24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

1 Mart 2017 Çarşamba Akademi 15 ?KİMDİR Bülent Şık, 22 Kasım 2016 tarihli 676 sayılı KHK ile ihraç edildi. Gıda mühendisi. Çevre dostu analiz yöntemleri geliştirilmesi üzerine doktora yaptı. Akdeniz Üniversitesi'nde Gastronomi ve Mutfak Sanatları Bölümü'nde öğretim üyesiydi. 20092016 tarihleri arasında faaliyete geçmesini sağladığı Akdeniz Üniversitesi bünyesindeki Gıda Güvenliği ve Tarımsal Araştırmalar Merkezi’nde çalıştı. Gıdalarda ve sularda pestisitler, antibiyotikler, ağır metaller, PAH gibi toksik kimyasal maddelerin kalıntılarının belirlenmesi üzerine çalışmalar yaptı. 20122016 yılları arasında Sağlık Bakanlığı tarafından koordine edilen Antalya bölgesi, Ergene Havzası ve Kocaeli ili Dilovası bölgesindeki sularda ve o bölgelerde yetiştirilen gıda ürünlerinde kanserojen etkili kimyasal maddelerin varlığının belirlenmesine yönelik araştırma projelerinde yürütücü ve araştırmacı olarak görev aldı; o bölgelerin pestisit, ağır metaller, poliaromatik hidrokarbonlar gibi bazı kanserojen kimyasallar açısından kirlilik haritasının çıkarılması işine katkıda bulundu. Sağlık Bakanlığı, büyük ölçekli bu halk sağlığı çalışmasından elde edilen sonuçları açıklamamıştır. >> Bir kimyasal madde ısı, ışık, oksijen gibi çeşitli unsurların etkisi ile zamanla daha küçük birimlere bölünür veya parçalanır. Açığa çıkan parçalanma ürünlerinin zararsız olması istenir. Ama bazen tam tersi olur. Örneğin DDT’nin parçalanması sonucu açığa çıkan parçalanma ürünleri DDT’nin kendisinden daha zehirli. Neonikotinoidlerin parçalanma ürünlerinin daha zehirli olduğunu gösteren bilimsel çalışmalar da epeyce çok ve bu nedenle zararları DDT’ye benzetiliyor. Öyleyse bu pestisitleri kullanmaya neden devam ediyoruz? Dünya tükenirse Mars’a gideceğimizi düşünebiliyor olmamız bu soruya verilecek yanıtlardan biridir. lDünyayı bitirip Mars'a “kaçmak” Uzay çalışmalarını küçümsemek, başka gezegenlere gitme fikrini karalamak gibi bir niyetim yok. Aksine uzayla ilgili çalışmaları büyüleyici buluyorum ama medyada yer aldı Uzayda lahana yetiştirme denemeleri Dünya dışında bir gezegende hayat ihtimalini konuşurken şunları da soruyoruz: Gittiğimiz yerde ne yapacağız? Ne yiyeceğiz? Uzay gemisindeki mürettebatın kendi yiyeceğini yetiştirebilmesi çok önemli. Bu konuda yapılan denemelerden biri uzayda lahana yetiştirme çalışmaları. Sağdaki fotoğrafın içinde yer alan beyaz ışıklı bölme lahana tohumlarının yetiştirilmek üzere yerleştirildiği yer. Yapılacak iş her ne olursa olsun fotoğrafta yer alan karmaşık donanıma ihtiyaç var. Yukarıdaki fotoğrafta siyah tepsi üzerinde ise bir süre sonra filizlenen kırmızı mor renkli lahanaları görüyoruz. Epeyce az; bir kişiye bir öğün bile olmaz. Yapay bir ultraviyole ışık kaynağı, karbondioksit tüpü ve su uzayda lahana yetiştirmek için ihtiyaç duyulan en önemli şeylerdi. Temel ihtiyaç maddelerinin azlığı dikkate alınınca oldukça kolay görünüyor; dünya koşullarında bu işi yapmak istesek sadece su temini bir problem olacaktı. Ama uzayda lahana yetiştirmek istediğimizde küçük karedeki fotoğra fın içinde yer alan bütün donanıma ihtiyacımız var. Uzayda bizi hayatta tutan kaynaklar kısıtlı olduğu için işleri yapacak zamanımız da kısıtlıdır. Bir uzay aracında yapacağımız her şey önceden detaylı olarak planlanmış ve yeryüzünde defalarca çalışılmıştır. Kontrol, denetim ve disiplin yapılan her şeyin özünü oluşturur. Uzaya her çıkışta harcanan yakıt miktarı binlerce ton olmasına rağmen yanımızda götürebildiğimiz malzeme miktarı devede kulak misali olacaktır. Harcanan enerji miktarı olağanüstü boyutlarda olmasına rağmen, ilginçtir bu kaynaklar sınırsızmış, gönlümüz her istediğinde uzaya çıkabilirmişiz gibi bir düşünceye sahibiz yine de. ğı biçimi ile değil. Medya bu konuları Mars’ta koloni kurma örneğinde olduğu gibi yaşadığımız hayatın problemlerini gözlerden kaçırarak, içinde olduğumuz kötü durumlardan bir çıkış yolu yokmuş düşüncesini pekiştirecek tarzda ele alıyor. Oysa uzay çalışmaları, yeryüzü hakkında çok farklı şeyler söyler. Yaşadığımız gezegendeki hayatın benzersizliğine, canlı türlerinin iç içe geçmişliğine ya da birbirine olan bağlılıklarına ilişkin öyle çok şey anlatır ki insanın içini genişleten, hayata başka bir pencereden bakmanızı sağlayan bir yanı vardır dile getirdiklerinin. Hayat, gezegenin tamamına yayılmışken bu örüntünün içinde yer alan bir canlının oradan koparak Mars gibi bütünüyle başka bir ye re gitmesi, hayatın devamlılığını sağlama ile ilgili değil de ölümle ilgili bir fikir gibi görünüyor daha çok. Mars gezegeninde bal yemek bir hayaldir. Bu hayalin gerçekleşmesi için buradaki canlı yaşamı bir bütün olarak orada da oluşturmak gerekir. Ama içinde yaşadığımız hayatı başka bir yerde oluşturmaya çabalamakta, “yeryüzü bitip tükenirse Mars’a gideriz” şeklindeki gerçekleştirilmesi neredeyse olanaksız bir fikre sarılarak, dünyanın gittikçe daha az yaşanabilir bir yer haline gelmesine göz yummakta bir tuhaflık yok mu? “Yeryüzünün sahibi kimdir?” sorusunun yanıtı bakteriler olurdu. Onlar tek hücreli, çok hücrelileri baz alarak bir yanıt verelim desek, o zaman da bitkiler olurdu. Bu yanıtın insanı değersiz kıldığı düşünülebilir ama tam aksine üzerimize yüklediği sorumluluktan ötürü, daha değerli kıldığı da düşünülebilir. Yaşadığımız gezegendeki hayatı yıkıma uğratma potansiyelimiz var olduğu ölçüde koruma, yaşatma potansiyeline de sahibiz. İşin esası içinde yaşadığımız coğrafyalarda yaşanabilir hayatlar kurabilmekte. Uzayda gittiğimiz, gidebileceğimiz her yer, önünde sonunda “vardığımız” değil de “yola çıktığımız” yer ya da yeryüzü hakkında bir şeyler söylüyor en çok. Asıl kıymetli olanın yeryüzü olduğunu dönüp dolaşıp bize hatırlatıyor. Kavafis’in “dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda/ Başka bir şey umma...” dizeleri başka bir açıdan da yerini buluyor. n
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle