Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
CUMHURIYET 5 Kasım 1974 aç yıl önceydi, kesin bilemiyorum. Bir hukuk profesörümüz. Londra'ıia bugürjcü Türk anayasal rejimini davetlı biı kalabalık dinleyiciye tanıtacakt:. Onu tarihsel bir çerçeve uınae canımlamak gibi yerinde bir yöntemle başıadı. Fakat, ta baştan Osmanh ve İslâm tanhlerindekı cılgiEirün yetersizliğini gösteren geressiz ve vanlış bir atıhm yaptı: eski Osmaniı vasal düzei'inin bır «teokrası» olduğunu ıleri sürerek konusuna girışti. Çfğdaş Batı bilincinde siyasal bir rejim olarak «teokrasi olumsuz bır an.arn ta ıdıfcı için hemen hepsi yabancı olan dinleyıcilcr de bundan rnemnun. Tanımlamayi yerinde bu:duk larına kıısku yoktu. Konferansçmm bilimsel aç.daiı böyle oır yanlış tanımlama ile konuya gjrişmes bem üzmüştii. Konuşan bir hukuk adamıydı. Olay kimi ileri görüşlü aydınlann bile ıki teyı tıâlâ doğru c'atak tanımadıklarını gösteriyordu. Eski Osmanh düzeninin dıinyasa. ainseı yanısının niteliğini bilimsel anlamda bhmıycruz. bir. «Teokrasi»ye ise tüm yabancıvız, ikı Ünu ağzımızdan düşürmeyiz, ama gerçekte ne olduğunu bilmiyoruz. Ne var ki yine de bu iki nedenden ötürü bu iki yanlışhğa başka bir bakundan sevinmek de gerekir. Bır kez, Osmanlıhktan, onu artık tanımayacak kadar kopmuşuz demektir. Sonra, Hıristiyan geleneğinden olmadığımız için teokrasinin ne ol riuğunu doğal olarak bilmeyiz. Onu Batı dillerinde yazılmış kitaplardan öğrenir, kuru bir lâf ola rak kulİEnırız. Ya da içinden çıktığımız eski gele neğe uygulamaya kalkışarak, içine «din» karışan her şey için teokratik» deı geçeriz. Sonra, bir başka neden daha var: Bizdeki şeriatçılık politikacıiarı müslümanlığa tüm aykııı olan bir teokrasi reiirr.i yaratma sevdasında olduklan için, böyle bir şeyi doğal olarak sevmeyiz. Çok kez sevmediğimiz şeylerin niteliğini öğrenmek bize çe kici gelmez. K TEOKRASI Niyazi BERKES damları tiyatro aktörleri gibi takma kılıklara girerler, takma başlıklar giyerler; kimileri ellerinde üstün din otoritesi olduğunu gösteren süslü bir «âsâ> taşır. Müslümanlarda bunlann hiç biri yoktur. Eskiden bir Rum kilisesine gidenler bir çeşit din tiyatrosu görmek için giderlerdi. Şeriat denen şey ise dinin kUiseleşmesinin değil. hukuksal kurallaşmasrnın bir ürünüdür. Bunla rın bir kısmı kişi inancı olarak yaşar, bir kısmı toplum geleneği olur, bir kısmı da eskiden olduğu gibi kişiler arası hukuk iliskilerini düzenlerdi. Hu kuksal ilişkiler, çağ koşullan altında değişince o ku rallar da geçerlikten düştü. Bunlan zorunlayacak, inanç bekçisi ya da kontrolcusu olan bir ayrj sınıf, .ruhban sınıfı. yoktur. Şeriatın bugünkü anlamda tüm hukuk olan yanmın birçok kurallarını eskiden bile devlet uygular ya da uygulamazdı. Yine bir şeriat ilkesi olan .maslahat. gereklerine gö re. Bundan ötürü, lâyiklik Türk geleneğinin doğrultusuna en uygun, en doğal olan rejim olmuştur. Onun doğruluğunu göstermek lçin bir Osmaniı ya da îslâm teokrasisi vars&yımına başvurmaya hiç gerek olmadığı gibi, Isyik rejimin son zaferinin hangi sorunlarla uğraşılarak gerçekleştiğini de karanhkta birakır. Bugün şeriatçı devlet rejimi kurma çabasında olan politikacılann düşünü. İslâm geleneğine tüm aykın olan ve ancak ondokuzuncu yUzyıhn iklnci yansında siyasal yapılarımn düskünlesmesi karşısmda gözükmeye baslayan bir mtislüman saskmlığıdır. Kiml kişiler devletin güçsuzleşmesi karsısmda hem bizde hem başka mtislüman Ulkelsrde şeriatı devlet hukufcu yapmakia. kişi ve toplum olarak dine yapışmakla kurtulunacağmı sanıyorlardı. hiç uygulanmamıs, hukukta unutulmus, geçerlikten düşmüş (obsolete) bir ilke olarak kalmıştır. Arabistan'da Vahhabîliğin gelişinden sonra bu çeşit uygulamalar diriltilmiştir ki bunun da yalnız dinsel değil daha çok siyasal nedenleri vardı (Yıllarca önce, eskiden Endonezya'nın Kahire Elçiligini yapmıs olan bir sat bana ülkesinl Arabistan'da da temsil etmekle görevli olduğu için oraya bir haç zamanı gittiginde yollara elleri kesilmlş kisileri gösteriş için dizdiklerini görünce dehşet içinde kaldıgını anlatmıştı. Bunun yalnız o zaman için yapıldığmı, her saman uygulanmadığmı da iddia etti. Tam ınançlı bir MUsIUman olduğunu yakından bildiğim bu zatın yok yere yalan söylemiş olacağına ihtimal vermiyorum. Ancak kendim görmediğim için, sadece onun şahitliği ya da rirayeti olarak anmakla yetiniyorum). Geçmi$te şeriat kuralı sayılan daha kurallar da uygulanmamıştır. Buna karşıhk. şeriatın yasakladığı kimi uygulamalar da «seri hile» denen yöntemle çıkarlar ugruna jeriat kuralı gibi uygulanmıştır. Osmaniı adalet düzentnde kadı sırf seriatı uygulayan bir yargıç da defildi. Ne onun. ne de bir hukuk sorunu fcarşısında şeriatın genel kurallarını açılama görevini yapan Uta makam'nın hiç bir ruhani niteliği yoktu... Bu unutulmus gerçeklerin aynnülanna girrr.ek sayfalar ister. Ondokuzuncu yüzyılın iküıcl yarmndan sonra güçlenen şeriatçılık düsünü (fikri), tslftmda din. hukuk, devlet sorunlannt o kadar anlamsız bir karmasa İçine sokmustu ki bunu ayıklayıp çağdaş lâyiklik yolunu açmak sırf bu yüzden güç olmuştur; yoksa bu. ruhani bir kurulun ya da bir ruhban sınıfının tannsal gilcünün direnişinden olmuş degil. BugUnUn kimi olaylan bu teokrasi konusundaki kafa karışıkhgımıza dokunmam için tyi bir vesile verdi: lâyiklik ile teokrasinin ne olduklannı somut olarak kavramamız için bugünkü TUrk layikliği Ue Yunan Rum teokrasisinl karşı 1 aştıracagım. Bu kavmin dünyasal ya«amda hayli basanları olduğuna bakarak, onun çağdaş bir layik ulus toplumu haline geldlginl kabul etmek güçtür Siyasal tutumlarında bir riüziye isledikleri hatalann altında bu pek görülmeyen ekMklik yatar. Osmanlılann yönetimınden çıkrtktan son raki Yunanistan, tarihlnl inceledlgimiz zaman görurüz kı, bu kavim birden fazla siyasal rejimler içine girip çıkmış, fakat asla lâyik bir ulus devleti kuramamıştır. Yunanlılık bugün bi le bir devlet değil, bir kllisedir. Kilise birligl yüzyıllar boyunca olduğu gibi bugün ö*e ayaktadır. Bu yüzden, düzenli ve süreli bir devlet rejimi bulamıyorlar. Ne Avrupa monarşîlerinı taklit ederek başlarına dışardan gelme bir kral lık koymakla bu iş yürüdü, ne de yine Avrupa' yı taklit ederek cumhuriyet kurma çabaları tutundu, ne de çeşitli diktatörlük deneroelerl bir çağdaş devlet doğrultusu kurabıldi. Bu yüzden, modern Yunanistan tarihl, ticaret, girişimcilik, dünyaya yayılma, güçlü milyonerler yetiştirme gibi başanlara rağmen, bir dizl devletsel yönsüzlükler ve bunalımlar tarihi olmuştur. Gerçekte, Yunan varlığı ancak kilisenin kucagında beslenen bır varlıktır. Ona yön veren güç ne eski Grek uygarhğı geleneği, hatta ne de Bizans devlet geleneğidir. O güç, Osmanh devletinin heMediği, güçlendirdigl, ona, Balkanlardaki başka kavimler üzerine ruhanî egemenliğini kurma tadını verdiği ortodoks kilisesi geleneğidir Bugün bile Yunan devletinin en üst meşru laştırma kurulu kilisedir Yeni Başbakan Sayın Karamanlis'in başbakan olma töreninln gazetelerde çıkan resimlerini belki gördünüz. Türki ye'de bir cumhurbaşkanı parlamento karşısında siyasal sorumluluğunu kişiliğinln vicdanl ile yüklendiğini bir and olarak açıklar. Ama Yunanistan'da bu iş üç tane piskoposun önünde ve sallanan tütsülerin buğuları arasında ıstavroz çıkarılarak yapılır. Cunta diktatörlüğü bile ken dine istavroz çıkartacak piskopos buluncaya ka dar yerine oturamadı ve ancak ondan sonra mes ruluk iddla edebildi. Demek ki gerçek mesrulaştırma kaynağı halk iradesi, hatta süngü gü cü değil, kilise#r. Bu dogrultudan ne kralcılar, ne c\ımhurivetçiler. ne diktatörler, n« liberaller, ne sosyalistler. ne komünistler ayrılmayı düsiinebilmiştir. Paçalı Don skiden ülkemizde moda, paçalı don Kiymekmiş. Paçalı doı^'in üsıiurt vür. çoraplan da çektin mı gel keyfim gel!.. Soguk moğuk vız gelir. Sonradan donlann oaçalan kısaldıkça kısaldı; 1970'lerden ben gazeteler dergiler boyuna slip reklâmı yapıyorlar. Bu yeni don t5edeni saran bir tür mayo... Ama bizim yerh dorüar ıkı üc vıkanıçta gevşiyorlarmıs. Geçende bir tanıdık öikeyie: Ulan diyordu atıp tutanz ama bir don vapamayız! Uzman sayılacak birisine sordum. Anlattı?ına Köre bu işin püf noktası bilimselmiş ve pamuk ipliğinden baslıyormuş; ileri teknolojiyle imal edilen pamuk iplifti kendinl salıvermezmiş; Türkiye bu zenaatı yeni veni öereniyormuş. Don yapmayı yeni öğrenen Türkiye dünya pamuk üretiminde 7'inci sırayı tutmaktadır Gerçekte ülkemizde en gösterişli atıhmlardan birini pamuk kesiminde yaptıt Buna rağmen öylesine acıklıdır ki, ne y&nmdan tutsanız, bin ah ışitirsinız. Dünya üretiminde yedinci sıray tutan Türkiye'de pamuk işçıleri tarlalarda sersefUdir. Ne sendika, ne sosyal güvenlik. ne de çağdaş insanhk; pamuk tarlalannın semtine uğrar. Büyük sennsvenin. büyük tcrprak ağalannın sözü geçer du kesimde... Her yıl oanıuk fiyatları da fabrikatörlerin ve UıracatçUarın istemlerine göre Hükümet eliyle saptanır. Şimdiye dek hüküroetler. büyük sermayeyi oluşturan siyasi güçlerin eünde bulundujtundan, vatandaşın birisi ortaya çıkıp bağırsa: Pamuk emekçileri sömürülüyor. £y Ümmeti Muhammed, yazık değil mi bu insaolara? Cevap bellidir: Seni hınzır komünist senü Bu yıl da yazgısı değişmemiştir küçük tireticinln ve emekçinin... Perperişan olmuştur cümlest. PamuK bölgelerinden gelenlerin anlattıklannı dinleyince ınsan ağlamaklı oluyor; pamuk düzenini yoksullann aleyhıne ve büyük sennayenin çıkanna ayarlayanlann vüreginde niç însan sevgısi ve acıma duygusu yok mu diye dü$ünüyoı. Dünya pamuk Uretimi 1974'te 10,5 milyon tona cak. Bu üretimin yüzde 241taU Amerika, yüzde 4"ünü Türkiye oluşturuyor Türkiye. DPT'nin rakamlarına göre 540560 bin ton dolaylarmda pamuk üretecek bu yıl... îc tüketim 240250 bin tonu bulacak; demek ki en aşağı 300 bin ton panmfc satmamız gerekiyor dünya Diyasalanna... E Kilise Tutsağı Bir iki tane de ols» hukukçulann bile «teokrasi>nin ne olduğunu bilmeyişinde baş doğal neden kültür geleneğimizdh'. Çünkü teokrasiyi bilmek için •kiliseli., .ruhanilu bir gelenek bulunması gerekir arkada. Türk geleneğinde ise böyle bir kurul ya da örgüt, böyle bir sınıf yoktur. Osmanh geleneğinde de yoktu, İslâm geleneğinde de. Biz. .kilise» denince taşlardan yapılma, çan kulesi olan bir «bina» anlarız. Ne var ki kilise yalnız bir yapı değildir. O, hıristiyanlığm temeli olan bir kuruldur. Kilisesiz Hıristiyanlık ol maz. O sadece inananların bir toplantı ya da tapma yeri değildir. Bir inananlar toplamı da değildir. İnanmanın kurallarını düzenleyen, yüıüten, denetleyen bir kuruldur. Protestanlık dışmdaki kiliseler ıkatolik ve ortodoks kiliseleri üyelerinin yaşa mının hemen her yanına el atmak eğilimindedirler; fırsat bulunca bu yetkilerini alabildiğine genişletebi lirler. Çünkü her hıristiyan, kilisenin içine doğar. Oysa her Müslüman, özellikle her Türk böyle bir din kurulunun içine doğmaz, çünkü öyle bir ku rul yoktur. Cami, inananları bir araya «toplayan» bir €yer>dir. Orada namaz kılınır. Kur'an okunur, buna benzer işler yapılır. bunlann çoğu da istege bağlıdır. Katolik ve Ortodoks kiliselerinde aşırı ölçülerde bir «ritualizm» Uörencilik) vardır; din a Yanlış Model Ya Bilmiyor, Ya Aldatıcı Halbuki geçmişte seriat. tüm devlet hukuku hiç olmamış. sonralan da çaga uygun bir sivil hukuk da olamamıştır. Benim kammca kim fci şeriatçılık ldeolojisi güder o, ya MUsIUman değildir ya da müslümanlığı bilmiyordur. Ya da halkı aldatmak için siyasal amaçlar uftruna böyle cahilce iddialar yayar. El keserek seriatı uyguladığı söylenen yerler için de öyle. Çünkü çok daha eski birçok ilkel hukuk uygulsmalartnda da görülen «gftze göz, ele el» ilkesi bürün tslam tarihinde, özellikJe Türk ve Osmaniı tarihlerlnde Layik Türk demokrasisinin yerine, bir ruhanilik yasası sanılan şeriata dayah din devleti kurraak istiyenlerin özlemine ne kadar uygun bir modeldir bu, değil mi? Belli ki Müslümanlık adına konuşan bu kişiler, Müslümanlıktan değil, Hıristiyanhktan model alıyorlar. Bu modelin başka bir örneği Kıbrıs'ta kurulan Makarios rejimıdir. Kıbrıs olaylannın baş langıcı, hem en üst kilise ruhanlsi, hem milletbaşı (ethnarch) hem de cumhurbaşkanı olan bu zatm kendi gücünü yapılan anayasanın üstünde görmesiyle başladı. Buna İlk kez rfikkati çeken, sonra tahammül edemeyerek lstifa eden Anayasa Mahkemesi Baskanı olan Alman hukukçusu Ernst Forsthoff olması bir raslantı değildir. Bugün Heidelberg Üniversitesinde Hukuk Profesörü olan Forsthoff, çok iyi biliyordu ki, bir cumhuriyetin başkanı aynı zamanda kilisenin en yüksek ruhanisi olursa, işte o Teokrasidir. Ne var ki bu yıl dünya piyasalannda pamuk fiyatları düşük. Gerçekte dünya uretimi de fazla değil 1974 mevsiminde ama, üretimle tüketim arasındaki dünya açı#ım ABD kapatacak: bizim gibi ülkeler de her zamanki gibi açıkta kalacak. Bizim dünyamızın piyasalanm belirleyen AnglcAmerikan merkezleri, hiç kuşkusuz Çukurova ve Ege'deki pamukçuyu düşünecek değildir. Blz bu yıl geçen yıldan daha çok pamuk Orettik. Bir ekim planlaması olmadığına göre «Ha babam politikası» egemendlr bu alanda... Dünya piyasalannda pamuk fiyatları düşük olunca bizim özel sektörümüz de zor duruma düşmüştür. Büyük sermaye sözcülerine bakılırsa 340 bin ton pamuk ve iplik ihracı gerekiyor bu yıl... îhracatcı tüccar diyor ki: Pamuk ihraeatını devlet desteklemeli! Hazine açıktan 1 milyar 500 milyon liravla bu işe girişmeli: biz de elimizdeki pamuğu ucuz fiyatla ihraç ettiğimiz zaman doğacak zaranmızı böylece kapatmalıyız. Bu Uflan dinledikçe: Maşallah, diyoruz, maşallah aslan sermayedlerimize! Çünkü islerine geldi ml köküne dek devletçi kesiliyorlar bizim sermayecilerimiz. Bu devletin düzeninde pamuk emekçisinin anası ağlıyacak, ne emekliliği. ne sendikası, ne de sosyal güvenliği olacak. Ama emekçinin sosyal güvenliSinin olmadığı toplumda büyük sermayecinin kâr güvenliği olacak. Hükümet pamuk fiyatlarını İç piyasada büyük sermayecinir» isteklerine göre ayarlıyacak ve zamanlıyacak; sonra Hazineden \£ milyar Urayı büyük lhracatçıya dağıtacak. Yani Devlet nalıncı kesert gibi büyük sermayeciden yana çalışacak, emekçiye bir yonga düşmeyecek Bizim bildigimlz liberal düzenin ticaretinde kâr da vardır, zarar da... Ama Türkiye'deki ihracatçı, kâr ettiği zaman kendl hesabına, zarar ettiği zaman Devlet hesablna yazıyor. Bu ne biçim' liberal rejimdir kl devlet güvenliği altında zararsız ticaretln koşullannı büyük sermayeye sağlamış? Durum böyle olunca kim çıkıp da: Dıs ticaret devletleştirilsin... diyebilir. Efendiler, dış ticaret zaten devletleştlrilmiş: ama halk yaranna değU, bir avuç »ermayeci yaranna... Devlet çarkı, devlet desteği, devlet bankaları, devlet subvansiyonu tümüyle bu bir avuç sermayeciye çalışıyor. CHP VE TARTIŞMAIAR Faruk ERGİNSOY ir gsrçeği hemen belirtmek gerekir: CHP örgutunde .Demokraük sol» sözcüğü tartıjma konusu değıldir. Bütün CHP"iileJ demokratik sol'u bir tüzük ilkesi olerfk kabullenmi; ve siy</sal konumlarını bu ilke ile bağlamışlariır. Değınilen ve tartijmasiz kabul edilen ilke özünde iki temel smacı kap'oamaktadır: Buıılardan ilki, sol düşüncenin özelliği olan Eömürüyü yok etme; ikincisi. bu amaca demokratik usullerle ulaşmak kararıdır. Böylesine l*ir amaç ve karar birliğinin siyasal bütünuik «ağlamaya yetecegin' söylemek yanlış olmaz. Bu nedenls CHP'de, soyut ya da kiş:sel tartışmalar sonunda ortaya çıkan ve giâerek bölünmelere yol açan eski anlaşmazlıklara benzer bir durum yoktur. Aksine, CHP devrimci bir pratik kazanma yolundadır ve üzerınde birleşilen temel kavramları somutlaştıracak yöntemleri oluşturabilmek için yoğun bir gelişim süreci içine girmi?tir. Bu süreç hem CHP'ye hem de Türk halkuıa olumlu bir değişim ve gelişimin olanaklarını sağlayacaktır. B CHP örgütünde yer ysr başgösteren tartışma ve anlaşmazhkların öğreti açısından yeri böylece saptanırsa bu tartısmaların neden yeni bunalımlar ycratmayacağım açıkiamak kolaylaşır: Bir siyasal örgütün bölünmesine yol açacak gelişmeler, genel kural olarak, örgüt tavanına değin yansıyan ve çoğu kez Genel Başkanları da kapsayan genişlikte ortaya çıkarlar. Bu açıdan bakıldığında, CHP tarihinde pek az rastlanan bir beraberlik bilincine sahıp görünecektir. Çünkü bütün CHP'lilerin üzerinde tartıjmayı kabul etmedikleri ortak değerler vardır ve bunların başında .Genel Başkan inanç v« saygısu gelmektedir. Genel Başkanlık düzeyinde tartışılmaz bir bütünlük sağlayan örgütler, tabana inildikçe uçları birbirınden ayrılan bir yelpaze görünümü alıyorlarsa, o örgütte bölünmeye yol açacak ayrüıklar değil, sağUklı bır tartışma olgusu var demektir. CHP demokratik sol düşünce aşamasına elbette belirli evrelerden geçerek gelmiştir. Bu süreç içinde her partilinin aynı bilinç düzeyinde olması beklenem^z. Bütün siyasal beraberlikler ve bu beraberlıklerin yarattığı örgütler için aynı özellik söz konusudur. Başka deyişle, siyasal örgütlerde üyeler birbirlerine eş değerde kuramsal gönişlerle ya da aynı bilinç düzeyine ulajınıs olmanın sonucu yaklaşmazlar. Siyasal örgütlerde beraberliği yaratan olgii eylcm ile güdülen amaç yani sosyo politik özlemlerin içeriğidir. Işıe bu özlemler örgütün bütünlüğünü ya da siyasal organizmasım yaratırken farklı bilinç düzeylerinde olmanın doğal sonucu sayılmak gereken tartısmalardan kaçmılamaz. İçinde tartışma olmayarı siyasal örgüt, ulusal karakterde özlemlerle değil, çıkar ve yarar kaygusuyla oluşmuştur. Bir bakuna çağ dışı sayılmak gerekeiı bu tür siyasal örgütlere karşı halkımızın günden güne belirginlsşen ilgisizliği, aynı zamanda, CHP'nin günden güne daha çekici clan karakterini de açıklayabilmektedir. CHP siyasal örgütlere bütünlük kazandıran ve ortak değerlere bağlılık olgusunun hemen ardından gelen aynı sosyo politik öziemltıe yönelmek konusunda da tam bir birlik sağlamıştır. Bu gcrçeği gözönünde tutarak konuya girince, anılan siyasal örgüt içindeki tartısmalan yorumlamak, daha da kolay olacaktır. CHP crgütürıün üiferinde tartışma tabuı etmedıjı kuramsal değerlerin başınoa demokratik ilkeler ver olır. Çünkü CH'" hallumıza scl dtşüncenin evrensel amacım demokratik usullerle gerçeideştirnaek için söz vermistir. Bir siyasa) örırüt ulusal uytfiiıarrviva kendı ıç duzeninden baslar. Yanı ülkede demokrasiyi eksıksız gerçeklestirmek amacıyle voia çıküı ör. gütlerin öncelikle kencu ıçlerınde demokratik usuileri eKsıksiı uygulamaîarı gcicki*. Çok açık bir gerçektir ki, siyasal örgütün iç yapısı deınokntik karakter taşımıyorsa, o Karakterin ulusal ortama yansıması anlamına gelen siyasal uygulamada demokratik karakter kazanamaz CHP örğütü ışte bu konu üzerinde belk gerejr.aî de asan bir titizliXle durmaktadır. Yer yer örgüt oisipliru Ue demokratik gerekleri Karıttıran bir uygulama karşısında bulunduğu izlenimlne kapılmıJıta ve tepki göstermektedir. Bu tepkiyi seçim gibi, seçilme eıbi kuşkularla bağlantı'ı görmek gerçegı yansıtmaz. Tabanı nalk içinde oluşan bir örgütte kuşkul?r ve örgüt içi yarışmaya kaynak olan özlemler, fskimiş siyasal davranış biç'mlerinjı çok üstüne çıkjnış, bir V>aşka deyişle, ülkücülük asamasma ulaşmışlardır (idealize olmuşlardır). Bu karakter goğunlugunu çalışaniarın ohış'.urduğu bir iç muhalefet kesiminde Kendinl daha açık biçimde göstsrir. Çünkü temel ögesi amatörce siyaset yapan kiüelere üâysh hareketler ancak ulu:>&> amaçlara ulasan bır çözümle öoygunlaşırlar. CHP bu açıdan Ulkemizdeki en şansh kiiru uştur ve şansını varlıgına değindigimiz tartısmalan yoğunlaşıırarak kullanmaktadır Yeryüzündrt hiçbır muhalefet eylemı gösteriiemez ki değişüc amaçiardan oiuşmuş olmasın. Ne var ki oıunalefetler ancak bu değişik amaçlar ya da özlemler arasında oıtak noktalar ağır basıyorsa btışarıya ulaşırlar. CHP örgütünde (bildiği miz kadarıyle büyüX illerde) ortaya çıkan mubaiefeı bu açıdan da çok anlamlıoır çünkü eleyici (tasfiyeci) aaıaçlar taşımamakta ve demokratik bir iç dUzen kurma «unacında kolaylıkU bıriefebiUncite. parti içı demokrasıyı daha ileri bır asamaya ulaşurma hararımn eyleme dönüşmesi oiçiminde ortaya çıknıaktadır. Kısacası, CHP muhaJeieti uzıaşmaya varma amacı içinde ?ırnıiştir kavgaya. Ve CHP'dekî arsrüt ıktıdan, özellikle en yliksek yönetim organlarında, oöyıe bt." uzlaşmayı kolaylastıracak tutumdadır. Çünkü CHP tabanında demokrası inancı alabildiğine güç kazanmıştır. Bu güç hem tArtışmaları besleyeoek, hem de demokraslnin amacı olan uzlaşmayı gerçekleştirtcektir. evlet kapıtalizmıni ve demokratik solun onun kar sısındaki tutum ve göre vinl ortaya koyabilmek için önce devletin ve devletçüiğin do«uş nedenlerini kısa da olsa belirtmek gerekmektedir. Devletin ne olup ne olmadığı nı en bilimsel şekilde ortaya ko kabilmek ise devletin köklerini ve evrimini incelemekle mümkündür. Bunda en güvenli yön tem sorunun tarth içindeki gelişimini gözönüne almaktır. Ve bu açıdan burada dikkatten kaçırmamamız gereken nokta dev letin her zaman var olmarfığıdır. Devlet, toplumun sınıflara bölündüğü sırada ve yerde vardır. Tarihsel gelişimin ilk basamaklannda yani İlkel top lumda devletten iz ve eser yok tur. Çünkü bu evrede ınsanlar İlkel koşullar altında çahşmakda, insanlar arasında büyük bir eşitlik bulunmakta, emeğin üreticiligi pek düşük bir düzeyde bulunmakta ve sınıflar bulunmamaktadır. Dolayısiyle topluma egemen ve onu yönetmekle yükümlü bir lnsan topluluğuna gereksinim duyulmamaktadır. Devlet Kapitalizmi ve Demokratik Sol D HALKI, SOYUT KAVRAMLAR ÎLE UYUTANLARIN MASKESÎNÎ DÜŞÜRMEK ÎÇÎN DEVLETÇÎLÎKLE DEVLET KAPİTALtZMÎNÎN AYIRIMINI SOMUT OLARAK ORTAYA KOYMAK GEREKLÎ. Musa ÖZDEMİR *.f' SayısUy DenMçto'"" talama olarak yansı (75 milyon kilo kadar) devlet tarafından satın aluur, bunun bir kısmı islenerek sigara ve tütün olarak yurt içinde satüır, arta kalanı ihraç edilir. Ülkemizde üretilen türünün yansı da üreticiden tüccar ta rafından satın alınır ve ihraç edi lir. Devlet niçin tüm uretimi alıp bizzat ihraç etmez? Niçin devletin bu asamada kaybettiği geliri tüccar alır da devlete kaçırama dığı vergiyi öder? tste devletçilik anlayıfimızın bu sorundaki ilk çarpıkhğı. Bir de bundan »onrası var ifin. Tekel Genel Müdürlüğü fabrika larında imal ettiği içki ve sigarayı taşradaki başmüdürlükleri aracılı ğı ile tüketiciye sunar. Bu aşamadaki küçük çaplı kayba somut bir örnek vermek istiyorum. Konya Tekel Basmüdürlüğü fabrikalardan getirüp kendine bağlı ida relere saülmak üzere dağıttığı tü tün ve içki için nakliye müteah hitlerine (taşıyıcılara) 1973 yılmda 1 milyon 800 bin lira öder. Yine Konya Tekel Başmüdür lüğünün perakende tekel mad desi satan bayilere 1973 yılında sadece tütünde yaptığı iskonto 4 milyon liradır. İçki, tuz, çay ile bu miktar 7 milyon liraya ulaşmaktadır. Oysa Konya Tekel Başmüdürlüğünün iki adet on tonluk kamyonu olsa ve gerek başmüdürlük gerek bağlı idareler birer perakende satış mağazası açmış olsalar ilk tesis masraflannın yapıldığı ilk yılda (kamyon gideri, 20 adet mağaza ınşa gideri, benzin, omartısman, personel gideri dahil) en az 2 milyon lira tasarruf ya pılmış olacaktır. Sonraki yUlardaki tasarruf ise 7 milyon liraya yaklaşmaktadır. Ülke ça pında böyle bir uygulamaya gidilmesinin devlete sağlayacağı ekonomik yarar bir milyar liraya yakın olduktan başka karaborsayı önlemekte ve devletçilik hakkmdakl yargılan olura lulaştirmakta da mutlak katkı «i olacaktır. Oysa bugün Tekelin bir milyar lira zararı ve ka raborsa olduğu bilinmektedir. olanı) üstleniyor ise artık devletçilık değil.devlet kapitalizmi söz konusudur. Devletçilik ile devlet kapitalizminin yukandaki ölçülere göre farklılıgını ve Ulkemizdeki devletçüiğin niçin dev let kapitalizmi olduğunu somut ömeklerle söyle açıklayabilıru: Ormancılığımız devlet eliyle geliştirilmekte Uretim devlet ku rumlannca örgütlenmektedir. Ürettiğimii mılyarlarca liralık orman ürününü özel gırişıme sa tıyoruz ve özel girisim ihraç ediyor, yerli tüketiciye o. kârla satıyor. Üstelik ihracat yaptı diye tesvık primi ve vergı iadesi yöntemleri ile aynca ödüllendıriyoruz. Masraflı ve kârsız olan Uretimi devlet, kârlı dagıtım ve pazarlamayı alnı terlemeden özel girişım yapıyor. îşte devlet elıy le milyoner yaratan devlet kapitalizmi. Devlet ara sıra da olsa vurt dışından makina v.b. ithal ediyor Fakat bunu uendi gümrüğünden çekmek için gümrük komisyoncusuna somısyon ödüyor, malı satın aldığı tirmanın Türkıye'deki temsilcısuıe aynca bir yüzde veriyor. Yeraltı ve yerüstü madenlerimiz yerlı ve yabancı sermaye tarafından yurt dışında işlenip tekrar bize satıUyor. adına devletçilik diyoruz. Keza devletin demır çelik fabrikası olduğu halde haddeciler, her yıl milyonlar kazamyor. tarım ürünlerine taban fiyatı ve destekleme alımları uygulayan devlet aynı ürünlerı Ureticinin elinden yok pahasına alıp ihraç eden tüccara alkıs tutuyor Karayollannı devlet yaptınyor, özeı nakliyat ısletmelen büyük paralar kazamyor. Devlet Demir Yollan iflâs etti. yasasın ösel nakliyecilik (!) çıglıklan »tıyoruz. Devletin Merkez Bankası ve öbür yatınm, tasarrul bankalan olduğu, para ve kredi politikası ile ekonomiye yön verildiği halde, her yıl sayısız banka türüyor milyarlar kazamyor Ustelik Merkez Bankasının tasarruf roev öuatı toplaması vasaklanırken devlet radyosu özel banka reklamları yapıyor Faiz. iskonto ve reeskont politikası Ue bankaların ve ış ortaklannın daha çok kazanması sağlanırken bakıyorsunuz hukümetler düsüyor. Ulke ekonomisl uçuruma sürükleniyor. İşte gudUk ve sozde devletçüiRimiz! örneklert çoğaltmak mumkUn fakat uzatmak ıstemıyorum. Ancak devletin tekelcılik uyıruladığı tUtun, ıçkl ve cayla Ugili, rakamlara davoiı ,s,ıyı aktararak devletçüiğin en etkin göründüğü devlet kapitalizmıne en az dönUstugu bir durumu açıkça ortaya koymakta yarar RÖrüyorum. Böylece öbür aianiarda devletin ugradıgı kaybı daha kolay kıyaslayabiliriz. En son 1890 yılında 750 bin altın karşılığında Fransız Şirketine verilen rütün ve sigaranın imal ve satıs hakkı 35 yU sonra satın alınarak 1923 yılında devlet tekeli haline getirilmiştir. tçki. Upirto, tuz, çay ve klbritte de cumhuriyetten sonra devlet tekeli uygulan mıstır. Tütün ağalannın ve köylü lerin Urettiği rütünün her yıl or ona sermaye, işgücü, pazar yaratmakta ve devletin tüm olanaklannı peşkeş çekmektedir. özel girişimin devleti dört yan dan kuşatmasına, halkın kapitalist üretim Uişkilerinin değer yargılan ile donatılmasına, dev letçiliğin verimsiz, ağır, kârsız, yetersiz olduğu yargısına varmasma konunun basında değin diğimiz devletin ve devletçi liğin tarihi gelişim içindeki du rumu yol açmaktadır. Ne zaman ki en ağır tanm iş lerinde tükeninceye dek çalış tırılan bir sınıf insanlar. varbğı için gerekli olanın üstünde ürün elde etmeye başladılar, iste o zaman kölenln köle sahibine baş eğmesini, uymasını sağlayan devlet doğdu. Ülkelerin büyük çoğunluğunda ekonomik gelişimin yarattığı zorunluluk köle lik düzeninin gelişimini, derebeylik düzenine geçışi yani feodal toplumu doğurmuştur. Son radan ticaret gelişip de bir dün ya pazarı yavaş yavaş kurulmaya başladıkça feodal toplum da yeni bir sınıf, kapitalist sınıf belirdi. tşte kölelikten feodalizme ve kapitalizme geçişte tarih boyunca toplumun yapısından bşkıran ve yalnız yönetmek, ve hükümet etmekle uğraşa insanların meydana getirdiği bir devlet böylece doğmuş ve gelişmiftir. Ekonomik gUcii elinde bulundurmalarının doğal sonucu olarak hükümet etmeyl de ellerinde bulunduranlar çeşıüı devlet biçimleri olan monarsıyl, aristokrasiyi, cumhuriyeti bazen ıç ıçe bazen ardarda uygulamışlardır. Ekonomik gelismeye uygun olarak devletin görevleri de değişmiş egemenliği sürdürmek, iktidarı korumak için bir baskı aracı olmak niteliğinin yanı sıra yönettiği topluma bazı sosyoekonomik olanaklar yaratma görevini de yüklenmisur. İste bu sosyo ekonomik görevleri üst lenis Ue devletçıUk doğmuştur. Devletçilikte Uk zamanlar amaç; ekonomik egemenliği elinde bulunduranların gelisimini engelleyen masrallı ve verimsız ışlerı devlete yaptırmak, sömürüldüğünün farkına varan ve uyanan toplumu yüzeysel tedbirler ile frenlemektir. Ancak zamanla ekonomik zorunluluklar nedeniy le sınıfiararası uzlaşmayı sağlayacak sosyal hukuk devletinin gerekliliğine inanılmış ve devletin görevleri, devletçüiğin niteliği kamu yaranna büyük gelişmeler göstermiştir. Tanm madencllik, ımalftt sanayti, ener ji ve hizmetler sektöründe kamu kesiminin payı arttınlmıştır. Çağımızda sosyal devleti gerçekleştirme iddiasında olan sosyal demokrat görüs ise devletçiliği devlet kapitalizminden ayırma, devletçUiği aklama (temıze çıkarma) asamasıdır. Sosyal demokrat görüşün amacı devlet kapitalizminin aracı durumunda olan kuruluşlan bu niteliğtnden kurtanp devletçilik ve özel girişimi eşit koşullar altında yanstırarak devletçüiğin gücünü kanıtlamak olmahdır. Halkı soyut kavramlar Ue uyutanlann maskesini düsürmek için devletçilikle devlet kapitahzminin ayınmını somut olarak ortaya çıkaracak tedbirlerin almması; bankacıUğın, sigortacUıgın. ithalât ve ıhracatın en kısa sürede devletleştirihnesinin yaranna, halkınnzın inandınhnası gerekir. Sosyal demokrasi, halk sektoru Ue tekelci emperyalizmi kuşatmayı düşünur ken başanya ulaşmak için, bugün Türkiyeyi kuşatrnış olan, uluslararası tekelci emperyalizm de gerçek devletçilik silâhı üe gedikler açmaiıdır. Aksi takdirde halk sektörü de tekelci sermayenin hamallığını üstlenmekten kurtulamıyacaktır. TEŞEKKÜR Eşimin doğumunu basarı ile sonuçlandıran ve btzlere Wr kız çocuğu bağışlayan, Izmir Tepecik Sosyal Sigortalar Hastanesi Doğum Kliniğinde sayın O . r Ihsan Harika'ya pD. asistan Ersin Özbay, hemşire Kâmuran Doğanlar, ebe Münevver Er ile tüm klinik personeline engin ilgüerinden dolayı tesekkür ederiz. Gönül ve Yuraf GÖÇÜMEN Cumhuriyet 865T SAYIN DOKTOR ve ECZACILARA Şeker hastalığı tedavisinde mmidlab BOL MİKTARDA PİYASAYA VERİLMiŞTİR €ARLOIRBA İiannlık: «wi 8653 Vepyetti bir ifaç 60 vo 90 komprimelik ambalajlarda Ayınmda Somutluk Devletçiliğin en az kötü işle diği, özel girişime en az yarar sağlayan bir dalından verdiğimiz bu somut örnek mal ve hizmetlerin üretim, rfağıtım ve tüketime sunulup aşamalanndan birine, o da yarım yaraalak sahip çıkışın, devletçilik değil devlet kapitalizmi oldu ğunu açıkça ortaya koymaktadır. Çünkü devlet gerek tütün örneğinde gerek bankacılıkta, gerek ulaştırmada gerek diğer sektörlerde görev yüklendiği bir aşamada özel girişimi girdiji dar boğazdan kurtarmakta, kıvançla kullanacağınız dolma kalem Aklama Aşaması Tarihın gelişimı içinde sosyal devletin yüklendijı ve doğrudan yapmaya başladığı bu görevlerin halk yaranna olması ıçln mal ve hizmeUerin Uretlm, dağıtım ve tüketime sunuluslanna egemen olması gerekmektedir Devlet bu evrelerden yalnız birinl (kirsıı DOKTOR TARIK Z. KIRBAKAN Deri, 8aç ve Zflhrevt Hasulıkları Mötebasusı tstiklil Cad. Parmakkapı No: 68 Tel: 44 10 73 4>PARKER45 İlâncllık: »W»l 8654