Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
4 Akademi 27 Eylül 2017 Çarşamba Akademik özgürlükler raporu 20162017 Bilim Akademisi Bilim Akademisi Yönetim Kurulu, Türkiye’de akademik özgürlüklerin durumu hakkında üçüncü raporunu kamuoyuna duyururken derin endişeler taşımaktadır.* 23 Temmuz 2016’da yayınlanan 667 sayılı OHAL KHK’si ile Türkiye’de 15 üniversite kapatılmış; bugüne kadar yayımlanan KHK’lerle 5 bin 644 akademisyenin işine son verilmiş; kapatılan bu üniversitelerde çalışanlar dahil edildiğinde bu rakam 7 bin 800 kişiyi aşmıştır. Masumiyet karinesine aykırı olarak genelde haklarında herhangi bir soruşturma yürütülmeksizin, idari bir tasarruf ile Türkiye’nin gözbebeği olması gereken, üst düzeyde eğitim almış bir kitle hem akademinin dışına atılmış hem de ellerinden bilim üretmeye devam etmenin bütün araçları alınmıştır. Yeni bir iş bulmaları imkânsızlaştırılmış, büyük bir kısmının yurtdışına gitmesi engellenmiş ve hatta suç ve cezalarda geriye yürümezlik evrensel ilkesine aykırı olarak bazılarının emeklilik gibi kazanılmış hakları da ellerinden alın lmıştır. Liyakat esaslarına aykırı olarak üniversitelerde istihdam edilenler Bilim Akademisi’nin başlıca kuru luş amacı, salt liyakate ve başarıya bağlı dürüst bir üniversitenin savunuculuğunu yapmaktır. Dolayısıyla, bulundukları konumlara bu ilkelere aykırı yöntemlerle gelmiş/getirilmiş olan kişilerin savunuculuğunu yapmak gibi bir düşüncesi asla olamaz. Ancak sorunun kaynağının doğru tespit edilmesi gerekir. 1923–2001 döneminde Türkiye’de kurulan üniversite sayısı 79’dur. Buna karşılık son 15 yılda 120’ye yakın üniversite kurulmuştur.1 Bunu bir kalkınma olarak görmek ne yazık ki mümkün değildir. Zira bu üniversitelerde istihdam edilecek araştırmacıların bu kadar kısa bir süre içerisinde yetiştirilmesinin mümkün olmadığı herkes için aşikârdır. Böylesi bir büyümenin, beraberinde çarpık yapılanmaları ve kayırmacılığa dayalı bir istihdamı getireceği konusunda yine üniversite çevresinden çok sık uyarılarda bulunulmuştu. Önce veya bir yandan bu kadroları yetiştirip sonrasında planlı bir şekilde üniversitelerin kurulmasına izin vermek yerine, neredeyse hiçbir kontrol icra edilmeksizin, “tabela üniversitesi”2 kavramının yerleşmesi sonucunu doğuracak bir yaklaşımla “her ile bir havaalanı” gibi üniversite açılmasının vahim sonuçlarıdır aslında şu anda yaşadıklarımız.3 Ancak bir yanlışın yine başka bir yanlış ile düzeltilmesi, hukuk devleti ilkeleri ihlal edilerek, bu sefer de üniversitelerin bir KHK ile kapatılması, binlerce insanın meslekten atılması ve öğrencilerin mağdur edilmesi bir çözüm değildir. Bu yaklaşım sadece sorunu daha da derinleştirmekte, üniversite kültürünün, yüz yıllardır üzerine inşa ettiği mantığın hiç anlaşılamadığını göstermektedir. Yapılan yanlışlardan ders alınması gerekmektedir. Aslında yaşananlar Bilim Akademisi’nin kuruluş sebebini oluşturan, Türkiye Bilimler Akademisi’ne (TÜBA) 2011 yılında yine bir KHK ile yapılan müdahalenin etkileri ile büyük paralellik göstermektedir. TÜBA’nın bağımsızlığı nı ortadan kaldıran ve liyakat esasını bir kenara iterek doğrudan devlet kontrolündeki kurumların, mükemmeliyet ve bağımsız değerlendirme esaslarını gözetmeksizin TÜBA’ya üye ataması sisteminin benimsenmesi ile birlikte, bu kurumun bilimsel özerkliği ortadan kalkmıştır. Atanan kişiler bir akademinin üyesi olmayı sonsuz hak etmiş kişiler olsa bile sadece atama usulü bu üyelikleri sorgulanır hale getirmiştir. Nitekim, 15 Temmuz sonrasında 40 kişinin üyelik veya asosiye üyelikten sessiz sedasız “çıkarılmış” olması aynı yanlışın bir yansımasıdır. Siyasi iktidarların “bilim insanı” olduğuna kanaat getirdiği için atanan, sonra da iktidarın gözünden düştüğü için atılan üyelerin olduğu akademiler “bilim” akademisi tanımına uymaz. Nasıl ki, idari bir karar ile, disiplin süreci veya adli yargılama yapılmaksızın yedi binin üzerinde öğretim görevlisinin atıldığı kurumlara üniversite denemezse. Bilim kurumlarının ancak özgür oldukları ve özgür kaldıkları sürece bilimsel bir standardı tutturma ve koruma şansları vardır. Bunu her zaman başarabildikleri iddiası kuşkusuz doğru değildir. Ama kurumsal özgürlüğün kısıtlanması ve yerine merkezi siyasi bir otoritenin geçmesi bu şansı artırmak şöyle dursun, ortadan kaldırır. Bunun aksini tarih göstermemiştir. ?KİMDİR Türkiye’nin bağımsız Bilim Akademisi bilimsel liyakat, özgürlük ve dürüstlük ilkelerini bir sivil toplum örgütü olarak tanıtmak, örneklemek ve gözetmek için 2011’de İstanbul’da kuruldu. Bütün dünya akademileri gibi, hükümetlerin politikalarından bağımsız olarak bilimsel liyakat, dürüstlük ve özgürlük ilkelerini gözeten bir kurumdur. Bilim Akademisi içinde ve etrafında ülkemizin en başarılı bilim insanlarını bir araya getirerek bilimde mükemmeliyetin, bilimsel yöntem, gelenek ve usullerin, bilimsel özgürlük ve dürüstlüğün tanıtılmasına ve korunmasına çalışıyor. lİfade özgürlüklerini kullandıkları için yaptırıma uğrayanlar 15 Temmuz 2017 sonrası yayımla nan KHK’ler ile üniversiteden uzaklaştırılan ve bir dizi yaptırıma uğrayanlar arasında kamuoyunda “Barış İçin Akademisyenler” olarak adlandırılan ve 2016 Ocak ayında imzaladıkları bir dilekçe nedeniyle haklarında muhtelif disiplin soruşturmaları açılmış ve yargı süreçleri devam eden akademisyenler de vardır. Bilim Akademisi’nin daha önce yapmış olduğu iki açıklamasında4 da ifade etmiş olduğu gibi şiddet, kin ve nefretin demokratik bir toplumda mazur gösterilmesi, savunulması, övülmesi ya da teşviki söz konusu olamaz. Ancak demokratik toplumlarda ifade özgürlüğü de bir o kadar korunur ve bu özgürlük, kamuoyunun özgürce biçimlenmesini sağlayan, basit ya da yansız düşünce açıklamaları dışında eleştirel nitelikte ifadeleri de kapsar. Anayasa Mahkemesi’nin 16 Nisan 2015 tarihli bireysel başvuru içtihadında belirttiği gibi: İfade özgürlüğüne ilişkin başvurularda, genel olarak, kullanılan >>