26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
lemmıu istbh CUMHURIYET BEŞ CS/ZARU Asrın En Büyük r Cinayeti Dünya Hftdiselerl Âvukat bütün şahidlere Yeni ilâçların sebeb olduğu hastahklara hastaların dikkati çekiliyor yalancı ve garazkâr diyordu Yazan: Tevfik Sadullah so Dahi mühimmi, Lindbergh'lerin ciru köpeği, bir yabancının geüp du vara merdıvtn dayamasını, kucağında çocuklt pencereden çıkma*ıru, portakal »andığı kapağının ytrt düsmeaini andıran büyük bir gürültü il» merdivenin kırılmasuıı vı en nihayet ayıu yabancının gen» kucağmda çocukla kaçmasını lezmemesi mümkün olabilir miydi? Halbuki köpeğin bir defacık dahi havlamanuf olduğu mahkeme zabıtlarında sabitti. Bundan ıatidlâl edilebilecek bir tek netict vardı; o da 1 mart gecesl Lindbergh'lerin malikânesin» köpeğin Unımadıjı herhangi bir yabancının gelmnnıj olduğu idi. Gent müteaddid sahdlerden öğrenildigin» gört, hizır.etkârlar arasmda köpeğin yegane itaat ettiği kinue usak Whately idi. Şu halde Whately'nın köpeğin havlamasını önlemiı olmaaı, yani çocuğu kaçıranlarla i}b;rliği yapm.ı olması lâzımdı. Reilly, her biri ayn ayrı cevab bekleyen bu sualler silsilesin» iynı mahiyette izahat ve bunlardan çıkan yeni yeni suallerle devam ettı: Bir adımm d»rmeçatma olduğu müsellem bir merdiveni du vara dayayıp bu vaslta ile pencerey* tırmanması herhalde imkin•ız tayılabılecek derecede müşkül olmahydı. Hele penceresinden içeri girmeğe çalıstığı odada ne ilt, kiminle karşılasacağmı bilmeden bir adımın böyle bir tefebbüs* girijmesi muhakkak ki akla ve mantığa uygun değildi. Üzerine tekbaşına tırmanılması bile müşkül br merdivenden kucağında bir çocukla, bağırıp çağıracağı, çırpınacağı muhakkak olan bir çocukla, gecenin zifiri karanhğında, gerisin geriye aşağı Inebileceğini farzetmesi iç n bir insanın deli değils» bile düpedüz ahmak olması lâzımdı. Halbuki, bu facianın bir ahmağin eseri oimadığı herkesç* kabul edilnnis.ti. Hele Hauptmann'in bu dercc» ahmak olduğunu kinu» iddia tdebilmi? değildi. Sonra, iddia makamırun ileri sürdüğü gibi, merdivenin çocuğu kaçıranla çocuğun müşterek yükü altında kınlmıs olduğunu far retsek dahi, bu takdirde merdivenm alt uclarının yerden yumuşak famuru esökmüs» olması lâzım gel tneı miydi? Daha mühimmi, zavallı Charles'ın ölümüne sebebiyet vermij olduğu İddia edilen böyle âni ve beklenmedik sukuttan yavrucağı kucağında taşıyan kimsenin sapa sağlam kurtulmu? olabileceği tasav vur edilebilir miydi? Böyle siddetli bir sukuttan çamurlu yerde herhan gi bir iz kalmaz mıydı? Halbuki yerde merdivenin ayaklannın bıraktığı iddia edilen iki çizikten ba« ka bir iz yoktu. Bütün bunlar bir kenara. Reillynin iddiasına göre, 1 mart 1932 gecesi Hauptmann L;ndbergh'lerin malikânesinin yakınına dahi gitmiş cieğildi. İddia makamımn bu isnadını de.teklemis olan şahidler kimlerdi sanki? "İki zirzopla kolejlı bir delikanlı değil mi?.> Bunlardan Hochmuth seksenini aşmış, ne de diğinı Ipılmez bir bunaktı. \Vhited'in vemin ettiği zaman bile doğruyu söylemediği şahidlerle <spat edilmişti. Kolejli delikanlı Lupıcaya gelince. o da gördüğü adsmın Hauptmann'a benzed ğini söylemek ten gayri bir şey söylemiş miydi?.. Hauptmann'a benzemek oır suç dplili olabilir miydi? Adam adanıa benzemez miydi? Hauptmanu, alelâde bir Alman tipi idi. Mahtarem jüri azası, huzurlarından •T3Ç'm^ olan Alman menseli şahidlerin. ne selâ Kloeppenburg'un Haup'.ııann'a benzemediğini söylivebilirer n.ivdı? Reilly'n n iddiasına göre. Hauck'un sdvlediklerinin tam tersine, âmme şahidleri sözlerini. iyi niyetlerine güvenilir kimseler olma dukları gibi iddis makamımn »mi.» bet» diye ortaya koyduğu de" liller de topyekun «düzme» idi. Merdiven bunlardan biriydi. Ne Hauptmann, ne de «marangozum!» dlyen herhangi bir kimse böyle bir merdive nyapamazdı. Farzımuhal çocuğu kaçıran kimsenın iddia eylediği gibi duvara merdiven dayamak >uretile pencereden içeri girHiğini ve sonra da çocukla birlikte ınerken merdivenin kırılmıs, ol duğunu kabul etsek dahi, o gürültüden, o patırtıdan sonra, canını güçhalle kurtarabilmiş olan haydudun, kucağun.daki çocuğa ilâveten bir de merdiveni sırtına yükleyip ça lılıkların oraya götürmüs. olmasını akıl, mantık ahr mıydı? Bu masal doğru olsa bile, herif hiç değılse kırık merdiveni duvar dibinde bı rakıp, ardına bakmadan tabanlarl yağlardı. Herhalde, merdiven bahsinde »odun ve kereste mütehassısı» Kochler de sözüne pek kulak asılacak adam değildi. İhtisas klsvesi altında bir takım kanaatler yumurtia maktan ve şahsına jan ve ;eref kazanabilmek için masum bir adamın kellesini ba5amak edinmeğe çalışmaktan gayri ne yapmıştı ki? Hauptmann'in evindeki gömme dolabın kapı pervazında doktor Condon'un adres ve telefon numarasının bulunuju da düzme bir tertibden başka bir şey değildi. Dü pedüz polisin işiydi bu! Hele New York poliıi, bu kabil düzme delil tertibinde yekta idi... Ya ilk tahkikatı sözüm ona idare etmi} olan New Jersey polisin» n* demeliy di? Başından sonuna kadar lerapa hata, serapa ihmalle hareket et m.şlerdi. Albay Lindbergh gibi şan İı, şöhretli bir vatandaşın çocuğunun çalındığını haber allr almaz, polisin ilk işi, bütün yollarl tut mak, bol bol reklâmını duymaktan başka henüz hiç bir marifetlerini görmediğimiz meşhur polis köpeklerini cıvara salmak ve sıcağı sıcağına izin peşine düşmek olmahydı. Halbuki pclis bunların hiç birıni yapmamıştı. Sonra ortada parmak izi diye bir şey de yoktu. Halbuki. parmak izi mütehassıslarının ısna dı Dr. Erasmus Hudson'un burada, muhterem jüri azasına azzetmiş olduğu gibi suç vasıtası olduğu iddia ediien merdiven üzerinde de, pcncprede de, fidyei necat talebname sinde de pekâlâ parmak izi bulmak kabildi. Üstel.k 0r. Hudson, bunun nasıl yapılabileceğini de polis» bizzat öğretmişti!.. Şahidler listesinde sıra Dr. Condon'a gelince, Reilly'nin ağzından zehir flşkırıyordu »anki. «Bu faciada doktor Condon, uğursuzıuğun timsali gibi kar$ımıza dikiüyor!» diyordu. (Arkası rar) Ilâç hastalıkları Kanını Dünya sağlık teîkilitının neşret I sihalde henüı jifası bilinmiy«;a yetiği senelik raporda mütehassısların | ni hastahklar yanl ilâcdan müte gözünden kaçmıyan bir ifadeye d» vellid hastahklar meydana gelir. rastlanmıştır. Raporun «i'ac na.'t» Bu yüzden mide ağrıları çekıp c lığı» dediğı şey, son zarranlaraa doktora koşan ve fakat nğrının sedoktorlar tarafından müşahede edibebını ızaleye yarayacak ıir balalen vakaları kasdetmektedır Buramıyan hastalar vardır. da bilhassa antibiyotikiere karj hastanın tahammül kabiliye'.ı endi Penıcillin ihtiva eden nüsekkin şe mevzuu yapılmıştır. Tahsmmü haplara ahfik kimseierde olduğu tesbit edilmeden, tesiri yüzie yüz gibi barsak hastalıkları <açımlmaz olacak bir ilScın devamiı utıma olur. linden tevakki edilmeli; ak*l nald Amerikan doktorlarının ju müsareaksiyonlanna katlanmalıdır. İlicdan bekienilen tesir, 1 ızı hal hede*i bunu ispat eder nahı/ettelerde aksi tesir yarattığı için »ılaı dir: Modern insan, eski uman in hastalığının» artık saklanacak 'aıa sanına nazaran daha çok mide ve fı kalmamıştır. İnsanhğa 'htarı ih barsak hastasıdır. Çünkü Amerıkalının senelik Penicilln sartiyau 324 tıva eden rapor diyor ki: tona yükselmiş, diğer antibiyotikle«Zamanımızda tabıat, nlsll gtre karşı gösterdiği tehalük e o nıs rulmemış müdahaieıere m«. uıluı bette artmıîtır. Nitekim orada ssrBu müüahale'.erin sağlık oakımın dan neticeleri, bazan ters tezanür fedilen streptomycin miktarı 127 ler göstermektedir. Bunların so ton, daha yeni antibiyotiklerin ye rumluluğunu kim üzerin* alacak kunu ise 200 tondur. Buna göre Amerika senede 657 ton sntibiyove sorumluluk nereye varacak?.» Rapor, pek taammüm eden vt tik kullanmaktadır. Son manda çeşidleri gitgid» çoğalan ıntibıyo ortaya çıkan, bırden başlayıp oıru tıka tabletlerinm çok miktarda den kesilen bir nezlemn e , buna atfedenler çıkmıştır. Doktorkullanılmasını «i!8c hastalığına sebeb göstermektedir. Çünkü bu lara gör* «Bronchialasthma» yı ço takdirde iiâcdan bekienilen ıı/ı ğaltan tebeblerden biri de budur. hastahğa dönebilir. Diğer taraftan V.yana Tıb CemiO halde doktorsuz ilâc israfına yetinin neşrettıği yıllık raporda yep gitmcmek lâzımdır. Şifa getireceği yeni bir hastahğın adı geçmektedır. ni bild ğimiz halde tahammül hu Rapor, bu hastaUğa «manür hastadudunu aşmış miktarların sinsi bi lığı» diyor. İç uzuvların ve bilhassa rer hastalık vasıtası olduğu artık aJtciğerlerin mantarlaşmasıru gene anlajılmıstır. Kuvvetli v» çesidli bu antiblyotik israfına hamledıyor. tesirle organizmadaki biyolojık muvazeneyi bozan miktar ancak dokGarib •• eararlı bir haatalık ola» tor Urafından tesbit edileoılir. Ak rak tmantar haitalığı» mikro organizmalarda tahribat yapıyor ve ölümO intac edebıliyor. Bugün tıbbt arastırmaltr, kontrolıuz kalmıı bir ilâcın isrthnian da endişe verıci neticeler vkjrm1!)lardır. Bu da yıllarca alınan «pynmidon» un arzettiği tenlikeye ışarettir. Zira bu liâc uzun aır.aa alındığı takdirde kemik la.ta.ığı yapmaktadır. İUkte teşekkül tavn beyaz kan kürrelerini '*irib ctmekte, onların teşekkülüne mâr.i olmaktadırlar. Halbuki bu kürı*ler. infektion huUlıklanna v» iı vücudü mukavemetli kılan «ouyucu un*urlardır. Sulfonomid preparatlarını ı,.nüstahzarlarını) kullanırken İe dikkat ve tedbire ihtiyae v»rdır. Hepsinde Oldufu gibi doı meselesî .ıu.aas da büyük rol oynar. Dozu KK«rılan aulfonomidlcr keza hastalık yapar! % lar. ' Basillerin,( ilâclar kartıtl.i la nu kavemet ni, penicillin mucı li Sır Alexander Fleming ölümünden az evvel tesbit etiği vakalarla ispat tmiştir. Ona göre Goldstaphylaknk denilen hastalık amillerile ap«*ye sebeh olan müvellidler, penicillini tamanla tesirsiz kılmakta hattâ ••'•pntomvcin ile terramycine karşı dahi «mütecavizn bir tavır takınmaktadırlar. Fakat herjev* rağmen Sir Alejcan der Fleming, enfeksiyon hastalıklarile mücadelede en muessir ılâclaolduğunu söylemektedlr. Bütün töylenilenlerden Lır "etl<c çıkarmak lânm felirs» mj,! ^ tllclarin ' • ' • ' ,»•, , tAbi tutulmalı. sebeb olduklan hısisllkların önlenmesi için tıbbt ölçîtlere bas\nırulmalıdır. Yoksa b ı.ıların ölüm getiriciliklerinden blh b»h»ıH "ilâc hastal'?ını ı > k. çınılmaz akıbetleri arasmda onla"öldrrı'iriiliik vasıflar • ver> meVte. diinya sağhk teşstU^nın sorduğu gibi sorumluluk 'srec'Sİni münakaşa mecvzuu yapmakta.tır. Te»ki:âtın ihtarı, bu saha i» kartılasılan tipik Jr yÖzü.ir. Raporunda «yeni ilâclar 111 "ebiir''> derken sunu düşünm LJ V > « miisahede »irrt« *' bu »ifa vasıtaları suiistimal »dihnektedir. Tolun ' vererek gazi unvanmı alan Anteb Fransu işgalinde Anteb aylarca bir tek şarkı söylenüş ve bu şarkı bütün halkı ayaklandırmış RÖPORTAJI YAPAN: YAŞAR KEMAL Gaziantebden bir manzara ı Anteo çetin yerdir. Çukurovada, Maraçta, Anteb'î», Toroslarda, bütün güneyde. en uzak, en kimsesız b:r koyde yıl'.ar yıh halkın ağzından düsmıyen bir türkü vardır. Hoştur. Yiğittir. Bir yaz akşamı geliyor gözii.ün önüne. Kayalıklardaki kalenın <i«tüne leylekler tünemişler V\K rc!ıyorlar. Sonra da susuyorkr. Kac vaşındaydım bilmiyorum. rt^yal meyal geliyor akhma .. Çukurova köylüklerinde yaz geceleri yüksek çardaklarda yatılır. Her evin ö nünde b:r çardak. Çardaksız ev yoktur. Yoksa insan sıcaktan ölür gider. Yerde yatanı sinek ycı parçalar. Uzaklardan yukarıdan, k«l >4u«tafaların o yandan bir türkü seldi yatsıya doğru. Aynı türküye ntv taraflarHan Vıiri katlldı. Der'^en bir ordan, bir burdan bütün köy karo halinde türküyü seylemejc başladı. Hiç bir türküyü bu şektıde söylenir duymamıştım. Bu bir Anteb türküsüydü. Sonraları, 3ir«? büyüyünce aynı türküyü ötekı köv lerdede duydum. Yürpğir topınCıi'1da ırgadlar.Adanada fabrıka işçüeri de sövlüyorlardı. Toroş köylulerin den de duydum. Bir çeltik tarlasında çoluk çocuk bir Toros köyü. aep bir ağızdan aynı türküyü söylüyorlardı. Antebe her gidisimde köydeki türkü gecesi düşer akhma. Alıskan hk. Anteb deninc« bu türkü dudaklanma gelir yerleşir. Antebe trenle hiç gitmenim Ya otomobille. ya da otobusle. ÇUKUI ova sıcaktır. Çukurova yannr kül olur. Adana Anteb yolunda, 1 J otlara çıkarken. ağach, çamlı b'r yer vardır Çam kokusu. yarpuz iroku*u, suyun pırıl pırıh oradadır. Ad) Alamanpınarıdır bu yerin İ^t= burada Çukurova biter, dağhr na.^lar. Bir yel eser. yel demezsin. İnoecik vüzüne dokunur mu dokuü'iaz mı işte öyle bir yer Alaman'y nnTİa anadan yeni doğmuşa dönersın. . Uzaktan Anteb eözüktü. Airebir dört bir yanı kırmızı toprak Kır mıa tepeler. Gümüsî «ey'tinl'kler 'Brıvo calan bir yesillik b(>51at. Antebin üstünde sütbeyaz bulut lar. Yeşilin en yeşili. kırmız.'iın en kırmızısı Anteb toprağı .. Gı'fken veni bir şehre gıriyorsun. Bir koku geliyor burnuna. bibsr l "ku«u. DükkSnlardan fısk'nn '^rwh kokusu, yağlı et kokusu. Biber de dim de, biber yeme rekoru An'ıh de. Her »v yılda 3000 İe 10.000 arası biber kurutuyor. Oyle de bi bıbir ki, amanallah... Bir dirhemini ığzına sokamazsm. Her yerin bir İdeti var. Antebliler avuc avuc yi yorlar. Antebe girdik. Antebe girince lk göze çarpan şey, büyük bir kahvt olur. Günün her saatinde kahve tıklım tıklımdır Kahvenin önün<i«. bütün çarşlda. sırtlarında pirinc gügümler, güğümler pırıl pırıl, altın sarısında, Gaıianteb günesınin parlaklığında yanar döner, bir takım adamlar, "Şerbet! Şerbet!» dive seslenirler Şerbetleri ucuzdur. K»ndine hâs bir kokusu vardır. "Bir Içen pişman. bir de ıçmiyen pişman» diye bağırıılar ama, bence içmiyen pişman. Şerbet Meyankö kün^en yapılır. Şifalıdır. Şu eüneyde her sey şifalıdır zaten. laak, »u. şerhet. toı. ot, her şey. " tlk göze çarpacak şeylerien b!ri de Gazianteblilerin Juy Çoğu, geniş peşli, kıymetÛ lardan salvar eivivorltr, .:enı» pırıl pırıl siyah kusaklar bâğlıyorlar. Postaneden aşağı inerken, kö|*d« anŞıimıi eüzel. ak sakalh oir adaan da şerbet satıyordu. Kaç fcere vanından peldim geçtımse olduft.ı yer de övle duruyor gördüm. <ınn'damıyor. Yalnız. "serbpt, erbet'» (,: ye bağırıyor. Yanında da bir çocuk. Çocuk bazı bazı adamın elındea hıtuyor. Üç gün oradan geçüm, iiç eün adamı öyle gördüm. Sonuada vanına vardım. Ya*h adam bir âma. elinden tutanı da torunu. "Bir şerbet.» dedim. Doldurdu verdi. «Maşallah» dedim. Bu ya«ta hâlâ çalışmak... «Eller» muhtac olmadansa...» dedi. oÇok iyi,» dedim. «Ama yo rulursunuz . » «Yoruluyorum. yoruluyor'itn ama. bu dünyada gözden ı'ize nay;r yok. Go7Ünrlen bile sana hay.ı vok.» Goileri açık gibi duruyordu ama. hiç eörmüyordu. Bir adam geldi, »erbet ısts^i. Dol durdu verdi. «Benim yaptığım şerb>tın Antebde ünü vardır. Tiryakıleri vardır şerbetimin.» cKaç yüdır şerbetçiâ'n?» «Otuz yıh geçKin.» «Evinize siz mi bakarsani2 yalnız?» Güldü. keskindir .. Belki de ayaklanmın kuvveti kesildikçe kulaklarım kuv vetlendi.B Bıraz sonra asağıdan yemek gongu vurdu. Merdivenden iıvsrler* ken Margaret babasına döndü: «Kalksa da bıraz bır »eyler' yapmağa baksa iyi eder gibi geliyor bana.» Babası birdenbire koluna girdi: «Doktor da hep öyle ;öylüyor.» dedi. Sofrada üç kişiydiler ama, yemek oldukça neşeli geçti. Margaret, misafirin neye geldiğini öğrendi. Philip Lovell bır «ey icad etmUti: Petrolla işleyen motör. Bu buluş bütün dünyadaki tasıtları baş'an hasa değiştinecekti. Lovell pek ümidli konuşuyordu. artık neler anlatmıyordu da neler! Doğrusu. onun bu iyimserlıği. nedense. yanındakilere de geciyordu. Anlaşılan. biri onu B Frenshamla tanıştırmıştı. Onun iş âdamı olduğunu. değilse bile talihini detiemesini pek sevdiSini biliyOrdu. Olur ds dplikânlınift icârhnı m râkla ksrşilar, bu l|l dâstekler diye umrnuşfu. Aldanmış da değildi. Margareth görüyordu ki babası bu fikir üzerinde ciddî olarak düşünmâğe başlamtştı. Bir ara Frensham delikanlıya döndü: «Denemek için hiç bir makin» yaptm mlî> diye »ordu. "Ya kim baiacai? Benim evi m« herkeı gelıp b*kacak .ii£ıl \a.» «Yani çoluk çocuk, ıkraba falan demek istedim.» «Gözunden bile ündad umm»,» diye güldü. Sonra bans döndü; bakar gibi, görür gibi gözlerini dikti. «Antebin en güzel yerl Ka vailık,') dedi. «Bu uc&kta sen oraya gitsene.n Bır $erbet daha Içtifl». Yanından aynldım. Sakalı beyazdı. Rengı 6akır rengi. Yanık esmer. Kaşlan püskül püsküldü. Tertemizdı ustü bajı. Torunu çocuk elinden rutmus. ru. Güzel lesile. en güzel bir türkü gibi: «Meyan »erbeti! Kokulu şerbet!" riiyc bağınyordu. Anteb çetin yerdir. Kırmızı toprakları, yesil bajları... AJIeben deresınde, kavaklıkta, bizim köydeki türkü meselesıni Anteblı bir ?rkadnsıma act<m Gü İKt s*s)iydl. ıtBabtm söylerdi» dedi. «F ı „.,. L^,<İ> geldiği zaman koca Anteb şehri aylarca hep bir ağızdan bu türküyü söylemiı. Köylü kentli sövlemî« P>ı>"iiar aylaıca bu türküyle çtlkanmif. Eli kulağa attı. Sürerim sürerim gitmez k&ddiıa Fransu kurçunu geçmez adoına Anama »öyle>in damda yatmasuı Çuha ^ahai'ııa uçkur takınasın Oğlum gelir diye yola bakmasm Haydin Antebliler namu» günüdür Ve Anteb dişıni tırnağına îakmış, Gazıanteb olmuş Karayılanı. îianın Beyıyle. Karayılanın kızkardeşini aradım. Bır gun akşama adar « radım, bulamadım. Karayılan, Antebin Fransız işgaline karşı koyan kahramanlarından en büy •idvır. Fransızlâr Antebe gelmeden n\ce dağda b'r eşkiya imiş. Sonra çetesini almış, inmiş dağdan .. "'rınsızlara elSman dedirtmiş. Şehid nuşmüs. Kız kardeşile, kız karde^'nin kocası da onun çete«indeymış. Kız k*Hp«ınin kocc«' Sülevman 1» e hid düşmüş. Kızkardeşinin adı Hane Hatun. Şımdı çok yaşlı. ' ınında kocası şehid düşmüşken bıle bir an durmamış. dü^mana ateşe devam etmiş. İşte Antebde bir 4 ın akşama kadar aıavıp da ^ularr^dıîım Hane Hatun bu Anteb kanrımanı Hane HatundurBir türkü «övleniyor Antebd«. DaŞ ta; söylüyor. Lovell: «Yaptım» dedi «.Var bir makinem ama. daha pek tamam değil.» «GÖrebilir miyim?» i(Gfcrür»ünuz elbette. itterseniz. Ama. Birminaham'îâ Hem. bır kaç hafta ister daha Uffıâmlanmasi için.» Frensham rUha baska şeyler sordu. En sonur.da delikanh klzar gibi oldu. Sesini yükselterek: «Bpkıyorurn ortada elle tutulur bir sey aörmedıkçe harekete geçmek isrtpmiyorsunuz, Bav Frensham» dedi «Sup he edivoısunuz. Hakkımz vok da dıyemem Yalnız. ne şar+lar altınd? calıştiğımı bıraz f du;unmenı2İ isterim. Bir kere. para vok. Sonra, daha kötüsiı. çslişmamB elvçrişli bir ver yok Toputopu avuç içi kadar bir od?cığım var! «Denrraeleri yapabileceğın cadrle, sokak da yok Makinemı alıp Bırmingham'ın yakınlarında bir vere gidecek oîsam. bir 6e bakıyorum başıma hir a'av insan toplanmış Neler çektim. nasıl uğraştlm bılmeESİniz. bılemez siniz!» Frensham onun sözünü kesti: <»Ben de vaktile neler çektim, nasıl uğraştım, bilir misin?» dedi Biraz durdu, sonra devam etti: «De mek bunun için henüz bana göeterebileceğin bir şey vapamadın ha? \nliyorum, gayet iyi anlıvorum... (Arkası var) cCUMHURİYET» in Tefrikası: JAME5 YAZAN N İ L T O N E ] VAHDET GüLTEKİN dıVkarle bakmış ve j/afcıjıklı bir Margaret: «Annem iyi ya, Darrent?» diye gordu. U|ak, Gloucester'li oldujrunu heO zaman B. Frensham: « Ko men bellı eden |ıvesıle cevab verdi: nuşmamıza devam edelim,» dedi. «Her zamanki gibi. küçükha«Ben Margaret gibi değilim: Söyleyeceklerini dinlemeğ? hazırım. nım. » Yola koyuldular. ayak dırersen, inandırırsm da belki T* V •!• beni. Zaten, düşüncen beni sardı. anlat bakayım, yavrum.» îstasyondan eve geliocey* kadar, Gene başladılar karşılıklı konuş aşağı yukarı 7 kilometrelik yol bo" mağa, Urtışmağa. Başka hiç bir yunca, Margaret hep düşündü çeyle ügilenmiyorlar. gözleriri et durdu: rafa hiç çevirmiyorlardı. Babası Londrada ev almaktan Akçam olmuştu. En sonunda, vazgeçse n« iyi olurdu! Püfür pümecekleri küçük istasyona vardı für esen |u kırlardan, ıssıı vâdilar. lerden. y«çılimtrak boz yamaçlarDarrent, arabayla. onları alma* dan ayrılmağa Margaret'in gümlü ğa gelmiştı. O iri ve nasırh elle razı olmuyordu. riie çabucak bavullan, çantalerı Arabada gıderlerken, yolda yanaldı. «Düğünçiçeği» ile «papatya» larından geçtikleri adamlar fapka»rabanıtı atlan labırsıılamyorlar, lannı çıkararak ielâm veriyorlardı: kijneyip duruyorltrdı. dtlkavukça veya korka korkı d« WM ÇEVIREN Dün çıkan kısmın hulâsası Margaret yırmı bir yaşlürıııda, bakır rengı giımrah saçlı, yanık teıılı, güzel bir kı:dı. Londrada geçırrtıkleri bir hajtadan sonra babasde beraber fcöye dönüyorlardı. Genc kızr Londradayken suşırtnn bir şey olmu$tu; Ona arkadaşlan ba^ka bir ısım'e itnak edıyorlardı. Sonra, köydtyken kbylüler arasmda kendini hiç yadnganvyun bu zenguı adam, Lon dtoııuı kıbor muhıUnde de sank< bu gıbı yerleruı hayatma alıjıkmış gıbı hareket edtyordu. Treııde gıderlerken babastmn yamtıda yabancı bir delıkanlı var meselcsmi knniışiıyordu. Philip Lovell adinda);ı bu dehkanhya Mur^u.et önce pek dıkkat etmemişti. Şımdi. bir istasyonda aktar,ma ederltrken ona ilk defa dı ve B Frensham O/îtın/o bir iş genc olduğunu farketmi§ti. (Roman devam r ğll. vakarla ve sevgiden gelen gulümseyişle. Atlar dörtnala gîdiyordu. En so" nunda, bir köşeyi döndüler. Ev göründü. Margaret o ansa Philip Lovell'e bir göz attı. Çünkü, evi gorür gormez, güzelhğme bayılıp bir çığük atmsması onca irr.kânsızdı. Elile evi göstererek kendısi hay» kırdı: «İşte Ulu Tepe! Doğrusunu isterseniz, asıl Ulu Tepe »u üz»rinde kule bulunatı tepe ama, bizim eve de öyle diyoruz biz.» Ev vâdinin sonundaydı. onun arkasında da yamgçlar yükseliyordu. Güneşın son kızıllıklan üzerinde yamaçlar daha iyi ortaya çıkmıştı. Fıi?nsham'ların evi, kurşunt taştan yapılmış, durtküşe, otıırakıi bir yapı idi. Eskıden büyük bir çiftlikmış. Sonradan ıçinde oturan" lar, yeni yeni bölükler ekleyeıek daha da büvütmüşler ama, aslındaki guzellığı hiç gözönünde tutmamışlar. çukınleştirmışler. Evin dolaylan, hiç }üphe yok, daha güz>eldı. İyice bakan, uzaktan bile, bunu gdrürdü: Kat kat yük* selen bahçeler vâdiye tepeden baStıyordu. Çiçek göbekleri de renk renk parlak lekeler halinde gö«e çarpıyordu. Kim Frensham, kızınm duyduğu coşkunluga karfi gülümsedı. Sonra misafirine döndü: «Ijte benim küçük arazim v» :vim.» dedi, «Henüz malikâne dıyemem sanırım... Çünkü alalı daha topu topu yirmi yıl oldu.» Margaret içeri gır«ıken Minchin'e rastladı. Ona da hemen: «Annem nasıl?» diye eordu. Minchin bavullan yüklenmiş. uflaya, puflaya gidiyordu. O da Darrent'in verdiği cevabı verdi: «Her zam?tıki gibi, l«üçükhanım. Romatizma sancıları tuttu gene. Ama, ben d^nedim artık: Ay iik çıktlğı zamanlar annenizin romatizması da azıtıyor.» Aym ilk çıktığı zamanlgr mı? D#mek Kökyüzünde yeni ay Sd rünmüştü? tşte Londrada insan bunun da farkmda olmuyordu. Minchm, misafiri odasına gbtürürken Margaret babasile beraber yukarı çıktı. İkisi birlikte ne raman bir yerden dönseler "bahçede biraz dolaştıktan sonra içeri girdikleri zaman bile bunu hiç unut" mazlardı. Babagı; cGel gidelim bakalım, arnen hııgıl,» dsrdi. Ama, bunu daha önce ilk hatir* l»tan gene Margaret olurdu. Bu sefer de kızcağız babasının yanında hangi uşağa ra^tladıvsa hepsine antı.°çini sora sora: nGidip bakalım annem nasıl?» derneğe getirmişti. na girdiler. Gene o halınm üzerinden yürüyüp yatağa doğru gitti" ler. Evlendikleri zaman ahnmış olan o muazzam karyol» maun ağacından. Dört koş.?smde oyınalı direk!eri vardı, perdeleri kırmıîı atlas" tandı. Evet, tahmin ettikleri gibi, annesi yatıyordu. Yatağın başucunda yüksek ve som gümüşten iki şamdan vardı, ikisinin de mumları yanıyor ve tıtrek ışıkları üstüste dağ gibi yığılmış yastıkların, kuştüyü ^ıinderiçnn iızerıne »erpıliyordu. Bu yastıkların üzerind» bir kadın başı vardı. Yüzü son der*ce küçücük, yüzünün çizgileri de in" cecikti Başında oyalı bir başlık vardı. Gözleri ışıl ısıl yanıvor ve pek keskin. hattâ biraz da sert sert bakıyordu. Alçak ve sâkin bir sesle: «Geldiniz rrii?» Hedi. «Geldik, anne.» «Hoşuna eitti mi Lendrâ?» fHflrikul*de bif yer.» "H8*lnf)enfs8ını bilivöldum zateh. Birıni mi getirdinit?» Buna Margaret'in babası cevâb verdi: «Philip Lovell adında bir tanıdığımı getirdim. Bir kaç gÜn kalaeak hçlki.o «Ysbancı bir ses işittim de. Yukan çıktılar, »nnesinin odası Minehln'le konujuyördü. KülağiiB
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear