Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
14 Akademi 1 Mart 2017 Çarşamba Mars’ta bal yeme hayali Bülent Şık Önümüzdeki beş yıl içinde Mars’a insan taşımayı hedefleyen SpaceX şirketinin kurucusu Elon Musk, insanın önünde iki seçenek olduğunu söylüyor: Ya bu dünyada kalıp zaman içinde yok olacak ya da başka gezegenlere taşınarak gezegenler arası bir tür haline dönüşecek. Bu popüler konu medyada öyle bir dile getiriliyor ki dünya hayata elverişsiz bir hale gelmeden başka bir yere gitmek mümkün ve teknolojik olarak da epeyce kolay bir şeymiş gibi düşünülüyor. Öyle ki bu dünyayı batırırsak Mars’a gideriz, endişe etmeye mahal yok gibi bir hissiyat yaratılıyor insanlarda. Dünyadan neden gitmek zorundayız ve gidebilirsek yanımıza neleri alabileceğiz? Gittiğimiz yerde ne yapacağız? Örneğin sağlığımız için gerekli olan bazı vitaminleri alabilmek için uzay gemilerinde ya da koloniler oluşturduğumuz gezegenlerde sebze, meyve yetiştirebilecek miyiz ya da örneğin bütün dünyada sevilerek tüketilen bir gıda maddesi olan balı oralarda üretebilecek miyiz? lVaroluşumuz bu gezegene kilitli NASA’nın 1977 yılında uzaya fırlat tığı Voyager 1 isimli uzay aracı 19 milyar kilometrelik yolculuğun ardından 2012 yılında Güneş sistemini terk etti. Voyager 1’in Güneş sistemimizi terk ettikten sonra bize en yakın konumda, sadece 4,2 ışık yılı uzaklıkta bulunan Proxima Centauri cüce yıldızına ulaşmasının 70 bin yıl süreceği tahmin ediliyor. İçinde yer aldığımız Samanyolu galaksisinin çapı ise 100 bin ışık yılı. Uzayda mesafeler olağandışı büyüklükte. Uzaklık insan için aşılması imkânsız öyle güçlükler ortaya çıkarıyor ki, ister istemez varoluş serüvenimizin bu gezegene kilitli olduğunu fark ediyoruz. Yakın bir gelecekte bu gezegenden çıkıp başka bir yere gitmek ve oraya yerleşmek olanaksız görünüyor. Uzak bir gelecekte bu mümkün olabilir belki ama yerleştiğimiz gezegendeki hayatın devamlılığını sağlamak gibi devasa bir problem her zaman karşımıza çıkacak. Bu problemin ne kadar karmaşık olduğu hakkında bir fikir edinebilmek için sadece uzayda lahana yetiştirme denemelerinin nasıl yapıldığına bakmak bile yetebilir. lDünya gezegeninde arılar Uzayda lahana yetiştirmek denen di; otantik, organik, agroekolojik ya da merdiven altı Mars balı üretebilecek miyiz örneğin? İnsanın bal ve balarıları ile kurduğu ilişki neredeyse insanlık tarihi kadar eski. İspanya’da MÖ 6000’li yıllardan kalma bir taş resmi, ilk bal avcılarını ve bal çalmak için kullandıkları aletleri gösterir. Arıların bal denilen harikulade besini biz insanlar için yaptığını sanırız ama aslında yaptığımız şey onların balını çalmaktır. Arılar doğal hayatın göz kamaştırıcı çeşitliliği ve devamlılığının sağlanması için vazgeçilmez bir öneme sahip. Bitkisel hayatta tozlaşma dediğimiz olayı gerçekleştiren canlılardan biri arılar. Peki tozlaşma nasıl olur? Bunun için erkek üreme organları olan polenlerin rüzgâr ve böcek gibi etkenlerle aynı türden bir başka çiçeğin dişi organının yer aldığı bölüme taşınması gerekli. Arılar bir bitkinin polenini alıp “aynı türden” diğer bir bitkiye taşımadıkları sürece tozlaşma ve dolayısıyla bitkisel hayatta çoğalma olmaz. Dünya ölçeğinde gıda maddelerinin üçte biri arılar gibi bitkisel hayatta çoğalmayı sağlayan böcekler aracılığıyla oluşmakta. Dolayısıyla arıların yok olması gıda üretiminde çok ciddi bir düşüşe yol açacak, felaket boyu Voyager 1 uzay aracı: İnsanın ürettiği Dünya’dan en uzaktaki nesne. tunda bir olay. Arıların kitlesel ölümlerinden sorumlu olan çeşitli etkenler var. Ancak en önemli etken olarak tarımsal üretimde çok kullanılan neonikotinoid grubu pestisitler gösteriliyor. lPestisitlerin doğal hayattaki tahribatı Pestisitler tarımsal üretimde kul lanılan zehirli kimyasal maddeler ve kimyasal yapılarındaki benzerlikler baz alınarak organik fosforlular, karbamatlılar, neonikotinoidler gibi çeşitli gruplara ayrılıyorlar. Son 20 yıldır bütün dünyada kullanılan neonikotinoid grubunda sekiz adet pestisit var ve bunlardan beşi olan Acetamiprid, Clothianidin, Imidacloprid, Thiamethoxam ve Thiacloprid ülkemiz tarımında da yoğun olarak kullanılıyor. 2015 yılında Environmental Science and Pollution Research dergisinde yayımlanan kapsamlı bir değerlendirmede neonikotinoid grubu pestisitlerin yaban hayattaki bazı canlı türleri üzerindeki etkileri ele alınmıştı. Son 20 yıl içinde yayımlanan yüzlerce bilimsel çalışmayı gözden geçiren değerlendirme ekibi bu pestisitlerin doğal hayata büyük bir zarar verdiği kanısına varmıştı. En büyük zararı bitkiden bitkiye dolaşarak tozlaşma ya pan ve böylece yiyeceklerimizin üçte birinin oluşumunu sağlayan böceklerin gördüğü, ancak zararlı etkilerin kuşlar ve balıkları da içine aldığı belirtiliyor. Durum öylesine vahim ki neonikotinoidlerin doğal yaşama verdiği zarar DDT ile kıyaslanıyor. lDDT'den vazgeçmek kurtulmaya yetmiyor 1950’li yılların başında kullanıl maya başlanan DDT böcekleri öldürme konusunda son derece etkili. Sıtma hastalığıyla mücadele etmek için bazı ülkelerde halen kullanılıyor ama dünyanın çoğu ülkesinde kullanımı yasak. Doğal hayattaki canlı türlerine büyük zarar veren, bazı türlerin yok olmasına neden olan en önemli kimyasal maddelerden biri olan DDT’nin moleküler yapısı çok sağlam, kolayca parçalanmıyor, yani bir kez doğaya karıştığında zehirli etkisini çok uzun süre koruyor. Örneğin ülkemizde 38 yıldır kullanımı yasak olmasına rağmen gıda ürünlerinde kalıntısının olup olmadığı halen araştırılıyor. Kullanmaktan vazgeçmek kurtulduğumuz anlamına gelmiyor; bir kimyasalın moleküler yapısının parçalanması sonucu açığa çıkan yeni kimyasallar daha çok soruna bile neden olabiliyor. >>