26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Pages
CUMHURÎYET BEŞ CS/MU DR DAVALAR Asrın En Büyük Cinayeti Iddianameden sonra müdafaa y e k i l i darbesini indirdi Yazaı: Tevfik Saııllah Ferdeyi nasıl rutarsanız tutunuz, ne vaziyette durursanu durunuz bu çentjğin rendelenen satıh üzerine «damgasını vurmasını» önlemek mümkün değildi. Nitekim Koehler hâkim ve jüri huzurunda Hauptmann ın rendesile bir tahta parçasını rendelemiş ve pertavsızla bu ırende damgalarını» herk»se açık açık gostermisti. Ikı ayrı çam tahtasında, sanki bu parçalar birbirlerinden kesilmiş gıbi, özün ve damarların birbirini takib etmesı ya büyük bir tesadüf eseri olarak, yahud da tahtaları kasden öt ve damarların birbirini takıb edecek sekilde kesmek suretile mümkün olabilirdi. Kend s;, dıkkat edılirse. merdiven tahtasile tavan arasındaki döşeme tahtasının aynı parçadan olduğunu ispat iç/n, sadece öz ve damariarın iki parçada birbirlerkıi mükemmelen tamamladığı hususu ile iktifa etmif değildi. tki tahta parçasını ucura koyar koymaz öc ve damarların birbirini takib etmis olmasını tesadüf diye kabul etsek dahi, bunun tesadüf oiamıyacağını ispat eden dığer deliller vardı. Ya merdiven tahtasile tavan arasında mertek üzerindeki çivi deliklerinin hiç sas madan üstüste gelişine ne demeli İdi? Dösemeden bir parça kesilm.s olduğunu iîpat eden testere talasının mevcudiyetine ne buyurmaîı Wi? Hele bu talasm kahnhğınm. Hsuptmann'ın testerelerinden elde edilecek talaşın kalınhğile aynı oluşunu nasıl ızah etmeliydi? Bütün bunlar tesadüf müydü? Herhalde hükumetin resmt mütehassısı stfatile Koehler tesadüf et« ri ile müsbet delilin ne demek olduğunu tefrik edebilecek bir adam dı; ve bu vasfile katiyetle iddia edi yordu ki Lindbergh'lerin malikânesinde bulunduğu ispat edilmiş ohn merdıvenin yan tahtası Hauptmann'm evinde tavan arasmdak! doseme tahtasmdan kesilmiı bir parca idi. Wilentz bir kere d?ha merdiven tahtası üzerine mim kovmak suretile mukabil sahidler geçidini de tamamlamıs oldu Müdafaa vekilleri mukabil sahidlerin iddialarını redderlecek mi'kRbil sshid ikamesi voluna çitmedüer ve boylece muhakemede delâilin tesbiti fash sona ermiş, sıra 'ddianın hulâ^asile müdafaayn ve savcılığm talebine gelmi? oldu. Âmme öavasının basit hulâsasını Hunterdon kazası savcısı Hauck yaptı. Hauck, jüriye hitaben Hunterdon kazasının kanuna savgı gösteren durüst nüfuslu, kendi halind». bas.t bır kaza olduğunu söyledi. Kurulduğu gunden'oeri Hunterdon'da. ne bir cinayet gorülmuş. ne de bu derece muhim bir suçu mah kemeye sevk için gerekli takib, tahkik teşkilâtına lüzum hissedilmişti. Bundan dolayıdır ki Hauptmann davası gibı girift olduğu derecede şümullü ve ehemmiyetli bir vakada delâ.iin tesbiti ve dosyanın ihzan için Hauck âmirine, eyaiet bassaıcısının yardımına müracaat etmek mecburiyetınde kalmıştı. Bs'savcı âmme davasını arzederk«n iddıasının nedîn ibaret olou ğunu ve neyı, na;il ispat edeceğıni muhterem jüri azasına bildirmis bulunuyordu. 2 ocak 1935 günündenberi süregelen muhakemede Vilentz ıddıasını fazlasile ispat etmis durumca idi. Hauck bundan sonra âmme şahidlerinin ifadslerinı teker teker huls«a etti. Muhterem jurı azasırun da pekâlâ takdır etmis olmnları lâzımdı kı bu sahidlerin her biri, kendileri yıbi. durüst, namuslu, ka< CLMHURİYET» in Tefrikası: 1 nuna hürmetkâr kısilerdi Hiç biıısinin, hakikat olduğuna inandığı vakıaları, bilgilerinin hududu dahilüıde muhterem jüri azasına arzetmek suretile âmme menfaatine hizmet etmekten gayrı herhangi bir şahs! menfaat kaygusu. bu mühim dava ile şu veya bu şekilde herhangi bir şalısî alâkası yoktu. Bu mühim hu£us. müdafaa vekillerinın bütün gayretlerine rağmen asia sarsmağa, çürutmeğe muvaffak olamadıkları bir hakikatti. Hauck müdafaa şahıdlcrine temas edecek değildi. Nihaî talebnamesinde bassavcı, Reilly'nn bütün idcialarına teker teker cevab verecekti. Hauckun son sözü, muhterem jüri azasından fevkalâde müşkül, mesuliyetli ve belki de nâhoş vazifelerini metanet le ifa ile kanuna, serdedilen delâiie uygun bir hüküm vermelerini ricadan ibarettı. Hauck ı müdnfaa vekili Reilly takib ettı. Şohretli avukat Hauptmann'ı, iddia makaraının müvekkili etrafına örmu$ olduğu geniı deiâil ağından çekip kurtar^bılmek gibi devâsâ vazıfcsini ıfaya baslarken kendinden ve davasından son derece emin görünüyordu. Wilentz'e göre dtima sırtına sopa indirilecek bir abalı. bir kurban arayan umumi efkâr. bu davada da, delâilin necien ibaret olduğunu dahi düşünmeden Hauptmann'ın kelIfçini taleb etmekte idi. Halbukl o, pek muhterem jüri azasının bir daha iade etmesine imkan olmıyan bir cani Almanın me=uliyetini müdrik bulunduğundan ve vicdanlarının sesi emrett ği takdirde. umumS efkârın da üstüne çıkmasını bileceğinden emindi Memlekette cari olan kanunlara göre, herkes çıbi Hauptmann'ın da âdil ve tarafcız bir muhakeme hakkıydı. Ne bu Javada müdahale mevkiinde bulunan serefli ve mümtaz ailenin şöhıet ve itibarı, ne de müvekklinin memlekete kaçak girrriş marangoz nukuİMİ bir Alman oluşu> onun bu hakkını elinden alamazdı. Nitekim, memlekette cari olan kanunlar. her ne şekilde olursa olsun itham edilen her ferdi esas itibarile masum taoımakta ve suçluluğunun en ufak b:r şüpheye mahal bırakmacan ispatını jart koşmakta idi. Halbuki. âmme davasn:n miımessil'eıı buntı yapmış değ'llerdi: İddia makamı davasını bir takım faraziyeler yürütmekten. asla mü bet delcl olarek kabul edilemivecek bir Ukım fer'l deiâil ierdetmekten.. ileri götürenıem slerdi. Bundan sonra Reillv âmme iavı* sını temı'linden s=ırsabilecek darbesini indirmeĞe basladı: Iddianame bu cinayeti tek bir kişinin eseri olarak kabul etmıs ve iddıa makamı bu feci suçu tekbasına Hauptmann'ın omuzlarına yüklemeğe çalışmiftı. Aslında ise ravalll kücük Lindberghin böyle tek bir kişi talafından kacırılmış olmasına imkân yoktu. Fidy^i necat pusulalarında dahi bir senedenberi hazırlanmıs olduğu defaatle teyid edilmiş olan bu cna\etin «içeriden», Lindbergh'lerle Morrow'ların malikânelerinde çalı.sanlar tarafından tertıblenmis olduğu <gün gibi a^ikâr.. dı. Lindbergh "maiyetinde çahşanların «tdakatMzlifi yüzünnen kahpece sırtınd:» vurulmus» tu. Reilly: ••BilmiyoiL.jn,» dıyordu "bu yavrucugun knçırılmasındaki mak»ad nedir? Para hırsı mıdır? Kin midir? İntikam hırsı mıdır? Bildiğim bir 3ey varea o da feci. iğrenc, menfur bir cinayetle karsı karsıya olduçumuz, fakat bu cinayetın bir tek ki.«i tarafından tertiblenmesine ime*n olmadığıdr. Bu facia muimkân v« muhakkak turctte bir eseridır!» Esas iddiasını böylece ortayâ koyaa Reilly, bu iddiasının mesnedlerini teferruatil» tahlile geçti: Bronx'da mütrvazı bir evde ömrfinü geçirmektc olan Hauptmann na sıl olurdu da Lindbergh'lerin kilometrelerce v« kilometrelerce ötedc, kus uçmaz kervan geçmez dağ başındaki münzevt evinin içini. dısını bilebilirdi? Çocuğun hangi odada yattığını, çocuk uyurken anasmm babasımn nerede oturduklarmı, hele çacuğun ya'.tığı odanın pancurlarından birinin iyice kapatılamadığını nasıl öğrenmis olabilirdi? Bizzat ıJndbergh'in de ifade etmis olduğuna göre ailenin itivadı halta sonunu Hopewell'de geçirmek, pazartesi gunleri şehre inmekti. Şubatı marta bağlavan hafta sonunda küçük Charles'ın nezle olup da Lmdbergh'lerin bu yüzden Hopewell'de kalacaklarını Bronx'da oturan ve Lindbergh'lerle en ufak bir alâka ve münasebeti olmıyan bir adam nereden kestirebilirdi? Mutadın dışındaki bu değisiklği Lindbergh'lerin hizmetkftrlarından gayrı kim bilebilirdi? Haydi Haupt mann'ın bütün bunları bildiğini veya öğrendiginı farzedelim; yirmi aylık bir çocuğu geceyarısı yatagın can kucaklayan kimse. bu çocuğun hiç görmediği, tanımsdığı bir kimse olsaydı, yavrucugun korkmamasına, bağırıp çagırmamasina imkân var mıydı? Çocuk pencereden giren birisi tarafından kacırılmış olsaydı, e fırtınall gecede açık bırakılan pancurun küüt. küüt duvara, çerçeveye çarpması lâzım gelmez miydi? Böyle bir gürültüyü kulağının hassaslığı bütün dünyaca bilınen Albay Lindbegh'in duymamasına imkân var mıydı? Bu gürültü hiç değiLse Lindbergh'lerin köpeğini uyandırmar. hayvanm acı acı havlamasına sebeb olmaz mıydı? (Arkası var) Urfalı büyük bir ııgurdtı Arafa afian, AraMstandan çıkmış sayılmıyoriar, büRİarın Orta Asyaian geidîkterine inamlifor ^ÖPORTAJI YAPAN: YAŞAR KEMAI I «Eğer at bestemeğe gücün yetmiyorsa, komîunun duvsrından bir delik aç. hiç olmazsa atın soluğu gıtsın evine.» Ve Urfaoa en büyük uğur attır. Atlar vardır gülerler, atlar vardır ağlarlar. Soz anlariar Atlar insan oğlu gıbidir. Bazı atlar vardır sahibncen başkasını, daha dogtusu sevdiklerinden gayrisını yanına getinnezler. Atlar »ever, atlar nefret ederler. Atların. sevmedikterım bir yolunu bulup oidurdüklerı ar çok olmuştur. Asil at bir eve girince o eve ufur geUrır. Bir asil gırdi b;.' eve meselâ. O evin de i$lerı boiuk O evdekıler eğer lyi insanlarsa 15leri duzelir. Bir asil atın yalnız bulunduğu eve dejril. yakındaki yfrii eve d« uğuru vardır. Atlar onurludurlar. Bır at b r kosuda yenilirse vem vemez. Çoktur böyleleri. Bazı atlann koşudan birkaç gün sonra çatlayıp ölen'tri de olmuştur. Asil atlar en çok "jurunlarından bellı oluriar. Bunın oe'ikler1 ıçiçedir. Çifte burun delıkli atlar, ko şarkfn ku; gibi uçar. yoruimazlar. Urfada. bir kadın panat'dır, bır d« asil at. Bir ağa kızı otuz bıne kadar vükselebiiır. Bir at on bine kadar. Silâhın fiatını 1a ogrynemedim. At yetistiricilıği Je ayrı bir hünerdir. Biniciliği kadar. En iyi binici, en iyi at yetiîtiricisinnen başkası olamaz. Atın huyunu hususunu bilm«U. Vatan sathında Urfa kadar at yetişt:ricisi, binicisı olan yer yoktur. Urfa Veteriner Müdürü S«lım Bey de bir at meraklısıdır. İsi tcabı diyeceksiniı. Değil. Selim Bey at • Arab atları dedikleri bu atlar, Arabistandon çıkmı» detilHır Arabi.«tana adapte olmuşlarritr. A kalçalaraa toplandığını da anlatmıstır. Bunlar 1956 yıhnda son derece oynak olacak, dalgalanan etek ler kalçaların değerini daha da art tıracak! Grifle diyor ki: «İnce endam üzerlnde çok durdular, bundan çok fazla bahsettiler. İnce endam artık tarıhe karışmıştır. Bundan bahsedilmesıni bile istemıyorum.» Paris gw*tel«ri bu tftrzinin 1950 yılı için elbıselerinden bahsederken (Buldıng modası) dıyorlar! *** 1956 yıhnda kadın elbiselerinde ve kadın modasında ihtilâl yapacağını şımdiden ilân eden terzılerden ikincisi de Castıllo'dur. O da Griffe'le aynı fikirdedir ve ( n « endam) ın tarıhe karıştığı Kanaatin de bulunmaktadır. Castillo da diyor ki: 1956 için (iştah verici) elbi»eler hazırhyorum. Renk ola'*k gene mavide ısrar ediyorur Yelilden bahsedilmeıine bile :azı o!amam. O kadar çirkin ve kadma gitmıyen bir renk ki! Yeni kadın elbiseleri tüller arkasmda gii'erecektir. Böylelikle kadın .stediğı zaman, istediği gibi endam değistirebilecektir Kadını, vürudünü olduğu gıbi gösterecek elbib^erdrn uzaklasmağa. güzellik verecek (sah te endam) prensipine uygun eıbi««lftrime dönecp^inden emınim!» raştırmalar bu atlann cedierme aid şeyhe o at verilinniî. Kabilede lelArabıstanda hiç bir iz göstenniyor. laÜar bağırırmıs: Şeyhe at geBu atlar Orta Asjadan gelmis ola rek. İstıyen yarışa gırsin Kaatlıları gelip toplanbılırler. Öyleyse, neden Arab atları bılenin diyorlar diyeceksiniz bu atlara. Bu mışlar Şeyhin çadırı önünde. Yüzraya adapte olmuş atlar^'i lerce atlı. Bu yiizlerce athdan şeref buniar. Yıllar yılı bunlar keı,w kimin olacak. Bu arada bakmışUr lerini çöl tabiatine uydurmuşlardır. ki, kabileye sığman o adam da Bu atlarm en buyük özelbği taham Allahın günü sıcağın alnında bağlı nıuüu oridır. Susuzluga, açlığa, yor uyuz atite gelmiş. Gülmüş'.er ona. Runluğa korkunc tahammülleri var Şeyh de güimüş. Çağırmış onu. «Bu dır. Günterce sıcak altında lc«ta «tı mı bana lâyık gorüyorsun?» bılirler. Hiç bir jey dt olmaz OJ demıs. Adftm, boynunu bükmüj. Hiç bir şey soylememış. Yanf baslaıa.» Arab atlannın İngihz atiannoan lamış. Bır buçvık gun gıdecekler, farkı şuymuf: İngilız atları /ıllar bir buçuk gün de geri dönecekia^. yılı, yan Arab, yan Ingıhz, varı Falan yere varıp gelecekler Yar|S bilmem ne cinslerıle karıştırılııak, başlamıs, atını süren sürmüş. S» İngiitere Ubatıne uyfun yetısti arkadan da bizim sığıntı. Ha, rilmislerdır. Nazik athııa tlk çı de bu üç günde atlar ağr.ziarına kışlanna değil Arab itları kus almıyacaklar. Y«tı yemıyecekl* yetışemez. Fakat mesafe uzadvKça, Geri dönerlerken bir de İngilız atları hapı yvtmaga, lalma athlar, önlerinde bir atb. At uçujğa başlarlar. Arab atlan nasaiî u yor. Atlı atıhın haşını çekmıs. AV zadıkç* açıhr. Urun mesafc'i bir tan inmiş. Ötekiler omı geçip geg^p koşuda ılk çıkışta İngiüz atı 'naral gitmısler. Dinlenen atlı tekrar bj& mıyacak kadar açar A.rab »tınj, miş ata sürmüs... Şura senin bura ama sonracan gittıkçe durur ve benim. teker teker yüzlerce athyi Arab atı gelir onu geç«r. Urfah geçmiş. Şeyh heyecaada Hansi atçıların bana aedikleri böyl«. Ve gelecek diye dört gözle yollara kıyor. Uzaktan tozu dumana kat+ bali gunahı... Arab atlannın tahammülü, ken mıs bir atlı geliyor.Tek bir atlı, Ya dini hiç göstermemesi hakkında da kırunda başka at yok. Atlı yaielafçınca bakıyor ki. ne görsün, sığ:nn. çok hikâyeler vardır. Bir Arab, evvel zamanda kendi Uyuz at. Seviniyor. Ortalık bayrai^ kabilesinde bir suç ısleyip, karısıtu. yeri gibi. Kadmlar, kızlar en güz atını almıs gitmiş beşka kab >ye elbiselerini giyinmişler. Kabılen sığınmıs. Kabıle reisi ona üki püs meydanı dolmu;. Sığıntı geur atınij kü bir çadır verdirmiş. O d» çadı ba?ını Şeyhin önünde çeker. S rını ç«dırların yanına kurınus. A hin sevincine payan yok. «Di!e tını da güneşin alnına. çadırın ö den ne dilersen.» der. Adam ceva nüne bir kszığa bağlamış. At gün vermez. Attan inmez. Atın raşdft ler giinü, çadırın önünde, y*msiz çadırına doğru çevirir. Varr kanV susuz dettecek kadar, az yemle. suy sını alır, terkisine bindirir. Ifkrtt la orada öyle dururmus. Bo>nu meydana gelir. Şeyhin önünde atıbükuk. At, bir deri bir <emikmis. nın başını çeker. «Şeyh!» iive Çelımsiz. Arablarda bir Jdst v»r» fınr.» «Bu »t ssna lSyık 3eftnış. Kabıle reisinrn atı ölür. ihti «Atın başmı tekrar çevirır yarlarsa, kabılerun en iyi atı Şayhe dogru gözdea kaybolur. Şeyh verilirmiş. Şeyh de at sahıbLne bü ağzı açık bakar kalır. yük hedıyeler verirm.ş. Şeyhe at Köroğlunua kır atı da veren adam da kabılenin etı değerli Yarı su «ygırı, yan \r»bmış Ö a adamlan arasına karısırmış. Atı, doğrusu. Kırat ölümsuzdür. Bu yarışa sokarlar, ama çok uzun bir gölde hayftt stıyu içtiği bilirur. ) mesafede. hanpisi birıncı ce! rss göl o yüzden Bingöl olmuştur ten. Kırat kıyamete kadar yaşı; caktır. tste bu kırat simd; va Her yıl, bir deri 1>ir kemik Haleb pazannda bir aiüna satıhyc Alan adam ona bir yıl bakıyq ikind yü pazara ç*kip ft da bir tına başkasma satıyor. Kıyamete dar bu V>öyle sürüp gidecek. E?klrden kırat Haleb pazannda değil de Urfa pazannda satıhrmış. Kıra^j alan birisi kıymetini bilmemiş. Onia hürmette kusur etmiş. Kırat «fa Haleblilerin eline geçmis. Yokifc her yıl, Urfa pazarmda KöroğhımiV ünlü kıratmı görebilecekmisız. î?e kadir kıjmet bilmez adamlar vt şu dünyada. Londralı tertiler sonbahar ve kış modelierini teşhir eüneğe mıslardır. Yukarıdakl re^imde bu elbiselerden biri föıülmektedir nüıı.va Parisli terziler, 1956 modası için ihtilafa düştüler 1956 yıhnda kadının endamı nasıl olacak? Moda merkezi Parla henüz bu suali cevablandırmif değildır. Fran sanın bellibaşlı terzileri arasında da bu mevzu ile alâkalı cidd! bir ihtilâf çıktığından bahsediliyor. Parisli terriler, 1955 yllı kadınının endamını 1956 yıhnda değıştıreckler mi yoksa bu endam gene şımdiki gibi (uzun ve ince) mi kalacak? Devlet esrarı oldugu gibi terzi esrarı da vardır. Parisli terziler bu hususta kat'iyven nıalumat vermeğe yanaşmamaktadırlar. Bun larm daha çok kararsıîlık ıçinde oidukları, ne yapacaklarını bir türlü kestiremedikleri ve bu seVeble de sustuklan söyleniyor. Parisin basterzilerinden Chriatian Dıor dıyor ki: «'Gelecek mevsim koleksiyonum (sıcak) olacaktır!» Dior bu kelimeye büyük ehemmiyet atfetmektedir. Kadına, *üzellik kadar sıcakhğm da etrem oldu ğuna bilha.sa işaret etmektedir. İşte bu sıcaklıjı nasıl elde «decek. bunu elbıselerdeki deg'.jiklikierle nasıl aşılayacak? aGayet dar ve gayet bol roblar hazırhyorum. Bilhassa gıyet bol roblar daha fazla olacak! K»dınların kımi dar, kimi de bol roblarla sıcaklığa kavusabiliyorlar. Yaptığım tecrübeler bunu göstermiştir. Geiecek mevsim koleksiyonum, bir evvelki mevsimin normal devamını teşkıl edecektir. Kumaslar, ilâveler yalnız (sıcaklık) ı temin için ıtına ile seçilecektir.» (Cana yakınlık) yarstmaga matuf bu Dıor koleksiyonu hakkında daha fazla tafsilât elde etmek mümkün olmamıjtır. Diro kadar meşhur olan Givenchy, gazetecılerın ısrarı üzerıne 1956 mev.simi hakkında şu bir kaç sozü sövlemeğe razı olmuştur. "Kadını bu sefer tamamile başka bir cepheden ele alıyorum. Saçlarından ayaklarına kadar endamını değıstiriyorum. Eteklerı uMtıyorum. Göğsü kgybediyonım. İkı piyes üzerınde bilhassa iuıuyorum.» Gıvenchy, yeni elbiselerine göre şapkalarında da. kunduralannda da tadilât yapmaktadır. GazetecUere kat'iyyen gösteremiyeceğıni «cy'edı ği yeni tip kunduraları <admlaıa nyürütüşte zarafet» i a|iiayabı'ecekmış! Bu terzi, yeni îlolsslerı için de kısa seçın elzem olduğuna işaret etmiştir. Ne Dior ve ne Givenchy, (kadm endamı) nda fazla bir degt3ik!.ğe gitmemektedirler. Fakat Parisin üç mühim kadın terzisi yüzde 80 nısbetinde kadın endamında U56 y.lında degısiklik yapacaklannı gızlememişlerdir. ı '• ISRARLA İSTEYİNİZ Gripin'iu 22 oenelik nıaziti vardır. Aldığınıs mü»tahzarıo hakiki Gripin oMuğiından emin kalmak iı,io kutuDuo üzerindeki GRİPtN markasına bilhama dikkat «diniz. Urfa ceylân, Urfa efsane, T r * Arab at, Urfa güzel gözlü. Urfs ei riMost insanlar yatağı . Selâm sun Urfaya. (Yarın Antebe oaslıvoruz ] On yıldanberi hırsıt lık yapan bir bekç^ yakalandi | Maniaa, 23 (Telefönla) Vüâv« hiiBUsi muhaeebesıne aıd Akpıfıjj mevkiındeki yüzme havuzu \e bekçisi Ahmed Kccapınarın şüphe üzerine jandaıma tarafında aranmıştır. Arama sonunda, bek çinin 10 vıldanberi çaldığı r iıf ev eşyası ele geçirilmiştir. Buıj lar arasında demir borular, 6U lumbaları. mutfak eşya^ı. bıçak kâmalar, mavzer mermıleri, bır gaz maskeEİ vardır. Bekçı tevl edilmiştir. bir bâkb. Margaret'e öyle geldi ki bu kısta kendi'ine kabahat bu'.ur bir hal vardı. Sonra, babası bineceklerı1 tre ıretp gösterdi: «Sana bir şey sdyliyeyün rrİL yiın Margaret: Bunlar artık geçmi, r.ntnişe ..„ rısıyor. Buhirdan çök daha i='üfa bir ku\"vet bulundu. Öft yı. kalmıyacak. petrolla işle>en trenlerate yolcului edeeeğiz ve dahâ hızlı şidecgeğiz.» » Philip Lovell: «O muhakkak. ^W Frensham.» dedi. «Hiç şüph=m yok.» \ Marsaret delikanlıya ilk defa 0larak o zaman d kkatli dikkatli tıdc ü: < \ Uzunboylu. geniş omuzlu bir gencdi. Kömür gibi kapkara icindeki coskunluktan pa^lıvord Bir şeye dört elle sarılan. bılcieL r ?en saşmıyan bir kimse hali var onöa. Yeni bind:kleri vagondaki yerlfrine geçip ottirdular. (Arkası var) Londralı tenilerııi lonbHhm \e kış için hazırladıkları Kadııı elhiselcrinde tafta mühim rol ovnımakt^dır. Yukartdakl elbise taftadandır Ve Ç«k beğenitmiştir. Hele bir şey varal ki onu en çok bu şaşırtmıştı: Bir saîona girseler, bir kulübe g t^eler. hattâ sokakta giderken bıle. ikide bir biri karşılanna çıkıyor: "O! meılııba. Kım! Nasılsın?» diyordu. HaJbuki MsrgarPt habasının Hdybir adı elduBuııu hiç bilmiyordu. Sormuî. baba*ı da îöyle anlatmıştı: nBundan ylllarea önce, Kirnberly'de pırlanta üterme büyük bir iş yapmıştım. Ondan dolayı bana Kim ılerler. > ı Evet ama, baba.=ının i;i )öyle an İBtı>ı kızın şaşkınhğmı hı« ie *J.İA mamıştı Sahiden şaşılaeaJt seydı: Marearetin babası. memieiıetınde. kovlülere karşı çok iyi davranrdı, onlsrla can ciğerdi. Köyde ve Itöy!ü Pi ara.sında kendıni hiç yad'.rgamaz. tam o gıhi yerlerde. o g bi irt.in'br içinrle yasTmak için varatılmış bıı kimse sıbi davranrd: Içte. böyle bir adam. Juka! ır jı. duşeslerin. yuksek tabd'<?chiı in«or'aıın arasmda da kendıtıı hiç "adırgamıyordu. Şaşılacak şe\ >!e•' 1 miydi bu? Her npyse. iste şimdi şeııe koye PTII'\ oılard» ^skisi iioi y^ssmals • na yfnifîen baslivaoakî.vd: *** Araba Edpwarc yohınrlan P'aed sokağına tapıyordu, B. Frenshaın kıtına döndü: *** 1958 yılının ihtilâlci tertileriqflen sonuncusu da Jean Dess^s tir O Bunlardan biri Griffe'tir. Diyor da. göğüsleri iyice belirteceğini, oki: muzları genişletec«ğini löylemPk «Bu defa kabartma sndam ile tedir. Hazırladığı yeni (endam) da ortaya çıkıyoruz. 1955 yılının ka sırt alçak. göğüsler ise yükse'ı oıadınında endam, aşağıdan yukarıya cakmış. Dıyor ki: doğru kat kat çıkacak, degişiklikler «İşte bu endam kadmı hâfifarzedecektir. Göeüste bir kat etek letecek, onu uçmaya hazırlanan bir kus gibi gösterecek!» lerde bir kat. sırtta bir kat!ı Hâml S. Bu terzi nazan dikkatini bilhassa babası. Tunc gibi Wr yüzü, kırçıl bıyıklarl vardı. Öyle de kibar dururdu ki! B. Frensham. sultanlar gibi, |öyle bir dönüp arabacıya hürmetlic* bir bahşi| verdı, sonra hamala döndü: c Bavullan Chipping Northom trenine gdtureceksin,» dedi. Babaiinın bu hareketl»ri de Mir garet'in göîünden kaçmâmiîtl. B. Fresham bundan sonra, kızına döndü. Çıkarıp bir çeyrek altın ver di: «Git okunacak bir sey aldl ken dine,« dedi. «Trende canm sıkıhrsa okursun. Yolda seninle pek konuşamam belki. Binsile buluşacağım. Philip Lovell arlında biri. Sonra bize gelecek. köye, bir kaç gün kalmaya.» *** Bir saat sonra, Reading'e yaklaşırlarken Marfaret trenin penc*resirıden dışarıdakı manzarayı «\ r#diynrdu. Yava; yavaş uyku basıyordu, P«ıl*k mavi kapaklı Strand mecmuası, kızın kucağırlda, dyle. kalmıştı. Mecmuanın en auzel sayılarmdsn biriydi. Yalnız. Margaıet aradığını bulamamıştı. Sheriock Holmps'ın o harikıılâtlp hikâyelerini pek sever 7evklp okıırdu. Bu savı'a yoktu. Chipping Northon'da aktarma vardı. Yeıleşmiş otururlarken bu yüzden tedirgin olacaklardı ama. tâ Gloucester'i rlnlaşmaktânsa böyl»si daha lyiydi elb#H«. Vâlnız, insâf. «E. Londradan ayrtldığ ra uzü iıyor mu^un?» diye sordu. Marünet buna karşıhk >öyı? b;r bisını sal'adı. Ne demek Utediği pek belli olmadı. DoğrusunJ '.=ter•İ üziilüyor muvdu. Uz'i' nüvcr ı2 m;ı\c'u bunu kendısi de H'miyorB&bMi devam etti: "Ben diyorum ki. gelecek vı'.a Lcnrirada bir ev alalım.» "Hepirnlz mi geleeeği* huraı?» «Içimizden istiyen .'«va ıi»lebilen gelir. Pommy belki ancak bir ara gelcbilir ama, sen, Leila, anIIPII nvıhakkak geliısiniz.* ftjargam «Anntmi ^Plır»i)''nifk İCM. » dedı. Durau. Soylemek isted.îs'raı habas' totr.amladi: "A. evet ksnHırıa; i.'ter. Ama, hava değişimi çok iyi gelir ona. Bu *efer için de bizimle bçraber gel riedim ama. geç habeı vçrmışını hüiiılıînamHZinış Daha Hnceden sdvİprrEİiv'nisim; övle dedı " Marggrpt'in cani slkılmıç. kevfi kaçmıştı Sustu. tâ iita.yona selinceye kadar da hiç konuşmadı. Araba stasyonun nniindeki meydanlıkta nırdu. Bahnsı hempn yere atlarlı, onun inn"ıe?mp yardım ptti. Margaret, ne zaman babasile beraber kalabalık bir yerde bulunsa. ona haktıkca eö£.'=ıi kabanrriı Gen* öy'.e oldu. Uzun boylu güçlü kuv j vetli ve çok yakısıkh bir adamdı JAMES YAZAN HİLTON Ç VAHDET GüLTEKİN O hatta hakikaten çok guzel geçmiştı. MargaiPt yirmi bir yaşlarında geııc bir kız aralıada, Paddinfton LtJ('nnuna riogıu ssulfiketı, kendı kendisine: ı. Poınnıy de bizimle he raber olsa\dı bu bir hafta çok daha güz?l geçerdi.» diyordu. Maraaıet, bnbasının \apı»k »ig;)ia ındsn gelfn hoş kokuyu ciğerlçrınden ıçen çekerek ona doğru dondu. Babasımn pek memnun ol• dufu yüzunden belliydı. Buyük bir bsssrı elde «tmi# gıbi j»vıncli o'.r hali vardı, ıneta koltuklan knb<ırıyordu. Londrada sahiden gü?pl gUnler Bu sırada araba Madamc Tu«aaud Mü?esinin önünden geç yordu Jlargaret orayı gezeılerken bir seye çok sasmıştı. Şimdi onu hatır]*Hı: Miizpr'eki balmumu heykelltrden katil Waınwright büyüi İn glliz şairi Lord Tennyson'a ne ka hitınde bıraktığı hatıradan çok, dar benziyorılu! çok nıPmnunılu. Ama, ?ateıı LonriraJa kaldıjı Ama, Londra Maıgaret'te ne gibi müddetçe lıep şa^kanlıktan îajkın bir hatıra bırakmıştı, babatı bunu Uğa sıiriiklenmelniK miydi! hiç diışunmüyordu. Şimdi arabada, babasımn yaŞimdi, yolda giderlarken, Margaaında, tetiktcymis gibi, dimdik o ret boyuna babasının öbür hayatını turuyotdu. Genif kenarlı lapkası düsünüyor ve şaşıyordu. nı, bakır ıengi gümrsh saçlarıhuı O zamana kadar, babasının 2öüzerıne, önt dogııı çekmitti. ründüfünrien başka türlü olahileKoyu elâ in gözleri vardı. Tenı ceği kızcâğızin hiç akhna gelmede övle yaruk esmerdi kı o saçlar. mışti. yü«ünün s»rt ve csnlı f«de*! olmaPommy yanlarında olsaydı Maf«a gdren, damarlarındt tüney in j garet keşfett ği bu acayib seyi osanlarının kanı var sanırdı. nunla konuşurdu ama. şimdiki halO bir hafta içinde bir çok kibar de bu ise kendi kendine bir mana evlerine girip clkmıslardı. Bu mi=a vermekUn bnşka vapabileceği bir fîrliklerde Marfaret pek vt konuş şey yoktu. muştu arriB. konuştuğu zaman da Biliyordu elbette: Babası zenginsesi biitiın ötekilerin leslerlnı bas di; kendlsinin bilmed ği. tanımadığı tırmıştı: Biraz kalınca, çok hoş. bir çök arkadasi, ahpabı. esidostu yanık ve tatlı bir »esi vardı. vardı. Girip çıktıklan her yerde Doğfusu artnırsa, «Kim« Frens M*rparet'i de cok İyi karşılsfnışlirhtın kıcııua Londrada kibat mu 41. öyleyken, kız lafınp gideceği yere sahi havadan uça uça gidebilse ne :yi olurdu! «Strand» da bir yazı vardı: Amerikada biri bovle bir âlet yapmıştı. Arada sırada, biraz ileriden, trenin gürültüsü arasında, babasile öteki adamın sesleri yükseliyordu. Babası, derin ve memnun bir sesle: «Pekı ama, Lovell'cjğim, 0lacak s«y değil ki bu.» diyordu. Öteki pek ate^li ve coşkun bir halle cevab vçriyordu: «Eminim öyle, Bay Frensham.» Margaret adâma uzun uzun baktı. Sonrâ, kendi kendine: «Benden tiört, beş yaş büyük olacak,» dedi. Babasilp PhiHp I^ovell tartışmava birkaç dakıka ara vermek zcrunda kaldılar: trenden trene aktarma oluyorlardı. O aralık B. Frensham kızına Jon dü: «Çok canın sıkıldı mı?» dye sordu. • Margaret gülumsedi: "Konuştuklafımzı dinlemedim bile.» dedi. Bunun üzerine babası oir kahkaha savurdu. Kızınm da, lelıkanlının da kolıına girdi. Hat Movunc» şidiyorlardı. «Bak, Lovell!» dedi. «Seiıir. için amma da iltifat ya ou! Senn bütün o değcrli düşüncelerıne bu büçükhanım kulak bile vermemiş!» Delikanh kızardı ve kıza (öyle Çbücr Kralt Bu romanırr.ızı bugünden itibaren 6 ncı sahifemizde bulacakEiruz.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear