Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
27 Eylül 2017 Çarşamba Akademi 13 Yürüyüş, CHP’nin Çanakkale’de düzenlediği Adalet Kurultayı’nda da sürdü. >> sahip olduğu için direkt olarak ve devlet başkanı eliyle kanun hükmünde kararnameler ile temel hak ve özgürlükleri tamamen kısıtlama yetkisine erişmiştir. 19751977 arasındaki bu olağanüstü hal süresince pek çok insan hakları ihlalinde bulunulmuş ve pek çok muhalefet lideri tutuklanmıştır. 1977’de yapılan genel seçimler sonucunda Indra Gandhi başbakanlığı kaybetmiştir. Bu olağanüstü hal dönemi çerçevesinde halkın yasama ve yürütmeye duyduğu güven hayli azalmış, yargı organı olağanüstü hal döneminde verdiği kimi yanlış kararlara rağmen halk tarafından diğer organlara oranla daha fazla onay görmüştür. Yasama ve yürütmeye duyulan güvensizlik, olağanüstü hal sonrası dönemde ezilen kesimlerin koruyucusu olarak yargı organının yükselmesine sebep olmuştur. Dolayısıyla Hindistan Yüksek Mahkemesi öncelikle temel hak ve özgürlüklerin yorumlanmasında özgürlükçü ve bireylerin haklarını genişletici bir tutum izlemiş ve mahkemeye erişimi, kamu yararı davası gibi “locus standi”3 ilkesinin gevşetildiği usuller ortaya koyarak kolaylaştırmıştır. Bu bağlamda Hindistan Yüksek Mahkemesi’nin yargı eylemciliği yönünde gösterdiği değişimin Türkiye için de umut verici olduğu savunulabilir. Gerçekten, olağanüstü hal süresince ve öncesinde yargının yürütme ve yasama tarafından baskı altına alınması, insan hakları ihlalleri ve muhalefet liderlerinin tutuklanması 1975 Hindistan’ı ve 2017 Türkiye’si için paralellikler göstermektedir. Öte yandan Hindistan Yüksek Mahkemesi ile Türkiye’deki AYM arasındaki ciddi yapısal farklar benzer bir gelişmenin Türkiye’de görülmeyeceğine düşündürmektedir. Öncelikle Hindistan Yüksek Mahkemesi çeşitli etnik gruplar ve sosyoekonomik sınıflardan gelmekte olan yargıçlardan oluşmaktadır ve dolayısıyla halkın temsil oranı yüksektir. Bugün Türkiye’de AYM tamamıyla Sünni Müslüman, Türk, erkek ve “bürokrat” yargıçlardan oluşmaktadır. Halkın temsil oranı çok düşüktür. Aynı şekilde yargı organı Hindistan’da en çok güven duyulan organ olmasına karşın, Türkiye’de yargıya güven oranı son derecede azdır. Demokratik meşruiyetten yoksun olması sebebiyle AYM’den Hindistan Yüksek Mahkemesi gibi bir eylemsellik ve proaktif tutum beklenmesi zordur. Aksine, demokratik meşruiyetten yoksun AYM yargıçları daha çok yargısal özkısıtlamaya eğilimli ola lcaklardır. Tayvan ve Güney Kore’de demokratik değişim ve yargı organı Tayvan ve Güney Kore, her ne ka dar coğrafi ve etnik bakımdan birbirinden hayli farklı ülkeler olsa da İkinci Dünya Savaşı sonrasında Japonya’dan bağımsızlıklarını kazanmaları ve anayasal tarihleri ve anlayışları bakımından benzerlikler gösterdiği için birlikte ele alınabilir. ZİYA KÖSEOĞLU Her iki ülke anayasası da öncelikle kalkınmacı bir tabiata sahiptir. Dahası Konfüçyüsçü bir yapıda ele alınmasıyla da Batı anayasalarından ayrılır. Toplum düzeninin birey haklarından üstün tutulması ve iktidarın mutlak olduğu Konfüçyüsçülük ve muhafazakârkapalı bir toplum olma özellikleri göstermeleriyle Tayvan ve Güney Kore, demokratikleşme hareketleri öncesinde, birbirlerine ve Türkiye’nin şu anki durumuna fazlasıyla benzemektedir. Bununla beraber tarihsel akış çerçevesinde Tayvan ve Güney Kore’nin gösterdiği değişim ilgi çekicidir. İlk olarak, 1948’de Çin İç Savaşı dolayısıyla “Komünist İsyana Karşı Geçici Yasa” ile TayvanÇin Cumhuriyeti’nde anayasa askıya alınarak askeri yönetim ilan edilmiş ve devlet başkanına sınırsız yetkiler tanınmıştır. İkinci olarak, daha öncesinde de otoriter yönetim ve darbe geçmişi olmakla beraber Güney Kore’de 1979 yılındaki darbe ile askeri cunta yönetimi tesis edilmiştir. Her iki askeri yönetim de siyasal hakları ortadan kaldırmış ve pek çok insan hakkı ihlalinde bulunmuştur. 1980’lerin sonuna doğru ortaya çıkan toplumsal demokratikleşme hareketleri, geniş kitlesel katılımlı protestolar ve halk inisiyatifleri ile iki askeri yönetim de sona erdirilmiştir. Hindistan Yüksek Mahkemesi, Tayvan ve Güney Kore’deki muadilleriyle antidemokratik yönetimler sonrasında güç kazanmasıyla benzerlik gösterse de yargı eylemciliği bakımından proaktif tutumuyla bu ikisinden ayrılır. Yargı eylemciliği yargının kendisine öngörülen sınırı aşması ile söz konusu olacaktır. Fakat muhafazakâr Asya toplumlarında, özellikle Konfüçyüsçülük etkisi altındaki yüksek mahkemeler diğer organların alanına girmek bakımından fazlasıyla çekingen kalırlar. Bu sebeple, Tayvan ve Güney Kore’deki demokratikleşme hareketleri ve askeri yönetimlerin devrilmesinde her iki ülke yüksek mahkemeleri, toplumsal hak taleplerine karşı reaktif bir eylemsellik kazanmışlardır. Başka bir deyişle, yargısal özkısıtlama, Hindistan’dakinin aksine yüksek mahkemenin kendiliğinden yargısal eylemciliğe başlamasıyla değil, halk hareketleri sonucunda kırılmıştır. l‘Adalet Yürüyüşü’ ve ‘Adalet Kurultayı’ neden önemli? Türkiye’de yargının geleceğinin gerek toplum yapısı gerek AYM’nin mevcut hali göz önüne alındığında Hindistan Yüksek Mahkemesi’nin gösterdiği gelişimden çok Tayvan ve Güney Kore’dekine benzeyeceği sonucu çıkartılabilir. AYM’nin şu anki durum dikkate alındığında resen proaktif bir yargı eylemciliğine soyunması mümkün görünmemektedir. O halde AYM’nin yargı denetimini, halk hareketleri sonucunda reaktif bir şekilde demokrasiyi ve birey haklarını koruyacak şekilde kullanması beklenmelidir. Kaldı ki, yargı eylemciliği Türk yargısına yabancı bir faaliyet değildir. AYM’nin 1991’de Olağanüstü hal kanun hükmünde kararnamelerini inceleme yönünde aldığı karar4 bir örnek olarak gösterilebilir. Tayvan Yargı Yuanı ve Güney Kore Yüksek Mahkemesi yargıçlarının da devlet başkanları tarafından atandığı hesaba katılırsa, Türkiye’de reaktif yargı eylemciliğinin ortaya çıkmaması için hiçbir sebep olmadığı sonucuna varılabilir. İşte bu noktada, eğer ki reaktif yargı eylemciliği hedefleniyorsa, halk hareketleri büyük bir önem kazanmaktadır. Özellikle “adalet” talebiyle ortaya çıkan sosyal hareketler, yargı organı tarafından birey hak ve özgürlükleri ile demokrasinin korunması için hayati bir önem taşımaktadır. Örgütlü ve seferber olmuş halk, tıpkı Tayvan ve Güney Kore’de olduğu gibi Türkiye’de de AYM’yi eylemselliğe itebilir. Adalet Yürüyüşü ve Adalet Kurultayı ciddiye alınmalı ve daha da büyütülerek sürdürülmelidir. n 1 Keenan D. Kmiec, “The Origin and Current Meanings of ‘Judicial Activism’”, California Law Review 92, no. 5 (2004), 14411477. 2 The State of Uttar Pradesh v. Raj Narain (1975 AIR 865, 1975 SCR (3) 333). 3 Dava açma/duruşmaya katılma hakkı. 4 Anayasa Mahkemesi, E. 1990/25, K. 1991/1 sayılı karar, Resmî Gazete, 5 Mart 1992.