Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CUMHURİYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER ği"nin belirlendiği hâlâ belleklerdedir. Bu yıl yapılan savunma plânlama komitesi toplantısında da, NATO bölgesi dışında eylemli etkinlik yüklenmesi öngörülen ABD çevik kuvveti ile Türkiye arasında belli bir bağlantı kurulduğu açıkça saptanmaktadır (1). Dahası, bu haziran ayında Brüksel ve Paris'te yapılan toplantılarda, NATO'nun öne çıkardığı yumuşama (detente) sürecini dışlayıcı kararlara ülkemizin katılımındaki kararlılık da ilginçtir. Ve elbette ki, AVRUPA'ya konumlandırılmalarının tasarımından eyleme dönüştürülmesinin savunulduğu ABD füzelerini onaylayıcılığı, hiç yadsınamaz, Friedman doktrini İngiltere'sinin tutumuyla koşut sayılabilir. Tüm bunlar da, gerçek birer olgu, temel soruna ışık tutucu ögelerdir. Ancak.... ATATÜRK'ÜÎŞ BARIŞ İLKESİ Ancak şu önemli gerçek de yadsınamaz: "24 OCAK KARARLAR1" biçiminde algılatılan Friedmancılık, özde Türkiye'nin sosyo/ekonomik ve politik koşullarına uyarlı bir model değildir. (Bize kalırsa, Friedmancılık bir model bile değildir; kendini tüketen bir sistemi "ABD'ce çektirilen emperyalizmi" yine kendi içinde üretmeyi düşleyen uçsuz bucaksız bir serüvendir.) Uyarsızlığın uyarlamaya konuluşundan bu yana da, ülkemiz ekonomisi en hoşgörülü bir deyişle kendine uygunu bulup çıkarma "arayışı" içinde gözlenmektedir. Çeşitli kabarma ve alçalmalar bu yönden de değerlendirilebilir mutlaka. Sık sık düşünülen üst yapısal alternatifsizlik sanısı da, bir oranda, bu arayışın yansıması olarak kabul edilebilir. Ne ki, bu kanının doğruluğu söz konusuysa, o zaman bir başka doğru da, ülkemizin hem NATO içinde olup hem de onun zorlayıcı hükümlerine bağlı kalmamak arasında bir başka arayış içinde olduğudur. Ve bu arayışın getirdiği ikircimlerdir elbet, askerî rnüdahalelerde bulunabileceğimiz görüntüsünü veren. Eğer bu, umduğumuz ve değindiğimiz gibi salt bir görüntüden ibaretse, Atatürk'ün "Yurtta barış, dünyada barış" siyasasından kopamayacağımız gerçeğini içermesindendir ki, o zaman da askersel katkışımlar sorununa yani savaşa ya da bölgesel müdahale ve çatışmalara değer biçmeyen bir toplum olduğumuz gerçeği ile, bizi bu yadsıdığımız yöne koşullayan Friedman doktrinini uygulama yöneliminin somut çelişkisi farkedilebilir. Dolayısıyla da, Türkiye'mizin ne denli duyarlı bir süreç içinde bulunduğu saptanabilir. Peki, bu saptama bir umutsuzluk ölçütü müdür; öyle mi olmalıdır? TKRSLİKLERDEN ARINABİLİRİZ Umut ya da umutsuzluk bilim dışı yakıştırmalardır. Ülkemizin durumuna ilişkin ölçüt, hiç kuşkusuz, tüm toplumlar için geçerli olan eytişimsel (diyalektik) gerçeklikten çıkarılabilir. Bu açıdan bir yaklaşımla da denilebilir ki, olumluya doğru bir atılımın toplumsal ivmesini izlemekteyiz. Bu ivme üzerindeki gidişe ters düşen yanılgılardan söz edebiliriz olsa olsa... Ne ki, bunlardan arınmak da olasıdır elbet. En azından, İngiltere'de Muhafazakâr Paıti'nin seçim yengisini Friedmancılık açısından gözleyip bundan Türkiye'ye pay çıkarmak aymazlığını bir yana bırakarak, ya da, özgürlüklerin, özlerine dokunulmaksızın kısıtlanabilecekleri gibi bir savın, eninde sonunda, "dünyada barış" ilkesinin, özüne dokunulmaksızın herhangi bir savaş olasılığını kabullenme savına varacağını şimdiden algılayarak. Ve işte bunları gerçekleştirebildiğimiz oranda, zorlandığımız yapay dengeleri de aşabileceğiz. Aksi olduğunda, bir ülke esenliği için iç barış ortamının yetersizliğini ve hatta geçiciliğini dış alanlarda da karşı karşıya kalabileceğimiz tehlikelerden edineceğimiz derslerden öğreneceğiz ki, toplumumuza uyarsızı terk için belki de daha zamanımız varken, bu hiç de istenilesi bir şey olamaz. Siyasal ve ekonomik bireşimlerin askersel kalkışımlar dışı alanlarda yeniden ve Türkiye'ye uyarlı biçimde üretilmesi gerek ve gerçeği, bu nedenle, her zamankinden daha önemle gündemdedir bugün. Gün, yarınki savaş ya da barış seçeneğinin özenle değerlendirileceği ve saptanacağı gündür de... (1) Cumhuriyet, 6 Haziran 1983, s.l 6 TEMMUZ1983 Seçenek Saptamak Bulunduğumuz bölge ve sorunlar yönünden duyarlı bir süreç içindeyiz. Umut ya da umutsuzluk bilim dışı yakıştırmalardır. Ülkemizin durumuna ilişkin ölçüt hiç kuşkusuz, tüm ülkeler için geçerli olan diyalektik gerçeklikten çıkarılabilir. PENCERE Atatürk'e Düşmanlıkta Tercüman'ın Göreneği Kitabın adı: 'Vafan Haini Değil, Büyük Vafan Dostu Sultan Vahidüddin" Yazarı: ,, Necip Fazıl Kısakürek. Yargıtay Dokuzuncu Ceza Dairesi'nin 17.2.1982 günlü kararında kitap şöyle özetlenmiş: "Kitap Vahdettin'in savunması niteliğindedir. Bu savunma yapılırken bir yandan "Ulu Hakan" diye yüceltilen 2'nci Abdülhamit'ten övgüyle söz edilmekte, öte yandan Batı'ya dönük yenileşme hareketinin baslangıcı sayılan Tanzimat döneminin hazırlayıcısı durumundaki 2'nci Mahmut ile Mustafa Reşit Paşa ve Meşrutiyet döneminin ileri gelen kişileri, bu arada Mithat Paşa ile Namık Kemal gibi hürriyetçilik akımının öncüleri, ağır bir dille yerilmektedir. İkinci Meşrutiyet ise "Sahte Meşrutiyet" sözleriyle küçültülmektedir. İttihat ve Terakkiciler her yönüyle başarısız olarak tanıtılmakta ve Jöntürkler dinsizlikle suçlanmaktadır. 31 Mart ayaklanmasının bir tertip eseri olduğu ve Hareket Ordusu'nun çapulcu alaylarından oluştuğu ileri sürülmektedir. Bu arada ulusçuluk akımının baslangıcı diyebileceğimiz Türkçülük hareketi Yahudi eseri olarak gösterilmiş, Ziya Gökalp ile Halide Edip gibi kişiler yerilmiştir. 1918'de Istanbul'a gelen Mustafa Kemal Paşa'nın biricik muradının Vahdettin'i ordusunun başına geçirmek ve kendisini de Genelkurmay Başkanı tayin ettirmek olduğu öne sürülmüş, Mondros Mütarekesi sıralarında Harbiye Nazırı olmaktan başka şey düşünmediği belirtilmiştir. Milli şah/anma fikrinin Vahdettin'e ait olduğu ve Mustafa Kemal'in Samsun'a gönderilişinin bu padişah tarafından gerçekleştirildiği söylenmiştir. Sonuç olarak Vahdettin "büyük mazlum" sözleriyle nitelendirilmiş ve vatan haini değil, vatan dostu olarak bilinmesi gerektiği işlenmiştir." * Yargıtay Dokuzuncu Ceza Dairesi, Atatürk'ün anısına hakaret nedeniyle cezaya çarptmlan Necip Fazıl Kısakürek'e ilişkin İstanbul Toplu Basın Mahkemesinin kararını onaylıyor. Dokuzuncu Ceza Dairesi'nin bir sayın üyesi de karşı oy kullanıyor ve diyor ki: "Yazar (Necip Fazıl) Vahdettin'i övüp yüceltmek ve savunmasını yapmak isterken Atatürk'ün tarihteki büyük işlevini küçük göstermek istemiştir. Atatün\ konusunda toplumda oluşan eşsiz güven ve saygı duygusunu zayıflatma çabasına kapılmıştır. Bu doğrultudaki yorum hiç kuşkusuz büyük bir yanılgının kan tıdır. Tarihsel olaylan değerlendirirken yazar, eksik ve yanlış beigelere dayanmış, sonuçta da doğru olmayan bilim dışı yargılara varmıştır" Ancak karşı oy kullanan Sayın Yargıtay üyesi, Necip Fazıl'ın bu davranışının fikir özgürlüğü açısından hoşgörüyle karşılanmasından yanadır. * Necip Fazıl, Tercüman gazetesinin baştacıdır. Herkesin bildiği gibi Necip Fazıl Atatürk düşmanıdır, Abdülhamitçidir. Kısakürek'e bakılırsa Jöntürkler dinsizdir. Hareket Ordusu ki Mustafa Kemal içindeydi bu ordunun "çapulcu alayları"ndan oluşmuştur. Mustafa Kemal Paşa, Bağımsızlık Savaşı'nda hem emperyalizmin silahlı gücüne, hem de Hilafet ordusuna karşı çarpışmak zorunda kalmış; vatan haini padişah İngiliz gemisine binerek kaçmıştır. Kısakürek, bu Vahdettin'in yanında Atatürk'ün karşısında yerini.alın,r....,..•„.,,.,, M,, .,*,,. O zaman da fercüman gazetesinin birinci sayfasında yerini almasını doğal karşılamalıyız. Tercüman sahibi Kemal llıcak, uzun yıllar Atatürk düşmanlığını sürdürdükten sonra, 12 Eylül 1980'den bu yana Atatürkçü kesildi; ancak geçmişine de büsbütün sırt çeviremiyor. Necip Fazıl bugün de Tercüman'ın birinci sayfasında her gün talkın veriyor. istediği yayını yapabilir Kemal llıcak, fikir özgürlüğünden yana olanlar bu tutumu doğal karşılar. Ancak Tercüman gazetesindeki göreneksel Atatürk düşmanlığının çizgilerini vurgulamak da bir görevdir. VEDİ'İ BİLGET, Emekli Amiral Siyasal ve ekonomik bireşimlerin sep.tezlerin yoğuhca karmaştığı, çözümsüzlüklerle çözümler arasında yapay denge ve koşutluklar kurgulandığı, varsa"yımların savlaştığı, savların da Öngörülere dönüştüğü güç evrelerde, ortama egemen temel sorunun gerçekte askersel içerikli bir sorun olduğu siyasal bilimcilerce çağdaş bir olgu olarak görülür. Bu görüşe göre, ulusal anamal birikimi içinde yeniden bir paylaşım savlayan ekonomik doktrinlerin gündemlendiği süreçler, temelde, uluslararası alanda anamalcılığin bir yeniden paylaşım savaşını gündeme zorladığı süreçlerdir. Bir bakıma, İngiltere'de sıkıpara politikasının Friedmann doktrininin dar kapsamda uygulayıştan Thatcher'i "demir lady" kılan geniş biçimde uygulamaya konulması süreci üe Falkland savaş; ve ABD füzelerinin çok amaçlı olarak üslendirilmesini onaylama arasındaki koşutluk gözetilirse, yukarıdaki saptama açısından çok çarpıcı bir ipucu da elde edilmiş olunur. Ve hiç kuşkusuz, Anavatan Partisi lideri Özal'ın 10 haziran günü, Thatcher politikasıyla 24 Ocak politikası arasında"ki ko şutluğa değinen demeci somut mede aksaklığa ıığramış, bunları ça irdelendiğinde de, Türkiye' elinde tutan kesimlerin büyüme nin durumunu saptamanın öne çabaları (ki bu büyüme çabalarının vcrimli olup olmadıkları, mi ortaya çıkar. süreklilik gösterip göstermeyeANAMALIN ULUSAL cekleri de olumsuz yanıtları içeALANDA PAYLAŞIM1 Gündemdeki sorunlarımızın ren hayli ilginç bir konudur) bir temel ögesi ulusal anamal pay yandan da kendi aralarında çelaşımının yenilenmesi midir? lişki ve çatışmaları öne çıkarmışEğer böyleyse, giderek uluslara tır. Zaten siyasal partileşmeye rası bir "yeniden paylaşım" ça yansıyan güncel dağınıklık ve aytışmasına yönlendiğimiz ve bu rılık da bunun göstergesidir. Özetle, anamalın ulusal alanaçıdan da başat sorunun askerî alan olduğu savı ülkemiz için de da bir yeniden paylaşımı süreci geçerli midir? Gerçekten de, "24 için saptanan tüm ölçütler ülkeOCAK KARARLAR1" deyişiy mizde bulunabilmektedir. 24 le ülkemizde uygulamaya konu OCAK KARARLARI'nın dar ve lan Friedman doktrini, anamal kapsamda uygulanım birikiminin yeniden paylaşımını ÖZAL'ın eylemli sorumluluk öngörmektedir. Aslında bu "ye üstlendiği ikinci aşamadaki geniden paylaşım", anamalcı ke nel kapsamda uygulama sürecinsit içinde elenmeleri getirirken, de de... Hem de yoğunca... öte yandan da, ara katmanların TUTUMUMUZ parasal birikimlerini elenmeyenBöyle olduğuna göre, anamaler elinde toplamaya yöneliktir. lın uluslararası alanda bir yeniNitekim 24 OCAK KARARLA den paylaşımına yönelik girişimR1NI izeleyen çift aşamalı süreç ler var mıdır Türkiye'mizde? te, halkın tasarrufları bankerler İşte bu soruyu yanıtlamak bir aracılığıyla anamalcı kesitin ki ölçüde çok güçtür. Çünkü her mi kesimlerine akıtılmıştır. Ban şeyden önce, olguya iki ayrı açıkerlik kurumunun yapaylığını dan yaklaşımı gerekser: özde, bu uygulama gereği Geçen yıl Bonn'da yapılan aracılığını kanıtlayan bir dizi NATO Doruğu'nda, "... bölge iflâs sonunda, toplanan parasal dışına bir ABD ya da birkaç varlıklar asıl sahiplerine dönüş müttefik kuvveti sevkedebilece EVET/HAYIR OKTAY AKBAL OGRETMEN/OGRENCI YÖNETEN MUAMMER TUNCER "Ölümün ölçüsü yoktur" "Babalar erken ölür, sonra oğullar daha erken". Hep bu dize dilimdeydi. Anlamını düşündüm durdum. Şişli'den bir cenaze kalkıyordu. On yedi yaşında bir insanın ce, nazesi. Ta Amerika'dan getirilmiş. New York'ta apartımanın yük5<şek bir katından aşağı düşmüş bir genç. Hem de en sevinçli bir anda! Okulu bitirmenin mutluluğu sürerken ölüm geliverir mi böyle? Bu nasıl ölüm, bu nasıl acı, bu nasıl yazgı? Talât Halman'ın oğlu Sait Halman'ın ölümünü duydunuz. İlanJar, haberler. Bir şairdir Halman, bakmayın büyükelçi, bakan, şu ya da bu görevlerde ün kazandığına. Bir sanatçı, bir şiir adamı, bir duygu ve gönül insanı... Yetişemedim cenazeye. İstanbul dışındaydım. Ama burda da olsam gidebilir miydim? İçim nasıl kaldınrdı? Nasıl 'başın sağ olsun' diyebilirdim törende. Nasıl izleyebilirdim mezara dek? "Babalar erken ölür" Öyle mi? Ya 'oğullar daha erken" ölürse? O zaman ne olur? Bunu düşünmek, düşlemek bile güç. Büyükbabam anılarında yazar. idam hücresindeyken ölüm hiç Hv 'de korkunç gelmemiş, "oğlumu yitirmiştim bir süre önce"der. 'Evlât acısı' demişler buna. Ölüm nedir ki yanında? "" Bir süre önce dostum Suphi Karaman'ın da kızı dünyamız' dan çıkıp gitti. Hiç beklenmeden... Arayıp soramadım. Ne denebilir ki? Sözcük yok böyle anlarda duygumuzu belirtecek... Boş sözler, bir babayı ne denli etkiler? En büyük acı budur. Kimsenin duymaması, yaşamaması gereken bir acı... "Ölümdür biten her şiir" diyen Halman'a da, Karaman'a da dostça duygularımı sunarım. Böyle bir acıya dayanma gücü bulmalarını... Bu acıyı, dostlannın da paylaştığını... Evet, Halman doğru söylemiş, doğru görmüş yıllar önce 'Birler'inde: "Herşeyin ölçüsü vardır, ölümün ölçüsü yoktur." • Ya Mustafa Üstündağ? Daha elli yaşın eşiğinde bir trafik kazasında ölüp giden güzel insan, dost insan? Yaşam dolu bir kişi olarak anımsıyorum onu. Zeki, pırıl pırıl bir köy çocuğu... Genç yaşta Parlamento'ya seçilmiş, 1969'dan 1980 e dek Konya'yı temsil etmiş Meclis'te... İki kez, ilki 1974'te, ikincisi 1977'de Milli Eğitim Bakanlığı yapmış. Birinde yedi buçuk, ikincisinde bir ay... Ama adını yazdırmış kültür kütüğüne...Partisinde birlik ve beraberliğin kurulması için çalışmış. Atatürk devrimi çizgisinde, halkın uyanması, bilinçlenmesi amacı ardında... 1977'de, o bir aylık Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı sırasındaki bir görüşmemizi anımsadım birden... Bakanlık 'işgal' altında gibiydi. Aşırı eğilimdeki bir görüşün kişileri tüm Bakanlığı ele geçirmişlerdi. Ben kapıdan girip. sora sora bakanın odasına gelmiştim. Bir takım garip kişilerin düşmanca bakışlarını üzerimde duya duya... Bakan ve yakınları iki üç odaya sığınmışlardı. Üstündağ la kucaklaştık. Nerden, nasıl oraya geidiğimi sordu, söyledim. Ama dedi, büyük tehlike atlattınız, durum böyle böyle... Sonra beni Bakanlığın arka kapısında koruma altında yolcu etmişti. Her an biri gelip bir şey yapacak, yolumu kesecek, bir silah patlatacaktı! Evet, Üstündağ'ın görev yılları böyle çetin deneyimlerle dolu geçti. Yüklendiği sorumluluklar büyüktü. Şu taşıt kazaları Türkiye'de terörden daha çok ölüme yol açıyor. Terör durdu, durduruldu, ama trafik kurbanları her gün artıyor. Durması, durdurulması nasıl dacak, bilen yok. Bir zamanlar bir büyük gazete, her gün trafik ve terör kurbanlarının sayısını gün gün verirdi. Sonunda vazgeçti, çünkü başa çıkamadı. Ne var ki trafik kazalarından ölenler arttıkça artıyor. Sonu alınır gibi değil. Ne yapmalı da bu korkunç gidişin hızını kesmeli? Mustafa Üstündağ on yıl politika dışında kalacaktı. Ama on yıl nedir ki! Altmış yaşında deneyimlerden geçmiş bir eğitim adamı olarak yeni baştan politika yaşamına atılacaktı elbet. Şu vakitsiz ölüm herşeyi bozdu. Evet, ölüm her köşenin başında, herkesin önünde ardında... Elinden kaçan yok, olmamış, olamaz. Halman'ın yazdığı gibi: "Bunca yiğit yok yere ölmüş; ne yiğit var ne ölüm" Bunu bir de geride kalanlara sormalı. Ölüm, ölenler için değildir, geride kalanlar duyarlar ölüm gerçeğini, en çok onlar, daha doğrusu yalnız onlar... ÎDlköğretiınde teftişin bugünkü durumu 1975 yılında yapılan bir araştırmada ilköğretim alanında öğretmenlerin, müdürlerin, müfettişlerin birbirlerinden beklentileri sorulmuştu. Öğretmenlerin, müfettişlerden beklentileri; kendilerini küçük görmemeleri, ağabeyce, mert, babacan davranmalarıydı. İstedikleri bu tutum rehberlikten, değerlendirmeden de önce geliyordu. Müdurıerın müt'ettişlerden beklentileri de şöyle idi: "Samimi, yeri geldiğinde yürekli, güvenebileceğimiz, dürüsl insanlar olsıınlar. Gerçeği gorebilsin, anlayabilsin. Yukarıdan bakmasın. Eksik bulınaya, pohpohlamaya değil, olanı görmeye gelsin. Sınıfa, odaya dostca girsin. Dinlemesini, paylaşmasını, konuşmasını bilsin. Dıştaki adam değil, içimizden biri olsun. Rehberlik gücü, anlayışlı bir dinleyici olmasından çok sonra gelir." Bir kısmı da: "Bizim ondan öğreneceklerimiz varsa, onun da bizlerden öğreneceği çok şeyler olabilir" diyordu. Müfettişler, müdürler için "Sağlam kişilikli, akıllı, ahlâklı, yalansızdolansız, politikasız olsıınlar. Olanı bizden gizleme\e kakmasınlar. Yönettiklerine acımasız olmasınlar. ınsanca davransınlar. Doğru olduklarına inanalım" diyorlardı. Öğretmenlerde aradıkları ise temiz kalpli, akıllı ve öğretmenliğe canı gönülden istekli olmalan, yüreklerinde insan ve çocuk sevgisi bulunması idi. Bilgileri az da olsa kendilerine güvenli ve dürüst olmalan yeterli idi. Bugün öğretmenler, müdürler, ilköğretim müfettişleri; gereğince yetiştirilmedikleri, eksik oldukları kanısındadırlar. Hizmetiçi eğitim seminerlerine katılan bir ilköğretim müfettişi: "biz hiç iyi yetişmedik, bunu lütfen Milli Eğitim Bakanlığına duyurunuz.." diye yakınmıştı. Eğer toplumun benimsediği rejim "demokrasi" ise ilköğretimde teftiş işini öğretmenin dışında düşünmek, işlettîteye çalışmak, gerçekleri karşılamayan, yapay durumlar yaratır. "Nereden işe başlamalt" sorusunun yanıtını, alanda çalışan öğretmen, müdür, ilköğretim müfettişleri vereceklerdir kanısındavız. SALİH ÖTARAN Kabataş LisesVnde yuzım işlemi Kabataş Lisesi'nde uzun yıllardan beri etkinlik gösteren bir koruma derneği var. Bu dernek her yıl büyük miktarlarda bağış toplamaktadır. Bu nedenle bütçesi bir hayli kabanktır. Ancak okul etkinliklerine katkısı devletin gönderdiği ödenekler yanında devede kulak kalır. Kabataş Lisesi Müdürlüğü, koruma derneğine çok büyük miktarlarda bağışta (40 bin lira, 50 bin lira gibi) bulunmayan velilerin çocuklarını yatılı olarak okula almıyor. Gündüzlülerden de büyüİc bağışlar alınıyor. Bu nedenle o çevrede oturan dar gelirli veliler çocuklarını istemiyerek uzak okullara göndermek zorunda kalıyorlar. Ayrıca okul müdürlüğü bir çeşit ön kayıt sistemi getirdi. Resmi kayıtlar başladığı zaman "yatılı kayıtlarımız doldu" denıyor. Öğrenmek istediklerimiz şöyle: Okullara öğrenci kaydedilirken velilerin büyük miktarlarda bağış vermeye zorlanmaları yasal bu uygulama mıdır? Resmi kayıt süresi başlamadan, bağış toplamak amacıyla erken kayıt yapılması yönetmeliklere uygun mudur? Kabataş Lisesi'nden bir grup veli tstanbul * Okul koruma derneklerinin öğrenci yazımı sırasında bağış toplarnamaları konusunda Milli Eğitim Bakanlığı'nın ve Valiliklerin pek çok genelge ve emirleri var. Buna karşın, bu konuda velilerin yakınmalarını içeren pek çok mektup alıyoruz. Resmi yazım süresi Temel Eğitim 2. Kademe ve Orta Dereceli Okullar Yönetmeliği'nde belirlenmiştir. Bunun dışında "Özel" yazım yapmak elbette yasal değildir. Bu yıl tüm bu konulara Milli Eğitim Bakanlığı'nın tfaha büyük bir titizlikle eğileceğiıiı umalım. Haydarpaşa Lisesi Okui Aile Birliği ne yapıyor? Ekteki duyuruyu okuyunca siz de, biz veliler gibi şaşıra:aksınız belki. Haydarpaşa Lisesi'nde "Okul Aile Birliği" adı altında etkinlik gösteren bir kuruluş, okul içindeki odasında bir dersaneve öğrenci kaydetmektedir. Lisenin Okul Aile Birliği odası bu özel dersanenin kayıt odası halinegetirildi. Odanın kapısına "kurs kayıtları başlamıştır", "kayıt için gerekli belgeler" "kurs kayıt odası" biçiminde duyıırular asıldığı için, söz konusu kursların okul tarafından açıldığı izlenimi uyanmaktadır. Öğrenmek istiyoruz: Okul aile birliklerinin özel bir dersane ile böyle bir işbirliği yapması yasal mıdır? * Okul aile birliği, özel bir dersaneyle işbirliği yapmak şöyle dursun, okul içinde kurs (ücretsiz olsa da) açmaya bile yetkili değildir. Ancak, Milli Eğitim Bakanlığı'nca uygulamaya konan Yetiştirme Kursları Yönetmeliği uyarınca kurulan "kurs yönetim kurulu"nda bir temsilci üye bulundurur. Haydarpaşa Lisesi Okul Aile Birliği Başkanlığı, velilere bir dersanenin kurslarıyla ilgili duyuru göndermiş. Teksir edilmiş olan duyurunun altında "Okul Aile Birliği Yönetim Kurulu" sözcükleri var. Ayrıca kurs ücreti ve uygulaması gibi konularda bilgi veriliyor. Okul aile birliklerinin etkinliklerinden okul müdürleri sorumludur. Her halde konunun incelenmesi gerekir. Bir grup veli Yeni sınav lıakkı kapsaıııı genişleyecek mi? D.M. Genel Kurulu'nda bulunan tasarı dar kapsamhdır. Ancak pek çok öğrencinin geleceğini kurtarmak amactyla kapsamın Genel Kurul'da genişletilmesi bekleniyor. Ayrıca, tasarıhın bu sınav dönemine değin yasalaşabilmesi için ivedilikle ele alınması gerekiyor. Umarız ki, Danışma Meclisi, yeni sınav hakkını sabırsızhkla bekleyen öğrencilerin durumunu gözönüne alarak tasarıyı kısa sürede görüşecektir. Biz İstanbul Üniversitesi öğrencileriyiz. Üniversiteye 19771978 ön lisans, 19791980 lisans kayıtlıyız. Şu anda 2547 sayılı YÖK yasasının 44. maddesi uyarınca Universite ile ilişiğimiz kesilmiş buhmmaktadır. Öğrendiğimize göre 1977 yılından beri yüksek öğrenim kurumları ile ilişiği kesilen ya da kesilme aşamasına gelen öğrencilere yeni sınav hakkı çıkacak. Ne var ki, bu tasarı yalnızca son sınıftan dersi olan öğrencileri kapsamaktadır. Oysa son sınıftaki dersleri başardıkları halde, bir alt sınıftan bir ya da birkaç dersi bulunan öğrencilerin sayısı yalnız t.Ü.'de "yüzlerce" denecek kadar çoktur. Ayrıca, söz konusu sınav hakkı bu sınav dönemine (19821983 döneminin ilk sınavları) kadar çıkmazsa dönem yitirilecektir. Çıkması beklenen yasanın bizleri'de kapsayıp kapsamayacağı, bu sınav dönemine kadar çıkıp çıkmayacağı konusunda bilgi verir misiniz? P. Maria Antoinette YılmazVişnezade Mah. Kirechane Sk. No. 810 Gülümser Apt. D.6 Beşiktaş/İSTANBUL Davacı Irfan Yılmaz vekili Av. Erdoğan Gökçe tarafından davalı Patricia Maria Antoinette Yılmaz aleyhine ihtarname keşide edilmesini talep ettiğinden ve de zabıtaca yapılan tahkikatta davalının adresinin meçhul bulunduğu anlaşıldığından, Patricia Maria Antoinette Yümaz'ın, müşterek ikametgah olarak ittihaz olunan tstanbul ili, Beşiktaş ilçesi, Vişnezade M. Kireçhane Sk. No. 810 da kain, Gülümser Apartımanının 6 numaralı dairesine kanuni süre olan 1 ay içinde dönmesinin, haklı bir neden olmaksızın sözü edilen müşterek ikametgâha dönmediği takdirde, M.K.nun 132. maddesi gereğince terk nedenine dayah olarak hakkında boşanma davası açılabileceğine, ihtarname yerine kaim olmak üzere ilan olunur. 28.6.1983 Basm: 7627 tstanbul 7. Asliye Hukuk Hakimliğinden 983/251 D.lş. İ LAN UhıslaıaiHsı'ııda. çalışmak isteyeıüer için Kompüterıze bankacılık sıstemlerının uygulamaya konmasında 1 Ba>ıum * GAZETESİ Bayram günleri yurdumuzun her yerinde okuyabileceğiniz gazete İSTANBUL BAYRAM GAZETESl'dir. İlân vererek yüksek tirajından yararlanabileceğiniz yegâne gazete, ofset baskılı İSTANBUL BAYRAM GAZETESİ'dir. Adres: Gazeteciler Cemiyeti CağalogluISTANBUL Tel: 522 12 22 522 54 08 526 80 46 İSTANBUL UZMAN YARDIMCISI olarak görevlendırılmek üzere Bankacüıkta en az bir yıl deneyimlı " ' K * TÜRK HAVA YOLLARI A.O.'dan Ortaklığımızın Ankara Esenboğa lkram Şefliği tadilatı ile soğuk odaları inşaatı kapalı zarf usulü ile yaptmlacaktır. Bahse konu işlerin tahmini keşif bedeli 8.351.115.TL. olup, geçici teminatı 334.045. TL.'dır. Kapalı zarf usulü ile alınacak teklif mektuplan, en geç 19.7.1983 giinü saat 14.00'e kadar tstanbul, ŞişliAbidei hürriyet Caddesi THY A.O. Vakıf Iş Hanı B Blok Kat 3 adresinde bulunan Alım ve Satım Kurulu Başkanlığına verilecektir. Şartnameler aynı adresten ve Ankara Esenboğa tkram Şefliğinden sağlanır. Ortaklığınuz 2490 sayılı yasaya bağlı değildir. Basın: 20635 Universite mezunu Ingılızce bilen elemanlar aranmaktadır. Uluslararası'nda çalışmak ısteyenlerin özgeçmişlerini ve haberleşme için bir telefon numarası içeren mektuplarmı en geç 18 Temmuz 1983 tarihine kadar elimize geçecek şekilde aşağıdaki adrese göndermelerini rica ederiz. Erkek adaylann askerlıklerını yapmış olmalan zorunludur. Uluslararasfna başvurular gizlı tutulur. İstanbul ve Konya Selçuk Üniversitelerinden bir grup öğrenci BOĞAZİÇİ MEZUNUNDAN ÖĞRENCİLERE İNGİLtZCE DERSİ 1013 arası 337 47 42 İSTANBUL VAKIFLAR BAŞMÜDÜRLÜĞÜNDEN HURDA DEMİR SATILACÂKTIR Clnsl Hurda Demir Takribi Miktan 30Ton Mnhammen Fiyatı Kg. 18 TL. Muhammen Tutan 540.000 TL. Geçici Teminatı 16.200 TL. Komple mürettiphane ve dizgi makinalan, ayrıca havalandırma tesisatı teklif alma suretiyle satılacâktır Son teklif tarihi 15 Temmuz 1983'tür. Tel: 520 97 03 Türkocağı Cad. No 3941 CAGALOĞLU SATILIK ULUSLARARASI ENDÜSTRİ VE TİCARET BANKASI A.Ş. Personel Müdürlüğü Mumhane Cad. Mumhane Ticaret Merkezi K.at: 3 Karaköy İstanbul 1 Vakıflar Başmüdürlüğüne bağlı Fatih Erkek öğrenci Yurdunda yığılı demir huvdalat muhammen fiyatı üzerinden açık artırma suretiyle satılacâktır. 2 Ihale 25.7.1983 günü saat 14.00'de İstanbul Vakıflar Başmüdürlüğü'nde toplanacak komisyon huzurunda yapılacaktır. 3 Geçici teminat, ikametgah, nüfus sureti veya aslı ile komisyon başkanlığına müracaatları gerekir. 4 Ihaleye ait şartname mesai saati dahilinde Karaköy Vakıflar Başmüdürlüğü 1 pvazım Şefiğinde görülebiUf' Basın 20950