23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
Cumhuriyet 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 15 AĞUSTOS 1982 !&" «• A •• temmuz 1982 günlü Cumhuriyet'te 7 J çıkan «Yurttaşlar Yasası Üzerine» başhklı yazımda, Adalet Bakanlığı'nca kurulan «Yurttaşlar Yaaası Komisyonu» Başkanı Sayın Prof. Dr. Kemal Tahir Gürsoy'un kısa demecini içeren bir habere değinmiştim: Sayın Gürsoy «Yurttaşlar Yasası>'nuı (Medeni Kanunun) 24. maddesinde değişiklik yapılarak, her türlü iletişim araçlariyle şahsiyet haklanna yapılacak saldınlara karşı kişllerin korunacağmı ve özellikle kişisel gizlerin (sırların) açık lanmasmın sınırlandırılacağını bellrterek yasanın çok önemli bir noktasına parmak basıyordu. Bu konudaki düşüncelerimi belirttikten sonra, çok yılJar önce başımdan geçen ve beni o zaman kendi adıma olmaktan çok, göz göregöre, açıkça yaralanmış olan adalet adına çok inctten bir olayı, 27. ve 49. maddelerin değiştirilmesinde belki yararlı olur düşüncesiyle, Yurttaşlar Yasası Komisyonu uyelerinin gözleri önüne sennek istiyorum. •+• önce Yurttaşlar ve Borçlar Yasaları'mızdaki «şahıs» ve «şahsiyet» terimleri üzerinde durarak, bu yasalara tam S6 yıl önce yerleştirilmiş bulunan bu Arapça terimlerin Türkçe'leriyle, yani «kişi» ve •kişülk» sözcukleriyle değiştirilmesini komisyon üyelertnden özellikle rica edecegim. Çünkü bugün butün felsefe. bilim, ekin ve yazın (kültür ve edebiyat) dergilerinde artık yukanki Arapca sözcükler kullanılmayıp bunlaruı yerine hep «kişi» ve •kişilik» deniliyor. Üstelik «kişi» sözcüğü. «tüzel kişi» terimi içinde başta Anayasa olmak üzere birçok yasamızda da yer almış. «hükml şahıs» terimi unutulmuş gitmiştir. Kimi denizlerde su yüzeyinin altında bulunan ters akımlar gibi, her alanda alttan alta bir geriye gidiş akımımn sürdürülmek istendiği şu dönemde, hiç değilse Yurttaşlar Yasası Komisyonu'nu oluşturan seçkın üyelerin, bu yasanın ve Borçlar Yasası'nın dilini eski Arapça sözcuklerden ayıklayıp pınl pınl bir Türkçe metin ortaya koymalan bütün gerçek Atatürkçü hukukçular için sadece bir teselli ve sevinç kaynağı olmakla kalmayacak, Türk hukuk tarihinde çok önemli ve ulusal bir aşamayı belgeleyecektir. «Kişilik hakkı» kavramı. «iyellk» <mülkiyet). «miras» ya da «alacak» hakkı gibi para ile ölçülebilen nesnel (maddi) bir kavram olmayıp. insanın, «yasamı, onuru. düşüncesi ve dflşünsel yapıtları, sanatçı kimliği, gizleri (sırları), adı, resmi, aile şeçefi» gibi tinsel (manevi) varhk ve değerleri uzerindeki haklandır. Bir kimsenin bu gibi haklanna saldırıda bulunulursa, örneğin onun evindeki özel yaşantısı tele • objektiflerle uzaktan filme alınıp TV'de gösterilir ya da resim olarak gazetelere basılırsa, veya ailenin özel yaşamının gizli kahnası gereken ayrmtılan üzerine bir kitap yayınlanırsa, o kimse saldırgana karşı, Türk Ceza Yasası'nın ilgili maddelerine dayanarak ceza davası açabildiği gibi, Yurttaşlar Yasası'nın 24. ve Borçlar Yasası'nın 49. maddelerine dayanarak «flnleme» Kişilik Hakkma Saldırının Acı bir Örneği Hıfzı Veldet VELİDEDEOĞLU (örneğin sürdürülen yayınm yasaklanması, kitabın toplatılması) davasi; ayrıca nesnel ve tinsel ödence (maddi ve manevi tazminat) davası açabilir. Bu davalar kişiliğin korunmasına yönelik davalardır. Sayın Kemal Tahir Gürsoy'un başta değindiğim demecinde sözu edilen ve korunma gerekliliği belirtilen haklar, yukarıda bir bölümunü saydığun «kişilik hakları>dır. Borçlar Yasası, bütün haksız eylemlerde olduğu gibi, kişilik haklanna saldın eylemlerinde de belki biraz garip gelecek ama yalnız saldınya uğrayanı degil, bir ölçüde saldırganı da korumuştur. Şöyle ki; kişilik haklanna saldınlan kimse, eğer daha önce saldırganın kişiliğine karşı kışkırtıcı eylemlerde bulunmuş ve saldınya bu yüzden uğramışsa, saldınnın niteliğine göre, mahkeme saldırganın ödencesini hafifletebilir, dahası, ödenceye hükmetmeyebilir; başka bir anlatımla. saldınya uğrayanın ödence davasım reddedebilir. Ama böyle bir red karannm temel koşulu, kişilik haklanna saldınlanın (yani davacmm) saldırgana (yani davalıya) karşı daha önce yapmış olduğu kışkırtmanm doğnıdan doğruya onun kişiliğine yönelik hakaret niteliğini taşımasıdır; yoksa onun düşünce, görüş veya sanatınm çok sert biçimde de olsa eleştirilmesi, kışkırtma sayılmaz. Örneğin, bir tiyatro eleştirmeni, sahneye konan bir piyeste oyunculardan biri için: «Filan oyuncu. her türlü sanat ve sahne eğitiml kurallanndan uzaktn sahnedeki laübali davramş ve mimikleri uyumsuz, kısacası baştan aşağı başansızdı» diye yazarsa ve böyle eleştirilen sanatçı da verdiği yanıtta: «Tiyatrodan hiç anlamadığı halde eleştirmen geçinen bu adam, başkasını sanat ve eğitim kurallarından uzak olmakla suçlayacağına kendisi biraz eleştiri ve eğitim kuralı öğrense daha iyi bir iş yapmış olurdu» derse, eleştirmen o sanatçıya karşı «hakaret» gerekçesiyle ödence davası açamaz; açarsa mahkeme onun davasını reddeder, çünkü ortada agır bir kışkırtma vardır. Fakat durum böyle olmaz da kendisine yönelik eleştiriye karşı tiyatro sanatçısi: «Bu eleştirmen, her türlü ahlâksal değerden yoksun olan bu fikir sahtedsl ve şantajcı, kendi kirli kimliğinl unutup tutmuş benim oyunumu eleştirmeye kalkmış» biçiminde bir yanıt verirse, o zaman ortada eleştirmenin sanat değerlendirmesine ve görüşlerine karşı bir yanıt vermiş değil, doğrudan doğruya kişiliğine karşı bir saldında bulunmuş olur ve bu nedenle de mahkeme, davalı sanatçıyı, davacı eleştirraene ödence vermeğe mahkum eden Sürekli okurlarım bilirler ki, bu satırlann yazan tam 41 yüdan beri Cumhuriyet Gazetesi'nde hiç şaşmadan hak ve hukukun üstünlüğü. özgürlük ve insan haklan ilkelerinin yanısıra, bütünüyle Atatürk Devrimi'ni savunmakta, büyuk kurtancıya ve O'nun devrimlerme düşman olanlan da herhangi belirli bir kişiyi hedef almadan. «Mütareke döneminin manevi mirasçıları»ı «Hâla mütareke dönemi hayınlarının izinde yürüyen din yobazlan» diye nitelemektedir. Bir tanhte gerici bir yazar buna öfkelenmış ve gerici bir gazetede benim için: «Seciye ve seviye düşkünü, Galata külhanbeyi, akıl hastanesine kapatılacak adam, hayasız, meczup, profesör ünvanı taşıyan hasta» gibi çok ağır hakaretler içeren bir yazı yazmış. Bunu görünce «Kişilik haklanma ağır saldın gerekçesiyle tstanbuî mahkemelerinden bırinde ödence davası açtım. Benim hakkımı bilgilerine güvendığim ve yakmdan tanıdığım eski ögrencilerimden iki avukat savunuyordu. Haklı olduğumuza lnanıyorduk. Ama bir de ne görelinv, mahkeme «Ağır tahrik var» gerekçesiyle davamı reddetti. Oysa ben hiç tammadığım o saldırgan yazann kendisine ve kişiliğine yönelik hiç bir yazı yazmamıştım. Sadece bir görüş, düşünüş ve tutum içinde olup mütarekede Türkiye'yi batışın kıyısma getirmiş olan işbirlikçi ve haym bir yönetimi sinsı sinsi savunanların gerici ve yıkıcı düşüncelerini eleştirerek, Ataturkçülüğü savunuyordum. Kendisini o düşünce çizgisinın içinde görüp gocunan yazar da benim tutumumu birçok fikirdaşının yaptığı gibi «Devrim yobazlıgı» veya «Milli ve dini ananelerimizi hiçe sayan devrimbazhk» diye niteleyerek, benim görüş ve düşüncelerimi çok sert biçimde eleştirebilirdı Öyle yapmadi; bu gıbilere yaraşan yukanki hakaret sözcukleriyle dogrudan doğruya kişiliğime saldırdı. Mahkeme davamızı red edince: «Mahkeme bu inceliği göremedi. Yargıtay elbette görür» dedik ve kararı temyiz ettik. Uzun bir süre sonra öğrandik ki Yargıtay'm ilgili dairesi bire karşı dört oyla karan onaylamış. Bu kez «Tashih1 karar» istemınde bulunduk Yine aynı sonuçla karşılaştık. Bu istemimiz de aynı daırece bire karşı dört oyla reddedildi ve karar kesinleşti. Aradan uzun zaman geçmesine rağmen ben gerek Istanbul mahkemesinin, gerekse onun karannı onaylayan Yargıtay Dairesi'nin hangisi olduğunu açıklayacak değilim. Belki uyelerinin hepsi de bugün emekli olmuş durumdadır. Sevinilecek bir nokta varsa o da Yargıtay'ımızın sonraki bir çok kararlannda kişilik haklannın zedelenmesi konusundaki davalarda «tahrik» unsurunun inceliğinin dile getirilmiş olmasıdır. Eğer öyle olmasaydı bugün hiç kimse, dogrudan doğruya kişiliğinde hakarete uğrama korkusuyla herhangi bir düşünceyi eleştirmeğe cesaret edemezdı. Bu noktayı yukanda sözünü ettiğim Yargıtay karanna muhalif kalan tek üyenin karşı oy yazısmda bütün incehk ve açıklığı ile görmekteyiz. Bunu dosyamdan çıkanp. kimı bölumlenni, ozet olarak aşağıya aktanrken, kişıhk haklarınm korunmasıyle ilgili maddelerde bu «tahrik» ögesinin gerçek nıteliginin belirtilmesini ve açıklığa kavuşturulmasını Yurttaşlar Yasası Komisyonu'nun sayın üyelerinden ricaya cesaret edeceğim Karşı oy yazısı şöyle: •Benimsediği politih. ekonomik, tarihsel veya toplumsal düşüncelerıne (fakat yalnız düfüncelerine) tecavuz edilen kimse; (kendi düşünce biçimine) yapüan bu tecavüz pefe ağır bir yerme veya düşüncesine saldırılmış, çiğnenmiş, hatta düşüncesi aşağüanmış olsa bile, bu saldın nedeniyle, saldıranın kişiliğine hakarette bulunamaz. Ancak hukuk düzeninin izin verdiği ve edebin çizdiği sınırlar içinde. saldıranın düşüncelerine karşüık verebilir; çünkü düşünceye tecavüzün karşılığı ve sağladığı hak, tecavüz edene sövme hakkı değildir. Düşünceyi kmamaya karşı yasanın sağladığı hak ancah hendi düşünce hakkını kullanma olanağıdır ki, bu da düşünce özgürlüğü içinde olur. Aksi görüşün benimsenmesi, düşünce özgürlügünü yofe eder; herkes düşüncesini açıklamaktan çekinir. Böyle bir yanhş tutum benimsenirse, açıklanacak bir düşüncesi olan kimse, aksi düşüncede olanlann kendi kişiliğine hakaretler savurabileceğini gözönüne alarak böyle ağır bir kişisel tecavüzden kendi kişiliğini koruma kaygısına düşereh susar. Bu susma, toplumun gelişmesini sağlayacak fikir özgürlügünü, düşüncelerini açıklama hakkını önler ve bu da toplum için bir felaket aracı olur, artıh aydınlar için tehlikeli bir ortam yaratılmış, her turlü düşünceyi açıklayabilme hakkı kısıüanmış olur. Oysa herkes kendi düşüncelerini açiklamalı ve aksi görüşte olanlar da ona düşüncelerinin yanlışlığmı gösterebilmelidir (...) Hukuk düzeninin sağladığı sınırlar içinde kullanılan ve açıhlanan düşünceler Medeni Yasa'nın 23. ve 24. ve Borçlar Yasası'nın 49. maddesiyle korunmuş olan kişilik hakkını halele uğratmayı haklı kılmaz ve tecavüzü haklı gösterecek ağırlık veya hafiflik ilişkisi doğurmaz. Nasıl ki davacı savunduğu düşüncelerin veya o biçimde düşünenlerin tek temsücisi değilse, hakarette bulunan davalı da kendisi gibi düşünenlerin temsücisi değildir. Bir düşüncenin ağır bir dille açıklanması, o düşüncenin karştsında olan kişiye hakaretle karşüıh verms ve bundan sorumlu tutulmama hakkını sağlamaz. (...) Böyle bir durumu hukuk düzeni benimsemez. Böyle bir hukukl görüş, davalınm hakaret hakkmın benimsenmesi (...) sonucunu doğuracağından, bu durum yasalara ve hukuk bilimine aykın olur». Sanayi Dünyası ve Biz... Altıyedi ay önce «igadamıuzman» diye tanınmış bir dostuma dünya ekonomisinin nereye doğru gıttiğini sormuştum. Dostum, dış basını tarayan oldukça geniş bir kadronun başındaydı ve haber alma olanaklan iyi sayılırdı. Dedl ki: 1982'nin yarısından sonra lylleşme sürecine girilecek; bunalım aşılıyor. Eh, bu öngörü benim okuduklanma da pek ters düşmüyordu. Batı'da hem iyimser, hem kötümser yorumlar geçerliydi ama çoğu zamaa en «güvenilir kaynaklar»m bile yamldıklarım yaşayarak görmüştüm. însan sürekll soru sormaU; ama yanıtlan da kuşkuyla karşüamalıdır. 1982'nin yarısını aştık. Dünya kapitalizmi gerileme döngüsünden çıkamadı. Ekonomik daralmanm yarattığı gerilim Avrupa ile Amerika arasındaki savaşımı sertleştiriyor. Vaşington bir yandan Sovyetler'e buğday satıp ticaretini geliştirirken, öte yandan doğal gaz boru hattı yüzünden Batı Avrupa'ya öfkeleniyor. Kapitalizmin patronu, kendisi için hak saydığı girişimlerin başkalarınca yapılmasını hoş görmüyor. Ne var ki kısır döngüden de bir türlü çıkamıyor. Geçen pazar günü Le Monde gazetesinde yayınlanan haberlere bakılırsa ABD'de işsizlik (çalışma çağmda bulunan nüfusun) yüzde 9,8'ini kapsamaktadır. Işsiz sayısı 10,8 mılyonu bulmuştur.. Zencilerde işsiz sayısı yüzde 18,5'e tırmanmaktadır. Yirmi yaşmdan aşağı gençler kesiminde yüzde 24,5 olan işsizlik, karaderili gençler arasında yüzde 50'ye ulaşmaktadır. Ekonomidekl gerilemenin bir çöküntüye dönüşmesi olasıdır. Kapitalizmin patronu bu durumda olduğuna göre bunalımm dalga dalga küçüklere doğru yayılması doğaldır. • Pekl, blzlm ekonomi ne durumda? Sanayileşmiş kapitalist ülkeler bunalım (ya da gerileme) sürecini yaşarken biz rahat olabilir miylz?.. Herşeyi toz pembe görebilir miyiz?.. Türki, ye'yl dünyadan soyutlayabilir miyiz?... Hele bizimki kadar dışa bağımlı ve cıhz bir endüstri yapısını halkma taşıtan bir düzende bunalım kuşkusuz da. ba yoğun olacaktır. Gerçek budur. Ülkemizde işsizlik yaygındır: sanayileşme atıhmları bir yana varolan endüstri birimleri zor durumdadır; faiz politikası nedeniyle bankerler iflas etmiş, bankalar dar boğaza gırmişlerdir: Türk lirası sürekll biçimde düşmektedir; dış ödeme dengelerlmiz bozuktur; yeniden takvime bağlanan dış borçlanmız 1984'te gündeme girecek ve olumsuz bir ağırlık yaratacaktır. Enflasyon hızının oran bakımından gerilemesl, dışsatım sayılannm büyümesi de bir gerçektlr; ama öteki gerçeklerin yanında bunlar cılız kalıyorlar. • Türkiye'de ekonomik duruma yaklaşım, şaSilası bir çarpıklığı lçeriyor. SanayUeşmiş bir ülkede ekonomik göstergeler lylleşlr, kötüleşir, bu ayn bir durumdur. Türkiye sanayileşemediğl İçin biz ekonomlye böyle bakamayız. Blzlm ölçümüz sanayileşme yolundaki becerlmlzle BaptanmaUdır. Endüstri atılımlarını bir yana bırakan tanm ülkesinde göstergeler lyileşse ne olacak, kötüleşse ne olacak?... ,.. ., Biz sanayileşmek zorundayız. *«U> Sanaylleşmek çağdaşlaşmak İçin zorunludur: demokraslyi gerçekleştlrmek için zorunludur; özgürlüklere kavuşmak için zorunludur; bağımsızhğımızı korumak için zorunludur. Biz «Ortadoğu'nun manavi, kasabı bakkalı» olarak bunlann hiçbirtal yapamayız, Piı Kalıtımsal Özellikler Doç. Pr. Vildan Ocak GUNTEŞ Cerrahpaşa Tıp Fak. Dogum ve Kadın Hastahklan Kürsüsü oğan her çocuk hem anne hem de babasmdan bazı özellikler alarak kendi karakterini ve yapısını oluşturur. Böylelikle bir kuşaktan öbür kuşağa özelliklerinin aktanlmasına soyaçekim (ırsiyet) adı verilir. Aslında insan yapısuıın temelini anneden alınan tek bir hücre teşkil eder. Bu hücre «döllenmiş yumurta» olup çıplak gözle bile görülebilecek büyüklüktedir. Döllenmiş yumurta, çekirdeğinin içinde direktif verici bir merkezi içerir. Bu direktifler. Genler tarafından yönetilir. Gen'ler tıpkı bir tesbihteki boncuk taneleri gibi bir ip üzerine dizilmişlerdir. Bu şekilde binlerce Gen'l taşıyan her bir ucu açık tesbihe Kromozom adı verilir. Döllenmiş yumurtada 23 çift yani 46 adet kromozom vardır. Her bir kromozom çiftinin yansı anneden, yansı babadan gelir. Anneden yumurta aracılığıyle 23 adet, babadan ise sperm (erkek cinsiyet hücresi) ile 23 adet kromozom birleşir ve 48 kromozomlu çocuğun ilk taslağım oluştururlar. Böylece çocuk hem anne hem de babadan gelen genleri. yani özellikleri taşır Ancak anneden ve babadan geien 23'er adet kromozomun birleşmesi tıpkı iki deste oyun kağıdının kanşması gibi gelişigüzel olur. Kromozomlar bir tesbihin kopması gibi değişik yerlerden kopabiUr ve yeniden birleşebilirler. Böylece değişik renkteki boncuklann oluşturduklan yeni tesbih dizileri oluşur. Dolayısıyla bu kromozomlann taşıdıklan genler daha önce hiç karşılaşmadıkları değişik genlerle birleşirler. Sonuçta yeni bir tip karakter ortaya çıkar. Tüm doğan çocuklann ebeveynlerine benzememesinin hatta bazen onlardan çok daha ayn bir tip olmasının nedeni budur. Her gen, vücudun^ nasıl bir biyolojik faaliyetl olacağını tayin eder. Örneğin kişinin göz rengi, saç biçimi, kan grubu, zeka seviyesi v.b. gibi özellikleri bir veya birden fazla gen tarafından taşınır. Çocuğun anne ve babasmdan hangi tip özellikleri alacağı kesin olarak bilinemez. Çünkü boy. deri rengi, zeka gibi özellikler çeşitll kromozomlarda yayılmış pek çok gen tarafından aynı anda denetlenir. Dolayısıyla anne ve babadan gelen genlerin kanşarak ne tip bir örnek oluşturacağı önceden kestirilemez. Bu nedenle örneğin iki yüksek zekâlı İnsanın evlenmesinden sonra doğacak çocuklann süper zekalı olmalan gîbi kesin kural yoktur. Ancak aynı aile içinde evlenmelerin yinelenmesi halinde sakat çocuklann ortaya çıkma olasılığı öbür evliliklere göre oldukça yuksektir. Sadece tek bir gen tarafından taşınan özellikleri aile hikâyesine bakarak önceden kestirmek mümkün olmaktadır. Doğuştan oluşan bazı hastalıklar ve kan gruplan gibi özellikler önceden az çok tahmin edilebilir. Örneğin: Hemofili adı verilen ve doğuştan kanamaya eğilim ilk karakterize olan kan hastahğı tngiliz Kraliyet ailesinde ilk kez Kraliçe Victoria ile ortaya çıkmıştır. Kraliçenin kızlan tspanya, Almanya ve Rusya'ya gelin giderek bu hastalığı ora1 daki taht varislerine taşımışlardır. Halen Avrupa da taşıyıcılann olduğu bu hastalıktan şimdiki İngiliz Kraliyet ailesinin tamamiyle salim olduğu bilinmektedir. Genetik hastahklann çoğunlukla sağaltımı (tedavisi) yoktur. En etkin önlem hastalıklı yeni kuşaklann (nesillerin) doğumunu önlemektir Bu amaçla aile içi evlenmeleri önlemek ve ailede soyaçekimsel (ırsi) bir hastalık varsa gebel.'ğin ilk başında hastalığı çeşitll yöntemler ile önceden kesMrerek gebeliğe son v^rmek çözüm yoludur. Oifbasın YANKI GİZLİ KAPILAR... Mehmet AU Kışlalı, 915 ağustos tarihli Yankı'daki Basyazısında Anayasa Taslağı konusuna değmiyor ve «Aldıksçtı Tasarısı'run tam basansıztağa uğramasuun temelinde gizli kapılar ardındA hazırlannuş olması dA yatm&kt«> dır» diyor' «Talihsiz tasarının içeriğinde basın özgürlügünü ciddi şekilde sınırlayan, tehdit eden maddeler olduğunu» da belırten Kışlalı şöyle diyor: «Basın özgürlüğüne getirilmek istenilen sııurlanıaJarın ne kadar basit ve ttstünkörü intibalardan kaynaklandığını görüp de, «keşke bu değişikllkleri maddeler içine yerleştirlrken, b»sın mensuplarıyla görüşme yararını akıllarına getirseler» dememek olanaksızdır. Bundan dolayı da tasarının tartışmasma basm mensupları önceiikle kendilerini dogrudan ilgilendiren, tecrübeli olduklan basın g]a.nın^^n başlamaüdırlar. «insan hak ve özgurluklerlne dayalı, çoğnlcu demokratik rejimler için önemleri tartışılmaz olan basının ozgürlüklerine sınırlandırmalar getirilirken, gönül isterdJ ki, konıisyon üyeleri biraz daha titız davransmlar. Bunu yapnıak yerine son derece Ustünkörü davrandtklan ilk bakışta anlaşılabilecek glrişlmlerde bulunmuşlardır. Büylece basının diğer değişiklik alanlannda da kötümserlik içine düşmesine pek akıllı olmayan bir tutumla sebep olmıışlardır.» D dikkatli ve soğukkanlı hazırlanmasmın, tuzaklann önceden hesaplanmasının gerektiği bildirilen yazıda daha sonra söyle deniyor: «Ynrt dışındaki Ermeni örgütleri. nln önemli bir bölümü, terör saçan ASALA'dan çekinmeye, hiç değilse, ASALVnın snç ortagı durumuna düşmekten uzaklaşmaya başlamıştır. önceieri ASALA dünya kamuoyunda Ermenl sorununu duyurabilen tek kuruluş sayıidığından, ötcki Ermeni örgüt> lerinin çoğunca desteklenmiştir. ASALA da bu desteğin uluslararası etküerinden yararlanarak örgütünü kolaylıkia genişletebünıiştir. Ancak, bugün durum bir ölçüde değişmeye başlamıştır. Ermeni konusunu kansız biçimde ve eski anılaruı çerçevesl içinde yaşatmakla yetinmek isteyenlerin sayısı küçümsenmeyecek düzeydedir. ASALA ile mücadele ise, aynı za> manda uluslararası terörizmle ilgili bir sorundur. Bunun uluslararası düzeyde ele alınmasında da çok titiz davranılması gerekmektedir. Bu konuda yapılacak hatalann getireceği risk, sağlanacak yarardan daha fazla olabilir.» tuyoruz • ölfl ve yaralı sayısuun böyle kabank ohnası, güvenlik kuvvetlerinüzln bu tür olaylara karşı yeterince eği* timli olmadığıni düşundürmektedlr. Bize bu düşünceyi teUdn çden pek çok örnek varsa da tsraillilerln Entebbede (Uganda) ve Almanlar*ın Mogadişu'da (Somali) gerçekleştirdikleri operasyonlar en belirgin olanlandır. O nedenle scrumlu vc yetkililerimlı Esenboğa olaymuı aksayan yanlannı tegbit edip sür'atlc gidermelidirlerj» HÜRRİYET AKSAYAN YANLARI... Oktay Eksı, a ağustos günlü Hürriyet'tekl yazısında Esenboğa baskınına değinıyor ve olayın, «Güvenlik kuvvetlerimlzin bu tür olaylara karşı yetcrince egitimli ounadığınj düşündürdüğünü» belirtiyor. Esenboğa olayından sonra söylenebilecek sozlerin en kolayının ASALA isimli yeraltı örgütünU lanetlemek, bu hunharlıkların cezasını mutlaka ödeteceğımizi yazmak olduğunu da belırten Ekşi, bu tür girişimlerin hiçbir zaman sonuç vermedığıni de üeri sürüyor ve Ermeni propagandasına değinerek «Şim di, atı alan Üsküdar1! geçtikten yani dunyanın dört bir yanmı Ermeni propagandası işgal ettikten sonra «Hayır.. Asıl suçlu onlardır» demeğe başiadık» diyor. Ekşi daha sonra şöyle ekliyor: «Birkaç teröristin gerçekleştlrdiği bir baskın olaymda • ilk sanlyelcrde verilen zayiatı sözlerimizin dışuıda tu MİLLİYET AYNI KEFEYE KOYMAK Mıllıyet Gazetesi'nde 13 ağustos günü «Izlenlm» başlığıyla yer alan yazıda Ermeni terörüne değinilıyor ve «Tfirkive'nin yapması gereken, yurt dışmdaU tüm Ermenllerl de aynı kefeye koyop her birini terörist görmemektir. Bu yaklaşunla tarihteki bazı yanlış anlamaları hem Ermenilere, hem de dünya kamuoyuna anlatraa olanağı daha ok artacaktır» deniliyor. Bu konuda atılacak adımlarm cok Nazlı Ilıcak, 12 ağustos gunlü Tercüman'daki yazısında, Turgut özal ve Kafaoğlu arasındakı, «Enkaz Miras tartışmasuıa» değinıyor ve «Zan'edersiniz ki, Maliye Bakanı değil de ıktldar değişti. Eski muhalefet lideri hükümcti kurdu da öteden beri alıştığunız üslupla 'nasıl bir enkaz devraldığını* halka izah etmeğe çahsıyor.» diyor. Kafaoğlu'nun Uk beyanlarında fevkâlade ılımlı ve dikkatli bir dil kullandığını da belırten Ilıcak, ancak Cumhuriyet Gazetesi'nde Kafaoğlu'nun kardeşı Aslan Başer'ın yazısından sonra dil değiştirdiğıni de ileri surüyor ve şöyle ekliyor: «Cumhuriyet Gazetesi'nde Aslan B » şer Kafaoğlu, ağabeyi Adnan Başer Kafaoğlu'nun «problemlerin dev boyutlarından bahsetmediğinize bir gün piş> man olabilirsiniz» diye uyardı. «... Ve işte sayın bakan, kardeşinia uyarılan üzerine harekete geçti, özal'ı, uyguladığı politikayı hızla kötülemeye basladı. «Başbakan ekonoml politikadaki ba şarıları her konuşmasında tekrarlatnış Umurumuzda mı saaki! Biz kardeşimizin sözune kulak asar, ona itlbar ederiz. Et tırnaktan ayrıujr mı hiç? Hattâ, arada ideolojlk açıdan uçurumlar bile olsa, hattâ kardeşimiz pembenin iyice koyusuna bile çalsa kimin umurunda. Devlet, hükümet, başbakan ve Özal bir yana, Aslan kardeşimiz bir yana.. Turgut Ozal da kinı? «O iktisat okumadı ki!» Ama bizim kardeşimiz yaman bir ekonomist. Yalnız rengi biraz.. Hattâ bir hayli pembe. Ne yaparsıruz, «her güzelln» bir kusuru olurjı PEMBE KARDEŞ... TERCÜMAN Cumhuriyet Sahibi: Cumhuriyet Matbaacıîık ve Gazetecilik T.A.Ş. adına NADİR NADİ Cenel Yayın Müdürü Müessese Müdürü Yazı İşleri Müdürü HASAN CEMAL EMİNE UŞAKLIGİL OKAYGÖNENSİN AHMET KORULSAN YALÇIN BAYER' ALİACAR YALÇIN DOĞAN HİKMET ÇETİNKAYA MEHMET MERCAN • • Yazı İşleri Müdür Yardımcısı Haber Merkezi Müdürü MizanpajYönetmeni TEMStLCk£R • ANKARA : İZ • ^İR : • ADANA : SERVİS ŞEFLERİ « İstanbul HaberlerhSelahattin GÜLER Dış Haberter • Ergun BALCI Ekonomi Osman ULACAYYurt Haberlerı: Barbaros GENÇAK Kültür: Aydıh EMEÇ Magazın : Yalçın PEKŞEN Spor: Mehmet TEZKAN Araştırma Şahin ALPAY Düzeltme: Konur ERTOP. . BÜROLAR • Tel: 1758 251758 66 Idare: 1833 35 Tel: 25 4709131230 Tel: 1455019731 Basanv«Yayan: Halit Ziya Bulvan No: 65/3 İZMİR KonurSokak No. 24/4 Yenlsehfr ANKARA AtatOrk Caddesi, T. H. K Işhanı Kat 2/13 ADANA dlış basın... Süddeutsche Zeitung: CUMHURİYET Matbaacıîık ve Gazetecilik T.A.Ş. Halkevi Sok. No: 3941, Cağaloğlu İSTANBUL P.K.: 246 İstanbul, Tel: 20 97 03 (5hat) TAKVİM coun Baldridge ile vardıklan anlaşma defolu çjktf. ABD'nin en büyük çelii fireticisf U.S. Steel Corporetion herkesln duyacağı şekilde kükremişti. Anıerlkan çelik devi, Avrupa'mn ABD'ye satacağı çeliğin smırlandırılması anlaşmasuıdan memnun kalmamıştı. Bu yüzden Amerikan çelik Ureticileıi, Avrupa gelik üreticllerinin ABD piyasasında damping yaptığı yolundaki şikâyetlerini geri almıyacak. Bu durumda Avrupa çelik ürünlerlne 24 Ağustos'tan itibaren yüklü dengeleme gümrük vergileri uygulanacak. Alman çelik endüstrisi şhodilik rahat durabilir... Ancak özel likle komsularunız, ABD'de yüksek gümrük duvarlanyla karşılasınca sübvanslyonlu çeliklerinl gitgide Alman piyasasına yığaraklar Böyle bir denge yi AJman fabukalarınm önemli bir bölümü kaldıramayacaktır. Alman hükümetlne de o zaman, ithalata dengeleme gümrüğü uygulamaktan başka çare kalmayabüir.» AEGnin günahları Muhafazakâr Alman gazetesi «Sfld deutsche Zeitung»un bir yorumundd AEG'nm konkordato isteyecek durunu. gelmesınin kendi suçu olduğu savunu luyor. Yorumda AEG"yi iflasın esığint getıren hatalar şöyle sıralanıyor: «Şirketin 37 hatah ydı daha 1845'tı başlaj: O zaman eski bir diplomat olaı yöneticisl Berlin'dekJ eski merkezind< fclmak için başını kuma sokmnstu Oysa o sıralar AEG'nln büyük rakib çoktan Bavyera yolunu tutmuştu bile AEG Telefunken savaş sonrasmda d. büyük teknik başanlar elde ettlği hal de, bil B isaycr ve nükleer santral piya salanna girmeyi başarama'ü. Oys» PAI tenkll televizyon »isteminl geliştireı< AEG olmuştu. Ancak bugün de bu şirketin elinde güçlü bir rrtağın yardunıyla kurtanla bUecek bir teknik sanayi bölümü var. Ancak elektrikll ev eşvaian aimıınHa kurtuluş yolu görünmüyor. AEG'nin en zayıf ve en çok zarar eden koln olan müzik. TV ve v i d o alanuıda cesur Max Gnmdlg riski yükleniyor. Bu elektrik devinin bir bütün olarak varlığını kornyabileceğl mnudu çok gerlde kal dı. AEG 6rneğinde, devlerin günahlan nın gerçJ çok geç a n » ağır bir blçinı de cezasmı bulbuga yeniden doğru d İS Ağustos 1982 İMSAK GÜNEŞ ÖĞLE 4.11 6.07 13.18 İKİNDİ 17.08 AKŞAM 20 09 YATSI 21.52 Ozgün SanatYapımYönetim/IVlustafa Oguı sunar Frankfurter Allgemeine: Çelik kavgası Fede al Almanya*mn «Frankfnrter Allgemeine» gazetesinin ekonomi ekinde çıkan bir yorum ABD ile AET ülkeleri arasmdaki çelik anlaşmazhğını «AET'nln temsilcileri Wasblngton yolculuğunun yorgmUagana henfiz çıkaramadan, ABD Ticaret Bakanı Malele alıyor. Yorum özetle şöyle: fBÜJRSELÇüK t 1 hafta ^lfi DÜI^DEM BUGÜNE 18 Ağustos'tan itibaren yalnız RESİTALLERİ Bıletler Şan Sınemas! gişelerinde, Resitalgünlen desaatiS'den itıbaren Rumelihisarı'nda % satılı naktadın Tel: 4O B7 9 2
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear