22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

1 Mart 2017 Çarşamba Akademi 11 ?KİMDİR Savaş Karabulut, 29 Ekim 2016 günü 675 Sayılı KHK ile ihraç edildi. İstanbul Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Jeofizik Mühendisliği Bölümü, Sismoloji Anabilim Dalı’nda öğretim üyesiydi. Yönettiği iki önemli proje tamamlanmamış, danışmanı olduğu üç yüksek lisans öğrencisi tezlerini bitirmemiş, araştırmacı olduğu AB projesi ve TÜBİTAK’a önerdiği proje sonuçlanmamıştı. Lisans düzeyinde Uygulamalı Sismoloji, İstatistiksel Sismoloji ve Jeodinamik; yüksek lisans düzeyinde Depremler ve Zemin Dinamiği dersleri veriyordu. Karabulut, 20 yıla yakın akademik hayatında birçok uluslararası ve ulusal kongreye katıldı. TMMOB Jeofizik Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Üyesi, Eurepean Geoscience Union, American Geophysical Union, Avrupa Yerbilimleri ve Mühendisleri Birliği, Balkan Geophysical Union, Türkiye Deprem Mühendisleri Derneği, EğitimSen ve TÜSTAV üyesi. >> Toplanma alanları olarak belirtilen yerlerin büyük bölümü yeni kentsel dönüşüm projelerine kurban edilmiştir. Bir kent dönüştürülürken yeni yaşam alanları sadece betonarme duvarlarla değil, şehrin yeşil dokusu ve nefes alacak alanları da göz önüne alınarak planlanmalıdır. Dünyanın gelişmiş ülkelerinin birçoğunda şehir merkezlerindeki parklar ana yaşam alanları iken ülkemizde bu alanlar (Taksim Gezi Parkı, Validebağ vb.) yok edilip sözde yeni mühendislik harikaları yaratılarak tarihe not düşürülmeye çalışılmaktadır. Jeofizik mühendisliği gözüyle baktığımızda, yapılar içinde tespitler yapılmakla beraber genel olarak akla ilk gelen “Binanın oturduğu zemin sağlam mı” sorusudur. Zeminlerin fiziksel özelliklerine göre bakıldığında İstanbul’un Asya yakası, Avrupa yakasına göre daha sağlamdır. Kayalık bir ortamda mühendislik problemlerinin birçoğu görülmeyecek, deprem kuvveti daha az hissedilecektir. Kayanın ayrışmış veya bozuşmuş olduğu hallerde zemin malzemesi heyelanlar, zemin sıvılaşması, zemin oturması, zeminde taşıma gücü kaybı ve bunun gibi birçok mühendislik problemini beraberinde getirebileceği gibi, deprem dalgalarının zemin büyütmesi durumuna bağlı olarak daha fazla hissedilmesini getirecektir. 17 Ağustos 1999 depreminde İstanbul Avcılar’da meydana gelen hasarın temel nedeni, zemin büyütmesi ve Doğudan batıya doğru deprem göçü Türkiye’nin içerisinde yer aldığı AlpHimalaya Orojenik Sistem olarak bilinen aktif dağ kuşağı, Everest’ten (Nepal) başlayıp Anadolu’yu geçerek Alpler’e (İtalya, İsviçre ve Fransa) kadar devam etmektedir. Böyle bir sistem içerisinde deprem olacak mı sorusunu sormak abesle iştigal sayılabilir. Ancak belirli büyüklüğe sahip depremlerin olma olasılıklarını konuşmak için de güvenilir ve uzun süreli veriler yetersiz kalmaktadır. Ülkemizde Kuzey Anado lu Fayı’nın neden olduğu doğudan batıya doğru deprem göçü 1939 Erzincan Depremi’yle başladı. 17 Ağustos 1999 İzmit ve 12 Kasım 1999 Düzce depremleri sonrası Marmara Denizi içinden geçen Kuzey Anadolu Fay Zonu’nun kırılması ile batıya doğru göçünü tamamlamış olacak ve önümüzdeki yüzyıl içerisinde tekrar deprem üretmek için enerji biriktirmeye devam edecektir. Marmara Bölgesi’nde İstanbul başta olmak üzere Tekirdağ, Kocaeli, Çanakkale, Bursa, Balıkesir ve Yalova gibi iller nüfus yoğunluğu, sanayi yükü ve yaşam alanı olarak çekim merkezi olmaları sebebiyle, depremin yaratacağı hasar korkutucu boyuttadır. Tüm bunlar bilinirken, ülkemizde yönetimsel gücün hâlâ deprem bilincine sahip olmaması veya yeterince önemsememesi ise sorunun çözümünden ne kadar uzak olunduğunun başlıca göstergesidir. Önemli bir gerçek de rant hırsıyla, daha fazla kâr için “kentsel dönüşüm” gibi yeni yönetim araçları ve yöntemler geliştirilmesidir. buna bağlı rezonans olayıdır. lKuralsızca ilan edilen riskli alanlar İstanbul’un Avrupa yakasında Çevreyolu’nun güneyi ve Haliç’in güneydoğusunda başlayan alan jeofizik parametreyle Uluslararası Zemin Sınıflama Ölçütü’ne göre sismolojik veya mühendislik kaya özelliğini kaybedip zemin özelliği taşımaya başlamaktadır. Yani Haliç çökellerinin olduğu alan, yaklaşık 150 metrelik genç bir zemin biriminin varlığıyla başlar ve belirli alanlarda bu zemin örtüsünün kalınlığı, (sismolojik kayatemel kaya olarak düşünüldüğünde) 1000 metreleri bulur. Avcılar’da yaklaşık 950 metre kalınlığında kaya üzerinde bulunan zemin örtüsü de bölgedeki hasarın temel unsurlarından biridir. E5 üzerinde Merter, Bakırköy, Cennet, Avcılar, Beylikdüzü gibi yüksekliklerde görülen ve Bakırköy Formasyonu olarak adlandırılan kireçtaşı birimlerinin görece muka vemetleri yüksekken, Yeşilköy, Halkalı, Zeytinburnu, Kâğıthane, Sarıyer, Esenyurt, Küçükçekmece ve Büyükçekmece içinden veya yakınından geçen dereler ise zeminsel sıkıntıların fazla olduğu alanlara işaret etmektedir. “İstanbul İli Büyükçekmece İlçesinin Sismik Tehlikelere Karşı MikroBölgelemesi” başlıklı yüksek lisans tezimde, “İstanbul Avrupa Yakasının Anakaya Topoğrafyasının Belirlenmesi” başlıklı doktora çalışmamda olduğu gibi proje bazlı birçok uygulamada da İstanbul’un zemin özellikleri araştırılarak olası bir depremde etkilenecek bölgeler belirlenmeye çalışılmıştır. Doktora çalışmam sonucunda KüçükçekmeceBüyükçekmece göller arasında kalan alandaki zemin problemlerine ilişkin elde ettiğim yeni veriler ışığında, bölgedeki kalın zemin yapısı olası bir depremde özellikle zemin büyütmesi olarak tarif ettiğimiz problemin oluşmasında önemli bir etken olarak görülmektedir. Büyükçekmece Körfezi’nde 20112012 yılları arasında yürüttüğümüz proje kapsamında Büyükçekmece merkezinde zemin sıvılaşması, körfezin doğusunda bulunan Gürpınar’da yoğun heyelan aktivitesi gözlenmiştir. İstanbul sahil kısımlarında yoğun şehirleşmeden kaynaklı yeni alanlar yaratmak için dolgu alanları oluşturulmaya çalışılması bölgedeki riski artırmaktadır. Kentsel dönüşüm alanları yaratılırken bilimsel bilgi kenara atılmaktadır. Kuralsızca ilan edilen riskli alanlar ise deprem odaklı değil, büyük inşaat firmalarının yeni yapılar inşa ederek kârlarını ve riskin temel faktörlerinden olan nüfus yoğunluğunu arttırmadan öteye gidememektedir. Sonuç olarak yönetim erki, yarın büyük bir deprem olacakmış gibi hazırlanarak acil eylem planları hayata geçirmelidir. Başta üniversiteler, TMMOB ve bağlı odalar olmak üzere sivil toplum örgütlerinden de görüş alınarak hızlı bir şekilde çözüm üretilmeli ve her alanda tatbikatlarla en kötü senaryoya hazırlanılmalıdır. n
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle