türlü kendi yararı için kullanamıyor. Yine şu ya da bu 'güç'lere tutsak, köle. Silkinip atamıyor, kendini kurtaramıyor. Yine Sophokles, herşeyin üstesinden gelen insanoğlunun tek bir gerçek önünde yenik düştüğünü yazıyor: "Her şeye çare bulan insan Çaresiz olarak çıkmaz o karşısına Gelecekteki hiç bir şeyin Yalnız ölümden Kaçmanın yolunu bulamadı Ama buldu onulmaz dertlerden Kurtulma yollarım" diyor. Euripides de, İ.Ö. 5. yüzyılda, şimdilerde bizlerin de zaman zaman düşündüğü, ama yamtını bulamadığı sorunları düşlemiş: "Çokkez, uykusuz uzayıp giden gecelerde Ölümlülerin yaşamını mahveden şeyi düşündüm"d\yor. Bulduğu nedir? Şu: "Bana öyle geliyor ki anlamadıklarından değil kötülük yapmaları Çünkü hiç olmazsa çoğunun aklı iyi, niyeti iyi" dir, ama kötülükler, alçaklıklar, aşağı davranışlar, iğrenç işler, hakstzlıklar binlerce yıldır sürüp gitmiş, gidiyor, daha da kimbilir ne kadar yüzyıl daha gidecek!.. Erdemdir o gün bu gün önem verilen değer. Erdem, insanı 'gerçek insan" kılan üstünlük.. Erdem, Solon'a göre büyük önem taşır: "Kimi kötüler zengin, kimi iyiler yoksul Erdemimizi değışmeyiz onların servetıne Erdem oyle bir şey ki kimse a/amaz elimizden Oysa para dolaşır bütün gün elden ele". Ama o günlerin başka bir şairi ki adı bilinmiyor tam tersini söylemiş. Kimbilir hangi 'erdemsizlik'lerin 'erdem' olarak ileri sürüldüğünü görmüş de!.. "Zavallı erdem, kuru lâfmış, boş bir kuruntu Gerçek sanılan, aslında koşulların tutsağı". Binlerce yıldır koşullardır 'erdem'i yaratan, kişiyi erdemli ya da erdemsiz kılan... Binlerce yıl öncede yaşar gibi oluyor insan... Solon İ.Ö. 7. yüzyılda bakın ne diyor o günden bu güne gelen irisanlâra, yani bizlere, dünkülere, bugünkülere, yarınlarda yaşayacaKiara... "Büyük adamları yüzünden mahvolur bir ülke Cahilliğinden esir düşer halk bir tek adamın eline Karadan çok açılan için sonradan limana dönmek kolay değildir Bütün bunları şimdiden düşünmek gerekir" Zaman diye bir şey yoktur, diyenlere hak vermek gerek. Bir 1 aldatmacadır zaman oyunu... Platon'lar, Sophokles'ler, Solon larla aramızdaki zaman dilimi binlerce yıl, ama 'nedir ki o zaman' dedikleri?... Platon'un 'Yaşlanan Güzel' şiiri ile hani 'Devlet'inden şairleri dışlayan Platon var ya, işte o! binlerce yıl öncesindeki gezimizi bitirelirrv. "Venüs, al sana adak sunduğum aynamı Madem ki artık eski ben değilim Bundan sonra sonra ne olacağımı, Venüs, en iyisi hiç görmeyeyim." Cihad Baban 8 ağustos günlü yazısında SODEP Genel Başkanı Cezmi Kartay'ın marksizmle ilgili sözlerine değiniyor ve "fakat kendilerine öyle bir isim takdılar ki, bu isimle Cezmi Kartay ve arkadaşlannın sözlerine ne kadar inanırsak inanalım, partinin ismi ve tutumları birbirine uygun düşmeyecektir" diyor. Cezmi Kartay'ın mazisi temiz, çok değerli bir idare adamı olduğunu, bu nedenle de inanılır bir kişi olduğunu belirten Baban, "kendileri ve kendisi gibi iyi niyetli kimselerin partide ebediyen kalmalan mümkün değildir" dedikten sonra şöyle ekliyor: "Sosyal demokrasi doğuşu itibariyle bir sınıf partisidir. tşçilerj ye emeği savunur. Bu ned le de SODEP, kurduğu örgütler de işçirere diğer partiler'den fai la yer vermektedir". "SODEP'çiler zamanla komiinizme uzanacak bir sosyalizmi kendilerine rehber olarak almamışlarsa, o zaman bu isimle yo Cırgır Dergisi'nin bu haftaki kapağı. la çıkmamalı idiler" de diyen na ve sokaklarda başıboş dola sinde sokakta kedi ya da köpek Baban yazısını şöyle sonluyor: şan kediköpek sorununa deği göremezsiniz. Hepsi sahiplidir ve "12 Eylül 1980'den evvel ken niyor ve "insanların kudurarak dilerine Sosyal Demokrat, bana ölmelerine seyirci kalmak uygar sahibinin yanındadır. Bu sebepsosyalist derseniz memnun olu lıkla bağdaşamamanın da öte ledir ki oralarda kuduz diye bir rum!" diyenler, meclis kürsüsü sinde çok ilkel bir görüniimdiir" hastalık söz konusu edilemez. ne çıkarak 'halk sosyalist çığır diyor. Sağlık Bakanlığı'nın ve beleda nereye kadar giderse, biz de Ülkede her gün yeni bir kuduz diyelerin şu sırada başı boş kedi oraya kadar gideriz!' diyerek olayının duyulduğu şu günlerde ve köpekler konusunda gerçekLassale devrinin sloganlannı başı boş köpek gördüğünde inkullananlar, bölge bölge parti sanın "ya saldırıp ısırırsa?" di len ciddi kararlar vermesi gerekmektedir. Çok doğurmaları, öliçindeki insanları sürükleyerek yerek elde olmadan ürperdiğini dürmekle bitmemeleri, zehir pasola kaymışlardı. Bugiin SO belirten Zincirkıran şöyle diyor: rasının fazlalığı mazeret sayılaDEP bu ismi alarak varılmak ismaz. İnsanların sağlığı tehlikelenen noktadan harekete geçi"Türkiye köpek ve kedi açı ye girdiğinde herşey yapılır. Büyor. Başkanı ise tarihte geçirditün önlemler alınır. sından herhalde dünyanın en ğimiz değişiklikleri görmeyerek kendilerinin marksist olmadıkla zengin ülkelerinden biri olsa geİnsanların kudurarak ölmelennı, Atatiırkçii olduklannı ve la rek!.. Bizim mahalleyi bir görrine seyirci kalmak uygarlıkla yiklige sahip çıkacaklarını söy seniz şu yaz aylarında insandan bağdaşamamanın da ötesinde liiyor. Yani ismini Paris koyduk çok kedi var!.. Köpekler de caçok ilkel bir görünümdür." ları bir tstanbul lokantasında ba.. Maşallah ne kadar da kedilnegöl Köftesi, Gaziantep Keba köpek sever bir millet oluverdik? MİLLİYET bı veya Vefa Bozası satmak gibi Benim bildiğim kedi ve köpek bir şey yapıyorlar." "Türkmen besleyenler gerçekten onları sedeğişmemeü" GÜNAYDIN viyorlarsa ya evlerinde ya da bahçelerinde bulundururlar. "Ya saldırıp Mehmed Ali Birand, 12 ağusKontrol altında diledikleri gibi ısırırsa?" bakarlar.. Kendi bilecekleri iştir. tos günlü yazısında Dışişleri Bakanı Ilter Türkmen' e değiniyor Necati Zincirkıran, 18 ağustos Ama sokağa boş salıvermezler. Dünyanın hiçbir uygar iilke ve "böylesine duyariı bir dönemgünlü yazısında, kuduz sorunu de, Türkiye Cumhııriyetinin Dışişleri Bakanlığı'nı halen vürütmtkte olan İlter lürkmen, seçimlerden sonra da değiştirilmemelidir" diyor. İlter Türkmen'le birçok konuda görüş ayrılıkları olduğunu, zaman zaman eleştirdiğini belirten Birand "ancak" diyor "ortada bir de gerçekler vardır." ve ekliyor: "Türkmen, birçok baskılara rağrnen, Türkiye'nin Ortadoğu politikasını saptırmadığı gibi, bunun yerleşmesi, hatta daha da belirginleşmesi için sağlıklı yaklaşımı benimseyebilmiş, bu yaklaşımını yönetime kabul ettirebilmişttr. Türkmen, Amerika ile ilişkilerde dengeli davranmış, daha da , ileri gidilmesi ve Washington'un bir sözünün iki edilmemesi için • çaba harcayanlara önemli akımlara gögus gerebilmiştir. Türkiye'nin Avrupa Konseyi başta olmak üzere, genelde Avrupa ile ilişkilerinin bugünkünden daha da kötü olmaması, bir yerde Dışişleri Bakanı'nın yaklaşımları sayesinde sağlanabilmiştir. Nihayet, uluslararası forumlardaki performansa, olaylara yaklaşımı, bir çok yabancı diplomatın Rğzmdan övgüyle dinledigimiz öykülerle doludur." Türkmen'in "mutlaka vazgeçilmez bir kişi olmadığını, hatta Türkiye'de Türkmen kadar, belki ondan daha da iyi Dışişleri Bakanlığı yapabilecek kişiler bulunduğunu, Türkmen'in de artık ayrtlmak islediğini belli ettiğini" belirten Birand daha sonra şöyle diyor: "Türkmen'in seçimlerden sonra da bakan olarak kalması, dış çevrelerde 'demek ki, Türkiye'de bir şey değişmedi' gibi bir hava yaratabilecegini de söyleyenler çıkabilir.. Oysa, Türkiye'nin önündeki dönem, belirli yeni kuralların getirileceği bir yönetim şekliyle geçecek. Bu dönemde en önemli unsur, kırgınlıkların unutulması ve uzlaşının artık kendini göstermesi olmalıdır." İSTİFET MODERN MOOÜLER MOBİIYA SANAYİ ImaMI •Toptan • Pnaktmte Fabrika Saiış MtÇmzatt: Anadolu SHnlAcıbKlem Kadıkftylıtanbul Tet 339 28 00 Modern ticaret anlayışını başlatıyoruz. • Amnda lM>bn • ImaUlt hatası eârtlldüğünd*,fcuHtnmadan7gün lç>nd« dvğtoUrme knkân • KatH*. MtoHk « fonteiyonda gartnit • V mmt peş inte 3 * »y vaKtoti Mtı«lar • Üzti ambırtatı içlndtUtanbut'd«tvto»(lm(,ta>T»(çln amtMr taHtmt • Btr ünHfilo fiyrtı, »*ofc yWam todw 14,750 » • H*r Mıi açılmca ykttk, kaHantnca koltuk otan, modern oturma ürrftetert • Fennuariı, yıkanaMMr kjlıl • Içt potKkcüın nwnuKı detorm* otmayan, yüh»*k 4wn)l«» &t«l «Üngsr • Ev yert«4İmind« opHmsl de^ertvndirm*. yvrdvn taurruf • OHtöm oday*. k^hktao yazhja tafinma kotayb{)ı • Ver v« Ihtlyacaflöre,üniMari h«r «n DIS BASIN LE MONDE ğunu belırtiyor. Gazeteye göre, Italyan sosyalistlerinin lideri, "büyük bir kumarla" karşı karşıya bulunuyor. "The Washington Posf'un yazısı şöyle devam ediyor: "Sosyalistler şimdi, ya enflasyon oranının düşürülmesini sağlayarak ve kamu harcamalarında kısıntıya giderek ekonomiyi düzeltecekler ve böylece İtalyan siyasi arenasında belirleyici bir güç haline gelecekler, ya da eski, önemsiz rollerini yeniden üstlenmek zorunda kalacaklar." Gazete, sosyalistlerin, önündeki bu zor işleri halletmek için oldukça şanslı bir yerden başladıklarını belirtiyor. "Şimdiye kadar" diyor, gazetedeki yazı ve.şöyle son buluyor: "İtalya'da hiçbir koalisyon bu kadar birlik içinde göriinmüyordu. Üstelik, sosyalistler ülkenin en güçlü partisi Hırisliyan Demokratları da yanlanna almayı başardılar. Böylece, beş partiye dayanan güçlü bir koalisyon kurdular. Şimdi, bu koalisyonun yapması gereken, kollan sıvayıp elele tutuşması ve sorunlan hep birlikte çözmeye çalışmasıdır." Le Monde gazetesinde, Fransız askerlerinin Çad'a yollanması konusunda çıkan bir yorumda Fransa'nın Hissene Habre yönetimine desteğinin yeni bir aşamaya ulaştığı belirtiliyor. Fransız yönetiminin aldığı bu kararın Libya ve ABD'nin yaptığı gibi Çad sorununun uluslararası bir boyut kazanmasına katkıda bulunduğu belirtiliyor. Bir an öncesine kadar Paris'in Çad'a asker yollamayacağını tekrarlayıp durduğunu hatırlatan Le Monde yazısına şöyle devam ediyor: "Fransa Çad'a ilk defa silah yolladıgında, bu üikeye giden görevlilerin sivil olduklan konusunda ısrar ediyordu. Peki kimi aldatrnaya çalışıyorsunuz? Fransa Çad'a birlik yollamakla iki hedefe ulaşmayı amaçlıyor. Birincisi, Kaddafi'ye, istedigini yapmasına izin verilmeyeceğini hatırlatmak. İkincisi geleneksel olarak Fransız nüfuz alanında sayılan Çad'da Libya'nın isteditırlatılması. Bir aydan daha kısa bir zaman süresi içinde Zaire, Fildişi Kıyı TÜRKİYE ÇUMHURİYET MERKEZ BANKASI ÎDARE MERKEZİNDEN 22 Aftustos 1983 Pazartesi Gününden itibaren: 1 îzmir Şubemiz Konak Meydanı Cumhuriyet Bulvarı No.3 ad resindeki yeni hizmet binasında faaliyetine devam edecektir. 2 Izmir Şubemizde yapılmakta olan aşağıda yazılı işlemler Mi mar Kemalettin Caddesi No.l'de "İZMİR KAMBİYOŞUBESİ" ad altında faaliyete geçecek olan yeni şubemizce yerine getirileeektir Bu konudaki başvurular mezkur tarihten itibaren Izmir Kambiyo Şu bemize yapılacaktır. Kambiyo Işlemleri Dış Seyahat İşlemleri Gelen Döviz havaleleri (thracat işlemleri) Işçi Döviz tşlemleri Akreditifler Kambiyo Permileri Döviz Tahsisleri ve Fuar Servisi Ticari Transferler Izmir Kambiyo Şubesince Yapılacak Muameleler Net uyarı Alman Karikatürü SATILIK DUAL KA 60 MÜZİK SETİ Saat 18.00'den sonra. 166 50 67 sı ve Senegal devlet başkanları ABD'ye gittiler. Çad bunalımı ve Libya'nın tutumunun tartışıldığı göriişmelerde Reagan'ın Afrika liderlerini Fransa'ya baskı yapmaları konusunda ikna etmekte pek zorluk çekmediği açık. Fransa Habre yönetimiyle yaptığı 1976 anlaşmalanna sadık kalacağını ısrarla tekrarlıyor. Ancak Libya kendisine yapılan uyanyı dikkate almazsa Mitterand yönetiminin tutumu ne olacak?" "THE WASHINGTON POST" Craxi'nin kumarı halya'da, sosyalistlerin iktidara gelmeleri çeşitli tepkilere yol açtı. "The VVashington Post" gazetesi, Sosyalist Parti lideri Bettino Craxi'nin enflasyon oranının düşürülmesi, kamu harcamalarının kısıtlanması gibi '•güç" işlerle karşı karşıya oldu Nof. Efektif döviz alışları ve iadeten döviz satışları için ayrıca Izm şubemizde de bir sanj gişesi açık bulunacaktır. 3 Izmir Kambiyo Şubesi Telefon INumaralan: Santral :14 42 50 (5 hat) .25 53 22 Müdür :U 79 14 Müdür Başyardımc\sı : 14 11 04 Müdür Yardımcısı :25 53 23 :14 30 97 :52346MBİZ TR Telex Numaraları 527MBA1 TR Telgraf Adresi :MERİZKAM1 Z M 1 R 4 Izmir Şubesi Telefon Numaraları: Santral . : 12 00 35 (10 hat) Mudur :25 18 50 Müdür Başyardımcısı :25 61 55 Müdür Yardımcısı .25 »2 12 Müdür Yardımcısı :25 12 13 Müdür Yardımcısı :25 12 14 Telex :523O3MBNK TR Telgraf Adresi :MERKEZBANKİZMİR Basın 2260113337