23 Aralık 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
SAYFA DÖRT: :CTJMHüB3tYET= 14 Ekim 1971 rum. sncak ben durdurabilirim!» «Sen kımsin?» «Istanbul hemşehrisi!» «Nasıl?» «Şehre ve şehrin dertlerine sahip çıkarak!» Bu konuşmayı kiminle yaptıys?m, gulümseyip geçti. Işte buraya yazıyorum. Gerçi, bugüne değın, yazjla çızüe, söylene konuşula, hiçbır çare bulunamadı Istanbul'un derdine. Ama, bu sefer işı ben ele alıyorum. Mademki îstanbul hemşehrısiyım, her şey dönüp dolaşıp bende bihyor. Vergiyi veren de. vergi isteyenlere oy veren de benim. Hesap sormak da benim hakkjm. Soracağım ve de soruyo F «Istanbul'un bo çirldnliğint Bif îstanbullu'nun Ey Belediye, bana besap ver bakalım! Belediye dedığin de oturduğu yerden hesap vermez hemşehriye. Dılekçene bile cevap vermiyor. Iş yaptınyor, tjorcunu da ödemiyor kolay kolay. Hattâ, kendısınden bir şey istersin dıye «Selâm verdik borçlu çıktık» tekerlsmesini hatırlayıp selâm bıle vermiyor. Eh, dağ senin ayağına gelmezse, sen dağın ayağına gideceksin. Ben de, sabah sabah Beledıyenin yolunu tuttum. Vardım Saraçhanebaşı'na. Kocaman bir bına. Burası Beledıyenin kendisi degil, Beledıyenin Sarayı Mermer kapıdan girdim. Mermer koridorlarda yürüdüm. Mermer basamakları çıktım, îçim açıldı. Guzel, ferah bir bina. Ama nedense, bunca ferah oir bınada oturan Belediye pek ferah değıl. Sıkıntılı. Belki. bunun içın asık yüzlü biraz. Ben bunları düşünürken, iki görevli yanıma sokuldu: «Kimsin?» «Hemşehri.» «Kimi anyorsun?» «Belediyeyi.» Sustular, bakıştılar. Bu bakış madan «Belediye'yi sen, boşuna anyorsun» dıyorlarmış gibi geldi bana. Madem Istanbul'da Beledıye var ben de bir Istanbul hemşehrısi olarak arar bulurum Sonunda buldum. tRAZ sonra, benl, Belediye nın karşısına çıkardılar. tstanbul hemşehrisi olalıberi ilk defa yüz yüze geliyordum «Ey Belediye, hesap ver bakalım» Istanbul'da artık ölü gömecek yer kalmadığı için Belediye şehir dışında yeni ve geniş mezarlıklar yaptırmağa karar vermiş. Sağhğında rahat edemiyenler, hiç değilse öbür dünyada böylece huzura kavuşmak imkânııu bulacak. dı. Hiçbır şey sormadan: «Bugün ödeme günü değil!» dedi. Belediye ile. Bir süre bakıştık. Galiba, Belediye, ılk once benı, Belediye'den alacaklı bıri sanFakat, benim cevabımdan kim olduğumu anlaymca, rahatladı. «Şunu, baştan söylesene canıın. Ne istiyorsun?» «tçimi dökmek istiyorum.» «Hepsi bu kadar mı?» Kaçak bir gecekondn ilgililer tarafından .vıktınlmı«. Fakat adı üstünde .. Ertesi gece tekrardan kondurulacaktır yerli yerine... Günün birinde bana ve benzerlerlne helâlinden tapn da verilecektir. Haydi hayırlısı. B MaikOÇOğlU fî^nuveresim:AYHANBAŞOĞLU^ GÜNAHKÂR KRALİÇE «Değil. Şehir hizmetleri iyl görülmüyor.» «Her şey paraya bağlı. Bizim paramız yok.> «Ama sevgili Beledıyemiz var.» «Çok şükür! Belediye Sarayımız da var, içinde çalışan, fakat sayılannı bilmedi^imiz memurlarunız da.» «Ama benden vergilerl topluyorsun.» «Sen ne veriyorsun ki hemşehri olarak Belediyeye. Tılda, topu topu 277 milyon lira.» «Az mı?» «Az ya. Belediyede çalı«anların maaşına yetmiyor senin vrrfi olarak ödediğin. Ben senin yılda ödediğin 277 milyon liraya karşıhk. maaş olarak. idare giderleri de dahil. 591 milyon lira ödüyorum. Bir de karşıma peçip benden hesap soruyorsun.» Boynumu bükttim: «tyi ama kadrolan ben doldurmadım. Kadrolan doldurmanızı ben istemedim. Belediyeyi kuran iyl kuramamışsa, daha sonra gelen idareciler iyi idare etmemişlerse, kabahat benim mi?. «Senin! Belediye vasaklannı hiçe sayan sensin. Bn yasaklan, ucundan kıyısından i«lemez hale getirmek için her y«v la ba? vuran sensin. En Snemlisi. belediyeye sahip çıkmayan gene sensin.» Turistik bakımdan dünyanın en değerli, en 4ikkate dejer şehirlerınden biri de Istanbul'dur. böyle bir Istanbul işte... Tarihî snrlar ve surların dibinde bir gecckondu. Ama INSANIARJÜAIAR.OLULER YAZAN : MUZAFFER HACIHASANOÛLU 8 Ben ölemeyecem dedi adam geldiği pün. Tabii, hâşâ Allahın isine gansılmaz; bi şi de olmayacak herife. Bi kere Allah adını anmadı o gadar kötüledi de... Mebmet başka bir şey hatırlamıştı: İki tane delikanlı vardı kolu, ayağı kesilen? Birinin kolu birinin ayafı gitti. Ikisi de aslan gibi. Patlayıvermiş kazan. Zebir gibi ustaymış ikisi de; ellerinden her iş gelirmiş. Ağladılar ilkin. Sona alıştılar. Ayak yapacaklarmış birine; yalancı ayak insanın kendi ayağının yerini dutar mı? Süleyman vardı bir. Ayağını trenin tamponlan ezmiş; baygın getirdilerdi. Ayıldı, bakü ki oğlan bir ayagı yok; iki gün gendine gelemediydi. Sade: «öleydhn keşke, öleydim keşke...» dedi. Mehmet bir tuhaf olmuştu; elir.de olmadan roklamıştı ayaklarını: Allah gostermesin, zor iş... Cafer riiyadaymış gibi: Suyu içti içti; öldü herif... Barsakları dü. ğümlenmiş ^meliyat yaptılar. Yanındakinin sürahisini dikmiş tepesine. Bir gün daha sabredemedi; ertesi sabah çay vereceklerdi... Nazminin radyosunda bir kadın sesi: «Bana tabib neylesin, ecel gelmiş can gider...» diyordu. Mehmet: Ecel! demişti. tkisi de susmuşlar, radyoyu dinliyorlardı; o kadın degi] de daha uıaklardan, gaipten bir ses bilinmez bir şeyler söylüyordu sanki. «Bu Cafer iyl oğlan...» demişti Mehmet; aklının ermediği bir şey vardı: Herkesin uyuduğu saatte ranza sarsılır, hırsıı gibi yavasça Cafer aşağı iner tahta çaııtasını açar, bakar, bakar, kapatırdı. Kilitliydi çantası; anahtannı kimseye vermezdi. Takılmıştı bir iki sefer: «Hazinen mi var banda?» Cevap vermemişti Cafer. İkisi de dalmışlardı. Mehmet servisindeU hastalarla ugraşıyordu. Dördüncü koğuştaki ikinci yatakta Elbistanlı bir hasta yatıyordu; işi gficü dosyasındaki kâğıtlan önüne çıkanp dfişiinmek, adam bulursa dert yanmaktı; gözJerini kırpmadan, kaşlannı oynatmadan konuşamıyordu: Kefenimiz boynumnzda, bugfin yine fire artmış, idrarda albümin çoğalmış tuz .yiyeceksin bir gram dedi Necmj Bey, Adana doktorlarından biri tuzu tumden men etti biri etmedi. Şaştun; bu dert olmaya iflah olmaz. Çıkmadık can... Kardeşim de bundan öldü. Allahun sen büyüksun .. Mehmet teseUİ ederdi: Necmi Bey iyi diyordu senin için öteki doktor beylere... Doktorlann sözlerine kanma! Hepsi de iyisin, daha ölmezsin diyorlar bana. Ey inşallah... Sadl babanın hali yürekler acısıydı. Sırtüstü yatamıyordu; öksürük, nefes darlığı bitiriyordu adamı; dudaklan mosmor oUnuş, ayaklan şişmişti: öleceğim bu sefer, kötüyüm Mehmet demiştl bir krresir.de. Allahun çektirme canımı al! Doktorlann her dediğini yaptun: bu sefer hiç bir şey fayda etmiyor... Bir kansı vardı Sadi babanın, bıkmı«,tı hastaIığmdan; ev kalabalıktı; istediği gibi dinlenemijordu. Cevatm dostu, iri yarı bar kansı her ziyarete gelişinde kapıdan girerken: Nasıl? derdi. Birisinden biri: Daha iyi diye cevap verirdl. Cevat iyi değildi. Hepsi de bilirlerdi Cevadın iyi olmadığuıı. Kadın da bilirdl belki. Sırtından kilolarla sıı almışlardı. Cevat günden güne eriyip gidiyordu. O san kadın her seferinde tavuklar, pastalar getirirdi. Cevat kendini biraz iyi hissetse: Çok şükür Allahun bu gün biraz sayendenefes alabillyorum. derdi. Bir iyi olayun. anamı, babamı beyler gibi yajatacagım. Ana baba inkizan benimki... tbrahim: Bu gan var ya iligini sormus oğlanın, Doymak nıı billr... Besliyo oğlanı şimdi emme is yok gayn derdi Günün gecenln bir saatinde beklediklerl, beklemcdikleri bir hasta ölüverirdi. Beşind yatak kötülesti, derdi bastalardan biri. Nöbetçi doktoro çağınrlar, iğne yaparlar, oksijen verirler, serum takarlardı gereğine gorc; yine de ötnekten vazgeçmezdi adam. Nöbetçi doktor: Ölda derdi duyulmayacak kadar hafif bir sesle: snnki uyandırmaktan korkardı. Hep'lnin de yüzü bunışur, içleri ürperlr, bir tuhaf olurlardı; bu adamla konuşmuslar, dertlerinl dinlcmişler, teselli etralşlerdi. Şimdi o. gözlcri bir nokt&ya dikili, yüzü korkuyla, acıyla kasılmıs, ya da oldugu gibi, bir şey soylemeden yatardı. Koğuştaki hastalardan biri: Ölüyom dedi sade, derdi. Bazıiarı son yolculuğa çıkmadan hiç de önemII olmayan tenbihlerde bulunurlardı: «Ayşem, küçük Ayşem iyi baksmlar ona...», «Oğluma bırakıyor evinıi.. », «Tahsin efendiye yüz lira borcum var.... .. Belki de söyledikleri kendileri için çok önemli seylerdi. Oysa alışveriş bitmişti oniar için: defteri dürmüşlerdi; yine de dünyanın Islerine son bir defa kanşmadan edemezlerdi. Çoğu son demlerinde kendilerini duadan alamazlar, anlanunı bilmedikleri bir şeyler mınldanırlar. «Allah» derlerdi ölürken. Dualaruıı duyurup, öbür tarafta, eziyetsiz, sonsuz hayat için suçlarını bağışlatabilirler miydi? ~•^ (Arkası var) Mallar USTIÎM Bekledım. Çünkü ben buraya kavga etmeye degil, Belediye işlerinin iç yüzünü öğrenmeye geldim. Sesime bir yumuşaklık vererek sordum: «Hemsehriden topladığırız, maaşlara bile yetmediğine göre öteki şehir hizmetlerini hangi pa rayla vürüyorsunuz?» «Benim başka gelirlerim de var. Bak bunların hepsi, bütçe kitabında yazılı. Gelirimizin büyiik bir bölümü, Belediye mallarından nrelir.» «Nedir bunlar'» «Kiralar va arsa satiflarr.» «Yani, Belediye, kendi arsalannı, binalannı, haraç mezat satışa ckarır öyle mi?» «öylej» «Yani sen, Belediye olarak, tam bir mirasyedi gibişin. Eskiden kalan mallarını satıp satıp yıyorsun.» «Fakat, bfltçeye, satacafım diye koyduğum bütün malian satamıyorum. Bütçeyi denk bağlamak için yapıyorum bunu. Sonunda. bütçe açık veriyor tabii. Bu yüzden, maaşları bile ırüç veriyorum, geç veriyorum.» «Tabi borçlanıyorsun da.» «Evet, borçlanıyorum. Ama senin için borçlanıyorum, senin ihtiyaçlannı karşılamak için borçlanıyormn.» «Ama gene de, benim ihtlyaçlanm karşılanmıyor. Ben sanki, tstanbulda degil, sahipsız bir şehirde yaşıyorum.» S Oku öğren ELEDtTE cevap vermedi. Sadece. birkaç kitap verdi. Belediyenin 1971 yılı bütçesı, geçmiş yülar çalışma raporlan, falan. «Al, bunlan okn, öğren^ diye ekledi. Okudum, öğrendim. Bemm için faydalı bilgiler. Ama bu bilgilerin tstanbul'a ne faydası var, bilmem. Evet, o kitaptan okudum, bğrendim kı, Istanbul Belediyesı 72 müdürlük olarak çalışıyormuş. Çok eski çağlarda, dünya mületler topluluğu 72 millet olarak bllmirmiş. Bunun içın, Sair Yunus Emre: «Tetmişiki millet biriz, Gelin kardes plalım» demiş ya. Herhalde Belediyemizin yetmiş ıkı müdürlüğü de. buna benzer bir şev sövlüyordur. Bu müdürlüklerde çalışanlann sayısı da 33 bin. Maşallah. maşallah. Verilen kitaptan bir başka şey daha öğrendim. Istanbuldaki, mezarlıklar artık dolmus. Boş yer yok. Belediye, şehrin dışında, üç ayrı bölgede, herbiri 500 bın metrekarelik. üç ayrı yenı mezarlık yapma volundadır. Yaşayanlan, şehrin içinde rahat ettiremeyince, ölenleri. şehrin dışında, yeni, ferah mezarlıklar da rahat ettirme egiUmi. hemşehri olarak hoşuma gitti. Yaşayanlan hiçbir seldlde yad etmeyen Belediyemizin. dinimiîe uygun olarak «ölülerimizi hayırla vad etmesi» ni alkışlanm. DİŞİ BOND B 108 «Bedava tarafından öyle mi?.. Beşyuzbin dolara karşılığında bedava bir fırsat ha? Senım menfaat uğuruna her haltı karıştıracagıru biliyordum ama bu kadarını hayır... Sen yabani bir domuzdan daha pıs bir domuzsun... Kimseyle geçinemeyen, herkesi hor gören, kendini beğenmis pis, iğrenç bir domuz...» Valoti, müthiş bir hırsla ayağa kalkmıştı birdenbire... Suratı sapsanydı, gözleri de kan çanağmdan farksız... Parmağı tetikteydi...» «Ya sen?.. Yüzsüz, şımank, it oğlu itin bırisın... Ortaklarımn önce parasını yürüt, sonra teker teker öldür, daha sonra da masum tavırlar takınarak işın ıçınden sıynlmağa bak... BaşkaJanna karşı merhamet etmeyen bir adama Tann bile acımaz... Ben mi acıyacağım sanıyorsun... Seni gebert mekle hem eğlenceli bir iş yap mış, bem de adaleti yerine getirmiş olacağım .. Eğlenceli bir ış... Çünkü beşyuzbin dolann tümü bana kalacak... Adilâne bir iş Çunkü sen tehlikeli bir canisin... Hayatta kalırsan daha kaç kişınin canına kıyarşm kimbilir... însan cinayet işlemeğe alışmayagöreün bir kere.. Eroin, morfin gibi bir şeydir bu... Kurtaramaz artık kendini...» Igreniyonım senden.. Geğirtiden daha pis, kanalizasyon dan daha kirli bir yaratıksm..» Karşısmdakini çığınndan çıkarmak için ne lâzımsa yapmaüydı... Sinirleri bozulan, asabı gerilen. hırsından ne yapacağım şaşıran bir adam, normal kimselere kıyasla doğru dürüst nişan alamaz, teOğe Rerektiği kadar süratle basamazdı. Valoti, gittikç« hırslanıyor, kendini kontrol yeteneklerini yavaş yavaş kaybediyordu. «Üç kişinin hayatına mal olan, dördüncüsünü de eşek cennetine göndermek üzere bulunan meşhur dolarlara gelince.. Şu anda bunlann nerede ol duğunu da sana pekâlâ söyleyebilirim... Sana söyleyeceğim CÎHflYET Türkçesi: ŞehbaJ AYGEN son şey de bu olacak zaten... öbür dünyada bol bol düşünür, tatlı bayaller kurarsm...» Jabeke ne diyeceğini bilemıyordu artık. tdam hükmünü ye miş, Kararın tnfazını bekleyen bir öliim yolcusundan farksızdı.. Buna rağmen kafasını hınzırcasına calıştırmağa devarn ediyordu. «Yanm milyon dolan gara la sakladım... Âlet dolabuıın arkasındaki gizli bölmede Paralan oraya gizlemekten maksa dım...» Tam o aralık özel dalrentn kapısı açılmış ve Helene bir hamlede çalışma odasına dalmıştı. Valoti, bu belkenmeyen durum karşısında dönüp o tarafa bakmak gafletmde bulundu. Tam zamanıydı... Jabeke kendini yıldınm gibi sağ tarafa ataraktan tabancasını ateşledl... Sonra da olduğu gibi yüzükoyun yere yatta... Aynl anda Valoti de ateş etmişti... tkl kurşun öylesine arka arkaya patlamıştı ki insan bunları bir tek patlama zannedebilirdi. Odaya Once fcesiı bir barut kokusu yayıldı... Sonra derin bir sessizük başgOsterdi... Jabeke'nin, Valoti'ye kıyasla çok daha usta atıcı olduğu muhakkaktı. Aynca Valoti bu konuda çok idmansızdı. Sıktığı kurşun hedefin bir metre ötesinden geçmiş, duvara saplanmıştı. tkincı Jcurşunu da sıkarak rakibini temize havale etmeyi çok isterdi şüphesiz Pakat karşıdan gelen kurşunu bağnnın tam ortalık yerine yemlştl. Evvelâ muhteşem koltuguna çöktü, sonra da lüks ve genlş çalışma masasının altına yuvarlandı. Jabeke, manzarayı yattığı yerden seyretmişti. Bir hamlede doğruldu Valoti'den yana kostu. Bu, gerçekten çok tehlikeli adamın kesin olarak zararsız hale gelip gelmediğine kanaat getirmek lstiyordu. Kısa bir muayeneden sonra tekrardan doğruldu. Helene'in bulunduğu kapr ağzına yöneldi. Genç kadın avazı çıktığı kadar bağırmamak için bir eliyle ağzını bapamıştı Gözleri asluıda zaten iriydi... Olup bitenleri görünee bu gözler yerinden fırlayacakmış gibi büsbütün irileşmiştl. Omuzlanndan tutarak şiddetle sarstı... Kendine gelmesi 1Çin başka çare yoktu .. Aksi halde isteri nöbetine tutulur, aklına esen] vapmak hevesine kapılabilirdi. «Sâkin olmaya çaılş Helene... Bafınp çağirmanın hiç sırası degil . Rica ederim.. » Helene, bayılmak Uzereydi. Jabeke bunu sezinler sezinlemez onu kucakladıgı gibi en ya Inn koltuklardan birine yerlestirdl. Bir yandan vatıştıncı ve cesaret verici kelimeler mınldanıyor. bir yandan da Valoü'nin biraz önce fdlitlediği kapıya dogru yürüvordu Kanadı aralayıp fcoridora baktı Görflnürlerde klmsecikler yokta Lokalde kıvametler koparan orkestranm sestnden başka bir şey de duvulmuyordu. Bu gürültülti müzik arasmda silâh «eslerird kimse duymuş olamazdı. (Arkası rari TİFFANY JONES SAMSI OlMA1 ŞlNOA, O, BİE <AOIKJLA OEtCABET Y A R I N: Derde deva yerine bol keseden cevap GARTH SAVUVJ PEBDESiKjl OH&P • Atatürk filoüllası Türk milletlnin Deniz Kuvvetlerine armağanı olacaktu. Türk Donanma Cemiyetine vardım ediniz. Sayın Şoförler! tkl şehir arasındaki mesafeyi normal süratte ve tesbit edüeo saatte katediniz. Şehirlerden uzakta süratll gltmeyiniz. Aksi halde buralarda d» görevli olan Trafik Ekiplerl »ki cezalandınr. Türkiye Trafik Derneği
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear