Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
12 Akademi 27 Eylül 2017 Çarşamba Türkiye’de yargı eylemciliği ve adalet hareketi Hasan Can Karaca ... Benerci oğlum, küçüğüm, büyüğüm, başında dolaşan bu mel’un düğüm çözülene kadar... bizim ah! demeğe hakkımız yok, Onların taşlamağa hakkı var... Nâzım Hikmet Türk yargıçları son dönemlerde basına yansıyan eylemleriyle toplumun tepkisini çekmekte ve ciddi eleştirilere maruz kalmaktadırlar. Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit’in Erdoğan ile çay toplaması, AYM Başkanı Zühtü Arslan’ın yine Erdoğan’ın önünde eğilmesi ve Danıştay Başkanı Zerrin Güngör’ün muhalefetin eleştirilerine yönelik çıkışı, yargı bağımsızlığı ile ilgili pek çok endişeyi de beraberinde getirdi. Özellikle 2016 Temmuz’undan itibaren aralıksız olarak devam eden olağanüstü hal rejiminin ve anayasaya aykırı OHAL kanun hükmünde kararnamelerinin yarattığı hak ihlallerine karşı fazlasıyla tepkisiz kalan yargı organı, mevcut tutumuyla gelecekte de tepkisiz kalmayı sürdüreceğine işaret etti. Bilhassa OHAL rejimi ve yeni anayasa değişikliğiyle beraber ayaklar altına alınan kuvvetler ayrılığı da dikkate alındığında, gitgide küçülen yargının bu durumdan kurtarılması zaruri bir hal almaktadır. Aşağıda öncelikle yargı eylemciliğini açıklamaya, ardından karşılaştırmalı olarak Hindistan, Tayvan ve Güney Kore anayasa yargılarının geçirdiği tarihsel dönüşümü irdelemeye ve Türkiye’nin geleceğini ele almaya çalışacağım. lYargı eylemciliği ve yargısal özkısıtlama Yargı eylemciliği terimi ilk olarak Arthur Schlesinger’in Fortune dergisinde yayımlanan bir makalesinde tanımlanmış ve antitezi olan yargısal özkısıtlama ile birlikte ele alınmıştır. Schlesinger, yargısal tepkiselliği Amerikan Yüksek Mahkeme yargıçlarının, özellikle “New Deal” uygulamalarına karşı takındıkları tavır üzerinden irdeler. Kimi Yüksek Mahkeme yargıçları, yargı denetimini sos yal refaha ulaşmada pozitif bir eylem olarak değerlendirmekte ve yargı organının anayasada belirtilen hak ve özgürlükleri yorumlayarak bu hakların ortaya konulmasında aktif rol alması gerektiğini savunmaktadır. Bu bağlamda ilgili yargıçlar, kuvvetler ayrılığı itibarıyla yargı organına çizilmiş olan kısıtlı alanın dışına çıkmakta, yasama ve yürütme organlarının alanlarına adım atmaktan çekinmemektedir. Yargı eylemciliği farklı şekillerde ortaya konulabilir. Örneğin Keenan Kmiec’e1 göre yargı eylemciliği bir organın anayasaya aykırı olmayan düzenlemesinin iptali, emsal davalara zıt karar alınması, yargısal yasama, kabul edilmiş yorumlayıcı metottan uzaklaşma veya sonuç odaklı yargılama biçiminde olabilir. Yargısal özkısıtlama ise yine Schlesinger’in aynı makalesinde belirttiği üzere kimi yüksek mahkeme yargıçlarının, yargı denetimini icra ederken son derece çekingen kalması anlamına gelmektedir. Yasama ve yürütme işlemlerine, ilgili işlemler yasama ve yürütmenin işlemi olduğu ve yargı organının kendi yetki alanına girmediği için itaat etmesi gerektiği ifade edilir. Dolayısıyla her ne sonuç doğuracak olursa olsun bir yasama veya yürütme işlemi, anayasaya açık bir şekilde aykırı değilse, yasama veya yürütme tasarrufu olarak OZAN KÖSE/AFP ele alınmalı ve yargı denetimine dahil edilmemelidir. Yargı eylemciliği ve yargısal özkısıtlama birbirinin antitezi olarak özellikle yüksek mahkeme ve Anayasa Mahkemesi yargıçlarının özellikle iki hakkın çatıştığı “zor dava”lardaki tutumlarında görülmektedir. Yargı eylemciliğinin istisnai bir durum teşkil ettiğini de belirtmek gerekir. Zira yargı eylemciliği öncelikle yargının politize olması anlamına gelmektedir ki bu arzu edilen bir durum değildir. Yargıçlar, seçilmiş değil atanmış olduklarından dolayı demokratik meşruiyetten yoksun olarak egemenliği kullanırlar. Demokratik meşruiyetin şüpheli olduğu ve yüksek ihtimalle toplumun büyük bir kesiminin temsil edilmediği bir organın, kural koymaya soyunması tepkiyle karşılanabilmektedir. Buna karşılık, yargısal özkısıtlama da yürütme ve yasamanın işlemlerinden doğacak, çok büyük ve tazmin edilemez zararı engellemek konusunda eksik kalmaktadır. Hatta çoğu zaman politik saiklerle ilgili hak kayıpları yasama ve yürütme organlarınca önemsenmemektedir. Yargı eylemciliği, her mahkeme özelinde belli oranlarda icra edilmekte, aksi durumda ya geri dönülemez zararlar ortaya çıkmakta ya da kuvvetler ayrılığı ilkesi yargı lehinde bozulmaktadır. ?KİMDİR Hasan Can Karaca, Bahçeşehir Üniversitesi, Hukuk ve Sosyoloji öğrencisi. Halen Bahçeşehir Üniversitesi Göç ve Kent Çalışmaları Merkezi Berlin Ofisi’nde AlmanyaTürkiye arası göç araştırmaları yürütmekte ve öğrenimine Humboldt Üniversitesi, Berlin Hukuk Fakültesi’nde devam etmektedir. Kamu hukuku ve sosyoloji arasında disiplinlerarası çalışmalar yapıyor. Eleştirel bir hukuk öğrencisi. İngilizce, Almanca, İspanyolca ve başlangıç seviyesinde Fransızca, Arapça ve Hintçe bilmektedir. lYargı eylemciliğinin tepe noktası: Hindistan Yüksek Mahkemesi örneği Hindistan’ın bağımsızlığından 1975 yılında ilan edilen olağanüstü hale değin Hindistan Yüksek Mahkemesi liberal bir duruşa sahip, aktivist olmayan bir çizgide karar vermekteydi. Her ne kadar Yüksek Mahkeme Hindistan’ın bağımsızlık tarihinden kaynaklı olarak sosyal adaleti sağlamaya yönelik birtakım kararlar almış olsa da gerçek manada yargısal eylemciliğin başlangıcı olağanüstü hal dönemine rastlamaktadır. Olağanüstü hal, başbakan Indra Gandhi tarafından, Pakistan ile savaşın sona ermesinden sonra artan iç güvenlik zafiyeti ve ekonominin kötü durumu gerekçesiyle ilan edilmiş ve ilan edildikten 21 ay sonra, 1977’de kaldırılmıştır. Olağanüstü hal ilan edilmeden bir gün önce Yüksek Mahkeme Indra Gandhi’yi seçim usulsüzlükleri sebebiyle hak mahrumiyetine mahkum etmiş fakat başbakanlık görevinin devamına karar vermiştir.2 1973’te yine Yüksek Mahkeme’nin, anayasadaki bazı temel hak ve özgürlüklerin parlamento kararı ile kaldırılamayacağına yönelik kararı da Indra Gandhi yönetimi ve Yüksek Mahkeme’yi karşı karşıya getirmiştir. Olağanüstü hal ilanıyla beraber Başbakan Indra Gandhi parlamento çoğunluğuna >>