Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
23 Nisan 1935 CUMHURİYET Ne kıymet aldı venasıl muamele gördü? Pek çok milletler çocuk katliâmları yaptılar ve onları mabedlerde kurban ettiler Yalnız bir millet vardır ki çocuğu yuvanın temeli bildi ve ona en büyük kıymeti verdi: Türkler! Çocuk, insanlık âleminde bir fecirdir. Nesci masum bir tebessüm olan bu fecrin kuvvetli bir ışık olabilmesi için geçirdiği merhalele rin her bıri bir â lemdir. Meş'ur olmıyan hayatî arzula rını, sezilmiyen sı kıntılannı ağlamak la, ne olduğundan bihaber bulunduğu hazlannı ncscinde ki o ince gülümseyişlerle fakat en beliğ bir biçimdeifade eden çocuk, beşikten yere indikten TARiHTE ÇOCUK Biz bize Tepedeki adam Oğle vakti, sokaklar tenha olur. Fakat dün, saat ikiye doğru Eminö nünden geçerken, Köpriinün kenanna birikmiş bir kalabalık gördüm. Ağızlan bir karış açık, gözleri yukanda, küme küme insanlar, havada birşey seyrediyorlardı. Yolumu değiştirerek kümelerden birine sokuldum. Halk heyecan içinde idi. Kadınlar, çığlık koparmıya hazırlanır gibi: Ay.. Aman.. Diye kesik, titrek sesler çıkanyorlardı. Çocuklann, genclerin bakışlannda: Bravo.. Yaşa aslan.. Demek istiyen takdir pınltılan sezili yordu. Başutıı kaldırarak, herkesin baktığı yere baktım. Manzara, sahiden insana kalb çarpıntısı verecek bir şeydi. Yenicami minarelerinin külâhlan ta mir ediliyormuş. Ucu minarenin tepesindeki direğe iliştirilmiş ipe sarılı bir adam, elinde çekiç, minarenin külâhına tahta kaplıyordu. Benim de nefesim tutulur gibi oldu. Bu adam, rakı şişesinin agzında vızıldıyan bir kara sinek değildi. Her an beyin üstü aşağıya yuvarlanması, paramparça olarak önümüze serilmesi ihtimali vardı. Fakat kendimi çabuk topladmrve yanımdaki coluk çocuğa uyarak: Bravo... Yaşa... Demek istiyen bir hal takındım. Bulunduğumuz yerden yüzü iyi seçilemiyen bu işçi, kendinden emin bir sirk cambazına benziyordu. Yukandan bize doğru, ölümle alay eder gibi bir bakışı vardı ki... Biz hepimiz, kendimizden geçmiş, ağzımız bir kanş. açık, onu seyrediyorduk. Ve düşünüyorduk: Bunca yıllık mazisi olan Istanbulda, bugüne kadar, şu a damcağızın yükseldiği mevkiden daha yükseklere çıkabilmiş tek bir jahsiyet yetişmiş midir? Ankara Halkevinde dün büyük merasim yapıldı Halk Partisi Umumî kâtibi Receb Peker çok mühim bir nutuk söyledi IBaştarafı 1 inci sahifede] de, bu çatmın altında birleştiren sebeb, Receb Peker söz alarak bilhassa iki nok son üç ayda Partimizi kuvvetlendiren yeni ta üzerinde uyandıncı ve aydınlatıcı bir arkadaşlarla, eski üyeleri tanıştırmak ve konuşma yaptı. partili olmanın önemi, partililerin ödev Receb Pekerin nutku leri üzerinde konuşmaktır. Bu toplantıya gelmek lutfunu esirgeReceb Peker, bu konuşmasmda Liberal devlet tipinin ve klâsik parlamenta miyen sizlere Ankara ilyönkurulu adma rizmin ulus kuvvetlerini parçalıyan anar yürekten teşekkürler ederim. Bilirsiniz ki arkadaşlarım, Cumhuri şik durumun içinde yurddaşlar arasında particilik ve memleketçilik gibi sun'î bir yet Halk Partisi herhangi bir memleketin tasnife yol açıldığı ve her biri yurd men herhangi bir siyasî partisile ölçülemiye faatlerinden ziyade şahsî ve zümre fay cek, mukayese edilemiyecek ve hatta müdasını güden çeşitli partiler karşısında nakaşa olunamıyacak kadar değerli husuparti olduğunu ifade etti ve çatışma ha siyetlere malik olan bir te^ekküldür. Partinin tarihî rolü sinin doğduğunu söyliyerek bugün ulu Arkadaşlarım, sal bir devlet olan yeni Türkiyede CumBu mukaddes teşekkül, bütün dünyahuriyet Halk Partisinin tek ulusal bir parti olduğunu ifade ettiği ve çatışma ha nın «hasta adam öldü» diye şenlikler yaplindeki karışık partiler karşısında varid tığı, «hasta adamın» mirası paylaşıldığı olan parti dışı memleketçi kalma fikrine günlerde Yaratıcı Şef, vatanı kurtarmak bizde yer olmadığını anlatarak sözüne için bütün Türk ulusunu tek maksad etrafında tophyarak «Anadolu ve Rumeli şövle devam etti: Vatandaşm devletle iştirak şekli Müdafaai Hukuk Cemiyetini» kurduğu Bizde her yurddaş seçimlerde rey ve zaman bu büyük Partinin temellerini de rerek devlet idaresine yalnız bu yoldan atmış bulunuyordu. Yeni partili arkadaşlarım, iştirak eder. Fakat partili vatandaşlar iO acı günlerde temeli atılan ve bu açin her yıl kurulan kongrelerde mıntakala ve bütün yurd ihtiyaçları ü ziz yurdun kurtuluşunu ve yeni baştan zerinde fikirler söyliyerek dileklerde bu kuruluşunu temin eden bu büyük Partiye lunulur. Bütün yurdun ihtiyaçlan hülâ girişinizden ve onun sıcak ve heyecanlı sasınm yekunu olan bu dilekler süzüle, bağrında yer aldığınızdan dolayı sizleri süzüle devlet çalışmasına ve hatta kanun kutlularım. lar yanmağa tesir yapacak bir olgunluğa varır. Işte bu yoldan her partili, vatandas olarak seçimlerde reyini kullandıktan başka zararsız bir surette devlet idaresine iştirak fırsatını da bulmuş olur. Parti Geneî Sekreteri Liberal devlet tipinin bir doğuş yeri olan Fransada üçüncü Cumhuriyettenberi ıktıdar başına gelen hükumetlerin her birine üstüste bir hesabla altı yedi aylık kısa bir vazife devri düstüğünü ve son dört yıl içinde hükumet değısmelerinin iki misli arttığını söyliyerek ilâve etti: İki dolab ek atlı bir araba iki kath bir evin eşiğine gümüş kenarlı mermer bir kutuyu andıran yepyeni bir Frigidaire indirirken o evin yanıbaşında yükselen taş konağın uşağı da Sulukule san'atkârlarından bir ka dınla çekişe çekişe bir teldolabm pazarlığını yapıyordu. Manzara birden dikkatimi gıcıkladı. Küçük evin eşiğinde pırıl pırıl parlıyan Frigidairele taş konağın önünde didim didim sürünen teldolab bana yollannı şaşırmış birer âvare gibi görünüyorlardı. Frigidaire, her taşında bir paket banknot sırıtan şu taş konağa, teldolab ise mütevazı bir hayat ifade eden şu basit eve yakışıyordu, fakat tahminim yanlış çıktı. Frigidaire, önünde durduğu eşikten be . yaz bir atlayışla geçti, teldolab cimri uşağın kucağına yaslanıp mermeı merdivenleri tırmandı. Yeni ile eski, şu iki dolabm macera sında ne canlı bir teressüm alıyor. Taş konak bu macera içinde zevksiz bir servetın kaba bir timsalidir. Onun yapılı şında hâkim olan bediî hazlar değil, gösterış duygusudur. Ondan ötürüdür ki caddenin böğrüne kuruluşunda bol ye mek aldıktan sonra böğüre böğüre gerinen ve gerine gerine böğüren bir karnın ahmak şişkinliği göze çarpar. Böyle bir konak elektriğe karşı kör, telefona karşı sağırdır. Hâlâ beş numara lâmba kullanır ve uşakların arkasından efendilerinin sesini koşturur. Oraya Frigidaire nasıl girebilirdi? T Meşhur Roma hurafesi: Remus ve Romulus kurd tarafmdan ermiriliyor sonra yuvarla çocuğu mabede götürerek koyun gibi kesnan bir kahkaha olur. Hayat, yalnız bu mişlerdir. merhalede daimî bir sevincdir, nejeli bir Ibranilerde de bu âdetin mevcud oldukımildanıştır ve insanlar, ancak bu demde ğu Peygamber Ibrahimin oğullarından pürüzsüz bir saadetin uzun rüyasını birini Allaha kurban etmek istemesile sayaşarlar. Çocuk bu emekleme günlerinde bittir. Din kitablan Tannnın bu kurbanı güldürürken düşündürür, düşündürürken bağışladığım ve gökten Peygamber îbragüldürür. Ne yazık ki ayağa kalktığı gün hime bir koç gönderildiğini yazarlar ki kahkahası azalır. Çünkü şuuru tekevvün Musevilerde ve Muhammedilerde bugün etmeğe bas.lamis.tir. Dillenmek yoluna girde var olan kurban farizası bu hurafeden miştir. Bununla beraber gene masumdur kalmadır. Eski Ibranilerin çocuk kesmeği ve hislerinin idrakile çarpışacağı güne kaAsurlulardan aldıklan da tahmin olunadar bu bahtiyar masumiyet devam edebilir. cektir: «Kim demiştir çocuk küçük şeyIranda çocuklar yedi yaşına kadar kadir Bir çocuk bence pek büyük şeydir» diyen fair de, şüphe yok ki, çocukluğun dınların arasında büyütülür ve sonra belbu devrini gözönünde tutarak hükmünü lerine devlerden korunmayı temin ettiğine inanılan birer tılsımlı kemer sanlarak haterennüm etmiçtir. yata bırakılırdı. Çocuk, taze bir fidana benzetildiği için terbiye usulleri arasında Acaba çocuklann tarihte aldıklan yer onlara ağac diktirmek te vardı. Bu, ince nedir, hayatın nesci masum bir tebessüm bir fikre dayanan bir terbiye umdesiydi. y olan bu fecrine karşı insanlar çağ çağ, Ç Çünkü" çocuklara toprak ve ağac sevgisi devir devir nasıl durum almışlardır?.. Bu 6orunun cevabını yazılı tarihin cildler dolduran sahifeleri arasında araştıran bir gö" zün boyuna sevinc duymasına imkân yok' ™ ^ yıTmakTâ beraber dul kadınlara yapıldığı tur. Çünkü çocuk, ilk çağlardan sık sık gibi ateşe atılmazlardı. Fakat silik bir cefa gören suçsuz bir mahkum gibidir. hayat geçiriyorlardı. Romada iyi bir çiftSevilirdi ve sevildiği için eza görürdü. çi, kuvvetli bir asker, sadık bir vatandas. Hurafelere inanılmak yüzünden şahsan terbiyesile yetiştiriliyorlardı. Bu sebeble veya toptan gadre uğrıyan çocuklara bigenc yaşmda yüksek ün alan Romahlaraz aşağıda temas edilmek üzere ilkin eski nn sayısı çoktur. tarihteki çocuk vaziyetini kısaca gözden Yunanhlarda çocuk iki ayn terbiye sisgeçirelim: temine bağlıydı. Atina fikir, Isparta Mısırda çocuklar gayet serbest terbiye ise kol kuvvetine ehemmiyet verirdi. Faedilirlerdi, mektebe gitmelerine ehemmi kat her iki terbiye, çocuk sevgisine istinad yet verilirdi. Fakat çocuk, hiç bir hakka ediyordu ve çocuk oralarda hakikî birer sahib değildi, babasının esiri sayılırdı. kıymetti. Asurlularda çocuğun durumu daha tehliArablar, islâmiyete yakın bir devre kakeliydi. Çünkü babalar, evlâdlan üzerindar kız çocuklannı diri diri gömerlerdi, de kısas hakkına malik bulunuyorlardı. yalnız erkek çocuğa ehemmiyet verirlerdi. Küçük bir kırgınlik veya kızgınhk, yavBundan dolayı kız doğuran analar, marunun yuvadan kovulmasma, pazara vetem tutarlardı. Türklerde çocuk, yuvanın rilip satılmasına ve hatta öldürülmesine temeli ve ıs,ığı idi. Bronquiere eski Türk kâfi gelirdi. çocuklannı şöyle tasvir ediyor: Finikelilerde çocuk, en sevgili varlık «Ağırbaşlı erkekler ve onlar kadar sisayılırdı, bundan dolayı da sık sık mabud lâhşorlukta mahir kadınlarla yüzleri gülara kurban olunurdu. Bu garabeti Fini nesten kararmış sağlam yapılı çocuklar kelilerin mantığı şöyle izah eder: Allah kıhclarla, yaylarla müsellâh olduklan ve lara en çok sevilen şeyin sunulması icab atlannın eğerlerine davulcuklannı asmış eder. Çocuk bu vasfı taşıyan yegâne var bulunduklan halde kışlaktan yaylağa çılıktır. Çocuklan mabuda kurban etmekle karken seyrine doyulmaz bir manzara hem kulluk borcu ödenmiş, hem çocuk teşkil ederlerdi.» lara karşı beslenen sevgi ispat edilmiş Bununla beraber çocuğa melekâne bir olur. Finikelilerde medenî terbiye ilerle hüviyet vermek, saffeti ve şetareti temsi dikten sonra da bu yakışıksız âdet devam için çocuğu örnek almak, as.k gibi en ince etti. Hatta Kartacanın kuruluşundan hay bir duygunun haliklannı çocuklarla meşli zaman geçmişken, askerî bir bozgunlu gul göstermek, Rönesans devnnden sonra ğu mabudlann gazabına hamleden Fini başlar. Bundan ana kucağında ilâhî bir keliler, o gazabı gidermek için yüzlerce kudret tecessüm ettirdiğine inanılan İsaya s a C. H. Partisinin hususiyetleri Arkadaşlarım, JV. ADLÎYEDE Vatman Fahreddin tevkif edildi Şişhane yokuşunda yoldan çıkıp devrilerek üç kişinin ölümüne ve 33 kisinin «Liberal bir devlet olan Fransa yaralanmasına sebeb olan tramvay kaza bile Klemantonun tek iradeBİne ram olmuştuit sınm tahkikatı bitmiştir. Evvelki gün, Üçüncü Cumhuriyet devrinde Fransa, Vahnah' Fahrettin yedinci istintak ntkimi tarafmdan sorguya çekilmiş ve tevkif e millî birlik istiven büyük sarsıntı olarak yalnız Genel Savaşı geçirdi. Kendinden dilmifthr. "*" doğan ve kendi yasayışına uygun olan en geniş manalı klâsik parlamantarizme dabağlılığın büyük tesiri vardır. yanır, bir Liberal devlet tipi olarak Fran*** sa bile karşısında kaldığı zorlu sarsıntıyı Remusla Remulus gibi şarkta da efsayüzaklığı ile basarabilmek için millî iranevî surette yetişen çocukların hikâyesi devi temsil ve tatbik kudretinde olan bir pek çoktur. Bunlar hoşa gider masallar tek adamın, Klemansonun tek iradesine dır, lâkin Astiyagın kızı Mendaneden ram oldu. doğan çocuğu kurdlara yedirtmek, MusaBaska türlü Fransa muzaffer olamaznın ve Isanm doğmasına mahal verilme dı. Bütün dünya ve o dünya içinde bimek kaygusile Mısırda ve Filistinde çocuklar için katliâmlar tertib edilmek gibi zim gecirdieimiz yeni zaman devrinin her hâdiseler de tarih sahifelerine geçmiştir. günü Büyük Savasta Fransanın geçirdiği Bunlar, çocuklann o devirlerde kolaylık sarsıntılarla mahmuldur. la feda olunduğunu göstermek bakunın dan ibretli kayıdlardır. Cengizin (13) yaşmda Moğollann başına geçtiğini ve 14 yıl içinde hakanlığa yükseldiğini söyliyerek Türk illerinde çocuklann gördüğü sevgiye ve güvene bir daha işaret ettikten sonra bugüne geçelim: Yirminci asnn çocuğu, bütün tarih devirlerinde görmediği bir ihtimama mazhardır. Fen, ilim, edebiyat, musiki ve bütün medenî aletler ve vasıtalar çocuğun iyi yetişmesine, mes'ud bir olgunluğa ulaşmasma hizmet etmektedir. Partimiz bugün hususî, siyasî bir partiden daha ziyade bütün vatandaşlan bağrına basan büyük sosyal bir kurum haline gelmiştir. Memleketi saldırımlardan ve ölüm tehlikesinden kurtaran bu büyük te şekkülün bugüne kadar öz ihtiyaçlarımız üzerinde nekadar verimli eserler meydana getirdiğıni içimizde bilmiyenimiz yoktur. Cumhuriyet Halk Partisinin bugüne kadar başardığı bu işler, hep fertlerin görüşlerini, duyuşlannı ve inanışlarını birleşti rerek en büyük 5efin kumandası altında ayni hedefe yürümüş olmasile gerçekleştirilebilmiştir. Bu sarsıntılar içinde felâketsiz ve iyi yaşatan muvazeneli, bir ulusal hayat sürmek icin ulusal devlet tipi ve bu devlete ruh olacak bir ulusal parti çalışması varlığımıza temeldir. Ulusun yüksek ruhundan kuvvet alan ve kendisini kendi içinden kontrol eden bir parti çalışması... Receb Peker, son söz olarak parti arkadaşlığının en koyu sevgisiyle elini partinin »erefi ve mesuliyeti içine katılan yeni arkadaşlara uzatarak bu elin ayni zamanda yurdun her tarafında parti ör Türkiye Cumhuriyeti bu ihtimamı gös gütüne yeni bağlanan bütün arkadaşlara teren müesseselerin en başındadır. Yeni da uzatıldığını söyledi ve sözlerine son Türkiyenin fecri olan (23 nisan) gününü verdi. çocuk bayramı yapmakla bu umdeye bağŞükrü Koçağın nutku hlığını resmen de göstermis.tir. Sükrü Koçağın nutku aynen aşağıdaÇocuk bayramını, işaret ettiği fecrin bu dırl yıldönümü münasebetile de kutlulanz. Arkadaşlarım, Bugün hepimizi samimî bir hava içinM. TURHAN TAN gülümseyişle bakıyordu. Ali Tunc, ağır bir sesle anlattı: Baloda, beni, onunla tanıştırmışlardı... Büfede, bana viski ikram etti. Bu yüzüğü parmağından çıkarmış, konuşuyordu. Bir ara, yüzüğü büfenin kenanna, bırakmıştı; o sırada, biri yanına geldi, kulağına birşeyler söyledi; o telâşla müsaade istedi ve benden uzaklaştı... Yü züğü nurmuştu. Arkasından koştum, yüzüğü vermek istedim... Fakat otomoible binip gitmişti. O gün bugündür, bir daha görmedim. Görüyorsun ya, yüzük, ne emanet, ne de yadigâr... Solmazın çekilen kanı yerine geliyordu; sitemle değil, kinaye ile değil, serzenişle değil; kadere, talie, asil bir bo yun iğişle gülümsedi: Anlıyorum, Ali Tunc! Ali Tunc, yüzüğü tekrar cebine koymuştu: Belki arar, aratır, diye günlerce bekledim. Ne aradı, ne sordu. İhtimal ki yüzüğü düşürdüğünü sanıyor; benim elime geçtiğini bilmiyor... Bu, öyle bir emanet ki sahibinin haberi yok ve ben, saklamağa ve kaybetmemeğe mecburum. Evde bırakamıyorum; dünyanin bin türlü hali var... Sonra, ona, ilk rast geldiğim yerde, vermek istıyorum. Hakkın var, Ali Tunc! Yalnız, onunla bir daha karşılaşacağın şüpheli... Bak, nasıl kaçıyor? Bu fikir, bu ihtimal, Ali Tuncu gü cendirir, diye mi korkmuştu; cayan, inkâr eden bir tavırla, eski söylediğine pişman olmuş yorgun bir sesle: Beni gördü de, belki, onun için kaçıyor! dedi. Kırmızı motörle Marmara Martısı arasındaki uzaklık, hemen hemen yarıya inmişti; Marmara Martısı, âdeta hırçın bir atılısla ilerliyor ve kırmızı motöre yaklaşıyordu. Kırmızı motör, bu yakınlaşmadan hoşlanmamışa benziyordu; sola dümen kırdı ve Haydarpaşa mendireğine doğru kıvrıldı. Kaptan, Ali Tunca seslendi: Haydarpaşaya yanafirlarsa, biz de yanaşalım mı? Ali Tunc, Solmaza baktı; genc kız, Fakat beriki ev, tesadüflerden himaye görmeği hatırına bile getirmiyen bilgili bir sâyin yarattığı minimini bir servetle ya pılmışiır. Her taşında incileşmiş almte lerinin gülümsediği sezilir. Bu terler, o kumuş ve incelmiş bir kafadan dökül ğü için evin her yanında zarif ve s?lim bir zevkin yaşadığı görülür. Böyle bir ev, her doğan güneşten yeni bir ilham alır.'l pencerelerini yalnız havaya değil, ayni zamanda medeniyet dünyasının bütün ye ] niliklerine açar. Duvarlannda ne erümcek, ne tef asılıdır. Muhtac olduğu san'at sesini telsizden alır ve kendi ruhunun aIşte arkadaşlarım Türkiyenin modern hengini piyano touchelarında besler. bir devlet olabilmesinin sırrını bu nokta Böyle bir eve teldolab elbette giremez . da aramanız lâzımdır. Bunun için bir Pardi. tilinin ilk vazıfesi inanmak ve kaynaşmak * ¥ * olmalıdır. Yeniliği kavramak, ruha sindirmele, Partüinin vazifeleri gene Frigidaire ve teldolab macerasm Arkadaşlarım, Partili, üyesi olduğu teşekkülün, yapa dan da anlasılıyor ki ruh işidir. Para, mıyacağı hiçbir şeyi üstüne almıyacağına, belki herşeydir. Yalnız incelik değildir. bu topraklarda bütün sözlerin millette ol Incelik ne altından dökülür, ne darbhaduğuna, kanun karşısında bütün ulusun nelerde kesilir. Ancak dimağ atolyesinde nescolunarak ruha giydirilir. Bu hil'ati birliğine öz yürekten inanmalıdır. tasıyamıyan insanlann milyonlarla pa Susmak ve bir köşeye çekilmek te parralan da olsa yemekleri işte böyle tel rilinin en cok çekinmesi lâzım gelen bir dolablarda bavatlar. hareket olmalıdır. Partili düşüncelerini, Gencler! Zengin olmak iilkünüz, zakalbini dolduran ateşi etrafına yayacak, rif olmak ise borcunuz olsun!.. yuvarlandıkça büyüyen kar yığınlan gibi muhitinden ülküsüne daima yardımcı top hyacaktır. Partili, etrafındakilerin her zaman aydınlatılmıya ihtiyacı olduğunu, göremiyenlerin görenlerden daha çok bulunduğunu kabul etmelidir. Arkadaslar, Partiye girmek basit bir kayid ve aidat işi değildir. Partiye giren her arkadaş şerefli olduğu kadar mes'uliyetli bir ödevi de omuzlanna almış olduğunu bilmelidir. Bir Partüinin cephede vuruşan askerden, köyde uğraşan öğretmenden, hastalarla boğazlaşan doktordan hiçbir farkı yoktur. Partili, her fırsatta söyliyecek, anlatacak, münakaşa edecek, kafaların içinde gölgeleri bol ışıkla yıkacaktır. Bağ landığı prensiblere aykın en ufak bir hâdise partilinin gözünden kaçmıyacak «adam sen de» zihniyetine hiçbir zaman kapılmıyacaktır. Her arkadaş üstünde geriliğin damgasını taşıyan bir hareketin kargüldü: Oldu olacak, yanaşırız. Fakat mendireğe giren kırmızı motör hızını azaltmıştı; dalgakıranın öbür başından Kadıköyüne doğru yol alıyordu. Kadıköy iskelesinden kalkan vapur, mendireğe giriyordu: Ali Tuncun motörü hızını kesmeğe mecbur kaldı. Kırmızı motör, Kadıköy önünden Moda tarafına yollanmıştı. Kaptan, yumurğunu havada sallaA: Vay canına!.. Vapuru, uzaktan görünce, hesablamış olacak! Bu, bizim aklımıza gelmedi... Marmara Martısı, yolu açık bulunca, mendirekten çıkmış, Moda acıklarını tutmuştu; fakat kırmızı motör, Fener önlerine varmak üzereydi. Kaptan, döndü; ümidsiz ümidsiz Ali Tunca baktı: Bizim motörün bir suçu yok... Bu manevra, hesabda var mıydı? Yarışta, pek utanacak vaziyette değiliz. Solmaz, gülerek bağırdı: Kaptan, kaçan o.. Yanşı biz ka zandık, sayılır. M. TURHAN TAN Vaşington 22 (A.A.) Finans ko misyonu başkanı Donghton, bütçe varidatmın vergi tadilâtı vasıtasile 700 milyondan 800 milyon dolara çıkarılmasî için Euzveltin 3 martta yaptığı tavsiyeler esasma dayanan kanun lâyihasmt meclise vermiştir. Ruzveltin, lâyihanın kongre dağılma dan önce kabulünü istemektedir. şısında köpürmüş bir dalga olacaktır. Bütün bu söylediklerimi bir araya toplayınca, arkadaslar anlıyoruz ki, Partili, Altıokun gösterdiği ufuklan çok iyi tanıyan bir kılavuz, bir işaretçi olmalıdır. Şu halde, her partili yurdun ve yurddaşla ların karanlık köşelerini aydınlatacak bir mesaledir. Kaptan başım salladı: Çok doğru söylüyorsun, güzel kızım! Solmaz, Ali Tunca baktı: Dönelim mi? Ali Tunc, onu kollan arasma aldı: Sen bilirsin yavrum! Ali Tunc, Solmazı evine bırrktıktan sonra, tekrar motörün durduğu iskeleye döndü, kaptanı buldu: Kaptan senden, bir ricam var, dedi. Kaptan, Ali Tunca saygı ve sevgi ile bakıyordu: Rica değil, Ali Tunc usta, sen, emret yalnız... Ne ki emredersen, canla başla çahşacağıma hiç şüphen olmasm! Ali Tunc, kaptanın koluna girmişti: Gel, senınle bir bırahanye girelim. Karşılıklı bir iki kadeh çekeriz, tatlı tatlı da konuşuruz; olur mu? Kaptan keyifli keyifli gülüyordu: Neye olmasın? Ali Tunc, kaptanın fazla yadırgamıyacağı gazinolardan biri önünde durdu: lArkası vari Amerikada bütçe varidatı artıyor Aşk ve macera romant akutVüzüh Yazan: MAHMUD YESAR1 80 Bu yüzük!.. Ben, buna benzer bir yüzük görmüştüm... Belki de bu yüzükrü!.. Gözlerini açtı, Ali Tunca baktı: Bu yüzük.. Parmaklannın ucu ile gittikce yaklaşan kırmızı motörü gösterdi: Onun yüzüğü değil mi? Ali Tunc, hafifce başmı eğmişti: Evet... Solmaz, ürperir gibi doğruldu: Sana, yüzüğünü mü verdi? Yüıügü. Ali Tunca uzatb; omuzlan düşmüştü; sustu. Ali Tunc, genc kızîn havasi alınmış bir balon sönüşüne baktı, içi sızladı. Doğruyu söyliyecek miydi? Hayır! Bu öyle bir hakikatti ki doğruluktan, doğrudan şaşmıyan, hiç yalan söylemiyen bir ağızdan çıksa, gene inanılmazdı! Yalan söyliyecekti! Yalandan iğrenmesine, tiksinmesine rağmen yalan söyliyecekti, yalan söylemeğe mecburdu: Anlatayım, Solmaz. Genc kız, sesini çıkarmıyordu, dinlediğini, dinliyeceğini anlatan durgun bir